ÖNALIM HAKKI TAPUDA GÖSTERİLEN DEĞER İLE HARÇ VE MASRAFLAR ÜZERİNDEN KULLANILIR

T.C.

YARGITAY
6.Hukuk Dairesi
Esas: 2007/192
Karar: 2007/2265
Karar Tarihi: 06.03.2007

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan önalım davasına dair karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Uyuşmazlık önalım hakkının kullanılması nedeniyle tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına göre davalının aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davalının önalım bedeline ilişkin temyiz itirazlarına gelince; davacı vekili, dava dilekçesinde, davaya konu … ili, … ilçesinde bulunan 5 ada 22 parselde hissedar olduğunu, hissedarlardan Ö.’nün 3/9 hissesinin davalıya gerçekte 1.000.000.000.TL’ye satılmasına rağmen şufa hakkım ortadan kaldırmak amacıyla satış bedelinin tapuda 8.000.000.000.- TL olarak gösterdiğini belirterek taşınmazın gerçek satış bedeli olan 1.000.000.000.- TL üzerinden belirlenecek önalım bedeli ile davalı adına kayıtlı payın iptali ile adına tescilini istemiştir. Davalı, bedelde muvazaa bunmadığını, taşınmazın gerçek satış bedelinin 8.000.000.000.-TL olduğunu savunmuştur. Mahkemece keşifte belirlenen değer üzerinden önalım hakkının tanınmasına karar verilmiştir.

Önalım hakkı, paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü kişiye satılması halinde, diğer paydaşlara o payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.

Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir. Ancak davacı, tapuda yapılan satış sözleşmesinin tarafı olmadığından bedelde muvazaa iddiasında bulunabilir ve bu iddiasını her türlü delille kanıtlayabilir.

Olayımıza gelince; davacı, taşınmazın gerçekte 1.000.000.000.-TL bedelle satıldığını, önalım hakkını engellemek amacıyla davalının satış bedelini muvazaalı olarak yüksek gösterdiğini iddia etmiştir. Davacı bedelde muvazaa iddiasında bulunduğuna göre bu iddiasını kanıtlaması gerekir. Davacı satış sözleşmesinin tarafı olmadığından bu iddiasını tanık dahil her türlü delil ile kanıtlaması mümkündür.

Ancak dinlenilen davacı tanıkları bedelde muvazaa iddiası konusunda görgüye dayalı bir beyanda bulunmamışlardır. Yerinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda dava konusu edilen payın satış tarihi itibariyle değerinin 1.676.020.000.- TL olduğu bildirilmiş ise de, muvazaa iddiasının kanıtlanması için keşif tek başına yeterli delil değildir. Sadece davacının diğer delillerini doğrulamak bakımından önem arz eder. Davacı muvazaa iddiasını kanıtlayamamıştır. Bu durumda mahkemece davacıdan tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından yapılan harç ve masraflar toplamı üzerinden önalım hakkını kullanıp kullanmayacağı sorularak, kabul etmesi halinde önalım bedelini depo etmesi için uygun bir süre tanınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda 2 nolu bentte yazılı nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 06.03.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

İMAR UYGULAMASINDA BEDELE DÖNÜŞTÜRME- BEDELİN ALINMASINDAN ÖNCE İTİRAZ EDİLİP DAVA AÇILMIŞ OLMASI

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2001/5-552
K. 2001/549
T. 27.6.2001

ÖZET : İmar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen, dava konusu taşınmaz bedeline karşı, bedelin alınmasından önce itiraz edilip dava açılmış olması karşısında; davacının bedelin ödenmesini talep eden dilekçesinin, 2942 sayılı Kanunun 8. maddesi anlamında açık bir anlaşma niteliğinde kabul edilmeyip talebin incelenmesi gerektiğine dair direnme kararı usul ve kanuna uygundur.

DAVA : Taraflar arasındaki “bedel arttırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gebze Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 12/10/2000 gün ve 2000/308-648 sayılı kararın incelenmesi davalı Belediye vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16/1/2001 gün ve 2000/21065-2001/278 sayılı ilamı;

( …Mahkemece bozma kararına uyulmuşsa da kararın gereği yerine getirilmemiştir.

Şöyle ki;

Dava konusu taşınmaz, imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülmüştür. Davacı 3.3.1999 tarihli imzasını taşıyan belgede bedele dönüştürülen payına karşılık 221.000.000. TL. nin kendisine ödenmesini talep etmiş ve bu bedele karşı bir itirazda bulunmamıştır.

Taraflar arasında dava konusu taşınmazın aynına ilişkin bir çekişmede mevcut değildir. Davalı idare tarafından 4.6.1999 tarihinde yani davacının talebinden itibaren makul süre içinde taşınmazın bedeli ödenmiştir. Açıklanan nedenle belirtilen belge davacıyı bağlayıcı niteliktedir. Dava dilekçesinde davacının iradesini fesada uğratan bir olgudan söz edilmemiş ve iddiada da bulunulmamıştır.

Davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi, doğru görülmemiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararında süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, imar uygulaması sırasında bedele dönüştürülen taşınmaza takdir edilen karşılığın artırılması istemine ilişkin olup, Yerel Mahkemenin birbirini doğrulayan bilirkişi heyet raporları doğrultusunda davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak kurduğu hüküm, Özel Dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece, davacı tarafından davalı Belediye Başkanlığı’na verilen 3/3/1999 Tarihli dilekçenin, Kamulaştırma Yasası’nın 8. maddesi anlamında açık bir anlaşma niteliğinde bulunmaması ve davanın bedeli aldığı 4/6/1999 tarihinden önce, ( 16/3/1999 tarihinde ) açmış olduğu davanın, “bedele itiraz” anlamı taşıdığı gerekçesine dayalı olarak verilen direnme kararı yerindedir.

Ne varki, Özel Dairece arttırılmasına karar verilen bedele ilişkin temyiz itirazları hakkında bir değerlendirme yapılmadığından, esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı direnme kararı yerinde olup, artırılmasına karar verilen bedele yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın ( 5. HUKUK DAİRESİ’NE ), gönderilmesine, oyçokluğu ile karar verildi.

KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTIRILMASI- ANLAŞARAK KAMULAŞTIRMA-FERAĞIN BİÇİLEN DEĞER ÜZERİNDEN VERİLMESİ

T.C.
YARGITAY
5. HUKUK DAİRESİ
E. 1990/11770
K. 1990/29140
T. 30.10.1990

ÖZET : Anlaşarak kamulaştırmanın varlığından sözedilebilmesi için, kamulaştırma kararının alınmasından sonra idare, kendi ihale komisyonu yoksa bu amaçla kuracağı komisyon vasıtasıyla bedeli tespit ettirmesi ve mal sahibi ile bu bedelde açıkça anlaşması gerekir. Davacının açıkça bedele itiraz davası açmayacağına ilişkin bir beyanı olmadığı gibi aksine ferağdan bir gün önce bedel artırma davasını saklı tuttuğuna dair tapu sicil müdürlüğüne dilekçe de vermiştir. Biçilen değer üzerinden tapuda ferağ vermek sözü geçen Yasanın 8. maddesine göre anlaşarak kamulaştırma niteliğinde de değildir.

DAVA: Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin artırılması davasının reddine dair verilen hükmün duruşmalı olarak Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince verilen dilekçelerle istenilmiş, davacı vekilince de temyiz dilekçesinde duruşma isteminde bulunulmuş olmakla; dosyadaki kâğıtlar okunup iş anlaşıldıktan sonra, gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR: 1- Dava, imar planında park ve yeşil saha ile yola ayrılan dava konusu taşınmazların idarece 22.9.1988 günlü encümen kararı ile kamulaştırılmaları sonucu metrekareye biçilen 40.000 lira değerin metrekareye 700.000 liraya çıkartılarak davacı payına düşen farkın yasal faizi ile tahsili istemine ilişkindir.

Kamulaştırma belgelerinden, Kamulaştırma Kanununun 8. maddesine uygun bir anlaşma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Dosyada bulunan tapu kayıtlarına göre, dava konusu taşınmazlardaki davacı paylarına kıymet takdir komisyonunca biçilen bedel davacı tarafından alınarak,14.2.1989 gününde ferağ verilmiştir. Bu ferağdan itibaren de sözü geçen Kanunun 14. maddesinde belirtilen süre içinde de bedele itiraz davası açılmıştır. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 8. maddesine göre, kamulaştırmanın varlığından söz edebilmek için kamulaştırma kararının alınmasından sonra idare kendi ihale komisyonu yoksa bu amaçla kuracağı komisyon vasıtasıyla bedeli tespit ettirmesi ve mal sahibi ile bu bedelde açıkca anlaşılması gerekir. Akit tablosunun incelenmesinde de davacının açıkça bedele itiraz davası açmayacağına ilişkin bir beyanı olmadığı gibi aksine ferağdan bir gün önce bedel artırma davasını saklı tuttuğuna dair tapu sicil müdürlüğüne dilekçe de vermiştir. Biçilen değer üzerinden tapuda ferağ vermek sözü geçen Yasanın 8. maddesine göre anlaşarak kamulaştırma niteliğinde de değildir. Bu yönler göz önünde tutulmadan, davacı tapudan ferağ verirken istimlâk bedeline muvafakat ettiği kabul olunarak bu durumun sözü geçen Kanunun 8. maddesine uyduğundan söz edilerek davanın reddine karar verilmesi,

2- Davalı idare,2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesine göre taşınmaz malı iktisap ettiğini ileri sürdüğünden delillerin istenerek buna göre inceleme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu hususta inceleme yapılmadan karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Taraf vekillerinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde bulunduğundan hükmün açıklanan nedenlerle HUMK. nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde ödeyene geri verilmesine,30.10.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.

FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULARAK DAVA AÇILMASI DERDESTLİKTEN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2018/527
KARAR NO : 2019/421

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : NECDET ÖZTÜRK (42666)
ÜYE : FİLİZ YENİPINAR (33276)
ÜYE : ERDAL GÜRCÜ (107504)
KATİP : DEMET GÜNEŞ ORUÇTUTAN (122041)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BOZOVA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/10/2017
NUMARASI : 2016/716 Esas- 2017/460 Karar
DAVACI : 1 -BAYRAM P. –
: 2 -FİRDEVS P.-
: 3 -İSLİM P. –
: 4 -PERİHAN P.-
: 5 -YUNUS P.-
Büyükhan Mah. Yukarı Demircik Sk. No:28 Bozova/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ
DAVALI : …..SİGORTA A.Ş (….. SİGORTA A.Ş) –
Esentepe Mah. Ali Kaya Sokak. Polat Plaza B Blok Kat 5 Şişli/ İSTANBUL
VEKİLİ : Av. A. K. Ö.
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 28/02/2019

Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/10/2017 tarih ve 2016/716 esas ve 2017/460 karar sayılı kararı aleyhine davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunduğundan dosyanın yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 28/09/2012 tarihinde Mehmet Aslan yönetimindeki 63 VT 199 plaka sayılı minibüs Bozova İlçesi Aşağı Demirci mezrasından Büyükhan köyü istikametine doğru seyir ettiği esnada yolun 4. Km’sinde karşı yönden gelen davacıların murisi Ahmet P.’ın sevk ve idaresindeki 27 PA378 plaka sayılı motosiklet ile çarpışması sonucu davacıların desteği olan Ahmet P.ın yaşamını yitirdiğini, Ahmet A. adına ruhsatlı kayıtlı bulunan 63 VT 199 plaka sayılı araç …… SİĞORTA A.Ş 22/08/2012 başlangıç tarihli 22/08/2013 bitiş tarihli 3721122 zorunlu mali sorumluluk siğorta poliçesi ile sigortalanmış olunduğunu, desteğin ölümü ile ilgili olarak Bozova Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/446 Esas sayılı dosyası ile destekten yoksun kalma tazminatı talepli dava açılmış olunduğunu, yargılama aşamasında alınan 29/07/2015 tarihli hesap bilirkişi raporuna göre 26.719,47 TL destekten yoksun kalma zararının saptanmış olunduğunu, Bozova Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/446 Esas sayılı dava dosyasında söz konusu dosyada müdeabbihin arttırılması yoluna başvurulmadığından iş bu dava dosyasındaki talep olan 3.000,00 TL hüküm altına alınmış ve söz konusu meblağ icra yolu ile tahsil edilmiş olunduğunu, davalı siğorta şirketi tarafından 29/07/2015 tarihli hesap bilirkişi raporuna göre bakiye kalan destekten yoksun kalma tazminatı miktarları için her bir davacı için ayrı ayrı hüküm altına alınması zarureti hasıl olduğu, trafik kazasında ölen Ahmet Polat’ı desteğinden yoksun kalan davacılar için İslim P. için 11.524,16 TL, Bayram P. için 1.118,68 TL, Perihan P. için 3.396,64 TL, Yunus P. için 2.940,78 TL, Firdevs P. için 4.739,21 TL olmak üzere toplam 23.719,47 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketinden 19/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline yargılama giderleri ve ücreti vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: öncelikle derdestlik itirazlarının olduğunu, Bozova Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/446 E. Sayılı dosyasında görülen davanın 13/01/2016 tarihinde karara çıkmış olduğunu, kararın taraflarca temyiz edildiğini, kesinleşen bir mahkeme kararı olmaması nedeni ile davanın halen derdest olduğunu, dava şartlarını tesis eden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. Maddesinin ” I”bendi uyarınca, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması ” hükmü gereğince Sayın Mahkemeye derdestlik itirazlarında bulunduklarını, öncelikle derdestlik yönünden davanın reddine karar verilmesini, talep konusunun miktarı açıkça belli olan tazminat talepleri derdest olan davada talep edilebilecek olup yeni bir dava açılmasında hukuki bir yararın bulunmadığını, davanın dava şartı olan hukuki yarar yokluğundan usulden reddini talep ettiklerini, davaya konu kazaya ilişkin kusur oranlarının tespiti Adli Tıp Kurumu vasıtasıyla yapılması gerektiğini, yapılacak olan yargılamada davalı şirket aleyhine hüküm kurulması halinde, zarar görenin kusuru oranında tazminattan indirim yapılması gerektiğini, zarar görenin tam kusurlu olması halinde ise davacının tazminat talep hakkı bulunmadığını, Yargıtay kararlarına göre bilirkişi raporları, çözümü özel ve teknik bilgiye dayanan konularda ve uzman bilirkişilerce yapılmalı ve bu doğrultuda kusur oranına ilişkin raporların Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınması gerektiğini, davacıların müterafik kusuru sabit olup tazminattan indirim yapılması gerektiğini, sosyal güvenlik kurumu tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarı tespit edilerek müvekkil kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesi gerektiği, yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle davanın derdestlik nedeniyle usulden reddine, davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın usulden reddine, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini beyan etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İstinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/446 Esas sayılı dava dosyasındaki esas dava dilekçesinde açıkça “fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla” denildikten sonra alacağın 3.000 TL lik kısmının tahsilinin talep edildiğinin sabit olup mahkeme hükmünün 5. fıkrasında da açıkça “davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin bu aşamada saklı tutulmasına” şeklinde karar verilmiş olduğu gözetilerek derdestlik itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı hukuki niteleme yapmak suretiyle davanın reddine karar verilmesi isabetli olmadığını beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir.

Dava, ölümlü trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

HMK’ nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda:

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden somut olaya ilişkin olarak davacı tarafça daha önce Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 2013/446 Esas sayı ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak toplam 3.000 TL maddi tazminat davası açıldığı ve davanın halen derdest olduğu, davacı tarafın eldeki davasını saklı tuttuğu hakkına yönelik olarak açtığı, mahkemece davanın dava şartı niteliğinde olan derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verildiği görülmüştür.
Hmk.114 md.sinde düzenlenen ve olumsuz dava şartı olan derdestlikten söz edilebilmesi için tarafları, konusu ve dava sebepleri aynı olan iki davanın bulunması gerekir.

Ne var ki, dairemizin incelemesine konu olan bu dava da davacı yanın fazlaya ilişkin hakkı için dava açılıp talepte bulunulduğu gözetildiğinde derdestlikten söz edilemeyeceği açıktır.

Bu durumda mahkemece söz konusu Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/446 E.sayılı dava dosyasında verilecek kararın, görülmekte olan işbu dava dosyasını doğrudan etkileyeceği değerlendirilerek bahsedilen dava sonucunun beklenmesine karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri gereğince kaldırılmasına karar verilmiştir.

KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/10/2017 tarih ve 2016/716 E. ve 2017/460 K sayılı kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın MAHALLİNE İADESİNE,
3-Davacılardan tahsil edilen istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
4-İstinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda değerlendirilmesine,
5-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak oybirliğiyle karar verildi. 28/02/2019

Başkan
42666

Üye
33276

Üye
107504

Katip
122041

E.G.

İSTİAP HADDİ ÜZERİNDE YOLCU ALINMASI- TEK TARAFLI TRAFİK KAZASI- YOLA KÖPEK ÇIKMASININ OLAYIN GELİŞMESİNDE ETKİLİ OLDUĞU

Birleşen Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 2009/496 esas,
2009/421 karar sayılı dosyası.

T.C.
ŞANLIURFA
2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2008/613 Esas
KARAR NO : 2010/397

HAKİM : ÖNDER KANYILMAZ 37397
KATİP : HABEŞİ BİLAL KUTLU 81505

DAVACI : AXA OYAK SİGORTA A.Ş –
VEKİLLERİ : Av. …………….. Şehitkamil/ GAZİANTEP
DAVALI : ÖZLEM Ç…………- Yibo Lojmanları Hilvan/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ –  Merkez/ŞANLIURFA

BİRLEŞEN DAVA DOSYASINDA
DAVACI : AXA OYAK SİGORTA A.Ş –
VEKİLLERİ : Av. …………….. Şehitkamil/ GAZİANTEP
DAVALI : ÖZLEM Ç…………- Yibo Lojmanları Hilvan/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ – Merkez/ ŞANLIURFA
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 27/06/2008-Birleşen dava dosyasında dava tarihi 11/03/2009
KARAR TARİHİ : 27/07/2010
Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili 23/06/2008 havale tarihli dilekçesinde özetle; müvekkili sigorta şirketine 12941694 numaralı zorunlu mali sorumluluk poliçesi ile sigortalı bulunan 63 RB 389 plakalı aracın 22/04/2007 tarihinde sürücüsü Şehmus D. tarafından tamamen istiab haddinin aşılarak kullanılması sonucu meydana gelen trafik kazasında Abdullatif D.’ın ölümüne ve Nuri S.’ın ise yaralanmasına sebebiyet verdiğini, meydana gelen kazada davalı sürücünün %100 kusurlu bulunduğunu, ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan kaza sonrasında kazaya sebebiyet veren 63 RB 389 plaka sayılı aracın müvekkili şirket tarafından zorunlu mali sorumluluk poliçesi ile sigortalandığı için vefat eden Abdullatif D. yakınlarına müvekkili sigorta şirketi tarafından 19/06/2007 tarihinde 9.676,00 TL yaralanan Nuri S.’a ise 60.000,00 TL olmak üzere toplam 69.676,00 TL tazminat ödendiğini, trafik tespit tutanağından anlaşıldığı üzere aracın istiab haddi 4 kişi olmasına rağmen kaza esnasında araçta 6 kişinin bulunduğunu, kazanın meydana gelmesinde araçta istiab haddinin aşılmasının sebebiyet verdiğini, sigorta genel şartnamesinin 4/e maddesi gereğince rücu haklarının olduğunu, bu nedenle 69.676,00 TL rücuen tazminat alacaklarının ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, duruşmada dava dilekçesini aynen tekrar etmiştir.

Birleşen dava dosyasında davacı vekili dilekçesinde özetle; davalıya ait 63 RB 389 plakalı aracın istiab haddinin aşılması sonucu kullanılması sırasında Abdullatif D.’ın ölümüne ve Müslüm E.’in yaralanmasına neden olduğunu, müvekkili sigorta şirketi tarafından 28.851,00 TL ödendiğini, ödenen bu tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesini, tazminat alacağının ödeme tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesini talep etmiş, duruşmada dava dilekçesini aynen tekrar etmiştir.

Davalı vekili mahkememize vermiş olduğu cevap dilekçesinde; her iki davanın da reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER : Trafik tespit tutanağı, özürlüler için Sağlık Kurulu Raporu, Ekspertiz raporu, Hastane tedavi evrakları, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/129 esas sayılı dosyası ve içindeki Adli Tıp Kurumu raporu, Kusur ve tazminat bilirkişi raporları, İbraname.

Dosya Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilerek meydana gelen trafik kazasında kusur oranın tespiti ve tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişilerden rapor alınmış, bilirkişi Alper Şirinoğlu tarafından verilen 08/10/2009 tarihinde verdiği gerekçeli raporda, “…olay sırasında 5 yetişkin yolcunun bulunduğu, aracın istiab haddinin ise 4 kişi ile sınırlı olduğu dikkate alındığında, olay sırasında aracın istiab haddi üzerinde yüklü bulunduğu anlaşılmakla birlikte olay sırasında yola bir köpeğin çıkmış olmasının trafik güvenliğini tehlikeye düşürücü bir durum yarattığı ve olayın oluşumunu başlatıcı yönde etkilediği anlaşılmakla, dava konusu edilen trafik kazasının salt istiab haddi üzerinde yolcu almak gerekçesine bağlı olarak vuku bulmuş olduğu söylenemez” dedikten sonra kusur oranlarını belirtir raporunu verdiği görülmüştür. Buna göre, kazanın “araca salt istiab haddi (taşıma sınırı) üstünde yolcu almasına bağlı olarak meydana gelmediği, yola köpek çıkmasının olayın oluşmasında %25 oranında etkili olduğu bildirilmiştir.”

GEREKÇE : Toplanan ve değerlendirilen delillerden anlaşıldığı üzere; davalı sigorta şirketine 12941609 numaralı zorunlu mali sorumluluk poliçesi ile sigortalı bulunan 63 RB 389 plaka sayılı aracın 24/09/2007 tarihinde Şehmus D.’nun sevk ve idaresindeki aracın geçirmiş olduğu trafik kazası sonucunda araç içerisinde bulunan Abdullatif D.’ın ölümüne, Nuri S. ile Müslüm E.’in yaralanmasına sebebiyet verdiği, davacı sigorta şirketi tarafından vefat eden Abdullatif D.’ın mirasçılarına 19/06/2007 tarihinde 9.676,00 TL, Nuri S.y’a ise 60.000,00 TL, Müslüm E.’in yaralanmasından dolayı 28.851,00 TL tazminatın ödendiği anlaşılmıştır.

Dava, davacı sigorta şirketinin sigortalısına karşı açtığı rücuen tazminat davasıdır.Rücu hakkı zorunlu mali mesuliyet sigortası poliçesinin genel koşulları 4/e maddesine dayandırılmış ve sigortalı davalının aracında istiab haddinin üzerinde 4 yolcu taşıması gerekirken 5 yetişkin yolcunun bulunduğu iddasına dayanmıştır. Davacı sigorta şirketinin iddasını değerlendirilmesi ve kazanın meydana gelmesinde istiab haddinin üzerinde yolcu taşımasının başlı başına etken olup olmadığı hususunda bilirkişiden rapor alınmış, bilirkişi Alper Şirinoğlu’nun vermiş olduğu gerekçeli raporda meydana gelen kazanın aracın salt istiab haddi (Taşıma sınırı) üstünde yolcu alınmasına bağlı olarak meydana gelmediği, kazanın yola köpek çıkmasının olayın oluşmasında etkin olduğu bildirilmiş olmakla; meydana gelen kazanın oluşmasında sigortalı araçtaki istiab haddinin fazla yolcu alınmasında etkili olmadığı, alınan bilirkişi raporuyla anlaşılmış olmakla, sigorta şirketinin dayandığı poliiçe genel koşullarını 4/e maddesindeki rücu koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, her iki davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçeye dayanılarak;
Mahkememizin birleşik 2008/613 esas sayılı dosyası yönünden,
1-Davaya konu kazanın salt istiab haddi üzerinde yolcu alınması nedenine dayanmaması sebebiyle davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken 17,15 TL harcın peşin alınan 940,70 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 923,55 TL harcın davacının isteği halinde davacıya iadesine,
3- Davalı taraf için karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre takdir edilen 7.274,08 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine,
4-Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Birleşen 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/496 esas, 2009/421 karar sayılı dosyası yönnüden,
1-Davaya konu kazanın salt istiab haddi üzerinde yolcu alınması nedenine dayanmaması sebebiyle davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken 17,15 TL harcın peşin alınan 389,50 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 372,35 TL harcın davacının isteği halinde davacıya iadesine,
3- Davalı taraf için karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre takdir edilen 3.373,61 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine,
4-Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı HUMK 432 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.27/07/2010

Katip 81505

Hakim 37397

İSTİAP HADDİNİN AŞILMASI- RÜCUAN TAZMİNAT ŞARTLARININ OLUŞMADIĞI

T.C.
Y A R G I T A Y
17.HUKUK DAİRESİ

ESAS :2010/8868

KARAR:2011/5360

-Y A R G I T A Y İ L A M I –

MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2 Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27.07.2010
NUMARASI : 2008/613, 2010/397
DAVACI : Axa Sigorta A.Ş
DAVALI : Özlem Ç.

BİRLEŞTİRİLEN.DAVA
MAHKEMESİ :Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ :2009/496-421
DAVACI :Axa Sigorta A.Ş
DAVALI :Özlem Ç.

Taraflar arasındaki rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, aslı ve birleştirilen davada müvekkilinin trafik sigortacısı olduğu aracın neden olduğu kaza sonucunda hayatını kaybeden kişi yakınalrında ve yaralanan kişilere tazminat ödediğini, kazanın istiap haddi aşımından meydana geldiğini ileri sürerek, ödenen 69.679,00 TL ve birleştirilen dosyada 28.851,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kazanın istiap haddi aşımından meydana gelmediği, rücu koşulları oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1,25 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 26.5.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
A.Velioğlu A.Ş.Sertkaya L.E.Köksal E.S.Baydar S.Kul

TANZİM YERİ GÖSTERİLMEYEN BİR BONONUN, TANZİM EDENİN AD VE SOYADI YANINDA YAZILI OLAN ADRESTE TANZİM EDİLMİŞ SAYILACAĞI

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/1544
KARAR:2018/13865

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; icra dosyasının işlemsiz bırakıldığı iddiasıyla zamanaaşımı itirazında bulunarak icranın geri bırakılmasını talep ettiği, mahkemece; istemin reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince icra mahkemesi, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla, usulü dairesinde kendisine intikal eden işlerde takibin müstenidi olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olmadığı veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığı hususlarını resen nazara alarak bu fasla göre yapılan takibi iptal edebilir. Bir diğer anlatımla, borçlunun İİK’nun 168. maddesinde yazılı yasal 5 günlük sürede borca ya da imzaya itiraz etmesi veya zamanaşımı itirazında bulunması durumunda, takip konusu belgenin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığının veya alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunmadığının tespit edilmesi halinde, diğer itiraz nedenleri incelenmeksizin İİK’nun 170/a-2. maddesi uyarınca re’sen takibin iptaline karar verilmesi gerekir.

Takibe konu senedin düzenlenme tarihine göre uygulanması gereken 6762 sayılı T.T.K.’nun 688/6. maddesi gereğince, senette tanzim yerinin yazılı olması gereklidir. Aynı Kanunun 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği yer gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Somut olayda, takip dayanağı bonoda tanzim yeri gösterilmediği gibi, tanzim edenin adı ve soyadı yanındaki adreste de idari birim yazılı değildir. Bu durumda, tanzim yeri içermeyen dayanak belge, 6762 sayılı T.T.K.’nun 688/6. maddesi gereğince, kambiyo senedi vasfında bulunmamaktadır. Borçlu, icra mahkemesine başvurusunda senette tanzim yeri bulunmadığını ileri sürmemiş ise de, Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.1996 gün ve 1996/12-5 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere, İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla bu hususun icra mahkemesince res’en nazara alınması gerekmektedir.

O halde mahkemece İİK’nun 170/a-2. maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, bu eksiklik gözardı edilerek istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİ UYARINCA AVAL VERENLER HAKKINDA ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ BONO NEDENİYLE ALACAK İSTEMİNDE BULUNULAMAZ

T.C
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
ESAS: 2018/2973
KARAR:2018/6785

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili, davalıların davacıdan aldıkları borç para karşılığında davacıya 45.000.- TL tutarında senet verdiklerini, borcun ödenmemesi üzerine … İcra Müdürlüğü’nün 2015/54 E. sayılı dosyası ile başlatılan takibe davalıların itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davalıların davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davaya konu senedin düzenleme tarihinin 05/11/2008, ödeme tarihinin ise 20/04/2009 olduğunu, bononun zamanaşımına uğrayıp kambiyo vasfını yitirdiğini belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davalının zamanaşımı definde bulunduğu, davaya dayanak yapılan senedin vade tarihinden itibaren 3 yıl geçtiğinden zamanaşımına uğradığı, hamilin sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde düzenleyenden talepte bulunabileceği, talep tarihi itibari ile sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresi de dolduğundan davanın zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, davalının kötüniyet tazminatı talebinin dava zamanaşımı nedeni ile reddedildiğinden, şartlar oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava zamanaşımına uğramış bonodan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Davaya konu bononun incelenmesinde keşidecinin dava dışı …. Ltd. Şti. lehtarın davacı, davalılar … ve …’in ise aval veren oldukları anlaşılmıştır.Davacı ile dava dışı keşideci arasında temel ilişki olup sebepsiz zenginleşme hükümlerinin somut olayda uygulama yeri yoktur. Sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca aval verenler hakkında zamanaşımına uğramış bono nedeniyle alacak isteminde bulunulamaz. Yine aval verenlere karşı temel ilişkiye dayanılarak başvurulması mümkün değildir. Mahkemece bu gerekçe ile davanın reddi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20/12/2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel mahkemenin davayı ret gerekçesi doğru olmayıp, doğru değerlendirme Dairemizin bozma kararında gösterilmiştir.
Ancak yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan gerekçesi düzeltilerek onanması gerekirken bozma yapılmasını doğru bulmadığımdan saygıdeğer çoğunluğun kararına bu yönden muhalifim. 20.12.2018

SÖZLEŞMEDEKİ İMZANIN DAVACIYA AİT OLMADIĞI- BANKAYA YATACAK OLAN KAMULAŞTIRMA BEDELİNE BLOKE KONULMAMASI AMACIYLA SÖZ KONUSU ÖDEMEDE BULUNDUĞU- BORÇ OLMAYAN ŞEYİN ÖDENMESİ HÂLİNDE, SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEYE DAYANILARAK TALEPTE BULUNMA ŞARTLARI

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS: 2017/1308
KARAR: 2018/1932
TARİH: 13.12.2018
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Borçka Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.10.2014 tarihli ve 2014/115 E., 2014/389 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/6665 E., 2015/16600 K. sayılı kararı ile,
“…Davacı, Ziraat Bankası Borçka şubesi tarafından kendisine 11.10.1999 tarih ve 99-222 numaralı kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olduğunun söylendiğini, ancak kendisinin böyle bir sözleşmeye imza atmadığını ve bu nedenle davalıya borcu olmadığını, arıcılık kredisini kullanmak zorunda olduğundan bankanın belirtilen borcunu kapatması gerektiğinin belirtilmesi nedeniyle söylenen miktarın 5.559,08 TL sini ödediğini, istenen paranın geri kalanının ödenmesi için kendisine 12.09.2013 tarihine kadar süre verildiğini, bu defa da davalı bankaya yatacak olan kamulaştırma bedeli üzerine bloke konulmaması için 13.09.2014 tarihinde belirtilen borcun kalan 5.564 TL sini ödemek zorunda kaldığını, davalı bankaya belirtilen sözleşme nedeniyle borcunun olmadığını ileri sürerek ödemiş olduğu toplam 11.123,03 TL nin ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalı tarafından davacının borcunun sebebi olarak gösterilen kredi sözleşmesinde davacıya atfen atılmış bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığı, sözleşme dışında davacıdan alacaklı olduğunu gösteren herhangi bir belge de ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında olan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı herhangi bir ihtar ve icra takibine maruz kalmaksızın ödeme yaptığına göre TBK’nun 78/1 maddesi hükmünün olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığının tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan kredi kullanmak istediği sırada kendisine 11.10.1999 tarihli ve 222 numaralı kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olduğunun söylendiğini, söz konusu sözleşmeye imza atmadığını ancak kredi kullanmak amacıyla borçlu olduğu belirtilen miktarın 5.559,08TL’sini ödediğini sonrasında davalı bankaya yatacak olan kamulaştırma bedeli üzerine bloke konulmaması için 5.564,00TL daha ödemek zorunda kaldığını, davalı bankaya borcunun olmadığını ileri sürerek ödenen 11.123,03TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen raporda, davalı banka tarafından borcun sebebi olarak gösterilen 11.10.1999 tarihli kredi sözleşmesinde davacıya atfen atılmış bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığının anlaşıldığı, davalının sözleşme dışında davacıdan alacaklı olduğunu gösteren herhangi bir belge ibraz edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, davacının kendisini borçlu sanarak ödeme yapmadığı, söz konusu borcu kullanmak istediği krediyi alabilmek için hukuki baskı altında ödediği ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 78/1. maddesinin uyuşmazlığın çözümünde uygulama yerinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 78/1. maddesinin uygulama yerinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Özel Dairece 6098 sayılı TBK’nın 78/1 maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı tartışılarak karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulması üzerine yerel mahkemece önceki gerekçeler yanında 6098 sayılı TBK’nın 78/1. maddesi değerlendirilerek anılan Yasa maddesinin somut olayda uygulama yerinin olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiş olması karşısında; direnme adı altında verilen kararın, bozma kararında işaret edilen hususun bozmada belirtildiği şekilde değerlendirilmesi suretiyle verilen yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış ve belirtilen bu hususun yeni hüküm teşkil etmeyeceği, dolayısıyla ortada yeni bir hükmün ve bu itibarla ön sorunun da bulunmadığı oy birliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın 77 – 82. maddeleri arasında borcun kaynağının bir türü olan sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri düzenlenmiştir. TBK’nın 77. maddesinde haklı bir neden olmaksızın bir başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşenin, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olduğu, bu yükümlülüğün, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğacağı belirtilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın “Borçlanılmamış edimin ifası” başlıklı 78/1. maddesi “Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre borç olmayan şeyin ödenmesi hâlinde, sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak talepte bulunabilmesi için borcun ifası amacıyla ödeme yapılması, gerçekte ödenmesi gereken bir borcun bulunmaması, ödemeyi yapan kimsenin yanılmak suretiyle kendisini borçlu sanarak ödemede bulunması gerekir. Somut olaya gelince, davacının borçlu olduğu iddia edilen kredi sözleşmesinde yer alan imzanın onun eli ürünü olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan 29.08.2014 tarihli raporda sözleşmedeki imzanın davacıya ait olmadığı belirlenmiştir. Bu durumda yanlar arasında davacının davalı bankaya borçlu olduğuna ilişkin bir sözleşme bulunmamaktadır.
Bu durumda davacının kullanmak istediği kredi bedelinden tahsilat yapılmaması ve davalı bankaya yatacak olan kamulaştırma bedeline bloke konulmaması amacıyla söz konusu ödemede bulunduğu, kendisini borçlu sanarak ödeme yapmadığının kabulünün gerekmesi karşısında, somut olayda 6098 sayılı TBK’nın 78/1. maddesinin uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (569,86TL) harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.12.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- DAVANIN KISMEN REDDİ DURUMUNDA, DAVALI YARARINA HÜKMEDİLEN VEKALET ÜCRETİNİN, DAVACI LEHİNE BELİRLENEN ÜCRETİ GEÇEMEZ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6674
KARAR:2018/9722

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacılar ile davalılardan …, … ve …….. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve sebeplerine göre, temyiz talebinde bulunan davalı …….. Şti, … ve … vekillerinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Dava,…….. iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Mahkemece, davacı anne için maddi tazminat talebinin reddine, 12.500,00TL manevi tazminat talebinin kabulüne; davacı …….. için de aynı şekilde maddi tazminat talebinin reddine 12.500,00TL manevi tazminatın kabulüne ve bu tazminatların sigorta şirketi dışındaki tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Dosya kapsamına göre, 24/01/2011 tarihli olayın …….. Başkanlığı tarafından iş kazası olarak kabul edildiği; alınan kusur raporuna göre davalı şoför …’ın %100 kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda;

1-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak takdir edeceği tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan …….. bir nitelik taşır. Bir …….. olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )

Bu ilkeler gözetildiğinde, davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu ortadadır.

2-Mahkemece taleple bağlı olarak karar verilmesi gerektiği 6100 sayılı HMK’nın 26. (mülga 1086 s. HUMK m. 74) maddesinin emredici kuralıdır.

Öte yandan, karar tarihinde yürürlükte bulunan 2015 yılı ……..’nin 10. maddesinde, manevi tazminat davalarında avukatlık ücretinin, hüküm altına alınan miktar üzerinden nispi olarak hesaplanacağı, davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına nispi vekalet ücretinin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda ise; manevi tazminat açısından vekalet ücretinin ayrı bir kalem olarak hükmedilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Somut olayda, manevi tazminat talebi yönünden aleyhine husumet yöneltilmeyen davalı … şirketi lehine vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

3-Mahkeme kararında, manevi tazminatın kısmen reddi ile birlikte, davacılar lehine verilen vekalet ücretinden daha fazlası için davalı … ve Tel-Net Ltd. Şti. lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/2 maddesine göre, davanın kısmen reddi durumunda, davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin, davacı lehine belirlenen ücreti geçemez.

Bu yönüyle karar, usule ve yasaya aykırıdır.

Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine 25/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KISA KARARDAN DÖNME OLANAĞI BULUNMADIĞI KARARIN ASLİ UNSURLARINDAN OLAN GEREKÇELİ KARARIN KISA KARAR DOĞRULTUSUNDA VE YASAL GEREKÇELERİYLE BİRLİKTE YAZILMASININ ZORUNLU OLDUĞU

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6496
KARAR:2018/9673 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Asıl ve birleşen dava bakımından davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi ……ın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalılardan ……… Tic A.Ş. ile … ve…… Tic. San. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

Dava, davacı sigortalının iş kazası nedeniyle maluliyetine dayalı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, asıl ve birleşen davalar birlikte değerlendirilmek suretiyle maddi …… isteminin tam, manevi …… isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bilindiği üzere tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra Hakimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298.maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, 298/2.maddesi kapsamında gerekçeli kararın kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte yazılmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay …… Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü kararı).

Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.

Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.

İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
HMK’nun 445/1-2.maddelerinde “………(……), adalet hizmetlerinin …… ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin …… ortamda gerçekleştirildiği hâllerde …… kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır. …… ortamda, güvenli …… imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli …… imzayla …… ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli …… imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.” düzenlemesi yer almaktadır.

Aynı Doğrultuda 06/08/2015 tarihli …… Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “……………… ve …… Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin” 214. maddesinde “…… ortamda hazırlanan hüküm, hükme katılan başkan ve hâkimler ile …… tarafından güvenli …… imza ile imzalanarak …… veri tabanında saklanır. Ayrıca hükmün çıktısı hükme katılan başkan ve hâkimler ile …… tarafından imzalanıp mahkeme mührüyle……lenerek karar kartonunda muhafaza edilir.” hükmünü içermektedir.

Bu açıklamalar ışığında, …… sisteminde yapılan incelemede aynı dosya ile ilgili 29/01/2016 ve 16/02/2016 tarihlerinde güvenli …… imza ile imzalanmış olan birbirinden farklı iki adet gerekçeli karar bulunduğu, taraflara tebliğ edilen gerekçeli karar hususunda çelişki oluştuğu ve bu yönüyle sonradan imzalanan gerekçeli kararın belge bozucu mahiyette olduğu kanaatine erişilmesi nedeniyle mahkemece yapılan uygulamanın usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmaktadır.

Yapılacak iş ,çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde tarafların hak ve yükümlülüklerini açık bir şekilde belirtir mahiyette bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, yukarda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde birden fazla farklı gerekçeli karar oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, bu aşamada davalılardan……… San ve Tic. AŞ, … ile ……… Tic Ve San Ltd Şti vekillerinin temyiz itirazları incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara ayrı ayrı iadesine 25/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- TEMYİZ KESİNLİK SINIRI

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6572
KARAR:2018/9689

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : …… …… Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine davalılar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
…… Mahkemesince, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
…… Mahkemesi kararının davalılardan … vekilince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1- Manevi tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/2. maddesinde; ”Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, …… Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü …… Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.” denilmektedir.
…… Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 20.07.2016-01.12.2016 tarihleri arasındaki ilamlar için 25000 TL, 02.12.2016-31.12.2016 tarihleri arasında 40000 TL, 01.01.2017-31.12.2017 tarihleri arasında 41530 TL ve 01.01.2018 tarihinden sonra verilen kararlar için 47530 TL’ dir.
Dava ve ıslah dilekçesi değerlendirildiğinde; Mahkemece 55483,73 TL maddi tazminat ile 7500 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08.02.2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin ise reddine hükmedildiği, davalılar vekillerinin istinaf başvurusu üzerine …… …… Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince verilen 19.10.2017 tarihli karar ile davalılar vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurularının esastan reddine karar verildiği, bu kararın davalı … vekilince temyize getirildiği dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminat miktarının karar tarihi itibariyle 41530 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
O halde …… Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, davalı vekilinin temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a ve 2, 366 ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenleri ile yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesi üzerine …… Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, dosyanın ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılardan …’na yükletilmesine 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- VEKALET ÜCRETİ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/5430
KARAR:2018/9684

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacı ile davalılardan …….Tic.Ltd.Şti., … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1-Dosyadaki temyiz kapsam ve sebeplerine göre; taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2-Dava, 22.02.2013 tarihli iş kazası nedeni ile sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Mahkemece; Davalı … aleyhine açılan davanın olayda kusurunun olmaması nedeniyle reddine, toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın, davalı … yönünden poliçe limiti ile sorumlu ve tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı … yönünden dava tarihi, (esas davada 04/09/2013, birleşen davada ise 03/07/2017) davalılar …… Şirketi ve …’dan olay tarihi olan 22.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte üç davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ve manevi tazminat isteminin tamamı davalı … tarafından ödendiğinden manevi tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Somut olayda; toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalılar …… A.Ş., ……. Ve Tic. Ltd. Şti. ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verildiğinin anlaşılmasına göre; davacı lehine talebi doğrultusunda 141197,10 TL üzerinden vekalet ücretine hükmedilmemesi ve ayrıca hakkında açılan maddi ve manevi tazminat davaları reddedilen davalı … lehine nispi nitelikte ve ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği anlaşıldığından hüküm bozulmamalı, yürürlükteki 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ve HUMK’un 438/7. maddesi uyarınca karar düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; “6-Kabul edilen maddi tazminat üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 22.941,83 TL vekalet ücretinin davalılar ……… , …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen ( sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere ) alınarak davacıya verilmesine” “7-Olayda kusuru bulunmayan davalı … yönünden reddedilen maddi tazminat üzerinden kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 4.086,09 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” “10-Olayda kusuru bulunmayan davalı … Avşaroğlu yönünden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 1.980,00 TL ücretinin davacıdan alınarak davalı … Avşaroğlu’na verilmesine,” fıkraları (6,7,10) tamamen silinerek yerlerine;
“6-Kabul edilen maddi tazminat (141197,10 TL) üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 14045,77 TL vekalet ücretinin davalılar ………, …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere) alınarak davacıya verilmesine”
“7-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 1980,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” miktar ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

SİGORTALI İŞÇİNİN BELİNE BAĞLI OLAN HALATIN KOPMASI NEDENİYLE ÖLÜM OLAYINA DAYALI İŞ KAZASI- BİLİRKİŞİ RAPORLARI ARASINDA ÇELİŞKİ

T.C
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/13297
KARAR:2018/11163

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rücuan alacak istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davacı Kurum ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

İnceleme konusu davada; 04.01.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine ödenen gelirin ve cenaze yardımının tahsilinin talep edildiği, dosyada alınan kusur raporunda sigortalı %20, … ve belediye temizlik işleri müdürlüğü vekili … müştereken %10, Antakya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü %30, … İnş. Tem. Taah. Taş. Mal. Bilg. Güv. Hiz. Tic. Ltd. Şti. %40 oranında kusurlu bulunduğu, mahkemece kusur raporu esas alınarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

5510 sayılı Yasa’nın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesi 1. fıkrası ile “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş olup, 21. maddenin 4. fıkrası ise 3. kişilerin sorumluluğu” İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

1) Somut davada; Asi nehrinin temizliği işinin de içinde bulunduğu Antakya Belediyesi Şehir Temizliği, Çöp Toplama ve Nakli Hizmetine ait ihalenin eski Antakya Belediye Başkanlığı (yeni … Büyükşehir Belediyesi) tarafından yapıldığı ve 31.12.2012 tarihinde 01.01.2013-30.06.2014 tarihleri arasını kapsar şekilde, 18 aylık süreli olarak davalı … İnş. Tem. Taah. Taş. Mal. Bilg. Güv. Hiz. Tic. Ltd. Şti.’ye verildiği, 06.12.2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmialtı İlçe Kurulmasına dair kanun gereğince 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler ile Antakya İlçe Belediyesinin ve … Büyükşehir Belediyesinin kurulduğu, temizlik ve katı atık toplama işinin ilçe belediyelerin görevi içinde olduğu, halen Antakya İlçe Belediye Başkanlığı tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Davalı temizlik şirketi ile sözleşmenin 6360 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihinden önce tek belediye olan Antakya Belediye Başkanlığınca imzalanması ve sözleşmenin süresinin ilgili yasadan sonra da devam ettiği,Antakya Belediye Başkanlığının tüm görev alanının Büyükşehir Belediyesine devredildiği ve Antakya Belediyesinin merkez ilçe statüsüne kavuştuğu gözetildiğinde; temizlik şirketi ile yapılan sözleşmede Antakya Belediye Başkanlığı’nın mı yoksa … Büyükşehir Belediyesinin mi taraf olarak sorumlu olacağı saptanarak işverenlik sıfatının hangi belediyeye ait olduğu belirlenmelidir.

2) Mahkemece dava Antakya Belediye Başkanlığı’na ihbar edilmesine rağmen 12.05.2016 tarihli ek karar ile ilgili belediye başkanlığının taraf sıfatının davalı olarak düzeltilmesine karar verilmesi yerinde değildir.

3) Somut kaza ile ilgili açılan ceza davasında; müteveffa sigortalının kaza anında birlikte çalıştığı iş arkadaşı… kaza tarihinde her ikisinin de Asi Nehri kenarında temizlik yaptığını, önce kendisinin beline halat bağlayarak aşağıya inip çalıştığını daha sonra kazalı sigortalının kendi halatını beline bağlayarak aşağıya indiğini, çalışacağı yere kadar inince belindeki halatı çıkardığını gördüğünü zira halatla çalışmanın zor olduğu yönünde beyanda bulunduğu, ceza dosyasında alınan kusur raporunda da sigortalının beline bağlı kemeri çıkarttığı ve yanına yeterli kişisel koruyucu malzeme almadığı tespitiyle asli kusurlu, temizlik şirketi müdürü …’ın ve belediyenin temizlik işleri ile ilgili müdür vekili …’ın tali kusurlu bulunduğu,dosyamızda alınan kusur raporunda ise sigortalının beline bağlı olan ipin kopması sonucu nehire düştüğü tespit edilerek, sigortalıya % 20, … ile …’a % 10, Antakya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’ne % 30, temizlik şirketine ise % 40 oranında kusur verildiği görülmektedir.

Dosyada işverenlik sıfatları belirlendikten sonra ceza dosyasında belirlenen maddi olgu (sigortalının ipi çözerek nehire düşmesi) ile dosyamızda belirlenen maddi olgu (sigortalının ipin kopmasıyla düşmesi) arasında ve kusur raporları arasında çelişki oluştuğundan kaza olayının meydana geliş şekli araştırılarak maddi olgu belirlenmeli ve çelişkiyi gideren, denetimi elverişli, konusunda uzman bilirkişi heyetinden yeniden kusur raporu alınarak sonucuna göre değerlendirme yapılmalıdır.

Mahkemece yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekili ile davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan …, … Büyükşehir Belediyesi ve Antakya Belediye Başkanlığı iadesine, 26.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – TRANSMİKSER OPERATÖRÜNÜN PASİF DEVRE ZARARI

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2015/12468
KARAR NO : 2015/21417

Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 16/04/2015
NUMARASI : 2012/973-2015/127

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 395.897.72 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 01/12/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalı vekili Avukat …… ile karşı taraf vekili Avukat ……….geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün tetkik Hakimi Bülent Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tespit edildi

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacıların tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava 25.09.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulüne, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ve davalı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Mahkemenin manevi tazminatın takdirine ilişkin kararı isabetlidir. Maddi tazminatın belirlenmesi sırasında ise hata yapıldığı görülmektedir.

Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen işçinin hak sahiplerinin maddi zararlarının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Transmikser operatörü olarak çalışan kazalının asgari ücretin üzerinde bir ücret aldığının, giderek şoför odasınca bildirildiği ve tanık beyanları ile de doğrulandığı gibi olay tarihinde 1.200,00-TL net ücret aldığının kabulü yerindedir. Ne var ki bildirilen bu ücret işçinin eline geçeni ifade ettiği diğer bir deyişle aksine bilgi ve belge olmadığı sürece, asgari geçim indiriminin bu ücretin içinde olduğunun kabulü ile asgari ücrete oranlamasının yapılması gerekirken, bildirilen ücretin asgari geçim indirimsiz ücret olduğu kabul edilip, olay tarihi itibarıyla 1.200,00-TL’nı aşar bir ücretle tazminatın hesaplanması isabetsizdir.

Pasif devre zararına gelince: Mahkemece hak sahiplerinin pasif devre zararının oluştuğunun kabulü yerindedir. Ancak pasif devre zararı hesaplanırken, hesap tarihindeki asgari geçim indirimsiz asgari ücretin, bakiye ömrüne kadar her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto uygulanmak suretiyle bulunacak ücretlerin, pasif devre zararının belirlenmesinde esas alınması gerekirken, aktif devre ücretlerinin esas alınmak suretiyle pasif devre zararının hesaplanması hatalı olmuştur. Pasif dönemde herhangi bir işte çalışılmasa bile, salt yaşamsal faaliyetlerinin sürdürülmesinin de ekonomik bir değer taşıdığı dikkate alındığında, sigortalının ölümü ile bundan yoksun kalan hak sahipleri bakımından asgari ücret düzeyinde bir zarar oluşacağı açıktır. Bu nedenlerle pasif devre zararının asgari ücret esas alınarak hesaplanması gerekir. Öte yandan yukarıda açıklandığı üzere pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığı olduğundan, ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif devre zararının hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı da açık ve seçiktir. Hal böyle olunca pasif devre zararının, asgari geçim indirimsiz asgari ücret yerine, aktif devre ücretleri ile hesaplandığı hesap bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının isabetsiz olduğu ortadadır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir

O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine 01.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN, ÜÇÜNCÜ KİŞİ İLE BİRLİKTE OLMA İDDİASINA DAYALI MANEVİ TAZMİNAT-ALDATILAN EŞE BİLEREK VE İSTEYEREK ZARAR VERMEYİ AMAÇLAMIŞ OLMASI KOŞULU

T.C
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/8844
KARAR:2019/290 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 02/04/2015 gününde verilen dilekçe ile evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 08/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava; evlilik birliği devam ederken, üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının, kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşiyle birlikte olduğunu, davacının bu nedenle eşinden boşandığını, kızından ayrı kaldığını, psikoloğa gidip tıbbi destek aldığını, işinin olumsuz etkilendiğini, ailesinin yüzüne bakamadığını ve davalının eylemi nedeniyle manevi çöküntü yaşadığını belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davalının, davacının eşinin evli olduğunu bilerek yaşadığı ilişki nedeniyle davacının boşanmasına neden olduğu, davalının ve dava dışı eşin bu eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu ve davacının uğradığı zarardan davacının eski eşi ile birlikte davalının da müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.

Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.

Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.

Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.

TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

KAMBİYO SENEDİNİN TİCARİ DEFTERLERE KAYDI ZORUNLU DEĞİLDİR; DAVACI SENET NEDENİYLE BORÇLU OLMADIĞINI YASAL DELİLLERLE İSPAT ETMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ

ESAS:2016/2577
KARAR:2016/9913
TARİH:2.6.2016

MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2014
NUMARASI : 2012/727-2014/491

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine olmakla ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. … gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-KARAR-

Davacı vekili, icra takibine konu iki adet senet sebebiyle müvekkilinin davalı-takip alacaklısına borçlu olmadığını, iş bu senetlerdeki borçlunun müvekkili şirketin eski ortağı ve yetkilisi olan ve davalının da babası olan dava dışı … tarafından imzalandığını, bonolar ticari defterlere kayıtlı olmadığı gibi bonoların protesto dahi edilmemesi ve alacaklı ile borçlunun baba-oğul olduğu gözetildiğinde alacağın muvazaalı olduğunu gösterdiğini, TTK’nın 393. ve 395. maddelerine göre şirketin altsoy ve üstsoya borçlanamayacağını ileri sürerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava dışı …’ın davacı şirkete ortaklığı devam ederken şirkette yaşanan nakit sıkıntısı sebebiyle müvekkilinin şahsi kredi kartından davacı şirket hesabına para aktardığını ileri sürerek, davanın reddi ile %20 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; dava dışı …’ın davacı şirketin yetkilisi sıfatıyla dava konusu iki adet senedi imzaladığı, davalı alacaklının senet borçlusu …’ın oğlu olduğu, davacı şirketin kayıtlarında şirketin borçlu olduğunu kanıtlayan herhangi bir senet kaydı bulunmadığı, daha önce imza yetkisi olan …’ın eski tarihli bonoları düzenleyerek şirketi borçlandırıp oğlu davalı …’ı alacaklı duruma getirmeye çalıştığı, şirketin senede dayalı borcu bulunmadığı, bu nedenle bonoların sonradan tanzim edilerek alacak yaratıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile icra takibine konu iki adet senet sebebiyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20 kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, icra takiplerine konu davalının lehtarı davacının borçlusu olduğu iki adet senedin bedelsiz olduğu ve muvazaalı olarak düzenlendiği iddiasıyla İİK’nın 72. maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava konusu senetlerin düzenlendiği tarihte dava dışı …’ın davacı şirketin yetkilisi olduğu ticari kayıtlarla sabittir. O halde senetler davacı şirketin yetkilisi tarafından düzenlenmiştir. TTK’da düzenlenen kambiyo senetlerine ilişkin hükümlere uygun düzenlendiği, davalının senetlerde lehtar olduğu görülmektedir. Öte yandan, kambiyo senedinin davacının ticari defterine kaydedilmemiş olması onu hükümden düşürmez. Bu durumda mahkemece davacının senede karşı iddialarını HMK’nın 201. maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlaması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 02/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TEBLİĞ MAZBATASINDAKİ İMZANIN SAHTELİĞİ- ESKİ HALE GETİRME – USULSÜZ TEBLİĞ

T.C
YARGITAY
21. CEZA DAİRESİ
ESAS :2015/4510
KARAR:2015/5417
TARİHİ:24.11.2015

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin tahkikat neticelerine uygun olarak tecelli eden kanaat ve takdirine, tetkik olunan dosya içeriğine göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Hüküm sanığın yokluğunda tefhim edilmiş, sanık adına düzenlenmiş olan ve gerekçeli kararı içeren tebligatın her ne kadar 20/10/2011 tarihinde bizzat sanığa tebliğ edildiği Tebliğ Mazbatasında yazılı ise de; sanık müdafiinin 01/12/2011 tarihli dilekçesi ile; Tebliğ Mazbatasındaki imzanın sanığa ait olmadığını belirterek Eski Hale Getirme ve temyiz isteğinde bulunması üzerine; mahkemece yapılan araştırma sonucu Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi’nce düzenlenmiş olan 16/04/2012 tarih 2012/14884/2090 sayılı raporda,Tebliğ Mazbatasındaki imzanın sanığa ait olmadığının belirtilmiş olması nedeniyle sanık müdafiinin eski hale getirme isteğinin kabulü ile sanık müdafiinin temyiz isteğinin öğrenme üzerine ve yasal temyiz süresinde yapılmış olduğunun kabulü ile yapılan incelemede gereği görüşüldü,

Sanığın savunmasında; şoförlük yaptığı minibüsün yol güzergah belgesini kendisinin sahte olarak düzenlemediğini, hat sahibinin babası ….., minibüsü satın aldıkları kişinin de …. …. olduğunu ve sahteciliği kimin yaptığını bilmediğini beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmaksızın tespiti amacıyla; …….plakalı aracın suç tarihindeki trafik kaydının getirtilerek incelenmesi ve sanığın savunmasında isimlerini bildirmiş olduğu ….. ve ……ın tanık sıfatıyla bilgi ve görgüleri tespit edilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 24.11.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

YALAN TANIKLIK- MAHKUMİYET

T.C.
YARGITAY
16. CEZA DAİRESİ

Esas No:2015/1336
Karar No:2015/3686
K. Tarihi:21.10.2015

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Yalan tanıklık, Tehdit
Hüküm : a- Sanık … hakkında;
TCK’nın 28, CMK’nın 223/3-b. maddeleri gereğince ceza verilmesine yer olmadığına dair
b- Sanık … hakkında;
1- TCK’nın 106/1-1, 62, 53. maddeleri gereğince mahkumiyet
2- TCK’nın 272/2, 62, 53. maddeleri gereğince mahkumiyet
Temyiz edenler : Sanık … müdafii, O yer Cumhuriyet savcısı

Dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Kusurluluğu ortadan kaldıran bir hal olarak 5237 sayılı TCK’nın 28. maddesinde düzenlenen tehdit ve korkutmadan bahsedebilmek için; tehditte bulunanın emirlerine boyun eğmeden zarardan kurtulma imkanının bulunmaması, tehdidin sonuç almaya elverişlilik açısından belli oranda ağır ve muhakkak olması ve ihlal edilen hakla korunmak istenen yarar arasında orantılılık bulunması gerekmektedir. TCK’nın 28. maddesinde düzenlenen tehdit bir yönüyle kaynağı insan davranışları olan zorunluluk halidir.

Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2009/920 sayılı soruşturma kapsamında tanık sıfatıyla ifadesine başvurulan sanık …’un “Sanık …’in elindeki ekmek bıçağıyla kovaladığı …’yı seni öldüreceğim derini yüzeceğim diye tehdit ettiğini” beyan ettikten sonra aynı olayla ilgili açılan ve …nin 2009/324 sayılı esasına kayden görülen kamu davasının duruşma gününde adliye dışında bekleyen …’un yanına gelen sanık …’nin diğer tanıkları kastederek “….onların hepsi yalan söylüyor onlar zaten dayağı yiyecekler aralarında sende yanma ifadeni değiştir kurtul…” şeklinde sözlerinden sonra duruşmaya katılan …’un bu kez soruşturma ifadesinin aksine “…’in …’yı tehdit etmediğini” ifade etmesi şeklindeki gelişen olayda; tehdit ve korkutma unsurları yönünden, TCK’nın 28. maddesinin uygulama koşullarının oluşmadığı,

Bu itibarla;

A- Sanık …’in eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 38. maddesi delaletiyle 272/3 ve hüküm tarihinden sonra 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6532 sayılı Kanunun 90. maddesiyle değiştirilen 277/1-2 maddesinde düzenlenen suça temas etmesi nedeniyle TCK’nın 7/2 maddesi gereğince sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması

B- Sanık …’un ise sübut bulan yalan tanıklık suçundan mahkumiyetine karar vermek gerekirken yasal olmayan gerekçeyle yazılı biçimde karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık … müdafii ile Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 21.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN, EŞLERDEN BİRİ İLE EVLİ OLDUĞUNU BİLEREK BİRLİKTE OLAN ÜÇÜNCÜ KİŞİDEN DİĞER EŞİN MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNDE BULUNUP BULUNAMAYACAĞI

.TC
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/10102
KARAR:2019/561

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 31/10/2014 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11/04/2016 günlü kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne ve miktar itibarıyla duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşiyle birliktelik yaşayarak evliliğinin bitmesine neden olduğunu, bu durumun kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.

Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. sözkonusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.

Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun sözkonusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden, müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.

Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.

TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

MADDİ VE MANEVİ MENFAATİN BULUNDUĞU AKRABALAR ARASINDA HATIR TAŞIMASI İNDİRİMİ

T.C
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2016/4910
KARAR NO:2019/485
KARAR TARİHİ:22/01/2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

ÖZET:Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda BK.’nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır

Taraflar arasındaki, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi,

gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili dava dilekçesinde, … idaresindeki … plakalı araç ile … idaresindeki … plakalı aracın çarpışması sonucu meydana gelen kazada Muzaffer idaresindeki araçta yolcu olarak bulunan davacıların murisi … ‘ın vefat ettiğini belirterek, 500,00’er TL maddi tazminat, Zeynep için 70.000,00 TL, Mert için 50.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalılar davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile Zeynep için 155.457,68 TL, Mert için 39.986,57 TL maddi tazminatın davalılar … ve … Turizm Taşımacılık Sey. Pet. Tic. Ltd. Şti.’nin 170.387,30 TL’sinden sorumlu tutulması kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve davacı … için 50.000,00 TL Mert için 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve … Turizm Taşımacılık Sey. Pet. Tic. Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda BK.’nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.

Somut olayda; destek … ‘ın, dava dışı sürücü … ‘ın eniştesi olduğu, aralarında yakın akrabalık bağı bulunduğu ve olay günü de desteğin sürücünün aracında yolculuk ettiği sırada trafik kazasının meydana geldiği anlaşılmıştır. Maddi ve manevi menfaattin bulunduğu akrabalar arasındaki bu taşımada hatır taşıması bulunmamasına rağmen aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 22/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

VEKİLLE TAKİP EDİLEN İŞLERDE İCRA EMRİNİN ASİLE TEBLİĞ ÇIKARILMASI USULSÜZ OLMAYIP İCRA EMRİNİN VEKİLE DE TEBLİĞİ SURETİYLE EKSİKLİĞİN İKMALİ YÖNÜNDEN HÜKÜM KURULMASI GEREKİR

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/2016
KARAR: 2018/6338 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Borçlu vekili; takibe konu dayanak ilamda vekil edeninin vekil marifeti ile temsil edildiğini, icra emrinin ise vekile değil, asile tebliğ edildiğini ileri sürerek usulsüz tebligatın iptali istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece, şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Tebligat Kanunu’nun 11 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri uyarınca vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar ve yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.

Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince, borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.

Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur.

O halde mahkemece, icra emrinin vekile de tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile borçlu asile tebliğ edilen icra emrinin iptaline karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İCRA EMRİNİN ASİLE TEBLİĞ ÇIKARILMASI USULSÜZ OLMAYIP VEKİLE TEBLİĞ EDİLMEMESİ ANCAK TEBLİĞ İŞLEMİ EKSİKLİĞİ SONUCUNU DOĞURUR

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/3121
KARAR: 2018/6631 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Borçlu hakkında başlatılan ilamlı takipte, takip dayanağı ilamda borçlunun vekili olmasına rağmen icra emrinin borçlu vekiline tebliğ edilmediği, borçlu asile tebliğ edildiği, borçlu vekilinin icra emrinin iptali ve hacizlerin kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin kabulü ile asile çıkartılan icra emrinin iptaline, malları üzerine konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
HMK’nun 73, 81, 82, 83., Avukatlık Kanunu’nun 41., Tebligat Kanunu’nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.
Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.
Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur. Takibin kesinleştirilmesi için takip talebine ve ilama uygun icra emrinin borçlunun ilamda yazılı olan vekiline tebliği gereklidir. O halde, mahkemece, icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ÖDEME EMRİNİN ASİLE TEBLİĞİ- VEKİLE TEBLİĞ ZORUNLULUĞUNUN BULUNMASI ASİLE TEBLİGAT YAPILMASI LÜZUMUNU ORTADAN KALDIRMAZ

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/4779
KARAR:2018/10984 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine, itirazın iptali konulu ilama dayalı olarak başlatılan ilamlı takipte, borçlunun; takip dayanağı ilamda vekilinin olmasına rağmen, icra emrinin vekiline tebliğ edilmediği, sadece borçlular adına tebliğ edildiği şikayetiyle, anılan takibin iptali istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece; şikayetin kabulü ile; davacı borçlu hakkında başlatılan takipte icra emrinin vekile tebliği suretiyle takibe devam edilmesine ve dosyada davacı borçlu yönünden yapılan işlemlerin iptaline hükmolunduğu görülmektedir.

HMK’nin 73, 81, 82, 83., Avukatlık Kanunu’nun 41., Tebligat Kanunu’nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.

Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.

Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur. Takibin kesinleştirilmesi için takip talebine ve ilama uygun icra emrinin borçlunun ilamda yazılı olan vekiline tebliği gereklidir. O halde, mahkemece, şikayetin kısmen kabulü ile; sadece icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle; şikayetin kabulü ile icra emrinin vekile tebliği suretiyle takibe devam edilmesine ve dosyada davacı borçlu yönünden yapılan işlemlerin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/11/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

TAŞINMAZ HARİCİ SATIM SÖZLEŞMESİ GEÇERSİZ OLDUĞUNDAN ÖDENMİŞ BULUNAN PEY AKÇESİNİN (KAPORANIN) GERİ VERİLMESİ, SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİ GEREĞİNCE İSTENEBİLİR

T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/1137
KARAR: 2018/11653 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalı ile aralarında yaptıkları harici taşınmaz satış sözleşmesine istinaden kapora bedeli olarak davalıya 20.000,00 TL ödediğini; ancak, taşınmaz satışının gerçekleşmediğini ve davalının aldığı bedeli iade etmediğini, davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamına ve alacağın % 20’si oranında kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacıdan 20.000 TL kapora aldığını, satıştan vazgeçen kişinin 20.000 TL kapora bedelini cayma parası olarak öder şeklinde davacı ile tutanak düzenlediklerini, davacının taşınmazı almaktan vazgeçmesi üzerine sözleşme gereği aldığı kaporayı ödemediğini; ancak, 10.000 TL’sini ödemeye hazır olduğunu beyan ederek; davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taşınmaz satış sözleşmesinin devri M.K.’nun 705, BK.’nın 213. (TBK nın 237.), Tapu Kanununun 26., Noterlik Kanununun 60.maddesi ve HGK.nın 15.11.2000 tarih, 2000/13-1612 Esas, 2000/1704 Karar sayılı kararı gereğince resmi şekilde yapılmadıkça geçerli olmadığından taraflarına hak ve borç doğurmaz. Ancak, taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler. Haklı bir sebep olmaksızın mal edinen kimse onu iade ile yükümlüdür. Akdi yapanlardan birisi tarafından, önceden diğerine ödenen pey akçesi (kapora) veya cayma akçesi de ceza şartı gibi borcu kuvvetlendirmeye yarayan fer’i bir şarttır; bu bakımdan esas akit geçerli olmadığından fer’i şart da geçersizdir. Geçerli olmayan bir akit dolayısıyla ödenmiş bulunan pey akçesinin (kaporanın) geri verilmesi, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince istenebilir.

Somut olayda; taraflar arasında adi yazılı gayrimenkul alım satım sözleşmesinin yapıldığı, sözleşme gereği 20.000,00 TL nin banka aracılığı ile kapora olarak davalıya ödendiği anlaşılmaktadır.

Buna göre, davaya konu sözleşme, taşınmaz satışına ilişkin olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Sözleşme geçersiz olduğu için bu sözleşmede yer alan kaporaya ilişkin hükümler de aynı şekilde geçersizdir.

O halde; taraflar arasında yapılan geçersiz taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle davacı tarafından davalıya 20.000,00 TL ödendiği anlaşıldığından; geçersiz sözleşmelerde, herkesin, aldığını iade etmekle yükümlü olduğu nazara alındığında, davalı tarafından icra takibine yapılan itirazın iptaline karar verilmesi gerekirken; aksi düşüncelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Exit mobile version