HAVA YOLU İLE YOLCU TAŞIMA SÖZLEŞMESİ KAPSAMINDA BAGAJIN GEÇ TESLİM EDİLMESİ NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT

T.C
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2017/138 E. , 2020/844 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mah.sıfatıyla)

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 12.09.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin tatil yapmak amacıyla ailesiyle birlikte 26.08.2012 tarihinde davalıya ait uçak ile Malatya’dan İstanbul aktarmalı olarak Antalya’ya ulaştığını, bu seyahat esnasında üç adet valiz ve bir adet çocuk arabasını davalıya teslim ettiğini, ancak uçuş sonrası Antalya’ya indiklerinde valizlerin bulunamadığını ve müvekkiline teslim edilmediğini, bunun üzerine kayıp bürosuyla irtibata geçildiğini ve üç saat sonra valizlerinden iki tanesi ile çocuk arabasının diğer uçakla geldiğini, ancak müvekkilinin kendisine ve eşine ait şahsi eşyalarının bulunduğu valizin gelmediğini ve nerede olduğunun bilinmediğini, müvekkilinin şahsi eşyalarının kaybolması nedeniyle tatilden amaçladığı verimi alamadığını, kaybolan valizin ancak üç gün sonra müvekkiline teslim edildiğini, valizi teslim almak için müvekkilinin gece saat 03.00’te özel araç tutarak havaalanına gitmek zorunda kaldığını, müvekkilinin özel eşyaları olmadığı için otel faaliyetlerine katılamadığını, bu olay nedeniyle büyük sıkıntı yaşadığını ileri sürerek havaalanı gidiş geliş yol gideri olarak 630,00TL maddi tazminat ile 5.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 05.11.2012 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkilinin sorumluluğunun sınırlı olduğunu, davacının manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını, ayrıca talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 10.09.2013 tarihli ve 2012/423 E., 2013/459 K. sayılı kararı ile; davacının bagajın geç teslimi sebebiyle havaalanına gidiş geliş için ödenen araç ücretine ilişkin maddi zararını ispatladığı, davacının bagajın geç teslimi sebebiyle üç gün boyunca planladıkları etkinliklere katılamadığı, bagajın geç teslim edilmesi ve gece yarısı havaalanına gidiş gelişler sebebiyle üzüntü, elem ve sıkıntı çektiği, özel eşyaları bulunmadığı için otel dışına çıkıp vakit geçiremediği, bu nedenlerle manevi tazminatın koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 630,00TL maddi tazminat ile 2.500,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.04.2014 tarihli ve 2013/18250 E., 2014/7418 K. sayılı kararı ile; “…1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, havayolu ile taşımaya dayalı yolcu bagajının gecikmeli tesliminden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece yukarıda yazılı gerekçeyle maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin ise kısmen kabulü ile 2.500 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Ancak, dava ve karar tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde gösterilen koşulların somut olayda oluştuğundan söz edilemez. Şöyle ki, öncelikle, her sözleşmeye aykırılık tek başına manevi tazminatı gerektirmez. Manevi tazminata hükmedilebilmesi için TBK’nin 56. maddesindeki koşulların da mevcut olması gerekir. Somut olayda, tazminat koşullarının mevcut olmadığı gözden kaçırılarak, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken kabulü doğru görülmemiş, hüküm davalı yararına bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Malatya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 13.11.2014 tarihli ve 2014/1472 E., 2014/1529 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; havayolu ile yolcu taşıma sözleşmesi kapsamında bagajın geç teslim edilmesi nedeniyle davacı yararına manevi tazminat koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Dava, havayolu ile yolcu taşıma sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
13. Bilindiği gibi, borçlunun ifa etmekle yükümlü olduğu borcunu yerine getirememesi durumunda borca aykırılık meydana gelmektedir. Borca aykırı davranan kişi, bu davranışı ile neden olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olup, işbu yükümlülük neticesinde doğan sorumluluğa, borca aykırı davranıştan doğan sorumluluk denilmektedir. Sorumluluk bu anlamıyla tazminat borcunun kaynağıdır (Oğuzman, M. Kemal/Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 2006, s. 14).
14. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (6098 sayılı TBK) borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Sözleşmeye aykırılık tek başına manevi tazminat gerektirmez ise de, özel hâl ve şartlarda davacının kişilik haklarının zedelenmesi durumunda haksız fiilin neticelerini doğurmakta ve manevi tazminat gerektirmektedir. Gerçekten de 6098 sayılı TBK’nin 114/2 maddesi gereğince haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hâllerine de uygulanır. Borca aykırı herhangi bir davranışın, alacaklının kişilik haklarının zedelenmesine neden olması mümkündür. Borcun zamanında veya hiç yerine getirilmemesi nedeniyle meydana gelen olaylarda duyulan acı, üzüntü ile borca aykırı davranışta bulunan borçlunun eylemi arasındaki nedensellik bağının nasıl kurulacağı önem taşımaktadır. Zira kural olarak bir para borcunun ödenmemesi alacaklının kişilik hakkını ihlal etmemekte ise de bunun neticesinde gelişen olaylar bu hakkı ihlal edebileceğinden nedensellik bağı burada kurulabilmektedir.
15. Bu genel açıklamalardan sonra taşıyıcının, havayolu ile yolcu taşıma sözleşmelerinde hukuki sorumluluğunun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır.
16. Somut olayda davacının bagajı Malatya’dan İstanbul aktarmalı Antalya’ya yapılan seyahat sırasında kaybolduğu için 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanunu (TSHK) uygulanacaktır. 2920 sayılı TSHK’nin 106. maddesi gereğince, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hâllerde uluslararası anlaşma hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu durumda davalı taşıyıcının sorumluluğunun sınırlandırılması hususu 2920 sayılı TSHK’da düzenlenmediği için 26.08.2012 tarihli dava konusu taşımaya ülkemiz tarafından 28.05.1999 tarihinde imzalanan ve 26.03.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hava Yoluyla Uluslararası Taşımacılığa İlişkin Belirli Kuralların Birleştirilmesine Dair Sözleşme (Montreal Konvansiyonu) hükümleri uygulanacaktır.
17. Bununla birlikte gerek 2920 sayılı TSHK’de gerekse Montreal Konvansiyonu’nda bagajda gecikme durumunda uğranılan zararlardan taşıyıcının kural olarak sorumlu olduğu belirtilmiş olsa da, uğranıldığı iddia olunan zararın (hasarın) manevi zararları da kapsadığı noktasında açık bir hüküm bulunmamaktadır. O hâlde 6098 sayılı TBK’de de borca aykırılıktan doğan sorumluluk nedeniyle manevi tazminat ödeneceğine dair bir hüküm olmaması nedeniyle 6098 sayılı TBK’nin 114/2 maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 58. maddesinin olaya uygulanması gerekecektir.
18. 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi ile ilgili açıklamalarda bulunmadan önce 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 24. maddesine değinmekte yarar vardır. Bu maddede; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” hükmü yer almaktadır.
19. 6098 sayılı TBK’nin “Kişilik Hakkının Zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
20. TMK’nin 24. maddesi ve 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi ile koruma altına alınan kişilik hakları, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru, sır alanı, mesleki itibarı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. Görüldüğü üzere, 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir.
21. Burada kural olarak doğrudan doğruya zarar görme koşulu aranmaktadır. Ancak kişilik değerlerinin kapsam ve çerçevesi, yerleşik değer yargılarına ve yaşam deneyimine bağlı olarak belirlenmelidir. 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesi genel bir düzenleme olup, öngördüğü koşullar gerçekleştiğinde, ruhsal uyum dengesi sarsılanın, kişilik değerlerine saldırı nedeniyle manevi tazminat isteyebilmesi olanağı vardır.
22. Manevi tazminat isteminin temelinde, davalının haksız eylemi yatmaktadır. Bilindiği üzere haksız eylemin unsurları hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve fiil ile zarar arasında illiyet bağı bulunmasıdır. Öte yandan, kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir ise de, hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı, adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate almalıdır.
23. Yapılan tüm açıklamalardan sonra somut uyuşmazlığa gelindiğinde; davacının Alanya’da tatil yapmak amacıyla ailesiyle birlikte davalı şirkete ait uçakla Malatya’dan İstanbul aktarmalı Antalya’ya uçtuğu, Malatya’da verdiği bagajların Antalya’da kendisine teslim edilmediği, bagajların İstanbul’da unutulduğunun ve bir sonraki uçakla kendilerine teslim edileceğinin bildirildiği, davacı ve ailesinin üç saat havaalanında bekledikleri ve sonunda bagajların bir kısmının teslim edildiği, ancak davacı ve eşinin bilgisayar ve kişisel eşyalarının bulunduğu bagajın teslim edilmediği, bagajın üç gün sonra davacı havaalanına çağrılarak gece saat 03.00’te teslim edildiği, bu süre zarfında davacının davalı şirkete ulaşıp bagajının akıbetini öğrenmek için tatilinin önemli bir kısmında emek ve mesai harcadığı anlaşılmaktadır.
24. Davacının dinlenme, eğlenme ve tatil amacıyla gittiği Alanya’da ilk günden itibaren üzerindeki elbiseyle kaldığı ve otelin etkinliklerine katılamadığı, ayrıca bagajın teslim edilmemesi ve ne zaman teslim edileceğinin belirsizliği nedeniyle eş ve çocuklarıyla huzurlu vakit geçiremediği, bagajının hemen gönderileceğinin belirtilmesine rağmen üç gün sonra davacının havaalanına çağrılarak gece saat 03.00’te teslim edildiği, davacının bagajını teslim almak için gece vakti Alanya’dan Antalya’ya gitmek zorunda kaldığı, tüm bu hususlar nedeniyle davacının huzur içinde tatil yapmaktan çok bagajına ulaşabilme çabasıyla ve giderek artan stres içinde tatilinin yarısının geçtiği açıktır.
25. Bu nedenle bu tür gezilerden beklenen amaç ve yukarıda bahsedilen hususlar dikkate alındığında davacının tatili boyunca yaşadığı çöküntünün elem ve ızdıraba dönüştüğünün ve davacının kişilik haklarını zedelenmesi nedeniyle 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğinin kabulü gerekmektedir.
26. Hâl böyle olunca, davalının eyleminin davacının kişilik haklarını zedelediğini ve 6098 sayılı TBK’nin 58. maddesinde belirtilen manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğini kabul eden ve 2.500,00TL manevi tazminatı hakkaniyete uygun gören direnme kararı yerindedir.
27. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; her sözleşmeye aykırılığın tek başına manevi tazminatı gerektirmeyeceği, somut olayda 6098 sayılı Kanun’un 58. maddesinde belirtilen koşulların oluşmadığı, bu nedenle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi ve direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
28. Tüm bu nedenlerle mahkemece yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı (159,80TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 maddesi gereğince miktar itibari ile karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

TEK TARAFLI KAZA- ZAMANAŞIMI SÜRESİ- TEK TARAFLI TRAFİK KAZASINDA SÜRÜCÜ TAM KUSURLU OLSA DA SİGORTA ŞİRKETİ ZARARDAN SORUMLUDUR

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
2020/2063 E. , 2021/3301 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Düziçi Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararına karşı davacılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden verilen kararın Yargıtayca incelenmesi süresi içinde davacılar vekili tarafından istenmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:

– K A R A R –

Davacılar vekili, müvekkillerinin desteğinin davalıya trafik sigortalı aracın sürücüsü iken gerçekleşen kazada öldüğünü, kazanın aynı zamanda iş kazası olup iş verenin de kusurunun bulunduğunu açıklayıp fazlaya dair hakları saklı kalması kaydıyla davacı … için 60.000,00 TL, davacı … için 6.000,00 TL, … için 16.000,00 TL, … için 17.500,00 destekten yoksun kalma tazminatının tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.

Davalı vekili, davanın öncelikle zamanaşımı nedeni ile esastan diğer sebepler ile reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, toplanan delillere göre, meydana gelen kazada desteğin kusurlu olduğu, davacıların ise desteğin kusurundan faydalanamayacakları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacılar vekili ve davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, davanın zamanaşımı nedeni ile reddine verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacılar vekili tarafından yönünden temyiz edilmiştir.
Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, meydana gelen kazada desteğin öldüğünü açıklayıp destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunmuş, ilk derece mahkemesince, müteveffanın kendi müteraffık kusuruyla kazaya ve ölüme sebebiyet verdiğinden yansıma yolu ile zarar görmüş olan destek tazminatı isteyenlerin, kendisine destek sağlayan kişinin sahip olduğu haktan fazlasına sahip olabilmelerinin hukuken mümkün bulunmadığı, sürücünün ve dolayısıyla destek tazminatında bulunanların, kendi kusurlarından yararlanamayacaklarından davanın reddine karar verilmiş, karara karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; murisin aracı kullanırken tek taraflı ve kendisinin tam kusuru ile meydana gelen eyleminin TCK’nin 179. maddesinin ikinci paragrafında tanımlanan trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu, bu nedenle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, trafik güvenliğini tehlikeye sokma eylemiyle ilgili ceza davasının TCK’nın 66/1-e maddesi uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu; olayın 20.09.2006 tarihinde meydana gelmiş ve davanın 09.09.2016’da, olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra açılmış olması nedeni ile somut olayda zamanaşımının dolduğu gerekçesi ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Anılan karar hatalı olup bozmayı gerektirmektedir. Şöyle ki;

Somut olayda kaza 09.09.2006 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacıların desteği vefat etmiştir. Bir kişinin ölümüyle sonuçlanan söz konusu trafik kazası 5237 sayılı TCK’nin 85/1.maddesi kapsamında bir fiil niteliğindedir ve sürücü/davacıların desteğinin vefat etmiş olması ve murisin kusurlu olması sonuca etkili değildir. Yasa koyucunun amacı Karayolları Trafik Kanunu uyarınca tehlike sorumluluğunu doğuran olaylarda sorumlulara karşı daha uzun zamanaşımı süresi içerisinde yönelmeyi sağlamaktır.

Buna göre eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olup, bu zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle, eldeki davada zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip, davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtığı, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla araç sürücüsünün tam kusurlu olması halinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceğine; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarına göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olan davalı … şirketinin, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığı ve olayda sürücü tam kusurlu olsa bile, destekten yoksun kalan davacıların da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğu, davalı … şirketinin desteğin ölümü ile ortaya çıkan zarardan sorumlu olacağı (HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar,HGK.nun 16.1.2013 gün ve 2013/17-1491 Esas 2013/74 Karar sayılı vs. ilamları uyarınca) gözetilerek tarafların delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar vermek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazının kabulü ile Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk dairesinin 17.03.2020 tarih, 2019/1442-2020/507 sayılı kararının BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK 373/2 maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının Adana Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 25/03/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TARIMSAL SULAMA TRAFOSUNUN BAĞLI OLDUĞU ORTA GERİLİM HATTINDAKİ DEMİR DİREKTE SİGORTALARI DEĞİŞTİRMEK İSTERKEN ELEKTRİK AKIMINA KAPILMA NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

2020/11891 E. , 2021/10753 K.

“İçtihat Metni”
DİNAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının davalı … yönünden husumet nedeniyle reddine, davalı … … yönünden kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı … …’ın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın davalı … yönünden reddine, davalı … … yönünden kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı … … vekili tarafından duruşmalı, davacılar vekili tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 02/11/2021 tarihinde davalı … … vekili Av. … geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; müteveffa …’ın, davalılardan …’ın tarlasındaki trafoya sigorta takmak üzere çıkarması neticesinde 01/09/2012 tarihinde vefat ettiğini, eşi …’ün ev hanımı olduğunu, çocuklardan …’nin doğuştan epilepsi hastası olması nedeniyle, ömür boyu bakıma muhtaç olduğunu, müteveffa ve ailesinin kiraladıkları tarlayı ekerek geçimlerini sağladığını, … ve …’ın 23 yaşındaki oğullarını kaybetmesi nedeniyle derin üzüntü yaşadıklarını, destekten mahrum kaldıklarını ileri sürerek, her bir davacı için ayrı ayrı 1.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile eş … için 50.000 TL ve diğer davacılar için ayrı ayrı 25.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmişler; 08/06/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile davacılardan … için 255.820,33 TL, … için 58.598,78 TL, … için 154.108,63 TL, … için 47.146,41 TL ve … için 37.121,60 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı …; öncelikle davanın husumetten reddini, esas yönünden ise; müteveffanın elektrikten anladığını, direğe çıkmadan önce bütün kontrolleri yaptığını, eksikliği varsa kendi kusurundan kaynaklandığını, hakkında beraat kararı verildiğini, müteveffanın asli kusurlu olduğunu, vefat edenin tamiratı kendi rızası ve para karşılığında yapmış olduğunu, trafonun bulunduğu tarlanın kendi mülkü olmadığını, diğer yandan vefat edenin anne ve babasının bakıma muhtaç olmadığını, bakmakla yükümlü olunan sadece eşi ve çocuklarının olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı … …; açılan ceza davasında sadece davalı …’ın sanık sıfatını taşıdığını, tarladaki sigortanın değiştirilmesi olayının tamamen müteveffa ve davalının iç ilişkisi içinde olduğunu, hattın özel şahsa ait olduğunu, tazminat sorumluluğunu doğuracak bir durumun olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince; müteveffa …’ın 01/09/2012 tarihinde 6004 abone numaralı …’ye ait tarımsal sulama trafosunun bağlı olduğu … …’a ait orta gerilim hattındaki demir direkte sigortaları değiştirmek isterken vefat ettiği, müteveffanın anne, baba, eş ve çocuklar olan davacılara destek olduğu ve her bir davacının ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatına hak kazandığı, oluşan zarardan davalı … …’ın kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumluluğunun bulunduğu, diğer davalı …’ın ise sadece müteveffadan tamir etmesini istediği, aralarında eser/hizmet sözleşmesi veya iş ilişkisi olmadığı gibi hukuka aykırı bir eylemden de söz edilemeyeceği, tazmin yükümlülüğü bulunmadığı gerekçesiyle; davalı … bakımından davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı … … bakımından davacıların maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesince verilen karara karşı, davalı … … tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince; (…Her ne kadar davalı …’a kusur atfeden bilirkişi raporlarındaki gerekçeler, …’ın ceza dosyasındaki ve işbu dosyadaki beyanları nazara alınarak heyetimizce yerinde görülmüşse de; davalı … hakkındaki davanın reddedilmesi davacı tarafça istinaf konusu edilmediğinden, heyetimizce kararın kaldırılarak … hakkındaki davanın kabul edilmesine olanak yoktur. Ancak bu husus davalı kurumun açacağı bir rücu davasında değerlendirilebilir. (..) Davacıların meyve bahçeleri varlığını korumaktadır. Dolayısıyla hesaplamaya esas kazanç meyve bahçesinin geliri değil, yerine çalıştırılan, ikame edilen kişi için harcanan paradır. Davacılar, meyve bahçelerinin işletilmesine desteğin beden gücüyle sağladığı katkıdan yoksun kalmıştır. Böyle olunca heyetimizce, yoksun kalınan beden gücünün meyve bahçelerinin işletilmesine sağladığı katkının parasal karşılığı olarak asgari ücretin benimsenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır…) gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak; davalı …’a yönelik tazminat istemlerinin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı … …’a yönelik maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, davacı eş … için 101.516 TL, davacı çocuklar … için 23.253,48 TL, … için 61.154,21 TL, davacı … için 18.708,89 TL ve … için ise 14.730,79 TL olmak üzere toplam 219.363,37 TL destekten yoksun tazminatının 01/09/2012 olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı … …’dan alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya dair istemlerin ise reddine; davacı eş … için 25.000 TL, davacı çocuklar … ve … için 20.000’er TL ve davacı ebeveynler … ve … için ise 15.000’er TL olmak üzere toplam 95.000 TL manevi tazminatın 01/09/2012 olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı … …’dan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin ise reddine karar verilmiş; karar, davacılar ve davalı … … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacıların tüm, davalı … … vekilinin davacılara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davalı … … vekilinin diğer davalı …’a yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dava; elektrik çarpması nedeniyle desteğin ölümünden kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “dava arkadaşlığı” ve “müteselsil sorumluluk” kavramları üzerinde kısaca durulması gerekmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlığı altında düzenlenen 57 nci maddesinde; “(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması,” hükmüne yer verilmiş; müteakip “İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığı altında düzenlenen 58 inci maddesinde ise; “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen durumun mevcut olması halinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilir. Davacıların veya davalıların sorumluluğu kanundan kaynaklanan müteselsil sorumluluk ve aralarındaki münasebet ise ihtiyari dava arkadaşlığıdır.

Diğer taraftan, müteselsil borçluluk niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde, evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (TBK.m.166/l) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir. (TK.m.167/2). Bu şekilde belirlenen hak o borçlunun rücu hakkıdır. Kanun koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla halefiyete de yer vermiştir.

Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir. Müteselsil borçlular arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı nedeniyle hükmü temyiz etmeyen davalı … hakkındaki ret kararının kesinleştiği düşünülebilir ise de, kesinleşme sorumluluk davasına ilişkin olup, ardından görülecek rücu davası yönünden, yani borçlular arasındaki iç ilişki yönünden hüküm ifade etmez. Rücu davası dikkate alındığında davalı … …’ın hükme karşı kanun yoluna başvurmasında hukuki yararının bulunduğu aşikârdır.

Zira sorumluluk davasındaki bilirkişi raporları, kesin delil ve sorumluluk davasındaki karar kesin hüküm oluşturmaz ise de rücu davası yönünden sorumluluk davasının kararı güçlü delil oluşturmaktadır. Hakkında güçlü delil oluşan davalı … …’ın, rücu davası yönünden sorumluluk davası hükmünü diğer müteselsil borçlu olan davalı … aleyhine kanun yoluna başvurmasında hukuki yararı vardır.

İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı ve dayanağı bilirkişi raporları, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların hangi eylem ve işlemleri nedeniyle ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı rücu davasında haksız yere temyiz edenler aleyhine güçlü delil oluşmaması yönünden doğru olduğu gibi, usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir. Temyiz etmeyen davalının usuli kazanılmış hakları da, mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, bozma sonrası kararın gerekçesinde haklarındaki ret kararı kesinleşen davalının da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında, ihlal edilmemiş olacaktır (HGK’nın 04/11/2009 tarihli ve 2009/16-428 E. 2009/483 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; bölge adliye mahkemesince, davalı … hakkındaki davanın reddine dair kararın davacı tarafça istinaf konusu edilmediği, bu davalı bakımından kararın kaldırılarak davanın kabul edilmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle, davalı …’a yönelik tazminat isteminin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, ihtiyari dava arkadaşı olan davalı … …; kusur raporlarında davacılar desteği ile davalı …’a değişik oranlarda kusur izafe edildiği, … ve müteveffanın kusursuz olduğunun belirtilmesinin uygun olmadığını, …’ın da olayda kusurunun bulunduğunu bildirerek, karara karşı istinaf yoluna müracaat etmiştir.

Bu durumda bölge adliye mahkemesince; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek, davalı …’ın olayın meydana gelmesinde kusurunun olup olmadığına yönelik bir değerlendirme yapılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacıların tüm, davalı … … vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK’nın 371 inci maddesi uyarınca davalı … … yararına BOZULMASINA, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı …’dan alınıp davalı … …’a verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı … …’ iadesine, 5.309,20 TL fazla alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, HMK’nın 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yeniden esas hakkında karar verilmek üzere dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 02/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi

ELEKTRİK ÇARPMASI SONUCU HAKSIZ FİİL NEDENİYLE BORCUN MUACCEL HALE GELMESİ İHTAR GEREKTİRMEYECEĞİİNDEN ISLAH YOLU İLE TALEP EDİLEN TAZMİNATA DA, TALEP ETTİĞİ GİBİ KAZA TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ YÜRÜTÜLMESİ GEREKMEKTEDİR.

T.C
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi

2021/3724 E. , 2021/1433 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

-KARAR-

Davacı yüklenici vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın 25.02.2009 tarihinde davalı …’a ait inşaatın çatısında su sızan yerleri tamir etmek için temin edilen itfaiye aracı ile çatıya çıktığını, davalı iş sahibi …’ın yapı ruhsatı almadan ve inşaata başlamadan önce davalı … A.Ş.’den Tedaş’a ait enerji nakil hattının elektrik tellerinin inşaata yakınlığı nedeniyle alınması talebinde bulunduğunu ve bu talep doğrultusunda hatta elektrik verilmesinin durdurulduğunu, ancak olay tarihinde davalı …. Elektrik AŞ’nin inşaatı yapıp bitiren davalı …’a haber vermeden hatta enerji verdiğini ve bu nedenle davacıya elektrik çarptığını, davalı … Belediyesinin enerji nakil hattının varlığını bilmesine rağmen, enerji nakil hattının başka bir yere taşınmasını veya gerekli güvenli yüksekliğe çıkartılması için tadilat ruhsatı beklenmeden işyeri inşaatı için ruhsat vererek kusurlu olduğunu, davacının elektrik çarpması nedeniyle hayati tehlike geçirecek derecede yaralandığını ve hastanede tedavi gördüğünü, sakat kaldığını ve sakatlığının tedavisinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle davacının tedavi giderleri ve iş göremezliği nedeniyle 20.000,00 TL maddi tazminat ile manevi olarak yıpranmasından dolayı 80.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 100.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir .

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, ıslah da dikkate alınarak davanın kısmen kabulü ile 167.317,00 TL maddi tazminatın 20.000,00TL’sinin 25.02.2009 tarihinden, 147.317,00 TL’sinin ıslah tarihi olan 24.08.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edilmesi sonucunda (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 2017/1166 Esas – 2017/3424 Karar ve 16.10.2017 tarihli kararı ile, davalı belediyenin, idari hizmet kusuru bir idari işlemden kaynaklandığından, bu eylemle ilgili tam yargı davasının idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden, davalı … hakkındaki davanın tefriki ile yargı yolu yönünden davanın reddi ve ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, bozma kararından sonra yapılan yargılama sonunda maddi tazminat talebinin kabulü ile 167.317,00 TL ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 40.000,00 TL’nin kaza tarihi olan 25.02.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiği, kararın davalılar tarafından temyiz edilmesi sonucunda (kapatılan) 15 Hukuk Dairesi’nin 2020/345 Esas – 2020/3159 Karar ve 09.12.2020 tarihli kararı ile, talep edilen 167.317,00 TL maddi tazminatın 20.000,00 TL’sine 25.02.2009 olay tarihinden, 147.317,00 TL’sine ise ıslah tarihi olan 24.08.2015 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği gerekçesiyle faiz başlangıcı yönünden kararın düzeltilerek onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Karara karşı taraflarca karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.

1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK’nın 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uymayan davalılar … ile … Elektrik Dağıtım A.Ş’nin tüm karar düzeltme taleplerinin reddi gerekmiştir.

2- Davacının karar düzeltme talebine gelince;

Davacının elektriğe çarpılarak yaralanması haksız fiil niteliğinde olup, tazminat borcu haksız fiil tarihinde muaccel olur. Başka bir ifade ile haksız fiillerde borcun muaccel hale gelmesi ihtarı gerektirmez. Bu durumda, davacı tarafın ıslah yolu ile talep ettiği tazminata da, talep ettiği gibi kaza tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekmektedir.

Söz konusu somut olayımızda da davacı, dava dilekçesinde olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesini talep ettiği gibi, ıslah ettiği miktar için de ıslah dilekçesinde yine olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece verilen ilk kararda ıslah edilen 147.317,00 TL için ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmiş ise de, Daire bozma kararında, faiz başlangıç konusu ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığı, davacının diğer temyiz itirazları reddedilmeyerek bu yönde davacı talebinin kesinleşmesinin önlendiği, böylelikle davalılar yararına usuli kazanılmış hak oluşmadığı anlaşıldığından, mahkemece maddi tazminat yönünden de olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru olduğu, bu nedenlerle mahkeme kararının onanması gerekirken, bu hususların gözden kaçırılarak (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nce düzeltilerek onanmasına karar verildiği bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından düzeltilerek onama kararının kaldırılarak, mahkeme kararın onanması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalılar … ile … Elektrik Dağıtım A.Ş’nin tüm karar düzeltme taleplerinin reddine, 2. bent uyarınca davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/345 Esas, 2020/3159 Karar ve 09.12.2020 tarihli düzelterek onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının ONANMASINA, alınması gereken karar düzeltme harçları peşin olarak yatırıldığından karar düzeltme isteyen davalılardan yeniden harç alınmasına yer olmadığına, takdiren 490,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalı …’tan ve diğer davalı … Dağ. A.Ş.’den alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde davacıya iadesine, 11.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

ELEKTRİK ÇARPMASI -SEKSİYONER ARIZASI – İŞ KAZASI

T.C
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
2020/9056 E. , 2021/14262 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi

Dava, iş kazası ölümünden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesince tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesince verilen kararın, davacılar ve davalı …. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacılar vekili dava ve ıslah dilekçesinde özetle, müteveffa sigortalının geçirdiği iş kazası sonucu vefat ettiği, eş … için 121.937,00-TL maddi, çocuk … 10.994,00-TL maddi, çocuk … için 16.660,00-TL maddi, … için 16.276,00-TL maddi, çocuk … 27.466,00 TL maddi, çocuk … için 26.251,00-TL maddi, çocuk … için 44.555,00-TL maddi, anne … için 1.000,00-TL maddi, davacı eş, çocuklar ve anne için ayrı ayrı 50.000,00-er TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalılar vekilleri cevap dilekçelerinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Kazalı sigortalının 03/08/2014 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda vefat ettiği, hükme esas alınan kusur raporunda kazanın meydana gelişinde, müteveffa kazalının % 10 oranında, davalıların % 90 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği, hesap bilirkişisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, tarafların kusur oranı, kurum tarafından yapılan ödemeler ve dosya kapsamı nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Davacılar ve davalıların istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; manevi tazminat taleplerinin tamamının kabul edilmesi gerekirken, kısmen kabul edilmesinin hatalı olduğunu,
Davalı …. vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinde alınan iki kusur raporunun arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosyanın üçüncü bir bilirkişi kuruluna gönderilmesi gerektiğini, müvekkiline yüklenebilecek bir kusur bulunmadığını, bu nedenle müvekkil şirket açısından husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, olayın tamamen kazazedenin kusuru neticesinde meydana geldiğini, davacının Edessa elektrik çalışanı olduğunu, davanın nedensellik bağı yokluğu nedeniyle reddini talep ettiklerini, manevi tazminat miktarının çok yüksek olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, 03/08/2014 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince; davanın kısmen kabulü ile, eş … için 121.937,00-TL maddi, 40.000,00-TL manevi, çocuk … 10.994,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … için 16.660,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, … için 16.276,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … 27.466,00 TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … için 26.251,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … için 44.555,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, anne …’in maddi tazminat talebinin reddi ile 35.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine karar verildiği, bu kararın davacılar ve davalılar vekillerince istinaf yoluna götürüldüğü, … Bölge Adliye Mahkemesi… Hukuk Dairesince tarafların istinaf talebinin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun “İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri” kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre “İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.”
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “İşverenin Genel Yükümlülüğü” kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2)İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3)Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun “Risklerden Korunma İlkeleri ” kenar başlıklı 5.maddesine göre;
(1)İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun “Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma” karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç)Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2)İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3)İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK. 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. maddesine göre;
(1)Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2)Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a)İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b)Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç)Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d)Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan ” İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere” ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ” 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası” ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun “Atıflar ” kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde “(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır” hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; “İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü” olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; “İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi” olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; müteveffa sigortalının, davalı ….. Ltd.Şti. adlı işyerinde elektrik teknikeri olarak çalıştığı, olay günü yüksek gerilim hattı seksiyoner girişinde, arıza giderme aşamasında bulunduğu direkten elektrik çarpması sonucu düşmesiyle vefat ettiği, 08/05/2015 tarihli SGK Müfettiş inceleme raporunda olayın iş kazası olduğunun ve işverenin İş Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuat hükümlerine aykırı davranışı nedeniyle söz konusu kazada %100 kusurlu olduğunun belirtildiği, mahkemece aldırılan 27/06/2016 tarihli kusur bilirkişi raporunda, olayın meydana gelmesinde müteveffa sigortalının % 40 oranında, davalı Dedaş’ ın % 20 oranında, davalı … şirketinin % 40 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, anılan rapora tarafların itirazı üzerine alınan 23/05/2017 tarihli kusur bilirkişi raporunda; müteveffa sigortalının % 10 oranında, davalı …’ ın % 30 oranında, davalı … şirketinin % 40 oranında, dava dışı …Nakliyat İnş…Ltd.Şti. Nin % 10 oranında, dava dışı Edessa şirketinin personeli …’ın % 10 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, mahkemece 23/05/2017 tarihli raporun hükme esas alındığı ancak bahse konu bu raporlar arasında çelişki olduğu gibi raporlarda olayın meydana gelmesini önleme yönünden işverenin alması gerekli veya alabileceği önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususların ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hususlarının duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmadığı , mahkemenin de bu raporlar ile yetinerek karar verdiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; hüküm altına alınacak tazminat miktarlarına etkisi bakımından, aynı olaya ilişkin ceza ve rücu dava dosyasındaki kusur raporunun da dosya kapsamına getirtilerek -verilen kararların kesinleşip kesinleşmediğinin gözetilerek, A sınıfı İş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bilirkişi heyetine konuyu yukarıda açıklandığı biçimde incelettirmek, tarafların iş kazasının gerçekleşmesindeki kusur oranlarını – tarafların dosyada mevcut kusur raporlarına itirazları da göz önünde tutulmak suretiyle- her türlü şüpheden uzak şekilde tespit ettirmek, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da gözeterek bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı …. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi …Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: 1- Davacıların ve davalı …. nin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, temyiz olunan … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılar ve davalı ….’ne iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi’ne, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 16/11/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.

DAVA DİLEKÇESİNDE, DAVANIN AÇIKÇA BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLARAK AÇILDIĞI BELİRTİLMEKLE DAVANIN NİTELİĞİNE VE DAVA DİLEKÇESİ İÇERİĞİNE GÖRE DAVANIN BELİRSİZ ALACAK DAVASI OLDUĞU HAKKINDA

T.C
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi

2021/4690 E. , 2021/7847 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tahkim davası hakkında Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından verilen 07/05/2019 tarih ve 2019/İHK-4889 sayılı kararın , süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

– K A R A R –

Davacı;davalı … şirketi nezdinde … poliçesi ile sigortalı bulunan aracın,davacıların desteğinin sek ve idaresindeki araçla çarpışması sonucu 06/08/2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında destekleri … …’ın vefat etmesi nedeniyle, destekten yoksun kaldıklarını,sigorta şirketine tazminat talebiyle yapmış oldukları başvurunun sonuçsuz kaldığını, beyanla, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik … … için7.500,00 TL, … için 3.500,00 TL, … … için 2.000,00 TL, … … için 2.001,00 TL olmak üzere toplam 15.001,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bilirkişi raporu doğrultusunda talebini yükseltmiştir.

Davalı vekili;başvurunun reddini talep etmiştir.

Uyuşmazlık Hakem Heyetince;başvurunun kabulü ile … … yönünden 50.272,65 TL, … yönünden,21.940,33 TL, … … yönünden 5.390,08 TL, … … yönünden 8.415,12 TL’nin 21.09.2018 tarihinden işleyecek Yasal Faizi ile birlikte sigorta şirketi tarafından bu başvuru sahiplerine ödenmesine; başvurunun 273,981,00 TL”lik kısmı bakımından karar verilmesine yer olmadığına,karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından yapılan itiraz üzerine İtiraz Hakem Heyetince;davalı vekilinin itirazları incelenmeksizin; re’sen görülen nedenlerle Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının değiştirilmesine; kabul nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığına,karar verilmiş, itiraz hakem heyeti kararı davacı vekili ve davalı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.

1-5684 sayılı Sigortacılık Yasasının 30. maddesinin 12. fıkrası gereği, sigorta tahkim komisyonlarının 40.000,00 TL’yi geçmeyen kararları kesindir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 1.6.1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay’ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir.

Uyuşmazlık Hakem Heyetince; davacılardan … yönünden,21.940,33 TL, … … yönünden 5.390,08 TL, … … yönünden 8.415,12 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiş, davacı vekili tarafından bu karara karşı itiraz yoluna başvurulmamıştır.

Davacılar ihtiyari dava arkadaşı olup davacılardan … , … … ve … … yönünden temyiz edilen karar, tazminat miktarı itibariyle davacılar ve davalı yönünden kesin nitelikte olup bu nedenle davacılar vekili ve davalı vekilinin bu davacılar yönünden temyiz isteminin miktar yönünden reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Davacı … … yönünden temyiz itirazlarının incelenmesinde; Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

İtiraz Hakem Heyetince ;davalı vekilinin itirazları incelenmeksizin; yanılgılı değerlendirmeyle, açılan davada yargılama devam ederken sigorta şirketi tarafından yapılan 273.981,00 TL ödemenin, her bir davacının talebini karşılayacak şekilde toplamda 15.001,00 TL üzerinden açılan davanın kabulü anlamında olduğu, kabulün ise HMK gereği davayı sona erdiren taraf işlemi olduğu, açılan davada, yargılama devam ederken davalı tarafından yapılan 273.981,00 TL ödeme ile müddeabihi 15.001,00 TL olan dava son bulduğu,ıslahın ise ancak devam eden bir davada söz konusu olabileceği, diğer bir ifade ile HMK karşısında son bulan davanın ıslahından bahsedilemeyeceği, geçersiz ıslah esas alınarak hüküm kurulmasının re’sen dikkate alınması gereken bir usul hatası olduğu gerekçesiyle Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararının değiştirilmesine; kabul nedeniyle hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede;

6100 Sayılı HMK döneminde açılmış olan davaya ilişkin dava dilekçesinde, davanın açıkça belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilmekle davanın niteliğine ve dava dilekçesi içeriğine göre davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer yandan 6100 sayılı HMK’nun 308. maddesine göre, kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesi olup, kabul ancak tarafların serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda hüküm doğurur. Davalı taraf,19/02/2019 tarihli dilekçesi ile ödeme belgelerini sunmuş, alacak kalmadığını beyan etmiş, diğer yandan kusur raporuna itirazlarını bildirmiştir. Bu durumda yargılama devam ederken ödeme yapılması “davanın kabulü” anlamına gelmemektedir.

Somut olayda,davacı, davasını 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası şeklinde açmış olup; makbuz, ödeme belgesi ve davacı tarafın kabulü ile sabit olduğu üzere, davalı … şirketi tarafından davacılara yargılama devam ederken

07.02.2019 tarihinde toplamda 273.981,00 TL ödeme yapıldığı, yine tarafların kabulünde olduğu üzere, davacılar ve davalı … şirketi arasında bir sulh anlaşması yapılmadığı, davacı vekilinin de 19/02/2019 tarihli beyanıyla davalı şirket ile aralarında herhangi bir sulh protokolü olmadığını bildirerek bakiye tazminatın hesaplanması için dosyanın bilirkişiye gönderilmesini ve sigorta şirketi tarafından yapılan ödemelerin bilirkişi tarafından dikkate alınmasını talep ettiği , davadan herhangi bir feragat beyanı bulunmadığı,sigorta tarafından yapılan ödemenin davacıların alacağına mahsuben yapıldığı, davacı vekilinin bilirkişi raporunun dosyaya ibraz edilmesi akabinde de 22/02/2019 tarihli bedel artırımı dilekçesini sunarak bedel artırımı talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu durumda; İtiraz Hakem Heyetince HMK 107. maddesine göre 15.001,00 TL bedelle açılan davada, davcının talep artırım ve ıslah hakkı olduğu ve bu hakkını kullandığı, davalının açık bir kabul beyanı bulunmadığı gözetilerek davalı vekilinin itirazları incelenerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

3-Bozma neden ve şekline göre,davacı … yönünden;davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin vekalet ücreti yönünden sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekili ve davalı vekilinin, davacılardan … , … … ve … … yönünden temyiz dilekçelerinin reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılardan … … yönünden davacı vekilinin, temyiz itirazlarının kabulü ile 07/05/2019 tarih ve 2019/İHK-4889 sayılı İtiraz Hakem Heyeti kararının davacı … … yararına BOZULMASINA, (3) davacı … yönünden;davalı vekilinin tüm davacı vekilinin vekalet ücreti yönünden sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılar ve davalıya geri verilmesine 01/11/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

BAŞIBOŞ KÖPEĞİN ANİDEN YOLA ÇIKMASI NEDENİYLE MEYDANA GELEN KAZADA KÖPEĞİN YÜZDE YÜZE KUSURLU OLMASI NEDENİYLE SİGORTA ŞİRKETİNİN SORUMLULUĞUNUN BULUNMADIĞI

T.C
YARGITAY

17. Hukuk Dairesi

2016/3908 E. , 2019/2076 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 26.2.2019 Salı günü taraflardan gelen olmadı.Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, 19/05/2014 tarihinde dava dışı …’ın sevk ve idaresindeki aracın, aniden yola fırlayan başıboş köpeğe çarpmamak için direksiyonu kırması ve ardından direksiyon hakimiyetini kaybetmesi ile takla atması neticesinde trafik kazası meydana geldiğini, araçta yolcu olarak bulunan (müvekkilinin çocuğu) …’ın vefat ettiğini, kazada dava dışı …’ın kusurlu olup olmadığı anlaşılmamakta ise de, araçta yolcu olarak bulunan …’a kusur isnadında bulunulamayacağını, aracın davalı …. bünyesinde … ile sigortalı bulunduğunu belirterek şimdilik 3.000,00 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında talebini yükseltmiştir.

Mahkemece, davanın kabulü ile; 41.027,12 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak; davacı tarafa verilmesine, karar verilmiş; hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle maddi(destekten yoksun kalma) tazminat istemine ilişkindir.

2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1.maddesinde, “işletenlerin, bu Kanunun 85/1 maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”, aynı Yasanın 85/1 maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı” ve 85/son maddesinde ise, “ işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartlarının A-1.maddesinde de, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” düzenlemesi yer almıştır.

Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, zorunlu mali sorumluluk sigortasının; motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin, zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, davalı … şirketi kazaya karışan sigortalı aracın trafik sigortacısı (…) sıfatıyla, bu aracın “sebebiyet verdiği” trafik kazası sonucunda oluşan zarardan, kendisine sigortalı araç sürücüsünün (kusurlu olması durumunda) kusuru oranında sorumlu olacaktır.

Somut olayda, dosya kapsamında alınan ATK raporunda, sigortalı araç sürücüsünün kusuru olmadığı ve kazanın meydana gelmesinde başıboş köpeğin aniden yola çıkmasının %100 oranında etken olduğu kabul edilmiş olmakla, sigortalı araç sürücüsünün kazada kusursuz olması karşısında, oluşan zarardan mahkemece davalının sorumlu tutulması yönünde karar tesisi yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, duruşmada vekille temsil olunmayan davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 26/02/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TRAFİK KAZASI NEDENİYLE YARALANAN KÜÇÜĞÜN ANNE BABASININ DUYDUĞU ELEM VE IZDIRAP NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi

2015/994 E. , 2017/8503 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacılar vekili, müvekkili . …’nin, 30/01/2011 tarihinde dava dışı …’ın sevk ve idaresindeki motosiklette yolcu konumunda iken, davalı … idaresindeki resmi araçla çarpışmaları sonucu müvekkilinin yaralandığını, bir takım ameliyatlar geçirdiğini, ayağının sakat kaldığını, müvekkillerinden … ve …’in kazada yaralanan ve kalıcı olarak sakatlanan …’nin anne ve babası olduğunu belirterek … için 100.000,00 TL, … ve … için 25.000,00’er TL olmak üzere 150.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan …Bakanlığı ve …’tan müteselsilen alınmasına, 10.000,00 TL maddi tazminatın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşulu ile tüm davalılardan ortaklaşa ve zincirleme alınmasına karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında maddi tazminat talebini 88.459,58 TL’ye yükseltmiştir.

Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece,davacılardan … ve …’in manevi tazminat davasının reddine, davacı …‘nin manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile,20.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 30/01/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan …Bakanlığı ve …’dan alınarak davacıya ödenmesine, davacılardan …’nin davalılar … Bakanlığı, …, aleyhine açmış oldukları maddi tazminat davasının kabulü ile, 88.459,58 TL maddi tazminatın davalılardan …Bakanlığı ve … yönünden olay tarihi olan 30/01/2011 tarihinden, davalılar … … A.Ş ve … … A.Ş’den ise dava tarihi olan 07/05/2012 itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve davalı … şirketlerinin sorumluluğunun … limitleri ile sınırlı olmak üzere her dört davalıdan müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere göre davalı … vekili ile davalı …’ın tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Dava trafik kazası nedeniyle talep edilen maddi ve manevi tazminata ilişkindir.

Somut olayda davacıların oğlu olan ve kaza tarihinde 17 yaşında bulunan … kazada yaralanmış, sağ dizinde hareket kısıtlılığı oluşmuş ve %14,3 oranında malul kalmış olup dosya içeriğinden halen aksayarak yürüdüğü anlaşılmaktadır.

Mağdur küçüğün yukarıda açıklanan şekilde yaralanarak sakat kalması ve olayın oluş şekli itibariyle anne ve baba olan davacıların olayda üzülüp acı ve elem duyması kaçınılmazdır. O halde, davacı anne ve babanın manevi zararların kısmen de olsa giderilmesi amacıyla tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli, yaralanmanın şekli ve derecesi de göz önünde tutularak davacı anne ve baba için olay tarihindeki paranın alım gücüne uygun düşecek şekilde hak ve nesafet kuralları çerçevesinde uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken anne ve babanın manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi isabetli değildir.

3-Bozma neden ve şekline göre davacılar vekili ile davalı … vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz nedenlerinin incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı … vekilinin ve davalı …’ın tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA,(3) nolu bentte açıklanan nedenlerle,davalı … ve davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik bulunan temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, aşağıda dökümü yazılı 7.037,87 TL kalan onama harcının temyiz eden davalı …’dan alınmasına, 492 sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca davalı …’ndan harç alınmamasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 3.10.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

REŞİT OLMAYAN KÜÇÜĞÜN SEBEBİYET VERDİĞİ ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI

T.C.

YARGITAY

17. HUKUK DAİRESİ

Esas: 2015/19195, Karar: 2018/11539

ÖZET : Dava reşit olmayan küçüğün sebebiyet verdiği ölümlü trafik kazası(haksız fiili) nedeniyle ölenin yakınlarının maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. Reşit olmayan küçüğün haksız eylemi nedeniyle açılan davanın Aile Mahkemesinde görülebilmesi için davanın 4721 Sayılı TMK’nun 369.maddesine dayalı olarak açılması gerekmektedir. Dosyada ise; dava dilekçesinde davalı diğer davalının kanuni temsilcisi sıfatıyla hasım gösterilmiş olup, davanın 4721 Sayılı TMK’nun 369. maddesine dayalı olarak açıldığı açıkça belirtilmemiştir.

Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık aile hukukundan kaynaklanmadığından, yargılama Aile Mahkemesi’nin görevine girmemektedir. Mahkemece davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasıyla ilgili hüküm tesisi hatalı olup, kararın bozulması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki, ölümlü trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davalı aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddine, davacılar tarafından açılan maddi tazminat davalarının kabulüne, davacılar tarafından açılan maddi tazminat davalarının reddine, davacılar tarafından açılan manevi tazminat davalarının kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, tarafından süresi içinde davacılar ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili dava dilekçesinde 16.05.2010 tarihinde davalının davalı babası adına kayıtlı olan ve kendisinin sevk ve idaresindeki araç ile seyir halindeyken hakimiyetini kaybederek,ehliyetsiz ve tecrübesizliğin neden olduğu korku ve panik sonucunda geçirdiği trafik kazası neticesinde araç içerisinde bulunan…’ün vefat ettiğini, davalı hakkında Çocuk Mahkemesinde ceza davası açıldığını, davalının Borçlar Kanununun 41 vd. maddeleri, diğer davalının ise işleten sıfatıyla sorumluluğunun bulunduğunu, kazada vefat eden

… davacıların çocukları, diğer davalıların ise kardeşleri olduğunu,…’ün ölümüyle desteğinden yoksun kaldıklarını, davacıların oğulları ve kardeşlerinin ölümü nedeniyle zor günler geçirdiklerini, psikolojik tedavi gördüklerini, hayatla bağlarının koptuğunu beyanla;fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davacıların her biri için 1.000,00’er TL maddi,25.000,00’er TL manevi tazminat olmak üzere toplam 104.000,00TL tazminatın olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar Metin duruşmadaki beyanlarında açılan davayı kabul etmediğini, … olaydan dolayı pişman olduğunu, hala olayın üzüntüsü içinde olduğunu beyan etmişlerdir.

Davanın açıldığı 2.Asliye Hukuk Mahkemesi haksız fiile sebep olan reşit olmayıp velayet altında olduğundan, davanın velayeti birlikte kullanan anne ve babaya yöneltilmesi, bu düzenlemeler TMK’nun Aile hukukunu düzenleyen 2.kitabında yer aldığından bu davalara bakma görevi aile mahkemesine ait olduğundan görevsizlik kararı vermiş, dosya 2.Aile Mahkemesine tevzi edilmiştir.

2.Aile Mahkemesince; iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre;davalı aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddine, davacılar tarafından açılan maddi tazminat davalarının kabulü ile; davacıların her biri için 1.000,00’er TL toplamı 2.000,00TL maddi tazminatın 16.05.2010 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsiline, davacılar tarafından açılan maddi tazminat davalarının reddine, davacılar tarafından açılan manevi tazminat davalarının kısmen kabulüyle 20.000,00’er TL den toplam 40.000,00TL manevi tazminatın 16.05.2010 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsiline,davacılar tarafından açılan manevi tazminat davalarının kısmen kabulü ile;10.000,00’er TL’ndan topam 20.000,00TL manevi tazminatın 16.05.2010 tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş hüküm,davacılar ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Dava reşit olmayan küçüğün sebebiyet verdiği ölümlü trafik kazası(haksız fiili) nedeniyle ölenin yakınlarının maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir.

1-)4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Sorumluluk” başlığını taşıyan 369. maddesinde;“Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.” hükmü yer almaktadır.

Konuya ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2008/4-153 Esas,2008/139 Karar sayılı kararında;”…Ev başkanı, ev halkından akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunanların kendilerini ya da başkalarını tehlikeye veya zarara düşürmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Buna göre ev başkanı ev halkından olan küçüğün, kısıtlının, akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunan kişinin verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.

Maddenin açık ifadesinden de anlaşıldığı gibi, üçüncü kişilere verdikleri zararla ev başkanını sorumluluk altına sokanlar;küçük, kısıtlı ve akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olan kimselerdir. Eş söyleyişle, ev başkanının MK.369/1’den doğan bu sorumluluğu, her şeyden önce şahıs itibariyle sınırlı olup, sadece küçük ve kısıtlıların haksız davranışları ile başkalarına verdikleri zararlardan sorumludur.Ev başkanlığı kurumuyla güdülen asıl amaç, gözetime muhtaç aile üyelerine karşı zarara uğramış olan üçüncü kişileri de korumaktır. Yani ev başkanlığı yalnız yetkiler veren bir kurum olmayıp, aynı zamanda görev ve sorumluluklar da yükleyen bir kurumdur.

Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, ev başkanının sorumluluğu yasal dayanağını Türk Medeni Kanunu’nun Aile Hukukunu düzenleyen ikinci kitabında yer alan 369.maddeden almakta; aynı zamanda hukuksal nitelikçe de aile hukuku hükümleriyle sıkı sıkıya bağlantılı bulunmaktadır.

Aile mahkemelerinin kuruluşu, görevi ve yargılama usulleri; 4787 Sayılı “Aile Mahkemesi’nin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun” ile düzenlenmiş ve Kanunun 1.maddesinde “Amaç ve Kapsam” başlığı altında;“Bu Kanunun amacı, aile mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini düzenlemektir.

Bu Kanun, aile hukukundan doğan dava ve işleri görmek üzere kurulan aile mahkemelerine dair hükümleri kapsar.” hükmüne; yine 4.maddesinde de “Aile Mahkemelerinin Görevleri” başlığı altında; “Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri görürler:

1.22/11/2001 tarihli ve 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun (Ek ibare: 14/04/2004-5133 S.K. 2.mad.) Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 03/12/2001 tarihli ve 4722 Sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler, 2.20/05/1982 tarihli ve 2675 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi,

3.Kanunlarla verilen diğer görevler.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Maddede hariç tutulan Üçüncü kısım ise Kanunun 396 ilâ 494 maddelerini içermektedir.

Diğer taraftan, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun hükümleri arasında 4721 Sayılı Kanun’un 369.maddesine dayalı davaların Aile Mahkemelerinde görülmesini ve yukarıda açıklanan yasal hükümlerin uygulanmasını engelleyen ayrık bir düzenleme de bulunmamaktadır. Hal böyle olunca; 4721 Sayılı Kanun’un 369.maddesi, Kanunun ikinci kitabının ikinci kısmında yer almakla, bu maddeye dayalı aile hukukundan doğan uyuşmazlıkların çözümü de “Aile Mahkemeleri”nin görev alanına girmektedir…” denilmektedir.

Yukarıda anılan karar uyarınca;reşit olmayan küçüğün haksız eylemi nedeniyle açılan davanın Aile Mahkemesinde görülebilmesi için davanın 4721 Sayılı TMK’nun 369.maddesine dayalı olarak açılması gerekmektedir.

Eldeki dosyada ise; dava dilekçesinde davalı diğer davalının kanuni temsilcisi sıfatıyla hasım gösterilmiş olup, davanın 4721 Sayılı TMK’nun 369. maddesine dayalı olarak açıldığı dilekçede açıkça belirtilmemiştir. Dairemizin 16.10.2017 tarih ve 2015/3364 Esas, 2017/9080 Karar sayılı ilamında da davalı küçüğe velayeten anne babasına husumet yöneltildiğinin belirtilmiş olması karşısında, davada asliye hukuk mahkemesinin mahkemenin görevli olduğu hükme bağlanmıştır.

Görev konusu kamu düzeni ile doğrudan bağlantılı olup, taraflar.3.1995 gün ve 1994/14 – 855 E, 1995/242 K. sayılı ilamı; Prof. Dr. …, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001 Baskı, Cilt 5, sayfa 4786-4791 vd.) Verilen bilgiler ışığında; somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlık aile hukukundan kaynaklanmadığından, yargılama Aile Mahkemesi’nin görevine girmemektedir.Mahkemece davaya asliye hukuk mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, işin esasıyla ilgili yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

2-)Bozma nedenine göre, davacılar ve davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA,(2) bentte açıklanan nedenle davacılar ve davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının davacılar ve davalılara geri verilmesine, 29.11.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

DAVALININ KENDİ ALEYHİNE OLABİLECEK ŞEKİLDE BİZZAT YER GÖSTERMESİ ÜZERİNE YAPILAN KUSUR TESPİTİNE İTİBAR EDİLMEMESİ

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1193
KARAR NO : 2021/335

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/01/2019
NUMARASI : 2016/160 Esas- 2019/31 Karar
DAVACILAR : 1 -CUMA K.- .ve diğerleri
DAVALI : 1 -HALİL D.
DAVALI : 2 -MEHMET B.
DAVALI : 3 -A…. SİGORTA A.Ş
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ : 10/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/03/2021

Şanlıurfa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 23/01/2019 tarih ve 2016/160 esas ve 2019/31 karar sayılı kararı aleyhine davacılar vekili, Davalı HALİL D. ile davalı sigorta şirketi vekili istinaf başvurusunda bulunduğundan dosyanın yapılan incelemesi sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların murisleri müteveffa Müslüm K.’nın 34 JV 310 plaka sayılı motosikletle trafikte seyir halinde iken A….. Sigorta A.Ş tarafından 21/01/2017 tarihine kadar geçerliliği olan ZMMS ile sigortalı 43 ZA 616 plaka sayılı aracın kendisine çarpmasıyla 20/07/2016 tarihinde hayatını kaybettiğini, müvekkillerden İslim’in müteveffanın eşi olup tamamen eşinin desteği ile geçimini sağladığını, oğulları Muhammed Furkan’ın babasının desteğiyle yaşadığını, diğer davacılar Cuma ile Hatice’nin, anne-babası, Halime, Kadir ve Eyyüp’ün ise müteveffanın kardeşleri olup tüm geçimlerini müteveffa üzerinde yaptıklarını, vefatının ardından ise ekonomik olarak büyük zarara uğradıklarını ve maddi destekten yoksun kaldıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacılar İslim ve Muhammed Furkan için şimdilik 5.000-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili, İslim K. için 50.000-TL, Muhammed Furkan için 30.000-TL, Cuma K. için 20.000-TL, Hatice K. için 20.000-TL diğer davacı kardeşlerin her biri için 10.000’er TL manevi tazminatın davalılar Halil ve Mehmet’ten müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı A… Sigorta vekili dilekçesinde özetle; davanın öncelikle dava şartı yokluğundan usulden reddine, ayrıca haksız ve mesnetsiz açılan davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulü ile; davacı eş İslim için 53.783,87 TL, davacı çocuk Muhammed için 11.222,72 TL olmak üzere toplam 65.006,59 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, hükmedilen destekten yoksun kalma tazminatında davalı Halil D. ve Mehmet B. yönünden olay tarihi olan 20.07.2016 tarihinden itibaren, diğer davalı sigorta şirketi yönünden dava açım tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davalı sigorta şirketinin sigorta poliçesi limit ve şartları dahilinde sorumlu tutulmasına fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı eş İslim için 9.000 ve davacı Muhammed Furkan için 7.000 TL,davacı Cuma ve Hatice’nin 5.000’er TL diğer davacı kardeşler Halime, Kadir ve Eyyüp için 3.000’er TL manevi tazminatın (toplam 35.000TL) davalı Halil D. ve Mehmet B. ‘dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davalı Halil D. istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu olayda kendisinin kusurunun bulunmasına rağmen mahkemece kusurlu bulunarak tazminata hükmedilmesini kabul etmediklerini beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davalı sigorta şirketi vekili dilekçesinde özetle; davacının dava konusu taleplere ilişkin müvekkili sigorta şirketine dava açıldıktan yaklaşık bir yıl sonra yapılmış başvurusu bulunduğunu, başvuru neticesinde hasar dosyası oluşturulduğunu, fakat davacı tarafın başvuru sırasında sunulması gereken evrakları sunmadığından usulüne uygun bir başvurunun söz konusu olmadığını, bu nedenle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, zira başvuru şartının yerine getirilmemesi durumunun sonradan giderilebilir bir dava şartı olmadığını, kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi hususunda beyanlarının dikkate alınmadığını, bu nedenle öncelikle müvekkili şirkete sigortalı bulunan 43 ZA 616 plakalı araç sürücünün kusurunun bulunmadığını, müteveffanın ölümüne gerek tanı, gerekse tedavi uygulaması düzeyinde etken olabilecek bir tıbbi uygulama hatası olup olmadığı, varsa ölümle neden-sonuç ilişkisi, erken ameliyata alınması halinde yaşama olasılığı vb. hususlarda Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulu’ndan bilirkişi görüşü alınması gerekli iken eksik inceleme sonucunda hüküm kurulduğunu, mahkemece yeterli araştırmanın yapılmadığını, davacı vekili tarafından yerel mahkemeye sunulan 19/11/2018 tarihli ıslah dilekçesinde mahkemeye sunulan 05/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda hesaplanan tazminat tutarınının tamamen hatalı olarak müvekkili şirkete sigortalı araç sürücüsünün %90 kusurlu olduğu kabul edilerek ıslah dilekçesinde maddi tazminat açısından dava değerinin 120.000 TL’ye yükseltildiğini ayrıca ıslah harcını yükselttiği miktar üzerinden değil itiraz ettiği rakam üzerinden yatırarak hatalı bir dilekçenin yerel mahkemeye sunulduğunu müteveffanın travma bölgesi ve ölüm sebebi dikkate alındığında kask takıp takmamasının yaratacağı farkın gözden kaçırılmaması gerektiğini, müteveffanın olay esnasında kask taktığına dair somut delil bulunmadığına göre kask takmadığı, kendi can güvenliği korumak için gerekli güvenlik tedbirleri almadığı ve zararın meydana gelmesinde müterafik kusurunun olduğunun kabulü gerektiğini belirterek kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; alınan bilirkişi raporların arasında çelişkiler bulunduğunu, dolayısıyla da maddi tazminat hesaplanırken eksik hesaplama yapıldığını, çelişkiler giderilmeden hüküm kurulduğunu beyanla kararın bu yönden kaldırılmasını istemiştir.

Dava; trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatına ve manevi tazminata ilişkindir.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 355. maddesi gereğince, istinaf sebepleri ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda;

1-Davacı vekilince kusur raporları arasında ciddi farklar bulunmakla birlikte hesap raporunun en aleyhlerine olan rapor esas aldırılarak tanzim edildiğini söz konusu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf itirazında bulunmuştur.

Evrakın incelenmesinde, kaza ile ilgili düzenlenen kaza tespit tutanağında kazadan sonra sürücüler kaza mahallinden ayrıldıkları için kusur durumunun değerlendirilemediğinin belirtildiği, Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca trafik bilirkişisinden aldırılan16/08/2016 tarihli raporda: Kazanın Trafik ışıklarının olmadığı dört yönlü kavşakta meydana geldiği, her iki aracın kavşağa kontrolsüzce giriş yaptığı ve her iki yolunda aynı statüye sahip olduğu tespit edildiğinden her iki aracın kavşağa girerken hızlarını azaltmadığı belirtilerek eşit kusurlu olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

Mahkemece mahallinde davalının katılımı ile keşif yapılmış ve davalı keşif esnasında “okulun önünden geldiğini, motosikletin ise sanırsa okulun diğer tarafından geldiğini, göstermiş olduğu yerde kaza olduğunu belirttiği ve trafik bilirkişisi sürücülerin soruşturma aşamasındaki ortak ve davalının keşif zaptındaki beyanına göre terditli olarak rapor düzenlediği, rapor içeriğine göre,1.İhtimalle: soruşturma aşamasında her iki sürücünün ortak beyanları dikkate alındığında davacıların murislerinin asli % 75 oranında kusurlu olduğu davalının % 25 oranında kusurlu olduğu, 2.İhtimalle (davalının keşifteki beyanına göre) davalının % 70, davacıların murisinin % 30 kusurlu olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

Mahkemece kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosya Adli Tıp kurumana gönderilmiş ve ATK da terditli olarak 1. İhtimalde (soruşturma aşamasındaki beyanlara göre; davacı murisinin % 75 Davalı sürücünün % 25 kusurlu olduğu, 2. İhtimalde; davalının keşifteki beyanına göre; davalının % 90 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemece her iki tarafın olayın meydana gelmesinden sonra sıcağı sıcağına alınan ilk ifadelerine göre kusur durumu dikkate alınarak davalının % 25 kusuruna göre karar verilmiş ise de, mahkemenin gerekçesi yeterli görülmemiştir. Zira davalı Halil D. bizzat keşfe katılarak davalının yer göstermesi ile keşif icra edilmiştir. Davalı kendi aleyhine olabilecek bir şekilde kazanın ne şekilde nerede olduğunu bizzat yer göstererek mahkeme heyetine göstermiş ve bilirkişi tarafından davalının beyanı nazara alınarak rapor tanzim edilmiştir. Mahkemece her ne kadar olay sonrasında soruşturma aşamasında alınan beyanlara olayın hemen akabinde sıcağı sıcağına olan beyanlar olması nedeni ile itibar edilmiş ise de, davalının kendi aleyhine olabilecek şekilde bizzat yer göstermesi üzerine yapılan kusur tespitine itibar edilmemesi yerinde görülmemiştir. Adli tıp kurumunca aldırılan rapor ile raporlar arasında çelişki giderilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 Esas 2019/40 sayılı iptal kararı ile 2918 sayılı KTK’nın 90. Maddesinin 1. Cümlesinde yer alan “… ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlede yer alan “… ve genel şartlarda…” ibaresinin anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmiş, bu iptal kararı 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Anayasanın 153. maddesinde “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere etki etmeyeceği anlamında olup, elde bulunan uyuşmazlığın devam ettiği davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanamaz. Diğer bir anlatımla bir davada uygulanması gereken kanun maddesi başka bir dava vesilesi ile iptal edilmiş ise bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz.

Bu itibarla mahkemece Anayasa Mahkemesinin iptal kararıda gözetilerek, aktüer bilirkisinden davalının keşif zaptındaki beyanı nazara alınarak tespit edilen kusur durumuna göre Yargıtay denetimine açık şekilde açıklamalı ve ayrıntılı, uygulanan yöntemin ve sebeplerinin açık bir şekilde belirtir ek rapor aldırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.

2-Davalı sigorta şirketi vekilince davacı tarafça dava açıldıktan bir yıl sonra başvuruda bulunduğu, başvuru sırasında sunulması gerekli evrakların sunulmadığı belirtilerek istinaf itirazında bulunulmuştur.

Evrakın incelenmesinde, davacı tarafça dava açıldıktan sonra başvuru yapıldığına ilişkin gönderi evrakının sunulduğu, öncesinde de mail yolu ile başvurduklarının belirtildiği ancak gönderilen dilekçe suretinin dosya içerisine sunulmadığı bu itibarla tüm davacılar tarafından başvuru yapılıp yapılmadığı ve başvurunun usulüne uygun olup olmadığı anlaşılamadığından, mahkemece davacı tarafa başvuruya ilişkin belgelerini ibraz için süre verilerek başvuruya ilişkin evrakların dosya içerisine ibrazının sağlanmadan yargılamaya devam olunması yerinde görülmemiştir.

3-Davalı sigorta şirketince davacıların murisinin kazadan yaklaşık 10 gün kadar sonra vefat ettiğini, murisin babası davacı Cuma K.’nın otopsi tutanağında oğlunun önce Balıklıgöl Devlet Hastanesine sonrasında Harran Üniversitesi hastanesine sevk edildiğini, hastaneye gittikten bir gün sonra beyin kanaması ve 4 gün sonra ise iç kanama geçirdiğini, hastanede gerekli tetkikler yapılmadığından Balıklıgöl devlet hastanesinde ihmali olanlardan şikayetçi olduğunu belirterek istinaf itirazında bulunduğundan evrak kapsamına göre dava dışı sürücü hakkında davaya konu kaza ile ilgili olarak soruşturma başlatılarak dava açıldığı anlaşıldığından, dava dışı davalı sigorta şirketine sigortalı araç sürücüsü hakkında açılan ceza dosyası akibeti araştırılarak sürücü hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan dava açılıp açılmadığı ve hüküm verilip verilmediği hususu araştırılarak sonucuna göre hüküm tesisi gerektiği kanaatine varılmıştır.

4-Davalı tarafın cevap dilekçesinde murisin kask takıp takmadığı ve koruyucu ekipman kullanıp kullanmadığı hususunda müterafik kusura ilişkin iddiası olmasına rağmen, mahkemece murisin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı, kask ve koruyucu ekipman kullanıp kullanmadığı ve zararın artmasında müterafik kusurunun etkisi olup olmadığı hususunda gerekçede olumlu ya da olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmaması yerinde görülmemiştir.

Bu itibarla bu aşamada sair istinaf itirazları incelenmeksizin HMK’nın 353/1-a,6 maddesi uyarınca davacı vekili ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacılar vekili, Davalı HALİL D. ile davalı sigorta şirketi vekillerinin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜ İLE;
Şanlıurfa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 23/01/2019 tarih 2016/160 esas ve 2019/31 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
Dosyanın davanın yeniden görülmesi için MAHALLİNE İADESİNE,
2-İstinaf başvurusunda bulunan taraflardan ayrı ayrı tahsil edilen istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
3-İstinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama neticesinde verilecek kararla birlikte değerlendirilmesine,
4-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak oybirliğiyle karar verildi 10/03/2021

Başkan Üye Üye Katip
41133 42602 120723 122041

G.D.

GEBELİKTE YANLIŞ TANI SONUCU METOTREKSAT KANSER İLACI KULLANDIRAN HEKİMİN SORUMLULUĞU- LAPOROSKOPİK YÖNTEMLE DIŞ GEBELİK AMELİYATI

T.C
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi

2016/20094 E. , 2019/10401 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacılar, dört yıllık evli olduklarını, çocuk sahibi olmak istediklerini, hamilelik şüphesi duyunca davalı Özel …Hastanesine başvurduklarını, diğer davalı doktor tarafından da davacı annenin muayene edildiğini, doktorun sürekli rutin kontrole gittikleri ve güvendikleri doktor olduğunu, yaptığı muayene sonucunda dış gebelik teşhisi koyduğunu ve acil ameliyat önerdiğini, doktora güvendiklerinden başka bir doktora gitmediklerini, laporoskopik yöntemle dış gebelik ameliyatın yapıldığı, bu davranışın çok erken, alelacele ve yanlış tanıya dayandığını, ameliyat sonrası yapılan kontrolde beta hcg değerlerinin yükselmesi üzerine kanser ilacı olan metotreksat ilacı kullanması gerektiğinin söylendiğini, oysa ki bu sırada gebeliğinin devam ettiğini, doktorun bu ihtimali değerlendirmesi gerekirken ilacı kullandırdığını, bu ilaç sonrası yeniden yapılan kontrolde yine beta hcg değerlerinin yüksek çıkması üzerine doktorun daha yüksek görüntüleme cihazı olan başka bir görüntüleme merkezine yönlendirdiğini,burda yapılan ultrasonda halen gebe olduğunun açık bir şekilde anlaşıldığını ancak kanser ilacı kullanıldığı için gebeliğin sonlandırılmak zorunda kaldığı, hekimin ve onu çalıştıran hastanenin doğru teşhis ve tedavi yapılmamasında kusurlu olduğunu ileri sürerek duydukları elem ve ızdırabın bir karşılığı olarak davacı anne Dilek K. için 300.000,00 TL, davacı baba … için ise 100.000,00 TL olmak üzere toplam 400.000,00 TL’nin olay tarihinden işleyecek yasal faizi ile tahsilini istemişlerdir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı anne Dilek K. için 5.000,00 TL, davalı baba … için ise 1.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 13/4/2012 tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine, karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Davacılar, davalı hekimin işini gerektiği gibi dikkat ve özenle yapmaması sonucu uğradıkları zarardan hekim ve onu istihdam eden hastanenin sorumlu olduğu iddiası ile eldeki davayı açmışlardır. Hükme esas alınan ceza dava dosyasındaki Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesi ve itiraz üzerine alınan Adli Tıp Kurumu Yüksek … Şurası raporlarında, davalı doktorun gebelik kesesi mevcut olduğu halde bunu görmeyerek ve yeterince izlem yapmayarak olası bir gebeliğin varlığı düşünülmeksizin metotraksat isimli ilacın reçete edilmesinin tıp kurallarına aykırı olduğu, hekimin kusurlu olduğu mütala edilmiştir. Davalılar davaya cevap dilekçesindeki ve aşamalardaki beyanlarına ceza dava dosyasındaki rapora itibar edilemeyeceğini ve ceza dava dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece ceza dava dosyasındaki birbiri ile uyumlu iki adet rapor bulunduğu gerekçesi ile itirazlar red edilip rapora itibar ile hekim kusurlu bulunarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)(TBK 502.506)
Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur.Mesleki iş gören Vekil özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.
Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya bakılacak olursa; mahkemece ceza dava dosyasındaki raporlar esas alınarak hüküm verilmiş ise de,hukuk mahkemesi ceza dava dosyasındaki raporla bağlı değildir. Kaldı ki davalılardan hastane ceza dava dosyasının tarafı olmadığından rapora karşı beyanda bulunamamış ve bu rapora itibar ile karar verilmesi ile savunma hakkı engellenmiştir. Bilindiği gibi savunma hakkı anayasa ile güvence altına alınmış en temel haklardandır.O halde mahkemece, tarafların itirazlarını karşılar ve ceza dava dosyasındaki raporlarıda değerlendirir şekilde, üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman öğretim görevlilerinden oluşturulacak 3 kişilik bilirkişi heyetinden taraf ve yargı denetimine açık rapor aldırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
2-Kabule göre de; Hakim manevi tazminat miktarını belirlerken Medeni Kanun’un 4.maddesi gereğince hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalmalı, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmelidir. Takdir edilecek manevi tazminat, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalı, ne var ki mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanması amaç edinilmediğinden zenginleşme aracı da olmamalıdır. Somut olay değerlendirildiğinde yeniden alınacak rapor sonucu hekimin kusurlu bulunması halinde, dava konusu olayın gelişimi, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve özellikle dört yıllık evli olan ve çocuk sahibi olmak isteyen çiftin ilk bebeklerini kaybetmesi karşısında, mahkemece takdir edilip hükmedilen manevi tazminat oranı duydukları elem ve ızdıraba göre çok azdır. Bu husus da usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalılar yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan 102,65 TL harcın davacılara, 102,65 TL harcın davalı-…’e, 103,20 TL harcın davalı-…ne iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 23/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TRAFİK KAZASI- MOTORLU BİSİKLETLERİN KULLANMASINDAN KAYNAKLANAN ZARARLAR- GÜVENCE HESABI

T.C
YARGITAY
11.HUKUK DAİRESİ
2007/11474 Esas

2009/420 Karar
Tarih 19.1.2009

– KARAYOLLARI TRAFİK GARANTİ FONU YÖNETMELİĞİ m.14
– 2918 sayılı KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU m.108

Özet: Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle Garanti Hesabından maddi tazminat talebine ilişkindir. Zorunlu mali sorumluluk sigortasına tabi motorlu araçların sebep olacakları zararları işletenin sorumluluğuna ilişkin kurallar uyarınca teminat tutarları dahilinde karşılamak üzere garanti hesabı oluşturulmuştur. Karayolları Trafik Garanti Sigortası Hesabı, motorlu bisikletlerin kullanmasından kaynaklanan zararları karşılamaz. Bu durumda kazaya karışan aracın motorlu bisiklet olup olmadığı araştırılmalıdır

Taraflar arasında görülen davada Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi`nce verilen 14.06.2007 tarih ve 2005/351 – 2007/670 sayılı kararın Yargıtay`ca incelenmesi davalı Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketler Birliği vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi G.G. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin benzin ücretini verdiği araçla işyerine götürülürken diğer bir aracın çarpması nedeniyle yaralandığını, uzun süre tedavi olduğunu, karşı aracın sigorta poliçesinin aranmasına rağmen bulunamadığını, bu nedenle Garanti Sigorta Hesabının davalı olarak gösterildiğini, diğer davalının ise müvekkilinin bulunduğu aracın sigorta şirketi olduğunu, müvekkilinin zararının davalılar tarafından karşılanması gerektiğini ileri sürerek, 18.000.-YTL`nın davalılardan tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ıslah ile 16.188.-YTL tedavi gideri ve 30.000.-YTL işgöremezlik zararı talep etmiştir.

Davalı Garanti Sigorta Hesabı vekili, poliçenin araştırılması, kusurların belirlenmesi, zararın ispatlanması gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, davacının yolcu olarak bulunduğu sırada meydana gelen kazada işgöremezlik zararı ve tedavi harcamaları bulunduğu gerekçesiyle, 16.188.-YTL tedavi gideri zararı ile, 30.000.-YTL işgöremezlik zararının davalılardan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, mümeyyiz davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Dava, trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle Garanti Hesabından maddi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun 108`nci maddesine göre zorunlu mali sorumluluk sigortasına tabi motorlu araçların sebep olacakları zararlar, işletenin sorumluluğuna ilişkin kurallar uyarınca geçerli teminat tutarları dâhilinde ödenmek üzere garanti hesabı oluşturulmuştur. Bu kanuna göre oluşturulan Karayolu Trafik Garanti Sigortası Hesabı Yönetmeliği`nin 14/ı maddesine göre motorlu bisikletlerin kullanılmasından ileri gelen zararlar hesaptan karşılanmaz.

Somut olayda dosya içerisinde zarara neden olan araca ait açık bilgi yer almayıp, sadece ceza mahkemesi bilirkişi raporunda mobilet olarak tanımlanmaktadır. O halde mahkemece bu konu üzerinde araştırma yapılmak suretiyle zararın davalı Garanti Hesabının karşılayacağı zararlar içerisinde kalıp kalmadığının belirlenerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.

3- Öte yandan Garanti Hesabı, limit dâhilinde sorumlu olup, olay tarihinde geçerli olan limitlerin belirlenerek davalı Garanti Hesabının sorumluluğunun belirlenmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde limitin gösterilmemesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle, mümeyyiz davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 ve 3 numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle mümeyyiz davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.01.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TRAFİK KAZASI- PLAKASI YANLIŞ YAZILAN ZMMS POLİÇESİ – ZAMANAŞIMI İTİRAZI –

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1793
KARAR NO : 2021/436

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/03/2019
NUMARASI : 2013/70 Esas- 2019/355 Karar
DAVACILAR : 1-F.A
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ
Cumhuriyet Cd. 24 C, Şair Nabi Mahallesi, 63040 63040 Haliliye/Şanlıurfa
DAVALI :1 -HAMİT K
DAVALI : 2 -M….. SİGORTA ANONİM ŞİRKETİ –
DAVALI : 3 -ŞANLIURFA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
DAVANIN KONUSU : Sigorta (Trafik Sigortası Kaynaklı)
KARAR TARİHİ : 22/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/03/2021

Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21/03/2019 tarih ve 2013/70 esas ve 2019/355 karar sayılı kararı aleyhine davacı vekili, davalılar M…. Sigorta Anonim Şirketi vekili ve Şanlıurfa Belediye Başkanlığı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulduğundan dosyanın yapılan incelemesi sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı adına kayıtlı bulunan 63 DS 914 plakalı römorklu traktörün 08/10/2005 tarihinde sürücü Hamit K.’nın sevk ve idaresindeyken, Onikiler Mahallesi Altut Sokak üzerinde sokakta oynamakta olan çocuklardan müteveffa Aslı A. nın koşarak sokağın karşısına geçmek istediği esnada traktörle römork arasındaki çeki demirine çarparak yaralandığını ve akabinde vefat ettiğini, 18/04/2006 tarihli ATK raporu ile Hamit K’nın tedbirsizliği sebebiyle kusurlu olduğu, müdrik yaşta bulunmayan müteveffa yaya Aslı A’nın davranış faktörlerinin sonuç üzerinde müessir olduğu kanaatiyle asli kusurlu olduğunun tespit edildiğini, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davacı anne için 1.000,00 TL, cenaze ve defin giderleri için 200,00 TL olmak üzere 1.200,00 TL maddi tazminatın, yargılama aşamasında bildirilecek manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı ve görev itirazında bulunarak davanın usulden reddi gerektiğini, müvekkili belediyenin dava konusu olayda kusuru, haksız fiili veya tedbirsizliği olmadığını, küçük yaştaki çocuğun tedbirsiz ve dikkatsiz bir şekilde sokağa bırakılması nedeniyle anne ve babanın tam kusurlu olduğunu beyanla davanın reddini istemiştir.

Davalı M. Genel Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; 63 DS 914 plakalı aracın kaza tarihini kapsayan bir poliçesine rastlanmadığını, bildirilen poliçe numarasının bu araçla bir alakası olmadığını beyanla esasa ilişkin cevap hakkını saklı tutarak davanın husumet yokluğu nedeniyle usulden reddini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulü ile, 18.904,19 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 30 TL cenaze ve defin gideri olmak üzere toplam 18.934,19 TL tazminatın 08/10/2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; işleten ve sigortacının sorumluluğunun kusur sorumluluğu olmayıp sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğundan kaynaklandığını, bu nedenle desteğin kusurunun destek tazminatından indirilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, alınan kusur raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, destek süre ve paylarının Yargıtay uygulamalarına aykırı olarak hesaplandığını, destekten yoksun kalma tazminatı hesabında yetiştirme gideri indirimi yapılamayacağını, yargılama giderinin eksik hesaplandığını, toplamda 4.159,00 TL gider avansı yatırıldığı halde mahkemece yargılama giderinin eksik hesaplanarak 2.865,50 TL yargılama gideri yapıldığından bahisle hüküm kurulmasının doğru olmadığını beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davalı M. Sigorta şirketi vekili dilekçesinde özetle; davanın husumet yokluğundan reddinin gerektiğini, dava konusu kaza yapan aracın müvekkili şirket nezdinde geçerli bir poliçesi bulunmadığını taraflarına tebliğ olunan dava dilekçesinde kazaya ilişkin herhangi bir belge bulunmadığını, dava dilekçesinde kaza tarihinin, poliçe vade başlangıç tarihi olduğunu, kaza anı itibari ile 63 DS 914 plaka numaralı aracın müvekkili şirket nezdinde geçerli bir poliçesi olmaması sebebiyle haksız ve mesnetsiz açılan davanın müvekkili şirket açısından reddi gerektiğini, Tramer Poliçe uygulamasından da açıkça anlaşılacağı üzere kaza tarihinde poliçe bilgileri sorgulandığında dahi herhangi bir kayda rastlanılmadığını, ayrıca yine plaka sorgulamasında kaza tarihini kapsayan bir ZMMS’ye rastlanmadığını beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davalı Belediye Başkanlığı vekili dilekçesinde özetle; öncelikle davanın süresi içerisinde açılmadığını, ikame edilen tazminat ve alacak kalemlerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin hizmet kusurundan kaynaklanan görevlerinde davaların görülme yerinin adli yargı olmayıp idari yargı olduğunu beyanla kararın bu yönlerden kaldırılmasını istemiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf itirazları ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda;

1-Davalı Şanlıurfa Belediye başkanlığınca somut olayda zamanaşımının dolduğu zamanaşımı itirazları dikkate alınmadan hüküm tesis edildiğini belirterek istinaf itirazında bulunulmuştur.

2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.

Yargılama konusu haksız eylemin suç niteliği taşıdığı anlaşıldığından somut uyuşmazlıkta 2918 sayılı KTK’nın 109/2 maddesinde düzenlenen uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiği açıktır. Eylem için(TCK 85/1) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 66 maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 15 yıl olduğu dikkate alındığında zamanaşımı süresinin dava tarihi itibariyle dolmadığı anlaşıldığından davalı tarafın zamanaşımın dolduğuna dair istinaf itirazlarına itibar edilmemiştir.

2-Davalı tarafça davanın hizmet kusuruna dayalı olarak açıldığı bu itibarla adli yargının görevli olmadığı belirtilerek istinaf itirazında bulunulmuş ise de, somut uyuşmazlıkta davaya konu traktörün davalı belediye adına kayıtlı olduğu ve davanın belediye başkanlığı aleyhine işleten sıfatı nedeni ile açıldığı anlaşıldığından davalı tarafın istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 17. H.D.nin 2016/13301 E. 2017/8860 K.)

3-Davalı sigorta şirketince dava konusu aracın müvekkil sigorta şirketi nezdinde geçerli bir poliçesinin bulunmadığını, dosyadaki poliçenin başlangıç tarihinin kaza tarihi olup tanzim saatinin kaza tarihinden sonra olduğunu bu itibarla davanın husumet yokluğu nedeni ile reddinin gerektiğini belirterek istinaf itirazında bulunmuştur.

Dosya içerisinde davaya konu araca ilişkin ruhsat bilgilerine göre 63 DS 914 plakalı traktörün Şanlıurfa Belediye Başkanlığı adına kayıtlı olduğu, Şase No: 1542 Motor no: 7152 olduğu, dosya içerisinde bulunan Şanlıurfa Belediye Başkanlığı ile davalı sigorta şirketi arasında düzenlenen 63 DS 014 plakalı 7152 Motor nolu, 1542 şasi nolu traktöre ilişkin sigorta poliçesinde poliçe vadesi başlama tarihinin 08/10/2005 tarih saat; 12;00, bitiş tarihinin 08/10/2006 tarih saat 12;00 olarak belirtildiği, dava konusu kazanın ise 08/10/2005 tarihinde saat 15;00 civarında olması nedeni ile poliçe vadesi içerisinde olduğu anlaşılmıştır.

Her nekadar poliçede araç plakası farklı olarak belirtilmiş ise de, motor ve şasi numaralarının aynı olması ve bu hususta davalı tarafça açık bir istinaf itirazı bulunmaması nedeni ile plakada farklılık dikkate alınmamıştır.

Davalı sigorta şirketince sigorta poliçesinin tanzim tarihinin kaza tarihinden sonra olduğu belirtilmiş ise de, davalı sigorta şirketi basiretli tacirdir. Diğer davalı ile aralarında düzenlenen poliçede teminatın başlangıç saati 12;00 olarak belirtilmiştir. Kazanın da evrak kapsamına göre 12;00 den sonra olduğu sabittir.

Her ne kadar 6102 Sayılı Yasa uyarınca sigorta hukukunda kural olarak sigorta sözleşmesinin akdedilmiş olması sigortacının sorumluluğunun başlamış olmasını gerektirmeyeceği ve TTK’nun 1410, 1421, 1430 ve 1431. Maddeleri uyarınca sigorta sözleşmesi uyarınca sigortacının sorumluluğunun başlaması için düzenlemelere yer verilmekle birlikte, davalı sigorta şirketi ile işleten davalı arasında kaza tarih ve saatini kapsar nitelikte sorumluluk gerektiren sigorta poliçesi düzenlenmiştir. Sigorta poliçesinin sonradan iptal edildiğine ilişkin bir iddiada bulunmamaktadır.TTK hükümlerine göre poliçenin geçersizliğinin 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceği hususları dikkate alındığında davalı sigorta şirketinin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/5617 E. 2020/3230 K.)

3-Davacı vekilince: hükme esas alınan ek raporda 2018 yılı asgari ücret miktarı esas alınarak hesaplama yapıldığını mahkemece söz konusu rapor uyarınca 21/03/2019 tarihinde hüküm kurulduğunu, duruşma tarihi itibari ile 2019 yılı asgari ücret miktarı esas alınarak hesaplama yaptırılması gerektiği belirtilerek istinaf itirazında bulunmuştur.

TBK’nun 53/3. maddesi gereği, ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir. Bu düzenleme ışığında, mahkemece destek tazminatının niteliği ve varsayımsal hesap içermesi gözönüne alınarak zarar hesaplanmalı ve buna göre de hüküm tarihine en yakın tarihteki asgari ücret destek hesabında nazara alınmalıdır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2019/1119 E.2020/8025 K.) Mahkemece hüküm tarihine en yakın tarihteki asgari ücretin tespiti ile destek tazminatının hesaplanması yönünden bilirkişiden ek rapor alınıp sonucuna göre değerlendirme yapılması gerekir. Bu itibarla davacı vekilinin istinaf itirazı yerinde görülmüştür.

4-Davacı tarafça kusur raporlarının hüküm tesisi için elverişli olmadığı belirtilerek istinaf itirazında bulunulmuştur. Dosya kapsamına göre, mahkemece aldırılan 31/01/2014 tarihli bilirkişi raporunda davalı sürücünün % 20 kusurlu olduğu, müteveffa çocuğunun ebeveyn ailesi olan davacıların % 80 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, kaza ile ilgili olarak Şanlıurfa 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/27 Esas sayılı dosyasında Sürücü Sanık Hamit K hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan yargılama yapıldığı ve ATK Trafik ihtisas dairesince düzenlenen 18/04/2006 tarihli raporda Sanık Hamit K’nın tali derecede kusurlu olduğu, olaya müdrik yaşta bulunmayan müteveffa yaya Aslı A’nın davranış faktörleri sonuç üzerinde müessir olduğunun belirtildiği, yine ceza yargılamasında karayolları fen heyetinden (emelki) aldırılan 15/01/2007 tarihli raporda Sanık Hamit K ‘nın dikkatsiz ve tedbirsiz davranıp önleyemediği olayda 2. Derecede kusurlu olduğu ve müteveffa Aslı A’nın 1. Derecede kusurlu olduğunun belirtildiği, bu itibarla kusurlar arasında bir çelişki bulunmadığı olayın oluş şekli nazara alındığında bilirkişi heyetince kusur değerlendirmelerinin yerinde olduğu kanaatiyle davacı tarafın kusura ilişkin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.

5-Davacı vekilince işleten ve sigortacının sorumluluğunun kusur sorumluluğu olmayıp sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğundan kaynaklandığını, bu nedenle desteğin kusurunun destek tazminatından indirilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek istinaf itirazında bulunulmuştur.

HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 Esas-411 Karar, HGK’nun 22.2.2012 gün ve 2011/17-787 Esas- 2012/92 Karar, HGK’nun 16.1.2013 gün ve 2012/17-1491 Esas- 2013/74 Karar sayılı ilamlarında ifade edilen, desteğin kusurunun 3. kişi konumundaki davacılara yansıtılamayacağına ilişkin Yargıtay uygulaması, tek taraflı kazalarda desteğin sürücüsü (işleten sürücü) olduğu aracın sigortacısına karşı açılan davalar yönünden kabul edilmiştir.

Bu nedenle davacı desteği yaya Aslı A’nın karşıdan karşıya geçerken sürücü Hamit K’nın sevk ve idaresindeki traktör ile römork arasındaki çeki demirine çarpması neticesinde meydana gelen kazada davacının murisi Aslı A ‘nın kazadaki kusurunun (yaşının küçüklüğü nedeni ile velisi davacının) davalı yanın sorumlu olduğu tazminat miktarında dikkate alınmayacak, tazminat miktarının hesabında destek kusuru düşülecektir. Bu nedenle davacı tarafın istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.

6-Davacı vekilince yargılama giderlerinin eksik hesaplandığı belirtilerek istinaf itirazında bulunulmuştur. Uyap kayıtlarında yapılan incelemede davacı vekili Av Selim HARTAVİ tarafından yatırılan miktarların bir kısmının, “Müdahil davalı” taraf rolü ile kayıt altına alındığı bu itibarla yargılama gideri hesabında maddi hata yapılmış olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece dosyada davacı tarafça yapılan tüm giderler dikkate alınmak suretiyle hüküm tesisi gerekir.

Bu itibarla; davacı vekilinin sair istinaf itirazları bu aşamada incelenmeksizin, davalılar vekillerinin istinaf isteminin HMK 353-1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile HMK 353-1-a-6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararın kaldırılarak yukarıda anılan eksikliklerin giderilmesine müteakip varılacak sonuca göre hüküm tesisi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A-Davalılar M… Sigorta Anonim Şirketi vekili ile Şanlıurfa Belediye Başkanlığı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b,1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
1-Alınması gereken 1.293,39 TL istinaf karar harcından davalı Şanlıurfa Belediye Başkanlığı tarafından peşin yatırılan 294,40 TL’ nin mahsubu ile bakiye 998,99 . TL’nin. Şanlıurfa Belediye Başkanlığından alınarak Hazineye gelir kaydına,
2-Alınması gereken 1.293,39 TL istinaf karar harcından davalı M… Sigorta Anonim Şirketi tarafından peşin yatırılan 323,34 TL’nin mahsubu ile bakiye 970,05 TL’nin M… Sigorta Anonim Şirketinden alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
B- Davacı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜ İLE;
Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 21/03/2019 tarih ve 2013/70 esas ve 2019/355 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
Dosyanın davanın yeniden görülmesi için MAHALLİNE İADESİNE
1-Davacıdan tahsil edilen istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
2-İstinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama neticesinde verilecek kararla birlikte değerlendirilmesine,
3-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
4-Davalı Şanlıurfa Belediye Başkanlığı tarafından tehiri icra talebi kapsamında 26/06/2019 tarihinde Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesine nakit olarak yatırılan 56.990,24 TL’ nin yatırana İADESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Katip
41133 42602 120723 122041

G.D.

ARAÇ İÇERİSİNDE KAVGA – TRAFİK KAZASI – BAKICI GİDERLERİ- HATIR TAŞIMASI

T.C

YARGITAY

17.Hukuk Dairesi

ESAS: 2018/176

KARAR:2020/6870

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile dahili davalı vekili tarafından talep edilmiş, davacı vekilince de duruşma istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 04.11.2020 Çarşamba günü davacı … ve vekili Av. … geldi. Davalılar tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davacı ve vekili dinlendikten sonra vaktin darlığından dolayı işin incelenerek karara bağlanması başka güne bırakılmış olup dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, 31/01/2006 tarihinde davalıların işleteni, sürücüsü ve trafik sigortacısı oldukları aracın karıştığı kaza sonucu araçta bulunan davacının ağır şekilde yaralandığını, yüzünde daimi izler ve vücudunda kalıcı hasarlar kaldığını, efor kaybına uğradığını, kazadan önce edebiyat öğretmenliği yapan davacının tedavi görmesi nedeniyle bir süre çalışamadığını, tedavisi bitip çalışmaya başladığında ise geri hizmete alındığını ve kazancının düştüğünü, tedavisi için hastane ve tedavi masrafı ödediğini, taburcu olduktan sonra da tedavi için ulaşım masrafları yaptığını, kendisine bir süre özel bakıcı tutulduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 70.000,00 TL tazminatın (davalılardan sigorta şirketinin sorumluluğu poliçe ile sınırlı ve sadece maddi tazminat yönünden olmak kaydıyla) 31/01/2006 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı vekili; 27.10.2015 tarihli dilekçe ile 18.000,00 TL talep ettiği sürekli işgöremezlik zarar talebini 181.863,33 TL olarak ve 100,00 TL talep ettiği tedavi amaçlı yol ve bakım gideri talebini 3.055,00 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı Ergo İsviçre Sigorta A.Ş. vekili, hatır taşıması mevcut ise tazminattan indirim yapılması gerektiğini ve davalı şirketin temerrüde düşmediği gibi davanın açılmasına da sebebiyet vermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … Turizm Emlak Oto İnş. Gıda San. Tic. Ltd. Şti. vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, davalının işleten konumunda olmadığını ve alkollü olduğunu bildiği halde davalı …’ın aracına binen davacının bu davayı açamayacağını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı … vekili; davacının uzun yıllardır bipo kişilik bozukluğu nedeniyle tedavi gördüğünü, davacının ilaçlarını almaması ve alkolün etkisiyle davalının aracı sevk ve idare ettiği sırada el kol hareketleriyle davalıya saldırması sonucu kazanın meydana geldiğini, davacının hatır için taşındığını ve emniyet kemerini takmadan yolculuğa devam ettiğini, geri hizmete alınma nedeninin kaza olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Dahili davalı SGK vekili, davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, davacının davalı Kuruma başvurması ve yasal koşulları taşıması durumunda SUT hükümleri gereğince işlem yapılacağını ve davalı … şirketlerinin sorumluğunun sona ermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, davacının maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkin davasının kısmen kabulü ile davacının geçici olarak çalışamadığı dönemdeki ek ders ücreti kaybı nedeniyle zararı olarak 842,00 TL, sürekli kısmi işgöremezlik zararı olarak 118.211,20 TL, tedavi amaçlı yol ve bakım gideri zararı olarak 1.985,75 TL olmak üzere toplam 121.038,95 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 31/01/2006 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve … Turizm Emlak Oto İnş. Gıda

San. Tic. Ltd. Şti.’nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin reddine; davalı Ergo İsviçre Sigorta A.Ş.’nin sorumlu olduğu poliçe limiti dahilinde yargılama sırasında davacıya ödeme yapması nedeniyle davalı Ergo İsviçre Sigorta A.Ş.’ne karşı açılan maddi tazminat davasının konusuz kaldığı anlaşıldığından davalı Ergo İsviçre Sigorta A.Ş.’ne karşı maddi tazminat talebi bakımından karar verilmesine yer olmadığına; davacının trafik kazasından kaynaklı belgeli tedavi masrafları zararı olarak toplam 2.965,50 TL maddi tazminatın ödeme tarihinden (2.665,50 TL bakımından 02/02/2006 tarihinden, 135,00 TL bakımından 17/02/2006 tarihinden, 90,00 TL bakımından 15/02/2006 tarihinden, 15,00 TL bakımından 22/02/2006 tarihinden, 60,00 TL bakımından 13/02/2006 tarihinden) itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte dahili davalı … Başkanlığı’ndan alınarak davacıya ödenmesine; davacının manevi tazminat talepli davasının kısmen kabulü ile 16.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 31/01/2006 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ve … Turizm Emlak Oto İnş. Gıda San. Tic. Ltd. Şti.’nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya dair manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve dahili davalı … Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde ve özellikle, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundaki hesaplamanın hükme esas alınmasında ve manevi tazminatın takdirinde B.K.nun 47.maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nasafet kuralları çerçevesinde karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre dahili davalı SGK vekilinin tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, cismani zarar nedeni ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin davanın kabul oranına göre davacı tarafa verilmesi yerine hazineye irat kaydına hükmedilmesi doğru olmayıp bozma nedeni ise de, bu yanılgıların giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden, kararın 6100 sayılı HMK’nın geçici 3/II. maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK’nın 438/7. maddesi uyarınca düzeltilerek onanması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle dahili davalı SGK Başkanlığı vekilinin tüm ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm fıkrasının 4 numaralı bendinde yer alan “hazineye irat kaydına” ibaresinin hüküm fıkrasından çıkartılmasına, yerine “davacıya verilmesine” ibaresinin yazılmasına, hükmün bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 2.540,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davacıya verilmesine, 492 Sayılı Harçlar Yasasının 13/J maddesi uyarınca dahili davalı … Başkanlığından harç alınmamasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 11/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TRAFİK KAZASI SONUCU ÖLÜM- DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI- DESTEK SÜRE VE PAYLARI- CENAZE DEFİN GİDERLERİ

TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/4246
KARAR NO : 2018/12791

Y A R G I T A Y İ L A M I

MAHKEMESİ : Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 02/07/2015
NUMARASI : 2013/73-2015/525
DAVACILAR : 1-Cuma Ö.
2-Leyla Ö.
3-Mülkiye Ö.
4-Yusuf Ö.
5-Yakup Ö.
VEKİLLERİ : Av. Selim Hartavi
DAVALILAR : 1-A. A.m Türk Sigorta A.Ş.
2-Ahmet D.

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili ve davalı A. A. Türk Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacılar vekili dava dilekçesinde, 30.11.2011 tarihinde sürücü Ahmet D. sevk ve idaresindeki 63 ZH 904 plakalı aracın davacıların murisi yaya Sakine Ö.’e çarparak ölümüne neden olduğunu, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılınca yapılan soruşturmada aldırılan bilirkişi raporunda sürücü Ahmet D.’e atfı kabil kusur bulunmadığının belirtilmiş olmasına rağmen Savcılık tarafından kamu davası açıldığını, davacılar murisin anne ve babası Leyla ve Cuma Ö.’in destekten yoksun kaldığını beyanla, belirsiz alacak davası kapsamında davacılar anne ve baba için 500,00’er TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 200,00TL defin masrafı olmak üzere toplam 1.200,00 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen ayrıca, davacıların tamamı yönünden yargılamanın son aşamasında belirlenecek manevi tazminatın davalı araç işleteni ve sürücüsünden kaza/dava tarihlerinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Sigorta vekili cevap dilekçesinde, davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı Ahmet D. davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre davanın kabulü ile 3.287,94 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tashili ile davacı Leyla Ö.’e verilmesine, 12.567,20 TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı Cuma Ö.’e verilmesine, 1.500,00 TL defin masrafının davalıdan alınarak dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davacılara verilmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili ve davalı A. A. Türk Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin (4) nolu, davalı A. A. Türk Sigorta A.Ş. vekilinin ise (2), (3), (4) ve (5) nolu bentlerin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava, trafik kazası sonucunda ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1982 T.C. Anayasası’nın 26. ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27.maddesi uyarınca, taraflar dinlenmeden iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için davet edilmeden hüküm verilemez.

Yine HMK’nın 280. maddesi hükmüne göre; “Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir.” Bilirkişi rapor örneğinin taraflarca okunup değerlendirilebilmesi, varsa itirazlarını dile getirebilmeleri ya da belirsizlik gösteren hususlar hakkında açıklama yapılmasını temin amacıyla veya yeni bilirkişi incelemesini talep edebilmeleri için taraflara tebliğ edilmesi zorunluluğu öngörülmüştür. Aynı yasanın 281. maddesinde bilirkişi raporunun taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde beyanda bulunmaları gerektiği düzenlenmiştir.

Somut olayda mahkemece hükme esas alınan 17/12/2014 tarihli kusur raporu mahkemece davalılar Ahmet D. ve A. A. Türk Sigorta A.Ş. vekiline tebliğ edilmemiş olup, Anayasa ve HMK ile koruma altına alınan hukuki dinlenilme ve savunma hakkı kısıtlanarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

3-1086 sayılı HUMK’nın 388. ve 389. maddeleri ile 6100 sayılı HMK’nın karşılık 297/1-2. maddeleri uyarınca, mahkeme kararında; hüküm sonucunun, taraflara yükletilen hak ve sorumlulukların şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.

Bu hükümler yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği ve kamu düzeni ile ilgili olup yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta olması zorunludur.

Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimi yapabilmesi için de ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş bir hüküm bulunması gerektiği açıktır. Mahkemece hükmün gerekçesinde davacı Cumali Ö.’in 2.464,29 TL destekten yoksun kalma tazminatı talep hakkının bulunduğu ifade edilmiş olmasına rağmen; kararın hüküm fıkrasında bu davacı yönünden 12.567,20TL destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmiş olması çelişkili olup taraflar yönünden şüphe ve tereddüt uyandıracak nitelikte olduğundan, bu yön yukarıda açıklanan yasa maddelerine açık bir aykırılık oluşturduğundan (10.04.1992 gün, 1991/7 Esas-1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında da belirtildiği üzere) hükmün bozulması gerekmiştir.

4-Dairemizin yerleşik içtihalarına göre; trafik kazası sonucu ölen destek kaza tarihinde 18 yaş altında ise kaza nedeniyle ölmeseydi, 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği, ana ve babasına destek olacağı ancak ileriki yaşlarda desteğin büyüyerek evleneceği ve en az iki çocuğunun olacağı gelirinin bir kısmını ana ve babasına da ayıracağı varsayılır. Bu şartlarda çocuğun gelir elde etmesi ile birlikte evleninceye kadar gelirinin yarısını kendisine ayıracağı yarısını da ana ve babası ile paylaşacağı, ileriki yıllarda evleneceği, evlenmesi ile birlikte pay esasına göre 2 pay desteğe 2 pay eşe, birer pay ana ve babaya verileceği; bir süre sonra ilk çocuğu ve yine bir süre sonra ikinci çocuğu olacağı, çocukların olacağı süreler içinde desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocuklara birer pay ayrılacağı ve ana ve babaya da birer pay ayrılacağı kabul edilir.

Somut olayda; davacıların desteği kızları Sakine kaza tarihinde 6 yaşındadır. Mahkemenin hükme esas aldığı raporda bilirkişi tarafından, desteğin 22 yaşından itibaren ailesine destek olacağının kabulü ile, davacı anne ve babaya evlilik öncesi dönemde %25’er, muris evlendikten sonra %7.5’er ve babanın destekten çıkmasından sonra davacı anneye % 10 pay ayıracağı kabul edilerek hesaplama yapıldığı ve hesaplanan tazminatlar yönünden %10 oranında yetiştirme gideri indirimi uygulandığı görülmektedir.

Trafik kazası sonucu ölen çocuk ölmeseydi ana ve babaya bakması muhtemeldir. Uygulamada çocuğun 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği ana ve babasına destek olacağı varsayılmaktadır. Ancak ileriki yaşlarda çocuğun büyüyerek evleneceği ve en az iki çocuğunun olacağı, gelirinin bir kısmını ana ve babasına da ayıracağı varsayılır. Bu şartlarda çocuğun gelir elde etmesi ile birlikte, evleninceye kadar gelirinin yarısını kendisine ayıracağı yarısını da ana ve babası ile paylaşacağının varsayılması hayatın olağan akışına uygun düşecektir. Ancak çocuk yaşasa idi ileriki yıllarda evlenecektir. Evlenmesi ile birlikte pay esasına göre 2 pay desteğe ayrılacak, 2 pay eşine, birer pay ana ve babaya verilecektir. Destek, ileriki yıllarda evlenmesi ile birlikte bir süre sonra ilk çocuğu ve yine bir süre sonra ikinci çocuğu olacağı varsayılır. Bu nedenle çocukların olacağı süreler içinde desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocuklara birer pay ayrılacak ve ana ve babaya da birer pay verilecektir. Bu durumda ana ve babanın payları 1/8 olacaktır.

Bu halde; desteğin ileride evleneceği kabul edilerek evlenmesinden önceki dönem ile evleneceği kabul edilen yaştan sonraki dönem için belirlenen destek pay oranları yukarıda açıklandığı üzere Dairemiz içtihatlarına uygun olmadığı, yine Daire ilkelerine göre; anne ve baba çalışıyorsa anne ve babadan ayrı ayrı %5’er, anne çalışmıyorsa (dosyada, annenin çalıştığına ilişkin herhangi bir belgeye rastlanılmamıştır) sadece babadan %5 yetiştirme gideri düşülmesi gerekmektedir. Eldeki davada, hükme esas alınan bilirkişi raporu yukarıda bahsi geçen ilkelere aykırı düzenlenmiş olup denetime ve hüküm kurmaya elverişli değildir.

5-Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları gereği davalı taraf, meydana gelen trafik kazası sonucu davacıların oluşan gerçek defin gideri zararlarını tazmin ile sorumlu olup, davacı tarafın kendi değerlerine, yerel örf ve adetlerine göre yaptığı özel giderlerden sorumlu değildir. Dosya kapsamında bulunan, belediyenin cevabi yazısında, cenaze ve defin giderlerinin 390,00 TL olduğun bildirilmiştir. Bu bağlamda bilirkişi raporunda yemek giderleri, mevlit gideri v.s. gibi giderler zorunlu olmayan cenaze ve defin gideri de dahil edilerek yapılan hesaplama esas alınarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin (4) nolu, davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta A.Ş. vekilinin (2), (3), (4) ve (5) nolu bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının REDDİNE,(4) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin, (2), (3), (4) ve (5) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı A. A. Türk Sigorta A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz davacılar ve davalı Anadolu Anonim Türk Sigorta A.Ş’ye geri verilmesine 25/12/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
A.Ş.Sertkaya B.Demirel B.Aydın K.Özerdoğan M.Erol

Karşılaştırıldı.
S.İ. S.A.

ESER SÖZLEŞMESİ NİTELİĞİNDE BULUNAN ESTETİK AMAÇLI TIBBİ MÜDAHALEDEN KAYNAKLANAN ZARARIN TAHSİLİ

T.C
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi

ESAS:2018/5219
KARAR:2019/46

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı bozmaya uyularak verilen hükmün temyizen tetkiki davacı vekili ile davalı … vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmâl edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesi niteliğinde bulunan estetik amaçlı tıbbi müdahaleden kaynaklanan zararın tahsili istemiyle açılmış olup, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu davanın … yönünden kabulüne, diğer davalılar … ve … Özel … Hastanesi yönünden ise reddine dair verilen karar, davacı ve davalı … vekilince temyiz olunmuştur.

1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı … vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Davacı vekilinin davalılar … ve … Özel … hastanesine yönelik temyiz itirazlarına gelince; Müvekkilinin 2011 yılının Mayıs ayında davalı doktor …’a başvurarak burnunun estetik olarak düzeltilmesini talep ettiğini, doktor tarafından masraf ve ücret olmak üzere 1.000,00 TL kararlaştırıldığını ve 23.05.2011 tarihinde Özel … Hastanesinde ameliyat ettiğini, bu ameliyat sonucu evine dönmüş ve sargıları açıldığında burnunda bir düzelme olmadığı gibi burnunun üzerinde yanık izi ve şişkinlikler bulunduğunu gördüğünü, bunun üzerine müvekkillinin davalı doktor ile görüştüğünde bunun normal olduğunu, düzeltilebileceğini söyleyerek bu kez 22.09.2011 tarihinde Özel … Hastanesinde ameliyat ettiğini, bu kez de düzeltilemediğinin ve yaralarının olduğunu, çok kötü durumda olması nedeniyle davalıya ilettiğini, bir süre beklemesini ve iyileşeceğini söylemesine karşın düzelme olmadığı gibi psikolojisinin de bozulduğunu, burnu düzelmeyen müvekkilinin bir kez daha 31.07.2012 tarihinde davalı …’a ameliyat olmasına karşın yara izleri geçmediği gibi göz kapaklarının da düştüğünü, bu gelişmeler karşısında hayatında acı ve elem yaşayacağının ortaya çıktığını, hastane, ilaç, yol gibi masraflar yaptığını ve maddi kayıplarının da olduğunu ileri sürerek 5.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılardan … Özel Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekili cevap dilekçesinde, akdî ilişkiyi inkâr etmemiş ve davacıya yapılan ameliyatın diğer davalı doktor tarafından hastanede yapıldığını bildirmiş, esasa yönelik savunmalarda bulunmuştur. Bu durumda sözleşmenin kurulduğu tarihte yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı BK’nın 100. maddesi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 116. maddesi uyarınca davalı hastanede gerçekleşen operasyonda oluşan zararlardan sorumludur. Esasında … Kurumu Genel Kurulunun vermiş olduğu 20.10.2016 günlü raporunda, ameliyatın rinoplasti (burun estetiği) ameliyatı olduğu, ameliyatı yapan hekimin genel cerrahi uzmanı olduğu, ameliyatın genel cerrahi alanına girmediği hususları birlikte değerlendirildiğinde ameliyatı yapan hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun bulunmadığı ve tıbben kusurlu bulunduğu bildirildiğine göre, … Özel Sağlık Hizmetleri A.Ş. yönünden de davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenlerle bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 768,65 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı …’dan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 07.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ESER SÖZLEŞMESİ NİTELİĞİNDE ESTETİK AMAÇLI BURUN AMELİYATINDAN KAYNAKLI TAZMİNAT İSTEĞİ

T.C
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi

ESAS:2018/5312
KARAR:2019/139

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesi niteliğinde estetik amaçlı tıbbi müdahaleden kaynaklanmakta olup, mahkemece davanın reddine dair verilen hüküm davacı vekilince temyiz olunmuştur.

Davacı vekili, müvekkilinin 28.04.2012 tarihinde burnunda yıllar önce meydana gelen kırık nedeniyle estetik ameliyat ile düzeltilmesi konusunda davalı hastaneye başvurarak diğer davalı doktor ile görüştüğünü, burun ameliyatının yanı sıra yüzünü gerdirmek ve karnındaki yağları alması konusunda anlaştıklarını, bu operasyonlarının aynı anda yapılarak davacının 04.05.2012 tarihinde taburcu olduğunu, ne var ki, yüz germe ameliyatı neticesinde sağ ve sol yüzü arasında orantısızlık oluştuğunu, sağ göz kapağının her zaman diğerine oranla ve normale göre açık daha açık bir görünüme kavuştuğunu ve bu durumun son derece rahatsız edici olduğunu, sağ gözünde sürekli olarak yaşarma meydana geldiğini ve bu yüzden sokağa çıkamaz hale geldiğini, karnından yağ alma operasyonu sonucunda da davacının karnının son derece şekilsiz bir görünüme dönüştüğünü, yamukluk ve tümsekler meydana geldiğini, bu durumun davalı doktora bildirilmesine rağmen ilgilenilmediğini ve 2 hafta içerisinde iyileşeceğinin söylenmesine karşın zamanla şikayetlerinin arttığını davacının bedeninde güç kaybı ve hasar oluştuğundan yaklaşık 1 yıl boyunca çalışamadığını iddia ederek 10.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalı şirket vekili, davacının iddialarının bilimsellikten uzak olduğunu, davanın reddine karar verilmesini istemiş, davalı doktor vekili ise cevap dilekçesinde, davacının ameliyatlarının tıbbi usullere uygun ve titizlikle yapıldığını, davacının kontrol muayenesine gelmediğini, hastanın operasyon sonrası bakım kusuru sebebi ile oluşan sonuçlara müdahaleye de engel olduğunu, tazminat şartlarının oluşmadığını, kaldı ki, istenen tazminatın da fahiş olduğunu, suç duyurusu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı’nca takipsizlik kararı verilip itirazın da reddedildiğini, davanın reddine karar verilmesini istemiş, mahkemece de … Kurumu’nun raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece hükme esas alınan raporunun dosya kapsamı ile bağdaştığı söylenemez. Şöyle ki, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Sözleşme ile davacıya estetik müdahalelerde bulunulması kararlaştırılmıştır. Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle hekim ile hasta arasında tedaviye ilişkin sözleşmeden farklı olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesini düzenleyen TBK’nın 355. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin) sorumluluğundadır.

Diğer yandan, 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİ 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin “Meslek Kurallarına Uyma” başlıklı 4. maddesinde, “araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” düzenlemesi karşısında, davacıya hastane ortamında tıbbi müdahalede bulunulduğuna göre bu sözleşme hükümleri de esas alınarak uyuşmazlığın çözümü zorunludur. Sözleşmenin 4. maddesinde kastedilen standardın da, tıbbi standart olduğu tartışmasız olup, tıbbi standartlara aykırılık teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde gerçekleşebilir. “Tıbbi Standart” hekimin tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmekte olup, denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. Sözleşmenin eser niteliğindeki “estetik müdahalelerde” de uygulanacağının kabulü zorunludur.

Davacı, burun estetiği, yüz gerdirme ve karnında yağ alma gayesiyle yani estetik amaçla davalıya başvurmuş olduğuna göre, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.

Somut olayda ise; mahkemece alınan … Kurumu’nun 17.08.2015 tarihli raporunda, “28.4.2012 tarihinde davalı hastanede … tarafından aynı seansta abdominoplasti, endoscopik idface lift, liposuçtion rinoplasti ameliyatı yapıldığı, 07.05.2012 tarihinde yapılan kontrol muayenesinde sorun gözlenmediği, 04.06.2012 tarihinde kontrol muayenesinde, sağ hafif derecede skleral show, abdomende seroma saptandığı, kişinin tedaviyi kabul etmediği, kurulca yapılan muayenesinde, saptanan inzisyon konumlarına göre kişiye orta yüz germe septorinoplasti ve mini abdominaplasti yapıldığının anlaşıldığı, bu ameliyatlardan sonra ameliyat bölgelerinde subjektif hissizlik yakınması olmasının yapılan ameliyatların doğal sonucu olarak kabul edildiği, aynı seansta yapılan operasyonların niceliği ve niteliği göz önüne alındığında ameliyat süresinin ve yapılan ameliyatların tıbben uygun olduğu, bu duruma göre ilgili hekimin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu ve atfı kabil bir kusur bulunmadığı belirtilmiş ve mahkemece de bu rapor gözetilerek dava reddedilmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacı yanın gerek burun gerekse yüz germe ve yağ dokusu alınması ile ilgili isteminin davalı doktor tarafından daha güzel bir görünüme kavuşturulacağı yönünde bir garanti verilmesi niteliğinde olduğu gözetildiğinde, hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu yönündeki görüş yeterli olmayıp, ayrıca davacının isteklerinin karşılanıp karşılanmadığı, ayıplı olduğu iddia edilen yüz germe ve karından yağ dokusu alma ile ilgili olarak; hekimin edimini yerine getirip getirmediği ya da komplikasyon olup olmadığı ve komplikasyon konusunda aydınlatma görevinin yerine getirilip getirilmediği ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılıp yapılmadığı hususları tartışılıp değerlendirilmek üzere, aralarında akademik kariyere sahip üniversitelerden seçilecek Estetik Plastik ve Rekonstrüktif cerrahisi konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulu oluşturulmak suretiyle gerektiğinde muayene edilmek suretiyle, dosyadaki belge ve bilgiler incelenerek alınacak rapora yapılacak itirazlar da dikkate alınıp hekim ve istihdam eden sıfatıyla davalı hastane işleticisinin sorumluluğu saptanıp, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.

Eksik inceleme ve yetersiz rapora dayanılarak karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 14.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KARINDA YAĞ OLUŞUMU -ESTETİK AMELİYAT – BOZMADAN SONRA ISLAH YAPILAMAYACAĞI

T.C
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/1486
KARAR:2019/326 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalılar vekillerince istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesi niteliğinde estetik ameliyat sözleşmesinden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olup, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu verilen hüküm davalılar vekillerince temyiz olunmuştur.

Davacı vekili; müvekkilinin annesi ….’ın davalı şirkete bağlı Özel …. Dünya hastanesinde plastik cerrah olarak çalışan diğer davalı doktor … tarafından yapılan ameliyat sonrasında hayatını kaybettiğini, ameliyat öncesinde….’ta bulunan rahatsızlıkların davalı doktora anlatılarak uyarıldığını, doktorun gerekli tahlilleri yapacakları yönünde beyanda bulunduğunu, fakat buna rağmen müvekkilin annesinin ameliyat sonrasında vefat ettiğini, davacı doktorun en hafif kusurundan dahi sorumlu olduğunu, annesini kaybetmesi neticesinde müvekkilinin ruhsal anlamda büyük bir çöküş yaşadığını, henüz 13 yaşında olması sebebiyle annesinin eksikliğini çok yoğun bir şekilde hissedeceğinin açık olduğunu belirterek 20.000,00 TL manevi tazminat ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı şirket vekili savunmasında;….’ın müvekkili şirkete ait hastaneye karnında yağ oluşumu şikayeti ile başvurduğunu, akabinde gerekli tüm tibbi tetkik ve tahlillerin yapılmasından sonra ameliyat edildiğini, ameliyat sonrasında da gerekli takiplerin yapıldığını ve herhangi bir olumsuz durumla karşılaşılmadığını, 25.01.2008 günü hastanın aniden kötüleşmesi üzerine derhal müdahalenin yapıldığını ancak hastanın vefat ettiğini, tüm bu aşamalarda müvekkili şirketin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini, herhangi bir kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece verilen hüküm davalılar vekillerince temyiz olunmuştur.

1-Dosyadaki yazılar ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davanın …’a velayeten açılmış olmasına karşın karar başlığında davacı olarak …’ın gösterilmesi maddi hata olup mahallinde bu hususun düzeltilmesinin mümkün bulunmamasına göre, davalılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Mahkemece bozmaya uyularak karar verilmiş ve maddi tazminat tutarı ıslah edilen miktar üzerinden kabul edilmiş ise de Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 14.03.2012 gün 2012/2886 Esas, 2012/6798 Karar sayılı bozma ilamından sonra ve yine aynı dairenin, 08.02.2016 gün 2015/17764 Esas, 2016/1256 Karar sayılı bozma ilamından sonra dava ıslah edilmiş ise’de bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına ilişkin 06.05.2016 tarih, 2015/1 Esas, 2015/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’na göre halen yürürlükte olan, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair 04.02.1948 tarih, 1944/10 Esas, 1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın değiştirilmesine gerek bulunmadığına karar verildiğinden, bozmadan sonra ıslah yapılamayacağına dair karara aykırı şekilde esasında ıslah harcı da yatırılmadan usulüne uygun ıslah varmış gibi maddi tazminattan 5.000,00 TL dışındaki kısmın kabulü doğru olmadığı gibi kabule göre de ıslah edilen kısım aşılarak fazlaya hükmedilmesi hatalı olup mahkemece 5.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminat üzerinden davanın kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. Karar bu yönden bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davalılar yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 23.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SAHTE DİPLOMA İLE EHLİYET ALMA- EHLİYETSİZ ARAÇ KULLANMA- RİZİKONUN TEMİNAT DIŞINDA KALMASI- İSPAT KÜLFETİ- BEKLETİCİ MESELE

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/18665
KARAR: 2017/11470 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R-

Davacı vekili; müvekkili şirkete ait olan … plakalı aracın, davalı … bünyesinde birleşik kasko sigortası ile sigorta ettirildiğini, aracın 177699911 nolu poliçe 21/03/2011-21/03/2012 tarihleri arasında davalı şirketçe teminat altına alındığını, 10/01/2012 tarihinde müvekkili şirkete ait araç dava dışı araç sürücüsü …’in kontrolünde seyir halinde iken aracın motor kısmının aniden alev alması üzerine aracın yanmaya başladığını, yapılan tüm müdahalelere rağmen aracın tamamen yandığını ve kullanılamaz hale geldiğini, meydana gelen kaza nedeniyle … Cumhuriyet Başsavcılığınca 2012/132 sayılı soruşturma dosyasının açıldığını, müvekkili şirket tarafından kaza tarihi itibariyle davalı şirkete ihbarda bulunduğunu, ancak bu güne kadar herhangi bir ödemenin müvekkiline yapılmadığından bahisle; meydana gelen kaza sonucu müvekkili şirketin tamamen yanan … plakalı aracının sigorta bedeli 55.000,00-TL tazminatın ihbar tarihi olan 10/01/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini yargılama gideri ile ücreti vekaletin davalı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili; öncelikle davanın aktif husumet yokluğundan reddini talep ettiklerini, araç sürücüsü …’in …nolu ehliyetinin yapılan sorgulamada sürücü belgesinin iptal edildiğinin tespit edildiğini, dava konusu tazminat talebinin ehliyetsiz araç kullanılması sebebi ile teminat kapsamı dışında kaldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, dava dışı sürücünün sürücü belgesinin iptal edildiği, sürücü belgesinin gerçekte var olmadığının bildirilmesi üzerine sürücünün sahte belgelerle sürücü belgesi aldığı anlaşıldığından ehliyetinin daimi olarak iptal edildiği, sürücü belgesi olmadan araç kullandığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dava, kasko sigorta sözleşmesi gereğince; trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.Dava konusu olayda; davacı şirkete ait ve davalı … şirketi tarafından kasko sigortalı araç, 10/01/2012 tarihinde dava dışı araç sürücüsü …’in kontrolünde seyir halinde iken aracın motor kısmının aniden alev alması üzerine yanmış ve tamamen kullanılamaz hale gelmiştir. Davacı şirket davalı kasko sigorta şirketinden; yanan aracın sigorta bedeli olan 55.000,00 TL’nin tahsilini talep etmiştir. Davalı … şirketi ise; araç sürücüsü …’in ehliyetinin iptal edildiğini ve dava konusu tazminat talebinin ehliyetsiz araç kullanılması sebebiyle teminat kapsamı dışında kaldığını iddia etmektedir.

Taraflar arasındaki çekişme, dava konusu araç sürücüsü …’in olay tarihinde sürücü belgesinin bulunup bulunmadığı, dolayısıyla da zararın teminat kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.

Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.1. maddesine göre; gerek hareket, gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, TTK.’nun 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi, aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Sigortası Genel Şartlarının B.1.5. maddesi ve TTK.’nun 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.(HGK 10.12.1997 gün ve 1997/11-772-1043; HGK 16.12.1998 gün ve 1998/11-872-905; HGK 22.12.2010 gün ve 2010/17-655-688 sayılı ilâmları)

Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayanılarak açılan alacak istemine ilişkindir.

Kasko sigorta Poliçesi Genel şartlarının A/5 maddesinde 10 bent halinde sigorta teminatı dışında tutulan haller sayılmıştır. Taşıtın KTK hükümlerine göre gerekli sürücü belgesi olmayan kimselerce kullanılması nedeniyle zararlar da teminat dışında kalan haller arasında gösterilmiştir.2918 Sayılı KTK’nun 36 vd.maddeleri uyarınca gerekli ehliyetnameye sahip olmayan kişi tarafından aracın kullanılması sırasında oluşan zararlar teminat dışındadır. Ayrıca taşıtı kullanan kişinin ehliyetinin o taşıtı kullanmaya uygun ehliyetli olması gereklidir.

Somut olayda, … 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/57 sayılı dosyasında; 67 sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı yargılama yapıldığı, davanın henüz derdest olduğu, bu davada; davacı şirkete ait aracın sürücüsü olan …’e ait sürücü belgesinin de sahteliğini içeren iddianame kısımları olduğu, sürücü … kendi beyanlarında; ilkokul terk olduğu için diploması bulunmadığını, dava dışı Kemal adında bir şahsın kendisine yardım ederek sahte diploma alıp bunun üzerine sürücü belgesi aldığını belirttiği, ayrıca …’in sürücü belgesi …’den alınıp Türkiye’de tebdil edildiği anlaşılarak … ile yapılan yazışmada sürücü belgesinin …’e ait olmadığı belirtildiği ancak buna ilişkin yargılamanın henüz devam ettiği anlaşılmaktadır.

Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, hukuk hâkimi, gerek ceza hâkiminin belirlediği kusur oranı gerekse delil yetersizliğine dayalı beraat kararı ile bağlı değil ise de, sanığın isnat edilen eylemi işlemediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayalı beraat kararı ile o eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen mahkumiyet kararının bu yönleriyle bağlıdır.

Buna göre;somut olayın özelliği itibariyle maddi vakıanın, özellikle sürücü belgesinin sahte olup olmadığının tespiti açısından ceza davasının sonucu önem arz etmektedir. Bu nedenle sözü edilen ceza davasının sonucu ve kesinleşmesi beklenmeli, tüm deliller birlikte yeniden değerlendirilerek, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma ilamının kapsam ve şekline göre; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ve davacıya geri verilmesine 11/12/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi

İŞYERİNDE BEYİN KANAMASI SONUCU ÖLÜM- İŞ KAZASI- DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI TALEBİ

T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2016/5106
KARAR NO : 2016/14745
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 21. İş Mahkemesi
TARİHİ : 01/10/2015
NUMARASI : 2013/502-2015/419
DAVACILAR : S. K. vs. Vek. Av.
DAVALI :1-…..Fabrikaları San. Tic. A.Ş. Vek.
2-….. Koruma Ve Güvenlik Hizmetleri Ltd Şti

Davacılar murisinin, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacılar vekilince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 06/12/2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan İstanbul Asfalt Fabrikaları San. Tic. A.Ş vekili Avukat Yakup Çolak geldi. Davacılar ile diğer davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi Mehmet Fatih Kapusuzoğlu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine
işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

Dava, sigortalının iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, olayın %100 kaçınılmazlıktan kaynaklandığı, işverenin kusursuz olduğundan bahisle davanın reddine verilmiştir.

Dosya kapsamından murisin beyin kanaması nedeniyle vefat ettiği, olayın iş kazası olduğunun tespitine dair mahkeme ilamının onanarak kesinleştiği, dosya kapsamında aralarında operatör doktor bir hekimin de bulunduğu heyetten kusur raporu alındığı, bu raporda beyin kanamasının meydana gelişinde %100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu konusunda görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.

Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Olayın önlenemezliği hususunu açmak gerekirse; buradaki önlenemezlik olayla ilgili değildir. Önlenemezlik unsuru, tamamen davranış normu ve borca aykırılıkla ilgili olup alınabilinecek tüm tedbirler alınmış olunsa dahi bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlalinin ifadesidir. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına yada sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur.
Bu açıklamalardan olarak somut olayda her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi kusur raporunda beyin kanaması neticesinde ölüm sonucunun ortaya çıkmasında %100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüşe katılmak mümkün değildir.

Yapılacak iş, murisin vefatından önceki döneme ve vefatına ilişkin tüm tıbbi belgeler dosyaya celp edildikten sonra aralarında bir nörologun da bulunduğu iş güvenliği uzmanlarından oluşan heyetten beyin kanamasının oluşmasında işyeri koşullarının etkili olup olmadığı, sigortalının kendi bünyesinden kaynaklanan nedenlerin ne kadar etkili olduğu konusunu da kapsayacak şekilde kusur raporu almak ve oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine 06/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan
Mesut BALCI
Üye
H. KARA
Üye
B. SONER
Üye
B. AYDOĞAN
Üye
A. YENER
C.C

MOTOSİKLET KAZASI- HATALI TEDAVİ HEKİMİN SORUMLULUĞU- YETERSİZ ADLİ TIP RAPORUNA GÖRE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI

T.C.
Yargıtay
13. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/26571
Karar No:2015/33584
K. Tarihi:18.11.2015

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, 27.07.2009 tarihinde geçirdiği motosiklet kazası sonucunda sağ el bileğinde meydana gelen travma sonucunda, tedavi için davalı doktora başvurduğunu,sağ el bileğindeki transvaniküler perilunar kırıklı çıkık tanısı üzerine,davalı doktor tarafından 4.08.2009 tarihinde ameliyatının gerçekleştirildiğini, birkaç gün sonra bileğinde kanamanın meydana geldiğini, davalı tarafından pansuman yapıldığını, kanamanın devam etmesi üzerine ameliyatta takılan tellerden ikisini davalının çekip çıkardığını, 7-8 hafta geçmesine rağmen el bileğindeki ağrı, şişlik ve kanamanın devam ettiğini, 16.10.2009 tarihinde dava dışı hastanede yeniden ameliyat olduğunu,davalının hatalı ameliyatı sonucunda sağ bileğinde araz kaldığını, bilek haraketlerini tam yapamadığı gibi, bileğine yük veremez hale geldiğini, günlük ve iş hayatını olumsuz etkilediğini,davalının gerekli dikkat ve ihtimamı göstermeyerek, kusurlu davrandığını ileri sürerek, 5334,99 TL tedavi gideri, 4665,01 TL maddi tazminat ve 20.000 TL manevi tazminatın 4.08.2009 tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporda,kırık ve çıkığın toplam K teli ile tespit edilmesi ameliyat tekniğine uygun bir girişim olduğu ,gelişen lunatum avasküler nekrozun ve naviküler kırık hattında oluşan kaynamamanın komlikasyon olduğu ,yapılan ameliyatla illiyetinin olmadığı bu cihetle hekime kusur atfedilemeyeceğinin açıklanmış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davacının motosiklet kazası zonucunda sağ el bileğinde meydana gelen travma sonucunda davalı doktora başvurduğu,doktorun kusuru nedeniyle ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan yanlış tedaviler sonucunda,kırık hattında kaynama oluşmaması sonucunda sağ el bileğinin sakat kaldığının saptanması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir..Uyuşmazlık ameliyatı gerçekleştiren davalı doktorun,davacının sağ el bileğinde meydana gelen arazın oluşmasında hukuka aykırı bir eyleminin, giderek kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmaktadır. Eş deyişle dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. ( BK.386, 390 md )

Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır.( BK.390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. ( BK.321/1 ) o nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafifte olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi calışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna deger vermek, tip biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bır tereddüt gosteren durumlarda bu tereddüdu ortadan kaldıracak arastırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Somut olayda, davacı ,sağ el bileğindeki travma nedeniyle davalı doktora baş vurduğu, davalı doktor tarafından ameliyatın gerçekleştirildiği,ameliyat sonrasında davacının sağ el bileğinde gelişen lunatum avasküler nekrozun ve naviküler kırık hattında oluşan kaynamamanın saptandığı anlaşılmaktadır. Davamızda ameliyat sırasında ve sonrasında arızanın meydana gelmesinde davalı doktorun kusurlu olup olmadığının saptanması gerekir.

Mahkemece, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınan 23.12.2014 günlü raporda, ……kırık ve çıkığın toplam 4 K teli ile tespit edilmesinin ameliyat tekniğine uygun bir girişim olduğu ,gelişen kaynamamanın komlikasyon olduğu,yapılan ameliyatla illiyetinin bulunmadığı ,,hekime atfı kabil kusur tespit edilemediği mütalaa edilmiştir.Davacı,davalı doktorun yeni yöntem yerine tel montajıyla yapılan eski tedavi yöntemini seçerek hatalı tedavi yaptığını ve tellerin montajı sırasında damarları deldiğini,başka bir anlatımla Herbert vidası kullanılmayarak K teli kullanılmış olmasının ,ameliyat sonrası oluşan kanamanın bası yolu ile durdurulmuş olmasının gelişen kaynamama şeklindeki komlikasyonun oluşumuna katkısı olup olmadığı ,,iddiası ile eldeki davayı açmıştır.Davacının delil olarak dayandığı E.. Hastanesinin 17.10.2009 tarihili epikriz raporunda belirtilen ameliyat sırasında pseudoanevrizma ve radial arterin yanalanmış bölgesinin diseke edilmiş,anevrizma ve yaralı arter segmentinin eskize edilerek ucuca onarım yapılmış olduğu nazara alınarak davalı doktorun hatalı ve eksik uygulaması olup olmadığı hükme esas alınan Adli tıp raporunda bu hususlar üzerinde hiç durulmamıştır.Bu haliyle rapor inandırıcı ve tatminkar olmaktan uzaktır. Öyle olunca hükme esas alınan Adli Tıp 3.ihtisas kurulu raporuna itibar edilip, hüküm kurulmaz. O halde mahkemece yapılacak iş; üniversitelerin ilgili anabilim dallarından ve özellikle ortopedi uzmanlarından seçilecek konusunda uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile dosyadaki hastahane de tutulmuş dosya ve kayıtlar taraf savunmaları tüm deliller birlikte değerlendirilerek, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Eksik inceleme ve mevcut delileri değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. bozma nedenidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 18.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

RÜCUEN TAZMİNAT DAVALARINDA ON YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN UYGULANMASI GEREKİR.

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU,
Esas: 2013/4-1814,
Karar: 2013/715

İçtihat

“Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 09.03.2010 gün, 2009/272 E. – 2010/54 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 24.10.2011 gün, 2010/8901 E– 2011/10988 K. sayılı bozma ilamı ile;

(… Davacı, dava dışı üçüncü kişinin mevzuat gereği kendisine indirimli tarife uygulanması gerekirken Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın talimatı üzerine indirimli tarife uygulamasından vazgeçilmesi nedeniyle ödemiş olduğu fazla elektrik bedelinin geri alınması için açtığı dava sonucunda mahkemece verilen ve kesinleşen karar gereğince üçüncü kişiye ödemiş olduğu tazminatın rücuen davalıdan ödetilmesini istemiştir.

Davalı ise, yasal süre içinde zamanaşımı savunmasında bulunmuş ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davalının zamanaşımı itirazı reddedilmiş, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı ve davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Rücu hakkı başkasına ait borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihlerinde gerçekleşmiştir. Davacı, ödeme tarihi itibariyle fiil ve faili bildiği gibi zarar da tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Davanın niteliğine göre zamanaşımının başlangıç tarihi zarara neden olan haksız fiil tarihi olmayıp, sonucunda doğan zararın zarar görene ödendiği tarihtir. Çünkü ortaya çıkan zararı ödeyen kişi ancak bu ödeme tarihinden sonra talep edebilme hakkına kavuşur ve bu süre bir yıldır.

Somut olayda, davacı şirket tarafından üçüncü şahsa yapılan ödeme tarihleri 24.08.2006 ve 29.08.2006 olup, bu davanın açılma tarihi ise 14.07.2009’dur. Şu durumda yerel mahkemece, rücuen tazminat davalarında zamanaşımı süresinin bir yıl olduğu, zamanaşımı süresinin ödeme tarihinden başlayacağı ve davanın açıldığı tarih itibariyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilmeksizin davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden ve davalının temyiz dilekçesinde zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunu açıkça ileri sürmüş olduğundan kararın bozulması gerekmiştir…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; kesinleşen mahkeme kararı gereğince üçüncü kişiye ödenmiş olan tazminatın rücuen tazmini isteğine ilişkindir.

Davacı vekili; dava dışı şirket tarafından mevzuat gereği kendisine indirimli tarife uygulanması gerekirken Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın talimatı üzerine indirimli tarife uygulamasından vazgeçilmesi nedeniyle, ödemiş olduğu fazla elektrik bedelinin geri alınması isteğiyle açtığı dava sonucu, mahkemece verilen ve kesinleşen karar gereğince ödemiş olduğu indirimli tarife bedelinin rücuen davalıdan tazminini istemiştir.

Davalı ise, yasal süre içinde zamanaşımı savunmasında bulunmuş ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davalının zamanaşımı itirazı reddedilmiş, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu olayda, rücuen alacak isteği yönünden, zamanaşımı süresinin bir yıl olarak mı, yoksa on yıl olacağı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, rücu ve halefiyet kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:

Rücu hakkı; başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin malvarlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen, tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Alacaklıyı tatmin eden kişi, alacaklının hakkından bağımsız kendi şahsında doğan bir hak elde etmektedir. Bunun sonucu olarak da rücu hakkı bu hakka sahip olan kişinin şahsında doğduğu anda muaccel olur. Bu nedenle, rücu hakkı için hakkın doğduğu andan itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır.

Halefiyette ise; halef olan kişi alacaklıyı tatmin ettiği anda, yeni bir hak elde etmemekte, alacaklıya ait olan hakkı kanundan dolayı olduğu gibi devralmaktadır. Bu nedenle, böyle bir alacak için de daha önce zamanaşımı işlemeye başlamış ise, alacak halef olan kişiye intikal etmesine rağmen işlemeye devam eder. Zira, daha önceden muaccel olmuş alacağın yeniden muaccel olması ve yeni bir zamanaşımının işlemeye başlaması mümkün değildir. Salt halefiyet halleri ile yasanın rücu hakkı verdiği haller arasındaki en önemli fark, birincisinde alacaklıya ait bir hakkın intikal etmesi, ikinci halde ise, rücu hakkı sahibinin şahsında yeni bir hakkın doğmasıdır. Halefiyetin temelde bir rücu hakkına dayanmadığı hallerde, alacak hakkı daha önce işlemeye başlayan zamanaşımı ile birlikte intikal eder. İkinci halde ise, rücu hakkı sahibi lehine, alacaklının hakkından bağımsız yeni bir hak meydana geldiğinden, bu andan itibaren yeni bir zamanaşımı işlemeye başlayacaktır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kısım üyelerce, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği üzere, olayda haksız ödemenin söz konusu olduğu, rücu davasına konu ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 818 sayılı Borlar Kanunun 60/1 maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiği, rücuda bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin “tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği” tarihten itibaren işlemeye başlayacağından, somut olayda ödeme tarihinden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu ileri sürülmüş ise de bu düşünce kurul çoğunluğunca aşağıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.

Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğunca; somut olayda uygulanma imkânı bulunmasa da, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğü giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 73/1. maddesinde “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” hükmü getirilmiştir.

Ancak, somut olayda uygulanması gereken, 818 sayılı Borçlar Kanununda (BK), ayrıca özel olarak bir zamanaşımı öngörülmediğinden, rücuen tazminat davalarında aynı Kanunun 125.maddesi gereğince on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiği, dava konusu olayda ödeme tarihinden, davanın açıldığı tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı; yerel mahkemece, zamanaşımı süresinin on yıl olduğuna ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmiş ve bu nedenle direnme kararının onanması gerekmiştir.

Ne var ki, bozma nedenine göre işin esası Özel Daire’ce incelenmediğinden, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.

KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.05.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.”

İSTİAP HADDİNİN AŞILMASI- RÜCUAN TAZMİNAT ŞARTLARININ OLUŞMADIĞI

T.C.
Y A R G I T A Y
17.HUKUK DAİRESİ

ESAS :2010/8868

KARAR:2011/5360

-Y A R G I T A Y İ L A M I –

MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2 Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27.07.2010
NUMARASI : 2008/613, 2010/397
DAVACI : Axa Sigorta A.Ş
DAVALI : Özlem Ç.

BİRLEŞTİRİLEN.DAVA
MAHKEMESİ :Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ :2009/496-421
DAVACI :Axa Sigorta A.Ş
DAVALI :Özlem Ç.

Taraflar arasındaki rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, aslı ve birleştirilen davada müvekkilinin trafik sigortacısı olduğu aracın neden olduğu kaza sonucunda hayatını kaybeden kişi yakınalrında ve yaralanan kişilere tazminat ödediğini, kazanın istiap haddi aşımından meydana geldiğini ileri sürerek, ödenen 69.679,00 TL ve birleştirilen dosyada 28.851,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kazanın istiap haddi aşımından meydana gelmediği, rücu koşulları oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1,25 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 26.5.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
A.Velioğlu A.Ş.Sertkaya L.E.Köksal E.S.Baydar S.Kul

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- DAVANIN KISMEN REDDİ DURUMUNDA, DAVALI YARARINA HÜKMEDİLEN VEKALET ÜCRETİNİN, DAVACI LEHİNE BELİRLENEN ÜCRETİ GEÇEMEZ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6674
KARAR:2018/9722

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacılar ile davalılardan …, … ve …….. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve sebeplerine göre, temyiz talebinde bulunan davalı …….. Şti, … ve … vekillerinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Dava,…….. iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Mahkemece, davacı anne için maddi tazminat talebinin reddine, 12.500,00TL manevi tazminat talebinin kabulüne; davacı …….. için de aynı şekilde maddi tazminat talebinin reddine 12.500,00TL manevi tazminatın kabulüne ve bu tazminatların sigorta şirketi dışındaki tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Dosya kapsamına göre, 24/01/2011 tarihli olayın …….. Başkanlığı tarafından iş kazası olarak kabul edildiği; alınan kusur raporuna göre davalı şoför …’ın %100 kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda;

1-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak takdir edeceği tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan …….. bir nitelik taşır. Bir …….. olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )

Bu ilkeler gözetildiğinde, davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu ortadadır.

2-Mahkemece taleple bağlı olarak karar verilmesi gerektiği 6100 sayılı HMK’nın 26. (mülga 1086 s. HUMK m. 74) maddesinin emredici kuralıdır.

Öte yandan, karar tarihinde yürürlükte bulunan 2015 yılı ……..’nin 10. maddesinde, manevi tazminat davalarında avukatlık ücretinin, hüküm altına alınan miktar üzerinden nispi olarak hesaplanacağı, davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına nispi vekalet ücretinin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda ise; manevi tazminat açısından vekalet ücretinin ayrı bir kalem olarak hükmedilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Somut olayda, manevi tazminat talebi yönünden aleyhine husumet yöneltilmeyen davalı … şirketi lehine vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

3-Mahkeme kararında, manevi tazminatın kısmen reddi ile birlikte, davacılar lehine verilen vekalet ücretinden daha fazlası için davalı … ve Tel-Net Ltd. Şti. lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/2 maddesine göre, davanın kısmen reddi durumunda, davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin, davacı lehine belirlenen ücreti geçemez.

Bu yönüyle karar, usule ve yasaya aykırıdır.

Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine 25/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- VEKALET ÜCRETİ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/5430
KARAR:2018/9684

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacı ile davalılardan …….Tic.Ltd.Şti., … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1-Dosyadaki temyiz kapsam ve sebeplerine göre; taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2-Dava, 22.02.2013 tarihli iş kazası nedeni ile sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Mahkemece; Davalı … aleyhine açılan davanın olayda kusurunun olmaması nedeniyle reddine, toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın, davalı … yönünden poliçe limiti ile sorumlu ve tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı … yönünden dava tarihi, (esas davada 04/09/2013, birleşen davada ise 03/07/2017) davalılar …… Şirketi ve …’dan olay tarihi olan 22.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte üç davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ve manevi tazminat isteminin tamamı davalı … tarafından ödendiğinden manevi tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Somut olayda; toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalılar …… A.Ş., ……. Ve Tic. Ltd. Şti. ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verildiğinin anlaşılmasına göre; davacı lehine talebi doğrultusunda 141197,10 TL üzerinden vekalet ücretine hükmedilmemesi ve ayrıca hakkında açılan maddi ve manevi tazminat davaları reddedilen davalı … lehine nispi nitelikte ve ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği anlaşıldığından hüküm bozulmamalı, yürürlükteki 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ve HUMK’un 438/7. maddesi uyarınca karar düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; “6-Kabul edilen maddi tazminat üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 22.941,83 TL vekalet ücretinin davalılar ……… , …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen ( sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere ) alınarak davacıya verilmesine” “7-Olayda kusuru bulunmayan davalı … yönünden reddedilen maddi tazminat üzerinden kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 4.086,09 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” “10-Olayda kusuru bulunmayan davalı … Avşaroğlu yönünden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 1.980,00 TL ücretinin davacıdan alınarak davalı … Avşaroğlu’na verilmesine,” fıkraları (6,7,10) tamamen silinerek yerlerine;
“6-Kabul edilen maddi tazminat (141197,10 TL) üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 14045,77 TL vekalet ücretinin davalılar ………, …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere) alınarak davacıya verilmesine”
“7-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 1980,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” miktar ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Exit mobile version