BONODA TANZİM TARİHİ İLE VADE TARİHİNİN AYNI OLMASI- VADENİN TANZİM TARİHİNDEN ÖNCE OLMASININ KAMBİYO VASFINA ETKİSİ

T.C
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ

ESAS: 2009/19965
KARAR:2010/1007 K.
TARİHİ : 18/06/2009

MAHKEMESİ : Mardin İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı vekili tarafından borçlu aleyhine bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlatılmış, borçlu, takip dayanağı senedin vade ve tanzim tarihinin aynı olması nedeniyle kambiyo vasfının bulunmadığından bahisle takibin iptali istemi ile icra mahkemesine müracaat etmiştir.

TTK.nun 690.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı kanunun 615.maddesi hükmüne göre, poliçe görüldüğünde, görüldüğünden muayyen bir müddet sonra veya keşide gününden muayyen bir müddet sonra ya da muayyen bir günde ödenmek üzere keşide olunabilir. Vadesi başka şekilde yazılan veya birbirini takip eden vadeleri gösteren poliçeler batıldır. Ayrıca vade tarihinin tanzim tarihinden önceki bir tarihi taşıması halinde de senet bono niteliğini taşımaz.

Somut olayda, takip dayanağı senedin vade ve tanzim tarihinin 30/10/2007 olduğu görülmektedir. Yukarıda da açıklandığı üzere vadenin, tanzim tarihinden önce olması halinde kambiyo vasfı etkilenecektir. Ancak, her iki tarihin aynı olması bono niteliğini etkilemez. Bu durumda, mahkemece, şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü isabetsizdir.

S O N U Ç  : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 19.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

BONODA MALEN-NAKDEN KAYDI YERİNE ‘EV İÇİNDİR’ YAZAR İSE YİNE DE KAMBİYO SENEDİ NİTELİĞİ KORUNUR

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2012/26295
KARAR NO:2013/4039
K. TARİHİ:14.02.2013

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Borçlu, alacaklı tarafından aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 5 günlük yasal süre içerisinde icra mahkemesine başvurarak, senedin teminat senedi olduğu kambiyo vasfında olmadığını ileri sürerek icra takibinin iptalini talep etmiştir.

Mahkemece; takip dayanağı olan bonoda ”ev içindir” ibaresinin yazılı olması nedeniyle alacağın tahsilinin yargılamayı gerektirdiği” gerekçesiyle davacının borca itirazının kabulü ile icra takibinin durdurulmasına karar verilmiştir.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl/temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtmek gerekirki; bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (TTK.m. 691/1).

Bonoda şekil şartları TTK’nun 688.maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” yada “emre muharrer senet” ibaresi, kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir.

Yerleşik Yargıtay İçtihatlarında ve öğretide de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de, temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehtarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının, varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel def’i nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştır (HGK 2003/19-781 E, 2003/768 K. ). Bonoda ki ”ev içindir” ibaresi malen kaydı gibi bir bedel kaydıdır.

Bu durumda senette “ev içindir” ibaresinin bulunması, T.T.K.’nun 688. maddesi uyarınca, bono niteliğini etkilemeyeceğinden takip dayanağı bono yasal unsurları içeren kambiyo senedi vasfındadır. Borçlu itirazının reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/02/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

UYGULANMASI GEREKEN BİR KANUN HÜKMÜNÜN, HÜKÜM KESİNLEŞMEDEN ÖNCE ANAYASA MAHKEMESİNCE İPTALİNE KARAR VERİLİRSE, USULİ KAZANILMIŞ HAKKA GÖRE DEĞİL, ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARINDAN SONRA OLUŞAN YENİ DURUMA GÖRE KARAR VERİLEBİLECEKTİR

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2018/9372
KARAR: 2018/13083

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
DAVACILAR : BORÇLULAR : …, …

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Borçlular vekili icra mahkemesine başvurarak, müvekkilleri hakkında bonoya dayalı olarak … 10. İcra Müdürlüğünün 2011/470 (eski dosya no: 2006/9359) ve 2010/10506 (eski dosya no: 2006/9360) Esas sayılı dosyaları ile başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takiplerin kesinleşmesinden sonraki devrede oluşan zamanaşımı nedeniyle icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece; şikayetin kabulüne karar verildiği kararın alacaklı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizce kararın onandığı bu defa onama kararına karşı alacaklı vekilince karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine Dairemizce “… 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2007/402 Esas-2009/216 Karar sayılı kararının yapılan incelemesinde; takip dayanağı bonodan kaynaklı borçları olmadığı iddiası ile 05.10.2007 tarihinde borçlu-keşideciler …ve … tarafından alacaklı-lehtar … hakkında menfi tespit davası açıldığı, davada alacaklı … vekilinin, davaya karşı savunmalarını def’i yoluyla bildirerek davanın reddine karar verilmesini istediği, mahkemece, menfi tespit davasının reddine karar verildiği ve kararın 01.04.2010 günü kesinleştiği görülmüştür. Bu durumda, menfi tespit davasının reddine yönelik bu mahkeme kararının, davaya karşı def’ilerini vekil tayin ederek ileri süren alacaklı … yönünden de bağlayıcı olduğu ve kararın kesinleşme tarihi olan 01.04.2010 tarihine kadar zamanaşımının işlemeyeceği tartışmasızdır. Somut olayda menfi tespit davasının reddine ilişkin kararın kesinleşme tarihi olan 01.04.2010 tarihinden itibaren 3 yıl içerisinde, alacaklı vekilince borçlular hakkında 20.05.2011 ve 18.09.2012 tarihinde haciz, 14.5.2013 tarihlerinde avansı da yatırılmak suretiyle satış talepleri yapılmış olmakla, şikayet tarihi olan 11.06.2015 tarihinde henüz zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır…” gerekçesiyle onama kararımız kaldırılarak mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği, mahkeme tarafından bozma ilamına uyularak davanın reddine hükmedildiği görülmüştür.

Takip dayanağı belge kambiyo senedi niteliğinde bono olduğundan davaya konu olayda takip dayanağı senedin tanzim ve takip tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 661, 662. ve 663. maddelerinin uygulanması gerekir. TTK’nun 661. maddesi uyarınca bonolar için 3 yıllık zamanaşımı öngörülmüştür. Diğer yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan TTK’nun 662. maddesinde “müruruzaman; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir” hükmüne yer verilmiştir.

TTK’nun 662. maddesinde dava açılması ile kastedilen, kambiyo senetleri hukukuna ilişkin bir talep dolayısıyla yetkili mahkeme nezdinde, usulüne uygun bir davanın açılmış bulunmasıdır. Örneğin senet borçlusunun açtığı senet iptal davası zamanaşımını kesmez. (TTK 669 vd. md.) Keza ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir, önceki davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması vs. davaları da zamanaşımını kesici nitelikte değildir. Zira açılmış bulunan davanın, HUMK’nun 237. maddesindeki kesin hükme konu teşkil edecek biçimde nizalı kazaya konu edilmesi gerekir (12. H.D. 07/04/1983-1439 K.-2701 E.).

Anılan maddede mücerret dava açılmasından söz edilmekte olup, bu davanın kimin tarafından açılacağı hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak borçlu tarafından açılacak davada, alacaklı durumundaki davalının, itirazını def’i yolu ile ileri sürmesi halinde borçlu tarafından alacaklı aleyhine açılan menfi tespit davasının da bu nedenle zamanaşımını kesmesi gerekir. Nitekim, Yargıtay HGK’nun 20.1.1996 tarih 1996/12–654 esas 1996/805 sayılı kararı ile de aynı ilke kabul edilmiştir.

Bununla birlikte ödeme emrinin tebliğ edildiği tarihten bir yıllık sürede haciz talebinde bulunulması halinde icra dosyasının işlemden kaldırılması söz konusu olamayacağından alacaklı tarafça dosyanın yenilenmesi talebinin, belirtilen süre içerisinde hakkında haciz talebinde bulunulan borçlu yönünden icra takip işlemi olarak sayılmayacağının kabulü gerekir.

Somut olayda, … 10. İcra Müdürlüğünün 2010/10506 (yenileme öncesi 2006/9360) Esas sayılı dosyasının incelemesinde; bozma kararımızda yer verilen menfi tespit davasının belirtilen dosyaya dayanak bono yönünden açılmadığı, işbu takip dosyasında ödeme emrinin her iki borçluya 09/10/2006 tarihinde tebliğ edildiği, borçlulardan … yönünden ödeme emrinin tebliğinden itibaren dosyanın yenilendiği 16/09/2010 tarihine kadar herhangi bir icra takip işlemi yapılmadığı (yine yenileme işleminden sonra şikayet tarihine kadar herhangi bir icra takip işlemi yapılmadığı) diğer borçlu … yönünden ise ödeme emrinin tebliğinden sonra 14/02/2007 tarihinde adına kayıtlı gayrimenkullerin haczi için talepte bulunulduğu, ödeme emrinin tebliğ edildiği 09/10/2016 tarihinden itibaren bir yıllık sürede haciz talebinde bulunulduğu görüldüğünden bahsi geçen borçlu yönünden icra dosyasının işlemden kaldırılması söz konusu olamayacağı bu nedenle alacaklı tarafın 16/09/2010 tarihli dosyanın yenilenmesi talebinin icra takip işlemi olarak sayılmayacağı, icra takip dosyasında 14/02/2007 tarihinden tekrar haciz talep tarihi olan 04/04/2011 tarihine kadar … yönünden de icra takip işlemi yapılmadığı dolayısıyla … 10. İcra Müdürlüğünün 2010/10506 (yenileme öncesi 2006/9360) Esas sayılı dosyasında her iki borçlu yönünden 3 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilmektedir.

Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde, uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararları).

Bu sayılanların dışında, ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6, b … 2001, s. 4738 vd).

Öte yandan, maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder ( Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, 1. Baskı, 1976, s. 208).

Burada belirtilen maddi hata kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta hata olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık hatalardır.

“Maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması da usulü müktesep hak teşkil etmez” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.1972 gün ve E:1968/1-277, K:176; 01.03.1995 gün ve E:1995/7-641, K:117; 23.01.2002 gün ve E:2001/1-1010, K:2002/1; 12.07.2006 gün ve E:2006/4-519, K:527; 04.11.2009 gün ve E:2009/13-370, K:2009/480 sayılı kararları, Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, … 2001, Cilt 5, sayfa 4771 vd.).

Yukarıda yer verilen genel ilkeler neticesinde; gerekçesi ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde Dairemizin 24/04/2017 tarih ve 2017/2292 E. – 2017/ 6232 K. sayılı bozma ilamı, maddi hataya dayalı olup, mahkemece bozmaya uyulması, alacaklı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmaz.

O halde mahkemece; borçluların … 10. İcra Müdürlüğünün 2010/10506 (eski 2006/9360) Esas sayılı takip dosyası yönünden istemin kabulü ile İİK.’nun 71. ve 33-a maddeleri uyarınca icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken bu takibi de kapsayacak şekilde davanın tümden (her iki takip yönünden) reddine karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

TANZİM YERİ GÖSTERİLMEYEN BİR BONONUN, TANZİM EDENİN AD VE SOYADI YANINDA YAZILI OLAN ADRESTE TANZİM EDİLMİŞ SAYILACAĞI

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/1544
KARAR:2018/13865

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; icra dosyasının işlemsiz bırakıldığı iddiasıyla zamanaaşımı itirazında bulunarak icranın geri bırakılmasını talep ettiği, mahkemece; istemin reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince icra mahkemesi, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla, usulü dairesinde kendisine intikal eden işlerde takibin müstenidi olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olmadığı veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığı hususlarını resen nazara alarak bu fasla göre yapılan takibi iptal edebilir. Bir diğer anlatımla, borçlunun İİK’nun 168. maddesinde yazılı yasal 5 günlük sürede borca ya da imzaya itiraz etmesi veya zamanaşımı itirazında bulunması durumunda, takip konusu belgenin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığının veya alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunmadığının tespit edilmesi halinde, diğer itiraz nedenleri incelenmeksizin İİK’nun 170/a-2. maddesi uyarınca re’sen takibin iptaline karar verilmesi gerekir.

Takibe konu senedin düzenlenme tarihine göre uygulanması gereken 6762 sayılı T.T.K.’nun 688/6. maddesi gereğince, senette tanzim yerinin yazılı olması gereklidir. Aynı Kanunun 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği yer gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Somut olayda, takip dayanağı bonoda tanzim yeri gösterilmediği gibi, tanzim edenin adı ve soyadı yanındaki adreste de idari birim yazılı değildir. Bu durumda, tanzim yeri içermeyen dayanak belge, 6762 sayılı T.T.K.’nun 688/6. maddesi gereğince, kambiyo senedi vasfında bulunmamaktadır. Borçlu, icra mahkemesine başvurusunda senette tanzim yeri bulunmadığını ileri sürmemiş ise de, Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.1996 gün ve 1996/12-5 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere, İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla bu hususun icra mahkemesince res’en nazara alınması gerekmektedir.

O halde mahkemece İİK’nun 170/a-2. maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, bu eksiklik gözardı edilerek istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİ UYARINCA AVAL VERENLER HAKKINDA ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ BONO NEDENİYLE ALACAK İSTEMİNDE BULUNULAMAZ

T.C
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
ESAS: 2018/2973
KARAR:2018/6785

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili, davalıların davacıdan aldıkları borç para karşılığında davacıya 45.000.- TL tutarında senet verdiklerini, borcun ödenmemesi üzerine … İcra Müdürlüğü’nün 2015/54 E. sayılı dosyası ile başlatılan takibe davalıların itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davalıların davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davaya konu senedin düzenleme tarihinin 05/11/2008, ödeme tarihinin ise 20/04/2009 olduğunu, bononun zamanaşımına uğrayıp kambiyo vasfını yitirdiğini belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davalının zamanaşımı definde bulunduğu, davaya dayanak yapılan senedin vade tarihinden itibaren 3 yıl geçtiğinden zamanaşımına uğradığı, hamilin sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde düzenleyenden talepte bulunabileceği, talep tarihi itibari ile sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresi de dolduğundan davanın zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, davalının kötüniyet tazminatı talebinin dava zamanaşımı nedeni ile reddedildiğinden, şartlar oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava zamanaşımına uğramış bonodan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Davaya konu bononun incelenmesinde keşidecinin dava dışı …. Ltd. Şti. lehtarın davacı, davalılar … ve …’in ise aval veren oldukları anlaşılmıştır.Davacı ile dava dışı keşideci arasında temel ilişki olup sebepsiz zenginleşme hükümlerinin somut olayda uygulama yeri yoktur. Sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca aval verenler hakkında zamanaşımına uğramış bono nedeniyle alacak isteminde bulunulamaz. Yine aval verenlere karşı temel ilişkiye dayanılarak başvurulması mümkün değildir. Mahkemece bu gerekçe ile davanın reddi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20/12/2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel mahkemenin davayı ret gerekçesi doğru olmayıp, doğru değerlendirme Dairemizin bozma kararında gösterilmiştir.
Ancak yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan gerekçesi düzeltilerek onanması gerekirken bozma yapılmasını doğru bulmadığımdan saygıdeğer çoğunluğun kararına bu yönden muhalifim. 20.12.2018

KAMBİYO SENEDİNİN TİCARİ DEFTERLERE KAYDI ZORUNLU DEĞİLDİR; DAVACI SENET NEDENİYLE BORÇLU OLMADIĞINI YASAL DELİLLERLE İSPAT ETMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ

ESAS:2016/2577
KARAR:2016/9913
TARİH:2.6.2016

MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2014
NUMARASI : 2012/727-2014/491

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine olmakla ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. … gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-KARAR-

Davacı vekili, icra takibine konu iki adet senet sebebiyle müvekkilinin davalı-takip alacaklısına borçlu olmadığını, iş bu senetlerdeki borçlunun müvekkili şirketin eski ortağı ve yetkilisi olan ve davalının da babası olan dava dışı … tarafından imzalandığını, bonolar ticari defterlere kayıtlı olmadığı gibi bonoların protesto dahi edilmemesi ve alacaklı ile borçlunun baba-oğul olduğu gözetildiğinde alacağın muvazaalı olduğunu gösterdiğini, TTK’nın 393. ve 395. maddelerine göre şirketin altsoy ve üstsoya borçlanamayacağını ileri sürerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava dışı …’ın davacı şirkete ortaklığı devam ederken şirkette yaşanan nakit sıkıntısı sebebiyle müvekkilinin şahsi kredi kartından davacı şirket hesabına para aktardığını ileri sürerek, davanın reddi ile %20 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; dava dışı …’ın davacı şirketin yetkilisi sıfatıyla dava konusu iki adet senedi imzaladığı, davalı alacaklının senet borçlusu …’ın oğlu olduğu, davacı şirketin kayıtlarında şirketin borçlu olduğunu kanıtlayan herhangi bir senet kaydı bulunmadığı, daha önce imza yetkisi olan …’ın eski tarihli bonoları düzenleyerek şirketi borçlandırıp oğlu davalı …’ı alacaklı duruma getirmeye çalıştığı, şirketin senede dayalı borcu bulunmadığı, bu nedenle bonoların sonradan tanzim edilerek alacak yaratıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile icra takibine konu iki adet senet sebebiyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20 kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, icra takiplerine konu davalının lehtarı davacının borçlusu olduğu iki adet senedin bedelsiz olduğu ve muvazaalı olarak düzenlendiği iddiasıyla İİK’nın 72. maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava konusu senetlerin düzenlendiği tarihte dava dışı …’ın davacı şirketin yetkilisi olduğu ticari kayıtlarla sabittir. O halde senetler davacı şirketin yetkilisi tarafından düzenlenmiştir. TTK’da düzenlenen kambiyo senetlerine ilişkin hükümlere uygun düzenlendiği, davalının senetlerde lehtar olduğu görülmektedir. Öte yandan, kambiyo senedinin davacının ticari defterine kaydedilmemiş olması onu hükümden düşürmez. Bu durumda mahkemece davacının senede karşı iddialarını HMK’nın 201. maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlaması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 02/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SENEDİ İMZALAYAN ŞİRKET TEMSİLCİSİNİN BONONUN TANZİM TARİHİNDEN SONRA ŞİRKET ORTAKLIĞINDAN AYRILMASI- BONONUN DAVACI ŞİRKETİNİN TİCARİ DEFTERLERİNE KAYITLI OLMAMASI

T.C

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

 ESAS: 2005/19-556

KARAR:2005/679

TARİH: 30.11.2005 

2004/m.72

ÖZET : Dava menfi tespit talebidir. Davacı şirket adına senedi imzalayan şirket temsilcisi bononun tanzim tarihinden sonra şirket ortaklığından ayrılmıştır. Açıklanan deliller karşısında sırf bononun davacı şirketinin ticari defterlerine kayıtlı olmaması, davacı iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir. Bu durumda kambiyo senedinden davacı şirketin sorumlu olacağı düşünülmeden lehdar davalı hakkında açılan davanın kabulü isabetli değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davalı H. Bekiroğlu hakkında açılan davanın reddine, davalı Tanju Sadi Üste hakkında açılan davanın kabulüne dair verilen 31.5.2002 gün ve 1994/1173 E. 2002/801 K. sayılı kararın incelenmesi davalı T.Sadi Üste vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 30.12.2003 gün ve 2002/10086 E. 2003/13410 K. sayılı ilamı ile;

( … Davacı vekili, davalılardan Tanju S. Ü. tarafından müvekkili aleyhine girişilen icra takibine konu senedinin tanzim tarihi itibariyle kasa defterinde para girişi olmadığı gibi bonodaki imzaların müvekkili şirket yetkilisince atılmadığını, senetteki kaşenin şirket kaşesi olmadığını, şirketten olaylı tarzda ayrılan eski müdür davalı H. Bekiroğlu tarafından düzenlenmiş olabileceğini, adı geçen davalıların ortaklar kurulu kararınca üçüncü şahıslara olan borçlarından şirket ve yeni şeriklerin mesul olmayacağının kabul edildiğini belirterek, senetten dolayı müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Tanju S. Ü. vekili, takip konusu bononun davalı şirketin yetkilisi davalı H. Bekiroğlu tarafından tanzim edilerek verildiğinin şirket yöneticisinin değişmesinin, şirketi borçtan kurtarmadığını, şirketin yeni sahiplerinin bu borcun varlığından haberdar olduklarını, bono üzerindeki kaşeye ilişkin itirazın yerinde olmadığını bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Davalı Habibe Bekiroğlu, şirkete verilen borç karşılığında senet tanzim edildiğini belirtmiştir.

Mahkemece, davalı H. Bekiroğlu aleyhine ikame etmiş olduğu davanın, davada sıfatı bulunmaması nedeniyle reddine, davalı Tanju S. Ü. hakkındaki davanın bononun davalı H. Bekiroğlu tarafından menfaat temini için düzenlenerek davalı Tanju S. Ü’ye verildiği her iki davalının bu amaçla birlikte hareket ettikleri gerekçesiyle davanın kabulü ile takibe konu 8/8/1994 tanzim 17/10/1994 vade tarihli 1.500.000.000 TL. bedelli bonodan dolayı Tanju S. Ü’ye borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı Tanju S. Ü. vekilince temyiz edilmiştir.

Takip ve dava konusu bononun düzenleme ( tanzim ) tarihinin 8/8/1994 olduğu, bononun bu tarihte davacı şirket yetkilisi davalı H. Bekiroğlu tarafından imzalanmış olduğu ve anılan davalı ile senet lehdarı Tanju S. Ü. aleyhine açılan ceza davasının beraat ile sonuçlandırdığı hususları ihtilafsızdır.

Davacı şirket adına senedi imzalayan şirket temsilcisi H. Bekiroğlu bononun tanzim tarihinden sonra 7/10/1994 tarihinde şirket ortaklığından ayrılmıştır. Açıklanan deliller karşısında sırf bononun davacı şirketinin ticari defterlerine kayıtlı olmaması, davacı iddiasını kanıtlamaya yeterli değildir. Bu durumda kambiyo senedinden davacı şirketin sorumlu olacağı düşünülmeden lehdar davalı Tanju S. Ü. hakkında açılan davanın kabulü isabetli değildir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı Tanju Sadi Üste vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.11.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

BONODA YER ALAN MALEN KAYDI TARAFLARIN İSTİCVABI TASARRUFUN İPTALİ

T.C.
Yargıtay
17. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/6674
Karar No:2015/6057
K. Tarihi:21.4.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalılar vekilince istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 21.04.2015 Salı günü davalılar … ve … vekili Av… geldi. Davacı ve diğer davalı tarafından gelen olmadı. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan davalılar vekili dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü.
-K A R A R-

Hükmüne uyulan Dairemizin bozma ilamında özetle;dava konusu taşınmazın davalı 3. kişi Düzgün’e yapılan satışta edimler arasında aşırı fark bulunmasına, İİK’nın 278/III-2. maddesinde edimler arasındaki aşırı farkın bağışlama hükmünde sayılıp yapılan tasarrufun iptale tabi olduğunun öngörülmesine, 3. kişiler tarafından taşınmazın tasarruf tarihindeki bilirkişilerce belirlenen gerçek değerinin ödendiğinin yasal ve inandırıcı delillerle kanıtlanamamasına,edimler arasında fahiş farkın bulunduğu hallerde 3. kişinin iyi niyet iddiasının dinlenemeyeceğine ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre davalı ..’ün temyiz itirazlarının reddine, davalı …’ün temyiz itirazlarının incelenmesinde; davanın İİK.nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine ilişkin olduğu,bir davada yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz bir biçimde toplanması için tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkün olduğu, asıl olan yargılamanın tarafların huzurunda yürütülmesi olmakla birlikte taraflar yargılamaya
katılmasalar bile mutlaka duruşma gününden haberdar edilmeleri gerektiği, HUMK’nun 73. maddesine (HMK 27) göre mahkeme tarafları dinlemeden iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremeyeceği, 7201 sayılı tebligat yasasının 39. maddesine göre de davada aralarında menfaat çatışması bulunan kişilere muhatap namına tebligat yapılamayacağı, somut olayda dava dilekçesinin davalı …’e borçlunun ortağı olduğu şirket adresinde borçlu davalı …’ün eşine tebliğ edildiği, davada davalı …’ün iptale konu tasarruf işlemini yapan borçlu olup, üçüncü kişi davalı … ile aralarında menfaat çatışması bulunduğu, yargılamanın davalının yokluğunda devam ettirilip sonuçlandırıldığı, gerekçeli kararın ise davalı borçlu..’ın eşine yine dava dilekçesinin tebliğ edildiği adrese tebliğ edildiği, bu duruma göre HUMK’nun 73. maddesine (HMK 27) aykırı biçimde davalının savunma hakkının kısıtlandığı,bu nedenle davalı …’e dava dilekçesinin ve duruşma gününün usulüne uygun biçimde tebliği, savunmasına ilişkin delillerinin toplanması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken savunma hakkını kısıtlar şekilde eksik araştırma ve inceleme ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve bozma ilamı doğrultusunda dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen gerçek değeri arasında misli fark bulunması nedeniyle dava konusu tasarrufların İİK 278/3-2 madde gereğince iptale tabi olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş;hüküm davalılar … ile …, … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava İİK 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına, davalı borçlu ile 3.kişi … arasında ticari ilişki bulunması ve dava konusu taşınmazın tapudaki satış bedeli ile bilirkişi tarafından belirlenen rayiç değeri arasında misli fark bulunması nedeniyle dava konusu 12.6.2009 tarihli tasarrufun İİK’nun 278/3-2, 280/1 maddeler gereğince; davalı 4.kişi ..’ün borçlunun kardeşi olması nedeniyle borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle dava konusu 9.10.2009 tarihli tasarrufların İİK 280/1 madde gereğince iptale tabi bulunmasına göre davalılar davalılar … ile …, … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazların reddi gerekmiştir.
2-Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması gereklidir. Anılan husus dava koşulu olduğundan mahkemece varlığı res’en incelenmelidir. Somut olayda davacının takip konusu alacağı 10.10.2009 tanzim 15.8.2010 vadeli 140.000 TL meblağlı malen kaydını içeren bonoya dayalıdır. Dava konusu tasarruflar ise 12.6.2009 ve 9.10.2009 tarihinde yapıldığından takip konusu borçtan önce yapıldığı görülmektedir. Ancak uygulamada alacak- borç ilişkisi daha önce başlamasına rağmen alacak için düzenlenen bono veya çek gibi kıymetli evraka sonraki tarihlerin atıldığı sıklıkla görülmektedir. Bu nedenle davacı alacaklı, borcun doğumunun takip dayanağı bonoların veya çeklerin keşide tarihinden önce gerçekleştiğini ileri sürerse mahkemece alacaklıya bu konuda kanıt sunma olanağı verilmeli, gerekirse davacı alacaklı ile borçlu isticvap edilerek senedin düzenlenmesine neden olan temel ilişki sorulmalı, gerektiğinde davacı ile borçlunun ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği saptanmalıdır. O halde mahkemece, davacı vekiline takip konusu borcun doğumuna ilişkin temel ilişki konusunda delillerini sunması için süre verilmesi, sunduğu delillerin toplanması, takip konusu bono malen kaydını içerdiğinden davacı ve davalı borçlunun ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, gerektiğinde davacı ve borçlunun isticvabı ile borcun doğumunun tespiti; belirlenecek tarih yani borcun doğumu iptali istenen tasarruftan sonra ise davanın ön şart yokluğundan reddine, aksi takdirde yani borcun, iptali istenen tasarruftan önce doğduğunun belirlenmesi halinde ise şimdiki gibi dava konusu tasarrufların İİK’nun 278/3-2 ve 280/1 maddeler gereğince iptaline karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
..
SONUÇ:Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar … ile …, … vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün adı geçen davalılar yararına BOZULMASINA, 1.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak duruşmada vekille temsil olunan davalılar … ve …’e verilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine 21.4.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TEFECİYE VERİLEN SENET- TEFECİLİK SUÇUNUN TESPİTİ HALİNDE HÜKÜMSÜZ SAYILIR.

T.C. 

YARGITAY 

HUKUK GENEL KURULU

ESAS: 2014/1119

KARAR: 2016/627

Taraflar arasındaki “menfi tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.12.2012 gün ve 2012/217 E., 2012/732 K. sayılı karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 19.09.2013 gün ve 2013/9675 E., 2013/14260 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili, müvekkili hakkında davalı alacaklı tarafından başlatılan icra takibine konu toplam bedeli 8.000.TL olan 4 adet bono üzerindeki keşideci imzalarının müvekkiline ait olmadığını belirterek takibe konu bonolar nedeniyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, takibe konu bonolardaki imzaların davacıya ait olduğunu ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, cevap ve toplanan deliller doğrultusunda alacaklısı davalı A..Ü.. olan 4 adet bonoda borçlu olarak ismi bulunan davacıya atfen atılı imzaların davacı eli ürünü olduğu gerekçesiyle davanın reddine, takip tedbiren durdurulduğundan davalı lehine tazminata hükmedilmiş karar davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosya içerisinde bulunan ve davacı tarafın da müşteki olarak yer aldığı anlaşılan Mudanya Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/514 Esas,2013/39 Karar sayılı dosyasında davalının davacıya karşı tefecilik suçunu işlediğinden bahisle kamu davası açıldığı ve bu dosyada görevsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece davaya konu bonoların tefecilik yoluyla alındığının sabit olması durumunda bononun geçerliliğinin tartışılması gerekeceğinden yukarıda anılan ve görevsizlik kararı verilen dosyanın bekletici mesele yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…”

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava imza inkârına dayalı olarak, bonodan dolayı borçlu olunmadığının tesbiti istemine ilişkindir.

Mahkemece takip konusu bonolar üzerindeki keşideci imzasının davacının eli ürünü olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili temyiz dilekçesi ekinde müvekkilinin müşteki, davalının hakaret ve tehdit suçlarından sanık olarak yargılanıp mahkûm olduğu Karacabey Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/975 E., 2013/697 K. sayılı ilamını ve müvekkilinin de dahil olduğu on altı kişinin müşteki, davalı ile yedi kişinin sanık olarak tefecilik suçlamasıyla yargılandığına dair Mudanya Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/514 E., 2013/914 K. sayılı görevsizlik kararını dosyaya sunmuştur.

Hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen gerekçeyle bozulmuş, mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı hakkında tefecilik suçundan açılmış ceza davası sonucunun menfi tesbit davasına konu edilen bonoların geçerliliğinin tartışılması bakımından bekletici sorun yapılmasının gerekip gerekmediği ve bu hususun davacı yanca süresi içinde ileri sürülmemesi karşısında dosyada delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle tefecilik suçu hakkında bilgi verilmelidir. Tefecilik suçu, 03.06.1933 gün ve 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanunun 17 nci maddesi ile 11.09.1981 gün ve 2520 sayılı 2279 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3 üncü maddesinde düzenlenmişken, daha sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 241 inci maddesiyle de düzenleme altına alınmıştır.

Tefecilik suçunu oluşturacak şekilde bağıtlanan tüketim ödüncü sözleşmesinin Türk Borçlar Kanununun 26 ve 27/I inci maddeleri kapsamında yasaya ve bu arada ahlaka aykırı olduğu konusunda kuşku ve duraksama bulunmamaktadır.

Kambiyo senedi niteliğindeki bononun tefecilik sebebiyle düzenlenip, karşı tarafa verildiğini ispat edebilmek için, kural olarak, yasal deliller (ikrar, yazılı delil) bulunmalı veya 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararındaki şartlar dairesinde, diğer bir ifade ile açık muvafakatle dinlenebilen tanık beyanları veya eldeki davada olduğu gibi tefecilik yaptığı iddia olunan kişi hakkında açılmış ve mahkumiyetiyle sonuçlanmış bir ceza mahkemesi kararı bulunmalıdır.

Bu aşamada yargılama sürecinde sunulmayan delillerin, temyiz dilekçesi ekinde sunulmasının mümkün olup olmadığı üzerinde de durulmalıdır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119 ve 129 uncu maddelerinde delillerin ileri sürülme zamanı hakkında düzenlemeler bulunmaktadır. Buna göre taraflar, kural olarak, ellerindeki delilleri dilekçeleri ekinde mahkemeye sunmalı; başka yerlerden getirtilecek belgeler için masraf vermelidir. Delillerin sunulabileceği nihai zaman dilimi, ön inceleme aşamasıdır. Ancak delil sunulması kötü niyete ya da kusura dayanmıyorsa, mahkemece izin verilmek suretiyle tahkikat aşamasında da delil sunulabilir. Somut olayda olduğu gibi konusu suç teşkil eden bir hukuki ilişkiye dair delillerin sunulması için bu kısıtlamalar uygulanmaz.

Gerçekten de davacı yanca temyiz dilekçesi ekinde belgeleri sunulan ve Özel Dairece bekletici sorun konusu yapılması istenen ceza davası, maddi vakıaların belirlenmesi ve sonucu itibariyle taraflar arasındaki borç ilişkisinin kesin hükümsüzlüğünün anlaşılabilmesi için önem taşımaktadır. Nitekim borç ilişkisinin kesin hükümsüzlüğü hâkim tarafından re’sen göz önünde tutulacak nedenlerdendir ve buna ilişkin deliller her zaman ibraz edilebilir.

Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde; davacı imza inkârına dayanarak bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespitini istemiş; davanın reddi üzerine temyiz itirazlarını içeren dilekçe ekinde, yargılama aşamasında sunmadığı ve davalı alacaklı hakkında tefecilikten açılmış davaya ilişkin belgeleri sunmuştur. Bu ceza davası sonunda tefeciliğe ilişkin maddi vakıanın varlığı veya yokluğu netleşeceğinden, taraflar arasındaki borç ilişkisinin de kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşıp karşılaşmadığı belirginleşecektir. Bu durumda mahkemece, belirtilen ceza dosyasının bekletici sorun yapılması Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 165 inci maddesi gereğidir.

Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından, davalı hakkında tefecilik suçundan düzenlenen iddianame tarihinin, eldeki davanın derdest olduğu, bir diğer ifade ile henüz karar verilmeden önceki döneme rastladığı ve davacının suç duyurusunda bulunmasına rağmen, buna ilişkin bilgiyi süresi içinde hukuk mahkemesine sunmadığı; temyiz aşamasında delil sunulamayacağı görüşü ileri sürülmüş ise de, Kurul çoğunluğu tarafından bu görüş benimsenmemiştir.

O halde mahkemece bozma ilamında belirtildiği üzere ceza davasının bekletici sorun yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
Açıklanan nedenlerle, Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ

Yukarda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 25.05.2016 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

KAYNAK

SENET DÜZENLENİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

SENET DÜZENLENİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR

Ticari yaşamın vazgeçilmez araçlarından biri olan ve Ticaret Hukuku’nda yer verilen Senet  sözlük anlamı olarak bir kimsenin ödemeye ya da yapmaya borçlu olduğu şeyi göstermek üzere imzalayıp ilgiliye (muhataba) verdiği belge olarak tanımlanmış olup çoğunlukla vadeli iş ve işlemlerde kolaylık sağlamak bu anlamda alacaklının yada borçlunun haklarının hukuki olarak ispatı noktasında önemli bir belgedir.

Ticari hayatın içinde çoğunlukla belirli bir vadeye bağlanmış alacağın güvence altına alınması veya bir işin görülmesi bakımından müstakbel alacakları teminat altına alan resmi bir belge hükmü taşımaktadır.

Bu anlamda Senetler düzenlenirken çoğu kere Kambiyo vasfı taşımadığı gerekçesiyle senet adi bir belge mahiyetinde kabul edilmekte, bazı hak kayıplarına sebep olmaktadır. Bu itibarla öncelikle kambiyo vasfı üzerinde durmakta yarar vardır.

Kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi; Senet (Bono) bir ödeme vaadidir. Bu vaadin belirli bir tutar olması ve kayıtsız şartsız bedeli ihtiva etmesi gerekir. Eğer bononun içeriğinde şarta bağlı ibareler yer alırsa, bu takdirde bononun kıymetli evrak niteliği kaybolur. Adi yazılı belge olarak hüküm ifade etmeye devam eder.

Lehtarın ad ve soyadı; Bono kime veya kimin emrine ödenmesi kararlaştırılmış ise (lehdar) onun ad ve soyadını taşımalıdır. Lehdar tüzel kişi ise tüzel kişinin unvanı bonoda yer almalıdır. Lehdar ismini ihtiva etmeyen bono, ticari senet olma özelliğini yitirir. Unvanların kısaltılarak yazılması mümkündür ancak, unvan nev’i mutlaka belirtilmiş olmalıdır.

Bononun düzenlendiği yer ve tarih: Bonoda senedin düzenlendiği yer açıkca belirtilmelidir. Senedin düzenlendiği yer belirtilmemiş ise, senedi düzenleyenin isminin yanında yazılı olan yer düzenleme yeri sayılır. Bononun düzenlendiği günün bonoda yer alması gerekir. Tanzim tarihi bulunmayan bono kambiyo senedi olma vasfını kaybeder, adi senet hükmünü ifade eder.

İmza : Bonoyu ödeyecek olan şahsın imzasını taşımayan bono hiç bir şekilde hüküm ihtiva etmez.

Ödeme yeri; Bonoda ödeme yeri belirtilmelidir. Ödeme yeri belirtilmeyen durumlarda, düzenleme yeri ödeme yeri sayılır.

Bono veya emre muharrer senet kelimesi; Senet metninde Bono veya emre muharrer (emre yazılı) senet ibaresi yazılı olmalıdır. Senet Türkçe’den başka bir dilde yazılmış ise, o dildeki bono karşılığı kullanılan kelimenin bulunması gerekir.

Vade; Bonoda yazılı bulunan tutarın ödeme gününü gösterir. Bonoda Vade belirtilmemiş ise görüldüğünde ödenir. Vadenin yazılmamış olması bono niteliğini ortadan kaldırmaz.

Yukarıdaki açıklamalara paralel olarak senetlerin ticari hayatın içerisindeki yeri düşünülerek SENET DÜZENLENİRKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLARI somutlaştırarak açıklamakta yarar görüyoruz.

  • Senet Senet üzerinde Rakamla ve yazıyla değer gösteren bölümlerine meblağ yazıldıktan sonra bu bölümlere gerek yazı gereksel rakamsal ilavelerin ve tahrifatların yapılmasını engellemek bakımından özellikle bitişik bir şekilde kapatma çizgileri ile kapatılması gerekmektedir. Senetlerin sıhhati ve sahteciliğin önlenmesi bakımından bu husus önemlidir. Kısaca bir örnek ile açıklayacak olursak; Senedin üst kısmında rakamsal tutarı gösteren “Türk Lirası” yazan kısımda”#100.000,00 TL#”  şeklinde “Yukarıda yazılı yalnız……. ” kısımda ise “Yukarıda yazılı yalnız……. #YÜZBİNTürkLirası#” şeklinde yazılarak kapatma çizgisiyle kapatılmalıdır.
  • Senedin ön kısmında yer alan alacaklı bilgileri olan ad ve soyadın bildirilmesi önemlidir. Özellikle takas mahsup iddialarına itirazlar bakımından yazılmasında yarar görüyoruz.
  • Senedin ön yüzünde senet bedelinin NAKDEN” veya “MALEN” şekilde belirtilmesi önemlidir. Nitekim MALEN kaydı mal karşılığında alındığını gösterir.
  • Senette herhangi bir ihtilaf çıkması, veya borcun ödenmemesi halinde icra takibinde yetkili olan İcra müdürlüğü veya mahkemelerin yetkisinin gösterilmesi gerekir “İhtilaf vukuunda …….” kısmına örnek olarak “İhtilaf vukuunda ŞANLIURFA” şeklinde olmasına dikkate edilmesi gerekir
  • Senet doldururken borçlunun veya kefilin adı, soyadı ve TC Kimlik Numarası’nı muhakkak kimlik ehliyet pasaport vs ile kontrol ederek huzurda imza atılması senedin takip ve tahsili bakımından son derece önemlidir.
  • Borçlu tarafından doldurulacak senette borçlu ve varsa kefilin adresini  muhakkak yazınız.
  • Senedin sağ alt köşesinde tarih yeri bulunmakta olup senedin düzenlendiği tarihi senette bildiriniz.
  • Senet Doldurulurken hem rakamla hem de yazıyla değer gösteren bölümlerin muhakkak doldurulması gerekir. Zira yazı ile rakam arasında çelişki bulunduğu taktirde yazıya itibar edileceği gözden kaçırılmamalıdır.
  • Senetlerde Çift İmza şart olmayıp tek imza yeterlidir. Lakin çoğunlukla sahte imzanın önlenmesi bakımından ve imzanın gerçekte imza sahibine ait olup olmadığının denetlenmesi bakımından önemlidir.
  • Senedi keşide tüzel kişilik (şirket) ise şirketin yetkili temsilcisinin (yetki belgesi kontrol edilerek) şirket kaşesinin üstüne imza atılması sağlanmalıdır. Şirket kaşesinin üstünde yer almayan imzalar şirket açısından bağlayıcı olmaz.
  • Senet muhtevasında ki yazıların mümkün mertebe borçlunun kendi eli ürünü (elyazısı) olması önemlidir.
  • Ödemesi yapılan senetlerin üzerine ödendiğine dair “İPTAL” veya “ÖDENMİŞTİR” şeklinde alacaklısına şerh düşürüp tahrif etmeden saklayabilir veya tamamen imha ediniz.
  • Tanımadığınız kişilerden ciro yoluyla senet almayınız. Senedi düzenleyen kişinin İmzasının sahte olması halinde aleyhinize senet miktarının %20 si oranında tazminata hükmedilebilir . Senetleri alacaklı ve borçlunun bulunduğu ortamlarda düzenleyiniz.
  • Verdiğiniz yada aldığınız senetlerin bir fotokopisini muhafaza ediniz.(Senedin kaybolması halinde senet üzerindeki bilgilerle hukuki yollara başvurma açısından önemlidir)
  • Borcunuzu ödedikten sonra aldığınız senetteki imzaların size ait olup olmadığını kontrol ediniz. (Kötüniyetli şahıslar imza örneklerinizi taklit ederek asıl senedi iade etmeyerek borcu mükerrer ödemek durumunda kalabilirsiniz)
  • Senet bir işin yapılması için ileriye yönelik teminat olarak verilmişse senedin üst kısmında ÖDEME GÜNÜ yerine muhakkak “TEMİNAT” senedi şeklinde şerh ve kayıt işleyiniz.
  • İmzalı boş senet vermeyiniz.(Hukuken açığa imza atan sonuçlarını kabullenmek zorundadır)

Faydalı olması dileğiyle

Av. Selim Hartavi

Exit mobile version