VEKİLE TEBLİĞ ZORUNLULUĞUNUN BULUNMASI ASİLE TEBLİGAT YAPILMASI LÜZUMUNU ORTADAN KALDIRMAZ VE YAPILAN TEBLİĞİ USULSUZ KILMAZ- USULSÜZ TEBLİĞ TALEBİNDE BORÇLUNUN HUKUKİ YARARI

TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
ŞANLIURFA
2. İCRA HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2019/257 Esas
KARAR NO : 2019/201

DAVACI : S.S. ….ESNAF VE SANATKARLAR KREDİ VE KEFALET KOOPERATİFİ
DAVALI : MEHMET K….
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ –
DAVA : Şikayet (İcra Memur Muamelesi)
DAVA TARİHİ : 19/02/2019
KARAR TARİHİ : 28/06/2019
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 28/06/2019

Mahkememizde görülmekte bulunan Şikayet (İcra Memur Muamelesi) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı vekilinin vermiş olduğu dava dilekçesinde; ”Takip alacaklısı taraından müvekkil kurum alyihne Şanlıurfa 2. İcra müdürlüğünce 2019/1115 esas numarası ile ilamlı icra takibi başlatılmıştır.
Söz konusu ilamı veren Şanlıurfa 1. İcra hukuk mahkemesi 2018/1243 esas 2019/34 karar sayılı dosyasında ilam da ismi yazılı vekil olarak bulunmama rağmen bu ilamın yerine getirilmesine ilişkin yapılan 2019/1115 esas nolu ilamlı icra takibinde, takip talebi ve icra emrinde vekil olarak ismim geçmemiş ve yine tebliğ işlemi, vekil olmamıza rağmen müvekkil kuruma yapılmıştır.

Yukarıda anlattığımız üzere bu ilamlı icra takibine ilişkin tebligat müvekkil kurum olan kooperatife yapılmıştır. Oysa HMK nın 73.81,82,83 Avukatlık kanunun 41. Maddesi ve 7201 sayılı tebligat kanunun 11. Maddesi gereğince vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması zorunludur. Asile yapılan tebliğ işlemi yasa hükümlerine aykırı olup süresiz şikayet konusu sebebidir. Bu nedenle yapılan icra emri tebliği işleminin iptali gerekmektedir.
Yine Yargıtay 12. HD 2010/15248 Esas 2010/28616 karar sayılı kararında takip dosyasında icra emrinin vekil yerine asile tebliğ olunmasını açıkça kanuna aykırı kabul edilip çıkartılan icra emri tebliğ işleminin iptaline karar verilmiştir.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle, yasalara aykırı olarak tebliğ işleminin vekil yerine asile çıkartılmasından dolayı yapılan icra emri tebliğ işleminin iptaline, ödemeye ilişkin süreler geçerli bir tebligatla başlayacağından yapılan icra takibin durdurulmasına, vekalet ücreti ve yargılama giderinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini müvekkil kurum adına bilvekale arz ve talep ederiz.” şeklinde talep ve dava etmiştir.

Davalı taraf cevap dilekçesinde:” Davacı borçlu tarafından Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğü 2019/1115 Esas sayılı takip dosyasında icra müdürlüğü tarafından gönderilen ödeme emrinin iptali ve bu suretle icra takibinin durdurulması talebiyle şikayet yoluna başvurulmuştur.

İcra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi ancak tebliğ işlemi eksikliğini oluşturacağından icra emrinin iptaline karar verilemez.
Borçlu vekili tarafından icra emrinin usulsüz tebliğ edildiği gerekçesiyle ileri sürülen iddia sübuta ermediğinden ve borçluya yapılan icra emrinin tebliği işlemi geçerli bulunduğundan salt vekile tebliğ çıkarılmaması yönünde icra memurunun işleminde eksiklik bulunduğu gerekçe gösterilerek icra emrinin iptali yönünde hüküm kurulamaz. Tebligat Kanunu’nun 11 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri uyarınca vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur.

Vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz ve yapılan tebliği usulsuz kılmamaktadır. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince, borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.

Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin son içtihatları bu yöndedir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/3121 E., 2018/6631 K., 25/06/2018 T.”O halde, mahkemece, icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmesi doğru değildir.”

icra emrinin iptali talebinde borçlunun hukuki yararı bulunmamaktadır.

Ödeme emri asıl borçluya 18/02/2019 tarihinde tebliğ edilmiş olup borçlu vekili tarafından itiraz süresi içerisinde en geç dava açılış tarihi olan 19.02.2019 tarihinde tebliğe muttali olmuş borçlu vekili tarafından yasal süresinde icra mahkemenize başvurulmuş ise de, dilekçede sadece tebligatın usulsüzlüğünün ileri sürüldüğü, başkaca esasla ilgili herhangi bir itiraz nedenine yer verilmediği dava dilekçesinden açıkça anlaşılmaktadır.

Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğü 2019/1115 Esas sayılı dosyada borçlu yönünden herhangi bir haciz işlemi bulunmayıp, borçlu vekilinin kendisine icra emri tebliğ edilmesinden sonra yeniden itiraz hakkı oluşacağı da aşikardır.
İcra Müdürlüğünün sehven borçlu asile tebliğ çıkarılması işlemi sonrası 25/02/2019 tarihinde borçlu vekiline icra emrinin tebliğe çıkarılması için tarafımızca talepte bulunulmuş aynı gün İcra müdürlüğü tarafından borçlu vekiline de icra emri tebliğe çıkarılmıştır.

Borçlu vekili tebligatın usulsüzlüğünden yakındığına ve icra emrinin bu sebeple iptali talep edildiğine göre, Adı geçenin yasal süresinde mahkemeye başvurması halinde ve esasla ilgili itiraz nedenlerini de dilekçesinde göstermesi durumunda artık icra emrinin iptalinde borçlunun hukuki yararının bulunmadığı sabittir. Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğü 2019/1115 Esas sayılı takip dosyasında bulunan takip talebinde açıkça borçlu vekili Av. H. B. ismi yer aldığı halde borçlu vekili tarafından “takip talebinde ve icra emrinde ismim geçmemiş” şeklinde beyanda bulunmuştur.

Takip dosyası incelendiğinden takip talebinde ve ödeme emri’nde açıkça borçlu vekilinin adının yazılı olduğu görüleceğinden borçlu vekilinin bu beyanı doğru olmadığı gibi tarafımıza kusur atfetmeye ve mahkemeyi yanıltmaya yönelik olduğundan söz konusu beyanın hukuki bir değeri bulunmamaktadır.

Belirtilen tüm bu nedenlerle şikayetin reddine karar verilmesini isteme zarureti hasıl olmuştur. Arz ve izah edilen sair sübut nedenlerle;Evveliyetle icra emrinin asile tebliğ edilmesi usulsüz olmayıp, vekile tebliğ çıkarılması yönünde eksiklik olduğu ve bu eksikliğinde icra takip dosyasında giderildiği gözetilerek tebligatın usulsüzlüğüne ve icra emrinin iptaline karar verilemeyeceğinden şikayetin reddine, Takip talebi ve ödeme emrinde tarafımızca borçlu vekili “Av. H. B” olarak gösterilmiş olduğu halde icra müdürlüğü tarafından sehven asile çıkarılan icra emri tebligatına ilişkin şikayetin icra memurunun işlemine yönelik olduğu ve iş bu davanın açılmasına sebebiyet verecek herhangi bir kusurumuz bulunmadığından yargılama gideri ile ücreti vekaletin davacı borçlu üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygılarımızla vekaleten talep ederiz.” şeklinde cevap dilekçesi sunmuştur.

DELİLLER VE GEREKÇE:

Tüm dosya ve deliller birlikte incelendiğinde, Şanlıurfa 2. İcra Müdürlüğü 2019/1115 Esas sayılı takip dosyasında her ne kadar ödeme emrinin borçlu vekili yerine borçlu asile çıkarılmış olduğu görülse de bu durumun icra müdürlüğünce yapılan hatadan kaynaklandığı oysa ki davacı tarafça yapılan takip talebinde borçlu vekilinin ismi açıkca yazılı olduğu ve icra dosyasında 25/02/2019 tarihli dilekçesiyle alacaklı vekili takip talebinde belirttiği gibi ödeme emrinin borçlu vekiline çıkarılmasına talep ettiği görülmekle hukuki yarar yokluğundan açılan şikayetin hükümde açıklandığı şekliyle reddine karar vermekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Ayrıntısı Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Şikayetin REDDİNE,
2-Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3-Karar kesinleştiğinde bakiye gider avansının davacıya iadesine,
Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda tarafların yokluğunda İİK’ nun 363 maddesi gereğince kararın tarafların tebliğinden itibaren 10 gün içinde Bölge Adliye Mahkemelerinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 28/06/2019

Katip 156933
¸e-imzalıdır

Hakim 174614
¸e-imzalıdır

İCRA EMRİNİN ASİLE TEBLİĞ ÇIKARILMASI USULSÜZ OLMAYIP VEKİLE TEBLİĞ EDİLMEMESİ ANCAK TEBLİĞ İŞLEMİ EKSİKLİĞİ SONUCUNU DOĞURUR

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/3121
KARAR: 2018/6631 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Borçlu hakkında başlatılan ilamlı takipte, takip dayanağı ilamda borçlunun vekili olmasına rağmen icra emrinin borçlu vekiline tebliğ edilmediği, borçlu asile tebliğ edildiği, borçlu vekilinin icra emrinin iptali ve hacizlerin kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin kabulü ile asile çıkartılan icra emrinin iptaline, malları üzerine konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
HMK’nun 73, 81, 82, 83., Avukatlık Kanunu’nun 41., Tebligat Kanunu’nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.
Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.
Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur. Takibin kesinleştirilmesi için takip talebine ve ilama uygun icra emrinin borçlunun ilamda yazılı olan vekiline tebliği gereklidir. O halde, mahkemece, icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SIRA CETVELİNE İTİRAZ YOLUYLA DİĞER ALACAKLILARIN ÖDEME EMRİNİN USULSÜZ TEBLİĞ EDİLDİĞİNİ İLERİ SÜRME HAKKI BULUNMAMAKTADIR.

T.C.

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas: 1997/19-842
Karar: 1997/1065
Karar Tarihi: 17.12.1997

Dava: Taraflar arasındaki “sıra cetveline itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 1. İcra Tetkik Merciince davanın reddine dair verilen 26.11.1996 gün ve 1996/1083-1008 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine;

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 15.5.1997 gün ve 1997/3091-4989 sayılı ilâmı:

(… Davacı vekili, borçluya ait menkul malların satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde satış bedelinin garameten paylaştırılmasına karar verildiğini, sıra cetvelinin Usul ve Yasa’ya aykırı olduğunu, müvekkilinin, 1. sırada yer alması gerektiğini, borçluya ödeme emri tebliği usulsüz olduğundan davalının takibinin kesinleşmediğini, bu nedenle garameten pay alamayacağını ileri sürerek sıra cetvelinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mercii Hakimliğince ödeme emrinin tebliğinin usulsüzlüğünü takip borçlusu dışında bir kimsenin talep edemeyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı alacaklı, sıra cetvelinde haciz tarihine göre pay ayrılan davalı alacaklının takip dosyasından borçluya ödeme emri tebliğinin Tebligat Kanununa aykırı olduğunu, takip kesinleşmeden konulan haczin geçersiz olduğunu, bu nedenle pay ayrılmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Davacının, davalının takip dosyasındaki işlemlerden dolayı takibinin tarafı olmadığından kural olarak şikayet ve itiraz hakkı bulunmamaktadır. Ancak sıra cetveli düzenlendikten sonra bu dosyadan takip hukuku hükümlerine aykırı işlemlerden dolayı şikayet ve itiraz hakkı vardır. Davalının takip dosyasından çıkarılan ödeme emri borçluya Tebligat Kanununun 21. maddesi uyarınca tebliğ edilmiştir. Anılan yasa hükmüne göre yapılacak tebligatta, tebligat evrakının maddece gösterilen görevlilere teslim edilmesiyle birlikte, tesellüme dair ihbarnamenin muhatabın binasının kapısına yapıştırılması ve keyfiyetin en yakın komşularından birine haber verilmesi gerekmektedir. Borçluya yapılan tebligatta ihbarnamenin muhatabının kapısına yapıştırıldığına dair bir meşruhat bulunmadığından ödeme emri tebliği geçerli değildir. Alacaklı Vatan Otomotiv A.Ş.nin takibi kesinleşmemiştir. Davacı alacaklının 1.10.1996 tarihinde uyguladığı ihtiyati haciz 4.10.1996 tarihinde ödeme emri tebliğ ile itiraz süresi sonunda kesin hacze dönüştüğünden, davalı alacaklının 3.10.1996 tarihinde uyguladığı ihtiyati haciz kesin hacze dönüşmediğinden, satış bedeli İİK.nun 268. Maddesi uyarınca garameten paylaştırılamaz. İhtiyati haczi ve kesin haczi önce olan davacı alacaklıya öncelik tanınması gerekir. Mercii hakimliğince bu yönler gözetilerek sıra cetvelinin iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin reddedilmesinde isabet görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, hukuksal nitelikçe sıra cetveline itirazdır.

Davacı vekili borçluya ait menkul malların satışından sonra düzenlenen sıra cetvelinde satış bedelinin garameten paylaştırılmasına karar verildiğini, davalının borçlu aleyhine giriştiği icra takibinin, borçluya yapılan ödeme emri tebliğinin usulsüz olması nedeniyle kesinleşmediğinin ve müvekkilinin birinci sırada yer alması gerektiğinden sıra cetvelinin yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Tetkik mercii ödeme emri tebliğinin usulsüzlüğünün takip borçlusu dışında bir kimsenin ileri süremeyeceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar vermiştir.

Sıra cetveli düzenlendikten sonra hakkı ihlal olunanların diğer alacaklıların yaptıkları takiplerle ilgili, takip hukukuna aykırı işlemlerden dolayı şikayet ve itiraz hakları vardır. Ancak davalı alacaklının giriştiği takip sırasında yapılan ödeme emrini borçlunun öğrendiği bu dosyada yapılan mal beyanı ve muvafakat ile bellidir. Yapılan ödeme emri tebliği Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine uygun değilse de aynı yasanın 32. maddesi usulüne aykırı yapılmış tebligatın muhatapça öğrenilmesi halinde geçerli olduğunu öngörmüştür. Somut olayda usulsüz tebligat, 4.10.1996 tarihinde yapılmış ve tebligatı öğrenen borçlu usulsüzlük konusunda bir şikayet ve itirazda bulunmamıştır. O nedenle buna bağlı olarak bu tebligatın usulsüzlüğü takibin tarafı olmayan diğer alacaklı davacı tarafından ileri sürülemez. Bu itibarla davalı giriştiği takibin kesinleşme tarihi ile aynı güne geldiğinden icra müdürlüğünce satış bedelinin taraflara garameten paylaştırılması yolundaki işlemi yasaya uygundur.

Bu nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 17.12.1997 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Davalı alacaklı tarafından yapılan takipte ödeme emrine ilişkin tebligat evrakının, borçlu adreste bulunmadığından Tebligat Kanunu’nun 21. maddesi gereğince mahalle muhtarına bırakıldığı ancak tebliğ mazbatasında, tebliğ evrakının muhtara bırakıldığına ilişkin ihbarnamenin muhatabın kapısına yapıştırıldığına dair meşruhat bulunmadığından, tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunun 21 ve tüzüğün 28. maddesine göre usulüne uygun yapılmadığı hususunda uyuşmazlık yoktur.

Yerel mahkeme ile Dairemiz arasındaki uyuşmazlık, sıra cetveline kayıtlı bir alacaklının (davacının) diğer alacaklının (davalının) yaptığı takipte ödeme emrinin borçluya usulsüz tebliğ edildiğini ileri sürerek şikayet yoluyla sıra cetveline itiraz edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

İcra Hukukunda, kural olarak, şikayet hakkı takibin taraflarına aittir. Ancak İİK.nun 142. maddesinin son fıkrası hükmüyle bu kurala bir istisna getirilmiştir. İİK’nun 142. maddesinin son fıkrası aynen “Ancak itiraz alacağın esas ve miktarına taalluk etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoluyla tetkik merciine arz olunur”, hükmü yer almaktadır. Başka bir anlatımla, satış bedeli borçları ödemeye yetmez ve sıra cetveli düzenlenirse, alacaklılar, diğer alacaklıların icra dosyalarındaki takip hukukuna aykırı işlemlerin kendi sırasına etkili olduğunu ileri sürerek sıra cetveline itiraz edebilir.

Ödeme emrinin tebliği; takibin kesinleşmesi, haciz hakkının doğup doğmadığı ve sonuç olarak satış bedelinin paylaştırılmasına dair sıra cetvelinin düzenlenmesiyle doğrudan ilgili olduğundan, davacı alacaklının tebligatın yasaya uygun bulunmadığını, yani usulsüzlüğünü ileri sürerek sır cetveline karşı itirazı mümkündür.

Yargıtay’ın süregelen uygulaması da bu yöndedir.

Somut olayda davacı alacaklının 1.10.1996 tarihinde uyguladığı ihtiyati haciz 4.10.1996 tarihinde ödeme emrinin tebliği ve kambiyo yoluyla takip için öngörülen 5 günlük yasal itiraz süresi sonunda 9.10.1996 kesin hacze dönüşmüş, ancak davalı alacaklının 3.10.1996 tarihinde uyguladığı ihtiyati haciz, ödeme emri tebligatındaki usulsüzlük nedeniyle anılan tarihte henüz kesin hacze dönüşmemiştir.

Öte yandan borçlunun usulsüz tebligatın yapıldığı 4.10.1996 tarihinde ödem emrine ıttıla kespettiğine ilişkin dosyada hiç bir bilgi ve belgede yoktur. Bu durumda Tebligat Kanunu’nun 32. maddesi gereğince borçlunun ödeme emrini tebligat tarihinde öğrendiğinin ve bu nedenle tebligatın geçerli olduğunun kabulü de olanaksızdır.

Sonuç olarak, ihtiyati haczi ve kesin haczi önce olan davacının alacağını öncelikle alması gerektiğinden, satış bedelinin İİK.nun 268. maddesi gereğince garameten paylaştırılmasına ilişkin sıra cetveli doğru olmadığı için, yerel mahkeme kararının bozulması düşüncesindeyim. Bu nedenle sayın çoğunluğun aksine görüşüne katılamıyorum.

Exit mobile version