TANZİM YERİ GÖSTERİLMEYEN BİR BONONUN, TANZİM EDENİN AD VE SOYADI YANINDA YAZILI OLAN ADRESTE TANZİM EDİLMİŞ SAYILACAĞI

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/1544
KARAR:2018/13865

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; icra dosyasının işlemsiz bırakıldığı iddiasıyla zamanaaşımı itirazında bulunarak icranın geri bırakılmasını talep ettiği, mahkemece; istemin reddine karar verildiği görülmektedir.

İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince icra mahkemesi, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla, usulü dairesinde kendisine intikal eden işlerde takibin müstenidi olan kambiyo senedinin bu vasfı haiz olmadığı veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığı hususlarını resen nazara alarak bu fasla göre yapılan takibi iptal edebilir. Bir diğer anlatımla, borçlunun İİK’nun 168. maddesinde yazılı yasal 5 günlük sürede borca ya da imzaya itiraz etmesi veya zamanaşımı itirazında bulunması durumunda, takip konusu belgenin kambiyo senedi vasfını haiz olmadığının veya alacaklının kambiyo senetlerine özgü yol ile takip hakkının bulunmadığının tespit edilmesi halinde, diğer itiraz nedenleri incelenmeksizin İİK’nun 170/a-2. maddesi uyarınca re’sen takibin iptaline karar verilmesi gerekir.

Takibe konu senedin düzenlenme tarihine göre uygulanması gereken 6762 sayılı T.T.K.’nun 688/6. maddesi gereğince, senette tanzim yerinin yazılı olması gereklidir. Aynı Kanunun 689/son maddesine göre ise, tanzim edildiği yer gösterilmeyen bir bononun, tanzim edenin ad ve soyadı yanında yazılı olan yerde tanzim edilmiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Somut olayda, takip dayanağı bonoda tanzim yeri gösterilmediği gibi, tanzim edenin adı ve soyadı yanındaki adreste de idari birim yazılı değildir. Bu durumda, tanzim yeri içermeyen dayanak belge, 6762 sayılı T.T.K.’nun 688/6. maddesi gereğince, kambiyo senedi vasfında bulunmamaktadır. Borçlu, icra mahkemesine başvurusunda senette tanzim yeri bulunmadığını ileri sürmemiş ise de, Hukuk Genel Kurulu’nun 02.10.1996 gün ve 1996/12-5 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere, İİK’nun 170/a-2. maddesi gereğince, müddetinde yapılan şikayet ve itiraz dolayısıyla bu hususun icra mahkemesince res’en nazara alınması gerekmektedir.

O halde mahkemece İİK’nun 170/a-2. maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilmesi gerekirken, bu eksiklik gözardı edilerek istemin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlunun temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/12/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİ UYARINCA AVAL VERENLER HAKKINDA ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞ BONO NEDENİYLE ALACAK İSTEMİNDE BULUNULAMAZ

T.C
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
ESAS: 2018/2973
KARAR:2018/6785

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili, davalıların davacıdan aldıkları borç para karşılığında davacıya 45.000.- TL tutarında senet verdiklerini, borcun ödenmemesi üzerine … İcra Müdürlüğü’nün 2015/54 E. sayılı dosyası ile başlatılan takibe davalıların itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davalıların davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davaya konu senedin düzenleme tarihinin 05/11/2008, ödeme tarihinin ise 20/04/2009 olduğunu, bononun zamanaşımına uğrayıp kambiyo vasfını yitirdiğini belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davalının zamanaşımı definde bulunduğu, davaya dayanak yapılan senedin vade tarihinden itibaren 3 yıl geçtiğinden zamanaşımına uğradığı, hamilin sebepsiz zenginleşme hükümleri kapsamında 1 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde düzenleyenden talepte bulunabileceği, talep tarihi itibari ile sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresi de dolduğundan davanın zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine, davalının kötüniyet tazminatı talebinin dava zamanaşımı nedeni ile reddedildiğinden, şartlar oluşmadığından reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava zamanaşımına uğramış bonodan kaynaklanan alacağın tahsiline yönelik icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Davaya konu bononun incelenmesinde keşidecinin dava dışı …. Ltd. Şti. lehtarın davacı, davalılar … ve …’in ise aval veren oldukları anlaşılmıştır.Davacı ile dava dışı keşideci arasında temel ilişki olup sebepsiz zenginleşme hükümlerinin somut olayda uygulama yeri yoktur. Sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca aval verenler hakkında zamanaşımına uğramış bono nedeniyle alacak isteminde bulunulamaz. Yine aval verenlere karşı temel ilişkiye dayanılarak başvurulması mümkün değildir. Mahkemece bu gerekçe ile davanın reddi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20/12/2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Yerel mahkemenin davayı ret gerekçesi doğru olmayıp, doğru değerlendirme Dairemizin bozma kararında gösterilmiştir.
Ancak yerel mahkeme kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan gerekçesi düzeltilerek onanması gerekirken bozma yapılmasını doğru bulmadığımdan saygıdeğer çoğunluğun kararına bu yönden muhalifim. 20.12.2018

SÖZLEŞMEDEKİ İMZANIN DAVACIYA AİT OLMADIĞI- BANKAYA YATACAK OLAN KAMULAŞTIRMA BEDELİNE BLOKE KONULMAMASI AMACIYLA SÖZ KONUSU ÖDEMEDE BULUNDUĞU- BORÇ OLMAYAN ŞEYİN ÖDENMESİ HÂLİNDE, SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEYE DAYANILARAK TALEPTE BULUNMA ŞARTLARI

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS: 2017/1308
KARAR: 2018/1932
TARİH: 13.12.2018
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Borçka Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 09.10.2014 tarihli ve 2014/115 E., 2014/389 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 09.12.2015 tarihli ve 2015/6665 E., 2015/16600 K. sayılı kararı ile,
“…Davacı, Ziraat Bankası Borçka şubesi tarafından kendisine 11.10.1999 tarih ve 99-222 numaralı kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olduğunun söylendiğini, ancak kendisinin böyle bir sözleşmeye imza atmadığını ve bu nedenle davalıya borcu olmadığını, arıcılık kredisini kullanmak zorunda olduğundan bankanın belirtilen borcunu kapatması gerektiğinin belirtilmesi nedeniyle söylenen miktarın 5.559,08 TL sini ödediğini, istenen paranın geri kalanının ödenmesi için kendisine 12.09.2013 tarihine kadar süre verildiğini, bu defa da davalı bankaya yatacak olan kamulaştırma bedeli üzerine bloke konulmaması için 13.09.2014 tarihinde belirtilen borcun kalan 5.564 TL sini ödemek zorunda kaldığını, davalı bankaya belirtilen sözleşme nedeniyle borcunun olmadığını ileri sürerek ödemiş olduğu toplam 11.123,03 TL nin ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalı tarafından davacının borcunun sebebi olarak gösterilen kredi sözleşmesinde davacıya atfen atılmış bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığı, sözleşme dışında davacıdan alacaklı olduğunu gösteren herhangi bir belge de ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında olan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Davacı herhangi bir ihtar ve icra takibine maruz kalmaksızın ödeme yaptığına göre TBK’nun 78/1 maddesi hükmünün olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığının tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava alacak istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan kredi kullanmak istediği sırada kendisine 11.10.1999 tarihli ve 222 numaralı kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olduğunun söylendiğini, söz konusu sözleşmeye imza atmadığını ancak kredi kullanmak amacıyla borçlu olduğu belirtilen miktarın 5.559,08TL’sini ödediğini sonrasında davalı bankaya yatacak olan kamulaştırma bedeli üzerine bloke konulmaması için 5.564,00TL daha ödemek zorunda kaldığını, davalı bankaya borcunun olmadığını ileri sürerek ödenen 11.123,03TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Adli Tıp Kurumu Başkanlığınca düzenlenen raporda, davalı banka tarafından borcun sebebi olarak gösterilen 11.10.1999 tarihli kredi sözleşmesinde davacıya atfen atılmış bulunan imzanın davacının eli ürünü olmadığının anlaşıldığı, davalının sözleşme dışında davacıdan alacaklı olduğunu gösteren herhangi bir belge ibraz edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, davacının kendisini borçlu sanarak ödeme yapmadığı, söz konusu borcu kullanmak istediği krediyi alabilmek için hukuki baskı altında ödediği ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 78/1. maddesinin uyuşmazlığın çözümünde uygulama yerinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 78/1. maddesinin uygulama yerinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Özel Dairece 6098 sayılı TBK’nın 78/1 maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı tartışılarak karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulması üzerine yerel mahkemece önceki gerekçeler yanında 6098 sayılı TBK’nın 78/1. maddesi değerlendirilerek anılan Yasa maddesinin somut olayda uygulama yerinin olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiş olması karşısında; direnme adı altında verilen kararın, bozma kararında işaret edilen hususun bozmada belirtildiği şekilde değerlendirilmesi suretiyle verilen yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış ve belirtilen bu hususun yeni hüküm teşkil etmeyeceği, dolayısıyla ortada yeni bir hükmün ve bu itibarla ön sorunun da bulunmadığı oy birliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın 77 – 82. maddeleri arasında borcun kaynağının bir türü olan sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri düzenlenmiştir. TBK’nın 77. maddesinde haklı bir neden olmaksızın bir başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşenin, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlü olduğu, bu yükümlülüğün, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğacağı belirtilmiştir.
6098 sayılı TBK’nın “Borçlanılmamış edimin ifası” başlıklı 78/1. maddesi “Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir…” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeye göre borç olmayan şeyin ödenmesi hâlinde, sebepsiz zenginleşmeye dayanılarak talepte bulunabilmesi için borcun ifası amacıyla ödeme yapılması, gerçekte ödenmesi gereken bir borcun bulunmaması, ödemeyi yapan kimsenin yanılmak suretiyle kendisini borçlu sanarak ödemede bulunması gerekir. Somut olaya gelince, davacının borçlu olduğu iddia edilen kredi sözleşmesinde yer alan imzanın onun eli ürünü olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan 29.08.2014 tarihli raporda sözleşmedeki imzanın davacıya ait olmadığı belirlenmiştir. Bu durumda yanlar arasında davacının davalı bankaya borçlu olduğuna ilişkin bir sözleşme bulunmamaktadır.
Bu durumda davacının kullanmak istediği kredi bedelinden tahsilat yapılmaması ve davalı bankaya yatacak olan kamulaştırma bedeline bloke konulmaması amacıyla söz konusu ödemede bulunduğu, kendisini borçlu sanarak ödeme yapmadığının kabulünün gerekmesi karşısında, somut olayda 6098 sayılı TBK’nın 78/1. maddesinin uygulanma yeri bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve yasaya uygun olup direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (569,86TL) harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.12.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- DAVANIN KISMEN REDDİ DURUMUNDA, DAVALI YARARINA HÜKMEDİLEN VEKALET ÜCRETİNİN, DAVACI LEHİNE BELİRLENEN ÜCRETİ GEÇEMEZ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6674
KARAR:2018/9722

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacılar ile davalılardan …, … ve …….. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve sebeplerine göre, temyiz talebinde bulunan davalı …….. Şti, … ve … vekillerinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Dava,…….. iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Mahkemece, davacı anne için maddi tazminat talebinin reddine, 12.500,00TL manevi tazminat talebinin kabulüne; davacı …….. için de aynı şekilde maddi tazminat talebinin reddine 12.500,00TL manevi tazminatın kabulüne ve bu tazminatların sigorta şirketi dışındaki tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Dosya kapsamına göre, 24/01/2011 tarihli olayın …….. Başkanlığı tarafından iş kazası olarak kabul edildiği; alınan kusur raporuna göre davalı şoför …’ın %100 kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda;

1-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak takdir edeceği tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan …….. bir nitelik taşır. Bir …….. olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )

Bu ilkeler gözetildiğinde, davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu ortadadır.

2-Mahkemece taleple bağlı olarak karar verilmesi gerektiği 6100 sayılı HMK’nın 26. (mülga 1086 s. HUMK m. 74) maddesinin emredici kuralıdır.

Öte yandan, karar tarihinde yürürlükte bulunan 2015 yılı ……..’nin 10. maddesinde, manevi tazminat davalarında avukatlık ücretinin, hüküm altına alınan miktar üzerinden nispi olarak hesaplanacağı, davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına nispi vekalet ücretinin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda ise; manevi tazminat açısından vekalet ücretinin ayrı bir kalem olarak hükmedilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Somut olayda, manevi tazminat talebi yönünden aleyhine husumet yöneltilmeyen davalı … şirketi lehine vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

3-Mahkeme kararında, manevi tazminatın kısmen reddi ile birlikte, davacılar lehine verilen vekalet ücretinden daha fazlası için davalı … ve Tel-Net Ltd. Şti. lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/2 maddesine göre, davanın kısmen reddi durumunda, davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin, davacı lehine belirlenen ücreti geçemez.

Bu yönüyle karar, usule ve yasaya aykırıdır.

Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine 25/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- TEMYİZ KESİNLİK SINIRI

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6572
KARAR:2018/9689

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : …… …… Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine davalılar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
…… Mahkemesince, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
…… Mahkemesi kararının davalılardan … vekilince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1- Manevi tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/2. maddesinde; ”Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, …… Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü …… Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.” denilmektedir.
…… Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 20.07.2016-01.12.2016 tarihleri arasındaki ilamlar için 25000 TL, 02.12.2016-31.12.2016 tarihleri arasında 40000 TL, 01.01.2017-31.12.2017 tarihleri arasında 41530 TL ve 01.01.2018 tarihinden sonra verilen kararlar için 47530 TL’ dir.
Dava ve ıslah dilekçesi değerlendirildiğinde; Mahkemece 55483,73 TL maddi tazminat ile 7500 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08.02.2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin ise reddine hükmedildiği, davalılar vekillerinin istinaf başvurusu üzerine …… …… Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince verilen 19.10.2017 tarihli karar ile davalılar vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurularının esastan reddine karar verildiği, bu kararın davalı … vekilince temyize getirildiği dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminat miktarının karar tarihi itibariyle 41530 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
O halde …… Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, davalı vekilinin temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a ve 2, 366 ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenleri ile yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesi üzerine …… Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, dosyanın ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılardan …’na yükletilmesine 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- VEKALET ÜCRETİ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/5430
KARAR:2018/9684

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacı ile davalılardan …….Tic.Ltd.Şti., … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1-Dosyadaki temyiz kapsam ve sebeplerine göre; taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2-Dava, 22.02.2013 tarihli iş kazası nedeni ile sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Mahkemece; Davalı … aleyhine açılan davanın olayda kusurunun olmaması nedeniyle reddine, toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın, davalı … yönünden poliçe limiti ile sorumlu ve tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı … yönünden dava tarihi, (esas davada 04/09/2013, birleşen davada ise 03/07/2017) davalılar …… Şirketi ve …’dan olay tarihi olan 22.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte üç davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ve manevi tazminat isteminin tamamı davalı … tarafından ödendiğinden manevi tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Somut olayda; toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalılar …… A.Ş., ……. Ve Tic. Ltd. Şti. ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verildiğinin anlaşılmasına göre; davacı lehine talebi doğrultusunda 141197,10 TL üzerinden vekalet ücretine hükmedilmemesi ve ayrıca hakkında açılan maddi ve manevi tazminat davaları reddedilen davalı … lehine nispi nitelikte ve ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği anlaşıldığından hüküm bozulmamalı, yürürlükteki 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ve HUMK’un 438/7. maddesi uyarınca karar düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; “6-Kabul edilen maddi tazminat üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 22.941,83 TL vekalet ücretinin davalılar ……… , …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen ( sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere ) alınarak davacıya verilmesine” “7-Olayda kusuru bulunmayan davalı … yönünden reddedilen maddi tazminat üzerinden kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 4.086,09 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” “10-Olayda kusuru bulunmayan davalı … Avşaroğlu yönünden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 1.980,00 TL ücretinin davacıdan alınarak davalı … Avşaroğlu’na verilmesine,” fıkraları (6,7,10) tamamen silinerek yerlerine;
“6-Kabul edilen maddi tazminat (141197,10 TL) üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 14045,77 TL vekalet ücretinin davalılar ………, …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere) alınarak davacıya verilmesine”
“7-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 1980,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” miktar ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

SİGORTALI İŞÇİNİN BELİNE BAĞLI OLAN HALATIN KOPMASI NEDENİYLE ÖLÜM OLAYINA DAYALI İŞ KAZASI- BİLİRKİŞİ RAPORLARI ARASINDA ÇELİŞKİ

T.C
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/13297
KARAR:2018/11163

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rücuan alacak istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davacı Kurum ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

İnceleme konusu davada; 04.01.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine ödenen gelirin ve cenaze yardımının tahsilinin talep edildiği, dosyada alınan kusur raporunda sigortalı %20, … ve belediye temizlik işleri müdürlüğü vekili … müştereken %10, Antakya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü %30, … İnş. Tem. Taah. Taş. Mal. Bilg. Güv. Hiz. Tic. Ltd. Şti. %40 oranında kusurlu bulunduğu, mahkemece kusur raporu esas alınarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

5510 sayılı Yasa’nın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesi 1. fıkrası ile “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş olup, 21. maddenin 4. fıkrası ise 3. kişilerin sorumluluğu” İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

1) Somut davada; Asi nehrinin temizliği işinin de içinde bulunduğu Antakya Belediyesi Şehir Temizliği, Çöp Toplama ve Nakli Hizmetine ait ihalenin eski Antakya Belediye Başkanlığı (yeni … Büyükşehir Belediyesi) tarafından yapıldığı ve 31.12.2012 tarihinde 01.01.2013-30.06.2014 tarihleri arasını kapsar şekilde, 18 aylık süreli olarak davalı … İnş. Tem. Taah. Taş. Mal. Bilg. Güv. Hiz. Tic. Ltd. Şti.’ye verildiği, 06.12.2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmialtı İlçe Kurulmasına dair kanun gereğince 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler ile Antakya İlçe Belediyesinin ve … Büyükşehir Belediyesinin kurulduğu, temizlik ve katı atık toplama işinin ilçe belediyelerin görevi içinde olduğu, halen Antakya İlçe Belediye Başkanlığı tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Davalı temizlik şirketi ile sözleşmenin 6360 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihinden önce tek belediye olan Antakya Belediye Başkanlığınca imzalanması ve sözleşmenin süresinin ilgili yasadan sonra da devam ettiği,Antakya Belediye Başkanlığının tüm görev alanının Büyükşehir Belediyesine devredildiği ve Antakya Belediyesinin merkez ilçe statüsüne kavuştuğu gözetildiğinde; temizlik şirketi ile yapılan sözleşmede Antakya Belediye Başkanlığı’nın mı yoksa … Büyükşehir Belediyesinin mi taraf olarak sorumlu olacağı saptanarak işverenlik sıfatının hangi belediyeye ait olduğu belirlenmelidir.

2) Mahkemece dava Antakya Belediye Başkanlığı’na ihbar edilmesine rağmen 12.05.2016 tarihli ek karar ile ilgili belediye başkanlığının taraf sıfatının davalı olarak düzeltilmesine karar verilmesi yerinde değildir.

3) Somut kaza ile ilgili açılan ceza davasında; müteveffa sigortalının kaza anında birlikte çalıştığı iş arkadaşı… kaza tarihinde her ikisinin de Asi Nehri kenarında temizlik yaptığını, önce kendisinin beline halat bağlayarak aşağıya inip çalıştığını daha sonra kazalı sigortalının kendi halatını beline bağlayarak aşağıya indiğini, çalışacağı yere kadar inince belindeki halatı çıkardığını gördüğünü zira halatla çalışmanın zor olduğu yönünde beyanda bulunduğu, ceza dosyasında alınan kusur raporunda da sigortalının beline bağlı kemeri çıkarttığı ve yanına yeterli kişisel koruyucu malzeme almadığı tespitiyle asli kusurlu, temizlik şirketi müdürü …’ın ve belediyenin temizlik işleri ile ilgili müdür vekili …’ın tali kusurlu bulunduğu,dosyamızda alınan kusur raporunda ise sigortalının beline bağlı olan ipin kopması sonucu nehire düştüğü tespit edilerek, sigortalıya % 20, … ile …’a % 10, Antakya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’ne % 30, temizlik şirketine ise % 40 oranında kusur verildiği görülmektedir.

Dosyada işverenlik sıfatları belirlendikten sonra ceza dosyasında belirlenen maddi olgu (sigortalının ipi çözerek nehire düşmesi) ile dosyamızda belirlenen maddi olgu (sigortalının ipin kopmasıyla düşmesi) arasında ve kusur raporları arasında çelişki oluştuğundan kaza olayının meydana geliş şekli araştırılarak maddi olgu belirlenmeli ve çelişkiyi gideren, denetimi elverişli, konusunda uzman bilirkişi heyetinden yeniden kusur raporu alınarak sonucuna göre değerlendirme yapılmalıdır.

Mahkemece yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekili ile davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan …, … Büyükşehir Belediyesi ve Antakya Belediye Başkanlığı iadesine, 26.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – TRANSMİKSER OPERATÖRÜNÜN PASİF DEVRE ZARARI

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2015/12468
KARAR NO : 2015/21417

Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 16/04/2015
NUMARASI : 2012/973-2015/127

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 395.897.72 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 01/12/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalı vekili Avukat …… ile karşı taraf vekili Avukat ……….geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün tetkik Hakimi Bülent Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tespit edildi

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacıların tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava 25.09.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulüne, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ve davalı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Mahkemenin manevi tazminatın takdirine ilişkin kararı isabetlidir. Maddi tazminatın belirlenmesi sırasında ise hata yapıldığı görülmektedir.

Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen işçinin hak sahiplerinin maddi zararlarının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Transmikser operatörü olarak çalışan kazalının asgari ücretin üzerinde bir ücret aldığının, giderek şoför odasınca bildirildiği ve tanık beyanları ile de doğrulandığı gibi olay tarihinde 1.200,00-TL net ücret aldığının kabulü yerindedir. Ne var ki bildirilen bu ücret işçinin eline geçeni ifade ettiği diğer bir deyişle aksine bilgi ve belge olmadığı sürece, asgari geçim indiriminin bu ücretin içinde olduğunun kabulü ile asgari ücrete oranlamasının yapılması gerekirken, bildirilen ücretin asgari geçim indirimsiz ücret olduğu kabul edilip, olay tarihi itibarıyla 1.200,00-TL’nı aşar bir ücretle tazminatın hesaplanması isabetsizdir.

Pasif devre zararına gelince: Mahkemece hak sahiplerinin pasif devre zararının oluştuğunun kabulü yerindedir. Ancak pasif devre zararı hesaplanırken, hesap tarihindeki asgari geçim indirimsiz asgari ücretin, bakiye ömrüne kadar her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto uygulanmak suretiyle bulunacak ücretlerin, pasif devre zararının belirlenmesinde esas alınması gerekirken, aktif devre ücretlerinin esas alınmak suretiyle pasif devre zararının hesaplanması hatalı olmuştur. Pasif dönemde herhangi bir işte çalışılmasa bile, salt yaşamsal faaliyetlerinin sürdürülmesinin de ekonomik bir değer taşıdığı dikkate alındığında, sigortalının ölümü ile bundan yoksun kalan hak sahipleri bakımından asgari ücret düzeyinde bir zarar oluşacağı açıktır. Bu nedenlerle pasif devre zararının asgari ücret esas alınarak hesaplanması gerekir. Öte yandan yukarıda açıklandığı üzere pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığı olduğundan, ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif devre zararının hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı da açık ve seçiktir. Hal böyle olunca pasif devre zararının, asgari geçim indirimsiz asgari ücret yerine, aktif devre ücretleri ile hesaplandığı hesap bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının isabetsiz olduğu ortadadır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir

O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine 01.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN, ÜÇÜNCÜ KİŞİ İLE BİRLİKTE OLMA İDDİASINA DAYALI MANEVİ TAZMİNAT-ALDATILAN EŞE BİLEREK VE İSTEYEREK ZARAR VERMEYİ AMAÇLAMIŞ OLMASI KOŞULU

T.C
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/8844
KARAR:2019/290 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 02/04/2015 gününde verilen dilekçe ile evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 08/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava; evlilik birliği devam ederken, üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının, kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşiyle birlikte olduğunu, davacının bu nedenle eşinden boşandığını, kızından ayrı kaldığını, psikoloğa gidip tıbbi destek aldığını, işinin olumsuz etkilendiğini, ailesinin yüzüne bakamadığını ve davalının eylemi nedeniyle manevi çöküntü yaşadığını belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davalının, davacının eşinin evli olduğunu bilerek yaşadığı ilişki nedeniyle davacının boşanmasına neden olduğu, davalının ve dava dışı eşin bu eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu ve davacının uğradığı zarardan davacının eski eşi ile birlikte davalının da müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.

Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.

Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.

Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.

TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

KAMBİYO SENEDİNİN TİCARİ DEFTERLERE KAYDI ZORUNLU DEĞİLDİR; DAVACI SENET NEDENİYLE BORÇLU OLMADIĞINI YASAL DELİLLERLE İSPAT ETMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ

ESAS:2016/2577
KARAR:2016/9913
TARİH:2.6.2016

MAHKEMESİ : … Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/11/2014
NUMARASI : 2012/727-2014/491

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine olmakla ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Av. … gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-KARAR-

Davacı vekili, icra takibine konu iki adet senet sebebiyle müvekkilinin davalı-takip alacaklısına borçlu olmadığını, iş bu senetlerdeki borçlunun müvekkili şirketin eski ortağı ve yetkilisi olan ve davalının da babası olan dava dışı … tarafından imzalandığını, bonolar ticari defterlere kayıtlı olmadığı gibi bonoların protesto dahi edilmemesi ve alacaklı ile borçlunun baba-oğul olduğu gözetildiğinde alacağın muvazaalı olduğunu gösterdiğini, TTK’nın 393. ve 395. maddelerine göre şirketin altsoy ve üstsoya borçlanamayacağını ileri sürerek, müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava dışı …’ın davacı şirkete ortaklığı devam ederken şirkette yaşanan nakit sıkıntısı sebebiyle müvekkilinin şahsi kredi kartından davacı şirket hesabına para aktardığını ileri sürerek, davanın reddi ile %20 tazminata karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; dava dışı …’ın davacı şirketin yetkilisi sıfatıyla dava konusu iki adet senedi imzaladığı, davalı alacaklının senet borçlusu …’ın oğlu olduğu, davacı şirketin kayıtlarında şirketin borçlu olduğunu kanıtlayan herhangi bir senet kaydı bulunmadığı, daha önce imza yetkisi olan …’ın eski tarihli bonoları düzenleyerek şirketi borçlandırıp oğlu davalı …’ı alacaklı duruma getirmeye çalıştığı, şirketin senede dayalı borcu bulunmadığı, bu nedenle bonoların sonradan tanzim edilerek alacak yaratıldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile icra takibine konu iki adet senet sebebiyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, %20 kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, icra takiplerine konu davalının lehtarı davacının borçlusu olduğu iki adet senedin bedelsiz olduğu ve muvazaalı olarak düzenlendiği iddiasıyla İİK’nın 72. maddesi uyarınca borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava konusu senetlerin düzenlendiği tarihte dava dışı …’ın davacı şirketin yetkilisi olduğu ticari kayıtlarla sabittir. O halde senetler davacı şirketin yetkilisi tarafından düzenlenmiştir. TTK’da düzenlenen kambiyo senetlerine ilişkin hükümlere uygun düzenlendiği, davalının senetlerde lehtar olduğu görülmektedir. Öte yandan, kambiyo senedinin davacının ticari defterine kaydedilmemiş olması onu hükümden düşürmez. Bu durumda mahkemece davacının senede karşı iddialarını HMK’nın 201. maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlaması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 02/06/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MADDİ TAZMİNAT- TAŞ TEMİNİ AMACIYLA DİNAMİT PATLATILMASI SONUCU FINDIK BAHÇESİ VE EVDE MEYDANA GELEN ZARARIN TAZMİNİ- GÖREVLİ MAHKEME

T.C
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/15279
KARAR:2019/468

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … Yapı Müh. Müş. Hiz. İnş. Taah. Har. Nak. Yaz. Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri aleyhine 09/12/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise kabulüne dair verilen 12/05/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı … yönelik davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise istemin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, davalı Bakanlık tarafından …… İnşaatı işinin ihale edildiği davalı şirket tarafından yapılan inşaat sırasında kullanılmak üzere taş temini amacıyla dinamit patlatılması nedeniyle fındık bahçesinde ve evinde zarara neden olunduğunu belirterek uğranılan maddi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, sorumluluğun yüklenici şirkete ait olduğunu belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise alınan bilirkişi raporu benimsenerek istemin kabulüne karar verilmiştir.

Davalı … bir kamu tüzel kişisidir. Anılan tüzel kişiliğin eylem ve işlemleri kamusal nitelikte olup kamu hizmeti kavramı çerçevesindedir. İstemin ileri sürülüş ve olayın gerçekleşme biçimine göre davanın anılan davalıya yöneltilmesinin nedeni de davalı idarenin hizmet kusurundan doğan zararın ödetilmesi istemidir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince bu tür istemlerin tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılacak davada ileri sürülmesi gerekir. Mahkemece, davalı idare yönünden uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu benimsenerek yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 06/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN, EŞLERDEN BİRİ İLE EVLİ OLDUĞUNU BİLEREK BİRLİKTE OLAN ÜÇÜNCÜ KİŞİDEN DİĞER EŞİN MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİNDE BULUNUP BULUNAMAYACAĞI

.TC
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/10102
KARAR:2019/561

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 31/10/2014 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 11/04/2016 günlü kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne ve miktar itibarıyla duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşiyle birliktelik yaşayarak evliliğinin bitmesine neden olduğunu, bu durumun kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğini belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.

Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. sözkonusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.

Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun sözkonusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden, müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.

Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.

TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

MADDİ VE MANEVİ MENFAATİN BULUNDUĞU AKRABALAR ARASINDA HATIR TAŞIMASI İNDİRİMİ

T.C
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2016/4910
KARAR NO:2019/485
KARAR TARİHİ:22/01/2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

ÖZET:Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda BK.’nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır

Taraflar arasındaki, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi,

gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili dava dilekçesinde, … idaresindeki … plakalı araç ile … idaresindeki … plakalı aracın çarpışması sonucu meydana gelen kazada Muzaffer idaresindeki araçta yolcu olarak bulunan davacıların murisi … ‘ın vefat ettiğini belirterek, 500,00’er TL maddi tazminat, Zeynep için 70.000,00 TL, Mert için 50.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalılar davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile Zeynep için 155.457,68 TL, Mert için 39.986,57 TL maddi tazminatın davalılar … ve … Turizm Taşımacılık Sey. Pet. Tic. Ltd. Şti.’nin 170.387,30 TL’sinden sorumlu tutulması kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve davacı … için 50.000,00 TL Mert için 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve … Turizm Taşımacılık Sey. Pet. Tic. Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda BK.’nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.

Somut olayda; destek … ‘ın, dava dışı sürücü … ‘ın eniştesi olduğu, aralarında yakın akrabalık bağı bulunduğu ve olay günü de desteğin sürücünün aracında yolculuk ettiği sırada trafik kazasının meydana geldiği anlaşılmıştır. Maddi ve manevi menfaattin bulunduğu akrabalar arasındaki bu taşımada hatır taşıması bulunmamasına rağmen aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 22/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

VEKİLLE TAKİP EDİLEN İŞLERDE İCRA EMRİNİN ASİLE TEBLİĞ ÇIKARILMASI USULSÜZ OLMAYIP İCRA EMRİNİN VEKİLE DE TEBLİĞİ SURETİYLE EKSİKLİĞİN İKMALİ YÖNÜNDEN HÜKÜM KURULMASI GEREKİR

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/2016
KARAR: 2018/6338 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Borçlu vekili; takibe konu dayanak ilamda vekil edeninin vekil marifeti ile temsil edildiğini, icra emrinin ise vekile değil, asile tebliğ edildiğini ileri sürerek usulsüz tebligatın iptali istemiyle icra mahkemesine başvurmuş, mahkemece, şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Tebligat Kanunu’nun 11 ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 18. maddeleri uyarınca vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar ve yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.

Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince, borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.

Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur.

O halde mahkemece, icra emrinin vekile de tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile borçlu asile tebliğ edilen icra emrinin iptaline karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İCRA EMRİNİN ASİLE TEBLİĞ ÇIKARILMASI USULSÜZ OLMAYIP VEKİLE TEBLİĞ EDİLMEMESİ ANCAK TEBLİĞ İŞLEMİ EKSİKLİĞİ SONUCUNU DOĞURUR

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/3121
KARAR: 2018/6631 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Borçlu hakkında başlatılan ilamlı takipte, takip dayanağı ilamda borçlunun vekili olmasına rağmen icra emrinin borçlu vekiline tebliğ edilmediği, borçlu asile tebliğ edildiği, borçlu vekilinin icra emrinin iptali ve hacizlerin kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece şikayetin kabulü ile asile çıkartılan icra emrinin iptaline, malları üzerine konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
HMK’nun 73, 81, 82, 83., Avukatlık Kanunu’nun 41., Tebligat Kanunu’nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.
Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.
Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur. Takibin kesinleştirilmesi için takip talebine ve ilama uygun icra emrinin borçlunun ilamda yazılı olan vekiline tebliği gereklidir. O halde, mahkemece, icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline karar verilmesi doğru değildir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ÖDEME EMRİNİN ASİLE TEBLİĞİ- VEKİLE TEBLİĞ ZORUNLULUĞUNUN BULUNMASI ASİLE TEBLİGAT YAPILMASI LÜZUMUNU ORTADAN KALDIRMAZ

T.C
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/4779
KARAR:2018/10984 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine, itirazın iptali konulu ilama dayalı olarak başlatılan ilamlı takipte, borçlunun; takip dayanağı ilamda vekilinin olmasına rağmen, icra emrinin vekiline tebliğ edilmediği, sadece borçlular adına tebliğ edildiği şikayetiyle, anılan takibin iptali istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece; şikayetin kabulü ile; davacı borçlu hakkında başlatılan takipte icra emrinin vekile tebliği suretiyle takibe devam edilmesine ve dosyada davacı borçlu yönünden yapılan işlemlerin iptaline hükmolunduğu görülmektedir.

HMK’nin 73, 81, 82, 83., Avukatlık Kanunu’nun 41., Tebligat Kanunu’nun 11. maddeleri gereğince vekille takip edilen işlerde vekile tebligat zorunludur. Anılan bu düzenlemeler gereğince tebligatın vekile yapılması ile yasal süreler işlemeye başlar, yine bu tarihe göre takip kesinleştirilerek takibe devam işlemleri yapılır.

Ne var ki, vekile tebliğ zorunluluğunun bulunması asile tebligat yapılması lüzumunu ortadan kaldırmaz. Şöyle ki, 2004 sayılı İcra-İflas Kanunu’nun 76. maddesinde mal beyanında bulunmamak suçu, 338. maddesinde düzenlenen hakikate muhalif beyanda bulunma suçu gibi icra-iflas suçlarında borçlunun cezalandırılabilmesi için icra emrinin borçlunun vekiline değil, kendisine tebliğ edilmiş olması gerekir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı, cilt 2, sh: 1280). Cezaların şahsiliği kuralı gereğince borçlu asilin cezai yönden sorumlu tutulabilmesi için icra emrinin borçlu asile tebliği zorunludur.

Bu durumda icra emrinin asile tebliğ işlemi usulsüz olmayıp, vekile de tebliğ edilmemesi noktasında tebliğ işlemi eksikliği söz konusudur. Takibin kesinleştirilmesi için takip talebine ve ilama uygun icra emrinin borçlunun ilamda yazılı olan vekiline tebliği gereklidir. O halde, mahkemece, şikayetin kısmen kabulü ile; sadece icra emrinin vekile tebliği suretiyle eksikliğin ikmali yönünde hüküm kurulması gerekirken, yazılı gerekçeyle; şikayetin kabulü ile icra emrinin vekile tebliği suretiyle takibe devam edilmesine ve dosyada davacı borçlu yönünden yapılan işlemlerin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/11/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

TAŞINMAZ HARİCİ SATIM SÖZLEŞMESİ GEÇERSİZ OLDUĞUNDAN ÖDENMİŞ BULUNAN PEY AKÇESİNİN (KAPORANIN) GERİ VERİLMESİ, SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME HÜKÜMLERİ GEREĞİNCE İSTENEBİLİR

T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/1137
KARAR: 2018/11653 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı, davalı ile aralarında yaptıkları harici taşınmaz satış sözleşmesine istinaden kapora bedeli olarak davalıya 20.000,00 TL ödediğini; ancak, taşınmaz satışının gerçekleşmediğini ve davalının aldığı bedeli iade etmediğini, davalı aleyhine icra takibi başlattığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamına ve alacağın % 20’si oranında kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davacıdan 20.000 TL kapora aldığını, satıştan vazgeçen kişinin 20.000 TL kapora bedelini cayma parası olarak öder şeklinde davacı ile tutanak düzenlediklerini, davacının taşınmazı almaktan vazgeçmesi üzerine sözleşme gereği aldığı kaporayı ödemediğini; ancak, 10.000 TL’sini ödemeye hazır olduğunu beyan ederek; davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taşınmaz satış sözleşmesinin devri M.K.’nun 705, BK.’nın 213. (TBK nın 237.), Tapu Kanununun 26., Noterlik Kanununun 60.maddesi ve HGK.nın 15.11.2000 tarih, 2000/13-1612 Esas, 2000/1704 Karar sayılı kararı gereğince resmi şekilde yapılmadıkça geçerli olmadığından taraflarına hak ve borç doğurmaz. Ancak, taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kuralları gereğince geri isteyebilirler. Haklı bir sebep olmaksızın mal edinen kimse onu iade ile yükümlüdür. Akdi yapanlardan birisi tarafından, önceden diğerine ödenen pey akçesi (kapora) veya cayma akçesi de ceza şartı gibi borcu kuvvetlendirmeye yarayan fer’i bir şarttır; bu bakımdan esas akit geçerli olmadığından fer’i şart da geçersizdir. Geçerli olmayan bir akit dolayısıyla ödenmiş bulunan pey akçesinin (kaporanın) geri verilmesi, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince istenebilir.

Somut olayda; taraflar arasında adi yazılı gayrimenkul alım satım sözleşmesinin yapıldığı, sözleşme gereği 20.000,00 TL nin banka aracılığı ile kapora olarak davalıya ödendiği anlaşılmaktadır.

Buna göre, davaya konu sözleşme, taşınmaz satışına ilişkin olup, geçerlilik şartı olan resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Sözleşme geçersiz olduğu için bu sözleşmede yer alan kaporaya ilişkin hükümler de aynı şekilde geçersizdir.

O halde; taraflar arasında yapılan geçersiz taşınmaz satış sözleşmesi nedeniyle davacı tarafından davalıya 20.000,00 TL ödendiği anlaşıldığından; geçersiz sözleşmelerde, herkesin, aldığını iade etmekle yükümlü olduğu nazara alındığında, davalı tarafından icra takibine yapılan itirazın iptaline karar verilmesi gerekirken; aksi düşüncelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

HARİCİ SATIŞ SÖZLEŞMESİ, ARAÇ SATIŞ VAADİ OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ- ARACIN UZUN SÜRE ALICI ELİNDE KALMASI NEDENİYLE DEĞER KAYBI TAZMİNATI TALEP EDİLEMEZ

T.C
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/2686
KARAR: 2018/6122 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki asıl itirazın iptali – karşı alacak davasının yapılan yargılaması sonunda itirazın iptali davasının kısmen kabulüne, karşı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– KARAR –

Davacı vekili, davalıdan 15.09.2011 tarihli araç satış sözleşmesi uyarınca 28.500,00 TL bedelle araç satın alındığını, aracın devrinin ödemeler bittikten sonra yapılacağının kararlaştırıldığını, sözleşme uyarınca 5.000 TL bedelle davacı aracının teslim edildiğini, kalan ödemelere ilişkin olarak 4 adet toplam 23.500,00 TL bedelli senetlerin verildiğini, senetlere ilişkin PTT vasıtası ile ve elden ödemeler yapıldığını,ancak davalının araç devrini yapmadığını, aracın başka bir alacaklı tarafından icra dosyasından haciz konularak geri alındığını, davalıya ödenen bedellerin tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalının açılan bu takibe haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacıya 27.100,00 TL bedelle araç satışı yapıldığını, davacının takasa verdiği aracın değerinin 3.600,00 TL olduğunu, yaptığı ödemelerin ise toplamının 11.322,00 TL olduğunu, başkaca ödeme yapmadığını, aracın müvekkili davalının alacaklısı tarafından haczedildiğini savunarak davanın reddini istemiş, açmış olduğu karşı dava ile de aracın 4 yıl davacı tarafından kullanıldığını,880 TL tutarlı motorlu taşıtlar vergisinin kendileri tarafından ödendiğini,aracın 4 yıllık kullanımdan dolayı yıpranmasından ötürü başka bir şahsa 15.000,00 TL bedelle satıldığını,araçta 12.100 TL değer kaybı olduğunu belirterek uğranılan toplam 12.980,00 TL zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece,yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davalı-karşı davacının takasa konu aracın 3.600,00 TL ye satıldığına ilişkin noter satış sözleşmesi ile 880,00 TL motorlu taşıtlar vergisi makbuzunu ibraz ettiği, dava konusu aracın 23.10.2013 tarihinde … 1.Noterliğinde 15.000,00 TL ye satıldığı,davalı-karşı davacının zararının toplam 12.980,00 TL olduğu, davacı-karşı davalının araç devri ile birlikte toplam 14.922 TL ödeme yaptığı, davalı-karşı davacının iddialarını yazılı belgelerle kesin ve inandırıcı olarak ispatladığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile 1.942,00 TL üzerinden takibin devamına, karşı davanın ise tümden kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı-karşı davalı vekilinin asıl dava ve karşı davaya ilişkin aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Trafikte kayıtlı araçların satışı sözleşmesinin KTK 20/d’ye göre noterlikçe yapılması geçerlilik şartıdır.Diğer bir ifadeyle, adi yazılı veya sözlü satışlar daha sonradan noterlikçe resmi satış yapılmadığı sürece geçersizdir. Harici sözleşme “araç satış vaadi” şeklinde nitelendirilemez, alıcı yapılan bu sözleşmeye göre aracın kendi üzerine tescilini talep edemeyeceği gibi satıcı da satım bedelinin ödenmesini talep edemez.2918 sayılı Kanunun 20/d maddesi uyarınca harici satışlar geçersiz olup,herkes sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince verdiğini geri isteyebilir.Hukuken geçersiz sözleşmelerde taraflar aldıklarını aynı anda iade etmekle mükellef olduğu gözetilerek davacının davalıya ödediği bedelin tespit edilerek bu bedelin tahsiline karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
3-Davacı-karşı davalı vekilinin karşı dava yönünden temyizine gelince; geçersiz araç satış sözleşmesi nedeniyle davacı aracı kullanmış,davalı ise ödenen parayı kullanmıştır.Dava konusu edilen aracın davacının kullandığı sırada herhangi bir hasara uğradığı davalı tarafından ileri sürülmediği gibi, aracın davacı elinde değer kaybına uğradığının da ispatlanamamış olmasına göre değer kaybı adı altında tazminata hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacı-karşı davalıya iadesine, 27/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

HARİCİ GAYRİMENKUL SATIŞ SÖZLEŞMESİ KARŞILIĞI VERİLEN TEMİNAT SENEDİ- BEDELSİZ SENEDİ KULLANMA SUÇU UYUŞMAZLIĞIN HUKUKİ İHTİLAF BOYUTUNDA KALMASI

T.C
YARGITAY
15. Ceza Dairesi
ESAS:2017/27915
KARAR:2018/9180 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Bedelsiz senedi kullanma
HÜKÜM : CMK’nın 223/2-b maddesi gereğince beraatine

Bedelsiz senedi kullanma suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Sanık ile katılanın harici olarak gayrimenkul satış sözleşmesi yaptıkları ve katılanın teminat olarak sanığa 55.000 TL. bedelli senet verdiği, ancak binanın tamamlanmaması üzerine bu kez katılanın önceden vermiş olduğu senet geri alınmak koşuluyla 59.500 TL. bedelli senedi yine teminat olarak sanığa verdiği, ancak sanığın önceden almış olduğu ve katılana iade etmesi gerektiği senedi iade etmeyerek İ… İcra Müdürlüğünün 2013/2581 esas sayılı dosyası ile takibe koyduğu, olay nedeniyle tarafların uzlaşmayı kabul etmedikleri, böylece sanığın üzerine atılı bedelsiz senedi kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda;

Katılan beyanı, sanık savunması ve tüm dosya kapsamından, taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukuki ihtilaf boyutunda kalması, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması gerekçesiyle verilen beraat hükmünde herhangi bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılan vekilinin suçun sübuta erdiği, delil takdirinde hata sonucu beraat kararı verildiği hususuna ilişkin ve sair temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 06.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

KONUT SİGORTA SÖZLEŞMESİNE DAYALI RÜCUEN ALACAK İSTEMİ- SİGORTACININ SORUMLU KİŞİ ALEYHİNE AÇACAĞI HALEFİYET DAVASININ TİCARİ DAVALARDAN OLMADIĞI

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/2743
KARAR:2019/849

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; davacı şirket nezdinde KREDİ KONUT SİGORTA POLİÇESİ ile sigortalı olduğu bodrum katta bulunan dairede, 03.05.2013 tarihinde sokakta yer alan Tiinin tıkanması ve dairenin mutfak, wc ve banyo giderlerinden geri tepme meydana geldiğini, meydana gelen hasar nedeniyle davacı şirketçe tarihinde 3.449,00 TL tazminat ödendiğini, kullanılmış suların toplanması, aklaştırılması ve zararsız biçimde uzaklaştırılması amacıyla kanalizasyon sisteminin yeterli seviyede yapılmamasından meydana gelen bu zarardan davalının sorumlu olduğunu, … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasıyla yapılan ilamsız icra yapılan takibe, borca ve ferilerine davalının itiraz ettiğini, davalının itirazının haksız olduğunu belirterek 5.449,00-TL asıl alacağa, ödeme tarihinden takip tarihine kadar işlemiş ferilerine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacağa faiz işletilmesine, davalının % 20 icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; huzurdaki davanın süre yönünden reddi gerektiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre;davanın kabulü ile 3.449,00 TL asıl alacak 142.02 işlemiş faiz yönünden kabulü ile … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasından takibin kaldığı yerden devamına,Asıl alacak üzerinden %20 inkar tazminatının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, konut sigorta sözleşmesine dayalı rücuen alacak istemine dair yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.3.1944 tarih 37 Esas 9 Karar R.G.3.7.1944 sayılı kararında bu husus “SİGORTACININ SORUMLU KİŞİ ALEYHİNE AÇACAĞI DAVA sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.

Bu durumda, davacının sigortalısının tacir olmadığı ve davanın sigorta sözleşmesinden değil, davalının kusuru ile gerçekleşmesine sebebiyet verdiği iddia edilen haksız fiilden kaynaklandığı anlaşılmakla, uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
2-Bozma neden ve şekline göre,davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

VOLTAJ DALGALANMASI SONUCUNDA MUHTELİF EŞYANIN HASARLANMASI

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/132
KARAR:2019/846

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekil; sigortalısı olan şirketin maliki olduğu otelde 21/09/2010 tarihinde voltaj dalgalanması sonucunda muhtelif eşyanın hasarlanması nedeniyle hasar bedellerinin sigortalısına ödendiğini, hasarın voltaj dalgalanması sonucu oluştuğunun da olay sonrası tutulan hasar tespit tutanaklarından anlaşıldığını, müvekkili sigortacının hasar bedelini ödemekle TTK 1472 maddeye göre sigortalısının haklarına halef olduğunu, sigortalısına 14/02/2011 tarihinde toplam 3.886,80 TL ödeme yapılıp, bunun zarar sorumlusu olan davalıdan ihtarname ile talep edilmesine rağmen ödenmemesi üzerine davalı borçlu hakkında … İcra Müdürlüğünün 2011/7899 sayılı dosyasında icra takibine giriştiklerini, davalı borçlunun haksız olarak borca itiraz ettiğini belirterek davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamını ve %20’den az olmamak üzere inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; sigortalının kendisine ait trafosu ve alçak gerilim tesisi ve branşman hattı bulunduğunu, sigortalının özel trafolu abone olup, bu abonelerin hat ve trafolarının bakım onarımlarının ve mülkiyetinin kendilerine ait olduğunu, bahsi geçen zararın da sigortalının kendi tesisinden ve kusurundan kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; sigortalı olan otelin müstakil trafolu olduğu dava konusu edilen hasarında voltaj dalgalanmasından meydana gelmediği anlaşılmakla sübuta ermeyen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 16,70 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TASARRUFUN İPTALİ- BORÇLUYA ELDEN TEBLİGAT YAPMA- BORÇLUNUN TAKİBE İTİRAZ SÜRESİNDEN FERAGAT EDİLEREK İCRA DOSYASININ KESİNLEŞTİRİLMESİ-

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/4520
KARAR:2019/857 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; müvekkilleri tarafından davalı borçlu … aleyhine … İcra Müdürlüğü’nün 2010/10808 E. sayılı dosyasından icra takibine başlandığını, davalı …’ın 24.03.2009 tarihinde, 15.08.2008 keşide, 01.03.2009 vade, 53.000,00 TL bedelli, üzerinde “malen” kaydı bulunan senede dayalı olarak davalı … aleyhine iptali istenen … İcra Müdürlüğü’nün 2009/201 E. dosyasından icra takibi başlattığını, davalı …’nın talebi üzerine yine aynı gün (24.03.2009 tarihinde) dairede borçluya elden tebligat yapıldığını, aynı gün takibe itiraz ve haciz sürelerinden de feragat ettiğini, icra dosyasını zaman kaybetmeden kesinleştirdiğini, hemen akabinde alacaklı vekilinin talebi ile … İcra Müd. (izale-i Şüyu Satış Memurluğu)’nun 2008/2 Değ. İş nolu dosyasındaki dayalı … tarafından yatırılan satış bedeline 27.03.2009 tarihinde haciz konulduğunu beyan ederek, … İcra Müdürlüğü … E. Nolu dosyasında davalılar tarafından muvazaalı olarak yapılan icra takibinin ve ış bu dosyadan …İcra Müd. [İzale-i Şüyu Satış Memurluğu)’nün … Deg. Iş nolu dosyasında bulunan ihale bedeli üzerine konulmuş olan hacze ilişkin tasarrufun iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili; davacının elinde diğer davalı borçlunun borç ödemeden aciz olduğuna dair aciz vesikası olmadan iş bu davayı açmak hakkı bulunmadığından,taraflarınca diğer davalı borçlu aleyhine yürütülen icra takibinin ve yapılan hacizlerin muvazaalı olduğu yönündeki davacının iddialarının tamamen asılsız ve mesnetsiz olduğunu, müvekkilinin diğer davalı borçludan alacağının da kimyon satımından kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; … İcra Müdürlüğü’nün 2008/2 Değişik İş dosyasında bulunan davalı …’nın ihale alıcısı olarak yatırdığı satış bedeli üzerine … İcra Dairesi’nin 2009/201 esas sayılı dosyası ile konan haczin, …İcra Dairesi’nin 2010/10808 esas sayılı dosyasındaki takip konusu alacak ve fer’ileriyle sınırlı olmak üzere iptaline, davacı alacaklıya bu ihale satış bedeli üzerinden haciz isteme yetkisi verilmesine,karar verilmiş; hüküm, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 471,61 TL kalan onama harcının temyiz eden davalılardan alınmasına 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TASARRUFUN İPTALİ- ALACAKLIDAN MAL KAÇIRMA KASTIYLA TAŞINMAZ SATIŞI

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/7927
KARAR:2019/870 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine, dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; … tarafından keşide edilen 04/08/2012 tarihli ve 30.000,00 TL bedelli ve 08/09/2012 tarihli 23.000,00 TL bedelli çeklerin tahsili için … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile müvekkili tarafından icra takibi başlatıldığını, icra dosyasından … icrasına yazılan talimat sonrasında hacze kabil mal veya gayrimenkule rastlanmadığının anlaşıldığını, yapılan araştırmada borçlu adına kayıtlı bulunan … 468 ve 1392 parsellerde kayıtlı gayrimenkulleri kardeşi …’a devrettiğinin tespit edildiğini, bu devrin alacaklılardan mal kaçırma kastı ile kötü niyetli olarak yapıldığını bildirerek tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı …; davacıyı hiç tanımadığını, takibe konu çeklerin de davacı tarafa 5-6 cirodan sonra geçtiğini, hiç bir ticari ilişkisinin olmadığını, çekleri … ‘a verdiğini, kesinlikle mal kaçırma amacı olmadığını davanın reddini talep etmiştir.

Davalı …; Satışın muvazaalı olmadığını, kardeşinin işlerinin bildiği kadarıyla 2013 yılında kötüye gitmeye başladığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, satışın borcun doğumundan çok önce yapıldığını bu nedenle alacaklılardan mal kaçırmak amacı ile yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine, dair karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına, karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 15,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

TASARRUFUN İPTALİ – DAİRE BEDELİNİN KISMİ OLARAK ELDEN ÖDENMESİ- ALICI VE SATICI ARASINDA HERHANGİ BİR AKRABALIK İLİŞKİSİNİN BULUNMAMASI

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/7976
KARAR: 2019/872 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine, dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı vekili; müvekkilinin davalı borçlu … ’dan çeke dayalı alacakları bulunduğunu, … İcra Müdürlüğünün 2012/12907 sayılı dosyası ile kambiyo takibi yaptıklarını, takibin kesinleştiğini, borçlu davalının alacaklılardan mal kaçırmak için, … parseldeki 4 nolu bağımsız bölümün borç doğumundan sonra 28/09/2011 tarihinde davalı …’e satıldığını öğrendiklerini, her iki davalının birlikte muvazaalı hareket ettiklerini, İİK 277 ve devamı maddelerine göre yapılan tasarrufun iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili; müvekkillerinin dava konusu ev üzerinde satılık levhası gördüklerini, aynı apartmandaki komşular aracılığı ile mal sahibi olan davalı … ile görüşüp pazarlık yapmak sonucu 90.000,00 TL bedel karşılığında satın aldıklarını, bu paranın 30.000,00 TL’sinin elden 45.000,00 TL’sinin tapuda satış işlemleri yapıldığı sırada banka havalesi ile ve yine aynı gün hesaplarından çektikleri 15.000,00 TL ile elden ödediklerini, müvekkili ile davalı … arasında herhangi bir tanışıklık ya da akrabalık bağı bulunmadığını, satışın muvazaalı olmadığını, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, sübuta ermeyen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına, karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 16,70 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ARKA TEKERİN PATLAMASI SONUCU MEYDANA GELEN SES VE GÜRÜLTÜ (TOZ ) SONUCU DİĞER ARAÇ SÜRÜCÜSÜNÜN PANİKLEYEREK DİREKSİYON HAKİMİYETİNİ KAYBETMESİ NEDENİYLE MADDİ TAZMİNAT

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/5681
KARAR:2019/901

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki maddi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davacılar vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacılar vekili, 05/08/2012 tarihinde davacılar murisi … ‘nun yolcu olduğu davalıya trafik sigortalı aracın dava dışı … sevk ve idaresindeki aracın sol arka tekerinin patlamasıyla meydana gelen ses ve görüntü(toz) nedeni ile murisin yolcu olduğu sürücü … ‘ın panikleyerek korkuluklara çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında sürücü … hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, muris Çetin’in ölümü nedeni ile eşi Çiğdem ile çocukları …, … ve … in murisin desteğinden yoksun kaldıklarını, desteğin muhtelif ayakkabı dükkanlarında çalışmasının yanı sıra son 2 sene içinde inşaat işlerinde kartonpiyer ve tadilat işlerinde çalışmakta olduğunu, sigorta şirketine yapılan başvuru neticesinde 101.135,00 TL ödeme yapıldığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın kabulü ile
45.155,41 TL maddi tazminatın davalı … şirketinden poliçe limitiyle ve temerrüt tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı …’na verilmesine, davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın kabulü ile 760,40 TL maddi tazminatın davalı … şirketinden poliçe limitiyle ve temerrüt tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı …’na verilmesine, davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın kabulü ile 1.784,45 TL maddi tazminatın davalı … şirketinden poliçe limitiyle ve temerrüt tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı …’na verilmesine, davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 15,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına 05.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Exit mobile version