ESER SÖZLEŞMESİ NİTELİĞİNDE ESTETİK AMAÇLI BURUN AMELİYATINDAN KAYNAKLI TAZMİNAT İSTEĞİ

T.C
YARGITAY
15. Hukuk Dairesi

ESAS:2018/5312
KARAR:2019/139

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesi niteliğinde estetik amaçlı tıbbi müdahaleden kaynaklanmakta olup, mahkemece davanın reddine dair verilen hüküm davacı vekilince temyiz olunmuştur.

Davacı vekili, müvekkilinin 28.04.2012 tarihinde burnunda yıllar önce meydana gelen kırık nedeniyle estetik ameliyat ile düzeltilmesi konusunda davalı hastaneye başvurarak diğer davalı doktor ile görüştüğünü, burun ameliyatının yanı sıra yüzünü gerdirmek ve karnındaki yağları alması konusunda anlaştıklarını, bu operasyonlarının aynı anda yapılarak davacının 04.05.2012 tarihinde taburcu olduğunu, ne var ki, yüz germe ameliyatı neticesinde sağ ve sol yüzü arasında orantısızlık oluştuğunu, sağ göz kapağının her zaman diğerine oranla ve normale göre açık daha açık bir görünüme kavuştuğunu ve bu durumun son derece rahatsız edici olduğunu, sağ gözünde sürekli olarak yaşarma meydana geldiğini ve bu yüzden sokağa çıkamaz hale geldiğini, karnından yağ alma operasyonu sonucunda da davacının karnının son derece şekilsiz bir görünüme dönüştüğünü, yamukluk ve tümsekler meydana geldiğini, bu durumun davalı doktora bildirilmesine rağmen ilgilenilmediğini ve 2 hafta içerisinde iyileşeceğinin söylenmesine karşın zamanla şikayetlerinin arttığını davacının bedeninde güç kaybı ve hasar oluştuğundan yaklaşık 1 yıl boyunca çalışamadığını iddia ederek 10.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini istemiştir.

Davalı şirket vekili, davacının iddialarının bilimsellikten uzak olduğunu, davanın reddine karar verilmesini istemiş, davalı doktor vekili ise cevap dilekçesinde, davacının ameliyatlarının tıbbi usullere uygun ve titizlikle yapıldığını, davacının kontrol muayenesine gelmediğini, hastanın operasyon sonrası bakım kusuru sebebi ile oluşan sonuçlara müdahaleye de engel olduğunu, tazminat şartlarının oluşmadığını, kaldı ki, istenen tazminatın da fahiş olduğunu, suç duyurusu üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı’nca takipsizlik kararı verilip itirazın da reddedildiğini, davanın reddine karar verilmesini istemiş, mahkemece de … Kurumu’nun raporuna dayanılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece hükme esas alınan raporunun dosya kapsamı ile bağdaştığı söylenemez. Şöyle ki, taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 355. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Sözleşme ile davacıya estetik müdahalelerde bulunulması kararlaştırılmıştır. Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin niteliği itibariyle hekim ile hasta arasında tedaviye ilişkin sözleşmeden farklı olduğu ve eser sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği anlaşılmaktadır. Eser sözleşmesini düzenleyen TBK’nın 355. maddesi uyarınca yüklenicinin edimi bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin edimi ise, karşılığında bedel ödemeyi üstlenmesidir. Eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmektedir. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin) sorumluluğundadır.

Diğer yandan, 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİ 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin “Meslek Kurallarına Uyma” başlıklı 4. maddesinde, “araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.” düzenlemesi karşısında, davacıya hastane ortamında tıbbi müdahalede bulunulduğuna göre bu sözleşme hükümleri de esas alınarak uyuşmazlığın çözümü zorunludur. Sözleşmenin 4. maddesinde kastedilen standardın da, tıbbi standart olduğu tartışmasız olup, tıbbi standartlara aykırılık teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde gerçekleşebilir. “Tıbbi Standart” hekimin tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmekte olup, denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. Sözleşmenin eser niteliğindeki “estetik müdahalelerde” de uygulanacağının kabulü zorunludur.

Davacı, burun estetiği, yüz gerdirme ve karnında yağ alma gayesiyle yani estetik amaçla davalıya başvurmuş olduğuna göre, estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır. Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup, yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü altındadır.

Somut olayda ise; mahkemece alınan … Kurumu’nun 17.08.2015 tarihli raporunda, “28.4.2012 tarihinde davalı hastanede … tarafından aynı seansta abdominoplasti, endoscopik idface lift, liposuçtion rinoplasti ameliyatı yapıldığı, 07.05.2012 tarihinde yapılan kontrol muayenesinde sorun gözlenmediği, 04.06.2012 tarihinde kontrol muayenesinde, sağ hafif derecede skleral show, abdomende seroma saptandığı, kişinin tedaviyi kabul etmediği, kurulca yapılan muayenesinde, saptanan inzisyon konumlarına göre kişiye orta yüz germe septorinoplasti ve mini abdominaplasti yapıldığının anlaşıldığı, bu ameliyatlardan sonra ameliyat bölgelerinde subjektif hissizlik yakınması olmasının yapılan ameliyatların doğal sonucu olarak kabul edildiği, aynı seansta yapılan operasyonların niceliği ve niteliği göz önüne alındığında ameliyat süresinin ve yapılan ameliyatların tıbben uygun olduğu, bu duruma göre ilgili hekimin eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu ve atfı kabil bir kusur bulunmadığı belirtilmiş ve mahkemece de bu rapor gözetilerek dava reddedilmiş ise de; taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu ve yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacı yanın gerek burun gerekse yüz germe ve yağ dokusu alınması ile ilgili isteminin davalı doktor tarafından daha güzel bir görünüme kavuşturulacağı yönünde bir garanti verilmesi niteliğinde olduğu gözetildiğinde, hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu yönündeki görüş yeterli olmayıp, ayrıca davacının isteklerinin karşılanıp karşılanmadığı, ayıplı olduğu iddia edilen yüz germe ve karından yağ dokusu alma ile ilgili olarak; hekimin edimini yerine getirip getirmediği ya da komplikasyon olup olmadığı ve komplikasyon konusunda aydınlatma görevinin yerine getirilip getirilmediği ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılıp yapılmadığı hususları tartışılıp değerlendirilmek üzere, aralarında akademik kariyere sahip üniversitelerden seçilecek Estetik Plastik ve Rekonstrüktif cerrahisi konusunda uzman 3 kişilik bilirkişi kurulu oluşturulmak suretiyle gerektiğinde muayene edilmek suretiyle, dosyadaki belge ve bilgiler incelenerek alınacak rapora yapılacak itirazlar da dikkate alınıp hekim ve istihdam eden sıfatıyla davalı hastane işleticisinin sorumluluğu saptanıp, hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.

Eksik inceleme ve yetersiz rapora dayanılarak karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 14.01.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SAHTE DİPLOMA İLE EHLİYET ALMA- EHLİYETSİZ ARAÇ KULLANMA- RİZİKONUN TEMİNAT DIŞINDA KALMASI- İSPAT KÜLFETİ- BEKLETİCİ MESELE

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/18665
KARAR: 2017/11470 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R-

Davacı vekili; müvekkili şirkete ait olan … plakalı aracın, davalı … bünyesinde birleşik kasko sigortası ile sigorta ettirildiğini, aracın 177699911 nolu poliçe 21/03/2011-21/03/2012 tarihleri arasında davalı şirketçe teminat altına alındığını, 10/01/2012 tarihinde müvekkili şirkete ait araç dava dışı araç sürücüsü …’in kontrolünde seyir halinde iken aracın motor kısmının aniden alev alması üzerine aracın yanmaya başladığını, yapılan tüm müdahalelere rağmen aracın tamamen yandığını ve kullanılamaz hale geldiğini, meydana gelen kaza nedeniyle … Cumhuriyet Başsavcılığınca 2012/132 sayılı soruşturma dosyasının açıldığını, müvekkili şirket tarafından kaza tarihi itibariyle davalı şirkete ihbarda bulunduğunu, ancak bu güne kadar herhangi bir ödemenin müvekkiline yapılmadığından bahisle; meydana gelen kaza sonucu müvekkili şirketin tamamen yanan … plakalı aracının sigorta bedeli 55.000,00-TL tazminatın ihbar tarihi olan 10/01/2012 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsilini yargılama gideri ile ücreti vekaletin davalı taraf üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı … vekili; öncelikle davanın aktif husumet yokluğundan reddini talep ettiklerini, araç sürücüsü …’in …nolu ehliyetinin yapılan sorgulamada sürücü belgesinin iptal edildiğinin tespit edildiğini, dava konusu tazminat talebinin ehliyetsiz araç kullanılması sebebi ile teminat kapsamı dışında kaldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, dava dışı sürücünün sürücü belgesinin iptal edildiği, sürücü belgesinin gerçekte var olmadığının bildirilmesi üzerine sürücünün sahte belgelerle sürücü belgesi aldığı anlaşıldığından ehliyetinin daimi olarak iptal edildiği, sürücü belgesi olmadan araç kullandığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dava, kasko sigorta sözleşmesi gereğince; trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.Dava konusu olayda; davacı şirkete ait ve davalı … şirketi tarafından kasko sigortalı araç, 10/01/2012 tarihinde dava dışı araç sürücüsü …’in kontrolünde seyir halinde iken aracın motor kısmının aniden alev alması üzerine yanmış ve tamamen kullanılamaz hale gelmiştir. Davacı şirket davalı kasko sigorta şirketinden; yanan aracın sigorta bedeli olan 55.000,00 TL’nin tahsilini talep etmiştir. Davalı … şirketi ise; araç sürücüsü …’in ehliyetinin iptal edildiğini ve dava konusu tazminat talebinin ehliyetsiz araç kullanılması sebebiyle teminat kapsamı dışında kaldığını iddia etmektedir.

Taraflar arasındaki çekişme, dava konusu araç sürücüsü …’in olay tarihinde sürücü belgesinin bulunup bulunmadığı, dolayısıyla da zararın teminat kapsamında kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.

Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.1. maddesine göre; gerek hareket, gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan, TTK.’nun 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi, aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Sigortası Genel Şartlarının B.1.5. maddesi ve TTK.’nun 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer.(HGK 10.12.1997 gün ve 1997/11-772-1043; HGK 16.12.1998 gün ve 1998/11-872-905; HGK 22.12.2010 gün ve 2010/17-655-688 sayılı ilâmları)

Dava, kasko sigorta sözleşmesine dayanılarak açılan alacak istemine ilişkindir.

Kasko sigorta Poliçesi Genel şartlarının A/5 maddesinde 10 bent halinde sigorta teminatı dışında tutulan haller sayılmıştır. Taşıtın KTK hükümlerine göre gerekli sürücü belgesi olmayan kimselerce kullanılması nedeniyle zararlar da teminat dışında kalan haller arasında gösterilmiştir.2918 Sayılı KTK’nun 36 vd.maddeleri uyarınca gerekli ehliyetnameye sahip olmayan kişi tarafından aracın kullanılması sırasında oluşan zararlar teminat dışındadır. Ayrıca taşıtı kullanan kişinin ehliyetinin o taşıtı kullanmaya uygun ehliyetli olması gereklidir.

Somut olayda, … 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/57 sayılı dosyasında; 67 sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı yargılama yapıldığı, davanın henüz derdest olduğu, bu davada; davacı şirkete ait aracın sürücüsü olan …’e ait sürücü belgesinin de sahteliğini içeren iddianame kısımları olduğu, sürücü … kendi beyanlarında; ilkokul terk olduğu için diploması bulunmadığını, dava dışı Kemal adında bir şahsın kendisine yardım ederek sahte diploma alıp bunun üzerine sürücü belgesi aldığını belirttiği, ayrıca …’in sürücü belgesi …’den alınıp Türkiye’de tebdil edildiği anlaşılarak … ile yapılan yazışmada sürücü belgesinin …’e ait olmadığı belirtildiği ancak buna ilişkin yargılamanın henüz devam ettiği anlaşılmaktadır.

Borçlar Kanunu’nun 53. maddesine ve yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, hukuk hâkimi, gerek ceza hâkiminin belirlediği kusur oranı gerekse delil yetersizliğine dayalı beraat kararı ile bağlı değil ise de, sanığın isnat edilen eylemi işlemediğinin kesin olarak tespiti olgusuna dayalı beraat kararı ile o eylemin hukuka aykırılığını ve failini belirleyen mahkumiyet kararının bu yönleriyle bağlıdır.

Buna göre;somut olayın özelliği itibariyle maddi vakıanın, özellikle sürücü belgesinin sahte olup olmadığının tespiti açısından ceza davasının sonucu önem arz etmektedir. Bu nedenle sözü edilen ceza davasının sonucu ve kesinleşmesi beklenmeli, tüm deliller birlikte yeniden değerlendirilerek, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yerel mahkemece bu yönler üzerinde durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma ilamının kapsam ve şekline göre; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ve davacıya geri verilmesine 11/12/2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi

İŞYERİNDE BEYİN KANAMASI SONUCU ÖLÜM- İŞ KAZASI- DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI TALEBİ

T.C.
YARGITAY
21. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2016/5106
KARAR NO : 2016/14745
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 21. İş Mahkemesi
TARİHİ : 01/10/2015
NUMARASI : 2013/502-2015/419
DAVACILAR : S. K. vs. Vek. Av.
DAVALI :1-…..Fabrikaları San. Tic. A.Ş. Vek.
2-….. Koruma Ve Güvenlik Hizmetleri Ltd Şti

Davacılar murisinin, iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle, davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacılar vekilince istenilmesi ve de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 06/12/2016 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalılardan İstanbul Asfalt Fabrikaları San. Tic. A.Ş vekili Avukat Yakup Çolak geldi. Davacılar ile diğer davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hakimi Mehmet Fatih Kapusuzoğlu tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine
işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

K A R A R

Dava, sigortalının iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, olayın %100 kaçınılmazlıktan kaynaklandığı, işverenin kusursuz olduğundan bahisle davanın reddine verilmiştir.

Dosya kapsamından murisin beyin kanaması nedeniyle vefat ettiği, olayın iş kazası olduğunun tespitine dair mahkeme ilamının onanarak kesinleştiği, dosya kapsamında aralarında operatör doktor bir hekimin de bulunduğu heyetten kusur raporu alındığı, bu raporda beyin kanamasının meydana gelişinde %100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu konusunda görüş bildirildiği anlaşılmaktadır.

Kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Olayın önlenemezliği hususunu açmak gerekirse; buradaki önlenemezlik olayla ilgili değildir. Önlenemezlik unsuru, tamamen davranış normu ve borca aykırılıkla ilgili olup alınabilinecek tüm tedbirler alınmış olunsa dahi bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlalinin ifadesidir. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına yada sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur.
Bu açıklamalardan olarak somut olayda her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi kusur raporunda beyin kanaması neticesinde ölüm sonucunun ortaya çıkmasında %100 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüşe katılmak mümkün değildir.

Yapılacak iş, murisin vefatından önceki döneme ve vefatına ilişkin tüm tıbbi belgeler dosyaya celp edildikten sonra aralarında bir nörologun da bulunduğu iş güvenliği uzmanlarından oluşan heyetten beyin kanamasının oluşmasında işyeri koşullarının etkili olup olmadığı, sigortalının kendi bünyesinden kaynaklanan nedenlerin ne kadar etkili olduğu konusunu da kapsayacak şekilde kusur raporu almak ve oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine 06/12/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan
Mesut BALCI
Üye
H. KARA
Üye
B. SONER
Üye
B. AYDOĞAN
Üye
A. YENER
C.C

BİREYSEL KREDİ-HAYAT SİGORTASININ BANKACA YENİLENMEMESİ- ÖLÜMÜN GERÇEKLEŞMESİ- TAZMİNAT VE İSTİRDAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME

T.C
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/8920
KARAR:2019/1061

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı,…Şubesinden 03/05/2011 tarihinde 45.000,00 TL’lik bireysel kredi kullanan merhum …’ın mirasçısı ve eşi olduğunu, eşinin hesabından para çekilerek eşinin hayat sigortası kapsamına alındığını, kredinin ilk taksitinden vefat tarihine kadar da kredi ödemelerinin ve hayat sigortası kesintilerinin maaşından kesildiğini, hatta vefat olayından sonra da banka tarafından maaş hesabından kesinti yapıldığını, eşinin hayat sigortası kapsamında iken 31/05/2013 tarihinde vefat ettiğini, bankanın hesabın kapatılmasını istediğini ve haklarını bilmemesinden dolayı da ödeme yaptığını, bankanın 1 yıldan fazla suretle hayat sigortası yapmakla kendisine ve eşine sigorta kapsamında oldukları güvencesi verdiğini, bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğu olan bankanın mevcut sigortanın yenilenmediğini bildirmediğini beyan ederek, bu nedenle murisinin bankaya borçlu bulunmadığının tespiti ile haksız ve hukuki dayanaksız tahsil edilen 39.000,00 TL bedelin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1-Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2. maddesinde “Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar” hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları, hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyeti ifade eder denilmektedir. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri, kredi veren; mevzuatları gereği tüketicilere nakit kredi vermeye yetkili olan banka, özel finans kuruluşu ve finansman şirketlerini kapsar. Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.

Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal veya hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Yasada açıklandığı üzere Tüketici “bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan, veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişidir. Somut uyuşmazlıkta davacı, murisi …’ın davalı bankadan kullandığı konut kredisi nedeniyle davalı bankanın sigorta poliçesini yenileme yükümlülüğünü yerine getirmediğini beyan ederek davalı bankaya ödenen 39.000,00 TL’nin iadesine karar verilmesini etmiş olup, dava konusu olayda davacı murisin kullanmış olduğu konut kredisi sebebiyle tüketici konumundadır. Öyle olunca taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı ve eldeki davaya bakma görevinin Tüketici Mahkemesine ait olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemenin görevi hususu kamu düzenine ilişkin olup, taraflar bu hususu ileri sürmese bile bunun mahkemece re’sen nazara alınması gerekir. O halde mahkemece, müstakil Tüketici Mahkemesi var ise davaya bakmakla Tüketici Mahkemeleri görevli olduğundan görevsizlik kararı verilmesi, müstakil Tüketici Mahkemesi yok ise ara kararı ile uyuşmazlığa Tüketici Mahkemesi sıfatı ile bakılmasına karar verilmek suretiyle uyuşmazlığın çözülmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın Asliye Hukuk Mahkemesi olarak görülmüş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

2-Bozma nedenine göre kararı temyiz eden davacının ve davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle kararı temyiz eden davacı ve davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan 27,70 TL harcın davacıya, 27,70 TL harcın davalıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi

VÜCUT VEYA SIHHAT ÜZERİNE İKA EDİLEN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ALACAKLARI HACZEDİLEMEZ

T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I

ESAS NO : 2017/4712
KARAR NO : 2017/10938

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 16. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/02/2016
NUMARASI : 2015/763-2016/109
DAVACI : BORÇLU : Selami G.
DAVALI : ALACAKLI : Ahmet Ali S.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mustafa Özbek tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Borçlu Selami G.aleyhine İstanbul Anadolu 12. İcra Dairesi’nin 2015/3275 Esas sayılı dosyasıyla başlatılan takipte, borçlunun alacaklı olduğu İstanbul Anadolu 16. İcra Dairesi’nin 2014/10990 E. sayılı dosya alacağı üzerine haciz konulduğu, haczedilen alacağın İİK’nun 82/11. maddesi kapsamında alacak olduğu ve haczedilemeyeceği iddia edilerek haczin kaldırılmasının talep edildiği, mahkemece, şikayetin kısmen kabulü ile haczin maddi tazminat ve faizi yönünden kaldırılmasına, manevi tazminat yönünden ise şikayetin reddine karar verildiği görülmüştür.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 82/11. maddesi uyarınca; vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar için tazminat olarak mutazarrırın kendisine veya ailesine toptan veya irat şeklinde verilen veya verilmesi lazım gelen paralar haczedilemez. İlgili maddede, maddi veye manevi tazminatlar yönünden ayrım yapılmadığı, vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar için verilen veya verilmesi lazım gelen tüm paraların haczedilemeyeceğinin hüküm altına alındığı görülmektedir.

Somut olayda, borçlu Selami G.’ün, alacaklı olduğu ve haczin konulduğu İstanbul Anadolu 16. İcra Dairesi’nin 2014/10990 Esas sayılı dosyasıyla yapılan takipte, borçlular hakkında ilamlı takip yapıldığı ve takibe dayanak ilamın İstanbul Anadolu 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/524 E., 2014/115 K. sayılı ve 02/04/2014 tarihli kararı olduğu, kararda; “Maddi tazminat yönünden davacının fazlaya dair hakkı saklı kalmak üzere 3,00-TL. maddi tazminat ile 20.000,00-TL. manevi tazminatın olay tarihi olan 08/09/2009 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurulduğu, hüküm altına alınan alacağın, müessir fiilden kaynaklı tazminatlar olduğu görülmüştür. Nitekim icra mahkemesince de kararın gerekçe kısmında bu hususa değinilmiştir.

O halde mahkemece, İİK’nun 82/11. maddesine aykırı olarak vücut veya sıhhat üzerine ika edilen zararlar için hükmedilen tüm (paralar) tazminatlar üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile manevi tazminat yönünden şikayetin reddi şeklinde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MOTOSİKLET KAZASI- HATALI TEDAVİ HEKİMİN SORUMLULUĞU- YETERSİZ ADLİ TIP RAPORUNA GÖRE HÜKÜM KURULAMAYACAĞI

T.C.
Yargıtay
13. Hukuk Dairesi

Esas No:2014/26571
Karar No:2015/33584
K. Tarihi:18.11.2015

Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, 27.07.2009 tarihinde geçirdiği motosiklet kazası sonucunda sağ el bileğinde meydana gelen travma sonucunda, tedavi için davalı doktora başvurduğunu,sağ el bileğindeki transvaniküler perilunar kırıklı çıkık tanısı üzerine,davalı doktor tarafından 4.08.2009 tarihinde ameliyatının gerçekleştirildiğini, birkaç gün sonra bileğinde kanamanın meydana geldiğini, davalı tarafından pansuman yapıldığını, kanamanın devam etmesi üzerine ameliyatta takılan tellerden ikisini davalının çekip çıkardığını, 7-8 hafta geçmesine rağmen el bileğindeki ağrı, şişlik ve kanamanın devam ettiğini, 16.10.2009 tarihinde dava dışı hastanede yeniden ameliyat olduğunu,davalının hatalı ameliyatı sonucunda sağ bileğinde araz kaldığını, bilek haraketlerini tam yapamadığı gibi, bileğine yük veremez hale geldiğini, günlük ve iş hayatını olumsuz etkilediğini,davalının gerekli dikkat ve ihtimamı göstermeyerek, kusurlu davrandığını ileri sürerek, 5334,99 TL tedavi gideri, 4665,01 TL maddi tazminat ve 20.000 TL manevi tazminatın 4.08.2009 tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen raporda,kırık ve çıkığın toplam K teli ile tespit edilmesi ameliyat tekniğine uygun bir girişim olduğu ,gelişen lunatum avasküler nekrozun ve naviküler kırık hattında oluşan kaynamamanın komlikasyon olduğu ,yapılan ameliyatla illiyetinin olmadığı bu cihetle hekime kusur atfedilemeyeceğinin açıklanmış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davacının motosiklet kazası zonucunda sağ el bileğinde meydana gelen travma sonucunda davalı doktora başvurduğu,doktorun kusuru nedeniyle ameliyat sırasında ve sonrasında uygulanan yanlış tedaviler sonucunda,kırık hattında kaynama oluşmaması sonucunda sağ el bileğinin sakat kaldığının saptanması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir..Uyuşmazlık ameliyatı gerçekleştiren davalı doktorun,davacının sağ el bileğinde meydana gelen arazın oluşmasında hukuka aykırı bir eyleminin, giderek kusurunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturmaktadır. Eş deyişle dava, davalı doktorun vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. ( BK.386, 390 md )

Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır.( BK.390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. ( BK.321/1 ) o nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafifte olsa ) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor tıbbi calışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek hastanın durumuna deger vermek, tip biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor ufak bır tereddüt gosteren durumlarda bu tereddüdu ortadan kaldıracak arastırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin yolu tercih etmelidir. Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Somut olayda, davacı ,sağ el bileğindeki travma nedeniyle davalı doktora baş vurduğu, davalı doktor tarafından ameliyatın gerçekleştirildiği,ameliyat sonrasında davacının sağ el bileğinde gelişen lunatum avasküler nekrozun ve naviküler kırık hattında oluşan kaynamamanın saptandığı anlaşılmaktadır. Davamızda ameliyat sırasında ve sonrasında arızanın meydana gelmesinde davalı doktorun kusurlu olup olmadığının saptanması gerekir.

Mahkemece, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulundan alınan 23.12.2014 günlü raporda, ……kırık ve çıkığın toplam 4 K teli ile tespit edilmesinin ameliyat tekniğine uygun bir girişim olduğu ,gelişen kaynamamanın komlikasyon olduğu,yapılan ameliyatla illiyetinin bulunmadığı ,,hekime atfı kabil kusur tespit edilemediği mütalaa edilmiştir.Davacı,davalı doktorun yeni yöntem yerine tel montajıyla yapılan eski tedavi yöntemini seçerek hatalı tedavi yaptığını ve tellerin montajı sırasında damarları deldiğini,başka bir anlatımla Herbert vidası kullanılmayarak K teli kullanılmış olmasının ,ameliyat sonrası oluşan kanamanın bası yolu ile durdurulmuş olmasının gelişen kaynamama şeklindeki komlikasyonun oluşumuna katkısı olup olmadığı ,,iddiası ile eldeki davayı açmıştır.Davacının delil olarak dayandığı E.. Hastanesinin 17.10.2009 tarihili epikriz raporunda belirtilen ameliyat sırasında pseudoanevrizma ve radial arterin yanalanmış bölgesinin diseke edilmiş,anevrizma ve yaralı arter segmentinin eskize edilerek ucuca onarım yapılmış olduğu nazara alınarak davalı doktorun hatalı ve eksik uygulaması olup olmadığı hükme esas alınan Adli tıp raporunda bu hususlar üzerinde hiç durulmamıştır.Bu haliyle rapor inandırıcı ve tatminkar olmaktan uzaktır. Öyle olunca hükme esas alınan Adli Tıp 3.ihtisas kurulu raporuna itibar edilip, hüküm kurulmaz. O halde mahkemece yapılacak iş; üniversitelerin ilgili anabilim dallarından ve özellikle ortopedi uzmanlarından seçilecek konusunda uzman bilirkişilerden oluşmuş bir kurul aracılığı ile dosyadaki hastahane de tutulmuş dosya ve kayıtlar taraf savunmaları tüm deliller birlikte değerlendirilerek, yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğu, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda doktor hatası olup olmadığını gösteren nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak ve böylece hasıl olacak sonuca uygun karar vermektir. Eksik inceleme ve mevcut delileri değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. bozma nedenidir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 18.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

OTOYOLDA SEYİR HALİNDE İKEN YOLA ÇIKAN SAHİPSİZ KÖPEĞİN ARACA VERDİĞİ ZARAR- İDARENİN HİZMET KUSURU

T.C

DANIŞTAY
15. DAİRE BAŞKANLIĞI

ESAS:2014/332

KARAR:2017/67

TARİH:10.01.2017 tarih.

Karayolları Trafik Kanunu

Temyiz Eden (Davalı) : /ANKARA
Vekili : -Aynı yerde

Karşı Taraf (Davacılar) : 1- M…Ltd. Şti.
2- A…..Ltd Şti.
Vekili : Av.

İstemin Özeti : Davacılardan, A..Gıda. Ltd. Şti. yetkilisi tarafından kullanılmakta olan 01 AF 217 plakalı aracın 10.02.2008 tarihinde, Hendek Akyazı istikametinde seyir halinde iken, yola çıkan bir köpeğe çarpması sonucu araçta oluşan 7.166,82.-TL hasar bedeli ile araçtan yararlanılamayan günler için uğranıldığı öne sürülen 2.833,18.-TL maddi kaybın, davalı idarenin hizmet kusuru nedeniyle oluştuğu ileri sürülerek avans faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan dava sonucunda, Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nce; davanın kısmen kabulü ile 7.166,82-TL hasar bedeli ile aracın kullanılamayan günlere ait 960,00-TL olmak üzere toplam 8.126,82.-TL maddi tazminatın, davalı idareye yapılan başvuru tarihi olan 30.04.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden alınarak davacılara verilmesi, fazlaya ilişkin 1.873,18.-TL maddi tazminat isteminin reddi yolunda verilen kararın, hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek kabule ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Savunma verilmemiştir.

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce, tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararın Bozulması” başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında; temyiz incelemesi sonucu

Danıştayın;

a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c) Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozacağı kuralına yer verilmiştir.

Dosyadaki belgeler ile temyiz dilekçesindeki iddiaların incelenmesinden, temyiz istemine konu kararın hukuka ve usule uygun olduğu, kararın bozulmasını gerektirecek yasal bir sebebin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin reddine, Sakarya 1. İdare Mahkemesi’nin 09/07/2010 tarih ve E:2009/812, K:2010/513 sayılı kararının, kabule ilişkin kısmının ONANMASINA, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 2577 sayılı Kanunun 18.06.2014 gün ve 6545 sayılı Kanunla eklenen Geçici 8. maddesinin 1. fıkrası ve 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10/01/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

RÜCUEN TAZMİNAT DAVALARINDA ON YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİNİN UYGULANMASI GEREKİR.

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU,
Esas: 2013/4-1814,
Karar: 2013/715

İçtihat

“Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 09.03.2010 gün, 2009/272 E. – 2010/54 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 24.10.2011 gün, 2010/8901 E– 2011/10988 K. sayılı bozma ilamı ile;

(… Davacı, dava dışı üçüncü kişinin mevzuat gereği kendisine indirimli tarife uygulanması gerekirken Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın talimatı üzerine indirimli tarife uygulamasından vazgeçilmesi nedeniyle ödemiş olduğu fazla elektrik bedelinin geri alınması için açtığı dava sonucunda mahkemece verilen ve kesinleşen karar gereğince üçüncü kişiye ödemiş olduğu tazminatın rücuen davalıdan ödetilmesini istemiştir.

Davalı ise, yasal süre içinde zamanaşımı savunmasında bulunmuş ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davalının zamanaşımı itirazı reddedilmiş, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı ve davalı tarafından temyiz olunmuştur.

Rücu hakkı başkasına ait borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Davacının mal varlığındaki eksilme ödeme tarihlerinde gerçekleşmiştir. Davacı, ödeme tarihi itibariyle fiil ve faili bildiği gibi zarar da tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Davanın niteliğine göre zamanaşımının başlangıç tarihi zarara neden olan haksız fiil tarihi olmayıp, sonucunda doğan zararın zarar görene ödendiği tarihtir. Çünkü ortaya çıkan zararı ödeyen kişi ancak bu ödeme tarihinden sonra talep edebilme hakkına kavuşur ve bu süre bir yıldır.

Somut olayda, davacı şirket tarafından üçüncü şahsa yapılan ödeme tarihleri 24.08.2006 ve 29.08.2006 olup, bu davanın açılma tarihi ise 14.07.2009’dur. Şu durumda yerel mahkemece, rücuen tazminat davalarında zamanaşımı süresinin bir yıl olduğu, zamanaşımı süresinin ödeme tarihinden başlayacağı ve davanın açıldığı tarih itibariyle 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gözetilmeksizin davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden ve davalının temyiz dilekçesinde zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunu açıkça ileri sürmüş olduğundan kararın bozulması gerekmiştir…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; kesinleşen mahkeme kararı gereğince üçüncü kişiye ödenmiş olan tazminatın rücuen tazmini isteğine ilişkindir.

Davacı vekili; dava dışı şirket tarafından mevzuat gereği kendisine indirimli tarife uygulanması gerekirken Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’nın talimatı üzerine indirimli tarife uygulamasından vazgeçilmesi nedeniyle, ödemiş olduğu fazla elektrik bedelinin geri alınması isteğiyle açtığı dava sonucu, mahkemece verilen ve kesinleşen karar gereğince ödemiş olduğu indirimli tarife bedelinin rücuen davalıdan tazminini istemiştir.

Davalı ise, yasal süre içinde zamanaşımı savunmasında bulunmuş ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davalının zamanaşımı itirazı reddedilmiş, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda belirtilen nedenlerle karar bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu olayda, rücuen alacak isteği yönünden, zamanaşımı süresinin bir yıl olarak mı, yoksa on yıl olacağı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, rücu ve halefiyet kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:

Rücu hakkı; başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin malvarlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelen, tazminat niteliğinde bir talep hakkıdır. Alacaklıyı tatmin eden kişi, alacaklının hakkından bağımsız kendi şahsında doğan bir hak elde etmektedir. Bunun sonucu olarak da rücu hakkı bu hakka sahip olan kişinin şahsında doğduğu anda muaccel olur. Bu nedenle, rücu hakkı için hakkın doğduğu andan itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamaktadır.

Halefiyette ise; halef olan kişi alacaklıyı tatmin ettiği anda, yeni bir hak elde etmemekte, alacaklıya ait olan hakkı kanundan dolayı olduğu gibi devralmaktadır. Bu nedenle, böyle bir alacak için de daha önce zamanaşımı işlemeye başlamış ise, alacak halef olan kişiye intikal etmesine rağmen işlemeye devam eder. Zira, daha önceden muaccel olmuş alacağın yeniden muaccel olması ve yeni bir zamanaşımının işlemeye başlaması mümkün değildir. Salt halefiyet halleri ile yasanın rücu hakkı verdiği haller arasındaki en önemli fark, birincisinde alacaklıya ait bir hakkın intikal etmesi, ikinci halde ise, rücu hakkı sahibinin şahsında yeni bir hakkın doğmasıdır. Halefiyetin temelde bir rücu hakkına dayanmadığı hallerde, alacak hakkı daha önce işlemeye başlayan zamanaşımı ile birlikte intikal eder. İkinci halde ise, rücu hakkı sahibi lehine, alacaklının hakkından bağımsız yeni bir hak meydana geldiğinden, bu andan itibaren yeni bir zamanaşımı işlemeye başlayacaktır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bir kısım üyelerce, Özel Dairenin bozma ilamında belirtildiği üzere, olayda haksız ödemenin söz konusu olduğu, rücu davasına konu ödemenin yapıldığı tarihten itibaren 818 sayılı Borlar Kanunun 60/1 maddesi uyarınca işlem yapılması gerektiği, rücuda bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerinin “tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği” tarihten itibaren işlemeye başlayacağından, somut olayda ödeme tarihinden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu ileri sürülmüş ise de bu düşünce kurul çoğunluğunca aşağıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.

Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğunca; somut olayda uygulanma imkânı bulunmasa da, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğü giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nun 73/1. maddesinde “Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar” hükmü getirilmiştir.

Ancak, somut olayda uygulanması gereken, 818 sayılı Borçlar Kanununda (BK), ayrıca özel olarak bir zamanaşımı öngörülmediğinden, rücuen tazminat davalarında aynı Kanunun 125.maddesi gereğince on yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerektiği, dava konusu olayda ödeme tarihinden, davanın açıldığı tarihe kadar on yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı; yerel mahkemece, zamanaşımı süresinin on yıl olduğuna ilişkin direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmiş ve bu nedenle direnme kararının onanması gerekmiştir.

Ne var ki, bozma nedenine göre işin esası Özel Daire’ce incelenmediğinden, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.

KARAR : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnmesi yerinde görüldüğünden, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİ’NE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.05.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.”

FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULARAK DAVA AÇILMASI DERDESTLİKTEN SÖZ EDİLEMEYECEĞİ

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2018/527
KARAR NO : 2019/421

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : NECDET ÖZTÜRK (42666)
ÜYE : FİLİZ YENİPINAR (33276)
ÜYE : ERDAL GÜRCÜ (107504)
KATİP : DEMET GÜNEŞ ORUÇTUTAN (122041)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BOZOVA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/10/2017
NUMARASI : 2016/716 Esas- 2017/460 Karar
DAVACI : 1 -BAYRAM P. –
: 2 -FİRDEVS P.-
: 3 -İSLİM P. –
: 4 -PERİHAN P.-
: 5 -YUNUS P.-
Büyükhan Mah. Yukarı Demircik Sk. No:28 Bozova/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ
DAVALI : …..SİGORTA A.Ş (….. SİGORTA A.Ş) –
Esentepe Mah. Ali Kaya Sokak. Polat Plaza B Blok Kat 5 Şişli/ İSTANBUL
VEKİLİ : Av. A. K. Ö.
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 28/02/2019

Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/10/2017 tarih ve 2016/716 esas ve 2017/460 karar sayılı kararı aleyhine davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunduğundan dosyanın yapılan incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; 28/09/2012 tarihinde Mehmet Aslan yönetimindeki 63 VT 199 plaka sayılı minibüs Bozova İlçesi Aşağı Demirci mezrasından Büyükhan köyü istikametine doğru seyir ettiği esnada yolun 4. Km’sinde karşı yönden gelen davacıların murisi Ahmet P.’ın sevk ve idaresindeki 27 PA378 plaka sayılı motosiklet ile çarpışması sonucu davacıların desteği olan Ahmet P.ın yaşamını yitirdiğini, Ahmet A. adına ruhsatlı kayıtlı bulunan 63 VT 199 plaka sayılı araç …… SİĞORTA A.Ş 22/08/2012 başlangıç tarihli 22/08/2013 bitiş tarihli 3721122 zorunlu mali sorumluluk siğorta poliçesi ile sigortalanmış olunduğunu, desteğin ölümü ile ilgili olarak Bozova Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/446 Esas sayılı dosyası ile destekten yoksun kalma tazminatı talepli dava açılmış olunduğunu, yargılama aşamasında alınan 29/07/2015 tarihli hesap bilirkişi raporuna göre 26.719,47 TL destekten yoksun kalma zararının saptanmış olunduğunu, Bozova Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/446 Esas sayılı dava dosyasında söz konusu dosyada müdeabbihin arttırılması yoluna başvurulmadığından iş bu dava dosyasındaki talep olan 3.000,00 TL hüküm altına alınmış ve söz konusu meblağ icra yolu ile tahsil edilmiş olunduğunu, davalı siğorta şirketi tarafından 29/07/2015 tarihli hesap bilirkişi raporuna göre bakiye kalan destekten yoksun kalma tazminatı miktarları için her bir davacı için ayrı ayrı hüküm altına alınması zarureti hasıl olduğu, trafik kazasında ölen Ahmet Polat’ı desteğinden yoksun kalan davacılar için İslim P. için 11.524,16 TL, Bayram P. için 1.118,68 TL, Perihan P. için 3.396,64 TL, Yunus P. için 2.940,78 TL, Firdevs P. için 4.739,21 TL olmak üzere toplam 23.719,47 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketinden 19/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline yargılama giderleri ve ücreti vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: öncelikle derdestlik itirazlarının olduğunu, Bozova Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/446 E. Sayılı dosyasında görülen davanın 13/01/2016 tarihinde karara çıkmış olduğunu, kararın taraflarca temyiz edildiğini, kesinleşen bir mahkeme kararı olmaması nedeni ile davanın halen derdest olduğunu, dava şartlarını tesis eden Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. Maddesinin ” I”bendi uyarınca, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması ” hükmü gereğince Sayın Mahkemeye derdestlik itirazlarında bulunduklarını, öncelikle derdestlik yönünden davanın reddine karar verilmesini, talep konusunun miktarı açıkça belli olan tazminat talepleri derdest olan davada talep edilebilecek olup yeni bir dava açılmasında hukuki bir yararın bulunmadığını, davanın dava şartı olan hukuki yarar yokluğundan usulden reddini talep ettiklerini, davaya konu kazaya ilişkin kusur oranlarının tespiti Adli Tıp Kurumu vasıtasıyla yapılması gerektiğini, yapılacak olan yargılamada davalı şirket aleyhine hüküm kurulması halinde, zarar görenin kusuru oranında tazminattan indirim yapılması gerektiğini, zarar görenin tam kusurlu olması halinde ise davacının tazminat talep hakkı bulunmadığını, Yargıtay kararlarına göre bilirkişi raporları, çözümü özel ve teknik bilgiye dayanan konularda ve uzman bilirkişilerce yapılmalı ve bu doğrultuda kusur oranına ilişkin raporların Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınması gerektiğini, davacıların müterafik kusuru sabit olup tazminattan indirim yapılması gerektiğini, sosyal güvenlik kurumu tarafından davacıya ödenmiş veya ödenen rücuya tabi tazminat miktarı tespit edilerek müvekkil kurum tarafından ödenecek tazminattan mahsup edilmesi gerektiği, yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle davanın derdestlik nedeniyle usulden reddine, davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın usulden reddine, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini beyan etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İstinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/446 Esas sayılı dava dosyasındaki esas dava dilekçesinde açıkça “fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla” denildikten sonra alacağın 3.000 TL lik kısmının tahsilinin talep edildiğinin sabit olup mahkeme hükmünün 5. fıkrasında da açıkça “davacıların fazlaya ilişkin taleplerinin bu aşamada saklı tutulmasına” şeklinde karar verilmiş olduğu gözetilerek derdestlik itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı hukuki niteleme yapmak suretiyle davanın reddine karar verilmesi isabetli olmadığını beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir.

Dava, ölümlü trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

HMK’ nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda:

Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden somut olaya ilişkin olarak davacı tarafça daha önce Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 2013/446 Esas sayı ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak toplam 3.000 TL maddi tazminat davası açıldığı ve davanın halen derdest olduğu, davacı tarafın eldeki davasını saklı tuttuğu hakkına yönelik olarak açtığı, mahkemece davanın dava şartı niteliğinde olan derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verildiği görülmüştür.
Hmk.114 md.sinde düzenlenen ve olumsuz dava şartı olan derdestlikten söz edilebilmesi için tarafları, konusu ve dava sebepleri aynı olan iki davanın bulunması gerekir.

Ne var ki, dairemizin incelemesine konu olan bu dava da davacı yanın fazlaya ilişkin hakkı için dava açılıp talepte bulunulduğu gözetildiğinde derdestlikten söz edilemeyeceği açıktır.

Bu durumda mahkemece söz konusu Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/446 E.sayılı dava dosyasında verilecek kararın, görülmekte olan işbu dava dosyasını doğrudan etkileyeceği değerlendirilerek bahsedilen dava sonucunun beklenmesine karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri gereğince kaldırılmasına karar verilmiştir.

KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Bozova Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10/10/2017 tarih ve 2016/716 E. ve 2017/460 K sayılı kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın MAHALLİNE İADESİNE,
3-Davacılardan tahsil edilen istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
4-İstinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda değerlendirilmesine,
5-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak oybirliğiyle karar verildi. 28/02/2019

Başkan
42666

Üye
33276

Üye
107504

Katip
122041

E.G.

İSTİAP HADDİ ÜZERİNDE YOLCU ALINMASI- TEK TARAFLI TRAFİK KAZASI- YOLA KÖPEK ÇIKMASININ OLAYIN GELİŞMESİNDE ETKİLİ OLDUĞU

Birleşen Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin 2009/496 esas,
2009/421 karar sayılı dosyası.

T.C.
ŞANLIURFA
2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2008/613 Esas
KARAR NO : 2010/397

HAKİM : ÖNDER KANYILMAZ 37397
KATİP : HABEŞİ BİLAL KUTLU 81505

DAVACI : AXA OYAK SİGORTA A.Ş –
VEKİLLERİ : Av. …………….. Şehitkamil/ GAZİANTEP
DAVALI : ÖZLEM Ç…………- Yibo Lojmanları Hilvan/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ –  Merkez/ŞANLIURFA

BİRLEŞEN DAVA DOSYASINDA
DAVACI : AXA OYAK SİGORTA A.Ş –
VEKİLLERİ : Av. …………….. Şehitkamil/ GAZİANTEP
DAVALI : ÖZLEM Ç…………- Yibo Lojmanları Hilvan/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ – Merkez/ ŞANLIURFA
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 27/06/2008-Birleşen dava dosyasında dava tarihi 11/03/2009
KARAR TARİHİ : 27/07/2010
Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili 23/06/2008 havale tarihli dilekçesinde özetle; müvekkili sigorta şirketine 12941694 numaralı zorunlu mali sorumluluk poliçesi ile sigortalı bulunan 63 RB 389 plakalı aracın 22/04/2007 tarihinde sürücüsü Şehmus D. tarafından tamamen istiab haddinin aşılarak kullanılması sonucu meydana gelen trafik kazasında Abdullatif D.’ın ölümüne ve Nuri S.’ın ise yaralanmasına sebebiyet verdiğini, meydana gelen kazada davalı sürücünün %100 kusurlu bulunduğunu, ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan kaza sonrasında kazaya sebebiyet veren 63 RB 389 plaka sayılı aracın müvekkili şirket tarafından zorunlu mali sorumluluk poliçesi ile sigortalandığı için vefat eden Abdullatif D. yakınlarına müvekkili sigorta şirketi tarafından 19/06/2007 tarihinde 9.676,00 TL yaralanan Nuri S.’a ise 60.000,00 TL olmak üzere toplam 69.676,00 TL tazminat ödendiğini, trafik tespit tutanağından anlaşıldığı üzere aracın istiab haddi 4 kişi olmasına rağmen kaza esnasında araçta 6 kişinin bulunduğunu, kazanın meydana gelmesinde araçta istiab haddinin aşılmasının sebebiyet verdiğini, sigorta genel şartnamesinin 4/e maddesi gereğince rücu haklarının olduğunu, bu nedenle 69.676,00 TL rücuen tazminat alacaklarının ödeme tarihlerinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, duruşmada dava dilekçesini aynen tekrar etmiştir.

Birleşen dava dosyasında davacı vekili dilekçesinde özetle; davalıya ait 63 RB 389 plakalı aracın istiab haddinin aşılması sonucu kullanılması sırasında Abdullatif D.’ın ölümüne ve Müslüm E.’in yaralanmasına neden olduğunu, müvekkili sigorta şirketi tarafından 28.851,00 TL ödendiğini, ödenen bu tazminatın davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesini, tazminat alacağının ödeme tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesini talep etmiş, duruşmada dava dilekçesini aynen tekrar etmiştir.

Davalı vekili mahkememize vermiş olduğu cevap dilekçesinde; her iki davanın da reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER : Trafik tespit tutanağı, özürlüler için Sağlık Kurulu Raporu, Ekspertiz raporu, Hastane tedavi evrakları, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/129 esas sayılı dosyası ve içindeki Adli Tıp Kurumu raporu, Kusur ve tazminat bilirkişi raporları, İbraname.

Dosya Ankara Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilerek meydana gelen trafik kazasında kusur oranın tespiti ve tazminat miktarının hesaplanması için bilirkişilerden rapor alınmış, bilirkişi Alper Şirinoğlu tarafından verilen 08/10/2009 tarihinde verdiği gerekçeli raporda, “…olay sırasında 5 yetişkin yolcunun bulunduğu, aracın istiab haddinin ise 4 kişi ile sınırlı olduğu dikkate alındığında, olay sırasında aracın istiab haddi üzerinde yüklü bulunduğu anlaşılmakla birlikte olay sırasında yola bir köpeğin çıkmış olmasının trafik güvenliğini tehlikeye düşürücü bir durum yarattığı ve olayın oluşumunu başlatıcı yönde etkilediği anlaşılmakla, dava konusu edilen trafik kazasının salt istiab haddi üzerinde yolcu almak gerekçesine bağlı olarak vuku bulmuş olduğu söylenemez” dedikten sonra kusur oranlarını belirtir raporunu verdiği görülmüştür. Buna göre, kazanın “araca salt istiab haddi (taşıma sınırı) üstünde yolcu almasına bağlı olarak meydana gelmediği, yola köpek çıkmasının olayın oluşmasında %25 oranında etkili olduğu bildirilmiştir.”

GEREKÇE : Toplanan ve değerlendirilen delillerden anlaşıldığı üzere; davalı sigorta şirketine 12941609 numaralı zorunlu mali sorumluluk poliçesi ile sigortalı bulunan 63 RB 389 plaka sayılı aracın 24/09/2007 tarihinde Şehmus D.’nun sevk ve idaresindeki aracın geçirmiş olduğu trafik kazası sonucunda araç içerisinde bulunan Abdullatif D.’ın ölümüne, Nuri S. ile Müslüm E.’in yaralanmasına sebebiyet verdiği, davacı sigorta şirketi tarafından vefat eden Abdullatif D.’ın mirasçılarına 19/06/2007 tarihinde 9.676,00 TL, Nuri S.y’a ise 60.000,00 TL, Müslüm E.’in yaralanmasından dolayı 28.851,00 TL tazminatın ödendiği anlaşılmıştır.

Dava, davacı sigorta şirketinin sigortalısına karşı açtığı rücuen tazminat davasıdır.Rücu hakkı zorunlu mali mesuliyet sigortası poliçesinin genel koşulları 4/e maddesine dayandırılmış ve sigortalı davalının aracında istiab haddinin üzerinde 4 yolcu taşıması gerekirken 5 yetişkin yolcunun bulunduğu iddasına dayanmıştır. Davacı sigorta şirketinin iddasını değerlendirilmesi ve kazanın meydana gelmesinde istiab haddinin üzerinde yolcu taşımasının başlı başına etken olup olmadığı hususunda bilirkişiden rapor alınmış, bilirkişi Alper Şirinoğlu’nun vermiş olduğu gerekçeli raporda meydana gelen kazanın aracın salt istiab haddi (Taşıma sınırı) üstünde yolcu alınmasına bağlı olarak meydana gelmediği, kazanın yola köpek çıkmasının olayın oluşmasında etkin olduğu bildirilmiş olmakla; meydana gelen kazanın oluşmasında sigortalı araçtaki istiab haddinin fazla yolcu alınmasında etkili olmadığı, alınan bilirkişi raporuyla anlaşılmış olmakla, sigorta şirketinin dayandığı poliiçe genel koşullarını 4/e maddesindeki rücu koşullarının oluşmadığı anlaşılmakla, her iki davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçeye dayanılarak;
Mahkememizin birleşik 2008/613 esas sayılı dosyası yönünden,
1-Davaya konu kazanın salt istiab haddi üzerinde yolcu alınması nedenine dayanmaması sebebiyle davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken 17,15 TL harcın peşin alınan 940,70 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 923,55 TL harcın davacının isteği halinde davacıya iadesine,
3- Davalı taraf için karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre takdir edilen 7.274,08 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine,
4-Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Birleşen 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/496 esas, 2009/421 karar sayılı dosyası yönnüden,
1-Davaya konu kazanın salt istiab haddi üzerinde yolcu alınması nedenine dayanmaması sebebiyle davanın REDDİNE,
2- Alınması gereken 17,15 TL harcın peşin alınan 389,50 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 372,35 TL harcın davacının isteği halinde davacıya iadesine,
3- Davalı taraf için karar tarihinde yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesine göre takdir edilen 3.373,61 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine,
4-Yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı HUMK 432 maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.27/07/2010

Katip 81505

Hakim 37397

İSTİAP HADDİNİN AŞILMASI- RÜCUAN TAZMİNAT ŞARTLARININ OLUŞMADIĞI

T.C.
Y A R G I T A Y
17.HUKUK DAİRESİ

ESAS :2010/8868

KARAR:2011/5360

-Y A R G I T A Y İ L A M I –

MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2 Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 27.07.2010
NUMARASI : 2008/613, 2010/397
DAVACI : Axa Sigorta A.Ş
DAVALI : Özlem Ç.

BİRLEŞTİRİLEN.DAVA
MAHKEMESİ :Şanlıurfa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ :2009/496-421
DAVACI :Axa Sigorta A.Ş
DAVALI :Özlem Ç.

Taraflar arasındaki rücuan tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, aslı ve birleştirilen davada müvekkilinin trafik sigortacısı olduğu aracın neden olduğu kaza sonucunda hayatını kaybeden kişi yakınalrında ve yaralanan kişilere tazminat ödediğini, kazanın istiap haddi aşımından meydana geldiğini ileri sürerek, ödenen 69.679,00 TL ve birleştirilen dosyada 28.851,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kazanın istiap haddi aşımından meydana gelmediği, rücu koşulları oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1,25 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 26.5.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
A.Velioğlu A.Ş.Sertkaya L.E.Köksal E.S.Baydar S.Kul

MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- DAVANIN KISMEN REDDİ DURUMUNDA, DAVALI YARARINA HÜKMEDİLEN VEKALET ÜCRETİNİN, DAVACI LEHİNE BELİRLENEN ÜCRETİ GEÇEMEZ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6674
KARAR:2018/9722

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacılar ile davalılardan …, … ve …….. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere, temyiz kapsamına ve sebeplerine göre, temyiz talebinde bulunan davalı …….. Şti, … ve … vekillerinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

Dava,…….. iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.

Mahkemece, davacı anne için maddi tazminat talebinin reddine, 12.500,00TL manevi tazminat talebinin kabulüne; davacı …….. için de aynı şekilde maddi tazminat talebinin reddine 12.500,00TL manevi tazminatın kabulüne ve bu tazminatların sigorta şirketi dışındaki tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Dosya kapsamına göre, 24/01/2011 tarihli olayın …….. Başkanlığı tarafından iş kazası olarak kabul edildiği; alınan kusur raporuna göre davalı şoför …’ın %100 kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.

Bu kapsamda;

1-Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin, özel halleri göz önünde tutarak takdir edeceği tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan …….. bir nitelik taşır. Bir …….. olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir. ( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )

Bu ilkeler gözetildiğinde, davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarlarının az olduğu ortadadır.

2-Mahkemece taleple bağlı olarak karar verilmesi gerektiği 6100 sayılı HMK’nın 26. (mülga 1086 s. HUMK m. 74) maddesinin emredici kuralıdır.

Öte yandan, karar tarihinde yürürlükte bulunan 2015 yılı ……..’nin 10. maddesinde, manevi tazminat davalarında avukatlık ücretinin, hüküm altına alınan miktar üzerinden nispi olarak hesaplanacağı, davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına nispi vekalet ücretinin, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemeyeceği, manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda ise; manevi tazminat açısından vekalet ücretinin ayrı bir kalem olarak hükmedilmesi gerektiği düzenlenmiştir.

Somut olayda, manevi tazminat talebi yönünden aleyhine husumet yöneltilmeyen davalı … şirketi lehine vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

3-Mahkeme kararında, manevi tazminatın kısmen reddi ile birlikte, davacılar lehine verilen vekalet ücretinden daha fazlası için davalı … ve Tel-Net Ltd. Şti. lehine vekalet ücretine hükmedilmiştir.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10/2 maddesine göre, davanın kısmen reddi durumunda, davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin, davacı lehine belirlenen ücreti geçemez.

Bu yönüyle karar, usule ve yasaya aykırıdır.

Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmelidir ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA,temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine 25/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KISA KARARDAN DÖNME OLANAĞI BULUNMADIĞI KARARIN ASLİ UNSURLARINDAN OLAN GEREKÇELİ KARARIN KISA KARAR DOĞRULTUSUNDA VE YASAL GEREKÇELERİYLE BİRLİKTE YAZILMASININ ZORUNLU OLDUĞU

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6496
KARAR:2018/9673 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Asıl ve birleşen dava bakımından davacı iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi ……ın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalılardan ……… Tic A.Ş. ile … ve…… Tic. San. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

Dava, davacı sigortalının iş kazası nedeniyle maluliyetine dayalı maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, asıl ve birleşen davalar birlikte değerlendirilmek suretiyle maddi …… isteminin tam, manevi …… isteminin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bilindiği üzere tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra Hakimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 298.maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, 298/2.maddesi kapsamında gerekçeli kararın kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte yazılmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay …… Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E. ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü kararı).

Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, bu kurala kanun koyucu HMK’nın 294 ve 298. maddeleriyle varlık kazandırmıştır.

Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine Anayasamızın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.

Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı HMK’nın 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.

İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK’nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
HMK’nun 445/1-2.maddelerinde “………(……), adalet hizmetlerinin …… ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin …… ortamda gerçekleştirildiği hâllerde …… kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır. …… ortamda, güvenli …… imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli …… imzayla …… ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli …… imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.” düzenlemesi yer almaktadır.

Aynı Doğrultuda 06/08/2015 tarihli …… Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “……………… ve …… Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin” 214. maddesinde “…… ortamda hazırlanan hüküm, hükme katılan başkan ve hâkimler ile …… tarafından güvenli …… imza ile imzalanarak …… veri tabanında saklanır. Ayrıca hükmün çıktısı hükme katılan başkan ve hâkimler ile …… tarafından imzalanıp mahkeme mührüyle……lenerek karar kartonunda muhafaza edilir.” hükmünü içermektedir.

Bu açıklamalar ışığında, …… sisteminde yapılan incelemede aynı dosya ile ilgili 29/01/2016 ve 16/02/2016 tarihlerinde güvenli …… imza ile imzalanmış olan birbirinden farklı iki adet gerekçeli karar bulunduğu, taraflara tebliğ edilen gerekçeli karar hususunda çelişki oluştuğu ve bu yönüyle sonradan imzalanan gerekçeli kararın belge bozucu mahiyette olduğu kanaatine erişilmesi nedeniyle mahkemece yapılan uygulamanın usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmaktadır.

Yapılacak iş ,çelişkiyi ortadan kaldıracak şekilde tarafların hak ve yükümlülüklerini açık bir şekilde belirtir mahiyette bir karar vermekten ibarettir.

Mahkemece, yukarda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde birden fazla farklı gerekçeli karar oluşturulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, bu aşamada davalılardan……… San ve Tic. AŞ, … ile ……… Tic Ve San Ltd Şti vekillerinin temyiz itirazları incelenmeksizin hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara ayrı ayrı iadesine 25/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- TEMYİZ KESİNLİK SINIRI

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/6572
KARAR:2018/9689

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : …… …… Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine davalılar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
…… Mahkemesince, davalılar vekillerinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
…… Mahkemesi kararının davalılardan … vekilince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1- Manevi tazminatlara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/2. maddesinde; ”Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, …… Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü …… Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.” denilmektedir.
…… Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi 20.07.2016-01.12.2016 tarihleri arasındaki ilamlar için 25000 TL, 02.12.2016-31.12.2016 tarihleri arasında 40000 TL, 01.01.2017-31.12.2017 tarihleri arasında 41530 TL ve 01.01.2018 tarihinden sonra verilen kararlar için 47530 TL’ dir.
Dava ve ıslah dilekçesi değerlendirildiğinde; Mahkemece 55483,73 TL maddi tazminat ile 7500 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 08.02.2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin ise reddine hükmedildiği, davalılar vekillerinin istinaf başvurusu üzerine …… …… Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince verilen 19.10.2017 tarihli karar ile davalılar vekillerinin istinaf kanun yoluna başvurularının esastan reddine karar verildiği, bu kararın davalı … vekilince temyize getirildiği dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminat miktarının karar tarihi itibariyle 41530 TL’lik temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
O halde …… Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, davalı vekilinin temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a ve 2, 366 ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Maddi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenleri ile yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesi üzerine …… Mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, dosyanın ilk derece Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılardan …’na yükletilmesine 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT- VEKALET ÜCRETİ

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/5430
KARAR:2018/9684

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

TÜRK MİLLETİ ADINA

Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, bozmaya uyarak ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davacı ile davalılardan …….Tic.Ltd.Şti., … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.

K A R A R

1-Dosyadaki temyiz kapsam ve sebeplerine göre; taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2-Dava, 22.02.2013 tarihli iş kazası nedeni ile sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.

Mahkemece; Davalı … aleyhine açılan davanın olayda kusurunun olmaması nedeniyle reddine, toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın, davalı … yönünden poliçe limiti ile sorumlu ve tahsilde tekerrür olmamak üzere davalı … yönünden dava tarihi, (esas davada 04/09/2013, birleşen davada ise 03/07/2017) davalılar …… Şirketi ve …’dan olay tarihi olan 22.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte üç davalıdan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine ve manevi tazminat isteminin tamamı davalı … tarafından ödendiğinden manevi tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Somut olayda; toplam 278.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalı … tarafından fer’ileri ile beraber ödenen 137.000,00 TL’lik kısmının mahsubu ile kalan 141.197,10 TL’lik maddi tazminatın davalılar …… A.Ş., ……. Ve Tic. Ltd. Şti. ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verildiğinin anlaşılmasına göre; davacı lehine talebi doğrultusunda 141197,10 TL üzerinden vekalet ücretine hükmedilmemesi ve ayrıca hakkında açılan maddi ve manevi tazminat davaları reddedilen davalı … lehine nispi nitelikte ve ayrı ayrı vekalet ücreti verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Ne var ki bu yanlışlığın giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği anlaşıldığından hüküm bozulmamalı, yürürlükteki 6100 sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi ve HUMK’un 438/7. maddesi uyarınca karar düzeltilerek onanmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; “6-Kabul edilen maddi tazminat üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 22.941,83 TL vekalet ücretinin davalılar ……… , …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen ( sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere ) alınarak davacıya verilmesine” “7-Olayda kusuru bulunmayan davalı … yönünden reddedilen maddi tazminat üzerinden kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 4.086,09 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” “10-Olayda kusuru bulunmayan davalı … Avşaroğlu yönünden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 1.980,00 TL ücretinin davacıdan alınarak davalı … Avşaroğlu’na verilmesine,” fıkraları (6,7,10) tamamen silinerek yerlerine;
“6-Kabul edilen maddi tazminat (141197,10 TL) üzerinden davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan …… uyarınca hesaplanan 14045,77 TL vekalet ücretinin davalılar ………, …… Şirketi ve …’dan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketin poliçe limiti ile sorumlu olmak üzere) alınarak davacıya verilmesine”
“7-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden yürürlükte bulunan …… gereğince 1980,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’na verilmesine” miktar ve sözcüklerinin yazılmasına ve hükmün bu düzeltilmiş şekli ile ONANMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 25.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

SİGORTALI İŞÇİNİN BELİNE BAĞLI OLAN HALATIN KOPMASI NEDENİYLE ÖLÜM OLAYINA DAYALI İŞ KAZASI- BİLİRKİŞİ RAPORLARI ARASINDA ÇELİŞKİ

T.C
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/13297
KARAR:2018/11163

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rücuan alacak istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davacı Kurum ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

İnceleme konusu davada; 04.01.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine ödenen gelirin ve cenaze yardımının tahsilinin talep edildiği, dosyada alınan kusur raporunda sigortalı %20, … ve belediye temizlik işleri müdürlüğü vekili … müştereken %10, Antakya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü %30, … İnş. Tem. Taah. Taş. Mal. Bilg. Güv. Hiz. Tic. Ltd. Şti. %40 oranında kusurlu bulunduğu, mahkemece kusur raporu esas alınarak davanın kabulü yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.

5510 sayılı Yasa’nın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesi 1. fıkrası ile “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş olup, 21. maddenin 4. fıkrası ise 3. kişilerin sorumluluğu” İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

1) Somut davada; Asi nehrinin temizliği işinin de içinde bulunduğu Antakya Belediyesi Şehir Temizliği, Çöp Toplama ve Nakli Hizmetine ait ihalenin eski Antakya Belediye Başkanlığı (yeni … Büyükşehir Belediyesi) tarafından yapıldığı ve 31.12.2012 tarihinde 01.01.2013-30.06.2014 tarihleri arasını kapsar şekilde, 18 aylık süreli olarak davalı … İnş. Tem. Taah. Taş. Mal. Bilg. Güv. Hiz. Tic. Ltd. Şti.’ye verildiği, 06.12.2012 tarihli resmi gazetede yayımlanan 6360 sayılı On Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmialtı İlçe Kurulmasına dair kanun gereğince 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler ile Antakya İlçe Belediyesinin ve … Büyükşehir Belediyesinin kurulduğu, temizlik ve katı atık toplama işinin ilçe belediyelerin görevi içinde olduğu, halen Antakya İlçe Belediye Başkanlığı tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.

Davalı temizlik şirketi ile sözleşmenin 6360 sayılı Yasa’nın yürürlük tarihinden önce tek belediye olan Antakya Belediye Başkanlığınca imzalanması ve sözleşmenin süresinin ilgili yasadan sonra da devam ettiği,Antakya Belediye Başkanlığının tüm görev alanının Büyükşehir Belediyesine devredildiği ve Antakya Belediyesinin merkez ilçe statüsüne kavuştuğu gözetildiğinde; temizlik şirketi ile yapılan sözleşmede Antakya Belediye Başkanlığı’nın mı yoksa … Büyükşehir Belediyesinin mi taraf olarak sorumlu olacağı saptanarak işverenlik sıfatının hangi belediyeye ait olduğu belirlenmelidir.

2) Mahkemece dava Antakya Belediye Başkanlığı’na ihbar edilmesine rağmen 12.05.2016 tarihli ek karar ile ilgili belediye başkanlığının taraf sıfatının davalı olarak düzeltilmesine karar verilmesi yerinde değildir.

3) Somut kaza ile ilgili açılan ceza davasında; müteveffa sigortalının kaza anında birlikte çalıştığı iş arkadaşı… kaza tarihinde her ikisinin de Asi Nehri kenarında temizlik yaptığını, önce kendisinin beline halat bağlayarak aşağıya inip çalıştığını daha sonra kazalı sigortalının kendi halatını beline bağlayarak aşağıya indiğini, çalışacağı yere kadar inince belindeki halatı çıkardığını gördüğünü zira halatla çalışmanın zor olduğu yönünde beyanda bulunduğu, ceza dosyasında alınan kusur raporunda da sigortalının beline bağlı kemeri çıkarttığı ve yanına yeterli kişisel koruyucu malzeme almadığı tespitiyle asli kusurlu, temizlik şirketi müdürü …’ın ve belediyenin temizlik işleri ile ilgili müdür vekili …’ın tali kusurlu bulunduğu,dosyamızda alınan kusur raporunda ise sigortalının beline bağlı olan ipin kopması sonucu nehire düştüğü tespit edilerek, sigortalıya % 20, … ile …’a % 10, Antakya Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’ne % 30, temizlik şirketine ise % 40 oranında kusur verildiği görülmektedir.

Dosyada işverenlik sıfatları belirlendikten sonra ceza dosyasında belirlenen maddi olgu (sigortalının ipi çözerek nehire düşmesi) ile dosyamızda belirlenen maddi olgu (sigortalının ipin kopmasıyla düşmesi) arasında ve kusur raporları arasında çelişki oluştuğundan kaza olayının meydana geliş şekli araştırılarak maddi olgu belirlenmeli ve çelişkiyi gideren, denetimi elverişli, konusunda uzman bilirkişi heyetinden yeniden kusur raporu alınarak sonucuna göre değerlendirme yapılmalıdır.

Mahkemece yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacı Kurum vekili ile davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan …, … Büyükşehir Belediyesi ve Antakya Belediye Başkanlığı iadesine, 26.12.2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI – TRANSMİKSER OPERATÖRÜNÜN PASİF DEVRE ZARARI

T.C.
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2015/12468
KARAR NO : 2015/21417

Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 1. İş Mahkemesi
TARİHİ : 16/04/2015
NUMARASI : 2012/973-2015/127

Davacılar murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle 395.897.72 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince de duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 01/12/2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalı vekili Avukat …… ile karşı taraf vekili Avukat ……….geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün tetkik Hakimi Bülent Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıda karar tespit edildi

K A R A R

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacıların tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine,

2- Dava 25.09.2012 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulüne, manevi tazminat istemlerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı ve davalı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Mahkemenin manevi tazminatın takdirine ilişkin kararı isabetlidir. Maddi tazminatın belirlenmesi sırasında ise hata yapıldığı görülmektedir.

Zararlandırıcı sigorta olayı sonucu ölen işçinin hak sahiplerinin maddi zararlarının hesaplanmasında gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise; işçinin kıdemi ve yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. Transmikser operatörü olarak çalışan kazalının asgari ücretin üzerinde bir ücret aldığının, giderek şoför odasınca bildirildiği ve tanık beyanları ile de doğrulandığı gibi olay tarihinde 1.200,00-TL net ücret aldığının kabulü yerindedir. Ne var ki bildirilen bu ücret işçinin eline geçeni ifade ettiği diğer bir deyişle aksine bilgi ve belge olmadığı sürece, asgari geçim indiriminin bu ücretin içinde olduğunun kabulü ile asgari ücrete oranlamasının yapılması gerekirken, bildirilen ücretin asgari geçim indirimsiz ücret olduğu kabul edilip, olay tarihi itibarıyla 1.200,00-TL’nı aşar bir ücretle tazminatın hesaplanması isabetsizdir.

Pasif devre zararına gelince: Mahkemece hak sahiplerinin pasif devre zararının oluştuğunun kabulü yerindedir. Ancak pasif devre zararı hesaplanırken, hesap tarihindeki asgari geçim indirimsiz asgari ücretin, bakiye ömrüne kadar her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto uygulanmak suretiyle bulunacak ücretlerin, pasif devre zararının belirlenmesinde esas alınması gerekirken, aktif devre ücretlerinin esas alınmak suretiyle pasif devre zararının hesaplanması hatalı olmuştur. Pasif dönemde herhangi bir işte çalışılmasa bile, salt yaşamsal faaliyetlerinin sürdürülmesinin de ekonomik bir değer taşıdığı dikkate alındığında, sigortalının ölümü ile bundan yoksun kalan hak sahipleri bakımından asgari ücret düzeyinde bir zarar oluşacağı açıktır. Bu nedenlerle pasif devre zararının asgari ücret esas alınarak hesaplanması gerekir. Öte yandan yukarıda açıklandığı üzere pasif devre zararının hesaplanması sırasında esas alınan asgari ücret, bir çalışmanın karşılığı değil ekonomik bir değer taşıyan yaşamsal faaliyetlerin sürdürülmesinin karşılığı olduğundan, ücretle fiilen çalışanlara uygulanmak için getirilen asgari geçim indiriminin, ücretli bir çalışmanın söz konusu olmadığı pasif devre zararının hesaplanması sırasında dikkate alınamayacağı da açık ve seçiktir. Hal böyle olunca pasif devre zararının, asgari geçim indirimsiz asgari ücret yerine, aktif devre ücretleri ile hesaplandığı hesap bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının isabetsiz olduğu ortadadır.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgulara aykırı biçimde yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir

O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.100.00 TL duruşma Avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz edenlerden davalıya iadesine 01.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

EVLİLİK BİRLİĞİ DEVAM EDERKEN, ÜÇÜNCÜ KİŞİ İLE BİRLİKTE OLMA İDDİASINA DAYALI MANEVİ TAZMİNAT-ALDATILAN EŞE BİLEREK VE İSTEYEREK ZARAR VERMEYİ AMAÇLAMIŞ OLMASI KOŞULU

T.C
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/8844
KARAR:2019/290 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalı … aleyhine 02/04/2015 gününde verilen dilekçe ile evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiyle birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 08/03/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava; evlilik birliği devam ederken, üçüncü kişi ile birlikte olma iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, davalının, kendisi ile evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşiyle birlikte olduğunu, davacının bu nedenle eşinden boşandığını, kızından ayrı kaldığını, psikoloğa gidip tıbbi destek aldığını, işinin olumsuz etkilendiğini, ailesinin yüzüne bakamadığını ve davalının eylemi nedeniyle manevi çöküntü yaşadığını belirterek, manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davalının, davacının eşinin evli olduğunu bilerek yaşadığı ilişki nedeniyle davacının boşanmasına neden olduğu, davalının ve dava dışı eşin bu eyleminin davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu ve davacının uğradığı zarardan davacının eski eşi ile birlikte davalının da müteselsilen sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, evlilik birliği devam ederken, eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiden diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunup bulunmayacağı hususundadır.

Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. – 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.

Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.

Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.

Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.

TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.

Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

MADDİ TAZMİNAT- TAŞ TEMİNİ AMACIYLA DİNAMİT PATLATILMASI SONUCU FINDIK BAHÇESİ VE EVDE MEYDANA GELEN ZARARIN TAZMİNİ- GÖREVLİ MAHKEME

T.C
YARGITAY
4. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/15279
KARAR:2019/468

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı … vekili Avukat … tarafından, davalılar … Yapı Müh. Müş. Hiz. İnş. Taah. Har. Nak. Yaz. Tic. Ltd. Şti. ve diğerleri aleyhine 09/12/2014 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise kabulüne dair verilen 12/05/2016 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı … yönelik davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise istemin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, davalı Bakanlık tarafından …… İnşaatı işinin ihale edildiği davalı şirket tarafından yapılan inşaat sırasında kullanılmak üzere taş temini amacıyla dinamit patlatılması nedeniyle fındık bahçesinde ve evinde zarara neden olunduğunu belirterek uğranılan maddi zararın giderilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, sorumluluğun yüklenici şirkete ait olduğunu belirterek davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalı … yönünden davanın feragat nedeniyle reddine, diğer davalılar yönünden ise alınan bilirkişi raporu benimsenerek istemin kabulüne karar verilmiştir.

Davalı … bir kamu tüzel kişisidir. Anılan tüzel kişiliğin eylem ve işlemleri kamusal nitelikte olup kamu hizmeti kavramı çerçevesindedir. İstemin ileri sürülüş ve olayın gerçekleşme biçimine göre davanın anılan davalıya yöneltilmesinin nedeni de davalı idarenin hizmet kusurundan doğan zararın ödetilmesi istemidir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/1-b maddesi gereğince bu tür istemlerin tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılacak davada ileri sürülmesi gerekir. Mahkemece, davalı idare yönünden uyuşmazlığın çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu benimsenerek yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeni ile dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 06/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

MADDİ VE MANEVİ MENFAATİN BULUNDUĞU AKRABALAR ARASINDA HATIR TAŞIMASI İNDİRİMİ

T.C
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2016/4910
KARAR NO:2019/485
KARAR TARİHİ:22/01/2019

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

ÖZET:Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda BK.’nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır

Taraflar arasındaki, trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda, kararda yazılı nedenlerle, davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi,

gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı vekili dava dilekçesinde, … idaresindeki … plakalı araç ile … idaresindeki … plakalı aracın çarpışması sonucu meydana gelen kazada Muzaffer idaresindeki araçta yolcu olarak bulunan davacıların murisi … ‘ın vefat ettiğini belirterek, 500,00’er TL maddi tazminat, Zeynep için 70.000,00 TL, Mert için 50.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalılar davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile Zeynep için 155.457,68 TL, Mert için 39.986,57 TL maddi tazminatın davalılar … ve … Turizm Taşımacılık Sey. Pet. Tic. Ltd. Şti.’nin 170.387,30 TL’sinden sorumlu tutulması kaydıyla davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ve davacı … için 50.000,00 TL Mert için 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve … Turizm Taşımacılık Sey. Pet. Tic. Ltd. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, hüküm yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Dava trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle, bu gibi taşımalarda BK.’nun 43. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.

Somut olayda; destek … ‘ın, dava dışı sürücü … ‘ın eniştesi olduğu, aralarında yakın akrabalık bağı bulunduğu ve olay günü de desteğin sürücünün aracında yolculuk ettiği sırada trafik kazasının meydana geldiği anlaşılmıştır. Maddi ve manevi menfaattin bulunduğu akrabalar arasındaki bu taşımada hatır taşıması bulunmamasına rağmen aksi düşünce ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 22/01/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.

HARİCİ SATIŞ SÖZLEŞMESİ, ARAÇ SATIŞ VAADİ OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ- ARACIN UZUN SÜRE ALICI ELİNDE KALMASI NEDENİYLE DEĞER KAYBI TAZMİNATI TALEP EDİLEMEZ

T.C
YARGITAY
19. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/2686
KARAR: 2018/6122 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki asıl itirazın iptali – karşı alacak davasının yapılan yargılaması sonunda itirazın iptali davasının kısmen kabulüne, karşı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– KARAR –

Davacı vekili, davalıdan 15.09.2011 tarihli araç satış sözleşmesi uyarınca 28.500,00 TL bedelle araç satın alındığını, aracın devrinin ödemeler bittikten sonra yapılacağının kararlaştırıldığını, sözleşme uyarınca 5.000 TL bedelle davacı aracının teslim edildiğini, kalan ödemelere ilişkin olarak 4 adet toplam 23.500,00 TL bedelli senetlerin verildiğini, senetlere ilişkin PTT vasıtası ile ve elden ödemeler yapıldığını,ancak davalının araç devrini yapmadığını, aracın başka bir alacaklı tarafından icra dosyasından haciz konularak geri alındığını, davalıya ödenen bedellerin tahsili için icra takibi başlatıldığını, davalının açılan bu takibe haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile %20 icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacıya 27.100,00 TL bedelle araç satışı yapıldığını, davacının takasa verdiği aracın değerinin 3.600,00 TL olduğunu, yaptığı ödemelerin ise toplamının 11.322,00 TL olduğunu, başkaca ödeme yapmadığını, aracın müvekkili davalının alacaklısı tarafından haczedildiğini savunarak davanın reddini istemiş, açmış olduğu karşı dava ile de aracın 4 yıl davacı tarafından kullanıldığını,880 TL tutarlı motorlu taşıtlar vergisinin kendileri tarafından ödendiğini,aracın 4 yıllık kullanımdan dolayı yıpranmasından ötürü başka bir şahsa 15.000,00 TL bedelle satıldığını,araçta 12.100 TL değer kaybı olduğunu belirterek uğranılan toplam 12.980,00 TL zararın tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece,yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davalı-karşı davacının takasa konu aracın 3.600,00 TL ye satıldığına ilişkin noter satış sözleşmesi ile 880,00 TL motorlu taşıtlar vergisi makbuzunu ibraz ettiği, dava konusu aracın 23.10.2013 tarihinde … 1.Noterliğinde 15.000,00 TL ye satıldığı,davalı-karşı davacının zararının toplam 12.980,00 TL olduğu, davacı-karşı davalının araç devri ile birlikte toplam 14.922 TL ödeme yaptığı, davalı-karşı davacının iddialarını yazılı belgelerle kesin ve inandırıcı olarak ispatladığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile 1.942,00 TL üzerinden takibin devamına, karşı davanın ise tümden kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı-karşı davalı vekilinin asıl dava ve karşı davaya ilişkin aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Trafikte kayıtlı araçların satışı sözleşmesinin KTK 20/d’ye göre noterlikçe yapılması geçerlilik şartıdır.Diğer bir ifadeyle, adi yazılı veya sözlü satışlar daha sonradan noterlikçe resmi satış yapılmadığı sürece geçersizdir. Harici sözleşme “araç satış vaadi” şeklinde nitelendirilemez, alıcı yapılan bu sözleşmeye göre aracın kendi üzerine tescilini talep edemeyeceği gibi satıcı da satım bedelinin ödenmesini talep edemez.2918 sayılı Kanunun 20/d maddesi uyarınca harici satışlar geçersiz olup,herkes sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince verdiğini geri isteyebilir.Hukuken geçersiz sözleşmelerde taraflar aldıklarını aynı anda iade etmekle mükellef olduğu gözetilerek davacının davalıya ödediği bedelin tespit edilerek bu bedelin tahsiline karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
3-Davacı-karşı davalı vekilinin karşı dava yönünden temyizine gelince; geçersiz araç satış sözleşmesi nedeniyle davacı aracı kullanmış,davalı ise ödenen parayı kullanmıştır.Dava konusu edilen aracın davacının kullandığı sırada herhangi bir hasara uğradığı davalı tarafından ileri sürülmediği gibi, aracın davacı elinde değer kaybına uğradığının da ispatlanamamış olmasına göre değer kaybı adı altında tazminata hükmedilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacı-karşı davalıya iadesine, 27/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KONUT SİGORTA SÖZLEŞMESİNE DAYALI RÜCUEN ALACAK İSTEMİ- SİGORTACININ SORUMLU KİŞİ ALEYHİNE AÇACAĞI HALEFİYET DAVASININ TİCARİ DAVALARDAN OLMADIĞI

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/2743
KARAR:2019/849

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; davacı şirket nezdinde KREDİ KONUT SİGORTA POLİÇESİ ile sigortalı olduğu bodrum katta bulunan dairede, 03.05.2013 tarihinde sokakta yer alan Tiinin tıkanması ve dairenin mutfak, wc ve banyo giderlerinden geri tepme meydana geldiğini, meydana gelen hasar nedeniyle davacı şirketçe tarihinde 3.449,00 TL tazminat ödendiğini, kullanılmış suların toplanması, aklaştırılması ve zararsız biçimde uzaklaştırılması amacıyla kanalizasyon sisteminin yeterli seviyede yapılmamasından meydana gelen bu zarardan davalının sorumlu olduğunu, … İcra Müdürlüğünün … E. sayılı dosyasıyla yapılan ilamsız icra yapılan takibe, borca ve ferilerine davalının itiraz ettiğini, davalının itirazının haksız olduğunu belirterek 5.449,00-TL asıl alacağa, ödeme tarihinden takip tarihine kadar işlemiş ferilerine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, asıl alacağa faiz işletilmesine, davalının % 20 icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; huzurdaki davanın süre yönünden reddi gerektiğini beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre;davanın kabulü ile 3.449,00 TL asıl alacak 142.02 işlemiş faiz yönünden kabulü ile … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyasından takibin kaldığı yerden devamına,Asıl alacak üzerinden %20 inkar tazminatının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava, konut sigorta sözleşmesine dayalı rücuen alacak istemine dair yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 22.3.1944 tarih 37 Esas 9 Karar R.G.3.7.1944 sayılı kararında bu husus “SİGORTACININ SORUMLU KİŞİ ALEYHİNE AÇACAĞI DAVA sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.

Bu durumda, davacının sigortalısının tacir olmadığı ve davanın sigorta sözleşmesinden değil, davalının kusuru ile gerçekleşmesine sebebiyet verdiği iddia edilen haksız fiilden kaynaklandığı anlaşılmakla, uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
2-Bozma neden ve şekline göre,davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

VOLTAJ DALGALANMASI SONUCUNDA MUHTELİF EŞYANIN HASARLANMASI

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/132
KARAR:2019/846

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekil; sigortalısı olan şirketin maliki olduğu otelde 21/09/2010 tarihinde voltaj dalgalanması sonucunda muhtelif eşyanın hasarlanması nedeniyle hasar bedellerinin sigortalısına ödendiğini, hasarın voltaj dalgalanması sonucu oluştuğunun da olay sonrası tutulan hasar tespit tutanaklarından anlaşıldığını, müvekkili sigortacının hasar bedelini ödemekle TTK 1472 maddeye göre sigortalısının haklarına halef olduğunu, sigortalısına 14/02/2011 tarihinde toplam 3.886,80 TL ödeme yapılıp, bunun zarar sorumlusu olan davalıdan ihtarname ile talep edilmesine rağmen ödenmemesi üzerine davalı borçlu hakkında … İcra Müdürlüğünün 2011/7899 sayılı dosyasında icra takibine giriştiklerini, davalı borçlunun haksız olarak borca itiraz ettiğini belirterek davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamını ve %20’den az olmamak üzere inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili; sigortalının kendisine ait trafosu ve alçak gerilim tesisi ve branşman hattı bulunduğunu, sigortalının özel trafolu abone olup, bu abonelerin hat ve trafolarının bakım onarımlarının ve mülkiyetinin kendilerine ait olduğunu, bahsi geçen zararın da sigortalının kendi tesisinden ve kusurundan kaynaklandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, toplanan delillere göre; sigortalı olan otelin müstakil trafolu olduğu dava konusu edilen hasarında voltaj dalgalanmasından meydana gelmediği anlaşılmakla sübuta ermeyen davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 16,70 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 04/02/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ARKA TEKERİN PATLAMASI SONUCU MEYDANA GELEN SES VE GÜRÜLTÜ (TOZ ) SONUCU DİĞER ARAÇ SÜRÜCÜSÜNÜN PANİKLEYEREK DİREKSİYON HAKİMİYETİNİ KAYBETMESİ NEDENİYLE MADDİ TAZMİNAT

T.C
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS:2016/5681
KARAR:2019/901

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki maddi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen hüküm davacılar vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacılar vekili, 05/08/2012 tarihinde davacılar murisi … ‘nun yolcu olduğu davalıya trafik sigortalı aracın dava dışı … sevk ve idaresindeki aracın sol arka tekerinin patlamasıyla meydana gelen ses ve görüntü(toz) nedeni ile murisin yolcu olduğu sürücü … ‘ın panikleyerek korkuluklara çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında sürücü … hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, muris Çetin’in ölümü nedeni ile eşi Çiğdem ile çocukları …, … ve … in murisin desteğinden yoksun kaldıklarını, desteğin muhtelif ayakkabı dükkanlarında çalışmasının yanı sıra son 2 sene içinde inşaat işlerinde kartonpiyer ve tadilat işlerinde çalışmakta olduğunu, sigorta şirketine yapılan başvuru neticesinde 101.135,00 TL ödeme yapıldığını beyanla fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın kabulü ile
45.155,41 TL maddi tazminatın davalı … şirketinden poliçe limitiyle ve temerrüt tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı …’na verilmesine, davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın kabulü ile 760,40 TL maddi tazminatın davalı … şirketinden poliçe limitiyle ve temerrüt tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı …’na verilmesine, davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın kabulü ile 1.784,45 TL maddi tazminatın davalı … şirketinden poliçe limitiyle ve temerrüt tarihi olan 10.10.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı …’na verilmesine, davacı … yönünden maddi tazminat talebini içerir davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 15,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacılardan alınmasına 05.02.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ELEKTRİK ÇARPMASI SONUCU ÖLÜM- KUSURSUZ SORUMLULUK- YAPIM BOZUKLUĞU- AĞIRLAŞTIRILMIŞ ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ-

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS:2003/4-144
KARAR:2003/161
TARİH:12.3.2003

ÖZET : Her ne kadar, bilirkişi raporlarına göre davalının bir yapım bozukluğunun bulunmadığı belirtilmekte ise de, olayların gidişatından insanların ve canlıların yaşamı için önemli bir tehdit oluşturan bu tür tesislerin bakım ve korunmasında, tesisin yerleşim yeri üzerinde bulunduğu da düşünüldüğünde, normalin üzerinde bir özen borcu bulunduğu sonucuna varılır. Davalı elektrik idaresi bu tür yüksek gerilim iletkenlerine güvenli yaklaşma sınırının aşılmamasını sağlayıcı önlemleri almalı, gerekli uyarı levhalarını herkesin kolaylıkla görebileceği yerlere koymalı, bu tesislerin can ve mal güvenliğine zarar vermemesi için, yerleşim yeri dışındaki tesislere oranla çok daha kısa aralıklarla kontrollerini yapmalıdır. Ne varki, somut olayda davalı idarenin bu bakım ve özen borcunu gereği gibi yerine getirmediği, söz konusu olaydan önce tele takılı bulunan uçurtmanın başkaları tarafından alınması sırasında doğabilecek tehlikeleri düşünerek, gereken denetimleri yaparak, bu tür engelleri kaldırmadığı anlaşıldığından, meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, sorumluluğu kaldıracak nedenlerin ise bulunmadığı anlaşılmıştır.

DAVA : Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bağcılar Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.10.2001 gün ve 2000/1658-2001/2109 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 3.7.2002 gün ve 3618-8441 sayılı ilamı ile; ( …Dava, elektrik çarpması sonucu davacıların çocuğunun ölümü nedeni ile uğranılan zararın ödettirilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalının kusuru bulunmadığından dava red edilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacının çocuğunun ölüm nedeninin elektrik çarpmasından kaynaklandığı yolunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık zararın meydana gelmesinde davalının kusuru olup olmadığı, diğer bir anlatımla tüm kusurun ölende bulunup bulunmadığında toplanmaktadır. Zarar, davacının sahibi ve denetiminde bulunan elektrik hattındaki çarpma sonucu meydana geldiği, ölenin eyleminin illiyeti kesebilecek düzeyde olduğu, davalı tarafından olayın oluş biçimi itibariyle kanıtlanamadığı gibi davalının sahip olduğu işletme itibari ile yüksek özen yükümlülüğü ile sorumlu olduğu, elektrik hattının Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliğine uygun yapılması yeterli olmayıp, bu konumunda sürdürülüp sürdürülmediğinin denetlenmesi, bu olaydan önce tele takılı bulunan uçurtmanın başkaları tarafından alınması sırasında doğan tehlike düşünülerek hatta gereken denetimi yaparak bu tür engelleri kaldırması gerekirken, bu konuda özensiz davranması itibariyle sorumludur. Takdir edilecek miktar kadar tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmektedir. Hüküm bozulmalıdır… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, Borçlar Yasasının 58. maddesine dayalı maddi ve manevi tazminat davasından ibarettir.

Davacı, oğlunun elektrik akımına kapılarak öldüğünü belirterek, maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.

Davalı idare vekili, kusurlarının bulunmadığını, elektrik tesisinin mevzuata uygun olduğunu, kusursuz sorumluluk halinin de söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, TEAŞ’ın olayda kusurunun bulunmadığı, kazaya ölen çocuğun tele takılı uçurtmasının neden olduğu, dolayısıyla %100 oranında ölenin kusurlu olduğu, kusursuz sorumluluğun ise şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak kurulan hüküm, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Borçlar Yasasının 58. maddesinde;Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı mes’ul olur denmektedir. Burada, yasa koyucu bozuk yapılan bir yapı eserinden zarar görenleri, mümkün olduğu kadar basit ve dolaysız bir tazmin imkanı sağlayarak, onları korumaktadır. Bu anlamda sorumlu olabilecek malik, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi, kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir.

BK. m. 58’de öngörülen sorumluluğun söz konusu olması için, söz konusu yapı eserinin, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden bir zarar doğması gereklidir.

Yapım bozukluğu, bir inşaatın kötü yapılmasını, imal ve inşaat zamanında uyulması gerekli olan teknik kurallara uyulmamış olmasını ifade eder. Bir yapı eserinin maliki, bunların hiç kimse ve hiçbir şey için tehlike taşımayacak şekilde yapılmasını ve işlemesini garanti etmekle yükümlüdür. Bu nedenle, bir yapı eserinde herhangi bir yapım bozukluğu olmasa bile, ek güvenlik ve koruma tertibatının bulunmaması, yine de bir yapım eksikliği sayılır. Bakımsızlık ve koruma eksikliği ise, bir inşaatın kullanmaya uygun ve tehlikeleri önleyecek biçimde korunmamasını ifade eder. Bakım eksikliği biçiminde açıklanabilecek olan bu durum, yapının tamamlanmasından sonra ortaya çıkar. Yapının tamamlanmasından sonra kendini gösteren ek güvenlik tertibatı ihtiyacının giderilmemesi de bir bakım eksikliğidir ( Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Tehlike Sorumluluğu Kavramı ve Türk Hukukunda Tehlike Sorumluluklarının Düzenlenmesi Sorunu, Batider 1979, Cilt X sayı 2 sayfa:291-322 )

Bakımsızlıktan veya bakım eksikliğinden söz edebilmek için bir inşa eserinin bitmiş ve kullanım amacına özgülenmiş olması gerekir. Yapım eksikliği veya bakımsızlığın varlığı araştırılırken, durumun gerekleri ve özellikle bina veya yapı eserinin özgüleme amacı, üçüncü kişiler için taşıdığı tehlike derecesi gözönünde tutulmalıdır. Bu nedenle örneğin, birkaç evin yolunun geçtiği köprüyle, bir devlet yolu üzerindeki köprünün aynı sağlamlıkta olması gerekmediği gibi, daha çok kişinin yararlanacağı, etkileneceği, yada zarar görme ihtimali olan tesislerin yapımında, buna oranla çok daha sınırlı insanların etkileneceği tesislerin yapımı sırasında uyulması gerekli zorunlu koşullara oranla, daha fazlasına dikkat edilmelidir. Diğer bir ifadeyle, bir otelin merdivenleri yapılırken normal müstakil bir evin merdivenine göre çok daha güvenli olarak yapılmalıdır.

Malikin, bina yada tesisin tehlike taşımayacak bir durumda bulunmasını sağlama yükümlülüğü, yalnız onu kullananlara karşı değil, herkese karşı vardır.

Bir yapı yada tesisin planlarının onanmış ve idari makamlar tarafından yapılan denetimlerde, bu yapı eserinin inşaasında hiçbir sakınca görülmemiş olması, maliki BK. m. 58’deki sorumluluktan kurtarmaz. Buna göre malikten beklenen “normal ve objektif ölçülere ve icaplara göre” alması gerekli önemleri almaktır. Buna karşılık malik, kendi yapısına benzeyen başka yapılarda da aynı eksikliklerin bulunduğunu veya o yapıların maliklerinin de yapılarına kendisinden daha iyi bakamadıklarını ispat ederek sorumluluktan kurtulamaz ( Prof. Dr. Feyzi Necmettin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, İstanbul 1976, cilt I sayfa:663 ).

Bir bina veya yapı eserini malikinin BK. m. 58’e göre sorumlu tutulabilmesi için, zararın, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden doğduğu ispatlanmalıdır. Buradaki ispat yükü zarar görene düşer. Bununla birlikte, illiyet bağını kesen hallerden birinin varlığı veya zarara yapım bozukluğu veya bakım eksikliği dışında ve bunların bir katkısı olmaksızın mücbir sebepten üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanan başka bir kazanın sebep olduğu kanıtlanmadığı takdirde ispat yükü yerine getirilmiş sayılır.

Bazı hallerde zararın ortaya çıkış biçimi, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinin varlığını gösteren fiili bir karine oluşturur. Yapının yapımı ile ilgili mevzuata ve teknik kurallara uyulmadığı, alışılmış tedbirlerin alınmadığı ve resmi makamlarca yapılan denetimler sonucunda, bina ve yapı eserinin teknik niteliklerinin uygun görülmediği ispatlanırsa, bunlar eksikliğin ve illiyet bağının varlığına birer belirti sayılır. Keza, daha önce aynı zararların ortaya çıkması, zarar verici olaydan sonra yeni güvenlik tedbirlerinin alınmamış olması da birer belirti oluşturabilir. ( Yrd. Doç. Dr. Nevzat Koç, Bina ve Yapı Eseri Maliklerinin Hukuki Sorumluluğu ( BK. m. 58 ). Ankara 1990, sayfa 45 v.d. )

Bu açıklamaların ışığında somut olaya baktığımızda, davacının oğlu olan 8 yaşındaki Hakan, evinin yakınlarında ve mahalle içinde oynarken kaza meydana gelmiştir. Gerek hazırlık dosyası ve hemen olayın akabinde polisçe tutulan olay yeri tespit tutanağı, gerekse mahkemede alınan tanık beyanları bir arada değerlendirildiğinde, ölen çocuğun evinin yakınlarından ve yerleşim yeri üzerinden geçen yüksek gerilim teline daha önceden takılı bulunan uçurtmayı, iletken bir tel ile oradan kurtarmak isterken teldeki elektrik akımının ark yapması neticelinde, çocuğun elektrik akımına maruz kaldığı, ağır yaralandığı, daha sonra da kaldırıldığı hastanede öldüğü anlaşılmaktadır.

Her ne kadar, bilirkişi raporlarına göre davalının bir yapım bozukluğunun bulunmadığı belirtilmekte ise de, olayların gidişatından insanların ve canlıların yaşamı için önemli bir tehdit oluşturan bu tür tesislerin bakım ve korunmasında, tesisin yerleşim yeri üzerinde bulunduğu da düşünüldüğünde, normalin üzerinde bir özen borcu bulunduğu sonucuna varılır. Davalı elektrik idaresi bu tür yüksek gerilim iletkenlerine güvenli yaklaşma sınırının aşılmamasını sağlayıcı önlemleri almalı, gerekli uyarı levhalarını herkesin kolaylıkla görebileceği yerlere koymalı, bu tesislerin can ve mal güvenliğine zarar vermemesi için, yerleşim yeri dışındaki tesislere oranla çok daha kısa aralıklarla kontrollerini yapmalıdır. Ne varki, somut olayda davalı idarenin bu bakım ve özen borcunu gereği gibi yerine getirmediği, söz konusu olaydan önce tele takılı bulunan uçurtmanın başkaları tarafından alınması sırasında doğabilecek tehlikeleri düşünerek, gereken denetimleri yaparak, bu tür engelleri kaldırmadığı anlaşıldığından, meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, sorumluluğu kaldıracak nedenlerin ise bulunmadığı anlaşılmıştır.

O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca benimsenen bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Dairenin bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 12.03.2003 gününde oybirliği ile karar verildi.

Exit mobile version