ELEKTRİK ÇARPMASI- BACAĞIN KESİLMESİ- TAZMİNAT- ELEKTRİK İDARESİNİN TEHLİKELİ İŞLETME NEDENİYLE SORUMLULUĞU

T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ

E. 2015/11346
K. 2015/18206
T. 17.11.2015

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirtilen 17.11.2015 duruşma günü için tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Av. M.. A.. geldi. Karşı taraf adına davalı vekili Av. Berna Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kâğıtlar okunarak, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacılar vekili dilekçesinde; Müvekkilleri Abdulvehap ve Nazdar’ın oğlu olan müvekkili A.. A..’ın, 22.03.2006 tarihinde okuldan eve döndüğü sırada davalı şirkete ait olup yere devrilmiş olan elektrik direğinin üzerinden geçmek istediği sırada elektrik akımına kapılarak ağır yaralandığını, halen tedavisi devam eden müvekkili Abdulkahhar’ın bacağının kesilme ihtimalinin olduğunu ileri sürerek; müvekkili Abdulkahhar’ın uğradığı işgöremezlik kaybı ve olası protez bedeli için 600.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi tazminatın, müvekkilleri Abdulvehap ve Nazdar için 40.000’er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; olaydan bir gün önce davacıların yaşadığı köyde yakılan nevruz ateşi nedeniyle müvekkili şirkete ait gerilim hattını taşıyan ağaç direğin yanarak devrildiğini, bu durumun davaya konu olayın gerçekleşmesinden sonra müvekkili şirkete bildirildiğini, olayın meydana gelmesinde müvekkili şirketin bir kusurunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; (…Aşamalarda alınan tek ve heyet bilirkişi raporlarının sayısının 5 adet olduğu, her bir raporda farklı farklı oranlar belirlendiği, iki ayrı raporda davalının kusursuz olduğunun belirtildiği, en son alınan 26.07.2012 tarihli bilirkişi heyet raporunda da davalının kusursuz olduğunun belirlendiği, yine kusur durumunun belirlenebilmesi için olayın olduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığı ve tüm ceza mahkemelerine defalarca müzekkereler yazıldığı, verilen tüm cevaplarda olay tarihi itibariyle böyle bir soruşturma dosyasının bulunmadığının bildirildiği, dolayısı ile ceza soruşturma ve kovuşturmasının bulunmadığının anlaşıldığı (yada olay tarihinde soruşturma makamlarına intikal etmediği), bu haliyle kusur durumunu belirlemekte mahkememizin dosyasında alınan raporlarla yetinileceği, her ne kadar davalının ağır özen yükümlülüğü gerektiren bir hizmet yürüttüğü, yaptığı iş itibarı ile her türlü önlemi alması gerektiği kabul edilse de, meydana gelen olayda davalı kuruma zamanında haber verilmediği, direk devrilmesine bağlı olarak gerçekleşen kazada ENH’nin gözetimi ve bakımının aksatıldığına dair bilirkişi raporlarında bir bulgu bulunmadığına dair değerlendirme yapıldığı anlaşıldığından, davalıya atfedilecek bir kusur olmadığı…) gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, elektrik çarpması nedeni ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; zararlandırıcı olaydan bir gün önce Nevruz Bayramı nedeniyle davalı idareye ait orta gerilim elektrik hattını taşıyan ağaç elektrik direğinin yanında köylülerce ateş yakıldığı, ateşin etkisi ile ağaç elektrik direğinin yanarak yere doğru eğildiği, ağaç direk üzerindeki elektrik tellerinin toprak yüzeyine yaklaştığı, elektrik tellerinin bulunduğu yerden geçen 13 yaşındaki davacı Abdukahhar’ın elektrik akımına kapılarak, genel çalışma gücünden % 22 oranında kaybetmiş sayılacak biçimde yaralandığı anlaşılmaktadır.

Elektrik Kuvvetli Akım Tesisleri Yönetmeliği’nde, orta gerilim elektrik hattının ağaç ahşap direk üzerinden taşınmasını yasaklayan bir düzenleme bulunmamakta ise de, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.03.2003 gün ve 2003/4-144 Esas; 2003/161 Karar sayılı kararında “…Borçlar Yasasının 58. maddesinde; Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazasındaki kusurundan dolayı mes’ul olur denmektedir. Burada, yasa koyucu bozuk yapılan bir yapı eserinden zarar görenleri, mümkün olduğu kadar basit ve dolaysız bir tazmin imkanı sağlayarak, onları korumaktadır. Bu anlamda sorumlu olabilecek malik, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olabileceği gibi, kamu hukuku tüzel kişisi de olabilir.

BK. m. 58’de öngörülen sorumluluğun söz konusu olması için, söz konusu yapı eserinin, yapım bozukluğu veya bakım eksikliğinden bir zarar doğması gereklidir.

Yapım bozukluğu, bir inşaatın kötü yapılmasını, imal ve inşaat zamanında uyulması gerekli olan teknik kurallara uyulmamış olmasını ifade eder. Bir yapı eserinin maliki, bunların hiç kimse ve hiçbir şey için tehlike taşımayacak şekilde yapılmasını ve işlemesini garanti etmekle yükümlüdür. Bu nedenle, bir yapı eserinde herhangi bir yapım bozukluğu olmasa bile, ek güvenlik ve koruma tertibatının bulunmaması, yine de bir yapım eksikliği sayılır. Bakımsızlık ve koruma eksikliği ise, bir inşaatın kullanmaya uygun ve tehlikeleri önleyecek biçimde korunmamasını ifade eder. Bakım eksikliği biçiminde açıklanabilecek olan bu durum, yapının tamamlanmasından sonra ortaya çıkar. Yapının tamamlanmasından sonra kendini gösteren ek güvenlik tertibatı ihtiyacının giderilmemesinin de bir bakım eksikliği… (Prof. Dr. Haluk , Tehlike Sorumluluğu Kavramı ve Türk Hukukunda Tehlike Sorumluluklarının Düzenlenmesi Sorunu, Batider 1979, Cilt: X, sayı: 2, sayfa: 291-322)…” olduğu belirtildiğinden; 35.000 kwh yük taşıyan orta gerilim elektrik hattının ağaç direk üzerinden taşınmasının tehlike yarattığı ve bu durumun yaralanma olayının meydana gelmesine katkıda bulunduğu kabul edilerek, davalının tehlikeli işletme faaliyetinden dolayı sorumlu tutulması, ancak davalının sorumlu tutulacağı tazminat miktarları belirlenirken, davalının tehlikeli işletme nedeniyle sorumlu olması, yaralanma olayının ve davacıların uğradığı zararın tamamının davalının eyleminden kaynaklanmamış olması gibi olgular gözetilerek, BK. nun 43. ve 44. (TBK. nun 51 ve 52.) maddeleri uyarınca yapılacak değerlendirmeye göre, belirlenecek tazminatlardan uygun oranda bir indirim yapılması suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davacı taraf için duruşma tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre takdir edilen 1.100 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacı tarafa iadesine, 17.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ELEKTRİK ÇARPMASI- ENERJİ NAKİL HATTI- TEHLİKE ARZEDEN YAPI ESERİNİN KÖTÜ YAPILMASINDAN, BAKIMI VE İŞLETİLMESİNDEKİ EKSİKLİKLERDEN ELEKTRİK KURUMU KUSURA DAYANMAYAN (OBJEKTİF) SORUMLULUK HÜKÜMLERİ GEREĞİNCE SORUMLUDUR

T.C
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
Esas: 2014/1877, Karar: 2014/2977

ÖZET: Davacıların murisi, davalıya ait evde, sıvacı ustası olarak evin sıvasını yaptığı sırada evin yanındaki yüksek gerilim hattında bulunan elektriğe kapılarak hayatını kaybetmiştir. Dava, destekten yoksun kalma tazminatı istemidir.

Enerji nakil hattının sahibi ve bina maliki tehlike arzeden yapı eserinin fena yapılmasından, bakımı ve işletilmesindeki eksikliklerden dolayı TBK m.69’a istinaden müteselsilen sorumludurlar. Somut olayda davalıların kusursuz ve müteselsil sorumlu oldukları gözetilmeden, davaya konu tazminatların davalıların kusurları oranında tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

“Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili ve davalı A____ A____ vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; davacıların murisi A____ T____’un 13.7.2009 tarihinde davalı A____ A____’a ait evde sıvacı ustası olarak evin sıvasını yaptığı sırada evin yanındaki yüksek gerilim hattında bulunan elektriğe kapılarak hayatını kaybettiğini, olayla ilgili olarak Silopi Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/____ D.iş sayılı dosyasıyla tespit yapıldığının ve davalı DEDAŞ’ın kusurlu olduğunun tespit edildiğini, murisin ölümüyle davacıların murisin desteğinden yoksun kaldığını, davacıların olay sebebiyle büyük acı yaşadıklarını belirterek, davacılar lehine toplam 20.000 TL maddi tazminat ve 25.000 TL manevi tazminat olmak üzere 45.000 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslahla maddi tazminat taleplerin 261.987,91 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı A____ vekili dilekçesinde; müvekkilinin olayda herhangi bir kusuru olmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur. Davalı, DEDAŞ vekili davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davanın kısmen kabulüyle davacılardan H____ T____’un 141.397,72 TL, çocuklar H____ T____ için 43.828,41 TL, N____ T____ için 27.411,38 TL, H____ T____ için 24.675,20 TL ve K____ T____ için 24.675,20 TL destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ve her davacı için 3.000’er TL’den toplam 15.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan kusurları oranında tahsiline karar verilmiş, hüküm davacı vekili ve davalı A____ A____ vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı A____ A____ vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir. Somut olayda, davacılar vekili dava dilekçesinde, davaya konu olay sebebiyle talep ettiği maddi ve manevi tazminatlarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Enerji nakil hattının sahibi bulunan davalı DEDAŞ, tehlike arzeden bu yapı eserinin fena yapılmasından, bakımı ve işletilmesindeki eksikliklerden 818 Sayılı BK.nun 58. (6098 Sayılı TBK.nun 69.) maddesi uyarınca sorumludur. Bu sorumluluk hukuki niteliği itibariyle kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluktur.

Yine davalı A____ A____ bina maliki olup, olayın meydana gelmesinde kusursuz sorumluluğu bulunmaktadır.

Müteselsilen sorumluluğun bulunduğu durumlarda davacı, alacağını sorumluların tamamından isteyebileceği gibi bunlardan biri veya birkaçından da isteyebilir (HGK.nun 24.3.2010 gün ve 2010/4-129-173; HGK.nun 5.5.2010 gün ve 2010/4-249 Esas -257 Karar sayılı ilamları).

Ayrıca, 6098 Sayılı TBK.nun 61. ve 62. (818 Sayılı BK.nun 50 ve 51.) maddelerine göre davalılar müteselsil sorumluluk ilkesi gereği zararın tamamından sorumlu olması gerekir.

Hal böyle olunca, mahkemece, davalıların somut olayda kusursuz ve müteselsil sorumlu oldukları gözetilmeden, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde, davaya konu tazminatların davalıların kusurları oranında tahsiline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

KARAR : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 26.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

İBRANAMENİN GEÇERSİZLİĞİ 2 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇERİSİNDE AÇILMAYAN DAVANIN REDDİ GEREKTİĞİ

T.C

YARGITAY

17.HUKUK DAİRESİ

ESAS: 2015/8148 E.

KARAR: 2018/1602 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ:Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkilinin 20.12.2007 tarihinde … sevk ve idaresinde olup davalıya sigortalı bulunan …plakalı araçta yolcu olarak bulunmakta iken dava dışı …’un sevk ve idaresindeki … plakalı araçla çarpışmaları sonucunda sakat kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 3.000,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında talebini 27.186,79 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı vekili, … plakalı aracın 11.02.2007-2008 vadeli Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile müvekkili şirket nezdinde sigortalı olduğunu,davacı tarafın başvurusu üzerine dava konusu kaza nedeni ile müvekkili şirket nezdinde hasar dosyası açıldığını ve hesaplanan 36.830,00 TL maluliyet tazminatının davacıya tam ve eksiksiz olarak müvekkili şirket tarafından 25.12.2009 tarihinde ödendiğini, bu ödeme nedeni ile hak sahipleri tarafından müvekkili şirketin tamamen ibra edildiğini, hukuki sorumluluğunu tam ve eksiksiz olarak yerine getirmiş olan müvekkili şirketin davacılara karşı karşılamakla yükümlü olduğu başkaca bir sorumluluğu bulunmadığını, bu nedenle hakkında ikame edilen davanın haksız ve hukuka aykırı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının davasının ıslah edilmiş hali ile kabulü ile 27.186,79 TL’nin temerrüt tarihi olan 28.09.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiş; hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1-Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.Davacı taraf, davalıya trafik sigortalı aracın cismani zarara neden olması nedeniyle, davalının ZMSS poliçesi gereği zarardan sorumlu olduğunu iddia ederek davalıya husumet yöneltmiş; davalı … şirketi, davacının cismani zarara uğramasıyla sonuçlanan kazayı yapan ve şirketleri tarafından trafik sigortası yapılan aracın sebep olduğu zararı davacıya ödeyip ibra edildiklerini savunmuş; mahkemece, davalı tarafından davacıya kısmi ödeme yapılmış olmakla birlikte, davacının bakiye zarar alacağı hususunda açık nispetsizlik durumu oluştuğu gerekçesiyle, davalının ibra savunmasına itibar edilemeyerek tazminata hükmedilmiştir.

KTK’nın 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar, yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınmalıdır.

Somut olaya bakıldığında; kazada cismani zarara uğrayan davacıya poliçe hükümleri gereğince davadan önce ödeme yapıldığı, taraflar arasında bila tarihli ibraname imzalandığı ve imzalanan ibranamenin (davalı yanca istenen diğer evrakla birlikte) davacı tarafından 3/12/2009 tarihli dilekçe ekinde davalıya gönderildiği ve bu dilekçenin de 4/12/2009 tarihinde davalıya ulaştığı anlaşılmaktadır.Davalı tarafından hesaplanan 36.830,00 TL tazminatın davacıya 25.12.2009 tarihinde ödendiği ve ibranamenin davacı tarafından imzalandığı mahkemeninde kabulündedir.

Bu itibarla, davacı tarafından imzalı ibraname bulunmasına ve eldeki davanın 03.10.2013 tarihinde açılmış olmasına göre, KTK’nın 111. maddesinde öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği gözetilmek suretiyle davacının tazminat talebinin, hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle 2 yıllık süre geçse de davanın açılabileceğinin kabulü ve yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

2-Bozma ilamının kapsam ve şekline göre; davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA; (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 7.3.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SOYBAĞININ DÜZELTİLMESİ-GÖREV UYUŞMAZLIĞI- ÖZEL MAHKEME – AİLE MAHKEMESİ

T.C.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2016/9004
KARAR NO : 2016/8799

Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 1. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 07/04/2016
NUMARASI : 2015/789-2016/330
DAVACI : Emine H.
VEKİLİ: Av. Selim Hartavi
DAVALILAR : Suruç İlçe Nüfus Müdürlüğü – Mehmet T. – Emine T. – Cemile Y. ve Ark.

Taraflar arasında görülen davada Şanlıurfa 1. Aile ve Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Dava, soybağının düzeltimi istemine ilişkindir.

Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın soybağının kurulması istemine ilişkin olduğu, bu nedenle davaya bakma görevinin aile mahkemesine ait bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

Şanlıurfa 1. Aile Mahkemesince, davanın nüfus kaydında düzeltim davası olduğu gerekçesiyle görevsizlik yönünde hüküm kurulmuştur.

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanununun 4. maddesi uyarınca, 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun “Vesayet” başlıklı üçüncü kısımı hariç olmak üzere “Aile Hukuku” başlıklı İkinci Kitabından (m. 118 ilâ 395 arası) kaynaklanan davalara bakmak görevi aile mahkemelerine aittir. Bu nedenle, TMK’nın “Hısımlık” başlıklı 282 ilâ 363. maddeleri arasında yer alan soybağına ilişkin davalar, aile mahkemeleri tarafından çözümlenmelidir.

Diğer taraftan, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesi gereğince, nüfus kayıtlarının düzeltilmesi istemlerine ilişkin davalara bakmak görevi ise asliye hukuk mahkemelerine ait bulunmaktadır.

Davanın kabulü halinde, her iki dava türünde de nüfus kayıtlarında değişiklik yapılmasının gerekmesi nedeniyle, benzer sonuçlara sahip bu davalar arasında görevli mahkemenin belirlenebilmesi için davanın vasfının doğru olarak tayin edilmesi önem kazanmaktadır.

4721 sayılı TMK’nın 282. maddesi uyarınca, anne ile çocuk arasındaki soybağı doğum ile; baba ile çocuk arasındaki soybağı ise “Anne ile evlenme”, “Tanıma” ve “Hakimin hükmü” ile kurulmaktadır.
Diğer taraftan, evlat edinme de soybağı oluşturan hallerdendir.

TMK’nın 285. maddesinde yer alan “Babalık karinesi” uyarınca, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.

Çocuk ile anne arasındaki soybağı doğum ile kendiliğinden kurulacağından, anne yönünden soybağı tesisi amacıyla değil, sadece, çocuğu doğuran kadının kim olduğunun tespiti amacıyla dava açılabilir.

Nüfusta kayıtlı anne ve baba adının gerçeği yansıtmadığı ve bu nedenle gerçek anne ve baba adının yazılması istemiyle açılacak ve nüfusa kayıtlı bulunan hanenin de değiştirilmesi sonucunu doğuracak davalarda, esasen iki iddia bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, çocuğun kayden anne olan kadından değil, başka bir anneden doğduğu; ikincisi ise, kayden baba olarak gözüken kişinin genetik baba olmadığı iddiasıdır. Bu davada, kayden anne gözüken kişinin çocuğu doğurmadığı, genetik annenin başka bir kadın olduğunun tespit edilmesi halinde, yukarıda sözü edilen babalık karinesi aksi yönde işleyecek ve “Genetik annenin kocası olmayan” kayden babanın, babalık sıfatı kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Mahkemece belirlenen genetik annenin, çocuğun doğduğu tarihte evli bulunduğunun anlaşılması halinde, TMK’nın 285. maddesinde yazılı babalık karinesi nedeniyle genetik annenin kocası olan erkek, kendiliğinden baba sıfatını kazanacaktır. Bu durumda soybağı ihtilafı ortaya çıkmadığından, açıklanan muhtevadaki davalar, sadece nüfus kayıtlarında düzeltim davasından ibaret kalacaklar ve görevli mahkeme, 5490 sayılı Kanunun 36/1-a maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemeleri olacaktır. Ancak, çocuğun doğduğu tarihte, genetik annenin evli bulunmaması halinde, anne yönünden dava, kayıt düzeltim davası olarak kalmakla birlikte, genetik anne ile evli olmayan genetik baba yönünden babalık karinesi gerçekleşmeyeceğinden, genetik babanın nüfus kaydına işlenmesi talebi “Soybağı davası” niteliğini kazanacaktır. Bu takdirde uyuşmazlığın, 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca aile mahkemesi tarafından incelenip çözüme kavuşturulması gerekecektir. (Yargıtay HGK 2013/354-1554, 18. HD 2015/1360-3281, 2015/1591-4537)

Aynı davada, talebin bir bölümü hakkında genel mahkemenin, bir bölümü hakkında ise özel mahkemenin görevli bulunması halinde, taleplerden birisi hakkında verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendirecek nitelikte ise ve sözkonusu özel mahkeme ile genel mahkeme arasında “Yargılama usulüne” ilişkin esaslı farklılıklar bulunmuyorsa, bütün talepler hakkında özel yetkili mahkemenin yargılama yaparak uyuşmazlığı çözmesi, hukukun öngörülebilir olmasının, usul ekonomisinin ve davaların makul süre içinde bitirilmesi yükümlülüğünün gereğidir. Aile mahkemeleri, asliye mahkemeleri ile aynı düzeyde mahkemeler olup aralarında yargılama usulü yönünden esaslı farklılıklar bulunmamaktadır. O halde, yukarıda açıklanan şekilde dava, bir kısım talepler yönünden nüfus kayıtlarında düzeltme yapılması ve bir kısım talepler yönünden de soybağının düzeltilmesi istemi niteliğinde ise nihai talebi bir bütün oluşturan ve biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendiren bu uyuşmazlığın, bütün olarak özel yetkili aile mahkemesinde çözümlenmesi gerekir.

Somut olaya gelince; dosya içinde mevcut nüfus kayıtlarından, anne-baba adının değiştirilmesi talep edilen Emine H’nın doğum tarihi olan 01/01/1970 tarihinde, iddia edilen genetik anne Cemile Y. nin, babası olduğu iddia edilen Mehmet T. ile evli olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda dava, anne adının silinip genetik anne adının yazılması ve kayden baba olan kişinin isminin silinmesi talepleri yönünden nüfus kayıt düzeltim davası olmakla birlikte, nüfus kaydına genetik baba isminin yazılması yönünden soybağı davası niteliğindedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, tüm talepler yönünden uyuşmazlığın, özel mahkeme olan aile mahkemesi tarafından çözümlenmesi gerekmektedir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince; Şanlıurfa 1. Aile Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE 11/10/2016 gününde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
R. SARITAŞ
Üye
N. KOYUNCU
Üye
U. YÜKSEL
Üye
M. ERDOĞAN
Üye
Ü. GÖRMEZ

Okundu: S/Y

TEK TARAFLI TRAFİK KAZASI- KESİN HÜKÜM İTİRAZI

T.C.
VİRANŞEHİR
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2012/562 Esas
KARAR NO : 2015/124

HAKİM : K.Y  119102
KATİP : M. Y 117193

DAVACI : K.D (A. D. velayeten) Viranşehir/ ŞANLIURFA
VEKİLİ : Av. SELİM HARTAVİ –
DAVALI : A….SİGORTA Üsküdar/ İSTANBUL
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 17/10/2012
KARAR TARİHİ : 11/02/2015

Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacılar vekili dava dilekçesi ile; 10/10/2008 tarihinde davacılar murisi Mahmut yönetimindeki 63 …….plakalı otomobil ile karıştığı trafik kazası neticesinde vefat ettiğini, davacıların murisinin kullandığı aracın davalı sigorta şirketine ZMMS sigortalı olduğunu, murisin vefat etmeden önceki gelirinin 3.500,00 – 4.000,00 TL arasında olduğunu, davacıların destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunduğunu, bu nedenle davacı ve müşterek çocuk için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 6.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile 300,00 TL cenaze defin giderinin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davacılar vekili 23/12/2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini toplamda 100.904,00 TL’ye yükseltmiş ve faiz başlangıç tarihini de mahkememizin 2009/…. Esas, 2009/…… Karar sayılı dava dosyasındaki dava tarihi olarak değiştirerek ıslah etmiştir.

Davalıya usulüne uygun davetiye tebliğ edilmiş, davalı vekili cevap dilekçesi ile; davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere sorumlu olduğunu, kazanın meydana gelmesinde müteveffanın asli ve tek kusurlu olduğunu, olayda davalının kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Dava haksız fiil nedenine dayalı maddi tazminat davasıdır.

Davalı vekili 05/06/2014 tarihli dilekçesinde; görülmekte olan davanın konusu ve tarafları aynı olan mahkememizin 2009/…. Esas, 2009/….. Karar sayılı dava dosyasında davanın reddine karar verildiğini, verilen kararın kesinleştiğini ve eldeki davanın kesin hüküm nedeniyle reddedilmesi gerektiğini beyan etmiştir.

Dosya arasına alınan mahkememizin 2009/……. Esas, 2009/……Karar sayılı dava dosyasının incelenmesinde; davacıların S., A., K., T, H, N,, N ve Mehmet oldukları, davalının A….. Sigorta A.Ş olduğu, 10.10.2008 tarihinde davacıların murisi Mahmut’un 63……. plakalı aracı ile karıştığı trafik kazası neticesinde vefat etmesi nedeniyle 63……. plakalı aracın kaza tarihi itibariyle zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalayan davalı A…. Sigorta A.Ş’den tazminat talep edildiği, yapılan yargılama neticesinde davacıların murisi sürücü Mahmut’un meydana gelen kazada tam kusurlu olması gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

Dosya arasına alınan V….. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/……Esas, 2009/…….Karar sayılı ilamının incelenmesinde , dava konusu olayda muris Mahmut’un tam kusurlu olduğu anlaşıldığından sanıklar Mehmet Atilla ve Halil  hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan beraat kararı verildiği ve verilen kararın temyiz edilmesi üzerine onanarak kesinleştiği görülmüştür.

Davaya konu kazada tarafların kusur durumları hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, işletenin tam kusurlu olması nedeniyle mirasçıların hak talep edip edemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.

Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.

Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla araç sürücüsünün veya işletenin tam kusurlu olmaları halinde, desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığı ve olayda işleten veya sürücü tam kusurlu olsalar bile, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğundan, davalının sorumlu olacağına karar vermek gerekir. (HGK’nun 15.6.2011 gün ve 2011/17-142 esas-411 karar, HGK’nun 22.2.2012 gün 2011/17-787 esas 2012/92 karar ve HGK’nun 16.01.2013 gün 2012/17-1491 esas, 2013/74 karar sayılı ilamları uyarınca)

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında; davacılar davalı sigorta şirketi karşısında, zarar gören üçüncü kişi konumundadır. Desteğin kusurunun davacılara yansımasından söz edilmesi de mümkün değildir.

Bu açıklamalar ışığında mahkememizce, tazminat hesabı için dosyamız Şanlıurfa Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmiş, hukukçu aktüerya bilirkişisi ………tarafından bilirkişi raporu dosyamıza sunulmuştur.

Davalı tarafça mahkememizin 2009/……. Esas, 2009/…….. Karar sayılı dava dosyasında eldeki dava ile aynı olayın dava konusu edilmesi nedeniyle kesin hüküm itirazında bulunulmuşsa da; eldeki dava dosyasında davacı olan mirasçı Ayşe’nin mahkememizin 2009/ Esas, 2009/ Karar sayılı dava dosyasında davacı sıfatının bulunmadığı dolayısı ile bu davacı yönünden kesin hüküm şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından bu davacı yönünden yapılan kesin hüküm itirazı dikkate alınmamıştır. Davacı Kınni Diken yönünden ise mahkememizin 2009/….. Esas, 2009/….Karar sayılı dava dosyasında bu davacı yönünden 5.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı talep edildiği, talep edilen 5.000,00 TL yönünden kesin hüküm şartlarının oluştuğu anlaşıldığından bilirkişi raporunda hesaplanan miktardan bu miktar mahsup edilmiştir.

Davacı tarafca talep edilen 300,00 TL cenaze defin gideri yönünden yapılan incelemede ise, talep edilen miktar mahkememizde görülmekte olan emsal dosyalarda alınan belediye yazılarıyla uyumlu olduğundan bu miktarın da kabulüne karar verilmiştir.

Davacı taraf ıslah dilekçesi ile faiz başlangıç talebini mahkememizin 2009/21 Esas, 2009/379 Karar sayılı dava dosyasındaki dava tarihi olan 13/01/2009 olarak değiştirmiş olup, davalı sigorta şirketinin 13/01/2009 tarihi itibariyle temerrüte düştüğü anlaşıldığından nedeniyle bu tarihten itibaren yasal faize hükmedilmiştir.

Bilirkişi raporu, ıslah ve mahkememizin 2009/…..Esas, 2009/……… Karar sayılı dava dosyasında davacı K…. D’nin yönünden talep edilen ve kesin hüküm oluşturan 5.000,00 TL dikkate alınarak davacı tarafın davasının kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M; Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

Davanın KISMEN KABULÜ ile;

1-Davacı K. D. için 77.565,00 TL, davacı Ayşe için 18.339,00 TL ve 300,00 TL cenaze defin gideri gideri olmak üzere toplam 96.204,00 TL tazminatın 13/01/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine,

2) Dava değeri üzerinde hesap edilen 6.571,69 TL harcın davacılar tarafından yatırılan toplam 345,30 TL harctan mahsubu ile bakiye 6.226,39 TL’nin davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA;

3) Davacılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 10.096,32 ücreti vekaletin davalıdan alınarak kendisine asaleten çocuğuna velayeten davacıya VERİLMESİNE;

Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 1.500,00 maktu TL ücreti vekaletin davacılardan alınarak davalıya VERİLMESİNE;

4) Davacılar tarafından 369,75 TL toplam harç gideri, 172,55 TL tebligat ve posta gideri , 300,00 TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 842,30 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan 42,20 TL sinin davacı üzerinde bırakılmasına, bakiye 800,18 TL sinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, bakiye gider avansının kendisine asaleten çocuğuna velayeten davacıya iadesine,

5) Karar kesinleştiğinde Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/…..Esas, 2009/…. Karar sayılı dosyasının iadesine,

Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı ve davalı vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğden itibaren 15 gün içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi. 11/02/2015

Katip 117193                                                                                                                                    Hakim 119102
¸e-imza                                                                                                                                          e-imza

Exit mobile version