İBRANAME- FAZLAYA İLİŞKİN HAKLARIN SAKLI TUTULMASI İKİ YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREYİ ORTADAN KALDIRIR

T.C

YARGITAY

17.HUKUK DAİRESİ

ESAS : 2015/16691

KARAR: 2018/9402 

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, müvekkilinin … plaka sayılı araç içerisinde iken 08/12/2006 tarihinde geçirdiği trafik kazası neticesinde malul kaldığını, davalı … şirketinin … plaka sayılı aracın koltuk sigortacısı olduğunu, kazadan sonra davalı … şirketince sadece 8.050,00 TL ödeme yapıldığını, davalı şirketçe müvekkiline ödenmesi gereken miktarın çok altında bir ödeme yapıldığını, ibranamede fazlaya ilişkin talep ve hakları saklı tutulduğundan bakiye alacağın davalıdan tahsili için iş bu davayı açmak zorunda kaldıklarını belirterek ve fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 3.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, 2918 sayılı KTK’nın 111.maddesindeki 2 yıllık sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan iş göremezlik tazminatı istemine ilişkindir.
KTK’nın 111. maddesi uyarınca, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasanın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Yasada belirtilen 2 yıllık süre hak düşürücü süre olup, mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir.

Somut olayda; olay nedeniyle davalı tarafından davacıya poliçe hükümleri gereğince 03.06.2011 tarihinde 8.050,00 TL ödeme yapılmış ve 26.05.2011 tarihli ibraname imzalanmıştır. Eldeki davanın 25/03/2015 tarihinde açılmış olmasına göre, KTK 111. maddede öngörülen 2 yıllık hak düşürücü sürenin geçirildiği düşünülebilirse de, ibranamenin alt kısmında, davacı tarafça fazlaya ilişkin hakların saklı tutulduğu ve 8.050,00 TL ödeme miktarı ile sınırlı olarak ibra ettiklerinin belirtilmiş olduğu anlaşılmış olup, bu durumda artık kayıtsız şartsız bir ibradan bahsedilemeyecek olduğundan KTK’nın 111. maddesindeki 2 yıllık hakdüşürücü sürenin somut olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
O halde mahkemece davanın esasına girilerek yapılacak araştırma ve inceleme sonucuna göre bir karar vermesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 23/10/2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

DAVALININ KENDİ ALEYHİNE OLABİLECEK ŞEKİLDE BİZZAT YER GÖSTERMESİ ÜZERİNE YAPILAN KUSUR TESPİTİNE İTİBAR EDİLMEMESİ

T.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2019/1193
KARAR NO : 2021/335

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ŞANLIURFA 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/01/2019
NUMARASI : 2016/160 Esas- 2019/31 Karar
DAVACILAR : 1 -CUMA K.- .ve diğerleri
DAVALI : 1 -HALİL D.
DAVALI : 2 -MEHMET B.
DAVALI : 3 -A…. SİGORTA A.Ş
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )
KARAR TARİHİ : 10/03/2021
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 10/03/2021

Şanlıurfa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 23/01/2019 tarih ve 2016/160 esas ve 2019/31 karar sayılı kararı aleyhine davacılar vekili, Davalı HALİL D. ile davalı sigorta şirketi vekili istinaf başvurusunda bulunduğundan dosyanın yapılan incelemesi sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ;

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların murisleri müteveffa Müslüm K.’nın 34 JV 310 plaka sayılı motosikletle trafikte seyir halinde iken A….. Sigorta A.Ş tarafından 21/01/2017 tarihine kadar geçerliliği olan ZMMS ile sigortalı 43 ZA 616 plaka sayılı aracın kendisine çarpmasıyla 20/07/2016 tarihinde hayatını kaybettiğini, müvekkillerden İslim’in müteveffanın eşi olup tamamen eşinin desteği ile geçimini sağladığını, oğulları Muhammed Furkan’ın babasının desteğiyle yaşadığını, diğer davacılar Cuma ile Hatice’nin, anne-babası, Halime, Kadir ve Eyyüp’ün ise müteveffanın kardeşleri olup tüm geçimlerini müteveffa üzerinde yaptıklarını, vefatının ardından ise ekonomik olarak büyük zarara uğradıklarını ve maddi destekten yoksun kaldıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacılar İslim ve Muhammed Furkan için şimdilik 5.000-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili, İslim K. için 50.000-TL, Muhammed Furkan için 30.000-TL, Cuma K. için 20.000-TL, Hatice K. için 20.000-TL diğer davacı kardeşlerin her biri için 10.000’er TL manevi tazminatın davalılar Halil ve Mehmet’ten müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı A… Sigorta vekili dilekçesinde özetle; davanın öncelikle dava şartı yokluğundan usulden reddine, ayrıca haksız ve mesnetsiz açılan davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulü ile; davacı eş İslim için 53.783,87 TL, davacı çocuk Muhammed için 11.222,72 TL olmak üzere toplam 65.006,59 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, hükmedilen destekten yoksun kalma tazminatında davalı Halil D. ve Mehmet B. yönünden olay tarihi olan 20.07.2016 tarihinden itibaren, diğer davalı sigorta şirketi yönünden dava açım tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davalı sigorta şirketinin sigorta poliçesi limit ve şartları dahilinde sorumlu tutulmasına fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı eş İslim için 9.000 ve davacı Muhammed Furkan için 7.000 TL,davacı Cuma ve Hatice’nin 5.000’er TL diğer davacı kardeşler Halime, Kadir ve Eyyüp için 3.000’er TL manevi tazminatın (toplam 35.000TL) davalı Halil D. ve Mehmet B. ‘dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davalı Halil D. istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu olayda kendisinin kusurunun bulunmasına rağmen mahkemece kusurlu bulunarak tazminata hükmedilmesini kabul etmediklerini beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davalı sigorta şirketi vekili dilekçesinde özetle; davacının dava konusu taleplere ilişkin müvekkili sigorta şirketine dava açıldıktan yaklaşık bir yıl sonra yapılmış başvurusu bulunduğunu, başvuru neticesinde hasar dosyası oluşturulduğunu, fakat davacı tarafın başvuru sırasında sunulması gereken evrakları sunmadığından usulüne uygun bir başvurunun söz konusu olmadığını, bu nedenle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, zira başvuru şartının yerine getirilmemesi durumunun sonradan giderilebilir bir dava şartı olmadığını, kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi hususunda beyanlarının dikkate alınmadığını, bu nedenle öncelikle müvekkili şirkete sigortalı bulunan 43 ZA 616 plakalı araç sürücünün kusurunun bulunmadığını, müteveffanın ölümüne gerek tanı, gerekse tedavi uygulaması düzeyinde etken olabilecek bir tıbbi uygulama hatası olup olmadığı, varsa ölümle neden-sonuç ilişkisi, erken ameliyata alınması halinde yaşama olasılığı vb. hususlarda Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulu’ndan bilirkişi görüşü alınması gerekli iken eksik inceleme sonucunda hüküm kurulduğunu, mahkemece yeterli araştırmanın yapılmadığını, davacı vekili tarafından yerel mahkemeye sunulan 19/11/2018 tarihli ıslah dilekçesinde mahkemeye sunulan 05/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda hesaplanan tazminat tutarınının tamamen hatalı olarak müvekkili şirkete sigortalı araç sürücüsünün %90 kusurlu olduğu kabul edilerek ıslah dilekçesinde maddi tazminat açısından dava değerinin 120.000 TL’ye yükseltildiğini ayrıca ıslah harcını yükselttiği miktar üzerinden değil itiraz ettiği rakam üzerinden yatırarak hatalı bir dilekçenin yerel mahkemeye sunulduğunu müteveffanın travma bölgesi ve ölüm sebebi dikkate alındığında kask takıp takmamasının yaratacağı farkın gözden kaçırılmaması gerektiğini, müteveffanın olay esnasında kask taktığına dair somut delil bulunmadığına göre kask takmadığı, kendi can güvenliği korumak için gerekli güvenlik tedbirleri almadığı ve zararın meydana gelmesinde müterafik kusurunun olduğunun kabulü gerektiğini belirterek kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

İstinaf kanun yoluna başvuran davacılar vekili dilekçesinde özetle; alınan bilirkişi raporların arasında çelişkiler bulunduğunu, dolayısıyla da maddi tazminat hesaplanırken eksik hesaplama yapıldığını, çelişkiler giderilmeden hüküm kurulduğunu beyanla kararın bu yönden kaldırılmasını istemiştir.

Dava; trafik kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatına ve manevi tazminata ilişkindir.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 355. maddesi gereğince, istinaf sebepleri ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme sonunda;

1-Davacı vekilince kusur raporları arasında ciddi farklar bulunmakla birlikte hesap raporunun en aleyhlerine olan rapor esas aldırılarak tanzim edildiğini söz konusu hususun usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf itirazında bulunmuştur.

Evrakın incelenmesinde, kaza ile ilgili düzenlenen kaza tespit tutanağında kazadan sonra sürücüler kaza mahallinden ayrıldıkları için kusur durumunun değerlendirilemediğinin belirtildiği, Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Başsavcılığınca trafik bilirkişisinden aldırılan16/08/2016 tarihli raporda: Kazanın Trafik ışıklarının olmadığı dört yönlü kavşakta meydana geldiği, her iki aracın kavşağa kontrolsüzce giriş yaptığı ve her iki yolunda aynı statüye sahip olduğu tespit edildiğinden her iki aracın kavşağa girerken hızlarını azaltmadığı belirtilerek eşit kusurlu olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

Mahkemece mahallinde davalının katılımı ile keşif yapılmış ve davalı keşif esnasında “okulun önünden geldiğini, motosikletin ise sanırsa okulun diğer tarafından geldiğini, göstermiş olduğu yerde kaza olduğunu belirttiği ve trafik bilirkişisi sürücülerin soruşturma aşamasındaki ortak ve davalının keşif zaptındaki beyanına göre terditli olarak rapor düzenlediği, rapor içeriğine göre,1.İhtimalle: soruşturma aşamasında her iki sürücünün ortak beyanları dikkate alındığında davacıların murislerinin asli % 75 oranında kusurlu olduğu davalının % 25 oranında kusurlu olduğu, 2.İhtimalle (davalının keşifteki beyanına göre) davalının % 70, davacıların murisinin % 30 kusurlu olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.

Mahkemece kusur raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosya Adli Tıp kurumana gönderilmiş ve ATK da terditli olarak 1. İhtimalde (soruşturma aşamasındaki beyanlara göre; davacı murisinin % 75 Davalı sürücünün % 25 kusurlu olduğu, 2. İhtimalde; davalının keşifteki beyanına göre; davalının % 90 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Mahkemece her iki tarafın olayın meydana gelmesinden sonra sıcağı sıcağına alınan ilk ifadelerine göre kusur durumu dikkate alınarak davalının % 25 kusuruna göre karar verilmiş ise de, mahkemenin gerekçesi yeterli görülmemiştir. Zira davalı Halil D. bizzat keşfe katılarak davalının yer göstermesi ile keşif icra edilmiştir. Davalı kendi aleyhine olabilecek bir şekilde kazanın ne şekilde nerede olduğunu bizzat yer göstererek mahkeme heyetine göstermiş ve bilirkişi tarafından davalının beyanı nazara alınarak rapor tanzim edilmiştir. Mahkemece her ne kadar olay sonrasında soruşturma aşamasında alınan beyanlara olayın hemen akabinde sıcağı sıcağına olan beyanlar olması nedeni ile itibar edilmiş ise de, davalının kendi aleyhine olabilecek şekilde bizzat yer göstermesi üzerine yapılan kusur tespitine itibar edilmemesi yerinde görülmemiştir. Adli tıp kurumunca aldırılan rapor ile raporlar arasında çelişki giderilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli 2019/40 Esas 2019/40 sayılı iptal kararı ile 2918 sayılı KTK’nın 90. Maddesinin 1. Cümlesinde yer alan “… ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlede yer alan “… ve genel şartlarda…” ibaresinin anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verilmiş, bu iptal kararı 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Anayasanın 153. maddesinde “iptal kararları geriye yürümez” hükmü, iptal kararlarının kesinleşen işlemlere etki etmeyeceği anlamında olup, elde bulunan uyuşmazlığın devam ettiği davalarda “geriye yürümeme kuralı” uygulanamaz. Diğer bir anlatımla bir davada uygulanması gereken kanun maddesi başka bir dava vesilesi ile iptal edilmiş ise bu madde artık eldeki davada da uygulanamaz.

Bu itibarla mahkemece Anayasa Mahkemesinin iptal kararıda gözetilerek, aktüer bilirkisinden davalının keşif zaptındaki beyanı nazara alınarak tespit edilen kusur durumuna göre Yargıtay denetimine açık şekilde açıklamalı ve ayrıntılı, uygulanan yöntemin ve sebeplerinin açık bir şekilde belirtir ek rapor aldırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.

2-Davalı sigorta şirketi vekilince davacı tarafça dava açıldıktan bir yıl sonra başvuruda bulunduğu, başvuru sırasında sunulması gerekli evrakların sunulmadığı belirtilerek istinaf itirazında bulunulmuştur.

Evrakın incelenmesinde, davacı tarafça dava açıldıktan sonra başvuru yapıldığına ilişkin gönderi evrakının sunulduğu, öncesinde de mail yolu ile başvurduklarının belirtildiği ancak gönderilen dilekçe suretinin dosya içerisine sunulmadığı bu itibarla tüm davacılar tarafından başvuru yapılıp yapılmadığı ve başvurunun usulüne uygun olup olmadığı anlaşılamadığından, mahkemece davacı tarafa başvuruya ilişkin belgelerini ibraz için süre verilerek başvuruya ilişkin evrakların dosya içerisine ibrazının sağlanmadan yargılamaya devam olunması yerinde görülmemiştir.

3-Davalı sigorta şirketince davacıların murisinin kazadan yaklaşık 10 gün kadar sonra vefat ettiğini, murisin babası davacı Cuma K.’nın otopsi tutanağında oğlunun önce Balıklıgöl Devlet Hastanesine sonrasında Harran Üniversitesi hastanesine sevk edildiğini, hastaneye gittikten bir gün sonra beyin kanaması ve 4 gün sonra ise iç kanama geçirdiğini, hastanede gerekli tetkikler yapılmadığından Balıklıgöl devlet hastanesinde ihmali olanlardan şikayetçi olduğunu belirterek istinaf itirazında bulunduğundan evrak kapsamına göre dava dışı sürücü hakkında davaya konu kaza ile ilgili olarak soruşturma başlatılarak dava açıldığı anlaşıldığından, dava dışı davalı sigorta şirketine sigortalı araç sürücüsü hakkında açılan ceza dosyası akibeti araştırılarak sürücü hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan dava açılıp açılmadığı ve hüküm verilip verilmediği hususu araştırılarak sonucuna göre hüküm tesisi gerektiği kanaatine varılmıştır.

4-Davalı tarafın cevap dilekçesinde murisin kask takıp takmadığı ve koruyucu ekipman kullanıp kullanmadığı hususunda müterafik kusura ilişkin iddiası olmasına rağmen, mahkemece murisin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığı, kask ve koruyucu ekipman kullanıp kullanmadığı ve zararın artmasında müterafik kusurunun etkisi olup olmadığı hususunda gerekçede olumlu ya da olumsuz herhangi bir değerlendirme yapılmaması yerinde görülmemiştir.

Bu itibarla bu aşamada sair istinaf itirazları incelenmeksizin HMK’nın 353/1-a,6 maddesi uyarınca davacı vekili ve davalı vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacılar vekili, Davalı HALİL D. ile davalı sigorta şirketi vekillerinin istinaf başvurusunun ESASTAN KABULÜ İLE;
Şanlıurfa 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 23/01/2019 tarih 2016/160 esas ve 2019/31 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-a,6 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
Dosyanın davanın yeniden görülmesi için MAHALLİNE İADESİNE,
2-İstinaf başvurusunda bulunan taraflardan ayrı ayrı tahsil edilen istinaf karar harcının istek halinde iadesine,
3-İstinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama neticesinde verilecek kararla birlikte değerlendirilmesine,
4-Duruşma açılmadığından istinaf vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu, HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak oybirliğiyle karar verildi 10/03/2021

Başkan Üye Üye Katip
41133 42602 120723 122041

G.D.

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI -MİRASIN REDDİ – HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI NİTELİĞİNDE OLMADIĞI

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

ESAS:2007/4-222

KARAR: 2007/222

TARİH: 18.4.2007

818/m.45

ÖZET : Dava, trafik kazası nedeniyle maddi, manevi ve destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir. Destekten yoksun kalma tazminatı niteliği itibari ile bağımsız bir hak olduğundan, mirasın reddedilmiş olması bu tazminatın talep edilmesine engel değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki “Maddi ve Manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.03.2004 gün ve 2001/477 E. 2004/64 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 21.06.2005 gün ve 2005/2523-6823 sayılı ilamı ile;

( … Dava, trafik kazası nedeniyle maddi, manevi ve destekten yoksun kalma tazminatına ilişkindir.

Davacılardan İlgen Gazeteci, dava konusu trafik kazasında yaralandığını ayrıca eşini kaybettiğini ileri sürerek gerek kendisinin yaralanması gerekse eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma, maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davacı Şuhay Nakipoğlu’da kendisinin yaralanması ve eniştesinin ölmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, davalıların temyizi üzerine yerel mahkeme kararı vekalet ücreti yönünden düzeltmek suretiyle oyçokluğuyla onanmıştır.

Onama kararına karşı davalılar karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.

1- Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun değişik 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiç birine uygun olmayan davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan karar düzeltme istemleri reddedilmelidir.

2- Davalıların diğer karar düzeltme istemlerine gelince;

Davacı İlgen Gazeteci eşinin ölümü nedeniyle fazlaya dair talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 500.000.000 lira destekten yoksun kalma tazminatı istemiş, mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacının zararı 40.961.488.996 lira olarak belirlenmiş mahkemece taleple bağlı kalınarak 500.000.000 lira destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilmiştir.

Davacı İlgen Gazeteci 22.02.2001 tarihli veraset ilamını dosyaya ibraz ederek talepte bulunmuş ise de mirası reddettiğinin belirlenmesi üzerine 29.06.2001 tarihli yeni veraset belgesi düzenlendiği daha sonra anlaşılmıştır. Şu durumda davacı İlgen Gazeteci mirası reddettiğine göre ölen eşinden dolayı destekten yoksun kalma tazminatı istemi MK.nun 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmamaktadır.

Aksinin kabulü halinde kendisi karşı tarafa tazminat ödemekten kurtulacak ancak karşı taraftan ölen eşi nedeniyle tazminat alabilecektir ki bu da hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olup hakkaniyete aykırıdır, yasa ise hakkın kötüye kullanılmasına olanak vermemelidir. O halde davacı İlgen Gazetecinin destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin talebinin reddi gerekir. Bu nedenle davalıların bu yöndeki karar düzeltme istemlerinin kabulü gerekmiştir… ) ,

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, trafik kazası nedeniyle maddi, manevi ve destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Davacılar İlgen Gazeteci ve Şuay Nakipoğlu vekili; müvekkillerinin de içinde bulunduğu aracın, davacı İlgen’in eşi H.Şefik Gazeteci’nin sevk ve idaresinde iken, davalı Uğur Pişan tarafından kullanılan araçla çarpışması neticesinde müvekkillerinin yaralandığını, ayrıca davacı İlgen Gazeteci’nin eşini kaybettiğini; uzman göz doktoru ve aynı zamanda cerrah olan eşi kaza nedeni ile vefat etmiş olmasa idi, gerek Türkiye’de kurmuş oldukları düzen açısından, gerekse İsviçre’den almış olduğu teklif üzerine yurt dışı yaşantıları olacağı gözönüne alındığında, müvekkili İlgen Gazeteci’nin büyük bir destekten mahrum kaldığını ileri sürerek; her iki davacı yönünden maddi ve manevi tazminat taleplerinin yanı sıra, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile davacı İlgen Gazeteci için 500.000.000 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen olay tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; davacı İlgen Gazeteci’nin eşinin olayda 5/8 oranında kusurlu olduğunu, aynı zamanda tıp doktoru olan davacının, ölen eşin desteğine ihtiyaç duymayacak ölçüde gelire sahip bulunduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini cevaben bildirmiştir.

Mahkemenin, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunu benimsemek suretiyle ve “davacı İlgen Gazeteci’nin destekten yoksunluk sebebiyle nihai ve gerçek zararının 40.961.488.996 TL olarak belirlendiği” gerekçesiyle, her iki davacının diğer maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü yanında, “davacının talebi ile bağlı kalınarak 500.000.000 lira destekten yoksun kalma tazminatının 28.01.2001 olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı İlgen Gazeteci’ye verilmesine” dair verdiği karar; Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş, Yerel Mahkemece “destekten yoksun kalma tazminatının bağımsız bir hak olup, doğrudan doğruya desteğini yitirenlerin kişiliğinden doğduğu, mirasçılık niteliğine bağlı bulunmadığı ve bu itibarla mirasın reddinin de destekten yoksun kalma tazminatını etkilemeyeceği” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Davacıların da içinde bulunduğu aracın sürücüsü ve aynı zamanda davacılardan İlgen Gazeteci’nin eşi olan Hüseyin Şefik Gazeteci’nin dava konusu trafik kazasında vefat etmiş olması ve davacıların da yaralanması nedeniyle; kazaya karışan diğer aracın sürücüsü ve kayıt maliki davalılar aleyhine maddi, manevi ve destekten yoksun kalma tazminatı talebi ile görülmekte olan dava açılmış; davacı İlgen Gazeteci, kendisinin de mirasçı bulunduğu 22.02.2001 tarihli veraset ilamını dosyaya ibraz ederek talepte bulunmuş ise de, murisin mirasını 24.05.2001 tarihinde reddettiğinin belirlenmesi üzerine, 29.06.2001 tarihli yeni veraset belgesi düzenlendiği ve bu veraset ilamına göre mirasçı olmadığı daha sonra anlaşılmıştır.

Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; destekten yoksun kalma tazminatının, mirasçılık sıfatına bağlı bir hak olup olmadığı; dolayısıyla davacı İlgen Gazeteci’nin, ölen eşin mirasını reddetmiş olmasının, destekten yoksun kalma tazminatı verilmesine engel yasal bir neden oluşturulup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin yasal düzenleme ve bu tazminatın hukuki niteliğinin üzerinde durulmasında yarar vardır.

Destekten yoksun kalma tazminatı 818 sayılı Borçlar Kanununun 45/2. maddesinde düzenlenmiş olup, “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır.

Bu maddede, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören yada ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.

Yasa metninden de anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş söyleyişle amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.

Şu hale göre; “destek” sayılabilmek için, yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Destek kavramının dayanağı hukuksal bir ilişki değil eylemli bir durum olduğundan, akrabalığa ve yasanın nafaka ile miras ilişkisi hakkındaki hükümlerine dayanmaz.

Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde; “Destekten Yoksun Kalma Tazminatı eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” vurgulanmıştır.

Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 1979/4-1528 E., 412 K. sayılı kararında; “BK.nun 45. maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır, sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür” ilkesi benimsenmiştir.

O halde, destekten yoksun kalma tazminatı ölüm ile ortaya çıkmasına rağmen, miras bırakanın şahsından doğan ve mirasçılara geçen bir hak değil, doğrudan bu kimselerin kendisinden doğan bağımsız bir haktır.

Diğer bir ifadeyle, destekten yoksun kalma tazminatı niteliği itibariyle; üçüncü kişilere, desteğin gelir ve yardımından yoksun kalmaları nedeniyle tanınmış, bağımsız bir hak olup, mirasçılık sıfatı ve miras hukuku ile ilgisi yoktur. Çünkü bu hak, mirasçılık sıfatından değil, eylemli olarak destek olanın ölümü nedeniyle, onun gelir ve yardımından yoksun kalma yada farazi destek olma olgusundan kaynaklanmaktadır ( YHGK. 25.05.1984 gün, E: 1982/9-301, K:1984/619 )

Bu itibarla, Borçlar Kanununun 45/1. maddesinde desteğin yardımından yoksun kalan “diğer kimseler” tabirinden, ölenle aralarında yakın ilişki bulunan anası, babası, eşi, çocukları, kardeşleri, nişanlısı, hatta evlilik dışı birlikte yaşadığı kimsenin anlaşılması gerektiği; miras hukuku ile ilgili olmadığı için de, mirasçı olmak veya ölen yönünden nafaka borçlusu bulunmak zorunluluğunun bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır ( Turgut Uygur, Açıklamalı İçtihatlı Borçlar Kanunu Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Ankara 2003, 2.Cilt, s:2062 ) . Bu haliyle Maddenin ikinci fıkrasında, destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecek kimseler yönünden herhangi bir sınırlama yapılmadığı ve müteveffanın yardımından mahrum kalma esasının kabul edildiği kuşkusuzdur.

Sonuç olarak, destekten yoksun kalma tazminatı nitelik itibariyle bağımsız bir hak olup; ölen kimse ile davacı arasında kanuni veya akdi bir bakım yükümlülüğü, mirasçılık yada akrabalık ilişkisi bulunması gerekmediğinden; mirasın reddedilmiş olması, destekten yoksun kalma davasının açılmasına ve incelenip hasıl olacak sonuç uyarınca esasına ilişkin karar verilmesine engel, yasal bir neden değildir.

Somut olayda; davacı İlgen Gazeteci, trafik kazasında ölen Hüseyin Şefik Gazeteci’nin eşidir. Baştan beri yapılan açıklamalar ve değinilen ilkeler itibariyle, ölenin yakını olan davacının, ölen eşin mirasını reddetmiş olması, eş söyleyişle mirasçı sıfatını taşımaması destekten yoksunluk talebinde bulunmasına engel değildir.

Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, mirası reddeden davacı İlgen Gazeteci’nin destekten yoksun kalma davasının incelenip, esasına ilişkin karar verilmesi gerektiği yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

Ne var ki hükmedilen destekten yoksun kalma tazminatı yönünden işin esası incelenmediğinden, bu yönden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin tazminat yönünden işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 18.04.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Exit mobile version