DAVA DİLEKÇESİNDE FAZLAYA İLİŞKİN HAKLAR SAKLI TUTULMASI KISMİ DAVA ÖZELLİĞİ GÖSTERDİĞİNDEN HEM DAVA HEM ISLAH HEM DE EK DAVA YAPILDIĞI AÇILDIĞI TARİHTE AYRI AYRI ZAMAN AŞIMINI KESER.

T.C
YARGITAY
21. Hukuk Dairesi
ESAS: 2017/4902
KARAR: 2018/9494

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : …….. Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi

A)Davacı İstemi;
Davacı taraf iş kazası nedeniyle sigortalının ölümünden dolayı doğan maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiştir.
B)Davalıların Cevapları;
Davalı taraf davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
“Dava iş kazası nedeni ile maddi tazminat istemine ilişkindir. iş kazası 08/01/2004 tarihinde gerçekleşmiştir.
…….. 9. İş Mahkemesinin 2006/307 E. – 2007/404 K. Sayılı Kesinleşen ilamı ile aynı taraflar arasında aynı iş kazasına ilişkin olay sebebi ile manevi tazminat istendiği bu dosyada davalı iş verenin DSİ’nin %70 , davacı işçinin %30 oranında kusurlu kabul edildiği ,kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2007/17986 – 20659 İlamı ile onandığı kusur oranının bu suretle taraflar için kesin hüküm ile belirlenmiş olduğu anlaşılmıştır.
…….. tarafından davacının sürekli iş göremezlik oranı % 60 olarak belirlenmiştir. Bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri bildirilmiştir.
Davacı davalı iş verene ait …….. 13. Bölge Müdürlüğünde …….. olarak çalışmakta iken meydana gelen iş kazası sonucu sağ elini kayıp ederek, sürekli iş göremez hale geldiğinden davalı iş veren işçinin zararından sorumludur. İşçiye ait kusur oranı ve geçici + sürekli iş göremezlik ödeneklerinin kurumca rücu edilebilecek kısmının indirilmesinden sonra davacının , karşılanmamış gerçek zararın 206.808,46 TL olarak hesap edildiği anlaşılmaktadır.
Ancak davacı gerçek zararının zaman aşımına uğramayan kısmını talep edebilir.
Dava haksız fiilden kaynaklandığından 10 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Birleşen dava ve ıslaha karşı süresinde davalı tarafça zamanaşımı itirazında bulunulmuştur. Davacı dava ve birleşen davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı bu sebeple zaman aşımının ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş olduğunu belirtmektedir. Ancak dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak sureti ile maddi tazminat istenilmiş olup , istek bu hali ile kısmi dava özelliği göstermektedir. Dolayısı ile hem dava hem ıslah hem de ek dava yapıldığı / açıldığı tarihte ayrı ayrı zaman aşımını keser. Bu sebeple dava 10 yıllık zaman aşımı süresinde açılmış ise de ; ıslah ve birleşen ek dava bu süreden sonra açıldığından zaman aşımına uğramıştır. ( Yargıtay 21. HD. 20/06/2016 tarih 2015/16005- 2016/10190 sayılı içtihat)
Buna göre iş kazasının tarihine , davacının sosyo ekonomik durumuna, maluliyet oranına nazaran davacının zaman aşımına uğramayan 30.000,00 TL ‘lik maddi tazminat isteğinin kabulüne , Zaman aşımına uğrayan ıslah ile artırılan kısım ile birleşen ek davanın reddine, olay haksız fiilden kaynaklandığından , olay tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, böylelikle davanın kısmen kabulüne ilişkin dair , aşağıdaki şekli ile karar verilmiştir. ” şeklinde belirtilmiştir.
Hüküm Fıkrasında ise özetle;
“1-30,000,00 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 08/01/2004 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
2- Fazlaya ilişkin isteğin ve birleşen davanın reddine” karar verilmiştir.
D) …….. Başvurusu
Kararın davacı vekilince 02/12/2016 tarihli …….. dilekçesiyle, davalı vekilince ise 01/12/2016 tarihli süre tutum ve 18/01/2017 tarihli gerekçeli …….. dilekçesiyle, …….. kanun yoluna götürüldüğü anlaşılmaktadır. .
E)…….. Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı ;
“Davalı vekili gerekçeli …….. dilekçesini, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 8 günlük yasal süresinden sonra vermiştir.
Davalı vekilinin gerekçeli …….. dilekçesini gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 8 günlük yasal süresinden sonra verdiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararında kamu düzenine aykırı bir husus da saptanmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının ……..ı yönünden ise, taraflar arasında davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmadığı, buna bağlı olarak ıslah ile artırılan ve ek dava ile istenilen miktarların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Belirsiz alacak davası 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir. Aynı Kanunun 109. maddesinde ise, kısmi dava düzenlenmiş olup, buna göre de talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. Dava açıldığı tarihte 6100 sayılı Kanun yürürlükte bulunup, maddi tazminat istemli davanın niteliğine göre belirsiz alacak davası veya kısmi dava olarak açılması mümkündür. Bu gibi durumlarda, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığından söz edebilmek için dava dilekçesinde açıkça buna dayanıldığının belirtilmesi ya da dava dilekçesinin içeriğinden kısmi dava değil, belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşılması gerekir.
İş kazası sonucu oluşan maddi zararın miktarı yalnızca zarar görenin iradesi ile belirlenmez. Maddi tazminatın miktarı, tarafların kusur oranı, sorumluluk koşulları, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, işgörebilirlik çağı, işgöremezlik oranı, Kurumca bağlanan gelirin peşin sermaye değeri gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmesine bağlıdır. Öte yandan, maddi tazminat davasında kusur oranlarının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiği gibi tazminatın hesaplanması için ayrı bir bilirkişi incelemesi de yaptırılması gerekir. O halde, iş kazası sonucu zarar gören davacının, davanın açıldığı tarihte tazminat alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği anlaşılmakla davacının hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği gibi maddi zararının belirlenmesi için 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesine göre tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.
Belirsiz alacak davası ise, mevcut yasal düzenleme çerçevesinde üç değişik şekilde açılabilir. Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davasının açılabileceği 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında öngörülmüştür. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası ise aynı maddenin 3. fıkrasına dayanmaktadır. Maddenin gerekçesine göre ise, alacaklı kısmi eda külli tespit davası da açabilir. Her bir dava türünün farklı özellikleri bulunmaktadır.
Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, alacaklı belirleyebildiği miktarı davaya konu etmelidir. Bu konuda rastgele bir miktarı talep etmesi doğru olmaz. Örneğin, işveren ve…….. Kurumu kayıtlarında 10 yıl ve asgari ücretten hizmeti görünen bir işçi, çalışma süresini 12 yıl ve ücretini net 2.000,00.-TL olarak açıklamak suretiyle kıdem tazminatıyla ilgili belirsiz alacak tahsil davası açabilir. Bu davada, kayıtlarda geçen süre ve asgari ücrete göre belirlenebilen miktar talep edilmelidir. Başka bir anlatımla, tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında alacaklı belirleyebildiği kadarıyla bir hesaplama yapmalı ve bu miktarı talep etmelidir. Dava dilekçesinde şimdilik kaydıyla farazi bir miktar (100,00.-TL) gösterilmesi halinde, davanın, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak kabulü doğru olmaz.
Tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında, işverenin vereceği cevap, ön inceleme aşamasında bu yönde uzlaşı veya tahkikat aşamasında belirsizlik ortadan kalktığında, 6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesine göre davacı miktarı arttırabilir ve alacağın tümünün tahsilini talep edebilir. Bu aşamada iddianın genişletilmesi yasağı devreye girmez.
6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinin gerekçesine göre, alacak belirli hale geldiğinde artırım, sadece bir kez yapılabilir. İkinci kez artırım yapılmak istenirse, iddianın genişletilmesi yasağı ile karşı karşıya kalınır.
Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 157. maddesi uyarınca, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Bu nedenle yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, davacının talep artırım dilekçesi üzerine ileri sürülen zamanaşımı definin de sonuca bir etkisi olmaz.
Tahsil talepli belirsiz alacak davasında faiz başlangıcı, davadan önce temerrüt söz konusu değilse dava tarihi olmalıdır. Alacak belirlendikten sonra arttırılan kısım için faiz başlangıcı temerrüt ya da dava tarihidir. Belirtmek gerekir ki, belirsiz alacak davasının alacaklıya sağladığı bütün imkanlar bir tek tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında ortaya çıkar.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılabileceği 6100 sayılı Kanun’un 107/3. maddesinde kabul edilmiş olmakla, davanın miktar belirtmeden açılması da imkan dahilindedir. Bu halde hukuki yarar yokluğu ile ilgili tartışmalara mahal vermemek için, 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinin son cümlesinde, belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılmasında hukuki yararın bulunduğu ifade edilmiştir.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılabilmesinin en önemli sonucu, belirsiz alacak tespit davasının da alacağın tamamı için zamanaşımını kesmesidir. Bu husus, 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinin gerekçesinde açıklanmıştır.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılmasının ardından, alacağın yargılama sırasında belirlenmesi üzerine 6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesine göre miktarın arttırılması mümkün değildir. Zira sözü edilen hüküm, belirsiz alacak davasının miktar belirtilmesi yoluyla eda davası biçiminde açılması halinde uygulama alanı bulabilir. Ancak, belirsiz alacak tespit davasında yapılan yargılama ile alacak belirlendikten sonra, davanın tamamen ıslahı suretiyle alacağın tahsili talep edilebilir.
Belirsiz alacak davasının tespit davası olarak açılması ve ardından ıslahla eda davasına dönüştürülmesinin, davanın belirli bir miktar üzerinden açılmasından farkı, faiz başlangıcı noktasında kendisini gösterir. Belirsiz alacak davası tespit davası olarak açıldığında faiz başlangıcı, alacakların rakam olarak talep edildiği ıslah tarihi olmalıdır. Belirsiz alacak davası ile kesilmiş olan zamanaşımı yargılama sırasındaki işlemler ve hakimin her kararı ile kesileceğinden ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi sonuca etkili değildir.
6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinin gerekçesine göre, belirsiz alacak davasının, kısmen eda davasıyla birlikte külli tespit davası olarak da açılabilmesi imkan dahilindedir. O halde, belirsiz alacak davasında bir miktarın tahsili yanında, kalan tutarın tespiti istenebilecek ve yargılama sırasında belirlendiğinde kalan miktar da talep edilebilecektir.
Bunun tam eda davasından farkı, belirlenebilen miktarın talebi yerine, kısmi bir miktarın istenebilmesidir. Örneğin belirsiz bir alacak için alacaklı tarafından belirsiz alacak davası açıldığında ve 100,00.-TL için tahsil, kalan miktarı için ise alacağın tespiti istendiğinde kısmi eda külli tespit davasından sözedilir. Zira, alacaklı işveren veya resmi kurum kayıtlarında geçen belirleyebildiği miktarı davaya konu etmek yerine, farazi bir miktar için talepte bulunmuştur. Sözü edilen davanın kısmi davadan farkı ise, alacaklının kısmi dava açtığını belirtmeksizin belirsiz alacak davasından söz ederek taleplerde bulunmasına dayanır. Yukarıda açıklandığı üzere belirsiz bir alacak için alacaklının açıkça kısmi dava açtığını belirterek talepte bulunması veya belirsiz alacaktan söz edilmeksizin kısmi taleplerde bulunulması halinde davanın kısmi dava olarak açıldığı kabul edilir.
Kısmi eda külli tespit davasının açıldığı anda alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. Yargılama sırasındaki işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacağından yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemez. Bu nedenle, yargılama sırasında arttırılan taleplere karşı yapılan zamanaşımı defi sonuca etkili değildir. Ancak faiz başlangıcı açısından tahsil amaçlı belirsiz alacak davasından farklı bir durum vardır. Davaya konu edilen miktar bakımından faiz başlangıcı olarak dava tarihi kabul edilmelidir. Alacağın kalan kısmının sadece tespiti istenmiş olmakla, belirlenen bakiye alacak miktarının ilerde talep edildiği tarihten itibaren faize karar verilmelidir.
Somut olayda, davacı vekili 15.07.2013 havale tarihli dava dilekçesinde, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını açıkça belirtmiştir. Ayrıca, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporuna göre alacak miktarının artırılması talepli dilekçesinde de, “belirsiz alacak davasındaki” taleplerini artırdığını belirterek, davasının belirsiz alacak davası olduğunu açıkça beyan etmiştir. Dava dilekçesinin içeriğine göre, bu davanın kısmi eda külli tespit davası olduğu açıktır. Kısmi eda külli tespit davası açıldığı anda alacağın tamamı için zamanaşımı kesileceğinden, Mahkemenin yargılama sırasındaki işleminden veya hakimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacağı için yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, yargılama sırasında arttırılan taleplere karşı yapılan zamanaşımı defi sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca Mahkemece, ıslah edilen miktar ile birleşen ek davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklindedir.
Hüküm Fıkrasında ise özetle;
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-2. maddesi gereğince;
1-Davalının ileri sürdüğü …….. sebepleri yerinde görülmediğinden ESASTAN REDDİNE,

2-Davacının …….. başvurusunun kabulü ile ilk derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,
3-a)DAVANIN KABULÜNE, 165.000,00.-TL maddi tazminatın olay tarihi olan 08/01/2004 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
b)BİRLEŞEN DAVANIN KABULÜNE,
41.808,46.-TL maddi tazminatın olay tarihi olan 08/01/2004 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine,” karar verilmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, sigortalının iş kazasından maluliyete uğraması nedeniyle maddi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Somut olayda öncelikle çözüme kavuşturulması gereken konu uygulanması gereken …….. süresi ile davalı vekilinin gerekçeli …….. dilekçesini süresinde sunup sunmadığı noktasıdır.
Bilindiği üzere yerel mahkemenin karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 8/2.maddesine “…….. yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür”. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise bu Kanunda açıklık bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanıcağına işaret edilmiştir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.
O halde, somut olayda her ne kadar kısa karar 25/11/2016 tarihli celsede tefhim edilmiş ise de; kararın tüm unsurları ile beraber tefhim edilmediği ve …….. kanun yolu süresinin kararın tebliğinden itibaren işleyeceği açıktır.
6100 sayılı HMK’nun 343/1.maddesine göre “…….. dilekçesi, kararı veren mahkemeye veya başka bir yer mahkemesine verilebilir. …….. dilekçesi hangi mahkemeye verilmişse, o mahkemece …….. mahkemesi başvuru defterine kaydolunur ve başvurana ücretsiz bir alındı belgesi verilir.” aynı maddenin 3. fıkrasının yollamasıyla uygulanan 118. madde hükmü gereğince …….. dilekçesinin kaydedildiği tarih itibariyle …….. başvurusunun yapılmış sayılacağı açıktır.
Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.
Nitekim davacı ve davalı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları …….. yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı …….. ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu………… Sözleşmesinin (……..) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse …….. düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
HMK’nın 27’nci maddesi uyarınca;
“(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir”.
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir…………. Sözleşmesi’nin (……..) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine ……..’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, …….. Mahkemesinin …….. başvurusunu incelediği 03/05/2017 tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş olan davalı …….. isteminin gerekçelerini içeren 18/01/2017 tarihli dilekçesi incelenmek suretiyle, davalının …….. talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde davalı …….. başvurusunun gerekçelerinin 8 günlük sürede ibraz edilmemesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davalı …….. isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
…….. Mahkemesince yapılacak iş, davalı vekilinin gerekçeli …….. sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli …….. başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve davalı vekilinin bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin …….. Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan …….. Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın davalı vekilinin gerekçeli …….. dilekçesi incelenmek üzere …….. Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 20/12/2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

TRAFİK KAZASI- İBRANAME- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

T.C

YARGITAY

17.HUKUK DAİRESİ

ESAS:2016/585

KARAR: 2018/11162 

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı, davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davacının eşi …’ın, işvereni davalı …’a ait … plakalı kamyonetle sefer halindeyken meydana gelen trafik kazasında vefat ettiğini, kaza sonrasında davalının murisin mirasçıları hakkında, davacı ve çocuklarının ileride kendisine karşı davacı ve şikayetçi olmalarını engellemek amacıyla belge düzenlettiğini, … Noterliğinde davalı tarafından 100.000,00 TL ödemenin yapıldığına ilişkin feragat ve ibraname işleminin 11.07.2008 tarihinde gerçekleştiğini, davalının müvekkilini ödeme vaadiyle sürekli oyaladığını, ödemesi gereken miktarı hala ödemediğini, söz konusu ödemeye ilişkin belge bulunmadığını beyanla; halen ödenmemiş feragatname bedeli olan 100.000,00 TL’nın işlem tarihi olan 11.07.2008 tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili davanın hak düşürücü sürede açılmadığından bahisle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, yasal süre geçirilmiş olduğundan davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 8,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 22/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İSTİAP HADDİNİN AŞILMASI- FERDİ KAZA KOLTUK SİGORTASINA DAYALI YAPILAN ÖDEMENİN RÜCU TALEBİ

T.C
YARGITAY
17.HUKUK DAİRESİ
ESAS:2016/1246
KARAR: 2018/11814

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkili şirkete karayolu yolcu taşımacılığı zorunlu koltuk ferdi kaza sigorta poliçesi ile sigortalı davalının maliki olduğu … plakalı araç ile meydana gelen çift taraflı trafik kazası sonucu hak sahiplerine toplamda 700.000,00 TL ödemede bulunduklarını, istiap haddi aşılması nedeni ile rücu hakkının doğduğunu belirterek ödemiş olduğu toplam 700.000,00 TL tazminatın ölenlerin yakınlarına yapılan ödeme tarihlerinden işleyecek faizi ile birlikte davalı sigortalı araç malikinden tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 8,20 TL kalan onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına 05/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KUSUR TESPİTİ BAKIMINDAN OLAYIN ZİNCİRLEME KAZA MI YOKSA FARKLI ZAMANLARDA GERÇEKLEŞEN İKİ AYRI KAZA OLUP OLMADIĞININ TESPİTİ GEREKİR

T.C.
Yargıtay
17. Hukuk Dairesi

Esas No:2015/11241
Karar No:2015/14155
K. Tarihi:15.12.2015

MAHKEMESİ : …Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-
Davacı vekili; davalı …’e ait aracın tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği trafik kazası sonucunda, davacıya ait araçta hasar oluştuğunu ve hasarın tespit ettirildiğini ileri sürerek, 6.000 TL değer kaybına ilişkin tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 01.06.2010 tarihinde harcını tamamlayarak talebini 7.912,50 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın kısmen kabulü ile … aleyhine açılan davanın feragat nedeni ile reddine, 6.000 TL tazminatın davalı ….’ten tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı….. ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hükmüne uyulan, Dairemizin 18.11.2013 tarihli, 2013/16021 Esas, 2013/15971 Karar sayılı bozma ilamında; “… davalı Taner’in %75 oranında kusurlu olduğunu belirten bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş ise de, trafik kazası tespit tutanağında davalı araç sürücüsünün asli kusurlu olduğunun, ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda ise davalılardan …ve dava dışı sürücü ….’in meydana gelen kazada bir kusurunun bulunmadığının belirtildiği, bu durumda, kusur oranları yönünden dosyada mevcut belgeler ve bilirkişi raporları arasında çelişki meydana geldiği, mahkemece dosyanın İstanbul Teknik Üniversitesi ya da Karayolları Fen Heyeti gibi kuruluşlardan oluşturulacak yeni bir uzman bilirkişi kuruluna tevdi edilerek, kaza tespit tutanağı, yol durumu, tanık ifadeleri, resimler, araçların çarpışma noktaları, mevcut bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte irdelenmek suretiyle, raporlar arasında kusur oranları yönünden meydana gelmiş olan çelişkilerin giderilerek, sürücülerin kusur oranlarının yeniden tespiti için rapor alınması ve dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilip kazanılmış haklar da dikkate alınarak varılacak sonuca göre karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle, davacı ve davalı Taner lehine bozma yapılmıştır.
Mahkemece; bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; birinci kazada davalı Taner’in %100 kusurlu, davacının aracını kullanan Şevki Akyol’un kusursuz olduğu; ikinci kazada ise davalı Taner’in kusursuz, davacının sürücüsü Şevki’nin %100 kusurlu olduğu tespitine dayalı 03.09.2014 tarihli bilirkişi raporu benimsenerek; davacının aracında hasarın meydana gelmesine neden olan ikinci kazada davalı Taner’in kusurunun bulunmadığı, davacının, kazada kusurlu olan ve aracını kullanan davalı Şevki’ye yönelik davasından bozma öncesi feragat ettiği, aracında meydana gelen zararı davalı Taner’den isteme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Somut olayda uyuşmazlık, iki ayrı kazanın mı yoksa zincirleme kazanın mı olduğu noktasında toplanmaktadır. Tarafların kusur durumlarının tespiti için öncelikle bu hususun aydınlatılması gerekmektedir. Kaza tutanağındaki anlatımdan, olayda zincirleme bir kazanın söz konusu olduğu kanaatine varıldığı, kesinleşen ceza yargılamasında esas alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporunda da kazanın zincirleme kaza olduğu tespitine göre kusur belirlemesinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bozma sonrası alınan 03.09.2014 tarihli İstanbul Teknik Üniversitesi heyet raporunda ise, iki ayrı kazanın varlığı kabul edilmek suretiyle kusur oranları belirlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, olayda zincirleme bir kazanın mı, yoksa iki ayrı kazanın mı söz konusu olduğu tespitine yönelik Karayolları Fen Heyetinden rapor alınarak, zincirleme kazanın varlığının kabul edilmesi halinde usuli kazanılmış haklar doğrultusunda davalı Taner %75 kusurlu kabul edilmek suretiyle, iki ayrı
kazanın olduğunun kabul edilmesi durumunda ise, davalı Taner’in kusursuz olduğu tespitine göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile, hükmün BOZULMASINA, 15/12/2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.

ZİNCİRLEME KAZA- İKİ AYRI KAZA KUSUR DURUMUNUN AYRI AYRI TESPİTİ GEREKİR

T.C
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO:2015/11241
KARAR NO:2015/14155

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : …Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili; davalı …’e ait aracın tam kusurlu olarak sebebiyet verdiği trafik kazası sonucunda, davacıya ait araçta hasar oluştuğunu ve hasarın tespit ettirildiğini ileri sürerek, 6.000 TL değer kaybına ilişkin tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 01.06.2010 tarihinde harcını tamamlayarak talebini 7.912,50 TL’ye yükseltmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, toplanan delillere göre, davanın kısmen kabulü ile … aleyhine açılan davanın feragat nedeni ile reddine, 6.000 TL tazminatın davalı ….’ten tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı….. ve davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hükmüne uyulan, Dairemizin 18.11.2013 tarihli, 2013/16021 Esas, 2013/15971 Karar sayılı bozma ilamında; “… davalı Taner’in %75 oranında kusurlu olduğunu belirten bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş ise de, trafik kazası tespit tutanağında davalı araç sürücüsünün asli kusurlu olduğunun, ceza yargılaması sırasında alınan bilirkişi raporunda ise davalılardan …ve dava dışı sürücü ….’in meydana gelen kazada bir kusurunun bulunmadığının belirtildiği, bu durumda, kusur oranları yönünden dosyada mevcut belgeler ve bilirkişi raporları arasında çelişki meydana geldiği, mahkemece dosyanın İstanbul Teknik Üniversitesi ya da Karayolları Fen Heyeti gibi kuruluşlardan oluşturulacak yeni bir uzman bilirkişi kuruluna tevdi edilerek, kaza tespit tutanağı, yol durumu, tanık ifadeleri, resimler, araçların çarpışma noktaları, mevcut bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte irdelenmek suretiyle, raporlar arasında kusur oranları yönünden meydana gelmiş olan çelişkilerin giderilerek, sürücülerin kusur oranlarının yeniden tespiti için rapor alınması ve dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilip kazanılmış haklar da dikkate alınarak varılacak sonuca göre karar verilmesi” gereğine değinilmek suretiyle, davacı ve davalı Taner lehine bozma yapılmıştır.

Mahkemece; bozma ilamına uyulmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda; birinci kazada davalı Taner’in %100 kusurlu, davacının aracını kullanan Şevki Akyol’un kusursuz olduğu; ikinci kazada ise davalı Taner’in kusursuz, davacının sürücüsü Şevki’nin %100 kusurlu olduğu tespitine dayalı 03.09.2014 tarihli bilirkişi raporu benimsenerek; davacının aracında hasarın meydana gelmesine neden olan ikinci kazada davalı Taner’in kusurunun bulunmadığı, davacının, kazada kusurlu olan ve aracını kullanan davalı Şevki’ye yönelik davasından bozma öncesi feragat ettiği, aracında meydana gelen zararı davalı Taner’den isteme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.

Somut olayda uyuşmazlık, iki ayrı kazanın mı yoksa zincirleme kazanın mı olduğu noktasında toplanmaktadır. Tarafların kusur durumlarının tespiti için öncelikle bu hususun aydınlatılması gerekmektedir. Kaza tutanağındaki anlatımdan, olayda zincirleme bir kazanın söz konusu olduğu kanaatine varıldığı, kesinleşen ceza yargılamasında esas alınan Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporunda da kazanın zincirleme kaza olduğu tespitine göre kusur belirlemesinin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bozma sonrası alınan 03.09.2014 tarihli İstanbul Teknik Üniversitesi heyet raporunda ise, iki ayrı kazanın varlığı kabul edilmek suretiyle kusur oranları belirlenmiştir. Bu durumda, mahkemece, olayda zincirleme bir kazanın mı, yoksa iki ayrı kazanın mı söz konusu olduğu tespitine yönelik Karayolları Fen Heyetinden rapor alınarak, zincirleme kazanın varlığının kabul edilmesi halinde usuli kazanılmış haklar doğrultusunda davalı Taner %75 kusurlu kabul edilmek suretiyle, iki ayrı kazanın olduğunun kabul edilmesi durumunda ise, davalı Taner’in kusursuz olduğu tespitine göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile, hükmün BOZULMASINA, 15/12/2015 gününde oy birliğiyle karar verildi.

YEREL ÖRF VE ADETLERE GÖRE YAPILAN CENAZE VE DEFİN GİDERLERİ İSTENEMEZ.

T.C
YARGITAY
17. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO: 2015/14175
KARAR NO: 2018/8639
TARİH : 04/10/2018

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacılar vekili, davalıya sigorta sigortalı araç sürücüsünün kusurlu hareketi ile gerçekleşen kazada müvekkillerinin çocuğu/kardeşi … ile eşi/babaları …’nun öldüğünü açıklayıp davacı çocukların her biri için 100,00 TL ve davacı … için eşi ve çocuğunun vefatı sebebiyle 1.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 100,00 TL cenaze ve defin giderleri olmak üzere toplam 2.000,00 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle talep miktarını arttırmıştır.
Davalı vekili, kusura ve tazminat miktarına itiraz ederek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre davanın kabulü ile davacı … için 27.304,32 TL, davacı … için 22.233,64 TL, davacı … için 18.593,46 TL, davacı … için 15.857,31 TL, davacı … için 15.857,31 TL, davacı … için 4.830,00 TL, davacı … için 4.575,99 TL, davacı … için 75.669,75 TL (38.962,57 TL’lik kısmı ölen … yönünden, kalan 36.707,18 TL’lik kısmı ölen çocuğu … yönünden) olmak üzere toplam 184.921,78 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile toplam 9.000,00 TL cenaze giderinin tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, destekten yoksun kalma tazminat istemine ilişkindir.
Hayatın olağan akışına göre; trafik kazası sonucu davacının küçük çocuğu ölmeseydi 18 yaşına gelmesi ile birlikte gelir elde edeceği ve ana ve babaya bakacağı muhtemeldir.
Mahkemece hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda desteğin olay tarihinde 9 yaşında olduğu ve 9 yaşından itibaren yardım ve hizmet ederek destek olacağı kabul edilerek hesaplama yapılmış ise de ise de bu hesaplama şekli Yargıtay’ın yerleşik kararlarına uygun değildir. Tazminat hesabında küçüğün gelir elde etmeye başlayacağı yaşın 18 yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.
Ayrıca hükme esas alınan aktüerya uzmanı bilirkişi raporunda yetiştirme gideri indirimi yapılmayarak hesaplama yapılmıştır. 18 yaşından itibaren gelir elde etmeye başlayacak olan desteğin bu yaşına kadar bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderler ana ve baba tarafından karşılanacağından 18 yaşına kadar yetiştirme gideri indirimi yapılması gerekirken yetiştirme giderinin indirilmemesi de doğru görülmemiş, desteğin babasının da öldüğü dikkate alındığında, davacı anne yönünden hesaplanan tazminattan makul oranda yetiştirme gideri indirimi yapılmak üzere kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yine hükme esas alınan aktüerya raporunda desteğin askere gideceği ve 1 yıllık askerlik döneminde annesine destek olamayacağı belirtildiği halde tazminat hesabında bu bir yıllık askerlik dönemi için de hesaplama yapıldığı, tazminattan indirilmediği anlaşılmış olup, mahkemece bilirkişiden yukarıda değinilen hususlar doğrultusunda ek rapor alınmak üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
3-Davacılar vekili dava dilekçesi ile cenaze ve defin giderinin de tahsilini talep etmiş, mahkemece 9.000,00 TL cenaze defin giderinin tahsiline karar verilmiştir.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamaları gereği davalı taraf, meydana gelen trafik kazası sonucu davacıların oluşan gerçek defin gideri zararlarını tazmin ile sorumlu olup davacı tarafın kendi değerlerine, yerel örf ve adetlerine göre yaptığı özel
giderlerden sorumlu değildir. Dosya kapsamında bulunan, belediyenin cevabi yazısında, cenaze ve defin masrafının alınmadığı, vefat sonrası 3 günlük yemek, ikram vs. masrafların günlük 1.500,00 TL olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda; taziye teşekkür giderleri, yemek giderleri, mevlit gideri v.s. gibi giderler zorunlu olmayan cenaze merasimi giderleri olup zorunlu defin giderlerinin de belediye tarafından ücretsiz karşılandığı belirtilmekle; cenaze ve defin giderine yönelik istemin reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2-3 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 04/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KİŞİ SAKATLIĞI ORANINDA DAHA FAZLA GÜÇ VE ÇABA HARCAYACAĞINDAN, KAZANÇLARINDA BİR AZALMA OLMASA BİLE (SAKATLIĞI ORANINDA) TAZMİNAT İSTEME HAKKI BULUNDUĞU

TÜRK MİLLETİ ADINA

T.C.
YARGITAY
17. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/959
KARAR NO : 2018/11263

Y A R G I T A Y İ L A M I

MAHKEMESİ : Şanlıurfa 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/05/2015
NUMARASI : 2009/504-2015/423
DAVACILAR : 

VEKİLİ: Av. SELİM HARTAVİ
DAVALI : Güvence Hesabı

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacılar vekili, 08.04.2009 tarihinde davacıların babası M. A’nin sürücüsü olduğu aracın karıştığı tek taraflı trafik kazasında araçta yolcu olarak bulunan müvekkillerinin annesi Y.A.’in vefat ettiğini, diğer müvekkilleri E. ve A.’nin ağır yaralandığını, kazada vefat eden M.’in asli kusurlu olduğunu, davacıların Y. A.’in desteğinden yoksun kaldıklarını, E. ve A.’nin ağır yaralanarak iş ve güçten yoksun kaldıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla her bir davacı için 1.000,00’er TL olmak üzere 7.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile davacı E. için 500,00 TL, A.e için 500,00 TL olmak üzere tedavi gideri ile işgöremezlik tazminatı olmak üzere toplam 8.000,00 TL’nin ihbar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş, Y. için 323,33 TL, H. için 10.142,42 TL, A. için 19.313,73 TL, H. için 24.116,30 TL, olmak üzere toplam 58.698,35 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve E. için 57.276,36 TL, A. için 150,000,00 TL olarak talepleri ıslah etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacılar M. ve Rıdvan  yönünden açılan maddi tazminat talebinin reddine, davacı Y. için 323,30 TL, H. için 10.142,42 TL, H. için 24.116,30 TL, A. için 19.313,73 TL olmak üzere toplam 58.698,35 TL destekten yoksun kalma tazminatının temerrüd tarihi olan 22.04.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı hesabından alınarak davacılara verilmesine, davacı Esma  yönünden 57.276,36 TL, davacı Ayşe  için 150.000 TL olmak üzere, toplam 207.276,36 TL maluliyet tazminatının temerrüt tarihi olan 22.04.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-6100 sayılı HMK’nın geçici 3/2. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 2015 yılı için 2.080,00 TL’dir. Davalı Güvence Hesabı vekili tarafından davacı Y. için temyize konu edilen maddi tazminat miktarı anılan yasanın yürürlüğünden sonra verildiğinden kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün 3/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtay’ca da temyiz isteminin reddine karar verilebileceğinden davalı Güvence Hesabı vekilinin davacı Yakup yönünden temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, davacılardan Rıdvan’ın kaza tarihinde 18 yaşını doldurduğunun anlaşılmasına göre, davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
Dava, trafik kazasında ölüm ve yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
3-Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre; çocuklar için destekten yoksun kalacakları sürenin belirlenmesinde, yaşları, okuldaki eğitim durumları, içinde yaşadıkları sosyal ve ekonomik koşullar değerlendirilerek ayrı ayrı belirlenmesi, yüksek öğrenim yapacaklar ise, öğrenimlerinin sona erdiği tarih, yapmamakta ise yerleşik ve kabul gören uygulamaya göre, erkek çocukları için 18 yaşın, kız çocukları için 22 yaşın desteğin sona ereceği yaş olarak kabulü gerekmektedir.
Somut olayda; davacılardan Yakup için 18 yaşı sonuna kadar hesaplama yapılmış ise de, davacının Bartın Üniversitesi Evde Hasta Bakım Bölümü öğrencisi olduğu iddia edilmekte olup, bu hususta araştırmak yapılarak öğrencilik durumunun belirlenmesi, yine davacılardan Esma için 18 yaşın hitamı ile üretici duruma geçtiği gerekçesi ile destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmamış ise de, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında davacı Yakup’un öğrenci olduğunun tespiti halinde öğreniminin sona erdiğinden söz etmek mümkün olamayacağı ve öğrenim süresi 25 yaşına kadar devam edeceğinden 25 yaşına kadar annesinden destek göreceğinin kabul edilmesi, davacı Esma için de 22 yaşın desteğin sona ereceği yaş olarak kabul edilerek hesaplama yapılması gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
4-Dava konusu trafik kazasında davacı çocukların anne ve babaları vefat etmiş, davacılar vefat eden anneleri yönünden destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunmuşlardır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda vefat eden baba Muhittin’e de pay ayrılmak suretiyle hesaplama yapılmış olması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
5-Somut olayda; trafik kazasında yaralanan ve destekten yoksun kalma tazminatı yanında cismani zarar nedeniyle de maddi tazminat isteminde bulunan, 26.03.2014 tarihli ATK raporu ile %32,3 maluliyeti ve 9 ay iyileşme süresi belirlenen kaza tarihinde 5 yaşında olan davacı Ayşe için 18 yaşından itibaren çalışmaya başlayacağı gözetilerek cismani zarar nedeniyle tazminat hesabı yapılmış olup, davacının kaza tarihi ile 18 yaşının ikmal edildiği tarihler arasında kaza öncesi yaşamına göre daha fazla efor sarf ederek yaşadığı sabit olup bunun için efor kaybına bağlı maddi tazminat isteminde bulunulabilir.
Sürekli işgöremezlik, organ eksilmesi veya organ zayıflaması sonucu beden gücünün belli bir oranda azalması durumudur. Genel olarak bu durumdaki kişi sakatlık oranına göre çalışmasını sürdürebilir ise de, yaşıtlarına ve aynı işi yapanlara göre (sakatlığı oranında) daha fazla güç ve çaba harcayacağından, kazançlarında bir azalma olmasa bile (sakatlığı oranında) tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilmekte; buna Yargıtay kararlarında “güç (efor) kaybı” tazminatı denilmektedir. Diğer bir durumda hiç çalışamaması nedeniyle doğan zarardır.
Bu durumda, %32,3 malullük raporuna göre kaza tarihi ile davacı Ayşe’nin yaşını ikmal ettiği tarihler arasında asgari ücrete göre işgücü kaybı zararının hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi yerine yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, destekten yoksun kalma tazminatı olarak, davacılardan Yakup için 323,33 TL, Hamza için 10.142,42 TL, Helin için 24.116,30 TL, Ayşe için 19.313,73 TL belirlenmiş ve tazminatlar toplamı 58.698,35 TL olarak belirtilmiş ise de, tazminat toplamının 53.895,75 TL olduğu gözetilmeksizin yazılı olduğu şekilde karar verilmesi de doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin davacı Yakup  yönünden temyiz dilekçesinin REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (3), (4) ve (5) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, aşağıda dökümü yazılı 13.652,73 TL kalan harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 26/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
A.Ş.Sertkaya M.Özcan B.Aydın K.Özerdoğan M.Erol

Davalı:
18.168,73 TL 0.H.
4.516,00 TL P.H.
13.652,73 TL Kalan

Karşılaştırıldı.
E.G S.A.

Exit mobile version