TARIMSAL SULAMA TRAFOSUNUN BAĞLI OLDUĞU ORTA GERİLİM HATTINDAKİ DEMİR DİREKTE SİGORTALARI DEĞİŞTİRMEK İSTERKEN ELEKTRİK AKIMINA KAPILMA NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT

T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi

2020/11891 E. , 2021/10753 K.

“İçtihat Metni”
DİNAR ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının davalı … yönünden husumet nedeniyle reddine, davalı … … yönünden kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı … …’ın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın davalı … yönünden reddine, davalı … … yönünden kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı … … vekili tarafından duruşmalı, davacılar vekili tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 02/11/2021 tarihinde davalı … … vekili Av. … geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00’e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; müteveffa …’ın, davalılardan …’ın tarlasındaki trafoya sigorta takmak üzere çıkarması neticesinde 01/09/2012 tarihinde vefat ettiğini, eşi …’ün ev hanımı olduğunu, çocuklardan …’nin doğuştan epilepsi hastası olması nedeniyle, ömür boyu bakıma muhtaç olduğunu, müteveffa ve ailesinin kiraladıkları tarlayı ekerek geçimlerini sağladığını, … ve …’ın 23 yaşındaki oğullarını kaybetmesi nedeniyle derin üzüntü yaşadıklarını, destekten mahrum kaldıklarını ileri sürerek, her bir davacı için ayrı ayrı 1.000 TL destekten yoksun kalma tazminatı ile eş … için 50.000 TL ve diğer davacılar için ayrı ayrı 25.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmişler; 08/06/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile davacılardan … için 255.820,33 TL, … için 58.598,78 TL, … için 154.108,63 TL, … için 47.146,41 TL ve … için 37.121,60 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı …; öncelikle davanın husumetten reddini, esas yönünden ise; müteveffanın elektrikten anladığını, direğe çıkmadan önce bütün kontrolleri yaptığını, eksikliği varsa kendi kusurundan kaynaklandığını, hakkında beraat kararı verildiğini, müteveffanın asli kusurlu olduğunu, vefat edenin tamiratı kendi rızası ve para karşılığında yapmış olduğunu, trafonun bulunduğu tarlanın kendi mülkü olmadığını, diğer yandan vefat edenin anne ve babasının bakıma muhtaç olmadığını, bakmakla yükümlü olunan sadece eşi ve çocuklarının olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı … …; açılan ceza davasında sadece davalı …’ın sanık sıfatını taşıdığını, tarladaki sigortanın değiştirilmesi olayının tamamen müteveffa ve davalının iç ilişkisi içinde olduğunu, hattın özel şahsa ait olduğunu, tazminat sorumluluğunu doğuracak bir durumun olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince; müteveffa …’ın 01/09/2012 tarihinde 6004 abone numaralı …’ye ait tarımsal sulama trafosunun bağlı olduğu … …’a ait orta gerilim hattındaki demir direkte sigortaları değiştirmek isterken vefat ettiği, müteveffanın anne, baba, eş ve çocuklar olan davacılara destek olduğu ve her bir davacının ayrı ayrı destekten yoksun kalma tazminatına hak kazandığı, oluşan zarardan davalı … …’ın kusursuz sorumluluk ilkeleri gereğince sorumluluğunun bulunduğu, diğer davalı …’ın ise sadece müteveffadan tamir etmesini istediği, aralarında eser/hizmet sözleşmesi veya iş ilişkisi olmadığı gibi hukuka aykırı bir eylemden de söz edilemeyeceği, tazmin yükümlülüğü bulunmadığı gerekçesiyle; davalı … bakımından davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı … … bakımından davacıların maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

İlk derece mahkemesince verilen karara karşı, davalı … … tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.

Bölge adliye mahkemesince; (…Her ne kadar davalı …’a kusur atfeden bilirkişi raporlarındaki gerekçeler, …’ın ceza dosyasındaki ve işbu dosyadaki beyanları nazara alınarak heyetimizce yerinde görülmüşse de; davalı … hakkındaki davanın reddedilmesi davacı tarafça istinaf konusu edilmediğinden, heyetimizce kararın kaldırılarak … hakkındaki davanın kabul edilmesine olanak yoktur. Ancak bu husus davalı kurumun açacağı bir rücu davasında değerlendirilebilir. (..) Davacıların meyve bahçeleri varlığını korumaktadır. Dolayısıyla hesaplamaya esas kazanç meyve bahçesinin geliri değil, yerine çalıştırılan, ikame edilen kişi için harcanan paradır. Davacılar, meyve bahçelerinin işletilmesine desteğin beden gücüyle sağladığı katkıdan yoksun kalmıştır. Böyle olunca heyetimizce, yoksun kalınan beden gücünün meyve bahçelerinin işletilmesine sağladığı katkının parasal karşılığı olarak asgari ücretin benimsenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır…) gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak; davalı …’a yönelik tazminat istemlerinin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı … …’a yönelik maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, davacı eş … için 101.516 TL, davacı çocuklar … için 23.253,48 TL, … için 61.154,21 TL, davacı … için 18.708,89 TL ve … için ise 14.730,79 TL olmak üzere toplam 219.363,37 TL destekten yoksun tazminatının 01/09/2012 olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı … …’dan alınarak davacılara ödenmesine, fazlaya dair istemlerin ise reddine; davacı eş … için 25.000 TL, davacı çocuklar … ve … için 20.000’er TL ve davacı ebeveynler … ve … için ise 15.000’er TL olmak üzere toplam 95.000 TL manevi tazminatın 01/09/2012 olay tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalı … …’dan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin ise reddine karar verilmiş; karar, davacılar ve davalı … … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacıların tüm, davalı … … vekilinin davacılara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davalı … … vekilinin diğer davalı …’a yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Dava; elektrik çarpması nedeniyle desteğin ölümünden kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle “dava arkadaşlığı” ve “müteselsil sorumluluk” kavramları üzerinde kısaca durulması gerekmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İhtiyari dava arkadaşlığı” başlığı altında düzenlenen 57 nci maddesinde; “(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:

a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.

b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.

c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması,” hükmüne yer verilmiş; müteakip “İhtiyari dava arkadaşlarının davadaki durumu” başlığı altında düzenlenen 58 inci maddesinde ise; “İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen durumun mevcut olması halinde, birden fazla kişi birlikte dava açabilir veya dava edilebilir. Davacıların veya davalıların sorumluluğu kanundan kaynaklanan müteselsil sorumluluk ve aralarındaki münasebet ise ihtiyari dava arkadaşlığıdır.

Diğer taraftan, müteselsil borçluluk niteliği itibariyle bölünebilen bir edimin birden fazla borçlusundan her birinin edimin tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu bir borçluluk türü olup, borçlulardan birinin edimin tümünü ifa ederek alacaklıyı tatmin etmesi halinde, evvelce mevcut olmasa dahi ifayı gerçekleştiren borçlu ile diğer borçlular arasında bir hukuki ilişki doğacaktır. Alacaklıyı tatmin eden bir borçlu, kendisine isabet eden paydan daha fazla bir ödemede bulunduğu takdirde bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabilecektir. Bu durum bir borçlunun alacaklıyı tatmin etmesi halinde diğer borçluların da alacaklı karşısında alacaklının tatmin edilmesi ölçüsünde borçtan kurtulmalarının (TBK.m.166/l) doğal bir sonucudur. Buna bağlı olarak yasa koyucu da alacaklıyı tatmin eden borçlunun kendi payından fazla ödemede bulunması durumunda bu fazlalık ölçüsünde diğer borçlulara başvurabileceğini açıkça düzenlemiştir. (TK.m.167/2). Bu şekilde belirlenen hak o borçlunun rücu hakkıdır. Kanun koyucu kendi payından fazla ödemede bulunan bir borçluya tanıdığı rücu hakkını kuvvetlendirmek amacıyla halefiyete de yer vermiştir.

Açıklanan maddi hukuk hükümleri usul hukukunda dava olarak tezahür etmektedir. Müteselsil borçlular arasındaki ihtiyari dava arkadaşlığı nedeniyle hükmü temyiz etmeyen davalı … hakkındaki ret kararının kesinleştiği düşünülebilir ise de, kesinleşme sorumluluk davasına ilişkin olup, ardından görülecek rücu davası yönünden, yani borçlular arasındaki iç ilişki yönünden hüküm ifade etmez. Rücu davası dikkate alındığında davalı … …’ın hükme karşı kanun yoluna başvurmasında hukuki yararının bulunduğu aşikârdır.

Zira sorumluluk davasındaki bilirkişi raporları, kesin delil ve sorumluluk davasındaki karar kesin hüküm oluşturmaz ise de rücu davası yönünden sorumluluk davasının kararı güçlü delil oluşturmaktadır. Hakkında güçlü delil oluşan davalı … …’ın, rücu davası yönünden sorumluluk davası hükmünü diğer müteselsil borçlu olan davalı … aleyhine kanun yoluna başvurmasında hukuki yararı vardır.

İhtiyari dava arkadaşlarının sonradan birbirlerine karşı açacakları rücu davasında, esas alınacak mahkeme kararı ve dayanağı bilirkişi raporları, ihtilaf henüz önünde iken doğru olarak oluşmalı ve mahkeme davalıların hangi eylem ve işlemleri nedeniyle ne oranda sorumlu tutulup tutulmayacaklarını sorumluluk davası sırasında halletmelidir. Bu kabul tarzı rücu davasında haksız yere temyiz edenler aleyhine güçlü delil oluşmaması yönünden doğru olduğu gibi, usul ekonomisi yönünden de tarafları tatmin edecektir. Temyiz etmeyen davalının usuli kazanılmış hakları da, mahkemece icrai nitelikte bir hüküm kurulmayacağı, bozma sonrası kararın gerekçesinde haklarındaki ret kararı kesinleşen davalının da sorumluluk derecesinin tespit edilmesiyle yetinileceği dikkate alındığında, ihlal edilmemiş olacaktır (HGK’nın 04/11/2009 tarihli ve 2009/16-428 E. 2009/483 K. sayılı kararı da aynı yöndedir).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; bölge adliye mahkemesince, davalı … hakkındaki davanın reddine dair kararın davacı tarafça istinaf konusu edilmediği, bu davalı bakımından kararın kaldırılarak davanın kabul edilmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle, davalı …’a yönelik tazminat isteminin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, ihtiyari dava arkadaşı olan davalı … …; kusur raporlarında davacılar desteği ile davalı …’a değişik oranlarda kusur izafe edildiği, … ve müteveffanın kusursuz olduğunun belirtilmesinin uygun olmadığını, …’ın da olayda kusurunun bulunduğunu bildirerek, karara karşı istinaf yoluna müracaat etmiştir.

Bu durumda bölge adliye mahkemesince; tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek, davalı …’ın olayın meydana gelmesinde kusurunun olup olmadığına yönelik bir değerlendirme yapılması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacıların tüm, davalı … … vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK’nın 371 inci maddesi uyarınca davalı … … yararına BOZULMASINA, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı …’dan alınıp davalı … …’a verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalı … …’ iadesine, 5.309,20 TL fazla alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, HMK’nın 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yeniden esas hakkında karar verilmek üzere dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 02/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi

ELEKTRİK ÇARPMASI SONUCU HAKSIZ FİİL NEDENİYLE BORCUN MUACCEL HALE GELMESİ İHTAR GEREKTİRMEYECEĞİİNDEN ISLAH YOLU İLE TALEP EDİLEN TAZMİNATA DA, TALEP ETTİĞİ GİBİ KAZA TARİHİNDEN İTİBAREN FAİZ YÜRÜTÜLMESİ GEREKMEKTEDİR.

T.C
YARGITAY
6. Hukuk Dairesi

2021/3724 E. , 2021/1433 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

-KARAR-

Davacı yüklenici vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın 25.02.2009 tarihinde davalı …’a ait inşaatın çatısında su sızan yerleri tamir etmek için temin edilen itfaiye aracı ile çatıya çıktığını, davalı iş sahibi …’ın yapı ruhsatı almadan ve inşaata başlamadan önce davalı … A.Ş.’den Tedaş’a ait enerji nakil hattının elektrik tellerinin inşaata yakınlığı nedeniyle alınması talebinde bulunduğunu ve bu talep doğrultusunda hatta elektrik verilmesinin durdurulduğunu, ancak olay tarihinde davalı …. Elektrik AŞ’nin inşaatı yapıp bitiren davalı …’a haber vermeden hatta enerji verdiğini ve bu nedenle davacıya elektrik çarptığını, davalı … Belediyesinin enerji nakil hattının varlığını bilmesine rağmen, enerji nakil hattının başka bir yere taşınmasını veya gerekli güvenli yüksekliğe çıkartılması için tadilat ruhsatı beklenmeden işyeri inşaatı için ruhsat vererek kusurlu olduğunu, davacının elektrik çarpması nedeniyle hayati tehlike geçirecek derecede yaralandığını ve hastanede tedavi gördüğünü, sakat kaldığını ve sakatlığının tedavisinin mümkün olmadığını, bu nedenlerle davacının tedavi giderleri ve iş göremezliği nedeniyle 20.000,00 TL maddi tazminat ile manevi olarak yıpranmasından dolayı 80.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 100.000,00 TL’nin olay tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir .

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, ıslah da dikkate alınarak davanın kısmen kabulü ile 167.317,00 TL maddi tazminatın 20.000,00TL’sinin 25.02.2009 tarihinden, 147.317,00 TL’sinin ıslah tarihi olan 24.08.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verildiği, kararın taraflarca temyiz edilmesi sonucunda (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 2017/1166 Esas – 2017/3424 Karar ve 16.10.2017 tarihli kararı ile, davalı belediyenin, idari hizmet kusuru bir idari işlemden kaynaklandığından, bu eylemle ilgili tam yargı davasının idari yargı yerinde görülmesi gerektiğinden, davalı … hakkındaki davanın tefriki ile yargı yolu yönünden davanın reddi ve ceza davası sonucunun beklenmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, bozma kararından sonra yapılan yargılama sonunda maddi tazminat talebinin kabulü ile 167.317,00 TL ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 40.000,00 TL’nin kaza tarihi olan 25.02.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiği, kararın davalılar tarafından temyiz edilmesi sonucunda (kapatılan) 15 Hukuk Dairesi’nin 2020/345 Esas – 2020/3159 Karar ve 09.12.2020 tarihli kararı ile, talep edilen 167.317,00 TL maddi tazminatın 20.000,00 TL’sine 25.02.2009 olay tarihinden, 147.317,00 TL’sine ise ıslah tarihi olan 24.08.2015 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği gerekçesiyle faiz başlangıcı yönünden kararın düzeltilerek onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

Karara karşı taraflarca karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.

1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK’nın 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uymayan davalılar … ile … Elektrik Dağıtım A.Ş’nin tüm karar düzeltme taleplerinin reddi gerekmiştir.

2- Davacının karar düzeltme talebine gelince;

Davacının elektriğe çarpılarak yaralanması haksız fiil niteliğinde olup, tazminat borcu haksız fiil tarihinde muaccel olur. Başka bir ifade ile haksız fiillerde borcun muaccel hale gelmesi ihtarı gerektirmez. Bu durumda, davacı tarafın ıslah yolu ile talep ettiği tazminata da, talep ettiği gibi kaza tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekmektedir.

Söz konusu somut olayımızda da davacı, dava dilekçesinde olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesini talep ettiği gibi, ıslah ettiği miktar için de ıslah dilekçesinde yine olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece verilen ilk kararda ıslah edilen 147.317,00 TL için ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmiş ise de, Daire bozma kararında, faiz başlangıç konusu ile ilgili bir değerlendirme yapılmadığı, davacının diğer temyiz itirazları reddedilmeyerek bu yönde davacı talebinin kesinleşmesinin önlendiği, böylelikle davalılar yararına usuli kazanılmış hak oluşmadığı anlaşıldığından, mahkemece maddi tazminat yönünden de olay tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin doğru olduğu, bu nedenlerle mahkeme kararının onanması gerekirken, bu hususların gözden kaçırılarak (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nce düzeltilerek onanmasına karar verildiği bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından düzeltilerek onama kararının kaldırılarak, mahkeme kararın onanması uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalılar … ile … Elektrik Dağıtım A.Ş’nin tüm karar düzeltme taleplerinin reddine, 2. bent uyarınca davacının karar düzeltme talebinin kabulü ile Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 2020/345 Esas, 2020/3159 Karar ve 09.12.2020 tarihli düzelterek onama kararının kaldırılarak mahkeme kararının ONANMASINA, alınması gereken karar düzeltme harçları peşin olarak yatırıldığından karar düzeltme isteyen davalılardan yeniden harç alınmasına yer olmadığına, takdiren 490,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyen davalı …’tan ve diğer davalı … Dağ. A.Ş.’den alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde davacıya iadesine, 11.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

ELEKTRİK ÇARPMASI -SEKSİYONER ARIZASI – İŞ KAZASI

T.C
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
2020/9056 E. , 2021/14262 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi : … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesi

Dava, iş kazası ölümünden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, … Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesince tarafların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
… Bölge Adliye Mahkemesi … Hukuk Dairesince verilen kararın, davacılar ve davalı …. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacılar vekili dava ve ıslah dilekçesinde özetle, müteveffa sigortalının geçirdiği iş kazası sonucu vefat ettiği, eş … için 121.937,00-TL maddi, çocuk … 10.994,00-TL maddi, çocuk … için 16.660,00-TL maddi, … için 16.276,00-TL maddi, çocuk … 27.466,00 TL maddi, çocuk … için 26.251,00-TL maddi, çocuk … için 44.555,00-TL maddi, anne … için 1.000,00-TL maddi, davacı eş, çocuklar ve anne için ayrı ayrı 50.000,00-er TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II-CEVAP
Davalılar vekilleri cevap dilekçelerinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Kazalı sigortalının 03/08/2014 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda vefat ettiği, hükme esas alınan kusur raporunda kazanın meydana gelişinde, müteveffa kazalının % 10 oranında, davalıların % 90 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği, hesap bilirkişisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda, tarafların kusur oranı, kurum tarafından yapılan ödemeler ve dosya kapsamı nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Davacılar ve davalıların istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; manevi tazminat taleplerinin tamamının kabul edilmesi gerekirken, kısmen kabul edilmesinin hatalı olduğunu,
Davalı …. vekili temyiz dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesinde alınan iki kusur raporunun arasındaki çelişkinin giderilmesi için dosyanın üçüncü bir bilirkişi kuruluna gönderilmesi gerektiğini, müvekkiline yüklenebilecek bir kusur bulunmadığını, bu nedenle müvekkil şirket açısından husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, olayın tamamen kazazedenin kusuru neticesinde meydana geldiğini, davacının Edessa elektrik çalışanı olduğunu, davanın nedensellik bağı yokluğu nedeniyle reddini talep ettiklerini, manevi tazminat miktarının çok yüksek olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava, 03/08/2014 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının yakınlarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince; davanın kısmen kabulü ile, eş … için 121.937,00-TL maddi, 40.000,00-TL manevi, çocuk … 10.994,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … için 16.660,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, … için 16.276,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … 27.466,00 TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … için 26.251,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, çocuk … için 44.555,00-TL maddi, 35.000,00-TL manevi, anne …’in maddi tazminat talebinin reddi ile 35.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine karar verildiği, bu kararın davacılar ve davalılar vekillerince istinaf yoluna götürüldüğü, … Bölge Adliye Mahkemesi… Hukuk Dairesince tarafların istinaf talebinin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada “İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.” hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun “İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri” kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre “İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.”
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun “İşverenin Genel Yükümlülüğü” kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2)İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3)Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun “Risklerden Korunma İlkeleri ” kenar başlıklı 5.maddesine göre;
(1)İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun “Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma” karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç)Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2)İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3)İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK. 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. maddesine göre;
(1)Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2)Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a)İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b)Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç)Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d)Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan ” İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere” ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ” 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası” ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun “Atıflar ” kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde “(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır” hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; “İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü” olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; “İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi” olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; müteveffa sigortalının, davalı ….. Ltd.Şti. adlı işyerinde elektrik teknikeri olarak çalıştığı, olay günü yüksek gerilim hattı seksiyoner girişinde, arıza giderme aşamasında bulunduğu direkten elektrik çarpması sonucu düşmesiyle vefat ettiği, 08/05/2015 tarihli SGK Müfettiş inceleme raporunda olayın iş kazası olduğunun ve işverenin İş Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuat hükümlerine aykırı davranışı nedeniyle söz konusu kazada %100 kusurlu olduğunun belirtildiği, mahkemece aldırılan 27/06/2016 tarihli kusur bilirkişi raporunda, olayın meydana gelmesinde müteveffa sigortalının % 40 oranında, davalı Dedaş’ ın % 20 oranında, davalı … şirketinin % 40 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, anılan rapora tarafların itirazı üzerine alınan 23/05/2017 tarihli kusur bilirkişi raporunda; müteveffa sigortalının % 10 oranında, davalı …’ ın % 30 oranında, davalı … şirketinin % 40 oranında, dava dışı …Nakliyat İnş…Ltd.Şti. Nin % 10 oranında, dava dışı Edessa şirketinin personeli …’ın % 10 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, mahkemece 23/05/2017 tarihli raporun hükme esas alındığı ancak bahse konu bu raporlar arasında çelişki olduğu gibi raporlarda olayın meydana gelmesini önleme yönünden işverenin alması gerekli veya alabileceği önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususların ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranı hususlarının duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmadığı , mahkemenin de bu raporlar ile yetinerek karar verdiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; hüküm altına alınacak tazminat miktarlarına etkisi bakımından, aynı olaya ilişkin ceza ve rücu dava dosyasındaki kusur raporunun da dosya kapsamına getirtilerek -verilen kararların kesinleşip kesinleşmediğinin gözetilerek, A sınıfı İş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bilirkişi heyetine konuyu yukarıda açıklandığı biçimde incelettirmek, tarafların iş kazasının gerçekleşmesindeki kusur oranlarını – tarafların dosyada mevcut kusur raporlarına itirazları da göz önünde tutulmak suretiyle- her türlü şüpheden uzak şekilde tespit ettirmek, dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da gözeterek bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı …. vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi …Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: 1- Davacıların ve davalı …. nin temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin, temyiz olunan … Bölge Adliye Mahkemesi …. Hukuk Dairesi kararının yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacılar ve davalı ….’ne iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesi’ne, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, 16/11/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Exit mobile version