MURİS MUVAZAASI – KADASTRO TESPİTİNDEN ÖNCEKİ NEDENE DAYALI İDDİA- 3402 SAYILI KANUN’UN 12/3. MADDESİNDE BELİRTİLEN 10 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2025/2549 E. , 2025/3008 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2024/1341 E., 2024/2050 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Karabük 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2024/40 E., 2024/159 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleri davacılar ile davalının muris …’nun çocukları olduğunu, muris …’nın 24.08.1986 tarihinde öldüğünü, Karabük ili, … Mahallesinde bulunan 121 ada 11 parsel, 105 ada 21 parsel, 103 ada 24 parsel, 108 ada 3 parsel, 135 ada 1 parsel, 103 ada 68 parsel, 107 ada 106 parsel, 103 ada 49 parsel ve 108 ada 34 parsel sayılı taşınmazların tamamının muris …’dan intikal ettiğini, dava konusu taşınmazların kadastro tespitlerinin 1992 yılında yapıldığını ve ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/a maddesince yenileme tescil kayıt işlemlerinin yapıldığını, davalı …’nun 121 ada 11 parselde yaşamını sürdürdüğünü, müvekkillerinin muris … tarafından dava konusu taşınmazların kadastro tespiti sırasında ne şekilde davalı üzerine geçirilmiş olduğunu bilmediklerini, müvekkili davacıların muris baba ile davalı … arasında yapılmış işlemle veya muvazaa ile miras payından dışlanmış olduklarını ve paylarının ket edildiklerini öğrendiklerini, 3402 sayılı Kanun’un 12. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin bu dava için uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürerek davalı adına kayıtlı dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile müvekkillerinin mirasçılık belgesinde belirtilen payları oranında tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle davaya konu edilen … köyü 108 ada 3 parselin müvekkili ile bir ilgisi olmadığını, zaten bu durumun Tapu Müdürlüğü tarafından fark edilerek taşınmazın … köyü 108 ada 3 parsel olduğundan bahisle bu parsele ilişkin tapu kaydı ve diğer evrakların gönderildiğini, taşınmazın bulunduğu bölgenin hatalı belirtilmesinin maddi hata olmadığını, bu parselin dosyadan tefriki ile husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesini, müvekkilinin dava konusu taşınmazların mülkiyetini yıllar önce bağışlama ile kazandığını ve kazanıma uygun olarak adına tescil ettirdiğini, dava konusu yerlerin muris tarafından bağışlandığı 1975 yılı öncesinde tapusuz iken bağışlamaya konu edildiğini, tapusuz taşınmazlarda muvazaa iddiasının dinlenme olanağının bulunmadığını, müvekkilince bağışa bağlı olarak tescil davası açıldığını ve Karabük 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1975/404 Esas ve 1977/4 Karar sayılı kararı ile taşınmazların müvekkili adına tescil edildiğini, tescilden yaklaşık 14 yıl sonra 1992 yılında kadastro çalışması yapıldığını ve dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarına istinaden müvekkili adına tespit edildiğini, dava konusu taşınmazlara ait kadastro tespit tutanağının 08.07.1992 günü kesinleştiğini, kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi gereğince dava açılamayacağını, bu kapsamda açılan davanın 10 yıllık süre geçtikten sonra açıldığını, muris muvazaası iddiasına dayalı davaların herhangi bir zamanaşımı ya da hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği tartışmasız olmasına rağmen bu haller kadastro tespitinden önce ise ve 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş ise buna ilişkin itiraz ve davaların dinlenemeyeceğini, murisin 24.08.1986 tarihinde öldüğünü, dava konusu taşınmazların kadastro tutanaklarının 1992 yılında kesinleştiğini, davanın Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Karabük ili, … Mahallesi 108 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 16.06.1998 tarihinde, davaya konu diğer taşınmazların ise kadastro tespitinin 18.11.1992 tarihinde kesinleştiği, tespitin senede dayalı olarak davalı … adına yapıldığı, muris …’nun 24.08.1986 tarihinde öldüğü ve mirasçıların mirastan kaynaklı haklarının kadastro tespitinden önce doğduğu, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda herhangi bir hak düşürücü süre yahut zaman aşımı süresi söz konusu olmasa da, kadastro tespitinden önceki nedene dayalı iddialarda muris muvazaası yönünden 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin söz konusu olacağı, her ne kadar davacı vekilince uygulama kadastrosu nedeniyle 10 yıllık hak düşürücü sürenin işbu davada söz konusu olmayacağı iddia edilmiş ise de, açılan davanın uygulama kadastrosuna itiraza ilişkin olmadığı, talebin kadastro öncesi mülkiyet iddiasına ilişkin ve kadastro öncesi nedene dayalı olduğu, bu kapsamda 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinin somut uyuşmazlıkta uygulama alanı bulacağı ve eldeki davanın 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu Karabük ili, … Mahallesi 121 ada 11 parsel, 105 ada 21 parsel, 103 ada 24 parsel, 135 ada 1 parsel, 135 ada 1 parsel, 103 ada 49 parsel, 108 ada 34 parsel ile … köyünün 108 ada 3 parsel taşınmazların tarafların ortak murisi tarafından davalıya diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak devredildiğini, muris muvazaası koşulları oluştuğundan davanın hak düşürücü süreye tabi olmadığını ve ayrıca 3402 sayılı Kanun’un 22/a maddesine göre uygulama görmüş olması nedeniyle de 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanma olanağının bulunmadığını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Kadastro sonucu Karabük ili, Merkez ilçesi, … Mahallesi 121 ada 11 parsel, 105 ada 21 parsel, 103 ada 24 parsel, 135 ada 1 parsel, 103 ada 68, 103 ada 49 parsel, 108 ada 43 parsel, 107 ada 106 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarına istinaden davalı … adına tespit edildiği, kadastro tutanaklarının 19.10.1992-18.11.1992 tarihleri arasında askı ilanına alınıp 19.11.1992 tarihinde kesinleştirilerek tescil edildiği, 2017 yılında 3402 sayılı Kadastro Kanunu 22/a maddesi gereğince yapılan uyulama kadastrosu sonucu aynı parseller altında tescil edildiği; yine kadastro sonucu Karabük ili, Merkez ilçesi, … köyü 108 ada 3 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına tespit edildiği, kadastro tutanağının 14.05.1998-16.06.1998 tarihleri arasında askı ilanına alınıp 17.06.1998 tarihinde kesinleştirilerek davalı adına tapuya tescil edildiği, 2021 yılında 3402 sayılı Yasa’nın 22/a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosu sonucu aynı parsel altında tapuya tescil edildiği, muris …’nun 24.08.1996 tarihinde öldüğü, eldeki davanın ise 3402 sayılı Kanun’un 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 10.02.2024 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Alınması gereken harç peşin alındığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
2.06.2025 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

KADASTRO ÖNCESİ NEDENE DAYALI TAPU KAYDININ İPTALİ VE TESCİL- MUVAZAA

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2025/2922 E. , 2025/3302 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2025/661 E., 2025/431 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Osmaniye 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2024/142 E., 2024/261 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I .DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; Osmaniye ili, Merkez ilçesi, … Mahallesinde yapılan kadastro çalışmalarında 91 ada 41, 42, 43, 44 parsel sayılı taşınmazların tarafların murisi …’dan gelmesine ve terekesinin taksim edilmemesine rağmen kız kardeşlerden mal kaçırmak amacıyla satım yapılmış gibi gösterilerek davalılar adına tespit ve tescil edildiğini ileri sürerek yolsuz tescil ve muvazaa nedeniyle taşınmazların tapu kaydının davacıların miras payı oranında iptali ile davacılar adına tapuya tescilini, bu mümkün olmaz ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik her bir taşınmaz için 1.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte taşınmazın rayiç değerinin tespiti ile davacıların miras payı oranında davalılardan tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacıların davayı açma sebeplerinin dava konusu taşınmazlarda yapılmakta olan …kamulaştırmaları sebebiyle bedelin davalılara ödenmesini engellemek amaçlı açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu taşınmazların kadastro tespitinin kesinleştiği 28.06.2001 tarihi ile davanın açıldığı 28.08.2024 tarihi arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde yazılı 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeni ile davanın reddine karar verilmiş olmasında sonuç olarak bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.(1) maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesi kararının yerinde olmadığını, yolsuz tescil nedeniyle tapu kaydının düzeltilmesi istemi ile açılan tapu iptali ve tescil davaları ile miras hukukuna dayalı davalarda zamanaşımı veya hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığını, Mahkemece davanın esasına girilmediğini ve bildirilen tanıklarının dinlenmediğini belirterek ve re’sen tespit edilecek nedenlerle ret kararının bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu kaydının iptali ve tescil, mümkün olmaz ise taşınmazların rayiç değerinin belirlenerek davacılara ödenmesi istemine ilişkindir.
Davacılar ve davalıların ortak murisi … kadastro çalışmalarından önce 05.02.1995 tarihinde vefat etmiştir.
Osmaniye ili, Merkez ilçesi, … Mahallesinde yapılan kadastro çalışmalarında çekişmeli taşınmazlar tapu kaydı harici ifraz ve satın alma nedeniyle; 91 ada 41 parsel sayılı 479,19 m2 yüz ölçümlü taşınmaz …, 91 ada 42 parsel sayılı 147,07 m2 yüz ölçümündeki taşınmaz …, 91 ada 43 parsel sayılı 428.10 m2 yüz ölçümündeki taşınmaz …, 91 ada 44 parsel sayılı 485,91 m2 yüz ölçümündeki taşınmaz … adına tespit edilmiş ve tespit 28.06.2001 tarihinde kesinleşmiştir. Daha sonra yörede 2022 yılında yapılan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22-a uygulama kadastro çalışmaları sonucu çekişmeli taşınmazlar sırasıyla 2622 ada 38, 39, 40, 41 parsel numaralarını almış; dava 28.08.2024 tarihinde açılmıştır.
Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 370. maddesi uyarınca ONANMASINA,

Alınması gereken harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.06.2025 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

İ NEDENE DAYALI TAPU KAYDININ İPTALİ VE TESCİL

MİRASBIRAKANIN GERİYE MAL VARLIĞI BIRAKMASI TEK BAŞINA MAL KAÇIRMA İRADESİ OLMADIĞINI AÇIKLAMAZ

TC
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
2023/368 E., 2025/87 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/204 E., 2021/172 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.04.2021 tarihli ve
2020/1100 Esas, 2021/2653 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların babaları olan miras bırakanın tamamı adına kayıtlı dava konusu 168 ada 1 (eski 157) parsel sayılı taşınmazının 20/23 payını kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla oğulları olan davalılara 1979 yılında satış suretiyle temlik ettiğini, temlik tarihinde davalılardan …’nin on dört, …’in sekiz, …’in altı yaşında olduğunu, miras bırakanın 19.02.1979 tarihinde yaşı küçük erkek çocukları adına hem veli hem de satıcı sıfatıyla işlem yapamayacağından devrin önce davalı …’e yapıldığını, davalı …’nin de 06.03.1979 tarihinde bu payları davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, söz konusu işlemlerinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı süresinin geçtiğini, muvazaa iddiasının gerçeği yansıtmadığını, müvekkillerinin çoğunun ellerindeki altınları miras bırakana verdiğini, miras bırakana ait başkaca pek çok taşınmazın bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 11.04.2019 tarihli ve 2018/127 Esas, 2019/112 Karar sayılı kararıyla; somut olayın özelliği ve hayatın olağan akışı içerisinde temlik bedelleri, temlik alanların yaşları ve murisin aynı temlik senedindeki bölünmeyen iradesi nazara alındığında temlik tarihi itibariyle bakıma ve paraya muhtaç olmayan murisin taşınmazını satın alma gücü olmayan çocuklarına devretmesinin bağışlama iradesini ortaya koyduğu, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.01.2020 tarihli ve 2019/1402 Esas, 2020/81 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesine ait kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan …’in 157 (yeni 168 ada 1) parsel sayılı taşınmazın tamamı adına kayıtlı iken 3/23 payını kendi üzerinde bırakıp geriye kalan 3/23 payını davalı …’ye, 3/23 payını diğer davalı …’a, 14/23 payını da öteki davalı …’e 19.02.1979 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, davalı …’in mirasbırakandan gelen paydan 5/23’ünü kendi üzerinde bırakıp geriye kalan 9/23 payı herbirine 3/23’er pay olacak şekilde davalılar …, … ve …’e devrettiği, 1936 doğumlu mirasbırakanın 31.08.2017 tarihinde öldüğü, geriye mirasçıları olarak çocukları olan eldeki davanın tarafları, dava dışı … ve … ile dava dışı eşi …’nin kaldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nin 190. ve 4721 sayılı TMK’nin 6. maddeleri uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Davacı taraf, temlikin muvazaa ile illetli olduğunu kanıtlamalıdır.
Somut olayda, dinlenen davacı tanıklarının temlikin mal kaçırma kastıyla yapıldığına dair somut olgular ortaya koymadıkları, davanın kabulü halinde hak sahibi olacak olan davalı tanığı …’nın, satışın muvazaalı olmadığı yönünde beyanda bulunduğu, diğer yandan, mirasbırakanın ölümünden sonra geride 14 parça taşınmazının daha kaldığı anlaşılmakla, davacı tarafça muvazaa iddiasının usulüne uygun şekilde ispatlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalılar vekili; temlikin mal kaçırma kastıyla yapıldığına dair somut delil sunulamadığını, davacının iddiasını kanıtlayamadığını, mahkemece eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile sonuca varıldığını ileri sürülerek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda miras bırakanın 168 ada 1 (eski 157) parsel sayılı taşınmazının 20/23 payını satış suretiyle yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 19. [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 18.] maddesinin 1. fıkrası
2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı
2. Değerlendirme
1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
2. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).
3. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Kanunu’nun 19. [BK’nın 18.] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin 1. fıkrasında;
“Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmüne yer verilmiştir.
4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.
8. Türk Borçlar Kanunu’nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.
9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu’nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.
10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda “tam muvazaa” özelliği de taşınmaktadır.
12. Muris muvazaasını diğer nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
13. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.
14. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6. maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190/1. maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.
15. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.
16. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.
17. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
18. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
19. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.
20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; miras bırakan … 31.08.2017 tarihinde ölmüş, mirasçı olarak geriye dava dışı eşi …, davalı oğulları…, …, …, …, …, … ile dava dışı kızları …, … ve davacı … kalmıştır.
21. Celbedilen kayıtlardan Muris …’in 19.02.1979 tarihinde dava konusu taşınmazın 3/23 hissesini üzerinde bırakarak, 3/23 hissesini davalı oğlu …’e, 3/23 hissesini davalı oğlu …’e, 14/23 hissesini ise davalı oğlu …’e satış suretiyle devrettiği, davalılardan …’in 06.03.1979 tarihinde 3/23 hisse ile …’e, 3/23 hissesini …’e, 3/23 hissesini ise …’e satış yoluyla devrettiği sabittir. Dosya kapsamından davacının geriye on dört parça taşınmazının kaldığı görülmektedir.
22. Davacı taraf, temlikin muvazaa ile illetli olduğunu kanıtlamalıdır. Somut olayda miras bırakanın davaya konu temliki mirasçılarından mal kaçırma amacıyla yaptığı dinlenen tanıklar tarafından somut olgularla ifade edilmediği gibi çocuklarından birini diğerine göre üstün tutarak mal bırakmamasını gerektirecek herhangi bir olumsuz ilişkisi ya da miras bırakan ile davacı arasında temlik tarihinde mal kaçırmayı gerektirecek bir husumeti ortaya konulmadığı gibi davanın kabulü halinde hak sahibi olacak olan davalı tanığı …’nın, satışın muvazaalı olmadığı, murisin kendisine ve diğer çocuklarına da yardım yaptığı ve mal verdiği, kardeşlerinin babalarıyla birlikte çiftçilik yaptığı ve geçimlerini bu şekilde sağladıkları, murisin erkek çocuklarını kız çocuklarından ayırt etmediği yönünde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Her ne kadar miras bırakanın geriye mal varlığı bırakması tek başına mal kaçırma iradesi olmadığını göstermese de, davacı kızından isteyen bir kişinin hiç mal bırakmama ya da mal varlığına oranla daha az miktarda bir mal bırakma eğilimi ile hareket edeceği hayatın olağan akışının gereğidir. Dosya kapsamından davacının geriye on dört parça taşınmazının kaldığı görülmektedir.

Yukarıda yer verilen olgular, toplanan deliller, tüm dosya kapsamıyla bir arada değerlendirildiğinde; davacı tarafın miras bırakanın mal kaçırma kastı ile hareket ettiğini kanıtladığını söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır.
23. Bu durumda tüm dosya kapsamına göre ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı yapıldığı iddiasını ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde sonuca varılması doğru olmamıştır.
24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalıların temlik tarihlerindeki yaşları ve ekonomik durumlarının dava konusu taşınmazı edinmeye elverişli olmaması, her iki temlikin murisin altı erkek çocuğuna yapıldığı, davalı tanığı …’nın mirastan pay aldığı için satışa karşı çıkmadığını belirttiğinden beyanına itibar edilemeyeceği, murisin en kıymetli taşınmazını kız çocuklarından mal kaçırmak için altı erkek çocuğuna paylaştırdığı, yapılan devrin bedelsiz, mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu kanıtlandığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca kabul edilmemiştir.
25. Hâl böyle olunca Mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kararı veren İlk derece Mahkemesine gönderilmesine,
26.02.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI

VASİYETNAMENİN İPTALİ 

Vasiyetname her ne kadar hukuki bir işlem olsa da, kanun koyucu vasiyet edenin son arzularına önem verdiğinden geçerlilik koşulları olmayan bir vasiyetnamenin kesin hükümsüz olmasını kabul etmemiş, iptal edilebilir olmasını öngörmüştür.

Kurucu unsurları gerçekleşmiş ve yürürlüğe giren vasiyetnamenin geçerli olması için gerekli olan ehliyet, şekil şartı, hukuka ve ahlaka aykırı olmama şartları gerçekleşmemiş olsa bile; vasiyetnamenin kesin hükümsüzlüğü değil,iptal edilebilirliği kabul edilmiştir (TMK m.544, 557-558).

Ancak, vasiyetnamenin kurucu unsurlarının bulunmaması halinde kesin hükümsüzlük değil yokluk söz konusu olur.

VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI

Vasiyetnamenin iptali şu sebeplerle dava konusu edilebilir:

  • Vasiyetname vasiyet edenin tasarruf ehliyeti bulunmadığı sırada yapılmışsa,
  • Vasiyetname yanılma, aldatma , korkutma veya zorlama sonucu yapılmışsa,
  • Vasiyetnamenin içeriği, bağlandığı koşullar veya yükümlülükler hukuka ve ahlaka aykırı ise,
  • Vasiyetname kanunda belirtilen şekil şartlarına aykırı yapılmış ise iptali istenebilir.

İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. İptal davası vasiyetnamenin tamamı veya bir kısmının iptaline ilişkin olarak açılabilir.

İptal davası, vasiyetname yoluyla vasiyetnamenin yapılmasına katılmış kişilere, eşlerine veya hısımlarına kazandırmada bulunmadan kaynaklanan sakatlığa dayalı ise vasiyetnamenin tamamı değil, sadece bu kazandırmalar iptal edilir.

Kanunda sayılan diğer iptal sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz

  • Vasiyetname yapanın tasarruf ehliyetinin bulunmaması,
  • Vasiyetnamenin yanılma, aldatma, hile, korkutma veya zorlama yoluyla yapılması,
  • Vasiyetnamenin gerek içeriğinin gerekse de bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka ve ahlaka aykırı olması,
  • Vasiyetnamenin Şekil yönünden noksan olması.

İptali mümkün vasiyetnameler, iptal davası neticesinde iptal edilmeden kendiliğinden ortadan kalkmazlar. İptali mümkün vasiyetnameler, iptal davası açılarak kesin yargı kararı alınıncaya kadar hükümlerini sürdürürler. İptal davasının kesinleşmesiyle birlikte mahkeme hükmü geçmişe yönelik olarak sonuç doğurur.

Vasiyetnamenin iptali davalarında görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemesidir. Vasiyetnamenin iptali davası vasiyetçinin son yerleşim yeri mahkemesinde açılmalıdır.

VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI AÇMA SÜRESİ

Medeni Kanunda vasiyetnamenin iptali davaları açısından üç çeşit hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bunlar;

  • Davacının ölüme bağlı tasarrufu, iptal sebebini, kendisinin hak sahibi olduğunu öğrenmeden itibaren bir yıllık hak düşürücü olan ilk süredir. Bu bir yıllık hak düşürücü süre vasiyetname usulüne göre açılıp ilgililerine okunmadan işlemeye başlamaz.
  • İptal davası açma hakkı, herhalde vasiyetname açılma tarihi üzerinden iyi niyetli davalılara karşı on yıllık süre geçmekle düşer.
  • İptal davası açma hakkı, herhalde vasiyetname açılma tarihi üzerinden kötü niyetli davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.

İptal davası bozucu yenilik doğuran bir davadır ve geçmişe etkili sonuç doğurur. İptal davası dava açmayan kişiler için hüküm doğurmaz ve sadece davanın taraflarını bağlar. Yine vasiyetnamenin iptali davası vasiyetnamenin bir kısmı için açılabileceği gibi tamamı için de açılabilir.

MURİSİN KOOPERATİFTEKİ TAŞINMAZ PAYININ DEVRİ

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2022/4932 E., 2022/5312 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 2. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali-tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddi kararına karşı davacılar tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen başvurunun esastan reddine ilişkin karar süresi içinde davacılar tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar, mirasbırakan … in davaya konu kooperatif payını kooperatif payı devir senedi ile davalılara devrettiğini, anılan payın ferdileşme suretiyle 247 no.lu bağımsız bölüm olarak davalılar adına tescil edildiğini, devir işleminin mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığını ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemişledir.

II. CEVAP
Davalılar, kooperatif payının kendi katkılarıyla alındığını, muvazaa bulunmadığını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 13/07/2021 tarihli ve 2019/134 Esas, 2021/216 Karar sayılı kararında; tapuda muris tarafından yapılmış bir temlik bulunmadığı, muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğinin dinlenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davacılar, dava dilekçesindeki iddialarını tekrarlayarak İlk Derece Mahkemesi kararının hatalı olduğunu bildirip kaldırılmasını talep etmişlerdir.
3. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 24/05/2022 tarihli ve 2021/1764 Esas, 2022/904 Karar sayılı kararında; mirasbırakanın kooperatifteki payını devir senedi ile davalılara devrettiği, taşınmazın hiçbir zaman mirasbırakan adına tapuda kayıtlı bulunmadığı, kooperatif payının devrinin gizli bağış niteliğinde olup muris muvazaası hükümlerinin uygulanmayacağı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacılar, dava süresince ileri sürdükleri iddialarını tekrarlayarak kararın bozulmasını istemişlerdir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun (TK) 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Ne var ki, 1.4.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı, konusu ve sonuç bölümü itibariyle murisin kendi üzerindeki tapulu taşınmazlar yönünden yaptığı temlîki işlemler için bağlayıcıdır.
3.3. Değerlendirme
Somut olayda, mirasbırakanın kooperatif payını davalılara devri işlemi bağışlama niteliğindedir. Bir başka ifadeyle, kişisel hakkın temliki niteliği taşıyan kooperatif payının devri işleminde 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması olanaklı değildir.
Diğer taraftan, anılan İçtihadı Birleştirme Kararına yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik olarak uygulama olanağı sağlanamayacağı Hukuk Genel Kurulunun 30.12.1992 tarihli ve 586/782 sayılı, 21.09.1994 tarihli ve 248/538 sayılı, 21.12.1994 tarihli ve 667/856 sayılı, 11.10.1995 tarihli ve 1995/1-608 sayılı kararlarında da belirtilmiş; Dairenin yargısal uygulaması da bu doğrultuda kararlılık kazanmıştır.
Hal böyle olunca, davanın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının ONANMASINA, davacılardan harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 30/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

MUVAZAA- MURİSİN KIZINA TAŞINMAZ HİBE ETMESİ

TC.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2021/1713 E. , 2021/4815 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL – TAZMİNAT

Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Asıl ve birleştirilen dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı pay oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.

Asıl ve birleştirilen davada davacılar, mirasbırakan …’nin maliki olduğu 543 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını aslında dava dışı kızı …ye hibe etiğini ancak bunu gizlemek amacıyla davalı damadı …’ya verdiği vekaletname ile taşınmazın diğer davalı …’e satış suretiyle temlik edildiğini, işlemin muvazaalı olduğunu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline, ıslahla olmadığı takdirde tazminata karar verilmesini istemişlerdir.

Mahkemece, davalıların el ve iş birliği içerisinde hareket ettiklerinin kanıtlanamadığı gerekçesi ile Ahalet bakımından davanın reddine, davalı … yönünden ise satış bedelinin mirasbırakana ödendiği ispat edilemediğinden tazminat isteğinin kısmen kabulüne dair verilen kararın her iki tarafça temyizi üzerine Dairece, “…vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiası bakımından davacılar tarafından miras payı oranında açılan davanın dinlenemeyeceğinin gözetilmesi, muris muvazaası hukuksal nedeniyle miras payı oranında istekte bulunulabileceğinden bu iddia bakımından belirtilen ilkeler uyarınca inceleme yapılması, toplanan ve toplanacak deliller doğrultusunda bir karar verilmesi gerektiği…” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde asıl ve birleştirilen davalarda vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayanılarak pay oranında dava açılamayacağı, muris muvazaası hukuki nedeninin ise ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi …in raporu okundu, açıklamaları dinlendi. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

-KARAR-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle davanın vekalet görevinin kötüye kullanılması ile muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olması, vekalet görevinin kötüye kullanılması yönünden talebin usulden reddedilip muris muvazaası şartlarının bulunmaması sebebi gözetilerek davanın reddinin doğru olmasına göre; davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/09/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TARAF MUVAZAASI – KAYINBABANIN GELİNİNE VERGİ BORCU NEDENİYLE TAPU DEVRİ

T.C
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2016/11021
KARAR:2019/4027

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen davada;Davacı, mirasbırakan babasının 107 ada 8 nolu parseldeki 25/150 payını gelini olan davalı Sebahat’e vergi borcu nedeniyle muvazaalı olarak temlik ettiğini, Maliye tarafından açılan 1992/120 esas sayılı davada anılan devrin alacağı karşılıksız bırakma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle tasarrufun iptaline karar verildiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptalini istemiş, yargılama devam ederken ıslah dilekçesi ile tapu iptali ve payı oranında adına tescil talebinde bulunmuş, daha sonra birleştirilen dava ile ayni hukuki nedene dayalı olarak aynı taşınmazın aynı payı için aynı davalıya karşı tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, 1992/120 esas sayılı davada işlemin taraf muvazaası olarak belirlendiğini, mirasbırakanın taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak bir dava açmadığını, davacının da durumdan haberdar olduğunu, davacının mirasbırakanın ölümünden sonra ona teban dava açmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, esas dava yönünden temlikin mal kaçırma amacıyla yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine, birleştirilen dava yönünden derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; asıl ve birleştirilen davada davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 15.20.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 20.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

44.40. -O.H.
29.20. -P.H.
15.20.TL

KADASTRO TESPİTİ ESNASINDA DEVREDİLEN TAŞINMAZLAR – HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE – KETMİ VERASE (KARŞI OY YAZISI)

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2021/5324 E. , 2021/6955 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Kadastro sonucu Çankaya İlçesi Balgat Mahallesi çalışma alanında bulunan 59,60 ve 64 parsel sayılı muhtelif yüzölçümlü taşınmazlar tapu kaydına dayalı olarak … ve diğerleri adına paylı olarak tespit ve tescil edilmiştir.

Davacılar … … ve arkadaşları, çekişmeli taşınmazların evvelinde kösoğlu … isimli kök murise ait iken ölümü ile mirasçılarına kaldığını, kızı …’nin önceki eşi olan …’ten oğlu …’nın bulunduğunu, …’nin ikinci evliliği olan …’ten de … isimli oğlu olduğunu, …’nin ölümü neticesinde oğlu …’ya ve onun ölümü ile babası …’e intikal edecek olan miras payının verilmediğini, kendilerinin … mirasçısı olduklarını belirterek 59, 60 ve 64 parsel sayılı taşınmazların imar sonucu gitti parselleri olan 27485 ada 1, 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tescil istemiyle dava açmış, birleşen dosya ile 27466 ada 1, 26246 ada 1, 27484 ada 1, 27485 ada 6, 27486 ada 3, 27487 ada 3 ve 27540 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar için aynı talepler ile dava açmıştır.
Davalı vekili, açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince

, 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesi gereğince hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş,

Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.11.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekilleri Avukat … ve Avukat … ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı 4,90 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 18/11/2021 gününde kesin olmak üzere oyçokluğuyla ile karar verildi.

(Muhalif)

-KARŞI OY-

Dava, kadastro tespiti ile oluşan tapu kaydının, ketmi verese hukuki sebebine dayalı olarak iptal tescil isteğine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince dava, 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde belirtilen hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davacıların başvurusu esastan reddedilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda çıkan uyuşmazlık, somut olayda 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde belirtilen hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.

Bilindiği üzere, 3402 sayılı yasa bir tasfiye yasasıdır. Bu nedenle davaların hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı önemsenmiş, mahkemelerce resen gözetilme ilkesi benimsenmiştir.

Söz konusu maddenin uygulanması mutlak mıdır? Bir başka ifadeyle istisnası var mıdır? Çözümlenmesi gereken husus budur. Yasa koyucu, maddenin ilk halinde kamu malı- özel mülk ayrımı yapmamışken uygulama ile devletin hüküm ve tasarrufunda olan taşınmazlar bakımından hak düşürücü süre uygulanmamış, bunun üzerine yine Yasa Koyucu 5841 sayılı yasanın 2.maddesi ile ilgili maddede değişikliğe giderek “ bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” Şeklinde düzenleme yaparak istisnaya yer vermemiş, ne var ki bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 2009/31 E, 2011/77K sayılı 12,05.2011 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Bu bakımdan bir istisna getirildiği açıktır.

Diğer yandan Dairemiz muris muvazaasına ilişkin bir çok kararında, murisin kadastro tespitinden önce taşınmazını muvazaalı olarak temlik etmesi üzerine, kadastro tespiti sonucu tescillerde murisin ölümünün tespitin kesinleşmesinden sonra olması halinde, hak düşürücü sürenin işlemeyeceğini kabul etmiş ve uygulama da bu şekilde yerleşmiştir. ( 1.H.D. 2017/1863 E, 2020/ 811K- 1.H.D. 2016/1993E, 2018/15445K – 2014/17670E, 2016/ 5739K)

Daire ayrıca 2016/18038E, 2018/ 413 K sayılı ilamı ile “ …taşınmazlar yönünden ise 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. Maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki; ketmi verese (mirasçılığın gizlenmesi ) davalarında uyuşmazlığın çözümü, hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava sonucu, mirasbırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesi ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasına bağlıdır.” Demek suretiyle ketmi verese hukuki sebebine dayalı davada hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını kabul etmiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2004/8807E, 2005/308 K sayılı, 24.01.2005 tarihli kararında ketmi verese hukuki sebebine dayalı davanın reddi üzerine, mirasçıların gizlendiği veraset ilamının iptali nedeniyle istenen yargılamanın iadesi talebini kabul etmiş, direnme üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/8-721E, 2006/716 K sayılı 15.11.2006 tarihli kararında özetle;

“…Somut olayda; davacılar, mirasçılık sıfatlarının gizlenmiş olması karşısında hasımlı olarak aldıkları ikinci mirasçılık belgesi ile … oğlu …’nin mirasçıları olduklarını kanıtlamış ve belgelendirmişlerdir. Daha önce açılan davada nazara alınan mirasçılık belgesi kesinleşen yeni bir hükümle ortadan kaldırılmıştır. Bu hüküm HUMK.nun 445/3.fıkrasında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi sebebidir. Böyle bir hükme dayanılarak yargılamanın yenilenmesi isteğinde bulunulması mümkündür. Mahkemece görülmekte olan davanın açıldığı tarihte yeni tarihli mirasçılık belgesinin elde edilmediği, daha önce açılan ve retle sonuçlanan davada, taşınmazların miras bırakanı annesi …’den kaldığı, bu davada da ortak miras bırakan … oğlu …’den kaldığı yönünden davacıların çelişik iddiada bulundukları, bu nedenle edinme sebepleri farklı olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılması istenen davada davacılar taşınmazın miras bırakanın …’den kaldığını, …’den kalan yerler olmasa bile … oğlu …’nin eşi olması nedeniyle miras payı ve hakkının bulunduğunu ileri sürmüşler, görülmekte olan davanın açıldığı tarihte ikinci mirasçılık belgesinin alınması için dava açmış olmaları karşısında mahkemenin ret gerekçesine katılmak mümkün değildir. Yargılamanın yenilenmesi isteği mesmu görüldüğü takdirde iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasında bir isabet görülmemiştir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. “ dedikten sonra Daire kararına uyulması gerekçesiyle direnme kararını bozmuştur.

Yargıtayın bu kararlarından sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol 1. Maddesi ile “Madde 1 Mülkiyetin korunması
Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” Diyerek mülkiyet hakkının hangi hallerde sınırlanabileceğini belirtmiş,

Anayasa’nın 35. Maddesi ile de “ Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” Denilerek yine bu sınırlandırmalar düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanununun 705. Maddesi gereğince, miras, mülkiyetin tescilsiz kazanım hallerinden biridir.

Değerlendirilmesi gereken bir başka husus ise; ketmi verese hukuki sebebinin kadastro öncesi sebep sayılıp sayılmayacağı hususudur. Ketmi verese hukuki sebebinde çoğu zaman miras hakkı ketmedilen mirasçının, mirasçı olduğu kadastro tutanağının kesinleşmesinden çok sonra anlaşılmaktadır. Henüz hakkı kullanma imkanı yokken, hakkın süresinde kullanılmadığı gerekçesiyle şahsın hak arama hürriyeti ve devamında mülkiyet hakkından yoksun bırakılmasını kabul etmek mümkün olmadığı gibi, murisin ölümü ile intikal eden miras payı bakımından kusuru olmayan hak sahibini hakkından mahrum edip, diğer mirasçıyı ketmederek hak sahibi olan davalıyı ödüllendirmenin kabulü de mümkün değildir.

Bunu örneklendirmek gerekirse, kadastro tespiti sırasında veya öncesinde ölen miras bırakanın zilyetliğine dayalı olarak taşınmazın mirasçıları adına tespit görmesi halinde, murisin üç mirasçısından ikisinin reşit, birinin de yedi yaşında olduğunu ve bu küçüğün hakkını koruyacak kimsenin olmaması nedeniyle taşınmazın (taşınmazların) reşit olan mirasçılar adına tespit görmesi halinde, küçük reşit oluncaya kadar on yıllık hak düşürücü süre çoktan geçmiş olacak, tespit sırasında küçük olması dışında hiçbir kusuru bulunmayan mirasçı en kutsal hakkı olan miras ve buna bağlı mülkiyet hakkından mahrum kalacaktır.

Yine, kadastro tespiti sırasında hayatta olmayan mirasbırakanın bir çocuğunun kadastro tespitinin kesinleşmesinden on yıl geçtikten sonra ortaya çıkması, mirasçı olduğunun kesinleşmesi halinde de aynı şeyleri söylemek mümkün olacaktır. Bu ve benzeri örneklerde bir kısım mirasçıların miras haklarının yok sayılması mülkiyet hakkının özüyle bağdaşmayacağı gibi, kamu oyunun adalet duygusunu da incitecektir. Bu nedenle kadastro tutanağına itiraz etmesi mümkün olmayan mirasçılar bakımından, itiraz imkanının (hak düşürücü süre geçmiş bile olsa) doğduğu anın kadastro tespitinden sonra olması nedeniyle itiraz sebebinin kadastro sonrası sebep sayılmasına engel bir durum olmayacaktır.

Bütün bu yasal düzenlemeler ve içtihatlar karşısında somut olaya döndüğümüzde;
Davacılar, muris …’nın mirasçıları olmalarına rağmen, murisleri …’nın yok sayılarak davalıların murisi adına, davaya konu taşınmazların tespit ve tescil edildiğini, bir başka ifadeyle murislerinin miras haklarının ketmedildiğini iddia etmişlerdir.
Bu durumda öncelikle davacıların murisinin kök muris …’nın mirasçısı olup olmadığı belirlenmelidir. Davacılar bu yönde dava açmış olup yargılama aşamasında derdest olduğu, sonucunun beklenmediği dosya kapsamıyla sabittir.
Açıklanan bu nedenlerle, mahkemece öncelikle davacıların, kök muris …’nın mirasçısı olup olmadığına ilişkin dava sonucu beklenerek, mirasçı olmaları halinde, ketmi verese hukuki sebebinin Kadastro Kanununun 12/3. Maddesinin istisnalarından biri olduğu kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddinin doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluğun, reddin doğru olduğuna ilişkin görüşüne katılmıyorum.

BAŞKAN …

MUVAZAA – KADASTRO TESPİTİNDEN ÖNCE DEVREDİLEN TAŞINMAZ

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2017/1863 E. , 2020/811 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili ve davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 21.01.2020 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılardan asıl … ile diğer temyiz eden davacılar vekili Avukat … Kar geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin ve asilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel ve tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, kök mirasbırakanları İbrahim U.’nun toplam 18 parça taşınmazların bir kısmını kadastro tespitinden önce, bir kısmını ise kadastro tespiti sırasında oğlu …’e devrettiğini, temliki işlemlerin bedelsiz, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazların tapu kaydının miras payları oranında iptali ile adlarına tesciline, olmazsa bedele ve tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığını, çekişmeli taşınmazların tamamının mirasbırakan İbrahim’e ait olmadığını, bir kısım taşınmazları dava dışı üçüncü kişilerden satın aldığını, diğer taşınmazların kadastro tespiti sırasında davacıların mirasbırakanı annelerinin rızası ile miras payını ödeneyerek satın aldığını belirterek reddini savunmuştur.

Mahkemece, hak düşürücü sürenin geçirildiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, “… Dosya içeriği ve toplanan delillerden, miras bırakanın kadastro tespitinden sonra öldüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin somut olayda uygulanamayacağı tartışmasızdır. Hal böyle olunca, işin esasına girilerek gerekli inceleme ve araştırmanın yapılması, tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir. ..…” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, çekişmeli taşınmazların bir kısmı yönünden davanın kabulüne, kalan kısmı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1924 doğumlu mirasbırakan İbrahim U.’nun 01.06.1994 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacıların annesi kızı …, davalı oğlu … ve dava dışı kızı … ile eşi …’ın kaldıkları, eşi … ile kızı …’nın (davacıların annesi) 1996 yılında öldükleri, kadastro işlemi ile çekişme konusu 43, 54, 157, 159, 173, 531, 540, 665, 717, 919, 989 ve 1086 parsel sayılı taşınmazlar mirasbırakanın zilyetliğinde iken davalı …’e bağışlandığı belirtilerek davalı … adına, diğer çekişme konusu 324, 934, 935, 940, 1085 ve 1216 parsel sayılı taşınmazlar ise davalı …’in zilyetliğinde olduğu belirtilerek davalı … adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği ve 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, mirasbırakanın asıl amacı bağış olduğu halde, mirasçısından mal kaçırmak amacı ile tapu sicilinde satış göstermek suretiyle yaptığı temliklerde görünürdeki satış akti muvazaa nedeniyle, gizlenen bağış akti ise şekil noksanlığı yönünden geçersizdir.

Ancak, tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar, taşınır mal niteliğindedir ve zilyetlikten ibaret olan hakkın devri suretiyle yapılan elden bağışlama sözleşmeleri hiçbir biçim koşuluna bağlı değildir. Bu nedenle de gizlenerek yapılan bağışlama niteliğindeki tasarruf geçerlidir. Mirasbırakan tarafından tapusuz taşınmazların zilyetliğinin devri suretiyle gerçekleştirilen geçerli işlemlere karşı 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur.

Somut olayda; çekişme konusu taşınmazlar tapusuz olup, kadastro tespiti sırasında bir kısmının mirasbırakan tarafından bağış biçiminde davalı …’e temlik edildiği belirtilerek, bir kısmının ise mirasbırakanla hiçbir bağlantısından bahsedilmeksizin zilyetlikten dolayı davalı adına senetsizden tespit görmüş olduğundan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararının uygulama yerinin bulunmadığı ve muris muvazaasına ilişkin iddianın dinlenemeyeceği açıktır.

Ne var ki, davacılar 17.07.2012 tarihinde kademeli olarak tenkis isteğinde de bulunduklarına göre, tenkis yönünden araştırma yapılmasında zorunluluk vardır.

Mirasçılık ve mirasın geçişi miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir (4722 s. Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 17) Miras bırakan 1.1.2002 tarihinden önce ölmüşse 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin, 1.1.2002 tarihinden sonra ölmüşse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri uygulanır.

Tenkis (indirim) davası, mirasbırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (bağış) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul;miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik ) dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke mirasbırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu malvarlığı kıymetleri ile iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin 743 sayılı Kanun uygulanacaksa bir aylık 4721 sayılı Kanun uygulanacaksa üç aylık nafakası, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tespiti gerekir. (TMK m.565) Miras bırakanın TMK’nin 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı objektif (nesnel) ve sübjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı payları zedelenen kastının varlığından söz edilemez.

Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1, 2 ve 3 bentlerinde gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlar arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan oranda (Sabit Tenkis Oranı) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (TMK m.564) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına tesciline karar verilmelidir.

Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, karar tarihindeki rayice göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak naktin ödetilmesine karar verilmelidir.

Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle tenkis isteği bakımından araştırma yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile muris muvazaası yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Taraf vekillerinin açıklanan gerekçeyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince temyiz eden taraflardan gelen davacılar vekili için 2.540.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davalılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

MİRASBIRAKANIN İLK EŞİNDEN OLAN ÇOCUKLARINDAN MAL KAÇIRMASI İDDİASI TAPU İPTALİ TESCİLİ MUVAZAA

TC
1. Hukuk Dairesi
2021/943 E. , 2021/3032 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, mirasbırakan babaları …nin, ilk eşten olma çocuklarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak dava konusu 112 parsel sayılı taşınmazda bulunan 4 nolu bağımsız bölümü davalı ikinci eşine 16.12.1998 tarihinde satış yoluyla temlik ettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.

Davalı, mirasbırakanla evlenmeden önce yurt dışında çalışarak yaptığı birikimlerle aldığı dava dışı taşınmazı mirasbırakana yardımcı olabilmek için sattığını ve parasını mirasbırakana verdiğini, mirasbırakanın davacı oğullarının borçlarını kapatmak için kendisinden ve akrabalarından para aldığını, babasından miras olarak gelen parayı da mirasbırakana verdiğini, tüm bunlara karşılık mirasbırakanın dava konusu taşınmazı kendisine devrettiğini, mirasbırakanın davacı oğulları …’a da taşınmaz verdiğini, davacı oğlu …’e otobüs yazıhanesinin işletmesini devrettiğini, mirasbırakanın başkaca taşınmazları da bulunduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, temlikin muvazaalı olduğunun ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar Dairece; “mirasbırakandan kalan tüm taşınmazların değerlerinin belirlenmesi sonrasında, dava konusu taşınmazın mirasbırakanın mal varlığı içerisindeki oranı da gözetilerek değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapılarak sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığına” işaret edilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, temlikin makul sınırda kalmadığı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair karar bu kez Dairece “…muris muvazaasında en önemli unsur mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla temliki yapmasıdır. Eldeki davada mirasbırakanın ilk eşinden olma davacı çocuklarıyla arasında herhangi bir ihtilaf ya da onlardan mal kaçırmasını gerektirir bir durum ortaya konulabilmiş değildir. Bir önceki bozma ilamında değinildiği üzere mirasbırakanın geride kalan taşınmaz değerleri saptanmış ve mirasbırakan üzerinde olanların daha değerli olduğu anlaşılmıştır. Toplanan tüm deliller yukardaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde mirasbırakanın mal kaçırmak amacıyla temliki yaptığı iddiası sübuta ermemiştir. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir…” gerekçesi ile bozulmuş, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi …’nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verilmiştir. Davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 03/06/2021 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

-KARŞI OY-

2017/185 Esas, 2020/777 Karar sayılı 01.02.2020 tarihli bozma ilamına yazdığım muhalefet gerekçesiyle kararın bozulması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

MURİS MUVAZAASI DENKLEŞTİRME VE PAYLAŞTIRMA

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2019/1906 E. , 2020/4015 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis istekli dava sonunda, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen kararın istinafı üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen kararın temyizi üzerine Dairece, Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiş; ilk derece mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı ile ortak mirasbırakanları Mediha Pancarcı’nın, 1452 ada 156 parsel sayılı taşınmazda bulunan 17 numaralı bağımsız bölümdeki 2/8 payının tamamını 28.12.2006 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğinde bulunmuştur.
Davalı, zamanaşımı ve hak düşürücü sürenin geçtiğini, taşınmazı bedeli karşılığında temlik aldığını, satış bedelinin memur olan annesi tarafından ödendiğini, ayrıca mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiğini, 1991 yılında davacının ev alması sırasında mirasbırakanın yardım ettiğini, mirasbırakanın zaman zaman davacının borçlarını ödeyip çektiği krediyi davacıya verdiğini, davacının çekişme konusu taşınmazı satışa çıkaracağını söylemesi üzerine bu duruma üzülen annesinin davacının taşınmazdaki payını satın aldığını; aşamalarda, annesiyle birlikte mirasbırakanla yaşayıp ona baktıklarını, mirasbırakanın minnet duygusuyla da hareket ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, muvazaa iddiasının sabit olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile pay oranında tapu iptali ve tescile karar verilmiş; Bölge Adliye Mahkemesince, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar Dairece, “ … Somut olayda, davalının denkleştirme savunması üzerinde durulmamış, mirasbırakanın gerçek iradesi açıklığa kavuşturulmamıştır. Diğer taraftan, davalı satış bedelinin mirasbırakana ödendiğini de savunmuş olup gerçekten de satış işleminin gerçekleştirildiği 28.12.2006 tarihinden 21 gün sonra 18.01.2007 tarihinde davalının annesi dava dışı Hale Mine tarafından mirasbırakanın banka hesabına taşınmazın satış bedeli adı altında 11.800,00 TL gönderildiği sabittir. Her ne kadar İstinaf Mahkemesi, temlike konu payın satış bedeli ile satış tarihindeki gerçek bedeli arasında aşırı oransızlık olduğunu hükmüne gerekçe yapmış ise de bu husus tek başına muvazaanın kanıtı değildir. Hal böyle olunca, yukarıdaki ilkeler uyarınca soruşturma yapılması, davalının denkleştirme savunmasının araştırılması, gerçekten de mirasbırakanın davacıya taşınmaz, para vs. verip vermediğinin tanıklar yeniden dinlenerek belirlenmesi, mirasbırakanın mal kaçırma amacıyla mı yoksa denkleştirme amacıyla mı hareket ettiğinin duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.”gerekçesiyle bozulmuş; ilk derece mahkemesince bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket ettiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1934 doğumlu mirasbırakan Mediha Pancarcı’nın 11.11.2014 tarihinde ölümü üzerine davacı oğlu ile kendinden önce ölen oğlu Seçim Osman’dan olma torunu davalının mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın eşi Mustafa’nın ise 1995 yılında öldüğü, çekişme konusu 1452 ada 156 parsel sayılı taşınmazda bulunan 17 numaralı bağımsız bölümün 3/6 payı davacı, 3/6 payı davalı, 2/8 payı da mirasbırakan Mediha adlarına kayıtlı iken mirasbırakan Mediha’nın çekişmeli 2/8 payının intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 3.500,00 TL bedelle davalı torununa 28.12.2006 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, davacının da dava dışı 3/8 payını 22.12.2006 tarihinde davalının annesi olan dava dışı Hale Mine’ye satış yoluyla temlik ettiği, mirasbırakan tarafından davalıya temlik edilen çekişmeli 2/8 payın temlik tarihindeki değerinin 40.500,00 TL, dava tarihindeki değerinin ise 105.000,00 TL olduğunun keşfen saptandığı, mirasbırakan adına kayıtlı dava dışı 4 parça taşınmazın daha bulunduğu anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu’ nun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237 (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince; davalı, satış bedelinin memur olan annesi tarafından mirasbırakana ödendiğini savunmuş olup, gerçekten de satış işleminin gerçekleştirildiği 28.12.2006 tarihinden 21 gün sonra 18.01.2007 tarihinde davalının annesi dava dışı Hale Mine tarafından mirasbırakanın banka hesabına taşınmazın satış bedeli adı altında 11.800,00 TL gönderildiği sabittir. Mirasbırakan tarafından davalıya temlik edilen çekişmeli 2/8 payın temlik tarihindeki değeri 40.500,00 TL olarak saptanmış ise de bedeller arasındaki farkın tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı açıktır. Kaldı ki, babasını küçük yaşta kaybeden davalı, annesiyle birlikte mirasbırakan Mediha ve dedesinin yanında yaşamaya devam etmiş olup, mirasbırakan minnet duygusuyla hareket ederek satış bedelini buna göre düşük taktir etmiştir. Her ne kadar mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, davalı ve annesiyle birlikte yaşayan ve satış tarihinde 71 yaşında olan mirasbırakanın hesabına yatırılan paranın ödeme yerine geçmiş sayılamayacağı, mirasbırakanın aldığı parayı bizzat şahsına harcadığına dair bir delil sunulmadığı gibi hayatının da değişmediği, mirasbırakanın denkleştirme amacıyla hareket etmediği şeklinde soyut gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davalarda mirasbırakanın asıl amaç ve iradesinin hiçbir duraksamaya yer bırakmaksızın ortaya çıkarılması önem arz etmekte olup, satış tarihinden sonra yaklaşık sekiz yıl daha yaşayan mirasbırakanın davalı ve annesiyle birlikte yaşamaya devam ettiğinden bahisle davalıdan aldığı satış bedelini şahsına harcamadığı sonucuna varılması hayatın olağan akışına aykırıdır. Mirasbırakan Mediha’nın dava dışı 4 parça taşınmazı daha bulunmakta olup mirastan mal kaçırma amacıyla hareket etse idi bu taşınmazlarını da elden çıkarması gerektiği gibi bilakis mirasbırakanın davacıya maddi yardımda bulunduğu dinlenen davalı tanıklarının beyanlarıyla sabittir. Bütün bu olgular yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mal kaçırma iradesiyle hareket etmediği, çekişmeli payın davalıya temlikinin muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a ve 373/4. maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.09.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

PANKREAS KANSERİ OLAN MURİSE BAKIP GÖZETMEK KOŞULUYLA YAPILAN TEMLİK- TAPU İPTALİ VE TESCİLİ- MURİS MUVAZAASI

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2019/1944 E. , 2019/2965 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : … BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ … HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin verilen kararın davalı vekili tarafından istinafı üzerine … Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi …’ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.

– KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal-tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları …’ın, … parsel sayılı taşınmazdaki (9) nolu bağımsız bölümünü satış göstermek sureti ile davalıya devrettiğini, yapılan işlemin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalı, dava konusu taşınmazı 200.000 TL bedel karşılığında, bedeli murise elden ödemek sureti ile satın aldığını, hiçbir karşılık beklemeden murise bakıp onunla ilgilendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karara karşı istinaf talebinde bulunulması üzerine, … Bölge Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi 20.12.2018 tarihli ilamı ile, ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olup, istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden 6100 sayılı HMK’nun 353/1.b.1 maddesi uyarınca başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1947 doğumlu mirasbırakan …’ın 12.05.2016 tarihinde öldüğü, geriye davacı kardeşi Necla, davacı yeğenleri … ve …, davalı yeğeni … ile dava dışı yeğenleri … ve …’in kaldıkları, murisin adına kayıtlı … parsel sayılı taşınmazdaki mesken nitelikli 9 nolu bağımsız bölümünün, intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 03.09.2015 tarihinde satış yolu ile davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, çekişme konusu taşınmazın satış şeklinde davalıya temlik edildiği görülmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Bir başka ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 190. maddesinde, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat sorumluluğunun kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, açıklanan olgular ve tanık anlatımları yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın mirasçılarından mal kaçırmasını gerektirir somut bir olgunun ortaya konulamadığı,pankreas kanseri olan murisin bakımı ve tedavisi ile davalının ilgilendiği,bu bakım karşılığında duyulan minnet duygusu nedeni ile dava konusu taşınmazın devredildiği sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, … 9. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 9. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15/05/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

MİRASÇIDAN MAL KAÇIRMA OLAĞANÜSTÜ BAKIM VE GÖZETİM İHTİYACI OLMAYAN MURİSİN SATIŞ SURETİYLE TEMLİK ETTİĞİ TAŞINMAZLAR MUVAZAALI OLUP İPTALE TABİ OLDUĞU

T.C
YARGITAY

1. Hukuk Dairesi

2021/387 E. , 2021/6220 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : ANTALYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, Yerel Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf etmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, muvazaanın ispat edilemediği gerekçesiyle, 6100 sayılı …nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine ilişkin olarak yeniden verilen karar, davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi … Hakkır’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan Ayşe’nin 881 ve 986 parsel sayılı taşınmazlarını oğlu davalıya mal kaçırma kastıyla muvazaalı olarak satış suretiyle devrettiğini, davalının alım gücünün ve mirasbırakanın satmaya ihtiyacının olmadığını ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adlarına tescilini istemişlerdir.

Davalı, mirasbırakan annesine hastalığı süresince kendisinin baktığını ve mirasbırakan annelerinin talebiyle taşınmazları satın aldığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, muris muvazaası olgusunun ispatlandığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf etmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, tanık beyanlarından dava konusu taşınmazların hastalığı sürece mirasbırakan annesi ile ilgilenen davalı tarafından satın alındığı, muvazaanın ispat edilemediği gerekçesiyle, 6100 sayılı …nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca davalının istinaf talebi kabul edilerek, İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp davanın reddine ilişkin yeniden karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’in 02/10/2015 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak çocukları olan davacı …, Arife, davalı … ve dava dışı …’yi bıraktığı, mirasbırakan Ayşe’nin çekişme konusu 881 ve 986 parsel sayılı taşınmazlarda bulunan 5/20 hissesini 19.12.2012 tarihinde aynı akitle davalı …’a satış yoluyla temlik ettiği anlaşılmıştır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olaya gelince; yukarıda açıklanan ilkeler ve özetlenen dosya kapsamından çekişme konusu taşınmazların mirasbırakanın tüm malvarlığını teşkil ettiği, tanık …’in beyanı incelendiğinde yapılan satış işleminden menfaat elde ettiğinin anlaşıldığı, dolayısıyla mirasçı tanık …’in beyanına itibar edilemeyeceği, her ne kadar davalının annesine baktığından bahsedilmiş ise de; davalı eşinin 29.01.2015 tarihinden itibaren bakım ücreti almaya başladığı, olağanüstü bir bakım ve gözetime ihtiyacı olmayan mirasbırakana bakılmasının ahlaki görev kapsamında bulunduğu, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazlardaki paylarını mal kaçırma kastıyla muvazaalı olarak devrettiği sonucuna varılmaktadır. .

Hâl böyle olunca, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.

Davacılar vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi gereğince Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edenlere iadesine, 01/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

VASİYETNAMENİN TENFİZİ- VASİYET YAPAN SEBEP GÖSTERMEKSİZİN DİLEDİĞİ ZAMAN VASİYETİNDEN DÖNEBİLİR

T.C
YARGITAY

3. Hukuk Dairesi

2019/6170 E. , 2020/1057 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki vasiyetnamenin tenfizi davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine dair verilen hükmün, süresi içinde davacı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; … ili, … ilçesi, … Köyü, … ( … ) mevkinde kain 132 ada 37 parsel’de tapuya kayıtlı 3 adet 2’şer katlı kagir ev ve bahçesi vasıflı taşınmazın tarafların kök murisi olan … adına kayıtlı olduğunu, murisin sağlığında … Noterliği’nde düzenlediği 21/06/1991 tarihli vasiyetnamesi ile dava konusu taşınmaz üzerindeki “2 katlı ahşap ev ile arkasındaki bahçeyi ” davacıların murisi olan …’na vasiyet ve temlik ettiğini; bu vasiyetin, … Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2001/5 esas sayılı dosyasında açıldığını; davalılardan … tarafından vasiyetin iptali için … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davanın reddedildiğini ve söz konusu vasiyetnamenin kesinleştiğini ileri sürerek; … Noterliği’nin 21/06/1991 tarihli vasiyetnamesinin tenfizine ve … ili, … ilçesi, … köyü, … ( … ) mevkinde kain 132 ada, 37 parsel sayılı taşınmazın muris … adına olan tapu kaydının kısmen iptali ile vasiyete konu “2 katlı ahşap ev ile arkasındaki bahçenin ” … mirasçıları adına miras hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar; cevap dilekçesini sunmamışlar,duruşmaya gelen bir kısım davalılardan …, … ve … davayı kabul etmediklerini, davanın reddine karar verilmesini istediklerini; davalılardan … ise açılan davaya bir diyeceği olmadığını belirtmiştir.
Mahkemece;davacılar murisinin … … Noterliği’nin 21/06/1991 tarihli ve 1517 yevmiye numaralı vasiyetnamesini düzenledikten sonra aynı yer ile ilgili olarak yine … … Noterliği’nden 18.01.2000 tarih 0893 yevmiye no’lu vasiyetnamesini düzenlediği; bu şekilde, ilk düzenlemiş olduğu vasiyetnameden eylemli olarak döndüğü, ikinci vasiyetnamenin iptali için bir dava açılmadığı, bu şekilde ilk açılan ve okunan vasiyetnamenin geçersiz hale geldiği gerekçesi ile, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılardan … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava,vasiyetnamenin tenfizi istemine ilişkindir.
Vasiyetten dönme TMK’nun 542 ile 544. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Vasiyetçi dilediği zaman vasiyetinden dönebilir.Vasiyetçi vasiyetten dönebilmesi için sebep göstermek zorunda değildir.Vasiyet tek taraflı bir hukuki işlem olduğundan vasiyetten dönme kimsenin muvafakatına bağlı da değildir.Vasiyetten dönüş açık ya da örtülü olarak gerçekleşebileceği gibi eylemli biçimde de yapılabilir.Vasiyetten dönme üç şekilde gerçekleşebilir:
1-Yeni vasiyetname ile,
2-Yok etme ile,
3-Sonraki tasarruf ile.
Yeni vasiyetname ile vasiyetten dönme TMK’nun 542. maddesinde düzenlenmiştir.Mirasbırakan,ölümüne kadar her zaman vasiyetnameden dönebilir.Bilindiği üzere vasiyet,resmi şekilde veya mirasbırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir.Vasiyetten dönme için yasada öngörülen bu şekillerden birine uymak suretiyle yeni bir vasiyetname yapılmalıdır.Vasiyetnameden mutlaka yapıldığı şekil ile dönme zorunluluğu yoktur.Yine vasiyetnamenin tamamından dönülebileceği gibi bir bölümünden de dönülebilir.Vasiyetnamenin dönülmeyen bölümleri geçerliliğini korur.(Miras Hukuku,Ankara 2008 basım,Yargıtay 2.H.D.Başkanı Ömer Uğur Gençcan,sf.242-244)
Somut olayda;tarafların murisi …’nun dosya kapsamında yer alan 21.06.1991 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetnamesi incelendiğinde”sahibi bulunduğu … ili,… ilçesi,… Köyü,… altı mevkiinde tapuda:parsel 11072,pafta:14’te kayıtlı 2100 m2’lik tarlamı eşim … ile …’dan olma 1330 doğumlu …’na(yaklaşık değeri 5.000.000 TL) (beş milyon TL);yine … ili,… ilçesi,… köyü,…(…)mevkiinde tapuda kütük sayfa no:40’da adıma kayıtlı olan 2156 m2’lik gayrımenkul üzerindeki iki katlı kargir ev ile arkasındaki duvar içindeki bahçeyi(yaklaşık değeri 5.000.000 TL) (beş milyon TL) oğlum 1940 doğumlu …’na,yine aynı tapulu gayrımenkul üzerinde bulunan iki katlı ev ile arkasındaki duvar içindeki bahçeyi tahmini değeri 5.000.000 TL (beş milyon TL) olan gayrımenkulümü 1944 doğumlu oğlum …’na ve yine tahmini değeri 2.000.000 TL(iki milyon TL) olan aynı arsa üzerindeki üçüncü bina olan iki katlı ahşap evimi (diğer oğullarım … ile …’nun hisseleri kadar olmak üzere) ve arkasındaki bahçeyi 1937 doğumlu …’na ayrıca kızım …’ın oturmakta olduğu iki katlı ev ile arsasını,bunların haricinde kalan yerler ise üç oğlum …,… ile …’na eşit ve müsavi olmak üzere paylaştırılmak şartıyla temlik ve vasiyet ediyorum”şeklinde olduğu;murise ait İstanbul 22.Noterliği’nce düzenlenen 18.01.2000 tarihli düzenleme şeklindeki vasiyetnamesi incelendiğinde ise”… ili,… ilçesi,… mahalle/köyü,…(…) sokak/mevkii,40 kütük sayfa,13 pafta,40 parsel sayılardaki 2156 m2 yüzölçümlü iki katlı kargir ev ve bahçe cinsindeki taşınmaz benim mülkümdür.Taşınmaz üzerinde iki adet bina bulunmaktadır.Ekli krokide gösterildiği üzere köşedeki mevcut binanın bitişiğinde 8×7,5 m.(sekiz x yedi buçuk metre) boyutlarındaki bu parçayı … oğlu …’a,onun yanındaki 8×7,5 metre(sekiz x yedi buçuk metre) ebatındaki ikinci parçayı … kızı …’a bırakıyorum.Her birine bırakılan alan 60(altmış metrekare) m2 olup,iki kişinin toplam alanı 120 m2(yüz yirmi metre kare)’dir.Bu bırakılan parçalar üzerinde diğer mirasçılarımın mahfuz hisse dahil olmak üzere hiçbir hakları bulunmayacak,belirtilen parçalar olduğu gibi adı geçen kişilere kalacaktır.” düzenlemesine yer verdiği görülmektedir.
Mahkemece, her ne kadar hatalı değerlendirme ile;murisin 18.01.2000 tarihli vasiyetnamesi ile önceki vasiyetnamesi olan 21.06.1991 tarihli vasiyetnamesinden eylemli olarak döndüğü gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de; yukarıda ayrıntılı şekilde ifade edilen her iki vasiyetname de dikkatlice incelendiğinde görüleceği üzere,murisin 2000 tarihli vasiyetnamesinde 1991 tarihli vasiyetnamesine de konu ettiği 2156 m2’lik taşınmaza ilişkin olarak 2000 tarihli vasiyetnamede ayrıntılı şekilde belirttiği sadece 120 m2’lik alan yönünden tasarrufta bulunduğu açıktır. Bu durumda, murisin 18.01.2000 tarihli vasiyetname ile 21.06.1991 tarihli vasiyetnamesinden tam olarak döndüğünden bahsedilemez.
Bu itibarla, mahkemece; murise ait tenfizi istenen taşınmaz yönünden mahallinde uzman bilirkişi heyeti ile keşif icra edilerek , murise ait olan 21.06.1991 tarihli vasiyetname ile 18.01.2000 tarihli vasiyetnamenin ilgili taşınmaza tatbik edilmesi,bu şekilde 18.01.2000 tarihli vasiyet ile lehlerine vasiyet yapılan … oğlu … ile … kızı …’a bırakılan kısımların net olarak belirlenmesi,her iki vasiyette çakışan kısımlar olup olmadığının tespit edilmesi,çakışan kısımlar var ise murisin 2000 tarihli vasiyetnamesi ile sadece o kısımlar yönünden vasiyetinden döndüğü ve kalan kısımlar yönünden 1991 tarihli vasiyetnamenin geçerliliğini koruyacağı dikkate alınarak ve taleple bağlılık ilkesi de gözetilmek suretiyle sonucuna uygun hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş,bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacılardan … yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

MİRASÇININ AKTİFİ PASİFİNDEN FAZLA OLAN MİRASI REDDETMESİ ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA HAREKET ETTİĞİNİ GÖSTERİR

T.C
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi

2018/3851 E. , 2021/4083 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 19.04.2016 tarihinde verilen dilekçeyle mirasın reddinin iptali talep edilmesi üzerine yapılan duruşma sonunda davanın reddine dair verilen 08.06.2017 tarihli hükmün istinaf yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından talep edilmiştir. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince istinaf talebinin kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, mirasçı alacaklısının mirasın reddinin iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının davalının oğlu olduğunu, müvekkilinin davalıdan Alanya 3. İcra Dairesinin 2010/8682 Esas sayılı takip dosyasına konu borcu nedeni ile alacaklı olduğunu, davalının 12.02.2016 tarihinde ölen mirasbırakan babası Yusuf Zeybek’in mirasını Alanya 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/235 Esas sayılı dosyasında reddettiğini, davalının mirası kötüniyetle ve müvekkilinin alacağını tahsiline engel olma amacıyla reddettiğini belirterek mirası reddin iptalini istemiştir.
Davalı, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş ve yargılamaya katılmamıştır.
İlk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine; Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince; “istinaf başvurusunun kısmen kabul, kısmen reddi ile, ilk derece mahkeme hükmünün kaldırılarak davanın hukuki yarar yokluğundan reddine,” karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse, alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler. (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 617/1. maddesi) Şu halde, kötüniyetle redden söz edilebilmesi için, reddeden mirasçının malvarlığının borcunu karşılamaya yetmediğinin sabit olması gerekir. (4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 617. maddesi) Onun için her şeyden önce davalı durumunda bulunan mirasçının malvarlığının borcunu karşılamaya yeterli olup olmadığı hususunun etraflı şekilde araştırılıp tespit edilmesi zorunludur. İcra takibinin uzun süre devam etmesi, tek başına acze delalet etmez. Zira aczin ne suretle gerçekleşeceği İcra İflas Kanununda gösterilmiştir. (İcra İflas Kanununun 105 ve 143. maddeleri) Davacı tarafından borçlu mirasçı hakkında “aciz vesikası” alınmamış olduğuna göre, mahkemece, davalının şahsi malvarlığının ret tarihindeki değeri tespit edilip, bu malvarlığının borcunu karşılamaya yeterli olup olmadığının usulünce araştırılıp saptanması; yeterli olması halinde veya yeterli olmamasına karşın davalının yeterli güvence göstermesi halinde talebin reddine karar verilmesi gerekir.
Öte yandan, mirasçının, mirası reddetmesinin nedeni, alacaklılarına zarar verme amacıyla mirası reddedip etmediğini tespit edebilmek için terekenin aktif ve pasifinin mirasbırakanın ölüm tarihi itibari ile belirlenmesi de gerekmektedir. Ölüm tarihi itibariyle, mirasbırakanın tüm malvarlığı terekenin aktifini, tüm borçları ise terekenin pasifini oluşturur. Terekenin pasifinin aktifinden fazla olması terekenin ödemeden aczini ve dolayısıyla da terekenin borca batık olduğunu gösterir. Mirasbırakanın malvarlığı bulunup bulunmadığının usulüne uygun olarak bankalar, trafik tescil müdürlüğü, vergi daireleri, belediyeler ve tapu müdürlüğü v.b. kurum ve kuruluşlardan sorulması, murisin alacak ve borçları zabıta marifetiyle de araştırılarak aktif malvarlığı ile mirasbırakanın varsa borçları ve miktarı göz önünde tutularak aktif ve pasifinin tereddüde neden olmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Somut olayda; mirasın reddinin iptalini isteyen davacı …, muris Yusuf’un mirasçısı olan davalı …’ın alacaklısıdır. Mirasın reddinin kötü niyetli yapıldığının tespiti halinde mirasın reddinin iptaline karar verilecek olup davacı (alacaklı) taraf, borçlunun murisinden gelen mal varlığından alacağını tahsil etme imkanına kavuşacaktır. Bu nedenle davacının mirasın reddinin iptalini istemede hukuki yararı vardır. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile HMK 371. maddesi gereğince temyiz olunan Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, HMK’nin 373. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca dosyanın Antalya Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 16.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

TİCARİ PLAKA SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN VE ARACA AİT TRAFİK SİCİL KAYDININ İPTALİ – BEDEL – TENKİS

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2021/6804 E. , 2021/6886 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : ADANA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TİCARİ PLAKA SATIŞ SÖZLEŞMESİNİN VE ARACA AİT TRAFİK SİCİL KAYDININ İPTALİ – BEDEL – TENKİS

Taraflar arasında görülen ticari plaka satış sözleşmesinin ve araca ait trafik sicil kaydının iptali-tescil-bedel-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinaf başvurusu Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddedilmiş, davacının temyizi üzerine, kararın miktar itibariyle kesin olduğundan bahisle temyiz talebinin reddine ilişkin olarak verilen 30.12.2019 tarihli ek karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı ticari plaka satış sözleşmesinin ve araca ait trafik sicil kaydının iptali veya bedel veya tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası …in, …plaka sayılı özel halk otobüsünü ve ticari plakasını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla davalı oğluna devrettiğini ileri sürerek, ticari plaka satış sözleşmesinin iptali ile trafik sicil kaydının miras payı oranında adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin faizi ile birlikte tahsiline, bu da mümkün olmazsa, payı oranında tenkise ayrıca davalının aracı haksız olarak işletmesinden kaynaklı kazanç kaybı nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000 TL ‘nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, işlemin gerçek satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesince, satış bedelinin mirasbırakana ödendiği, devrin mal kaçırmak amacıyla yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine, Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 15.10.2019 tarihli kararı ile istinaf başvurusu esastan reddedilmiş, anılan karara yönelik davacı vekilinin temyiz başvurusu kararın miktar itibariyle kesin olduğu gerekçesiyle 30.12.2019 tarihli ek karar ile reddedilmiş, anılan ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği üzere 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 107. maddesinin 1. fıkrasında “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” Aynı maddenin 2. fıkrasında “ Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir.” düzenlemesine yer verildiği açıktır.
Öte yandan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış; değinilen yönün mahkemece kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. 492 sayılı Harçlar Kanununun 32.maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılmayacağı vurgulanmıştır. Aynı Yasanın 30. maddesinde ise; “Muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda, davacı taraf, ticari plaka satış sözleşmesinin iptali ile trafik sicil kaydının miras payı oranında adına tescilini, olmadığı takdirde araç ve ticari plaka hat bedelinin tespiti ile miras payına isabet eden bedelin faizi ile birlikte tahsilini ayrıca, dava konusu aracın temlik tarihinden itibaren davalı tarafça işletilmesinden kaynaklı kazanç kaybı nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL’nin devir tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsilini talep ederek davayı açmıştır. Dava konusu aracın ve ticari plaka hat bedelinin dava tarihindeki değeri mahkemece yapılacak bilirkişi incelemesine bağlı olabileceğine göre, dava değerinin dava açarken tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından, davanın belirsiz alacak davası olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Ne var ki mahkemece bu yönde bir işlem yapılarak dava değeri belirlenmediği gibi harçta ikmal edilmeden sonuca gidilmiştir.
Hâl böyle olunca, dava konusu isteklerle ilgili gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yaptırılarak dava değerinin belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacının değinilen yön itibariyle yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince verilen temyiz isteğinin reddine ilişkin 30.12.2019 gün ve 2019/975 Esas, 2019/1082 Karar sayılı ek kararın ORTADAN KALDIRILMASINA, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 371/1-a maddesi uyarınca Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.09.2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TİCARİ PLAKANIN İPTALİ İLE TESCİLİ OLMADIĞI TAKTİRDE TENKİSİ

T.C
YARGITAY

1. Hukuk Dairesi

2020/3837 E. , 2021/7084 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TİCARİ PLAKANIN İPTALİ TESCİLİ-TENKİS

Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;

Asıl davada davacılar, mirasbırakan …’nın maliki olduğu 16 M 0060 plaka sayılı ticari minibüsü ve hattını, mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıların mirasbırakanı olan oğlu …’e 1999 yılında satış göstermek suretiyle devrettiğini, …’in ölümüyle de anılan plakanın davalılara intikal ettiğini, …’in alım gücü bulunmadığını, satış bedelinin terekeden çıkmadığı gibi mirasbırakanın anılan plakayı satması için bir neden de bulunmadığını ileri sürerek dava konusu ticari plakanın davalılar adına olan kaydının miras payları oranında iptali ile adlarına tescilini, olmazsa tenkisini istemişler; birleştirilen davada davacı … de, davalı …’a karşı yönelttiği davasında, aynı iddiaları ileri sürerek dava konusu 16 M 0060 plaka sayılı minibüsün hattıyla birlikte kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalılar, mirasbırakanları …’in 11 yıl süreyle mirasbırakan … yanında şoförlük yaptığını, bu çalışmasının ve alacaklarının dava konusu plakanın yarı bedeliyle ancak karşılandığını, kalan yarısının da bakım karşılığı olmak üzere devredildiğini, mirasbırakan … ile engelli kızına baktıklarını, taşınmaz ve başka aracı da olan mirasbırakanın mal kaçırma iradesiyle hareket etmediğini belirterek asıl ve birleştirilen davanın reddini savunmuşlardır.

İlk derece mahkemesince, temlikin minnet duygusuyla yapılmış olup, mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleştirilen davanın ise HMK’nin 150/5. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına dair verilen kararın asıl davada davacılar tarafından istinafı üzerine Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, somut olayda muris muvazaasına ilişkin 1.4.1974 tarih ½ sayılı İBK’nın uygulama yeri bulunmadığı, ancak BK 18. (TBK 19.) maddesine göre genel muvazaa kapsamında inceleme yapılması gerektiği, dava konusu ticari plakanın mirasbırakan … tarafından, müteveffa oğlu …’e minnet duygusuyla devredildiğinden söz edilemeyeceği, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak asıl davanın kabulü ile dava konusu ticari plakanın temlikinin muvazaalı olduğunun ve davacıların miras payları oranında hak sahibi olduklarının tespitine; birleştirilen davanın ise açılmamış sayılmasına karar verilmek suretiyle yeniden hüküm kurulmuştur.

Karar, asıl davada davalılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23/11/2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … geldiler. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davacı … vekili Avukat gelmedi. Yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; asıl davada davalıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 20.11.2021 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 3.815.00 TL duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı 48.581,15 TL bakiye onama harcının temyiz eden asıl davada davalılardan alınmasına, 23/11/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

KADASTRO TEKNİSYENİ HUZURUNDA HARİCEN SATIŞ BEYANI- MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİLİ

T.C
YARGITAY

1. Hukuk Dairesi

2013/20415 E. , 2014/9846 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : GAZİPAŞA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/05/2013
NUMARASI : 1998/56-2013/269

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların mirasbırakanı Mehmet Y…’ın 27.5.1993 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızları Fatma, Zahide ve Nimet ile davalı oğulları Yusuf ve Hüseyin ve ayrıca dava dışı iki kızını daha bıraktığı, davacıların 20 parça taşınmazı dava konusu ettikleri, bunlardan 315, 1464, 1437, 1432, 3422, 3424, 3421 ve 1517 parsel sayılı taşınmazların senetsizden dava dışı Hazine adına, 1422 parselin senetsizden dava dışı Nurten Y… adına tespit ve tescil edildiği, bu taşınmazların davalılarla ve miras bırakanları ile ilgisinin bulunmadığı, 1449, 1434, 1460, 291, 302 ve 1387 parsel sayılı taşınmazların senetsizden davalılar adına tespit gördüğü anlaşılmaktadır. 1440 ve 1515 parsel sayılı taşınmazların bir kısım payının tapu kayıtlarına dayanarak mirasbırakan adına tespit gördükten sonra ise tespite mirasbırakan, davalılar ve dava dışı kişilerin itiraz ettikleri, komisyonca, daha önce mirasbırakan adına yazılan payın eşit olarak davalı oğulları adına tesciline karar verildiği, 1488 parselin ise asıl hak sahibi ortak mirasbırakan Mehmet Yıldız adına tapuda kayıtlı iken tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan muvafakat beyanı nedeniyle davalılar adına kaydının oluştuğu, dava konusu 1489 ve 1426 sayılı parsellerle ilgili davanın bu dosyadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiği anlaşılmaktadır.

1- Hemen belirtmek gerekir ki; tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar taşınır mal niteliğindedir ve zilyetlikten ibaret olan hakkın devri suretiyle yapılan elden bağışlama sözleşmeleri hiçbir şekil koşuluna bağlı değildir. Bu nedenle gizlenerek yapılan bağışlama niteliğinde tasarruf da geçerlidir. Mirasbırakan tarafından tapusuz taşınmazların zilyetliğinin devri suretiyle gerçekleştirilen geçerli işlemlere karşı 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur. Bu nedenle taraflarla ve ortak mirasbırakanları ile ilgisi bulunmayan Hazine ve dava dışı kişi adına kayıtlı taşınmazlarla birlikte davalılar adına senetsizden tespit edilen 1449, 1434, 1460, 291, 302 ve 1387 sayılı parsellerle ilgili davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu taşınmazlara yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddi ile hükmün açıklanan nedenlerle ONANMASINA.

2- Öte yandan, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi şekilde yapılması TMK’nin 706, TBK’nin 237 ve Tapu Kanununun 26. maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddesi, gerekse 09 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-a maddesinde bu yasaların tasfiye yasaları olmaları nedeniyle TMK’nin 706 ve TBK’nin 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre, kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla, kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanına eşdeğer olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Bunun gibi, HGK’nin 19.06.1996 gün ve 1996/1-336 Esas, 1996/493 Karar sayılı ilamı; 29.11.2006 gün 2006/1-734 Esas, 2006/761 Karar sayılı ilamı ve 16.06.2010 gün 2010/1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı içtihatlarında “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.

Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir. “denilmektedir.

Görüldüğü üzere, butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması ya da yukarıda tarih ve sayısı yazılı HGK’nin kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.

Somut olayda, Kadastro teknisyenliğine ibraz edilen ortak miras bırakan Mehmet’in imzası ile tasdik ettiği beyanı ile bu yeri haricen davalılara sattığını ve davalı adına tespitine muvafakat ettiğini bildirmiştir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne ve mülkiyeti aktaran bir niteliği bulunduğuna, HGK’nin yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre, kadastro tutanağı ile yapılan satış işlemlerinin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Hal böyle olunca, çekişme konusu 1440, 1488 ve 1515 sayılı parseller yönünden yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılan incelemede muris Mehmet’in diğer bir çok parselle birlikte bu parselleri de 1980 yılında oğulları davalılar Yusuf ve Hüseyin’e haricen sattığı, bu parseller ile ilgili açılan bir dava sırasında 24.5.1990 tarihinde verdiği bir noter beyanname ile de bu hususu ifade ettiği, murisin bu beyanının evveliyatı tapulu olan bu taşınmazların kadasatro tespiti sırasında davalılar adına tespit ve tescil edilmesine dayanak teşkil ettiği, yukarıda açıklanan nedenlerle bu durumda 1.4.1974 tarih ve 1/4 sayılı YİBK’nın uygulama yeri bulacağı, murisin kız çocuklarından mal kaçırmak için tüm malvarlığını erkek çocuklarına temlik ettiği, murisin dava konusu edilen 20 parça taşınmazı satma ihtiyacı olmadığı, varlıklı bir kişi olduğu ve satışlardan sonra da yaşantısında bir değişiklik olmadığı gibi, ölünceye kadar da kendisinin kullandığı belirlendiğinden bu temliklerin de mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden bozma kapsamına alınan 1488 sayılı parselin tapu kaydı uygulanarak ve miras bırakanın kadastro tutanağına alınan mavafakat beyanı nedeniyle davalılar adına kadastroca tespit ve tescil edildiği, 1440 ve 1515 sayılı parsellerin ise tapu kayıtları uygulanarak yine miras bırakan adına kadastroca tespit edildiği, tespite itiraz edilmesi üzerine kadastro komisyonunca, murisin haricen sattığı gerekçe gösterilerek davalılar adına tescile karar verildiği ve tespitlerin kesinleşmesi üzerine de davalılar adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Gerçekten tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması TMK’nun 706. B.K.’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesi hükümleri gereğidir.

Ancak, gerek 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 32/B maddesinde gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle TMK’nun 706 ve B.K.’nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir.

Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazının zilyedi adına tespit ve tescline muvafakatını bildirmesi mülkiyetin zilyed adına geçirilip onun üzerine tapulama tesbiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.

Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Yine ifade edilmelidir ki, malikin, Kadastro sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazının başka bir şahıs adına tesciline muvafakat beyani ile mülkiyet lehine tesciline muvafakat bildirilen kişiye hemen geçmez. Burada kadastro teknisyenin yaptığı iş bir devir temlik işlemi olmayıp tespit niteliğinde olup, nitekim bu yerde mülkiyetin geçirilmesi ancak tespit tutanağının kesinleşmesi ile mümkün olabilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki; kural olarak Yargıtay İnançları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı’nda “bir kimsenin, mirasçısını miras hakkında yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklık (muvazaalı) olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan TMK’nun 565 ve 558. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı” hükme bağlanmıştır.

Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.

Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve kadastro teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Kararının uygulama alanı genişletilemez.

Bu durumda olayda, 01.04.1974 gün 1/2 sayılı Y.İ.B.K.’nın uygulama yeri bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca 1440-1488 ve 1515 sayılı parseller hakkındaki davanın reddedilmesinin doğru olduğu, hükmün tümden onanması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz.

 

 

T.C
YARGITAY

1. Hukuk Dairesi 2013/1536 E. , 2013/5320 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : ÇATALCA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2012
NUMARASI : 2012/93-2012/276

Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payları oranında adlarına tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 72, 73 ,74 ve 75 parsel sayılı taşınmazların 22.09.1965 tarih 196 sıra numarası ile tapuda miras bırakan H.K. adına kayıtlı iken, 13.10.1978 tarihinde yapılan tapulama çalışmaları esnasında, H.tarafından haricen oğulları İ. H. ve A.e satıldığı açıklanmak ve miras bırakanın muvafakat beyanıda alınmak suretiyle davalılar adına tesbit ve tescilleri yapılmıştır.
Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 gün 1/2, gerekse 16.03.1990 tarih 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere “muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memiru önünde idaresine satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK’nun 18. Maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”
Çekişmeli 72, 73, 74 ve 75 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtları, asıl kayıt sahibi olan ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerlerin haricen davalılara sattığını ve davalılar adına tesbitine muvafakat ettiğini beyan etmesi üzerine oluşmuştur.
Davacılar, muresin yaptığı bu tararrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşınmadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebiyle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Gerçekten, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması TMK,nun 706, BK’nun 213 ve Tapu Kanununun 26.maddesı hükmü gereğidir. Ne varki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun l3/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle TMK’nun 706 ve BK’nun 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmişlir Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Öte yandan HGK’nun 29.11.2006 gün 2006/1-734 esas, 2006/761 karar sayılı yine HGK’nun 16.06.2010 gün 2010/1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı ihtarlarında “Bir konunun içtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldininin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin hizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir, “denilmekledir.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı HGK Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğurann Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.
Somut olayda, ortak miras bırakan tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerleri haricen davalılara sattığını ve davalılar adına tesbitine muvafakat etliğini beyan etmiştir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre Kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, HGK.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre mahkeme gerekçesinde açıklandığı gibi kadastro tutanağına şerh verilmesi suretiyle yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığını söylemek doğru değildir.
Hal böyle olunca; tarafların delilleri toplanmak suretiyle işin esası bakımından karar verilmesi gerekirken mahkemece farklı düşünce ve yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz, davacıların temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile)1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.04.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi -KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden, miras bırakan H.in 10.7.1985 tarihinde öldüğü, çocuklarından davacıların annesi olan S.nin 2008 tarihinde yine çocuklarından bir kısım davalıların murisi H.in 2011 tarihinde, İ.in 2010 tarihinde öldükleri davalı A.’in de murisin oğlu olduğu çekişme konusu 72-73-74-75 sayılı parsellerin tapu kaydı esas alınarak ve harici satıştan söz edilerek murisin tapularına tutanakların, alınan imzalı muvafakat beyanı ile davalılar adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, gerek 1.4.1974 gün 1/2 gerekse 16.3.1990 gün 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere muris muvazaası “bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin 818 sayılı BY’nın 18 (6098 sayılı TBY’nın 19. maddesi dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.
Öte yandan, TMK’nın 706. BY’nın 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesinde düzenlendiği üzere tapulu taşınmazlarda mülkiyeti saklıdır akitlerin resmi şekilde yapılması zorunludur.
Buna rağmen, yurdumuzda bu kurala uyulmadan yaygın bir şekilde harici satışlar (tapu dışı satışlar) yapılmaktadır. Bu tür satışların yaygınlığı karşısında kanun koyucu fiili durumu hukuki duruma uydurmak amacı ile M.766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 32/C ve 34. maddelerinde olduğu gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-b ve 15/1 maddeleri ile geçersiz ve resmi şekilden yoksun harici satışları tasfiyeye yönelik hükümlür getirmiştir. Buna göre, kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.
Kadastro teknisyeninin Devletin ajanı, bir başka ifade ile resmi memuru olduğunda tereddüt yoktur. Ancak, İçtihadı Birleştirme Kararında tapu sicil memuru önünde yapılan temlikten sözedilmekte olup İçtihadı Birleştirme kararları konuları ile sınırlı, sonuçları ile bağlayıcı özelliği sahip olup yorum yolu ile kapsamları genişletilemez.Tapulama teknisyeni hususunda verilen muvafakat beyanının, resmi memur önünde yapılan satış gibi değerlendirilemeyeceği, çünkü resmi memur önündeki satışta alıcı ve satıcının iradelerinin birleştiği, muvafakat beyanının ise tek taraflı olduğu, tüm bu nedenlerle tapulama teknisyeni huzurunda verilen muvafakat beyanı sonucu oluşan kayıtlar bakımından muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği, bir başka ifade ile bu tür işlemlerin İçtihadı Birleştirme kapsamında değerlendirilemeyeceği, davanın reddedilmesinin de doğru olduğu ve hükmün onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

 

 

 

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2011/13599 E. , 2012/2423 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ: PERŞEMBE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/06/2011
NUMARASI : 2007/89-2011/216

Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan babaları B.. B..’ın maliki bulunduğu .. ve .. parsel sayılı taşınmazlarını gerçekte bağışlamak istediği halde satış göstererek muvazaalı bir şekilde davalı oğulları A.., B.. ve K..’a temlik ettiğini, K..’ın da.. parseldeki kendi payını diğer davalılar E.. ve V..’a devrettiğini, daha önce aynı işlemlere karşı açılan davanın kabulüne karar verilerek kesinleştiğini ileri sürüp, temliklerin iptalini ve miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar K.., A.. ve E.., miras bırakanın sağlığında taşınmazlarını yasal mirasçıları arasında taksim ettiğini bildirip, davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, işlemlerin danışıklı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payları oranında adlarına tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu taşınmazlardan 2791 parselin dayanağını teşkil eden tapunun miras bırakan B.. adına kayıtlı iken 22.9.1987 tarihli akitle oğulları K.., A.. ve B..’e eşit paylarla satıldığı, adlarına 22.9.1987 tarih .. nolu tapu kaydının oluştuğu ve tapunun 1989 yılında yapılan kadastro tespitinde .. parsellere revizyon gördüğü, K..’ın taşınmazdaki payını 28.9.2000 tarihinde kendi oğulları V.. ve E..’a temlik ettiği; çekişmeli diğer taşınmazın da, 19.4.1952 tarih 123 sıra no’lu tapu ile yine miras bırakan adına tapuda kayıtlı ise de 1989 yılındaki kadastro tespitinde harici satış ve zilyetlik devri suretiyle miras bırakanın oğulları K.., A.. ve B.. adına .. parsel numarasıyla tespit ve tescil edildiği görülmektedir.
Öyle ise; miras bırakanın 2791 sayılı parselin dayanağını teşkil eden tapu üzerinden gerçekleştirdiği temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı bulunduğu anlaşıldığından, anılan parsel hakkındaki davanın kabul edilmesi doğrudur. Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir.Reddine.
Ne var ki, gerek 01.04.1974 gün 1/2, gerekse 16.03.1990 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere miras bırakan danışığı “bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”
Somut olayda, çekişmeli .. parsel sayılı taşınmaz, asıl kayıt sahibi ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerin davalılar adına tesbitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur. Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup, kendilerinden mal kaçırmak amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun bulunduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek, iptal istemişlerdir.
Gerçekten, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K.’nun 634, B.K’nun 213 ve Tapu Kanununun 26.maddesi hükmü gereğidir. Ne varki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B. maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K’nun 634 ve B.K’nun 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tesbit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Hemen belirtmek gerekir ki; kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. 1974 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında “bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklık (muvazaalı) olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan M.K’nun 507 ve 603.maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı” hükme bağlanmıştır.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder.
Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapu teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
Bu durumda ..parsel bakımından 1.4.1974 gün, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı, koşulları oluştuğu takdirde tenkis hükümlerinin söz konusu olabileceği gözetilmeksizin anılan parsel hakkında da iptal tescile karar verilmesi isabetsizdir.
Davalıların değinilen hususa yönelik temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.03.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayanan tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, kanıtlanan davanın kabulüne karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine Dairece, 2791 parsel yönünden davalılar temyiz itirazlarının reddine, .. parsel yönünden ise bozma ilamında açıklanan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Sayın çoğunluğun .. parsel yönünden temyiz itirazlarının reddine ilişkin kararına aynen katılıyorum. Ancak, .. parsel yönünden bozma kararı verilmesine ve sayın çoğunluğun gerekçelerine katılmıyorum, şöyle ki, 01.04.1974 gün 1/2 sayılı kararında gerçekten de murisin tapulu taşınmazları bakımından tapu sicil memuru önünde yapacağı satış işlemleri bakımından muris muvazaasının ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır. Uyuşmazlık konusu .. parsel öncesinde 19.4.1952 tarih 1230 sıra numaralı tapu kaydı ile muris B.. adına kayıtlı iken 1989 yılında yapılan kadastro tespiti esnasında, anılan kayıt kapsamında kaldığı, kayıt maliki tarafından 15-20 yıl önce haricen oğulları A.., K.. ve B..’a satılarak zilyetliği devredildiği açıklanmak ve murisin imzası da alınmak suretiyle davalılar adına tespit görmüş ve tutanağın kesinleşmesi üzerine davalılar adına tapu kaydı oluşmuştur.
Muris B..’nin kadastro teknisyeni huzurunda yapmış olduğu beyan mülkiyeti aktaran bir işlemdir. Tasfiye Kurumu niteliğinde olan Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre bu işleme tapu sicil memuru önünde yapılan tescil beyanı gibi değer verildiği, başka bir anlatımla her iki işlemi eşit kabul ettiği açıktır. Bu husus, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1996 gün 1996/1-336 esas ve 1996/493 Karar sayılı, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 23.5.1995 gün 1995/8665 Esas ve 1995/7520 karar sayılı ilamlarında da açıkça benimsenmiştir. Hal böyle olunca, yasanın açıkça tapu sicil memuru önünde yapılan işlem olarak kabul ettiği, kadastro teknisyeni önündeki beyanın, içtihadı birleştirme kararı kapsamında kalmayacağı yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Muris B..’nin ..parseli de bağışladığı, ancak kadastro beyannamesine satış olarak beyanını geçirdiği bu şekilde mirasçılarından mal kaçırmayı amaçladığı tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerden anlaşıldığına göre, bu parsel bakımından da mahkemenin kabul kararı doğrudur, bu nedenle Onanması gerektiğini dünüşüyorum, saygılarımla

 

EDİTÖRÜN NOTU: Yargıtay pek çok kararında mirasbırakan tarafından kadastro esnasında verilen tek taraflı muvafakat beyanının 1.4.1974 tarihli İçtihadi Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilemeyeceği görüşünü savunmuştur. Yargıtay 1. Hukuk Dairesine ait bu içtihatlar diğer içtihatlarıyla çelişkilidir.

KAYIT SAHİBİNİN TAPULAMA SIRASINDA KADASTRO TEKNİSYENİ HUZURUNDA TAŞINMAZLARI SATTIĞI BEYANI İLE ZİLYEDİ ADINA TESPİT VE TESCİLİNE MUVAFAKATİNİ BİLDİRMESİ

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2016/9449 E. , 2019/5662 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 05.11.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalılar vekili Avukat … ve davalı … vekili Avukat … ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan …’ün maliki olduğu …, …, … ve … parsel sayılı taşınmazlarını kadastro çalışmaları sırasında mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı bir şekilde oğlu … ile torunu … adına tespit ve tescil ettirdiğini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu, devir tarihi itibariyle taşınmazların değerinin çok düşük olduğunu, taşınmaz satın alabilecek durumlarının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1908 doğumlu mirasbırakan …’ün 30.01.1989 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı kızı … ile kızı …’den olma torunu …, oğlu …’den olma torunları davalılar …, …, … ve oğlu …’den olma torunu … ile …’den olma torunu dava dışı …’in kaldıkları, 17.10.1985 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında, mirasbırakanın dava konusu tapulu taşınmazlarını 1978 yılında haricen davalıların mirasbırakanları … ve …’ye sattığını açıklamak ve tespite muvafakat ettiğini belirtmek suretiyle taşınmazların davalıların mirasbırakanları … ve … adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, kök mirasbırakanın yaptığı bu tasarrufun bedelsiz, muvazaalı ve kız evlatlarından mal kaçırma amacına yönelik olduğunu ileri sürerek, tapu iptal tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Öncelikle, muvazaa kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır. İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde “bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır” ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır.(Benzer hükmede 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 19. maddesinde yer verilmiştir.)
Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür.
01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İBK’da değinildiği gibi, bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 19. (BK 18.) maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri kabul edilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 10.06.2015 tarih 2014/1-52 Esas, 2015/1524Karar ilamında da belirtildiği üzere, tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması Medeni Kanu’nun 706, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 (BK 213) ve Tapu Kanunu’nun 26.maddesi hükümleri gereğidir.
Ancak, gerek 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 32/B maddesinde gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle Medeni Kanunun 706. ve Türk Borçlar Kanunun 237. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikte hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir.
Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazları sattığı beyanı ile zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun üzerine tapulama tespiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.
Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adı; tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Yine ifade edilmelidir ki, tescil isteği niteliğinde bulunan malikin, kadastro sırasında, kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazının başka bir şahıs adına tesciline muvafakat beyanı ile mülkiyet lehine tesciline muvafakat bildirilen kişiye hemen geçmez. Bu yerde mülkiyetin geçirilmesi ancak tespit tutanağının kesinleşmesi ile mümkün olabilir.
Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.
Somut olayda; dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalıların mirasbıranlarına devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapulama teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların davalıların mirasbırakanları adına tapu kayıtlarının oluşmasının dayanağının kök mirasbırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında bu yerlerin davalıların mirasbırakanları adına tespitine muvafakatini içeren tek taraflı beyanı olup, taşınmazların davalıların mirasbırakanlarına devrini sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının eldeki davada uygulanamayacağı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir.
Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.11.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

MİRASBIRAKANIN TAPULAMA TEKNİSYENİ HUZURUNDA VERDİĞİ VE İMZASI TAHTINDA TAŞINMAZLARIN DAVALI ADINA TESPİTİNE MUVAFAKATİNİ İÇEREN TEK TARAFLI BEYANI- MURİS MUVAZAASI

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2020/1374 E. , 2020/5334 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, mirasbırakan anneleri ….’ın 495 parsel sayılı taşınmazdaki 1/2 payını kadastro öncesi davalı oğluna muvazaalı temlik ettiğini, bu taşınmazın ifrazı sonucu oluşan 1639 parselin tamamının davalı adına tescil edildiğini, başka taşınmazlarla ilgili açılan davalar nedeniyle bu taşınmazın davalı tarafından üçüncü kişiye devredildiğini ileri sürerek, satıştan elde edilen gelirin miras paylarına düşen bölümünün tazminine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Kadastro Kanunu’nun 12/3.maddesi gereğince hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece “…Somut olaya gelince, davacılar, dava dışı kişiye satılan 1639 parsel sayılı taşınmazın geldisinin miras bırakanları…’ye ait iken mirasçıdan mal kaçırmak amacı ile davalı oğluna muvazaalı olarak temlik edildiğinden bahisle tazminat isteğinde bulundukları, tazminata konu taşınmazın geldisinin kadastro tespitinin 30.11.1982 tarihinde kesinleştiği, mirasbırakanın ise 29.11.1998 tarihinde öldüğü görülmüştür. Bu durumda miras bırakanın kadastro tespitinden sonra öldüğü, davacıların dava açma haklarının da kadastro tespitinden sonra doğduğu gözetilerek davacıların kadastro öncesi bir nedene dayanmadıkları bu sebeple de olayda Kadastro Kanunun 12/3 maddesinin uygulama yerinin olmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, işin esasına girilerek inceleme ve araştırma yapılması, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve olayda uygulama yeri olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir…” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Dairece “…Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların davalı adına tapu kayıtlarının oluşmasının dayanağının mirasbırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında bu yerlerin davalı adına tespitine muvafakatini içeren tek taraflı beyanı olup, taşınmazların davalıya devrini sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının eldeki davada uygulanamayacağı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir…” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar vekilince süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi …’nün raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

-KARAR-

Hükmüne uyulan bozma kararında, gösterildiği şekilde işlem yapılarak karar verilmiştir. Davacıların yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya ve bozma kararının gerekçelerine uygun olan hükmün ONANMASINA, harç peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 22.10.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI VE MURİS MUVAZAASI HUKUKSAL NEDENLERİNE DAYALI MİRAS PAYI ORANINDA TAPU İPTALİ VE TESCİL, MÜMKÜN OLMAZSA TAZMİNAT İSTEMİ

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2019/4035 E. , 2021/2412 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, 1.075.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar …’den alınmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, diğer davalılara yönelik davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili ile davalılar … vekilinin istinafı üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayanıldığı, işin esası yönünden doğru karar verildiği, davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu nedenle esastan reddine, ancak dava konusu taşınmazların değerinin hatalı hesaplandığı gerekçesiyle davalıların istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün ortadan kaldırılmasına ve 471.250,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar …’den alınmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, diğer davalılara yönelik davanın ise reddine karar verilmiş ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.04.2021 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı vekili Avukat … ile temyiz edilen vekili Avukat … geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen davalı … ve diğerleri gelmedi, yokluklarında duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tazminat istemine ilişkindir.

Davacı, mirasbırakan babası ….’nun hastanede kanser tedavisi gördüğü bir sırada Beyoğlu 22. Noterliği’nin 24.10.2007 tarihli vekaletnamesi ile dava konusu 760 ada 5 parsel sayılı taşınmazın satışına da yetkili olacak şekilde davalı oğlu …’i vekil tayin ettiğini, vekil …in de mirasbırakanın ölüm günü olan 09.11.2007 tarihinde çekişmeli taşınmazı mirasbırakanın eşi olan diğer davalı …’ye satış göstererek temlik ettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, davalı …’nin alım gücü bulunmadığını, mirasbırakanın çok değerli olan bu taşınmazı satmasını gerektirecek bir nedeninin olmadığını, hastalığının ilerleyen evresinde mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı hareket ettiğini, davalı …’nin anılan taşınmazı ½ ‘şer oranda kiracısı olan davalı … ile dava dışı …’a devrettiğini, onların da diğer davalı …e temlik ettiklerini, davalılar … ve …in durumu bilebilecek konumda olduklarını, işlemlerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, mümkün olmazsa taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden miras payına isabet edecek bedelin satış tarihinden başlayacak faizi ile birlikte ödenmesini istemiştir.

Davalılar …, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının doğru olmadığını, mirasbırakanın iradesine uygun satış işleminin yapıldığını, hastane masrafları ödendikten sonra kalan bedelden davacının miras payını aldığını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.

Davalı …, dava konusu taşınmazların 1/2’şer paylarını davalı …’den satın aldığını, iyiniyetli 3. kişi olduğunu, mirasbırakanın kiracısı olmasının kötüniyetli olduğu anlamına gelmeyeceğini, aile içerisindeki ilişkileri bilmediğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.

Davalı …, bedeli karşılığında dava konusu taşınmazları satın aldığını, davalı … ve dava dışı … ile 11.11.2010 tarihli satış sözleşmesi imzaladıklarını, satış bedelini banka kanalı ve senetle ödediğini, iyiniyetli 3. kişi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı …’nin alım gücü bulunmadığı, satış bedelinin mirasbırakan ya da mirasçılarına ödendiğinin kanıtlanamadığı, mirasbırakan tarafından davalı …’ye satış yapılmasını gerektirir bir neden olmadığı, satışın yapılmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, davalılar … yönünden iddiaların ispatlandığı, ne var ki diğer davalılar … ve …in dava konusu bağımsız bölümleri satın aldığı, bedellerini ödedikleri, kötüniyetli edinen olduklarının kanıtlanamadığı gerekçeleriyle, davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, 1.075.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar …’den alınmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, diğer davalılara yönelik davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili ile davalılar … vekilinin istinafı üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedenine dayanıldığı, işin esası yönünden doğru karar verildiği, davacı vekilinin istinaf başvurusunun bu nedenle esastan reddine, ancak dava konusu taşınmazların değerinin hatalı hesaplandığı gerekçesiyle davalıların istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün ortadan kaldırılmasına ve 471.250,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar …’den alınmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, diğer davalılara yönelik davanın ise reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından tapu iptal ve tescil isteminin kabul edilmesi gerektiğinden bahisle temyiz edilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, sağlıklı bir yargılama yapılması ve neticesinde tarafları tatmin eden bir karar verilebilmesi için öncelikle eldeki davada; tarafların, çekişmeli temliklerin ve bu temliklerde kullanılan vekaletname ya da vekaletnamelerin açık bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.

1943 doğumlu mirasbırakan…’nun 09.01.2007 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı oğlu …’nu ( 1969 d’lu ), davalı oğlu …’nu (1974 d’lu ), davalı eşi …’nu ( 1949 d’lu ) ve dava dışı oğlu….’nu (1978 d’lu ) bıraktığı, diğer davalılar … ve … …nın ise üçüncü kişiler olduğu dosya içinde mevcut veraset ilamından anlaşılmıştır.

Çekişmeli temlikte kullanılan vekaletname incelendiğinde; mirasbırakan …’nun, Beyoğlu 22. Noterliği’nin 24.09.2007 tarih ve 25520 yevmiye no’lu düzenleme şeklindeki vekaletnamesi ile, maliki olduğu 191 ada 1 sayılı parseldeki 4 no’lu; 760 ada 5 sayılı parseldeki 4, 6, 7 ve 8 no’lu; 1248 ada 7 sayılı parseldeki 7 no’lu bağımsız bölümlerini dilediğine dilediği bedelle satması konusunda davalı oğlu …’nu vekil tayin ettiği saptanmıştır.

Dava konusu temlikler incelendiğinde ise; İstanbul ili Fatih ilçesi Mimarkemal mahallesinde bulunan 760 ada 5 sayılı parseldeki 4, 6, 7 ve 8 no’lu bağımsız bölümlerin tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken, mirasbırakana vekaleten davalı …’in anılan taşınmazları 09.11.2007 tarihinde davalı annesi …’ye satış yoluyla temlik ettiği, davalı …’nin de anılan bağımsız bölümleri 25.03.2010 tarihinde davalı … ile dava dışı ….’a 1/2’şer oranda satarak devrettiği, aynı akitte dava dışı … isimli bir kişinin de 2 no’lu bağımsız bölümünü temlik ettiği, davalı … ve dava dışı…’ın çekişmeli 4, 6, 7 ve 8 no’lu bağımsız bölümlerin tamamını 13.12.2010 tarihinde diğer davalı …e satış suretiyle devrettiği tespit edilmiş, eldeki dava açıldıktan sonra 07.09.2018 tarihinde de çekişmeli taşınmazların dava dışı … ve…isimli şahıslara geçtiği anlaşılmıştır.

Öte yandan, ilk derece ve bölge adliye mahkemesince vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeni üzerinde durularak sonuca gidildiği görülmüştür.

Bilindiği üzere, mirasbırakanın ölüm tarihi itibariyle terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki muris muvazaası ve elatmanın önlenmesi gibi davalar dışında ehliyetsizlik, vekâlet görevinin kötüye kullanılması vs. gibi davalarda terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca, mirasçılardan birisinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların muvafakatlarının sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekeceği (T.M.K. 640 md.) tartışmasızdır.

Somut olayda, davacının miras payına hasren dava açtığı, terekeye döndürme isteminin bulunmadığı, çekişmeli taşınmazların ise dava tarihinde mirasçı olmayan üçüncü kişi adına kayıtlı olduğu, davacı … dışında mirasbırakan …’nun başkaca mirasçılarının da bulunduğu ve hatta bir kısmının davalı olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Davacı, öncelikle mirasbırakan babası tarafından vekil kılınan davalı …’in diğer davalı … ile birlikte hareket ederek vekalet görevini kötüye kullandığını, bu nedenle temlikin geçersiz olduğunu ileri sürerek miras payı oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuştur. Yukarıda açıklanan madde uyarınca, kayıt maliki üçüncü kişiye karşı vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeni yönünden pay oranında açılan tapu iptali ve tescil isteminin dinlenme olanağı bulunmamaktadır. Tapu iptal ve tescil isteminin, vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeni yönünden reddine karar verilmesi doğrudur.

Diğer yandan, davacı tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeni yanında muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanıldığı dava dilekçesi içeriğinden açık bir biçimde anlaşılmaktadır. Ne var ki, muris muvazaası hukuki sebebi üzerinde durulmadığı saptanmıştır.

Yukarıda da değinildiği üzere terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki muris muvazaası davasında saklı pay sahibi olsun ya da olmasın her bir mirasçının miras payına hasren dava açması mümkündür.

Bu saptamadan sonra, eldeki davanın terditli bir biçimde açıldığı, bir başka ifadeyle, öncelikle davacı tarafın miras payı oranında tapu iptal ve tescil talebinde bulunduğu, bu isteğinin kabul edilmemesi halinde bedel istediği görülmüştür.

O halde, muris muvazaası hukuki sebebi yönünden değerlendirme yapılarak davacının ilk isteği olan miras payı oranında tapu iptal ve tescil istemi aşılmadan ikincil nitelikteki tazminat yönünden karar verilmesi yerinde değildir.
Bu aşamada çözümlenmesi gereken bir başka husus ise, dava konusu bağımsız bölümlerin yargılama sırasında el değiştirmesi hususudur.

Bilindiği üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 125/1. maddesi ” Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir:

a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde davacı davayı kazanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.

b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.” hükmünü içermektedir.

Anılan düzenleme, kendiliğinden (re’sen) gözetilmesi zorunlu bir usul kuralı olup, mahkemece davacı tarafa seçimlik hakkı hatırlatılarak davayı ne şekilde sürdüreceği sorulmalı ve sonucuna göre işlem yapılmalıdır.

Dava konusu 760 ada 5 sayılı parseldeki 4, 6, 7 ve 8 no’lu bağımsız bölümlerin yargılama sırasında el değiştirmiş oldukları gözetilerek 6100 sayılı HMK’nın 125/1. maddesi uyarınca gerekli usuli işlemlerin yerine getirilmesi gerektiği muhakkaktır.

Hal böyle olunca, öncelikle 6100 sayılı HMK’nın 125/1. maddesi uyarınca gerekli usuli işlemlerin yerine getirilmesi, yeni maliklere karşı iptal-tescil isteminde bulunulması halinde; muris muvazaası hukuksal nedeni üzerinde durularak iptal-tescil isteminin değerlendirilmesi, aksi halde miras payı oranında tazminat istemi yönünden hem vekalet görevinin kötüye kullanılması hem de muris muvazaası iddiasının dinlenmesi mümkün olduğundan sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/04/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

EHLİYETSİZLİK- VEKALET GÖREVİNİN KÖTÜYE KULLANILMASI – MURİS MUVAZAASI – TAPU İPTALİ VE TESCİL

T.C
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2016/15898
KARAR: 2020/1093

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : … V.D.
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi …’ün raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan …’nin okuma yazma bilmediğini, beyin kanaması geçirdiğinden ilaç kullandığını, mirasbırakanın bu durumundan faydalanan dava dışı torunu Sadık’ın temin ettiği vekaletname ile 183 ve 616 parsel sayılı taşınmazları arkadaşı olan davalı …’e temlik ettiğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını, mirasbırakanın hem vekaletname hem de temlik tarihlerinde ehliyetsiz olduğunu, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adlarına tesciline olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istemişler, yargılama aşamasında mirasbırakan …’nin terekesine temsilci atanmıştır.

Davalı, iyiniyetli alıcı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, kayıt maliki davalının kötü niyetinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1929 doğumlu …’nin 14.05.2010 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı kızları …, …, …, kendisinden önce ölen oğlu …’ten olan dava dışı torunları …, 1980 doğumlu … ile dava dışı eşi 1931 doğumlu …’ı bıraktığı, dava dışı 1931 doğumlu …’ın yargılama aşamasında 01.08.2014 tarihinde öldüğü, mirasbırakanın Honaz Noterliği’nin 26.09.2005 tarih ve 6051 yevmiye nolu vekaletnamesi ile 183 ve 616 parsel sayılı taşınmazlarını dilediği kişiye satış yetkisini içerir şekilde 1980 doğumlu …’ı vekil tayin ettiği, vekilin anılan vekaletnameye istinaden 183 ve 616 parsel sayılı taşınmazları 20.04.2010 tarihinde davalı …’e satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, maddi olayları bildirmek taraflara HMK.’nun 33. maddesi hükmü uyarınca hukuki nitelendirmeyi yapıp, uygulanacak kanun maddesini bularak olaya tatbik etmek hakimin görevidir.

İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriğinden, davacıların ehliyetsizlik, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayanarak miras payları oranında iptal-tescil istedikleri görülmektedir.

Mirasbırakanın ölüm tarihine göre terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir. Davacı dışında başkaca mirasçıların bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Terekeye karşı yapılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğinde ki muris muvazaası ve elatmanın önlenmesi gibi davaların dışında vekalet görevinin kötüye kullanılması, ehliyetsizlik vs. gibi davalarda terekeyi temsil eden tüm mirasçıların bir arada hareket etmek suretiyle davayı birlikte açmaları, ayrıca, mirasçılardan birisinin terekeye iade şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçılarının davada muvafakatlarının sağlanması, aksi takdirde terekenin atanacak temsilci marifetiyle davada temsil edilmesi ve yürütülmesi gerekeceği (T.M.K. 640 md.) tartışmasızdır.

Somut olayda, davacılar tarafından ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebeplerine dayalı olarak pay oranında açılan davanın dinlenme olanağının bulunduğu söylenemez.

Öte yandan, tereke adına dava açılmadığına göre terekeye mümessil tayin edilerek yargılamaya devam edilmesi de pay oranında açılan davanın dinlenmesini olanaklı hale getirmez.

Ne var ki, mahkemece 14.10.2010 tarihli celsede davacılar vekiline mirasbırakan …’nin terekesine temsilci atanması için yetki ve süre verilmiş, Honaz Sulh Hukuk Mahkemesi 2011/18 Esas, 2011/188 Karar sayılı kararı ile de dava konusu miras ortaklığına Av. …’nun tereke temsilcisi olarak atanmıştır.

Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.04.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.

Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.

Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK’nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.

Öte yandan; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Hal böyle olunca, mirasbırakan …’nin vekaletname ve temlik tarihlerinde hukuki işlem ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunda Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınması, ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde, terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve Türk Medeni Kanununun 702/4 maddesi hükmünün eldeki istek bakımından uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek ehliyetsizlik sebebiyle pay oranında açılan davanın reddine; mirasbırakanın ehliyetli olduğu saptanır ise vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak pay oranında açılan davanın dinlenme olanağının bulunmadığı gözetilerek muris muvazaası iddiası yönünden inceleme yapılarak hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi doğru değildir.

Davacıların yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.02.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

MİRASBIRAKANIN SAĞLIĞINDA TARAF MUVAZAASI NEDENİNE DAYALI DAVA AÇMAMASI MİRASÇININ DURUMDAN HABERDAR OLMASI, MİRASÇININ MİRASBIRAKANIN ÖLÜMÜNDEN SONRA ONA TEBAN DAVA AÇMASININ HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI

T.C
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
ESAS: 2016/11021
KARAR:2019/4027

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen davada;Davacı, mirasbırakan babasının 107 ada 8 nolu parseldeki 25/150 payını gelini olan davalı Sebahat’e vergi borcu nedeniyle muvazaalı olarak temlik ettiğini, Maliye tarafından açılan 1992/120 esas sayılı davada anılan devrin alacağı karşılıksız bırakma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle tasarrufun iptaline karar verildiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek tapu kaydının iptalini istemiş, yargılama devam ederken ıslah dilekçesi ile tapu iptali ve payı oranında adına tescil talebinde bulunmuş, daha sonra birleştirilen dava ile ayni hukuki nedene dayalı olarak aynı taşınmazın aynı payı için aynı davalıya karşı tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, 1992/120 esas sayılı davada işlemin taraf muvazaası olarak belirlendiğini, mirasbırakanın taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak bir dava açmadığını, davacının da durumdan haberdar olduğunu, davacının mirasbırakanın ölümünden sonra ona teban dava açmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, esas dava yönünden temlikin mal kaçırma amacıyla yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddine, birleştirilen dava yönünden derdestlik nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; asıl ve birleştirilen davada davacının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 15.20.-TL. bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 20.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

44.40. -O.H.
29.20. -P.H.
15.20.TL

KADASTRO ESNASINDA VERİLEN TESCİL BEYANI- MAL KAÇIRMA OLGUSU- MUVAZAA- TAPU İPTALİ VE TESCİLİ

T.C

YARGITAY

1.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO: 2014/8196

KARAR NO: 2014/12765

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ: DİYARBAKIR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ : 28/11/2013

NUMARASI : 2011/112-2013/929

Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, isteğine ilişkindir.

Mahkemece, dava konusu taşınmazların davalı taraf adına kadastro tespiti ile tescil edildiği, davacılar murislerinin kadastro esnasında tespite muvafakat ettikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların Eylül 1288 tarihli tapu kayıtlarıyla kök muris Halil oğlu Fettah adına tapuda kayıtlı iken, 30.7.1970 tarihinde tapulama çalışmaları esnasında, miras bırakan Halil oğlu Fettah’ın ölümü ile mirasçıları olarak eşi Emine, çocukları Fatma. Mustafa ve Ahmet’in kaldığı; Emine ve Fatma’nın intikalen gelen miras paylarını 1961 yılında haricen Ahmet ve Mustafa’ya sattıkları, yaptıkları satışada muvafakat ettikleri açıklanarak davalılar Mustafa ve Ahmet adına tespit gördüğü ve tapulama tutanaklarının kesinleşmesiyle davalılar adına tescilin yapıldığı; Emine ve Fatma mirasçıları olan davacıların, mirasbırakanları tarafından yapılan temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı, gerekse 16.03.1990 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere “muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz mal hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”

Çekişmeli taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydı, tapulama esnasında murisler Fatma ve Emine’nin muvafakat beyanıyla oluşmuştur.

Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebi ile geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Hemen belirtilmelidir ki, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi şekilde yapılması Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237. ve Tapu Kanununun 26.maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddesi, gerekse 09 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle T.M.K’nun 706 ve TBK’nun 237.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tesbit ve tesciline muvafakatıni bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanına eşdeğer olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Öte yandan, H.G.K.’nun 29.11.2006 günlü 2006/1-734 Esas, 2006/761 Karar sayılı yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (Y.H.G.K’nun) 16.06.2010 günlü 2010//1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı içtihatlarında “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.

Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir.”denilmektedir.

Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu içtihadı birleştirme kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı Y.H.G.K. Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.

Somut olayda, ortak miras bırakan Emine ve davacılar murisi Fatma davaya konu taşınmazların öncesini teşkil eden taşınmazlardaki miras paylarını haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbite muvafakat ettiklerini beyan etmişlerdir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, Y.H.G.K.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre, kadastro tutanağına karşı yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığı söylenemez.

Hal böyle olunca, davacıların mirasbırakanları Emine ve Fatma’nın, tapulama tespitinde taşınmazları haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbitine muvafakat ettiklerini beyan etmek suretiyle yaptıkları işlemin, 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı yönünden gerekli araştırma ve incelemenin yapılması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.

Davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile kararının açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.07.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KADASTRO ESNASINDA HARİCEN SATIŞA VERİLEN MUVAFAKAT BEYANI- MURİS MUVAZAASI TAPU İPTALİ VE TESCİLİ

T.C
YARGITAY
1.HUKUK DAİRESİ

ESAS NO: 2014/8196
KARAR NO: 2014/12765

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ: DİYARBAKIR 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

TARİHİ : 28/11/2013

NUMARASI : 2011/112-2013/929

Taraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değerden reddedilip, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, isteğine ilişkindir.

Mahkemece, dava konusu taşınmazların davalı taraf adına kadastro tespiti ile tescil edildiği, davacılar murislerinin kadastro esnasında tespite muvafakat ettikleri gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu taşınmazların Eylül 1288 tarihli tapu kayıtlarıyla kök muris Halil oğlu Fettah adına tapuda kayıtlı iken, 30.7.1970 tarihinde tapulama çalışmaları esnasında, miras bırakan Halil oğlu Fettah’ın ölümü ile mirasçıları olarak eşi Emine, çocukları Fatma. Mustafa ve Ahmet’in kaldığı; Emine ve Fatma’nın intikalen gelen miras paylarını 1961 yılında haricen Ahmet ve Mustafa’ya sattıkları, yaptıkları satışada muvafakat ettikleri açıklanarak davalılar Mustafa ve Ahmet adına tespit gördüğü ve tapulama tutanaklarının kesinleşmesiyle davalılar adına tescilin yapıldığı; Emine ve Fatma mirasçıları olan davacıların, mirasbırakanları tarafından yapılan temliki işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı, gerekse 16.03.1990 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere “muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz mal hakkında, tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”

Çekişmeli taşınmazın davalılar adına olan tapu kaydı, tapulama esnasında murisler Fatma ve Emine’nin muvafakat beyanıyla oluşmuştur.

Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebi ile geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.

Hemen belirtilmelidir ki, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi şekilde yapılması Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237. ve Tapu Kanununun 26.maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddesi, gerekse 09 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle T.M.K’nun 706 ve TBK’nun 237.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tesbit ve tesciline muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanına eşdeğer olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Öte yandan, H.G.K.’nun 29.11.2006 günlü 2006/1-734 Esas, 2006/761 Karar sayılı yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun (Y.H.G.K’nun) 16.06.2010 günlü 2010//1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı içtihatlarında “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.

Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir.”denilmektedir.

Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu içtihadı birleştirme kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı Y.H.G.K. Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.

Somut olayda, ortak miras bırakan Emine ve davacılar murisi Fatma davaya konu taşınmazların öncesini teşkil eden taşınmazlardaki miras paylarını haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbite muvafakat ettiklerini beyan etmişlerdir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, Y.H.G.K.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre, kadastro tutanağına karşı yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığı söylenemez.

Hal böyle olunca, davacıların mirasbırakanları Emine ve Fatma’nın, tapulama tespitinde taşınmazları haricen davalılara sattıklarını ve davalılar adına tesbitine muvafakat ettiklerini beyan etmek suretiyle yaptıkları işlemin, 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği şekilde mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı yönünden gerekli araştırma ve incelemenin yapılması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.

Davacılar vekilinin temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile kararının açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.07.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Exit mobile version