KADASTRO ÖNCESİ SEBEBE VE MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2023/5376 E. , 2024/535 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1639 E., 2023/674 K.
DAVACILAR : …, …, … vekilleri Avukat …
DAVA TARİHİ : …
HÜKÜM/KARAR : Ret / Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/492 E., 2022/204 K.

Taraflar arasındaki kadastro öncesi sebebe ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince; davacılar … ve …’un davalarının hak düşürücü süre nedeniyle reddine, davacı …’ın davasının ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararın, davacılar … ve … vekilleri Avukat … tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekilleri dava dilekçesinde; davacıların mirasbırakanları …’ın, öldüğü tarihe kadar nizasız fasılasız malik sıfatıyla zilyedi olduğu … ada 23 parsel sayılı taşınmazın 22.09.1995 tarihli kadastro tespiti sırasında, mirasçılarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak taşınmazdaki 3/5 payını oğlu davalı adına fındıklık vasfıyla tespit ettirdiğini, mirasbırakanın ölümünden sonraki 25-30 yılda davacı … ile davalının dava konusu taşınmazı malik sıfatıyla 1/2’şer oranda zilyetliklerinde bulunduklarını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında davacılar adlarına tescilini istemişlerdir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğunu, kadastro tespitinin 1996 yılında kesinleştiğini, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12 nci maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre dolduğu için davanın reddi gerektiğini, tespit sırasında taşınmazın tapusuz ve taşınır hükmünde olduğunu, muris muvazaasına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının bu davada uygulanamayacağını, 3402 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesi uyarınca zilyedin açık muvafakati ile tespit yapıldığını, dava konusu taşınmaza komşu 1 ve 42 nolu parsellerdeki taşınmazların da davacı …’a temlik edildiğini, mirasbırakanın mal kaçırma amacının bulunmadığını, davalının dava konusu taşınmazın zilyedi olduğunu, davacı …’ın taşınmazın küçük bir kısmında geçici olarak fındık topladığını, söz konusu taşınmaz ile ilgili ortaklığın giderilmesi ve önalım davasının derdest olduğunu, davacı …’ın bu davadaki iddialarını derdest davalarda belirtmediğini, bahsi geçen taşınmazın rayiç değerinin 450.000 Türk lirası olduğunu, harcın ikmâl edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı …’ın dava konusu taşınmazın 3/5 payını ortak mirasbırakan …’dan kadastro tespiti öncesinde 1984 yılında 1.000.000 (eski) Türk Lirası bedelle haricen satın aldığını, 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradesine uymadığı durumda gizli bağış sözleşmesinin, Türk Medeni Kanunu’nun 706 ncı, Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci (mülga Borçlar Kanunu’nun 213 üncü) ve Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddelerinde öngörülen şekil şartlarından yoksun bulunması sebebiyle miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar tarafından sözleşmenin geçersizliğini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri, ancak tapusuz taşınmazların üzerindeki zilyetliğin devrinin şekle tabi olmaması ve muris muvazaası iddiasının ancak tapulu taşınmazlar hakkında ileri sürülebileceğinden eldeki davada 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı, kadastro tespitinin kesinleştiği 19.12.1996 tarihinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra eldeki davanın 29.12.2021 tarihinde açılmış olduğu, buna göre 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesinde belirtilen hak düşürücü sürenin de dolduğu gerekçesiyle davacılar … ve …’un davalarının hak düşürücü süre nedeniyle; davacı …’ın davasının ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar … ve … vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar … ve … vekilleri istinaf dilekçelerinde özetle; kadastro tespiti 19.12.1996 tarihinde kesinleşmiş ise de tespit sırasında mirasbırakanın muvazaalı işlemi ile davalı adına tespit edildiğini, halbuki dava konusu taşınmazın kadastro tespiti öncesinde ve sonrasında ölümüne kadar mirasbırakan tarafından kullanıldığını, mirasbırakanın 1999 yılında ölümünden sonra davacı … ve davalının taşınmazı beraber kullandıklarını, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2014/8196 Esas, 2015/12765 Karar sayılı kararı doğrultusunda 3402 sayılı Kanun’un 13/B-a maddesi uyarınca mirasbırakanın bizzat kadastro teknisyeni huzurundaki tescile muvafakat beyanı ile taşınmazın muvazaalı olarak davalı adına tespit olunmasını sağlaması eyleminde 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabileceğini, işlemin gizli bağış olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini, Türk Medeni Kanunu’nun 599 uncu maddesi uyarınca mirasbırakanın kadastro tespit işleminden sonra ölmesiyle birlikte davacıların mirasçı hâline geldiğini, davalarının kadastro öncesi değil sonrasındaki nedene dayalı olduğunu ileri sürmüş, İlk Derece Mahkemesinin 12.05.2022 tarihli ve 2022/492 Esas, 2022/204 Karar sayılı kararının kaldırılmasını istemişlerdir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bahse konu davanın dayandığı sebeplere göre 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesi uyarınca kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 29.12.2021 tarihinde açılması, kadastro tespitinden önce dava konusu taşınmazın tapuda kayıtlı olmaması sebebiyle 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma imkânının bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 nci maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar … ve … vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar … ve … temyiz dilekçesinde özetle; açtıkları davanın kadastro öncesi sebebe dayalı olmadığını, murisin muvazaalı işlemine dayalı tapu iptali ve tescil davası açtıklarını, mirasbırakanın görünürde satış sözleşmesiyle mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak taşınmazdaki payının davalı adına tespit edilmesini sağladığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 tarihli ve 2010/1-282 Esas, 2010/323 Karar sayılı içtihadı uyarınca 3402 sayılı Kanun’un 13/B-a maddesinde öngörülen kadastro teknisyeni huzurunda tescile muvafakat beyanının muris muvazaasından doğan tapu iptali ve tescil davasının şartlarını belirleyen 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamında olduğunu, muvazaa iddiasının dinlenmesi gerektiğini, davacı mirasçıların dava haklarını Türk Medeni Kanunu’nun 599 uncu maddesi gereğince mirasbırakanın tespitten sonra ölümünden itibaren kullanılabileceğini, davalarının kadastro öncesi sebebe ve dolayısıyla 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadığı gerekçesiyle, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının bozulmasını talep etmişlerdir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi sebebe ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri,

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706 ncı,

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 213 üncü),

2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı,

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddeleri.

3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı kararı.

3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Gerek öğretide gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İBK’da değinildiği gibi bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 19 uncu (BK 18 inci) maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri kabul edilmektedir. Tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması Medeni Kanun’un 706 ncı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci (BK 213) ve Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddesi hükümleri gereğidir.

3. Ancak, gerek 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 32/B maddesinde gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B maddesinde bu Kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 706 ncı ve Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci maddelerinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikte hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazları sattığı beyanı ile zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun üzerine tapulama tespiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına, tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

4. Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.

5. Somut olayda; dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davacıların kardeşi davalıya devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapulama teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın davacıların kardeşi olan davalı adına tapu kayıtlarının oluşmasının dayanağının kök mirasbırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında bu yerin davalı adına tespitine muvafakatini içeren tek taraflı beyanı olup taşınmazın davalıya devrini sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının eldeki davada uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Öte yandan dava konusu taşınmazdaki 3/5 payın 1984 yılında kök mirasbırakan tarafından davalıya haricen satıldığına dair beyana istinaden davalı adına tespitine ilişkin tutanağın kesinleştiği 19.12.1996 tarihinden itibaren 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 29.12.2021 tarihinde açılan davanın temyiz eden davacılar yönünden hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin karar yerindedir.

6. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacılar … ve … vekillerinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar …,… vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 157,75’er TL bakiye onama harcının temyiz edenlerden ayrı ayrı alınmasına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.01.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment