ELEKTRİK EĞİTİMİ ALMAYAN İŞÇİNİN TOPRAKLAMA YAPMADAN GERGİN OLAN ELEKTRİK TELLERİNİN GEVŞETİLMESİ ARIZASININ GİDERİMİ ESNASINDA AKIMA KAPILMASI-BİLİNÇLİ TAKSİR

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi

2019/12206 E. , 2021/8628 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Hüküm : 1-Sanıklar … ve … hakkında; TCK’nın 85/1,

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık … müdafii, sanık … müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıklardan …’ın … … Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin (işveren) Kiraz ilçe yönetmeni, sanık …’ın …’nin sahibi ve yetkilisi (taşeron), sanık …’ün ise … Ltd.Şti.’nin sahibi ve yetkilisi (alt taşeron) oldukları; … Elektrik şirketi ile Teknikel Elektrik şirketi arasında imzalanan sözleşme gereği, olayın meydana geldiği yerde “elektrik şebekesi yapımı” işlerinin yüklenici firma Teknikel’e verildiği, Teknikel şirketinin ise sözleşme ile aynı işi alt taşeron … şirketine verdiği; olay tarihinde sanık …’e, Kiraz ilçesi Kibar Köyü bölgesinde elektrik tellerinin çok gergin olduğu ve tellerin gevşetilmesi gerektiğinin … tarafından sanığa bildirildiği, elektrik ustası olan sanık …’un yanına aldığı işçiler tanık … ve ölen … ile birlikte söz konusu işlemlerin yapılması için olay yerine geldikleri, olaydan iki gün önce de T… ilçe yetkilisi sanık … ile elektriklerin kesilmesi gerektiği hususunda telefonla görüşme yaptığı, sanık …’un internet üzerinden … Elektrik şirketinden kesinti izni aldığı ve onaylandığı, bunun üzerine … ve …’in Kibar Köyü’ndeki 8 nolu direkte çalışmaya başladıkları, …’ün bir süre sonra eksik malzemeleri almak için olay yerinden ayrıldığı, …’in direkte çalışmaya devam ederken yere düşerek, otopsi raporuna göre, vücudundan elektrik akımı geçmesi ve genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga, kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdiği olayda;

… Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin, Kiraz işletmesinin arıza bakım işlerini … Enerji şirketine verdiği, tanık … …’in bu şirkette koordinatör mühendis olarak çalıştığı, kollukta verdiği ifadesine göre, … Enerji görevlilerince çalışma yapılacak Kibar Köyü hattına olay günü gelindiği, enerji hattının grup hatbaşı ayırıcısı açılıp, sigortaları alınıp mahalli topraklanması yapılıp, çalışma var levhası asılıp, kolu kilitlenmek suretiyle, enerjinin saat 10:36-16.00 saatleri arasında kesildiği, kesme işleminin 23.06.2013 tarihli tutanak ile … enerji elemanları ile sanık … arasında imza altına alındığı, köyde oturan ölenin yakınlarının ifadesine ve sanıkların ifadesine göre aynı gün saat 20:05’e kadar köyde elektrik kesintisinin devam ettiği; Enerji Nakil Hatları … Güvenliği Yönetmeliğine göre, enerji kesildikten sonra enerjinin kesik olup olmadığının hat tüfeği vb. teçhizat ile kontrol edildikten sonra, çalışmayı yapacak olan ekibin çalışacağı bölgeyi topraklaması gerektiği, ölen …’in direğe çıkmadan önce köyde elektrik olup olmadığın birkaç kişiye sorduğu ve elektriğin olmadığının söylenmesi üzerine topraklama yapmadan direğe çıktığının … arkadaşı tanık … tarafından ifade edildiği, ölenin 5 aydır sanık …’un şirketinde çalıştığı, ilkokul mezunu olduğu ve elektrikle ilgili bir eğitim almadığı, olay günü de belindeki emniyet kemeri direğe bağlı olmadan çalışma yaptığının tespit edildiği tüm dosya kapsamından anlaşılmakla;

1-Sanık … hakkındaki hükme yönelik sanık müdafii ve katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Sanığın Teknikel Elektrik Ltd.Şti.’nin sahibi ve yetkilisi olarak, “elektrik şebekesi yapımı” işini, 13.07.2012 tarihli sözleşme ile … … Elektrik Dağıtım A.Ş.’den aldığı, sözleşmenin 15. maddesine göre “…işin tamamı alt yüklenicilere yaptırılamaz. Alt yüklenicinin yaptıkları işle ilgili sorumluluğu yüklenicinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz….” 22. maddesinde “yüklenicinin 1 adet elektrik veya elektronik mühendisini … programına göre … başında bulundurması gerektiği…” hükümlerine yer verildiği, Yapım işleri Genel Şartnamesinin 10. maddesinde ise “işyeri ve çevresindeki bölgede yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması sebebiyle doğabilecek hasar ve zararın ödenmesinde yüklenici sorumludur. Yüklenici kazaların ve kayıpların meydana gelmesini önlemek amacı ile gerekli bütün tedbirleri almak zorundadır…” hükmü ile madde 18’de “ yüklenicinin üstlenmiş olduğu işin devamı süresince, … yerinde bulunması esastır” ve devamında 20. madde ile “…Alt yüklenicinin yaptığı tüm işlerden idareye karşı yüklenici sorumludur…” hükümlerinin yer aldığı; taşeron şirket Teknikelin yetkilisi sanık …’ın alt taşeronu denetlememesi, çalışanlarına … sağlığı ve güvenliği eğitimi aldırtılması hususunda alt taşeronu kontrol etmemesi, güvenli çalışılması için gerekli olan denetim ve ve gözetimi yapmaması, kontrol yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeni ile asli kusurlu olduğu yönündeki bilirkişi raporlarının oluş ve dosya kapsamına uygun olduğu görülmekle, mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin cezanın az olduğuna, bilinçli taksir hükümlerinin ve TCK’nın 53/6. maddesinin uygulanması gerektiğine, sanık müdafinin ise olayın pazar günü meydana geldiğine, elektrik direğindeki çalışma hakkında sanığa bilgi verilmediğine, bilgi verilmiş olması halinde çalışmanın şirkette çalışan elektrik mühendisinin gözetiminde yapılacağına, sanığın kusuru bulunmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık … hakkında belirlenen 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezasının günlüğü 30,00 TL’den adli para cezasına çevrilmesi sırasında hesaplama hatası yapılarak 21.150,00 TL yerine 21.000,00 TL adli para cezasına hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükmün (3) numaralı bendinin dördüncü paragrafındaki “21.000,00-TL” ibaresinin çıkarılarak yerine “21.150,00 TL” ibaresinin yazılması ve hükümdeki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA;

2-Sanık … hakkındaki mahkumiyet hükmüne yönelik katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın … inşaat şirketinin sahibi ve yetkilisi olduğu, “elektrik şebekesi yapımı” işini yüklenici firma Teknikel şirketinden 15.02.2013 tarihli sözleşme ile aldığı, sözleşme hükümlerine göre “yüklenici imalat için gerekli her türlü malzeme, makine, ekipman, emniyet araç gereçlerini … yerinde hazır bulundurmak zorundadır….yüklenici … yerinde bu işle ilgili bilgi ve beceriye sahip sorumlu eleman bulundurmak zorundadır…” hükümlerine yer verildiği;

Sanık …’un yanında 5 aydır çalışan ölen … ve arkadaşının “İşe giriş ve periyodik … sağılığı ve güvenliği” yüksekte çalışma İSG, KKD, İSG eğitimi bulunmadığı, her ikisinin de EKAT belgesi ve mesleki eğitim belgelerinin olmadığı, …’in elektriğin olup olmadığını tel atarak atlama yapıp yapmayacağı şekliyle baktıkları yada köylülere sorarak öğrendikleri, çalışılan hattın sonunda vericilerin bulunduğu enerji kesilince akülerin devreye girdiği, 1-2 saat sonra da jeneratörlerin devreye girdiği, hatlara düşük bir voltajda olsa elektrik gelme ihtimalinin bulunduğu, emniyet kemerini takmamış olan …’in elektrik akımına kapılarak yere düşüğü ve …’in vücudundan elektrik akımı geçmesi ve genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga kırığı, kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması, iç organ yaralanmasına bağlı iç kanama neticesinde vefat ettiği olayda; sanığın yanında elektrik ve … güvenliği hususlarında eğitimsiz işçi çalıştırması, ölen … ve diğer işçilere bu konularda eğitim verdirmemesi, direğin topraklanması husunun çalışanlarına söylememesi, kişisel koruyucu malzemelerin kullanılmasını işçilerin insiyatifine bırakması nedeni ile asli kusurlu olduğu yönündeki soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan bilirkişi raporlarının oluş ve dosya kapsamına uygun olduğu görülerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin TCK’nın 53/6. maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine ancak;

1-Dosya kapsamına ve ölenin eşi …’in beyanına göre ölenin elektrik meslek dalı ile ilgili diploması bulunmadığı, bu hususta mesleki bir eğitim de almadığı,

6331 sayılı … Sağlığı ve güvenliği Kanununun 17/3. maddesinde “mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenler çalıştırılamaz” hükmü yer aldığı,

Yapı İşlerinde … Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin 5/2-a. maddesinde “işveren yapı işlerinde özellikle birinci fıkranın uygulanmasında ek-4’te belirtilen asgari şartları dikkate alarak uygun tedbirleri alırlar”, Ek-4-A/14. maddesinde “elektrikle ilgili bütün ekipman ve bağlantıların kurulması, sökülmesi, tamirat ve tadilat işleri sadece ilgili mevzuatın öngördüğü yetkili elektrikçiler tarafından yapılır” hükmü yer aldığı,
Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde “elektrik ile ilgili fen adamları, gördükleri teknik veya mesleki öğrenim seviyelerine göre aşağıdaki gruplara ayrılırlar :

l. Grup; En az 3 veya 4 yıl yüksek öğrenim görenler,

2. Grup; En az 2 yıllık yüksek teknik öğrenim görenler ile ortaokuldan sonra en az 4 veya 5 yıl mesleki ve teknik öğrenim görenler,

3. Grup; En az lise dengi mesleki ve teknik öğrenim görenler, lise mezunu olup bir öğrenim yılı süreyle Bakanlıkların açmış olduğu kursları başarı ile tamamlamış olanlar ile 3308 sayılı Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanununun öngördüğü eğitim sonucu ustalık belgesi alanlar” şeklinde eğitim seviyelerinin ve çalışabilecekleri işlerin düzenlendiği, bu kapsamda dosya içeriğine göre öleni, çok tehlikeli … sınıfında yer alan elektrik işi ile ilgili diploma ve mesleki eğitim belgesi bulunmamasına rağmen elektrik teknisyeni olarak çalıştıran sanık hakkında koşulları oluşması sebebiyle TCK’nın 22/3. maddesi gereğince bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi;

Kabule göre de;

2-TCK’nın 51/3. maddesi gereğince, hapis cezası ertelenen sanık hakkında belirlenecek olan denetim süresinin, mahkûm olunan ceza süresinden az olamayacağı gözetilmeksizin, sanık … hakkında 1 yıl 6 ay denetim süresi belirlenmesi;

3-5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarının taksirli suçlarda uygulama olanağı bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında anılan madde ile hak yoksunluğuna hükmedilmesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA;

3-Sanık … hakkındaki mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin cezanın az olduğuna, bilinçli taksir hükümlerinin ve TCK’nın 53/6. maddesinin uygulanması gerektiğine, sanık müdafinin ise sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın olay tarihinde … … Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin Kiraz ilçe yönetmeni olarak görev yaptığı ve İdareyi temsil ettiği, İdare ile Teknikel Elektrik Ltd.Şti. arasında imzalanan “elektrik şebekesi yapımı” işinin taşeron şirkete verilmesine ilişkin 13.07.2012 tarihli sözleşmenin, yapım işleri şartnamesini düzenleyen 9. maddesinin 7. bendine göre “yüklenici kendisinin veya alt yüklenicinin taksirinden, ihmalinden, ağır ihmalinden veya kusurlu herhangi bir hareketinden dolayı İdareyi ve idare personelini sorumlu tutamaz.” hükmünün yer aldığı; olaydan iki gün önce sanık …’un 8 nolu direkte çalışma yapılması nedeni ile elektriklerin kesilmesi gerektiği hususunu … ilçe yetkilisi sanık …’a telefonla yaptığı görüşme ile bildirdiği, sanık …’un internet üzerinden … Elektrik şirketinden kesinti izni aldığı ve iznin onaylanması üzerine, sanık …’a direkte çalışma yapılacağı iznini verdiği, bu izinle birlikte olay günü elektrik kesintisi işleminin Kiraz işletmesinin arıza bakım işlerini yürüten … Enerji şirketinini dört elektrik teknisyeni tarafından yapıldığı ve saat 10:36-16.00 saatleri arasında kesinti işleminin usulüne uygun olarak yapıldığının tutanak ile imza altına alındığı, olayın 13:15’de meydana geldiği, nitekim tanıkların ve katılanların ifadesine göre köyde akşam saat 20:05’e kadar elektriklerin kesik olduğunun ifade edildiğinin tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında;
Olayın meydana gelmesinde sanığa kusur yüklenemeyeceği, idari görevli olan sanığın üstüne düşen elektrik kesintisi yapma işini yerine getirdiği, olayın meydana gelmesinde alt taşeron şirketinin yetkilisi sanık … ve işçilerinin, direğe çıkmadan önce topraklama yapmaları gerektiği, mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu A sınıfı … güvenliği uzmanı ile … elektrik elektronik mühendisliği bölümü öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyet raporunda olayın meydana gelmesinin nedeni olarak çalışılan hattın sonunda vericilerin bulunduğu, enerji kesilince akülerin devreye girdiği, 1-2 saat sonra da jeneratörlerin devreye girdiği, hatlara düşük bir voltajda olsa elektrik gelme ihtimalinin bulunduğu, emniyet kemeri takmamış olan …’in de çok hafif bir çarpılma ile irkilerek yere düşmüş olabileceği, nitekim otopsi raporunun da elektrik akımı geçmesi ve genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga, kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması sonucu öldüğünün tespit edilmesi karşısında; kusuru bulunmayan sanığın beraati yerine, isabetsiz bilirkişi raporu esas alınarak mahkumiyetine karar verilmesi;

Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 07.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ŞEKER FABRİKASINDA MEYDANA GELEN PATLAMA- TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET VERMEK

T.C
YARGITAY

12. Ceza Dairesi 2021/5199 E. , 2021/8596 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62, 50/4-1a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sorgun ilçesinde faaliyet gösteren Yozgat Şeker Fabrikasında meydana gelen patlamada fabrikada elektrik bakım başteknisyeni olarak çalışan …’ın öldüğü, patlama olayının fabrikanın rafineri santrifüj katında pano odasındaki elektrik panoları üzerindeki şeker şerbetinin temizlenmesi için kullanılan solventin kompresörlü su püskürtmeyle panolara püskürtülmesi sırasında solvent buharının aniden alev alıp patlaması sonucu meydana geldiği, parlayıcı, patlayıcı özellikteki hekzan-metanol karışımı kimyasal maddenin güvenlik bilgi formunu temin etmeyen, tehlikeli ortamda tedbirden yoksun, yanlış ve hatalı çalışma yapılmasına engel olmayan, bu hususta gerekli iş düzenini ve iş disiplinini oluşturmayan, işçinin insiyatifine terke eden bu maddenin satın alınmasında ve fabrikaya getirilerek kullanmasında etkili olan ve bu maddenin sipariş talepnamesinde ölen baş elektrikçi …’dan sonra imzaları bulunan, fabrika organizasyon şemasına göre elektrik atölyesinden sorumlu makine elektrik mühendisi sanık … ile işletme müdür yardımcısı temyiz dışı sanık … ve fabrika teknik müdür yardımcısı temyiz dışı sanık …’ın tali kusurlu olarak ölüme sebebiyet verdiği olayda;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin eksik incelemeye, beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 07.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

BERAAT – NİTELİKLİ HIRSIZLIĞA TEŞEBBÜS – MALA ZARAR VERME

T.C
YARGITAY
6. Ceza Dairesi

2021/3752 E. , 2021/18855 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Nitelikli hırsızlığa teşebbüs, mala zarar verme
HÜKÜMLER : Beraat

Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Dosya içerisinde mevcut 26.12.2014 tarihli “Olay Yeri İnceleme Raporu”na göre; olay yerinde kol kısımları yanık mont olduğu, trafo girişindeki demir kapının yerinde olmadığı ve kenar çıtalarında zorlama izlerinin mevcut olduğu, sağda ve solda bulunan hücre tabir edilen bölümlerin önündeki metal kapakların yerinde olmadığı, yüksek gerilim şalteri üzerinde ve ana hattan gelen elektrik kablosu çıplak kısımlarında şase izlenimi verecek boncuklanmaların olduğunun tespit edildiği, sanığın eylemini gerçekleştirdiği sırada elektrik çarpması sonucu BTM ile giderilemez şekilde yaralandığının anlaşılması karşısında; nitelikli hırsızlığa teşebbüs ve mala zarar verme suçlarının sübut bulduğu gözetilmeden sanığın suçtan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilip delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, katılan Enerjisa A.Ş. vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 06.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

OTEL ASANSÖRÜNDEN İKİ KAT AŞAĞIYA DÜŞEREK ZEMİNE ÇAKILMA- TAKSİRLE YARALAMA

 

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi
2019/12505 E. , 2021/8502 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama

Taksirle yaralama suçundan sanıklar …, …, … ve …’ın mahkumiyetlerine ilişkin hüküm katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Oluşa ve dosya kapsamına göre; katılanların, 12/05/2012 günü saat 01.00 sıralarında … …Turizm Otelcilik Ltd. Şti’ye ait …/… Belediyesi sınırları içerisinde bulunan …Oteldeki asansöre bindikten sonra kapının kapanmasına müteakip asansörün iki kat aşağıya düşerek zemine çarpması şeklinde meydana gelen ve katılanlar …,…, … ve … basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek şekilde, … basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek ve vücudunda 3. derecede kırık oluşacak şekilde, … basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek ve vücudunda 3. derecede kırık oluşacak şekilde, … ise basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek ve vücudunda 2. derecede kırık oluşacak şekilde yaralandıkları, yerel mahkeme tarafından sanıklar …, …, …’nin asli kusurlu, …’ın ise tali kusurlu olduğu kabul edilen olayda,
A.Sanıklar …, …, …’nin mahkumiyetlerine ilişkin temyiz itirazının incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin erteleme hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine ve ceza miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1. Yukarıda izah edildiği şekilde gerçekleşen olayda; … …Turizm Otelcilik Ltd. Şirket müdürü sanık …, … …Otel müdürü sanık … ve … …Oteli’nin hem güvenlik müdürü hem mesul müdürü sanık …’nin asansörün bakımının yaptırılmasında yetkili ve sorumlu olmalarına rağmen asansörün yıllık muayenesinin yaptırılmasını ihmal etmek suretiyle asli kusurlu oldukları ancak bu ihlalin taksirli hareket olduğu, Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, bilinçli taksirle hareket ettiklerinin kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, sanıklar hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması,
2.Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; TCK’nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, asli kusurlu olarak meydana gelen kaza sonucu yedi kişinin yaralanmalarına neden olan sanıklar …, …, … hakkında, … ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek alt sınırdan biraz daha uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak sanıklar hakkında eksik cezaya hükmolunması,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA,
B.Sanık …’ın mahkumiyetine ilişkin itirazının incelenmesinde ise;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi gerektiğine ve ceza miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1.Her ne kadar yerel mahkeme tarafından sanık …’ın tali kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; kazanın meydana geldiği otelin asansör sistemlerini kuran Acarbay Asansör Elektrik İnş. Ltd. Şirketi ile asansörlerin revizyon, bakım ve onarım işi için 12/03/2012 tarihinde … …Turizm Otelcilik Ltd. Şirketi ile sözleşme imzalandığı, sözleşme ile asansörlerin revizyon işlemlerin yapılması, revizyonun tamamlanmasından sonra aylık periyodik bakımlarının gerçekleştirilmesi ve işin yapımı sırasında kullanacağı makinalarla ilgili tüm güvenlik önlemlerini alacağını taahhüt ettiği ancak; soruşturma aşamasında keşfe binaen tanzim edilen 29/05/2012 tarihli asansör üzerinde yapılan bilirkişi raporun da; asansörün karşı ağırlığının kabin boyutuna uygun olmayan biçimde 8 kişilik bir kabin için seçilmiş bulunduğu ve uygun olmadığı, yine asansör tabanına yerleştirilen aşırı yük mekanizmasının çalışmadığının tespit edildiği, olay anında paraşüt freninin devreye zamanında etkin olarak giremediği, paraşüt frenlerinin sağ tarafının görev yaptığı ancak sol tarafının tam olarak görev yapmadığı, kabin tamponlarının tam olarak görev yapmadığı bunun da darbenin şiddetini artırdığı ve asansör kabinin büyüklüğüne nazaran motorun yetersiz olduğunun belirlendiği ayrıca sanık …’ın ilk ifadesinde; kabinin değişmesini beyan ettiği ancak bu hususu yazılı olarak … …Turizm Otelcilik Ltd. Şirketine bildirmediği anlaşılmakla, asansör bakımının teknik olarak eksik yapan ve 15/02/2003 tarihli, 25021 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Asansör Yönetmeliğinde belirtilen hususlara riayet etmeyen A…… Asansör Elektrik İnş. Ltd. Şirketinin genel müdürü olan sanık … ‘ın asli kusurlu olduğu kabul edildiği,
Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; TCK’nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, asli kusurlu olarak meydana gelen kaza sonucu yedi kişinin yaralanmalarına neden olan sanık … hakkında; … ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek alt sınırdan biraz daha uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak sanık hakkında eksik cezaya hükmolunması,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA- BYLOCK KULLANMA- TANIĞIN SEGBİS YOLUYLA VEYA İSTİNABE YOLUYLA DİNLENMESİ GEREKTİĞİ

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/1229 E. , 2021/10221 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.03.2018 tarih ve 2017/76 – 2018/121 sayılı kararı

22-…, 23-…
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : 1-Sanıkların TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 53, 62, 63, 58/9 maddeleri gereğince mahkumiyetlerine dair karara yönelik istinaf başvurularının esastan reddi

Temyiz edenler :Sanık … müdafi, sanık …, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık …, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … İşbaşaran müdafii

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Sanık …, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık …, sanık … İşbaşaran müdafiinin duruşmalı inceleme taleplerinin ceza miktarı itibariyle yasal şartları oluşmadığından CMK’nın 299. maddesi gereğince REDDİNE,

I-Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;
Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararının 06.03.2019 tarihinde sanık müdafi Av. …a usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, sanık müdafinin bu kararı 5271 sayılı Kanunun 291/1. maddesinde görülen on beş günlük yasal süresinden sonra 25.03.2019 tarihinde temyiz ettiği görülmekle sanık müdafinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK’nın 298. maddesi uyarınca REDDİNE,

Diğer sanıklar açısından temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Silahlı terör örgütüne üye olma suçu temadi eden suçlardan olup yakalanma ile temadi kesileceğinden, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin sanıklar …, …, …, …, … yönünden “22.06.2016”, sanık … İşbaşaran yönünden “09.08.2016”, sanıklar …, …, … yönünden “22.09.2016”, sanıklar …, …, …, … yönünden “30.09.2016”, sanıklar …, …, …, …, …, … yönünden “21.10.2016”, sanıklar …, … yönünden “22.10.2016”, sanık … yönünden “11.01.2017”, sanık … yönünden “10.02.2017” olarak yazılmaması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiştir.

II-Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Tüm dosya kapsamı gözetilerek diğer delillerin atılı suçun sübutu açısından yeterli olduğu görülmekle sanıklar …, …, …, …, …’ın bylock kullanıcısı olduklarını bildiren ayrıntılı Bylock tespit ve değerlendirme tutanaklarının dosyaya gelmesi beklenilmeden karar verilmesi sonuca etkili bulunmamıştır.

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafi, sanık … müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … müdafi, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii ile sanık … İşbaşaran müdafiinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddine, ancak;

İlk derece mahkemesince örgüt mensubu olduğuna karar verilen sanıklar hakkında hüküm kurulurken 3713 sayılı Kanunun 5/1 madde ve fıkrası uyarınca artırım yapılması gerekirken 5. maddesi gereğince artırım yapılarak hüküm kurulması,

Kanuna aykırı olup, sanık … müdafi, sanık … müdafi, sanık … müdafii, sanık … müdafi, sanık … müdafii, sanık … ve müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … müdafii ile sanık … İşbaşaran müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu nedenle BOZULMASINA, ancak bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMK’nın 303/1 maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, ilk derece mahkemesi hüküm kısmının 3, 5/A, 7, 8, 9, 10, 11, 15, 16, 17, 19, 21, 22, 23, 24 numaralı madde başlıklarının ikinci bentlerinden “3713 sayılı yasanın 5. maddesi” ibaresi çıkarılarak yerine “3713 sayılı Kanunun 5/1 maddesi” yazılması suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

III-Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkında verilen hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

1-Sanık … hakkında;
a-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle, ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın ilgili birimlerden ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa getirtilerek duruşmada CMK 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Genel kural, tanıkların mahkeme huzurunda bizzat dinlenilmesi olup bunun gerçekleşememesi halinde SEGBİS yolu ile dinlenebileceği, bu teknik imkanın bulunmaması halinde de hastalık veya malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkemece istinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilmesi mümkündür (CMK 180/1) ancak; tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilmelidir(CMK 181/1).

Dosya kapsamına göre tanık …’ın beyanlarının suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında, tanığın duruşmaya getirilerek taraflara da soru sorma hakkı tanınmak suretiyle beyanlarının tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, tanığın hazırlık beyanlarının okunulmasıyla yetinilerek CMK’nın 210/1 maddesine muhalefet edilmesi suretiyle eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

c-Sanığın komiser yardımcısı olması dolayısıyla ilgili birimlerden sanık hakkında düzenlenen veri inceleme raporu bulunup bulunmadığı sorularak varsa veri inceleme raporunun dosyaya temin edilip sanığın örgüt içinde konumunun olup olmadığının tespit edilmesi, sanık hakkında yapılan UYAP sorgulamasında … CBS’nin 2019/198483 sayılı dosyasında soruşturma olduğu görülmekle ilgili dosyanın onaylı suretinin dosya içerisine getirtilerek, yine UYAP veri havuzundan araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir itirafçı beyanı olup olmadığının sorgulanması suretiyle karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

2-Sanık … hakkında;
a-Genel kural, tanıkların mahkeme huzurunda bizzat dinlenilmesi olup bunun gerçekleşememesi halinde SEGBİS yolu ile dinlenebileceği, bu teknik imkanın bulunmaması halinde de hastalık veya malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkemece istinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilmesi mümkündür (CMK 180/1) ancak; tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilmelidir(CMK 181/1).

Dosya kapsamına göre tanıklar …,… ve …’ın beyanlarının suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında, tanıkların duruşmaya getirilerek taraflara da soru sorma hakkı tanınmak suretiyle beyanlarının tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, tanıkların hazırlık beyanlarının okunulmasıyla yetinilerek CMK’nın 210/1 maddesine muhalefet edilmesi suretiyle eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

b-İstinaf aşamasında dosya içerisinde geldiği anlaşılan … CBS’nin… soruşturma sayılı dosyasında sanığın örgütsel faaliyetlerine ilişkin beyanlarda bulundukları anlaşılan …, …, …, …… … isimli şahısların tanık sıfatıyla dinlenilmeleri, tanık olarak dinlenilmelerinin mümkün olmaması halinde dosya içerisindeki beyanları ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanaklarının (kolluk tarafından bilgi alma tutanağı şeklinde tanzim edilen beyanlar hariç) CMK 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafiine okunarak diyeceklerinin sorulmasından sonra karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi lüzumu,

3-Sanık … hakkında;
a-5271 sayılı CMK’nın 197. maddesi, delillere erişme ve savunma hazırlama imkanları itibariyle çelişmeli yargılamanın gereği olan “silahların eşitliği” ilkesi ve Anayasanın 36, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddeleri ile teminat altına alınan adil yargılanma ilkesi nazara alındığında; öncelikle adaletin selameti açısından, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan yargılanan ve sadece 1. oturumda müdafi yardımından yararlanan sanığın birleşen dosyaya ve esas hakkında mütalaya karşı savunmaları alındığı sırada müdafi yardımından faydalanmadığı nazara alındığında öncelikle sanığa müdafi yardımıyla birleşen dosyaya karşı ve esas hakkında mütalaya karşı savunma imkanının tanınması, sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, müdafi yokluğunda yargılamaya devam edilerek mahkumiyet kurulmak suretiyle savunma hakkının kısıtlanmasını doğuracak biçimde CMK 150/3, 188/1, 197/1 ve 289/1 -a -e maddelerine muhalefet edilmesi,

4-Sanık … hakkında;
a-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle, ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın ilgili birimlerden ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa getirtilerek duruşmada CMK 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Genel kural, tanıkların mahkeme huzurunda bizzat dinlenilmesi olup bunun gerçekleşememesi halinde SEGBİS yolu ile dinlenebileceği, bu teknik imkanın bulunmaması halinde de hastalık veya malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkemece istinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilmesi mümkündür (CMK 180/1) ancak; tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilmelidir(CMK 181/1).

Dosya kapsamına göre tanık …’ın beyanlarının suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında, tanığın duruşmaya getirilerek taraflara da soru sorma hakkı tanınmak suretiyle beyanlarının tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, tanığın hazırlık beyanlarının okunulmasıyla yetinilerek CMK’nın 210/1 maddesine muhalefet edilmesi suretiyle eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

c-Aynı dosya sanığı …’in etkin pişmanlık kapsamında alınan aşama beyanlarında, sanığın örgütsel faaliyetleri hakkında bilgi verdiği görülmekle söz konusu beyanların hükme esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi,

d-Temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan, başka dosya şüphelis…’a ait beyanlar ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanağına göre ilgili şahsın tanık sıfatıyla dinlenilmesi, tanık olarak dinlenilmesinin mümkün olmaması halinde dosya içerisindeki beyanları ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanaklarının, yine karar günü dosya içerisine geldiği anlaşılan Garson kod adlı gizli tanıktan elde edilen dijital materyale ilişkin hazırlanan veri inceleme raporu ile temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan ankesörlü telefondan gelen ardışık aramaya ilişkin belgenin CMK’nın 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafine okunarak diyeceklerinin sorulmasından sonra karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi lüzumu,

5-Sanık … hakkında;
a-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle, ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın ilgili birimlerden ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa getirtilerek duruşmada CMK 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafiine okunup diyecekleri sorulduktan sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Aynı dosya sanığı …’in etkin pişmanlık kapsamında alınan beyanlarında sanığın evde bir hafta ya da bir ay kaldığını, daha sonra … İstihbarat Daire Başkanlığına tayin olduğunu, sohbetlere sanığın da katıldığını, Murat kod adlı …’ın kendilerine sohbet verdiğini beyan etmesi karşısında; tanık …’ın beyanlarında sohbet verdiği komiser yardımcılarının arasında sanığın adının geçmediği, tanık …’ın alınan beyanlarında ise sanığın örgüt bağlantısıyla ilgili net bilgisinin olmadığını beyan ettiği görülmekle, beyanlar arasında çelişki oluşması nedeniyle … ve …’ın tanık sıfatıyla tekrar beyanlarına başvurularak söz konusu çelişkinin giderilerek bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

c-Temyiz aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan, başka dosya şüphelisi …a ait beyanlar ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanağına göre ilgili şahsın tanık sıfatıyla dinlenilmesi, tanık olarak dinlenilmesinin mümkün olmaması halinde dosya içerisindeki beyanları ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanaklarının ve karar günü dosya içerisine geldiği anlaşılan Garson kod adlı gizli tanıktan elde edilen dijital materyale ilişkin hazırlanan veri inceleme raporunun, CMK 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafine okunarak diyeceklerinin sorulmasından sonra karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi lüzumu,

6-Sanık … hakkında;
Silahlı terör örgütü üyeliği suçundan yargılanan, kovuşturma aşamasında kendisinin seçtiği bir müdafi bulunmadığı gibi CMK’nın 156. maddesi uyarınca da re’sen müdafi görevlendirilmeyen sanığa Anayasanın 36 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddelerinde teminat altına alınan adil yargılanma ilkesinin zorunlu sonucu olarak CMK’nın 150. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca müdafi görevlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, savunma hakkının kısıtlanmasını netice verecek biçimde müdafi hazır bulundurulmaksızın mahkumiyet hükmü kurulmak suretiyle CMK 150/3, 188/1, 197/1 ve 289/1-a-e maddelerine muhalefet edilmesi,

7-Sanık … hakkında;
a-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 2017/16-956 Esas ve 2017/370 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen, Dairemizin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarih, 2015/3 esas, 2017/3 sayılı kararında; “ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bir suç örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının her türlü şüpheden uzak kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti halinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı”nın kabul edildiği gözetilmekle, ByLock kullanıcısı olduğunu kabul etmeyen sanığın ilgili birimlerden ayrıntılı ByLock tespit ve değerlendirme raporunun bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa getirtilerek duruşmada CMK 217. maddesi uyarınca sanık ve müdafine okunup diyecekleri sorulduktan sonra bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

b-Aynı dosya sanığı …’ın etkin pişmanlık kapsamında alınan beyanlarında, sanığın 17/25 Aralık sürecinden sonra örgütten ayrıldığını düşündüğünü, bu tarihten sonra eve gelmediğini, örgütle ilişkili olsa eve geleceğini, Şarköy’e tayini çıktıktan sonra ilişkisini kesmiş olduğunu düşündüğünü, yine sanığın alınan savunmalarında, bu yapıya önceden sempatisi var iken 17/25 Aralık sürecinden sonra sempatisini kaybettiğini beyan etmesi karşısında; Ağustos 2015 tarihinde polislik mesleğinde istifa ettiği hususu da göz önüne alınarak, sanığın komiser yardımcısı olması dolayısıyla ilgili birimlerden sanık hakkında düzenlenen veri inceleme raporu bulunup bulunmadığı sorularak varsa veri inceleme raporunun dosyaya temin edilip sanığın örgüt içinde konumunun olup olmadığının tespit edilmesi, yine UYAP veri havuzundan araştırma yapılarak sanık hakkında herhangi bir itirafçı beyanı olup olmadığının sorgulanması suretiyle, tüm deliller bir arada değerlendirilip sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

8-Sanık … hakkında;
Ayrıntıları Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarih, 16-956 sayılı kararı ile onanarak kesinleşen Dairemizin 24.04.2017 tarih 2015/3- 2017/3 sayılı kararında açıklandığı üzere FETÖ’nün dikey yapılanması şöyledir;

Örgütün sorumlu yöneticisi “imam” olarak isimlendirilir. Hiyerarşi içerisinde yer alan örgütün yöneticisi, raporları toplayan ve emirleri veren kişidir. Kâinat imamı, kıta imamı, ülke imamı, bölge imamı, şehir imamı, semt ve mahalle imamı, kurum imamı gibi birçok değişik pozisyonu vardır.

Örgütün lideri, mensuplarınca kâinat imamı, mehdi, mesih olarak kabul edilmektedir. Kâinat imamına bağlı olarak üst kurullar örgütün birimlerini yönetmekte faaliyetlerini düzenlemektedirler. Bu kurullar “istişare kurulu”, “mollalar”, “tayin heyeti” ve “özel hizmet” birimleridir.

Örgütün yurt içi yapılanmasında ise, “Türkiye imamı”, “bölge imamları”, “il imamları”, “küçük il ve bölge imamları”, “İlçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” şeklinde hiyerarşik bir yapı izlenmekte ve örgüt tabana yayılmaktadır.

Türkiye’den sorumlu imama, beş bölge imamı, onlara da bu beş bölgeyi oluşturan şehirlerden sorumlu imamlar bağlıdır. Her şehir, büyüklüğüne göre alt bölgelere, bölgeler semtlere bölünmüş olup her semte ayrı bir imam atanmaktadır. Semt imamlarının altında ise semte bağlı ışık evlerinin imamları yer almaktadır. Bunun yanı sıra kamuda, bakanlıklar ve taşra teşkilatı, yerel yönetimler, üniversiteler, kamu iktisadi teşebbüsleri alanlarında faaliyet gösteren kurumlara da örgüt tarafından imamlar atanmaktadır.

…’in 1999 yılında ABD’ye gitmesinden sonra Türkiye’deki faaliyetlerine ilişkin sorumluluk Türkiye imamına geçmiştir. Ülke içerisindeki faaliyetler ülke imamına bağlı olarak yürütülmekte ve yapılan faaliyetler kurye aracılığıyla ya da doğrudan irtibata geçilerek Gülen’e aktarılarak onayı istenmektedir.

Örgütün bir nev’i omurgasını oluşturan ve günümüz itibariyle elde ettiği konumu kazandıran özel hizmet birim imamları, örgüt ve lideri Gülen’in en çok önem verdiği imamlardır. Bu birim en geniş şekilde yargı, emniyet, mülkiye, TSK, MİT, Milli Eğitim ve akademik kadro imamlarından oluşmaktadır. Hizmet birimlerinde gizliliğe çok önem verilerek hücre tipi yapılanmaya gidilmiştir. Örgüt mensubu en fazla bir üst sorumlusunu ve bir altında bulunan mensubunu tanımaktadır.

Bir hücre evi ya da en küçük örgüt biriminin sorumlusu erkekler için “abi”, kadınlar için “abla” dır. Abilik örgütte hocalık makamıdır. Hiyerarşiye göre üst tabaka belirler ve görevine son verir. Üyeler abiye itaat etmek mecburiyetindedir. Lider ve ahilerin alttakiler tarafından seçimi söz konusu olmaz ve onaylamalarına da gerek yoktur. Abilik dokunulmazdır. Buna karşın kadınlar örgütün içerisinde hiçbir zaman üst düzey yönetici olamazlar.

Örgütün bütünlüğü üzerinde tek hakim ve önder … olup örgüt içerisinde kainat imamı olarak görülmektedir. Diğer yöneticiler onun verdiği yetkiyle onun adına görev yaparlar. Örgüt yukarıdan aşağıya doğru tekçi (monist) yapıda örgütlenmiştir. Daha önce de ifade edildiği gibi kâinat imamı, kutsal insan, mesih, mehdi, hoca efendi gibi sıfatlarla anılmaktadır.

Kâinat imamlığı, örgütün her türlü işiyle ilgilenip üst karar veren temel, ideolojik ve doktriner birimdir. Bütün işler onun talimatıyla yürütülmektedir. Örgüte her hafta sesini internet üzerinden duyurmaktadır. Örgüt mensuplarının topladığı bütün bilgi ve belgeler de onda toplanır.

Kâinat imamı inancı ve yedi katlı piramidal yapılanma, İsmailiye mezhebinden ve köken olarak da Zerdüştlük dininden alınmıştır. Zerdüştlük dini ve ondan mülhem İsmailiye mezhebinden yedi kat gök gibi örgütlenmişlerdir. Bu mezhep, sofilerini yedi dereceye ayırmıştır. Tarikatın piri yedinci derecede oturur ki, bu mertebe Allah’tan doğrudan emir alan imamlık makamıdır. İmam helali haram ve haramı helal yapabilir. Ona mübah olmayan hiçbir şey yoktur.

Örgüt içi hiyerarşide itaat ve teslimiyet, katı bir kuraldır. Teslimiyet hem örgüte hem de liderin emrine ona atfen verilen göreve adanmışlıktır. Örgüt sivil toplumu kendi haline bırakmayıp, kendine hizmet eden bağlı unsurlara dönüştürmektedir. Kadrolaşma ile yargı, …, emniyet ve bakanlık birimleri bu gücün denetimine girip, örgütsel amaçlar doğrultusunda kullanılabilmektedir.

Örgütün hiyerarşik yapılanmasındaki tabaka sistemi kat sistemine dayanır. Katlar arasında geçişler mümkündür ama dördüncü tabakadan sonrasını önder belirler. Katlar şu şekildedir;

Birinci Kat, Halk Tabakası: Örgüte iman ve gönül bağı ile bağlı olanlar, fiili ve maddi destek sağlayanlardan oluşur. Bunların birçoğu örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmayan bilinçli veya bilinçsiz hizmet ettirilen kesimdir. Genellikle faaliyetlerden habersizdirler. Bu katmandakileri örgüte bağlayan ana unsur istismar edilen İslami duyarlılık ve din duygularıdır.

İkinci Kat, Sadık Tabaka: Okul, dershane, yurt, banka, gazete, vakıf ve kurum görevlilerinden oluşan sadık gruptur. Bunlar örgüt sohbetlerine katılır, düzenli aidat öder, az veya çok örgüt ideolojisini bilen kişilerdir.

Üçüncü Kat, İdeolojik Örgütlenme Tabakası: Gayri resmi faaliyetlerde görev alırlar. Örgüt ideolojisini benimseyen ve ona bağlı çevresine propaganda yapan kişilerden oluşur.

Dördüncü Kat, Teftiş Kontrol Tabakası: Bütün hizmeti (legal ve illegal) denetler. Bağlılık ve itaatte dereceye girenler buraya yükselebilir. Bu tabakaya girenler örgütte çocuk yaşta kazandırılanlardan seçilir. Örgüte sonradan katılanlar genellikle bu katta ve daha üst katlarda görev alamazlar.

Beşinci Kat, Organize Eden ve Yürüten Tabaka: Üst düzey gizlilik gerektirir. Birbirlerini çok az tanırlar. Örgüt lideri tarafından atanır. Devletteki yapıyı organize edip yürüten tabakadır. Evliliklerinin örgüt içinden olması zorunludur.

Altıncı Kat, Has Tabaka: … ile alt tabakaların irtibatım sağlar. Örgüt içi görev değişiklikleri yapar. Azillere bakar. Örgüt liderince bizzat atanırlar.

Yedinci Kat, Kurmay Tabaka: Örgüt lideri tarafından doğrudan seçilen 17 kişiden oluşan örgütün en seçkin kesimidir.

Yedi katmanın en üstünde “Sözde Fethullah Hoca arşı” yer almaktadır. Beşinci, altıncı ve yedinci katmanlar örgütü yöneten katmanlardır. Altıncı ve yedinci katmandakilerinin örgütten kopmalarına kesinlikle izin verilmez. Altıncı katmandakiler örgüt liderinin bildiği ve takip ettiği hayati önemi haiz gördükleri hizmetleri yapan kişilerdir. Beşinci katmanda çok nadir halde örgütten kopma olmuştur. Bu katmanda olup örgütten ayrılanlar takip edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Dördüncü katman örgütü bir arada tutar ve alt katmandakilerin teftiş ve kontrolünü yapar. Hizmet denen işleri ise ilk üç katmandakiler yürütmektedir.

Şu hale göre; anılan örgüt yönünden, örgütün lideri Fetullah Gülen ile beşinci, altıncı ve yedinci katmanlarda yer alanların, bu cümleden olarak kıta imamı, ülke imamı, “Türkiye imamı” ve “bölge imamlarının”, her halükarda örgütün üst düzey yöneticisi olduklarında kuşku yoktur. Ancak örgütü bir arada tutan ve alt katmanlardakilerin teftiş ve kontrolünü yapan dördüncü katman örgüt mensupları ile ilgili olarak, il ve ilçe sorumluları/imamları ile kamu kurumları imamlarının yönetici olup olmadıkları, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, somut olayın özellikleri, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevleri, sorumluluk sahalarında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettikleri kamu personelinin devletin güvenliği bakımından ifade ettiği stratejik değer de gözetilerek belirlenmelidir. Örgüt yöneticisinin mutlaka illegal faaliyetleri yönetmesi gerekmez. Örgütün amacına ve varlığının devamına katkı sunan sözde legal faaliyetleri sevk ve idare etmek de bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Örgütün anlatılan yapılanması çerçevesinde, “örgüt mensupları ve örgütsel faaliyetler bakımından yoğunluk içermeyen ilçe imamları”, “semt imamları”, “mahalle imamları”, “ev imamları (abileri)”, “talebe imamları”, “serrehberler”, “belletmenler” gibi ilk üç katman mensuplarının ise örgüt yöneticisi olarak kabul edilmesi mümkün görülmemektedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; örgütün Emniyet teşkilatı yapılanması içerisinde, İç Anadolu Bölgesine bağlı … Bölgesinden … …,…,….,…., ve … illerinde görev yapan polis memurlarının bağlı bulunduğu sözde “müdür”’lerin üzerinde “genel müdür” sıfatı ile sorumlu ve yetkili olan, heyerarşik astlarını “müdür”’ler aracılığı ile sevk ve idare eden ve “Sadık” kod adını kullanan sanığın eyleminin, örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevi, sorumluluk sahasında sevk ve idare ettiği örgütsel faaliyetlerin örgütün amaç ve etkinliği bakımından önem ve yoğunluğu ile kontrol ettiği kamu personelinin devletin güvenliği bakımından haiz olduğu stratejik değer de gözetildiğinde TCK 314/1 maddesinde yazılı “Silahlı Terör Örgütünü Yönetme” suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması,

9-Sanık … hakkında;
a-Genel kural, tanıkların mahkeme huzurunda bizzat dinlenilmesi olup bunun gerçekleşememesi halinde SEGBİS yolu ile dinlenebileceği, bu teknik imkanın bulunmaması halinde de hastalık veya malullük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkemece istinabe yolu ile dinlenilmesine karar verilmesi mümkündür (CMK 180/1) ancak; tanık veya bilirkişilerin dinlenmesi için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısına, suçtan zarar görene, vekiline, sanığa ve müdafiine bildirilmelidir(CMK 181/1).

Dosya kapsamına göre tanık …’ın beyanlarının suçun sübutu açısından belirleyici delil olması karşısında, tanığın duruşmaya getirilerek taraflara da soru sorma hakkı tanınmak suretiyle beyanlarının tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, tanığın hazırlık beyanlarının okunulmasıyla yetinilerek CMK’nın 210/1 maddesine muhalefet edilmesi suretiyle eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,

b-Sanığın mahkemede alınan beyanlarında, eşinin kullandığı 0553 …. 2259 numaralı GSM hattına ByLock programını kendisinin kurduğunu, 2014 yılı sonlarında Play Store’dan indirdiğini, nasıl çalıştığını anlamayınca sildiğini beyan etmesi karşısında, eşinin yargılandığı … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/72 esas sayılı dosyasının onaylı bir suretinin dosya içerisine getirtilerek, gerekirse eşinin de tanık sıfatıyla beyanlarına başvurularak söz konusu ByLock programının gerçek kullanıcısının tespit edilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

c-İstinaf aşamasında dosyaya geldiği anlaşılan, başka dosya şüphelisi Selim B.’e ait beyanlar ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanağına göre ilgili şahsın tanık sıfatıyla dinlenilmesi, tanık olarak dinlenilmesinin mümkün olmaması halinde dosya içerisindeki beyanları ile ekindeki fotoğraf teşhis tutanaklarının, yine karar günü dosya içerisine geldiği anlaşılan Garson kod adlı gizli tanıktan elde edilen dijital materyale ilişkin hazırlanan veri inceleme raporunun CMK 217. maddesi uyarınca duruşmada sanık ve müdafine okunarak diyeceklerinin sorulmasından sonra karar verilmesi gerektiğinin gözetilmesi lüzumu,

Kanuna aykırı olup, sanık … müdafi, sanık …, sanık …, sanık … müdafi, sanık … müdafi, sanık … müdafii, sanık … müdafii, sanık … ve müdafii ile sanık … ve müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sanıklar … ve … açısından sair yönleri incelenmeksizin, sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, … hakkındaki hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, sanık … açısından CMK’nın 307/4 maddesi gereğince sonuç ceza bakımından sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, sanık …’nun tutuklulukta geçirdiği süre, bozma nedenleri, atılı suç için kanun maddelerinde öngörülen ceza miktarı ve mevcut delil durumu gözetilerek tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE 30.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA- DAEŞTEN KAÇAN SANIĞIN YAKALANDIKTAN SONRA VERDİĞİ BİLGİLERE GÖRE ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN FAYDALANMASI GEREKTİĞİ

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/11079 E. , 2021/10023 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.06.2020 tarih ve 2019/327 – 2020/94 sayılı kararı

Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma

Uygulama : TCK’nın 314/2, 221/4-son, 62, 53, 58/9, 3713 sayılı Kanunun 5/1 maddeleri gereğince mahkumiyetine ilişkin istinaf isteminin esastan reddi

Tebliğname : Onama

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyizin sebebine göre dosya incelendi gereği düşünüldü;

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1-Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK’nın 61/1. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca; suçun işleniş biçimi, işlendiği yer ve zaman, meydana gelen tehlikenin ağırlığı göz önünde bulundurularak, hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun şekilde alt sınırdan makul düzeyde uzaklaşılarak bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,

2-Sanığın mensubu olduğu DAEŞ terör örgütünden kaçarak Türkiye’ye geldiği, daha öncesinde de kaçmaya çalıştığı ancak DAEŞ tarafından tutsak edilmesi sebebiyle kaçamadığı yönündeki aşamalarda istikrar arz eden etkin pişmanlık içerir beyanları ile hakkında beyanda bulunarak fotoğraf teşhisi yaptığı 5 kişiden 3’ünün sanığın beyanından sonra tutuklandığı 1’inin ise hakkında ülkeden deport işlemleri yapıldığı gözetilerek bu kapsamda örgütteki kaldığı süre, ve örgütteki konumu ile uyumlu örgütsel ifade veren ve anlatımlarda bulunduğu anlaşılan sanık hakkında; verdiği bilgiler, bilgilerin niteliği, faydalılık derecesi ve etkin pişmanlıkta bulunduğu aşama nazara alınarak TCK’nın 314/2 ve 3713 sayılı Kanunun 5/1. maddesi uyarınca tayin olunan cezada, üçte birden dörtte üçe kadar indirim öngören TCK’nın 221/4-2. maddesi gereğince dosya kapsamı gözetilerek makul oranda indirim yapılması gerekirken yazılı şekilde uygulama ile fazla cezaya hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanığın TAHLİYESİNE, başka suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde DERHAL SALIVERİLMESİNİN sağlanması için ilgili yer Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 4. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin …Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA- ETKİN PİŞMANLIK -SUÇU ORTAYA ÇIKARMA VE SUÇUN KENDİLERİ ALEYHİNE VASIFLANDIRILMASINA KATKIDA BULUNMA

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/2766 E. , 2021/10128 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.07.2018 tarih ve 2017/318 – 2018/310 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : 1-)Sanıklar …, … ve … yönünden; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63 maddeleri uyarınca mahkumiyetlerine yönelik istinaf başvurularının esastan reddi,
2-)Sanık … yönünden; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63 ve 55 maddeleri uyarınca mahkumiyetine yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi,
3-)Sanıklar …, …, …, … ve … yönünden; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5, TCK’nın 221/4-son, 221/5, 62, 53, 58/9 ve 63 maddeleri uyarınca mahkumiyetlerine yönelik istinaf başvurularının esastan reddi
Temyiz edenler : Sanıklar müdafileri

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, sanıklar …, … ve …’ın çocuklarını örgüte müzahir okullara göndermeleri eylemlerinin örgütsel faaliyetler olarak değerlendirilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede;
5070 sayılı Elektronik İmza Kanununun 5 ve 22. maddeleri gereğince elektronik imza ile imzalandığı belirtildiği halde; UYAP’ta yapılan kontrolde, İlk Derece Mahkemesi gerekçeli kararı ile 17.08.2018 tarihli duruşma zaptının 182513 sicil numaralı katip tarafından; 13.07.2017 ve 10.10.2017 tarihli duruşma zaptlarının 34463 sicil numaralı üye hakim tarafından elektronik olarak imzalanmaması mahallinde giderilebilir eksiklik olarak görülmüştür.
I-)Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davalarının esastan reddine, ancak;
Tayin edilen temel cezalardan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddesi uyarınca artırım yapılırken, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrası uyarınca artırım yapıldığının belirtilmesi gerektiği gözetilmeden uygulama maddesinin yalnızca 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi olarak gösterilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeple BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılması gerektirmeyen bu hususun 5271 sayılı CMK’nın 303/1-c maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkralarından “3713 sayılı TMK’nın 5. maddesi gereğince” ibarelerinin çıkarılarak yerlerine “3713 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrası gereğince” yazılması suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II-)Sanıklar … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

1-) Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 9-18-78 sayılı kararında açıklandığı üzere; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır.
TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesinden yararlanabilmek için; failin yakalandıktan sonra bilgisi ölçüsünde örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli ve samimi bilgi vererek suçtan pişmanlığını söz ve davranışlarıyla göstermesi gerekmektedir. Bu bilgi maddenin üçüncü fıkrasında aranan, örgütü çökertecek nitelikteki bilgi değildir. Verilen bilginin önemi cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (Dairemizin 12.05.2015 tarih,… K. 26.10.2015 tarih, 2015/1565-3464 K.).
TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında etkin pişmanlıkta bulunulduğunun kabulü halinde bu suçtan dolayı verilecek cezada 1/3’ten 3/4’e kadar bir indirim yapılacağı öngörülmektedir. Buna göre belirlenen cezadan en az 1/3, en fazla 3/4 oranında bir indirim yapılacaktır. Bu iki sınır arasında yapılacak indirim, verilen bilginin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere elverişlilik derecesi, ceza soruşturması ya da kovuşturmasının hangi aşamasında etkin pişmanlıkta bulunulduğu gibi kıstaslar nazara alınarak mahkeme tarafından takdir ve tayin edilecektir.
Bu açıklamalar ışığında, somut olay değerlendirildiğinde; sanıkların örgütte kaldığı süre ve konumları itibarıyla, örgütün yapısı, faaliyetleri ve diğer örgüt mensupları ile ilgili verdikleri bilgilerin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere faydalılık derecesi ve aşamalardaki beyanları ile suçu ortaya çıkarmaları ve suçun kendileri aleyhine vasıflandırılmasına katkıda bulunmaları nazara alındığında silahlı terör örgütüne üye oldukları ve TCK’nın 221/4-2. cümlesinde öngörülen etkin pişmanlık şartlarını taşıdıkları anlaşıldığından, sanık … ile kolluk ve savcılıkta verdiği beyanları mahkeme huzurunda da aynen tekrar ettiği, soruşturma aşamasındaki ikrara yönelik beyanlarından esas itibariyle dönmediği anlaşılan sanık …’nın etkin pişmanlığın gerçekleştiği aşama ve verilen bilgilerin niteliği de dikkate alınarak TCK’nın 221/4-2 maddesi kapsamında cezalarından indirim yapılması gerektiği gözetilmeden takdirde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi,
2-)Sanık … hakkında örgüt üyeliği suçundan kamu davası açıldığının anlaşılması karşısında; İlk Derece Mahkemesi gerekçesi ve hüküm fıkrasında “sanık … hakkında silahlı terör örgütü yöneticiliğinden kamu davası açılmış ise de eylemlerinin yöneticilik değil üyelik kapsamında kaldığı anlaşılmakla” şeklinde belirtilerek dosya kapsamıyla örtüşmeyen hususlara kabulde yer verilmek suretiyle hükmün karıştırılması,
3-)Kabul ve uygulamaya göre de;
Sanık … ve sanık … hakkında tayin edilen temel cezalardan 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 5. maddesi uyarınca artırım yapılırken, 3713 sayılı Kanunun 5. maddesinin 1. fıkrası uyarınca artırım yapıldığının belirtilmesi gerektiği gözetilmeden uygulama maddesinin yalnızca 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi olarak gösterilmesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeple BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 3. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA VE SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE YARDIM – ETKİN PİŞMANLIK NOKTASINDA VERİLEN BİLGİLERE GÖRE ÜST HADDEN İNDİRİM YAPILMASI

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/3015 E. , 2021/10237 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARIN;

Mahkemesi :Ceza Dairesi

İlk Derece Mahkemesi : …3. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.02.2019 tarih ve 2017/73 – 2019/28 sayılı kararı

Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, silahlı terör örgütüne yardım etme

25.04.2017 (sanık … için)
29.03.2017 (diğer sanıklar için)
Hüküm : 1-Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında ayrı ayrı; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62/1, 53/1-2-3, 58/9, 63 maddeleri gereğince kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin istinaf başvurularının esastan reddi,
2-Sanıklar … ve … hakkında
ayrı ayrı; TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 221/4-2, 62/1, 221/5, 53/1-2-3, 58/9, 63 maddeleri gereğince kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin istinaf başvurularının esastan reddi,
3-Sanıklar …, … ve Necla
…hakkında ayrı ayrı; TCK’nın 220/7 ve 314/3 maddesi delaletiyle TCK’nın 314/2, TCK’nın 220/7-son cümle 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62/1, 53/1-2-3, 58/9, 63 maddeleri gereğince kurulan mahkumiyet hükümlerine ilişkin istinaf başvurularının esastan reddi
Temyiz edenler : Sanık … ve tüm sanıklar müdafileri

Bölge Adliye Mahkemesince sanıklar …, …, …, … ve … hakkında kesin olarak verilen hükümler, 24.10.2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan Kanuna eklenen geçici 5. maddesinin 1/f bendinde belirtilen süre içerisinde, diğer sanıklar yönünden ise yasal süresi içinde temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Hükmolunan cezanın süresine göre şartları bulunmadığından sanık … müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca REDDİNE,

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre;
1-) Sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkumiyet kararlarına ilişkin temyiz taleplerinin incelenmesinde;
Sanık …’ın SEGBİS yöntemiyle savunmasının alınmasının yüz yüzelik ilkesine uygun olması, mahkemece zorunluluk hususuna ilişkin neden gösterilmiş olup bu duruma yönelik olarak da sanık ve müdafiince duruşmada herhangi bir itirazda bulunulmamış olması nazara alındığında, sanık müdafiinin SEGBİS yöntemiyle sanığın savunmasının alınmasının savunma hakkını kısıtladığına yönelik temyiz itirazı sonuca etkili görülmemiştir.
Sanıklar …, … ve …n dosya kapsamındaki eylemlerinin, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmak suretiyle örgüte üye olma suçunu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, TCK’nın 314/3 ve 220/7. maddelerindeki atfın niteliği ve aleyhe temyiz bulunmaması karşısında, yine aynı sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda ek savunma verilmeden silahlı terör örgütüne yardım suçundan hüküm kurulması, sanıklara isnat edilen eylemlerin değişmeyip suç vasfının lehe değişmesi ve isnat edilen eylemlere ilişkin savunmalarının alınması nedeniyle savunma hakkı kısıtlanmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık … ve sanıklar …, …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükümlerin ONANMASINA,
2-) Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkumiyet kararına ilişkin temyiz talebinin incelenmesinde;
Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine; ancak,
Silahlı terör örgütüne üye olduğu ve TCK’nın 221/4-2. cümlesinde öngörülen etkin pişmanlık şartlarını taşıdığı kabul edilen sanığın, incelenen dosya kapsamı, deliller ve mahkeme kabulüne göre kendi bilgisi ölçüsünde örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde kendisi ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli ve samimi bilgiler verdiği anlaşılmakla, etkin pişmanlıkta bulunulan aşama gözetildiğinde, uygulanan kanun maddesinin amaç ve gerekçesi ile orantılılık ilkesi çerçevesinde belirlenen ceza üzerinden dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun bir şekilde üst hadde yakın bir indirim yapılması gerektiği gözetilmeksizin indirimin derecesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeple BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın …3. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için … Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.11.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLAN SANIĞIN YAKALANDIKTAN SONRA VERDİĞİ BİLGİLERE GÖRE ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/9602 E. , 2021/10245 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.10.2017 tarih ve 2017/188 – 2017/150 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62/1, 53/1-2-3, 58/9, 63 maddeleri uyarınca
mahkumiyet kararının istinaf başvurusu üzerine kaldırılarak TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1,
TCK’nın 221/4-2. cümle, 62, 53/1-2-3, 58/9 maddeleri uyarınca mahkumiyet

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;

Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Bölge Adliye Mahkemesince duruşmalı incelenerek verilen karara yönelik sanık müdafii tarafından 26.09.2018 tarihinde temyiz sebeplerini içermeyen süre tutum dilekçesi verildiği, Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçeli kararının sanık müdafiine 10.02.2018 tarihinde tebliğ edildiği, sanık müdafiince 22.10.2018 tarihinde ayrıntılı temyiz dilekçesinin, CMK’nın 295. maddesinde belirtilen 7 günlük süreden sonra sunulduğu görülmüş ise de, Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararının hüküm fıkrasında ve sanık müdafiine gerekçeli kararı tebliğ eden tebligat zarfında CMK’nın 295. maddesinde düzenlenen 7 günlük süreye ilişkin bir ihtaratın bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı kabul edilerek tebliğnamedeki ret düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 9-18-78 sayılı kararında açıklandığı üzere; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadale bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır.

TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesinden yararlanabilmek için; failin yakalandıktan sonra bilgisi ölçüsünde örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli ve samimi bilgi vererek suçtan pişmanlığını söz ve davranışlarıyla göstermesi gerekmektedir. Bu bilgi maddenin üçüncü fıkrasında aranan, örgütü çökertecek nitelikteki bilgi değildir. Verilen bilginin önemi cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (Dairemizin 12.05.2015 tarih, 2015/1426 E. 2015/1292 K. 26.10.2015 tarih, 2015/1565-3464 K.).

TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında etkin pişmanlıkta bulunduğunun kabulü halinde bu suçtan dolayı verilecek cezada 1/3’ten 3/4’e kadar bir indirim yapılacağı öngörülmektedir. Buna göre belirlenen cezadan en az 1/3, en fazla 3/4 oranında bir indirim yapılacaktır. Bu iki sınır arasında yapılacak indirim, verilen bilginin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere elverişlilik derecesi, ceza soruşturması ya da kovuşturmasının hangi aşamasında etkin pişmanlıkta bulunulduğu gibi kıstaslar nazara alınarak mahkeme tarafından takdir ve tayin edilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; silahlı terör örgütüne üye olduğu ve TCK’nın 221/4-2. cümlesinde öngörülen etkin pişmanlık şartlarını taşıdığı kabul edilen sanığın incelenen dosya kapsamı, deliller ve mahkeme kabulüne göre, soruşturma ve yargılama aşamasında örgütte kaldığı süre ve konumu itibarıyla, örgütün yapısı, faaliyetleri ve diğer örgüt mensupları ile ilgili verdiği bilgilerin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere faydalılık derecesi ve yargılama sürecinde etkin pişmanlıkta bulunulan aşama gözetildiğinde, uygulanan kanun maddesinin amaç ve gerekçesi ile orantılılık ilkesi çerçevesinde belirlenen ceza üzerinden dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun bir şekilde en üst had olan 3/4 oranında indirim yapılması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde fazla ceza tayini,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebepten dolayı hükmün CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

DEVLETİN BİRLİGİNİ VE ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜ BOZMA, KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS, SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi
2021/10342 E. , 2021/10291 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.12.2020 tarih ve 2020/22 – 2020/497 sayılı kararı

Suç : Devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma, kasten öldürmeye teşebbüs, silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : İlk dereceli … 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.12.2020 tarih ve 2020/22 esas, 2020/497 karar sayılı kararı ile;
1- Sanıklar … ve … hakkında devletin birligini ve ülke bütünlüğü bozma suçundan ayrı ayrı TCK’nın 302/1, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uyarınca mahkumiyetlerine,
2- Sanıklar … ve … hakkında kasten öldürmeye teşebbüs suçundan TCK’nın 81/1, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 35, 62, 53, 58/9 ve 63. maddeleri uygulanarak mahkumiyetlerine,
3- Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … hakkında TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 221/4-2, 62, 53, 58/9, 221/5 ve 63. maddeleri uygulanarak mahkumiyetlerine ilişkin istinaf başvurularının esastan reddine dair karar
Temyiz edenler : Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık … müdafii, Sanık …, Sanık … müdafii

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanıyı oluşturan duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I.Sanıklar …, …, …, …, …, … ve … yönünden sanık müdafiilerinin temyiz itirazları üzerine yapılan incelemede;
… Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesinin 23.03.2021 tarih ve 2021/98 E. – 2021/312 K. sayılı kararına karşı sanık müdafiilerinin yasal süresi içerisinde temyiz başvurusunda bulunduğu, ancak; sanık …’un 10.11.2021, sanık …’ın 09.10.2021, sanık …’in 30.09.2021, sanık Muhammet Mahmut’un 30.09.2021, sanık …’ın 09.10.2021, sanıklar … ve … ve … müdafiinin 08.09.2021 tarihli dilekçeleri ile temyiz yolundan vazgeçtiklerini belirtip, cezaların onaylanmasını talep ettikleri anlaşılmakla; sanıklar ve müdafilerinin dilekçelerinin temyizden vazgeçme iradesini taşıdığı kabul edildiğinden, 5271 sayılı CMK’nın 266/1. maddesi uyarınca vazgeçme nedeniyle dosyanın inceleme yapılmaksızın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE,
II. Sanıklar … ve … müdafilerinin devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma ve Kasten öldürmeye teşebbüs suçların kurulan hükümlere yönelik temyiz itirazları üzerine yapılan incelemede;
Mahkemenin kabulüne göre ”sanıklar … ve …’in 22.10.2019 tarihli olay tutanağına göre yaşanan çatışma üzerine silahlı olarak YPG içerisinde bulunmaları, sanıkların yakalanma şekli ve … Kriminal Polis Laboratuvarının 24.10.2019 tarihli raporunda; her iki sanığın el ve avuçlarında Antimon maddesinin tespit edilmesi göz önüne alınarak” devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçunu işledikleri kabul edilerek hüküm kurulmuşsa da; sanıkların savunmalarında çatışma yaşandığını kabul etmedikleri, mahkemede dinlenen ve etkin pişmanlıktan yararlanan diğer sanıkların da bu beyanları doğruladıkları, çatışmanın yaşandığına ilişkin düzenlenen tutanak mümzilerinin bizzat olayı gören kişiler olmadıkları, sanıkların ellerinde Antimon maddesinin tespit edilmesi, tek başına bahsi geçen çatışmaya katıldıklarını ispata yeterli delil olarak kabul edilemeyeceği hususları nazara alındığında, sanıkların fiillerinin bir bütün olarak örgüte üyelik suçunu oluşturacağı ayrıca sanıkların aşamalarda istikrar arz eden beyanlarında etkin pişmanlıktan yararlanmak istediklerini bildirerek verdikleri bilgilerin örgüt içerisinde kaldıkları süre, örgütsel faaliyet ve konumlarına uygun faydalı bilgiler olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre haklarında 5237 sayılı TCK’nın 221/4-2. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışıldıktan sonra bir karar verilmesi lüzumu gözetilmeden, suçların vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanıklar … ve … müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedeni, mevcut delil durumu, verilen ceza miktarı ve tutuklulukta geçirilen süre dikkate alınarak sanıklar müdafilerinin tahliye taleplerinin reddine, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 5. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA – ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDE CEZADA YAPILACAK İNDİRİM

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/2855 E. , 2021/10323 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : … 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.03.2018 tarih ve 2017/82-2018/47 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm :Sanıklar hakkında ayrı ayrı;
TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 221/4, 221/5, 62/1, 58/9, 53, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet hükümlerine yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi
Temyiz edenler : Sanıklar müdafileri

Bölge Adliye Mahkemesince sanıklar hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçuna ilişkin kesin olarak verilen hüküm, 24.10.2019 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan kanuna eklenen geçici 5. maddesinin 1/f bendinde belirtilen süre içerisinde temyiz edilmekle;

Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükümlere esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu anlaşılmakla sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesinden yararlanabilmek için; failin yakalandıktan sonra bilgisi ölçüsünde örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli ve samimi bilgi vererek suçtan pişmanlığını söz ve davranışlarıyla göstermesi gerekmektedir. Bu bilgi maddenin üçüncü fıkrasında aranan, örgütü çökertecek nitelikteki bilgi değildir. Verilen bilginin önemi cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (Dairemizin 12.05.2015 tarih, 2015/1426 E. 2015/1292 K. 26.10.2015 tarih, 2015/1565-3464 K.).

TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında etkin pişmanlıkta bulunduğunun kabulü halinde bu suçtan dolayı verilecek cezada 1/3’ten 3/4’e kadar bir indirim yapılacağı öngörülmektedir. Buna göre belirlenen cezadan en az 1/3, en fazla 3/4 oranında bir indirim yapılacaktır. Bu iki sınır arasında yapılacak indirim, verilen bilginin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere elverişlilik derecesi, ceza soruşturması ya da kovuşturmasının hangi aşamasında etkin pişmanlıkta bulunulduğu gibi kıstaslar nazara alınarak mahkeme tarafından takdir ve tayin edilecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; silahlı terör örgütüne üye oldukları ve TCK’nın 221/4-2. cümlesinde öngörülen etkin pişmanlık şartlarını taşıdığı kabul edilen sanıkların incelenen dosya kapsamı ve delillere göre, yakalandıktan sonra emniyet ve sorgu hakimliğindeki ifadelerinde örgütte kaldıkları süre ve konumları itibarıyla örgütün yapısı, faaliyetleri, örgüt yapılanması ve mensupları ile ilgili verdikleri ve kovuşturma sonuna kadar özü itibariyle dönmedikleri bilgilerin faydalılık derecesi ve etkin pişmanlıkta bulunulan aşamalar gözetilerek, uygulanan kanun maddesinin amaç ve gerekçesi ile orantılılık ilkesi çerçevesinde belirlenen cezalar üzerinden dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerekirken indirimin derecesinde yanılgıya düşülerek yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde fazla cezalar tayin edilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanıklar müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sanıklar hakkındaki hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA- ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİ

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/16894 E. , 2021/10370 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi

İlk Derece Mahkemesi : … 18. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.02.2018 tarih ve 2017/12 – 2018/41 sayılı kararı
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62/1, 53, 63, 58/9 maddeleri uyarınca mahkumiyet
kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle;

Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre yapılan temyiz incelemesi sonunda dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Dosya kapsamına göre, silahlı terör örgütüne üye olmak suçunun sübutu kabul, olay niteliğine ve kovuşturma sonuçlarına uygun şekilde vasfı tayin edilmiş olduğundan yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1)Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 9-18-78 sayılı kararında açıklandığı üzere; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadale bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır.

TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesinden yararlanabilmek için; failin yakalandıktan sonra bilgisi ölçüsünde örgüt içerisindeki konumuyla uyumlu şekilde kendisinin ve diğer örgüt üyelerinin eylemleri, örgütün yapısı ve faaliyetleriyle ilgili yeterli ve samimi bilgi vererek suçtan pişmanlığını söz ve davranışlarıyla göstermesi gerekmektedir. Bu bilgi maddenin üçüncü fıkrasında aranan, örgütü çökertecek nitelikteki bilgi değildir. Verilen bilginin önemi cezanın belirlenmesinde dikkate alınmalıdır (Dairemizin 12.05.2015 tarih, 2015/1426 E. 2015/1292 K. 26.10.2015 tarih, 2015/1565-3464 K.).

TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesi kapsamında etkin pişmanlıkta bulunduğunun kabulü halinde bu suçtan dolayı verilecek cezada 1/3’ten 3/4’e kadar bir indirim yapılacağı öngörülmektedir. Buna göre belirlenen cezadan en az 1/3, en fazla 3/4 oranında bir indirim yapılacaktır. Bu iki sınır arasında yapılacak indirim, verilen bilginin niteliği, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ya da diğer örgüt mensuplarının tespiti ile ilgili olmak üzere elverişlilik derecesi, ceza soruşturması ya da kovuşturmasının hangi aşamasında etkin pişmanlıkta bulunulduğu gibi kıstaslar nazara alınarak mahkeme tarafından takdir ve tayin edilecektir.

Temyiz aşamasında sanık müdafii aracılığıyla verdiği 12.11.2021 tarihli dilekçesinde sanığın etkin pişmanlıktan yararlanması gerektiğimi bildirmesi karşısında, duruşmada hazır edilerek etraflıca beyanları alınıp, verdiği bilgilerin örgüt içerisindeki kaldığı süre, örgütsel faaliyet ve konumuna uygun faydalı bilgiler olup olmadığı, eldeki bilgilerle örtüşüp örtüşmediği ilgili birimlerden sorulup değerlendirilerek sonucuna göre hakkında 5237 sayılı TCK’nın 221/4-2. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın … 18. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

PYD/ PKK TERÖR ÖRGÜTÜNE KATILAN VE ÖRGÜTTEN KAÇMA GİRİŞİMİNDE BULUNAN SANIK HAKKINDA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNİN UYGULANMASI GEREKTİĞİ

T.C
YARGITAY
3. Ceza Dairesi

2021/8399 E. , 2021/10524 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARIN;
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi : …3. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.02.2021 tarih ve 2021/11 – 2021/33 sayılı kararı

Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme
Hüküm :

1-Sanık hakkında TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, TCK’nın 62/1, 53/1-2-3, 58/9, 63/1.
maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükmüne syönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar,

2-Sanık hakkında TCK’nın 174/1, 174/2, 62/1, 52/2, 53/1-2-3, 58/9, 63/1. maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine dair karar

Temyiz edenler : Sanık ve müdafii

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;

Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararların niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Hükmedilen cezanın süresi itibariyle koşulları oluşmadığından sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin CMK’nın 299. maddesi gereğince REDDİNE,

Temyiz taleplerinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Sanık hakkında “Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarih ve 9-1878 sayılı kararında açıklandığı üzere; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadale bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, örgüte üye olma, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme veya örgüte bilerek isteyerek yardım etme suçlarında etkin pişmanlık, şahsi cezasızlık veya cezadan indirim yapılması gereken haller olarak kabul edilmiştir.

Şahsi cezasızlık nedeni olarak; sanığın amaç suçun işlenişine iştirak etmeksizin, hakkında bir soruşturma başlamadan önce örgütten gönüllü olarak ayrıldığını ilgili makamlara bildirmesi (TCK’nın 221/2 maddesi), hakkında soruşturma başladıktan sonra, gönüllü olarak teslim olup, örgütün yapısı ve faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili samimi ve faydalı bilgi vermesi (TCK’nın 221/4 maddesinin ilk cümlesi), yakalandıktan sonra pişmanlık duyarak örgütün dağılmasını veya mensuplarının önemli ölçüde yakalanmasını sağlamaya elverişli bilgi vermesi (TCK’nın 221/3 maddesi) hallerinde sanık hakkında cezaya hükmolunmayacaktır.

Amaç suça elverişli vahim nitelikte sayılan eylemler gerçekleştirilmeden yakalanan, örgüt kuran, yöneten, örgüte üye olan, üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen veya örgüte bilerek isteyerek yardım edenlerin örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında bilgi vermesi halinde ise cezadan indirim yapılacaktır (TCK’nın 221/4 maddesinin ikinci cümlesi).

Kanun vazıının, etkin pişmanlığı şahsi cezasızlık sebebi olarak kabul ettiği durumlarda, örgütten ayrılma veya güvenlik güçlerine teslim olma bakımından “gönüllülük” esasını benimsediği görülmektedir. Gönüllülük, Türk Dil Kurumu sözlüğünde; “bir iş yapmayı hiçbir yükümlülüğü yokken üstlenen” olarak tanımlanmıştır.

Örgütten ayrılma bağlamında gönüllülük, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde kalması imkanını ortadan kaldıran veya zorlaştıran bir dış etken bulunmaksızın kendi hür iradesiyle gönüllü olarak örgütten ayrılmasıdır. (Ersan Şen – H. Sefa Eryıldız, Suç Örgütü 2018 Baskı syf346)

Güvenlik güçlerine teslim olma bakımından gönüllülük kavramına gelince; Pişmanlık ve gönüllülük failin psikolojik dünyasıyla alakalı ve son derece soyut kavramlar olması nedeniyle sanığın “gerçek ve samimi” bir pişmanlık duyup duymadığı veya gönüllü olup olmadığının tespiti fevkalade zordur. Suç sonrasında ki tutum ve davranışların belli ölçüde cezadan kurtulma düşüncesine dayanması son derece insani bir durumdur (Baba, Türk Ceza Hukukunda Etkin Pişmanlık 2013 baskı syf 98). Bu nedenle aslında saptanmaya çalışılacak olan, failin salt cezadan kurtulma saikiyle değil fiilin yarattığı haksızlığı gidererek legaliteye dönme düşüncesiyle hareket edip etmediği hususudur ki bu da ancak kişinin dış dünyaya yansıyan davranışlarıyla belirlenebilir.

Yakalamanın yasal koşulları oluştuğunda hakkında usulüne uygun olarak düzenlenmiş yakalama müzekkeresine istinaden yakalanan ya da yasada öngörülen şartlar gerçekleştiği için yakalama müzekkeresi olmaksızın yakalanan faillerin etkin pişmanlıkta bulunmaları halinde, diğer şartlar da gerçekleşirse cezada indirim uygulanması gerekecektir. Bu durumda bir gönüllü teslimden bahsetme imkanı olmadığı açıktır.

Suç işleyen ya da suç şüphesi ile takip edilen/soruşturulan kişilerin belli ölçüde yakalanma korkusu taşıyacağının doğal bir durum olduğu da gözetildiğinde, kural olarak gıyabında düzenlenmiş yakalama emri bulunsa da kendiliğinden/gönüllü olarak teslim olup örgütün yapısı ve faaliyetleri hakkında bilgi vermesi halinde TCK’nın 221/4 maddesinin ikinci cümlesi gereğince cezasından indirim yapılması gerekecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Karar yerinde usulüne uygun olarak toplanıp tartışılan delillere ve dosya kapsamına uygun oluş ve kabule göre;

Hakkında ailesinin kayıp müracaatı üzerine soruşturma başlatılan ve bu soruşturma kapsamında yakalama kararı verilmesinden makul sayılmayacak şekilde uzun bir süre geçtikten sonra güvenlik güçlerine kendiliğinden teslim olan sanığın, Suriye’ye giderek PYD/YPG’ye katılıp burada ideolojik ve askeri eğitim gördükten sonra Irak’ta örgütün barınmak ve korunmak amacıyla kullandığı mağaraları genişletme kazı çalışmalarına katıldığı, sonrasında örgütten ayrılmak için iki kez kaçma girişiminde bulunduğu ve ikinci kaçma girişiminde sanığa örgüt tarafından bir hafta mağaradan çıkmama ve kimseyle konuşmama cezasının verildiği, cezası bitince tekrar mağara kazı çalışmalarına ilişkin görevine döndüğü ve hava saldırısı sonucunda çalıştığı mağaranın önüne düşen bomba ile yaralandığı, tedavisi bittikten sonra kendi imkanlarıyla örgütten ayrılarak Türkiye’ye geldiği ve etkin pişmanlıktan yararlanmak amacıyla güvenlik kuvvetlerine kendiliğinden teslim olduğu, aşamalarda vermiş olduğu ifade ve savunmalarında, örgüte nasıl katıldığına, örgütün yurt dışındaki sözde eğitim akademisinin ve örgüt mensuplarının barındığı mağaranın bulunduğu konumlara, bu yerlere illegal yollarla ne şekilde çıktığına, örgüt içerisinde aldığı eğitimlere ve sözde eğitim akademisinin komutanının kod adına, örgüt içerisinde gerçekleştirdiği faaliyetlere ve kendisinin Çiyager Botan kod adını kullandığına ilişkin anlatımlarda bulunduğu, yakalandığı andan itibaren soruşturma ve kovuşturma aşaması boyunca etkin pişmanlık içeren anlatımlarında sebat eden sanığın bir kısım örgüt üyeleri hakkında kendi yargılandığı dosyada fotoğraflı teşhisinin de bulunduğu anlaşılmakla; örgütten ayrılarak kendiliğinden teslim olan ve örgütte kaldığı süre ve konumuna uygun bilgiler verdiği anlaşılan sanık hakkında belirlenen ceza üzerinden TCK’nın 221/4. fıkrasının 2. cümlesi gereğince indirim yapılması gerekirken dosya kapsamı ile de uyuşmayan yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi suretiyle fazla ceza tayini,

2-Sanık hakkında “Tehlikeli Maddeleri İzinsiz Olarak Bulundurma veya El Değiştirme” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;

Sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

A-Dosya kapsamına, oluşa ve aksi sabit olmayan savunmasına göre sanığın eyleminin TCK’nın 174/1. maddesi kapsamındaki yazılı suçu oluşturduğu gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması,

B-Kabul ve uygulamaya göre de;

Sanık hakkında temel ceza tayin edildikten sonra 3713 sayılı Kanunun 5/1. Maddesi uyarınca cezasında yarı oranında artırım yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ileri sürdüğü temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı BOZULMASINA, sanığın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, verilen ceza miktarı, bozma nedenleri ve tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alındığında tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına, CMK’nın 283/1 ve 307/5. maddeleri uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına, 28/02/2019 tarihinde yürürlüğe giren 20/02/2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın …3. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İCRA CEZA MAHKEMESİNDE ŞİKAYET HAKKININ DÜŞÜRÜLMESİ KARARI İLE BİRLİKTE VEKALET ÜCRETİNE HÜKMEDİLEMEYECEĞİ

Yargıtay
19. Ceza Dairesi
Esas No:2016/9301
Karar No:2017/6721
K. Tarihi:12.9.2017
İCRA CEZA MAHKEMESİNDE şikayet hakkının düşürülmesi kararı ile birlikte vekalet ücretine hükmedilemeyeceği…..
MAHKEMESİ :İcra Ceza Mahkemesi
SUÇ : 2004 Sayılı Kanuna Aykırılık
HÜKÜMLER : Şikayet Hakkının Düşürülmesi
Yerel Mahkemece verilen şikayet hakkının düşürülmesine yönelik hükümler temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Hükmün özünü oluşturan kısa kararda İİK’nın 347. maddesinde düzenlenen öğrenme tarihi itibariyle 3 aylık süre geçtikten sonra şikayette bulunulduğundan bahisle şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesine rağmen gerekçeli kararda aynı maddede düzenlenen 1 yıllık süre geçtikten sonra şikayette bulunulması gerekçesi ile şikayet hakkının düşürülmesine karar verilmesi sonucu itibariyle doğru olduğundan bozma sebebi yapılmamıştır.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Hükmün esasını oluşturan, kısa kararda hükmedilmediği halde ve şikayet hakkının düşürülmesi kararı ile birlikte vekalet ücretine hükmedilemeyeceği gözetilmeden sanıklar lehine vekalet ücretine hükmedilmesi,
Kanuna aykırı ve şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, hükümlerin BOZULMASINA, bozma sebebi 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca, yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte bulunduğundan, hüküm fıkrasından vekalet ücreti ile ilgili üçüncü paragrafın çıkartılmak suretiyle başkaca yönleri kanuna uygun bulunan hükümlerin tebliğnameye aykırı olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 12/09/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİNCE DURUŞMA AÇILMADAN DOSYA ÜZERİNDEN BERAAT KARARI VERİLMESİNİN OLAYA UYGUN OLMADIĞI

T.C
YARGITAY
15.Ceza Dairesi

Esas No:2020/2538
Karar No:2020/6767

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin İstanbul Anadolu 37. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/05/2018 tarih, 2015/112 esas ve 2018/398 karar sayılı hükmüne yönelik katılan vekili ve sanık tarafından istinaf yoluna gidilmesi üzerine, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesinin, ilk derece mahkemesinin mahkumiyet hükmünü sanığın beraatine hükmetmek suretiyle düzeltilerek esastan reddine ilişkin kurduğu hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Sanığın, katılanın ortağı ve yetkilisi olduğu K…Lojistik Kara Taşımacılığı Temizlik Ürünleri İnş Tic. ve Ltd. Şti.’de 23/09/2013 tarihinde ön muhasebe elemanı olarak aylık 1200 TL ücret ile çalışmaya başladığı, bu şirketin işlerinin durgun olması sebebiyle katılanın C… Tanıtım Projeksiyon Organizasyon ve Reklam Ürünleri San. Tic. Ltd. Şti.’yi satın aldığı, ancak aynı anda adına kayıtlı 2 şirket olmasını istemediğinden devri sanık üzerine yaptırarak bu şirketin ortağının ve yetkilisinin sanığın olmasını sağladığı, daha sonra sanığın bu şirket hesabından 21/04/2014 tarihinde 121.500 TL’yi, 27/06/2014 tarihinde 19.595 TL’yi, 18/07/2014 tarihinde de 3.500 TL’yi katılanın bilgi ve rızası dışında kendi uhdesine geçirdiğinin iddia edildiği somut olayda, sanık hakkında yerel mahkemece kurulan mahkumiyet hükmüne karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılmaksızın CMK’nin 280/1-a maddesi delaletiyle aynı Kanunun 303/1-a uyarınca beraat kararı verilmiş ise de; anılan Kanun hükmünün delil değerlendirilmesi yapılmaksızın derhal beraat kararı verilebilecek hallerde uygulanabileceği; sanık hakkındaki mahkumiyet hükmü bakımından ise CMK’nin 280/1-g maddesi uyarınca duruşma açılarak ve taraflar da çağrılarak delillerin değerlendirilmesi sonucunda anılan Kanun maddesinin 2. fıkrasına göre yeniden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, duruşma açılmaksızın dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda sanığın beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesi hükmünün bu sebepten dolayı 5271 sayılı CMK’nın 302/2-5. maddeleri uyarınca sair hususlar incelenmeksizin BOZULMASINA, dosyanın gereği için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi’ne iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine, 25/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SÜRÜCÜNÜN KALDIRIMDA BULUNAN YAYANIN YOLA ÇIKABİLECEĞİNİ ÖNGÖREREK HIZINI AZALTMADAN DEVAM ETMESİ- ÜST SINIRDAN CEZA TAYİNİ

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

2017/861 E. , 2019/248 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 370-1013

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’in TCK’nın 85/1, 62/2 ve 51/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.11.2012 tarihli ve 602-1343 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.12.2014 tarih ve 29886-26726 sayı ile;

“…a) Sanık sürücü …’in yönetimindeki otomobiliyle 6,3 metre genişliğinde, çift yönlü, kuru, asfalt zeminli yolda olay mahalline geldiğinde, kaplamaya giriş yapan ve o sırada elinden düşen erikleri toplamaya çalışan yaya …’ya aracının sağ ön kısmı ile çarptığı somut olayda, sanığın savunmalarında İzmir istikametinden Urla istikametine gittiği sırada, Bordo Restoran civarında sağ tarafta kaldırımda okul kıyafetli ve eşofmanlı öğrenciler gördüğünü, öğrencilerin dağınık vaziyette yürüdüklerini, hatta şakalaşıp birbirlerini ittiklerini, bunun üzerine öğrencilerden herhangi birisinin aniden yola çıkmasını önlemek amacıyla korna ile ikazda bulunduğunu belirtmesi karşısında, sanığın okul öğrencilerini dağınık şekilde görmesine rağmen zamanında etkin tedbir alabilecek şekilde kontrollü seyretmesi gerekirken buna riayet etmemiş olması nedeniyle asli kusurlu sanık hakkında, ceza tayininde alt sınırdan uzaklaşılması gerekirken, alt sınırdan ceza tayini,

Kabule göre de;

Cezaları ertelenen sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 51/8. maddesi uyarınca denetim süresini iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezanın infaz edilmiş sayılacağının kararda belirtilmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 30.06.2015 tarih ve 370-1013 sayı ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2015 tarihli ve 326907 sayılı “düzelterek onama” istekli tebliğnamesi ile gelen dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.02.2016 tarih ve 14731-3090 sayı ile;

“…Yerel Mahkemece, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25.12.2014 tarihli ve 2013/29886, 2014/26726 sayılı bozma ilamına yönelik sanık … yönünden direnilmesine karar verildiği…her ne kadar sanık … hakkındaki uyma hükmünü inceleme yetkisi Dairemize ait ise de Ceza Genel Kurulunca karar verildikten sonra Dairemizce inceleme yapılmasının daha yerinde olacağı” gerekçesiyle, öncelikle direnme yönünden inceleme yapılmak üzere, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 685-931 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 151-2662 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık Meral Mehtap Akıllıoğlu hakkında kurulan beraat hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş, sanık … hakkında bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda verilen beraat hükmüne yönelik temyiz istemi Özel Dairece incelenecek olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; TCK’nın 85/1. maddesi gereğince 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçta, temel cezanın 2 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme kararı verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;

Yerel Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada, sanığa duruşma günü davetiyesinin çıkarıldığı ancak tebliğ edilemediği ve duruşmaya gelmeyen sanığa aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Aynı kurala 5271 sayılı CMK’nın 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu Kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, dosyanın öncelikle inceleme dışı sanık … hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesi, temyiz incelemesinden sonra da mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.06.2015 tarihli ve 370-1013 sayılı direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, öncelikle inceleme dışı sanık … hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesi, temyiz incelemesinden sonra da mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.03.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

AKŞAM SAATİNDE HIZ SINIRININ ÜZERİNDE ARAÇ KULLANMA- BİLİNÇLİ TAKSİR

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

E. 2009/9-185
K. 2009/273
T. 24.11.2009

• TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET ( Çift Yönlü Olarak Kullanılan Caddede Akşam Saatinde Hız Sınırının Üzerinde Hızla Seyreden Sanık Birine Çarparak Ölümüne Neden Olduğu – Bilinçli Taksirle Hareket Edildiğinin Kabulü Gerektiği )

• BİLİNÇLİ TAKSİR ( Meydana Gelen Neticenin İstenmemesi Ancak Öngörülmesi Halinde Bilinçli Taksir Söz Konusu Olduğu )

• ÖLENİN KUSURU ( Suçun Taksirle mi Yoksa Bilinçli Taksirle mi İşlendiğinin Tespiti Yönünden Ölenin de Kusurlu Olup Olmamasının Bir Önemi Olmadığı )

• TAKSİR İLE BİLİNÇLİ TAKSİR ARASINDAKİ FARK ( Failin Öngörülebilir Nitelikteki Neticeyi Öngörememesi Bilinçli Taksirde İse Neticeyi Öngörmüş Olması Olduğu – Bilinçli Taksirde Gerçekleşen Sonuç Fail Tarafından Öngörüldüğü Halde İstenmediği )

5237/m.22, 85

ÖZET : Uyuşmazlık, sanığın eyleminin taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti noktasında toplanmaktadır. Kural olarak suç kasıt ile işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksir ile de işlenebilir. İstisnai kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka yasada açık bir düzenleme bulunması gerekir. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt, failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Somut olayda, çift yönlü olarak kullanılan caddede akşam saatinde hız sınırının üzerinde hızla seyreden sanık, birine çarparak ölümüne neden olmuştur. Sanık, objektif özen sorumluluğuna uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu durum karşısında, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket edildiğinin kabulü gerekir. Suçun taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti yönünden ölenin de kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur.

DAVA : Sanık Ali`nin, bilinçli taksirle ölüme neden olmak suçundan 5237 sayılı TCY`nın 85/1, 22/3 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak mahrumiyetine ve TCY`nın 53/6. maddesine göre ehliyetinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi`nce verilen 15.05.2007 gün ve 707-189 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi`nce 01.04.2009 gün ve 19045-3907 sayı ile;

“… Taşıt ve yaya trafiğinin yoğun olduğu mahalde belirlenen hız ölçülerinin çok üzerinde bir hızla seyir ettiği anlaşılan sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki 1 nolu görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine,

Ancak;

5237 sayılı TCK`nun 53/1. maddesindeki hak yoksunluğunun taksirli suçlarda uygulanamayacağının gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle bozulmasına, bu cihetin yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK`nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 4. bendinin sonuna `5237 sayılı TCK`nın 53/1. maddesinde belirtilen hakları anılan maddenin 2. ve 3. fıkrasındaki süreler ile kullanmaktan yoksun bırakılmasına` ilişkin ibarenin hükümden çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına…” karar verilmiş,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.08.2009 gün ve 217251 sayı ile;

“… Ceza Hukukunda taksir, `bilinçli taksir` ve `bilinçsiz taksir` olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. 5237 sayılı TCK`nun 22. maddesinin ikinci fıkrasında klasik taksir ( bilinçsiz taksir ), aynı maddenin 3. fıkrasında ise bilinçli taksir düzenleme altına alınmıştır. Bilinçli taksir, hukukumuza ilk kez 08.01.2003 tarih ve 4785 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 765 sayılı TCK`nun 45. maddesine son fıkra olarak girmiştir.

5237 sayılı TCK`nun 22/3. fıkrasında bilinçli taksirin tanımı yapılmış ve cezanın bu nedenle artırılacağı hükme bağlanmıştır: `Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır`. Kanunun tarifinden de anlaşılacağı üzere, bilinçli taksir, fail tarafından neticenin öngörülüp istenmemiş olmasıdır. Başka bir anlatımla, taksirin bu şeklinde neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketin tipe uygun, hukuka aykırı bir sonuca sebep olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı hareketi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle devam eden failin söz konusu güveninin dayanağı talih, bilgi, kabiliyet, tecrübe vs. gibi çeşitli etkenlerden ileri gelebilir.

Bilinçli ve bilinçsiz taksiri birbirinden ayıran özellik kendini `öngörme` kavramında gösterir. Neticenin öngörülmesinden anlaşılan, neticenin fail tarafından, hareketin yapıldığı zaman ve bu zamandaki şartlara göre tahmin edilebilme sidir. Yukarıda da belirtildiği üzere, öngörülmenin takdirinde failin yaşı, bedeni ve ruhi yapısı, eğitim durumu vs. göz önünde tutulur.

Öğreti ve uygulayıcılar, bilinçli taksir kavramını, bilinçsiz taksirden daha ziyade olası kasttan hareketle izaha çalışılmaktadır.

Bilinçli taksirle neyin anlatılmak istendiğini anlayabilmek için olası kastın anlam ve sınırını göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Olası kast halinde, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmektedir. Kişi işlediği fiilin bazı neticelerin oluşumuna muhtemelen sebebiyet vereceğini öngörmektedir. Başka bir ifadeyle, olası kast halinde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen neticelere ilişkin bir kabullenme söz konusudur; kanuni tarife uygun neticenin gerçekleşmesi, olayın seyrine bırakılmaktadır. Kişi, neticenin gerçekleşmesini muhtemel addetmekle birlikte, bunun gerçekleşmemesi için özel bir çaba göstermemektedir. Kanuni tarife uygun neticenin meydana geleceği muhtemel addedilmesine rağmen, fail fiili işlemekten geri kalmamaktadır. Aslında bilinçli taksir halinde de kanuni tarife uygun fiilin işlenmesi muhtemel addedilmektedir. Ancak, bilinçli taksirde, fail neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı bir şekilde güven beslemektedir. Bilinçli taksirde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen fiilin ( neticenin ) gerçekleşmeyeceğine, kişi yükümlülüklerine aykırı ve özensiz bir şekilde güvenmektedir.

Bilinçli taksirle olası kastın somut olayda birbirinden ayırt edilmesi zordur. Birçok olayda, failin neticeyi öngörmüş olmasının bilinçli taksir mi, yoksa olası kast mı olarak nitelendirileceği sorunu ortaya çıkar. Bilinçli taksirde fail hareketi iradi olarak yapar ve neticenin meydana geleceğini de görür ancak gerçekleşmesini istemez. Bu noktada iradenin neticeyi kapsamadığından söz edilir. Oysa, olası kastta fail neticenin meydana gelmesini göze almıştır.

Bilinçli taksire ilişkin tanım yetersizdir. Çünkü bilinçli taksirde fail, olası kastta olduğu gibi hareketsiz kalmamakta, öngörebildiği sonucu kabullenmemekte, aksine öngördüğü ve istemediği neticenin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Sürücü ise fren yapıp, direksiyonu kırmakta, çarpışmayı veya çarpmayı önlemeye gayret göstermektedir. Tanımda ise, neticeyi önlemeye yönelik çabadan bahsedilmemiş, bu nedenle bilinçli taksirle olası kast birbirine karışmıştır.

Görüldüğü üzere; olası kast ve bilinçli taksir birbirine son derece yakın kavramlardır.

Somut olay incelendiğinde; sanık Ali, sevk ve idaresindeki 2005 model BMW marka hususi aracı ile Denizli il merkezinde, yaya ve araç trafiğinin yoğun olduğu bir caddede, bilirkişi raporuna göre 86,4 – 91,8 km/saat hızla seyir halinde iken, aniden yola çıkan maktûleye çarparak ölümüne sebebiyet vermiştir.

Buradaki hukuki sorun, günlük yaşamda sıkça karşılaşılan, yaya ve taşıt trafiğinin yoğun olduğu yollarda, trafik kurallarının izin verdiği hız limitlerinin çok üzerinde seyretmekte iken ölümlü ya da yaralamalı trafik kazasına sebebiyet veren faillerin, bilinçli taksirle hareket edip etmedikleri noktasındadır.

Yukarıda anlatıları bilgiler ışığında; bir olayda bilinçli taksirin oluştuğunu kabul edebilmek için failin neticeyi öngörmesi ancak öngördüğü neticenin gerçekleşmesini istememesi gerekir.

Olayımızda sanık Ali`nin, şehir içi hız limitinin oldukça üzerinde araç kullandığı yönünde en küçük bir tereddüt bulunmadığı gibi, bunun dışında herhangi bir trafik kuralı ihlali yapmadığı, hızlı seyir sırasında aracın kontrolünü kaybetmediği, kendi şeridinde seyrettiği, kaza tespit tutanağına göre çarpma noktasının sanığın şeridinde bulunduğu, kaza anında alkollü olmadığı, görüş mesafesinin açık olduğu ve maktulün kontrolsüz bir şekilde yola aniden çıktığı konusunda da bir şüphe yoktur.

Görüldüğü üzere, sanık şehir içinde yasal hız sınırının oldukça üzerinde seyretmekte, ancak bunun dışında trafik düzeninin getirdiği kurallara aykırılık teşkil edecek başkaca bir ihlali bulunmamaktadır. Bu şekilde aracını hızlı sevk eden sanık, iradi hareket etme yeteneğine sahip her insan gibi, bu hareketi sonucu bir tehlike doğabileceği konusunda muhtemel bir düşünceye sahiptir. Ancak, muhtemel bir düşünceye sahip olmakla birlikte, kişilik özellikleri, aracın durumu, yol ve hava şartları, yayaların uyması gereken kurallar göz önüne alındığında, yaralamayla ya da ölümle sonuçlanabilecek bir neticenin gerçekleşeceğine dair bir öngörü içerisinde olduğunu kabul etmek hayatın olağan koşulları içerisinde güçtür.

Bu şekilde mücerret hızlı seyir halinde, sanığın neticeyi öngördüğünü ve bilinçli taksirin koşullarının gerçekleştiğini kabul halinde, taksirde en geniş uygulama alanına sahip olması gereken `bilinçsiz taksir`in yerini, olası kastla arasında son derece ince bir çizgi bulunan `bilinçli taksir` alacaktır ki, bu, yasa koyucunun taksirden daha ziyade kast ve gayri muayyen kasttan kaynaklanan birtakım zorunluluklar nedeniyle 2003 yılında gerçekleşen bir değişiklikle Hukukumuza getirdiği bilinçli taksirin konuluş gayesiyle de bağdaşmayacaktır.

Kaldı ki, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 03.12.2008 tarih ve 2008/159 Esas 2008/13197 Karar, 09.06.2009 gün ve 2009/7179 Esas 2009/6905 Karar sayılı ve benzer ilamlarında, aşırı hız yanında kazaya etki eden alkol, kavşaklara yaklaşırken hatalı sollama, ya da aracı yolda tutamayarak kaldırıma çıkma gibi, başkaca bir kural ihlalinin bulunması halinde bilinçli taksirin oluşabileceğini, bizatihi hızlı araç kullanmanın bilinçli taksirin oluşumu için yeterli olmadığını kabul etmiştir.

Yukarıda anlatılan nedenlerle; hız sınırının aşılması dışında başka bir trafik kuralı ihlali yapmaksızın ölümle neticelenen kazaya sebebiyet veren sanık Ali`nin eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluşmaması nedeniyle, ilam aleyhine itiraz yasa yoluna başvurulması gerekmiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak özel daire kararının kaldırılarak, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.

Dosya, Yargıtay 1. Başkanlığı`na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu`nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; sanığın Zübeyde`ye otomobili ile çarparak ölümüne neden olmaktan ibaret eyleminin “taksirle mi” yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesine ilişkindir.

Bunun dışında, olayın oluş şekline ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

İncelenen dosya içeriğinden;

23.06.2006 günü saat 18.45 sıralarında Denizli şehir merkezinde, hızla akmakta olan trafiğin arasından karşıdan karşıya geçmekte olan yaya Zübeyde`nin, Ali yönetimindeki otomobilin süratli bir şekilde çarpması sonucu öldüğü, olaydan hemen sonra trafik polisleri tarafından düzenlenen Trafik Kazası Tespit Tutanağına göre, “kazanın oluşumunda 2918 Sayılı Yasanın 84. maddesinde yer alan yaya kusurlarından kod 2 de düzenlenen yola birden bire çıkma” kuralını ihlal eden Zübeyde`nin asli kusurlu, “aynı yasanın 84. maddesinde kod 52/1A`da düzenlenen araçların hızını kavşaklara, dönemeçlere, tepe üstlerine, yaya geçitlerine, menfezlere, yapı ve onarım alanlarına girerken azaltmama” kuralını ihlal eden sürücünün ise tali kusurlu olduğu; aynı tutanaktan, iki yönlü, asfalt, düz, eğimsiz ve kuru yoldan ibaret olan olay yerinde, yol şerit çizgisi ve yaya kaldırımının bulunduğu, buna karşılık kavşak, trafik lambası, banket, trafik işaret ve levhası, yol çalışması, trafik görevlisi, görüşe engel cisim veya yoldan kaynaklanan herhangi bir sorunun bulunmadığının saptandığı,

Tutanakta, aracın olay sırasındaki hızının belirlenmesine yönelik bir tespitin yer almadığı, buna karşılık çizilen krokide 15 metre uzunluğunda bir fren izinin görüldüğü, aracın ise çarpma noktasının 38 metre ilerisinde durabildiği; yine bu krokiye göre, düz şerit çizgisi ile ortadan ayrılmış olan çift yönlü yolun olayın meydana geldiği bölümünün 6,9 metre, diğer bölümünün ise 5,7 metre genişlikte bulunduğu, yolun her iki tarafında da yaya kaldırımı ve işyerlerinin, çarpma noktasının 20-25 metre ilerisinde ise sağda tali yol girişinin mevcut olduğu,

Hastaneye ölü olarak yetiştirilebilen 55 yaşlarındaki Zübeyde`nin, ölü muayene ve otopsi tutanağına göre, “kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu solunum ve dolaşım yetmezliğinden” öldüğü, sabıkasız ve 1979 doğumlu olan sanıkta darp cebir izine veya alkole rastlanılmadığı,

Denizli Emniyet Müdürlüğü`nden alınan 17.07.2006 tarihli yazıya göre; sanık hakkında, 03.04.1999 ve 26.12.1999 tarihlerinde de “hız” nedeniyle trafik cezası ve bu eylemlerin her biri için ehliyetine 5 ceza puanı uygulandığı,

Mahkemece 19.01.2007 tarihinde yapılan keşif sonrasında, keşif, gözlem ve tüm dosya kapsamını dikkate alarak 24.01.2007 tarihli raporu hazırlayan Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Ulaştırma Ana Bilimdalı Öğretim Görevlisi H.`nin rapora eklediği krokide; “sanığın kullanmakta olduğu otomobil ile kendi yolundan ilerlediği sırada, sağ tarafta tek sıra halinde park etmiş olan araçların yanına ikinci sıra olarak park ettiği anlaşılan bir otomobili solladığı ve bu şekilde yolun tam ortasında her iki yöne giden yolları birbirinden ayıran şerit üzerinden yoluna devam etmeye başladığı, bu şekilde kısa bir süre ilerledikten sonra yolun solundan sağına geçmek üzere ortasına kadar gelmiş bulunan Zübeyde `ye çarptığı, çarpma noktasından itibaren yolun sağına doğru ilerlediği ve çarptıktan yaklaşık 54. metre sonra durduğu, ölenin de çarpma noktasından itibaren 15 metre sürüklendiğinin” gösterildiği, bu oluş raporun oluş senaryosu bölümünde de; “sürücü Ali, …1001 Disco Bar mevkiine geldiğinde, barın önünde ikinci sıra park ya da duraklama halinde olan özel bir otomobili sollamıştır. Bu esnada aynı cadde üzerinde 1001 Disco Barın karşısındaki marketin önündeki kaldırımdan karşı kaldırıma geçmek için yola çıkan Zübeyde`nin yolun ortasına gelmesi ve sürücünün duraklamakta olan özel otomobili sollamasının hemen ardından süratli bir şekilde yolun ortasında bulunan Zübeyde`ye çarpmasıyla ölümlü trafik kazası meydana gelmiştir” şeklinde ifade edildiği, aynı bilirkişi tarafından sanığın kullandığı otomobilin olay sırasındaki hızının, kamera kayıtlarından yola çıkılarak yapılan teknik incelemede 86,4 km., aracın çarpma noktasından sonraki durma mesafesi dikkate alınmak suretiyle yapılan incelemede ise 91.8 km. olarak belirlendiği, raporun sonuç bölümünde ise; “sürücü Ali`nin, 84. maddenin c bendinde yer alan asli kusurlardan `ikiden fazla şeritli yollarda, karşıdan gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme asli kusurunu` olay yerinde azami hız sınırının 50 km. olması nedeniyle, 51. maddede belirtilen `sürücüler aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar` kuralını ve 52. maddenin a bendinde yer alan `kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfeze yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak zorundadırlar` kuralını ihlal ettiğinden kazanın oluşumunda asli kusurludur, kazanın oluşumunda bilinçli taksir olmayıp dikkatsizlik ve tedbirsizlik söz konusudur, yaya Zübeyde ise, 68. maddenin b bendinin 3. fıkrasında yer alan `taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır. Yayalar, bu yerlerden geçerken, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak zorundadırlar`” kuralını ihlal ettiğinden dolayı kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi`nden alınan 16.04.2007 gün ve 2061 sayılı raporda; “…Dosya içeriği ve olay yerini gösteren CD görüntüleri incelendiğinde sanığın olay yerindeki kavşağa süratli biçimde yaklaştığı, yolun sağında park halinde bulunan araçların ve bu araçların solunda yine sağ şerit içinde duran plakası belli olmayan bir otomobilin solundan süratli biçimde geçtiğinde, seyrine göre soldan yeterli kontrolü yapmadan yola girip yolun sağma geçmekte olan yayaya otomobilin sol önüyle çarpmasıyla olayın meydana geldiği, olay sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında, çarpma noktasının, yolun ortasındaki devamlı çizginin sağında, sağ şeritte belirlendiği, çarpma noktasına kadar devam eden 15 metre fren izinin tespit edildiği, çarpmadan sonra otomobilin çarpma noktasının 38 metre ilerisinde sol önünün hasarlanmış vaziyette durduğu, mevcut veriler birlikte dikkate alındığında, meskun mahal ve kavşak olan olay yerinde süratli biçimde seyreden, dolayısıyla tatbik ettiği frende etkisiz kalan sanığın ve mahalle süratli biçimde yaklaşan aracı dikkate almadan yolun karşısına geçmek isteyen yayanın olayda eşdeğerde kusurlarının görüldüğü, olay yerinin evvelinde yolun sağında park halinde bulunan araçların solunda, sağ şerit içinde durmuş olan plakası belli olmayan otomobil sürücüsünün olayın oluş biçimi dikkate alındığında olayda etkenliğinin bulunmadığı; mevcut bulgulara göre, A- Sanık idaresindeki otomobille meskun mahal ve kavşak olan olay yerine hızını mahal şartlarına göre ayarlamadan, süratli biçimde yaklaşmış, soldan yola girip yolun sağına geçmekte olan yayayı gördüğünde, tatbik ettiği frende hızından dolayı etkisiz kalıp neden olduğu olayda, yayayla eşdeğerde kusurlu görülmüştür. B- Ölen yaya olay yerine süratli biçimde tehlike arz edecek tarzda yaklaşan aracı yeterince kontrol etmeden, can emniyetini tehlikeye düşürecek tarzda, tedbirsizce yolun karşısında geçmek istediğinden dolayı olayda sanıkla eşdeğerde kusurlu görülmüştür. C- Olay anında yolun sağındaki araçların solunda, yine sağ şerit içinde duran plakası belli olmayan otomobil sürücüsünün, olayın oluş biçimi dikkate alındığında olayda kusuru görülmemiştir” görüşlerine yer verildiği,

Denizli 2. Sulh Hukuk Mahkemesi` tarafından yapılmış bulunan “kusur belirlenmesine ilişkin” tespit sırasında makine mühendisi bilirkişi Abdullah tarafından verilen 05.07.2006 tarihli raporda; “sürücü Ali açısından yapılan değerlendirmede; meskun saha olması nedeniyle 50 km. hız sınırını aştığı ve yoluna devam ettiği, kavşaklara yaklaşırken hızını kesmediği, düz yol çizgisine rağmen yol ve trafik durumuna göre hareket etmediği, yolun tam ortasında karşıdan karşıya geçmekte olan yayayı görebilecek bir durumda iken yayanın yola birden bire çıkmadığı gözlemlendiğinden, aşırı hız ve trafik kurallarına aykırı şerit değiştirmek suretiyle kazaya sebebiyet verdiği görüldüğünden, Ali`nin 2918 Sayılı Yasanın 84. maddesinde yer alan doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şeride hızlı ve kontrolsüz girerek 52/1 a maddesini de ihlal ettiğinden kazanın meydana gelmesinde asli ve 6/8 oranında kusurlu olduğu; yaya Zübeyde açısından değerlendirildiğinde; 2918 Sayılı Yasanın yayaları ilgilendiren karşıdan karşıya geçişlerde taşıt yolu üzerinde ve yaya geçidi olmayan yerlerde yolun sağından ve solundan geçmekte olan taşıtların hız vs. durumlarını dikkate alarak geçmesi gerekirken trafik yoğunluğu fazla olan bir yolda dikkatli ve süratli geçmediği anlaşıldığından kazanın oluşumunda tali ve 2/8 oranında kusurlu olduğu “, trafik ekiplerince tanzim olunan krokinin, kaza yeri ve noktasını tam yansıtmadığı, park halindeki araçların bulunduğu yerde fren izi işaretlenmiş olduğu, oysa aracın frenle ilgisinin bulunmadığı, yolun sağında ve solunda park eden araçların dikkate alınmadığı, ifadelere göre de aracın fren yapmadığı, şeklindeki saptamalarda bulunulduğu,

1001 Disco Bar`dan elde edilen güvenlik kamera kayıtlarını ihtiva eden CD`nin, 01.08.2006 tarihli duruşma sırasında izlendiği ve tespitlerin duruşma tutanağına yazıldığı,

Sanık Ali`nin savunmalarında hız sınırlarına uyduğunu ancak yaya olan Zübeyde`nin yola aniden çıkması nedeniyle çarpmayı engelleyemediğini ifade ettiği, aynı zamanda sanığın arkadaşı olan tanık Nazif`in ifadelerinin de savunmayı destekler nitelikte olduğu, tanıklar Özay, Asım, Timuçin ve Abdulkadir`in ise, süratli olan otomobilin, yoldan karşı tarafa geçmek isteyen kadına çok şiddetli bir şekilde çarptığını, fren sesi duymadıklarını söyledikleri,

1001 Disco Bar isimli işyerinin önünde kurulu bulunan güvenlik kamerasından çekildiği ve olayın yaklaşık 1 saniye öncesine ilişkin olan görüntülerden, sanığın kullandığı otomobilin çok hızlı gittiğinin açıkça görülebildiği, anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Kural olarak suç, ancak kastla işlenebilir. Ancak, yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. 5237 sayılı TCY`nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka yasada açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve gerçekleşen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir, iradi bir davranış bulunmadığı taktirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemez.

Buna göre taksirli sorumluluktan bahsedilebilmesi,

Taksirle işlenen bir suçun olması,

Hareketin iradi olması,

Sonucun istenmemesi ancak öngörülebilir olması,

Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Öğretide taksirin hukuki esasının izahı için, hukuka aykırı araçlar kullanma teorisi, öngörebilme teorisi, önleyebilme teorisi, yanılma teorisi şeklinde teoriler bulunmakta ise de, baskın görüş tüm eleştirilere karşın öngörebilme teorisi yönündedir.

Bilinçli taksiri açıklamada yetersiz olduğu ileri sürülen bu teoriye göre, bir kimsenin kendi fiilinin mümkün ve öngörülebilir sonuçlarını hesaplamakta iradi olarak özen göstermemesidir. Buradaki sorun veya zorluk öngörebilmenin kapsamı ve öngörebilmeyi tayinde benimsenmesi gereken ölçüdür. Sonucun öngörülebilirliği, failin içinde bulunduğu, sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır. Yine aynı şekilde burada öngörülebilir sonuç, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp, failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlardır. Fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup, sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmamaktadır. ( Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, sh. 358 vd. )

Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun da taksirli davranışının etkisinin olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmez, bu hal ancak 5237 sayılı TCY`nda kusur derecelendirilmesi nedeniyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.

5237 sayılı TCY`da taksir, basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, yasanın 22/3. fıkrasında bilinçli taksir; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Şu durumda; neticenin failce bilinmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istememesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

Somut olayda; Denizli il merkezinde çift yönlü olarak kullanılan ve akşam saatleri olması itibarıyla da iyice kalabalıklaştığı anlaşılan olay yeri caddede, yasal hız sınırı olan saatte 50 km. ile gidildiğinde bile sorun yaşanabileceği açıkça ortada iken, saatte 86 ila 92 km. arasında bir hızla seyreden sanık, birisine çarparak onun ölümüne neden olabileceğini öngörmüş, ancak şoförlük yeteneklerine, şansına ve yoldan geçen insanların kendilerini araçlardan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmek suretiyle, hiç istemediği neticenin gerçekleşmeyeceği yönünde yanlış bir zan ile hareket etmiştir. Buna karşılık neticenin meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu nedenle, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bunun dışında, suçun “basit taksirle mi”, yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesi açısından, ölenin de kusurlu olup olmamasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Zira kusurun var olup olmadığının veya derecesinin tespiti, hakim tarafından manevi unsur saptandıktan sonra, cezanın belirlenmesi aşamasında yapılması gereken bir işlemdir.

Bu itibarla, özel daire düzelterek onama kararı isabetli bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine ve dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul üyesi ise; “itirazın kabulü yönünde ” karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2-Dosyanın, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi`ne gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.11.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.kazanci.com

KÖY MERASINA TECAVÜZ SUÇUNUN MAĞDURU KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİ OLUP SUÇTAN ZARAR GÖREN HAZİNENİNDE DAVAYA KATILMA HAKKI BULUNMAKTADIR

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

2015/994 E. , 2016/215 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza
Günü : 17.01.2013
Sayısı : 20-11

Köy merasına tecavüz suçundan sanığın beraatına ilişkin, Kelkit Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2013 gün ve 20-11 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 16.12.2013 gün ve 17125-29191 sayı ile;
köy merasına tecavüz suçunun mağduru köy tüzel kişiliği olup suçtan doğrudan zarar görme olasılığı bulunmayan hazinenin, bu suçtan açılan davaya katılma hakkı bulunmadığı gibi, katılma kararı verilmiş olması da temyiz hakkı vermeyeceğinden, Maliye Hazinesi vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK’nun 317. maddesi gereğince reddine” karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.01.2014 gün ve 92763 sayı ile;

“Kamu davasına katılma 5271 sayılı CMK’nun 237 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. CMK’nun 237/1. maddesine göre; ‘Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.’

Tüm dosya kapsamından dava konusu yerin köy merası olduğu anlaşılmaktadır. Bu anlamda dava konusu yer Maliye Hazinesi’ne ait ancak kullanım hakkı köylüye ait bir yerdir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.01.2014 tarih ve 222-6 sayılı kararı da nazara alındığında, köy merasına tecavüz suçlarında Maliye Hazinesi’nin suçtan doğrudan zarar gören olarak davaya katılabileceği ve yasa yollarına müracaat hakkının var olduğu kabul edilmelidir.

Şu halde, davaya katılma ve hükme yönelik yasa yollarına müracaat hakkı bulunan Maliye Hazinesi vekilinin sanık aleyhine yapmış olduğu temyiz itirazları gözetilerek temyiz davasının kapsamı belirlenmeli ve buna göre bir karar verilmelidir” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat ederek, Özel Daire ret kararının kaldırılmasına ve dosyanın, hükmün esasının incelenebilmesi amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

CMK’nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 30.09.2015 gün ve 1976-21880 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; köy merasına tecavüz suçundan açılan kamu davasına Maliye Hazinesinin katılıp hükmü temyize hak ve yetkisi bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Kelkit Cumhuriyet Başsavcılığının 02.02.2010 tarih ve 49-16 sayılı iddianamesiyle, sanık …’ın…. ilçesi … Köyü 16 nolu mera parselindeki 9844 metrekarelik alana ağaç dikmek ve traktörle sürmek suretiyle tecavüzde bulunduğu iddiasıyla 5237 sayılı TCK’nun 154/2. maddesinin delaletiyle aynı maddenin 1. fıkrası gereğince cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,

Kovuşturma aşamasında Hazine vekilinin suçtan zarar gördüklerinden bahisle davaya katılma isteminde bulunduğu, yerel mahkemece söz konusu talep kabul edilerek suçtan zarar görmesi ihtimaline binaen Maliye Hazinesinin müdahil olarak davaya kabulüne karar verildiği,

Suça konu … Köyü 16 nolu parselin, Hazine adına kayıtlı ve köy tüzel kişiliği yararına tahsisli mera olduğunun belirtildiği,

Sanığın aşamalarda, babasından kalan yeri kullandığını,…. Kaymakamlığının men kararı ile derhal tecavüzü sona erdirdiğini, suç işleme kastının olmadığı gibi tecavüzü de kendisinin gerçekleştirmediğini savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, meranın hukuki statüsü ile Hazine ve köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip oldukları hakların niteliği üzerinde durulması gerekmektedir.

Mera, 4342 sayılı Mera Kanununun, “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde; “Hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yeri ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.

Aynı kanunun “Mera, Yaylak ve Kışlakların Hukuki Durumu” kenar başlıklı 4. maddesinde ise meraların kullanma hakkının bir veya birden çok köy veya belediyeye ait olduğu, bu yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu, özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, meralarda zamanaşımının uygulanmayacağı sınırlarının daraltılamayacağı, ancak kullanım hakkının kiralanabileceği hüküm altına alınmıştır.

3402 sayılı Kadastro Kanunun 16-B maddesinde meraların kamunun yararlanmasına tahsis edilmiş veya kamunun kadimden beri yararlandığı orta malı taşınmazlardan olup, tescile tâbi olmadıkları ve özel mülkiyete konu teşkil etmeyecekleri,

4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 715. maddesinde de yararı kamuya ait malların Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılmasının özel kanun hükümlerine tâbi olduğu belirtilmiştir.

Anılan kanuni düzenlemeler uyarınca meralar kamu malı olup en genel tanımıyla kamu malları, Devletin özel mülkiyetindeki malları, kamunun yararlanmasına tahsis edilen hizmet malları ile kamunun ortak kullanımına ve yararlanmasına açık olan orta malları ve sahipsiz malları ifade eder (Sadık Kırbaş, Devlet Malları, Birlik Yayınevi, Ankara,s.4). Yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde kamu malları sahipsiz malları, hizmet malları, orta malı, vakıf malları, eski eserler gibi çeşitli sınıflandırmalara tâbi tutulmaktadır. Bu ayrım içerisinde meralar kamu orta malları kapsamında yer almaktadır. Orta mallarının bir kısmından yapılan tahsise göre toplumun belirli bir kesimi yararlanırken -meralar buna örnektir- bir kısmından ise yol ve meydanlar gibi mahiyetleri itibariyle herkes yararlanmaktadır.

Öğretide, Devletin kamu malları üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki mahiyeti konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür:

1) Birinci görüşe göre; Devlet kamu malları üzerinde mülkiyet değil, bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir. Buna göre, kamu malları özel mülkiyete ve ferdi tasarrufa elverişli değildir. Çünkü mülkiyet hakkı bir şeyden mutlak şekilde faydalanmak ve tasarruf etmek yetkisini vermektedir. Devletin ise kamu malları üzerinde serbestçe tasarruf ve mutlak kullanma yetkisi olmadığından kamu malları üzerindeki yetkisi bir mülkiyet hakkı olarak tavsif edilemeyecektir. Devlet kamu malları üzerinde sadece kamu hukukundan kaynaklanan bir zabıta ve koruma hakkına sahiptir.

2) İkinci görüşe göre de; Devlet kamu malları üzerinde bir nevi idare hukuku mülkiyetine sahiptir. Ancak bu mallar umumun istifadesine bırakıldığından veya belli bir kamu hizmetine tahsis edildiğinden bu mülkiyet hakkı çok sınırlı ve idare hukuku kaidelerine bağlı bir haktır. (Halil Cin, Mehmet Handan Surlu, Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar ve Mera Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2000, s.13 vd)

Belirtilen görüşler doğrultusunda Devletin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliğinin takdir ve tayininden önce mevzuatta Devlete ve onu temsilen Hazineye meralarla ilgili tanınan hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun da gözden geçirilmesinde yarar bulunmaktadır.

Anayasanın 45. maddesinde; “Devlet, tarım arazileri ile çayır ve mer’aların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır” denilmektedir. Bu madde ile Devletin meraları koruma görevinin olduğu vurgulanmıştır. Nitekim madde gerekçesinde bu husus daha açık biçimde; “Madde, Devlete, tarım arazilerinin ve çayırlarla meraların amaç dışı kullanılmasını önleme görevini yüklemektedir” şeklinde ifade edilmiştir.

4342 sayılı Mera Kanununun 4. maddesinde; amaç dışı kullanılmak suretiyle vasıfları bozulan mera, yaylak ve kışlakları tekrar eski konumuna getirmek amacıyla yapılan veya yapılacak olan masrafların, sebebiyet verenlerden tahsil edileceği, yapılan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarların genel bütçeye, yapılacak olan masraflar karşılığı tahsil edilen tutarların ise il müdürlüklerince hazırlanan ıslah projelerine uygun olarak o yerin ıslah çalışmalarında kullanılmak üzere köy sandığında veya belediye bütçesinde açılacak hesaba gelir kaydedileceği,

5 ve 6. maddelerinde; meraların tespit, tahdit ve tahsislerinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca yapılacağı, Devletin hüküm ve tasarrufunda veya Hazinenin mülkiyetinde bulunan arazilerin mera olarak tahsis edilebileceği,

12. maddesinde; vali yardımcısı başkanlığında çeşitli kamu görevlileri ve ziraat odası temsilcisinden oluşan mera komisyonlarınca meraların ihtiyaçtan fazla çıkan kısmının çevre köy veya belediyelerde hayvancılık yapan özel gerçek ve tüzel kişilere kiralanabileceği 30. maddesinde; otlatma amacıyla kiraya verilen meralardan alınacak ücretlerin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü hesabına yatırılacağı, yatırılan bu tutarların bütçeye gelir kaydedileceği,

14. maddesinde; tahsis amacı değiştirilmedikçe mera, yaylak ve kışlaklardan bu kanunda gösterilenden başka şekilde yararlanılamayacağı, ancak, bu kanuna veya daha önceki kanunlara göre mera olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri bu amaçla kullanılan arazilerin belirli şartlarda ilgili müdürlüğün talebi, komisyonun ve defterdarlığın uygun görüşü üzerine, valilikçe tahsis amacı değiştirilebileceği bu takdirde söz konusu yerlerin tescillerinin Hazine adına yapılacağı,

16. maddesinde; mera komisyonlarının tespit ve tahdit çalışmaları sırasında köy ve belediyelere tahsisli veya kadimden beri bu amaçla kullanılan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde zilyedlik yoluyla hasım gösterilmeksizin yapılmış bulunan tescillerin iptalini sağlamak üzere, durumu Hazineye ihbar etmekle yükümlü oldukları,

19. maddesinde; muhtarlar ve belediye başkanlarının mera, yaylak ve kışlakların ve sınır işaretlerinin korunmasından ve ayrıca tahsis amacına göre en iyi şekilde kullanılmasının sağlanmasından sorumlu oldukları, bu amaçla ilgili köy ve belediyelerde “Mera Yönetim Birlikleri” kurulacağı, muhtarlar ve belediye başkanları, mera, yaylak ve kışlaklara tecavüz olduğu takdirde durumu derhal Bakanlık, il veya ilçe müdürlüğüne, il ve ilçe müdürlükleri de valilik veya kaymakamlığa bildirmekle yükümlü oldukları, bu makamlarca 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanun veya 2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 75. maddesi uyarınca gerekli işlemlerin yapılacağı,

442 sayılı Köy Kanununun 2. maddesinde; meraların köyü oluşturan unsurlardan biri olduğu, 8. maddesinde meraların da dâhil bulunduğu köy orta mallarının Devlet malı gibi korunacağı, bu türlü mallara el uzatanların Devlet malına el uzatanlar gibi cezalandırılacağı,

12. maddesinde; meralardan ihtiyaçtan fazlasının kiralanabileceği bu takdirde kira bedelinin köy parası olarak köy tüzel kişiliğine ait olacağı,

3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 3. maddesinde; köye ait taşınmaz mallara yapılan tecavüz veya müdahalelerde köy halkından herhangi birinin de yetkili makama başvuruda bulunabileceği, anılan kanunun uygulama şekli ve esaslarına dair yönetmeliğin 46. maddesinde ise köy tüzel kişiliğine ait mer’a, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan ilk tecavüz ve müdahaleler 3091 sayılı Kanuna göre önlenmekle birlikte, tecavüz veya müdahalede bulunanlar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesi uyarınca cezai işlem yapılmak üzere durumun valilik ve kaymakamlıkça Cumhuriyet Savcılığına bildirileceği, düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere meralar üzerinde Devletin ve köy tüzel kişiliğinin müşterek hak ve yükümlülükleri bulunmaktadır. Köyler meraların kullanma hakkının sahibi, Devlet ise bu mülkün sahibidir. Ancak Devletin sahip olduğu mülkiyet hakkı, özel mülkiyetten farklı, çıplak veya kuru mülkiyet diyebileceğimiz sınırlı bir idari mülkiyettir. Bu hususa işaret eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 gün ve 231-271 sayılı kararında; “Meraların kuru mülkiyeti Hazineye ait olması itibariyle bu yerin amaç dışı kullanımından dolayı mülkiyet sahibinin zarar görmeyeceği düşünülemez” denilmiş, 05.05.2010 gün ve 234-248 sayılı kararında da, meraların sahibinin Devlet olduğu, Devlet tüzel kişiliğini ilgilendiren davalarda temsil yetkisinin ise Maliye Hazinesine ait bulunduğu kabul edilmiştir. Kanun koyucu meraları hem bireylere ve topluluklarına, hem Devlete ve hem de diğer kamu tüzel kişilerine karşı korumak ve özel mülkiyetin sakıncalarını gidermek amacıyla önlem olarak Devletin hakkını mülkiyet olarak tavsif etmemiş, hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu belirtmekle iktifa etmiştir. (Lütfi Duran, Kamusal Malların Ölçütü, Amme İdaresi Dergisi, 1986, Sayı 3. s.49) Meranın sahibi olduğundan özel hukukta meranın aynına ilişkin bir dava Hazine taraf olmadan görülemeyecektir. Hazinenin meralarla ilgili aidiyet, tapu iptal, el atmanın önlenmesi, kâl, sökme, ecri misil ve tazminat davası açma hakkı olduğu gibi, meraya tecavüz eden veya amaç dışı kullanan köyün kendisi ise Hazine mülkiyet sahibi olarak köy tüzelkişiliğe karşı da dava açabilecektir.

Bu şekilde meraların hukuki durumu, Hazine ve köy tüzel kişiliğinin meralar üzerinde sahip olduğu hakkın hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra, köy merasına tecavüz suçu üzerinde de durulması gerekmektedir.

Köy merasına tecavüz suçu, hakkı olmayan yere tecavüz suçunun bir türü olarak 765 sayılı Kanunun 513. maddesi ile buna benzer biçimde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinde düzenlenmiş olup maddenin 2. fıkrası; “Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır” hükmünü taşımaktadır.

Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler; merayı kısmen veya tamamen zapt etme veya üzerinde tasarrufta bulunma ya da sürüp ekmektir. Zapt etme; taşınmazdan başkalarının kısmen veya tamamen yararlanmasını engellemek, taşınmazı fiilen el altında tutmaktır. Tasarruf etmek ise, taşınmazın devamlı bir biçimde kullanılması olup kısa süreli tasarruflar, kanunun aradığı anlamda tasarruf değildir. Öte yandan sürüp ekmek de, taşınmaz üzerinde tasarruf etme şekillerinden biridir.

Suçla korunan hukuki yarar meraların mülkiyet ve ortak kullanım hakkının korunmasıdır. Bu suçla meraya vâki tecavüz eylemlerinin herhangi bir şikâyet ve başvuru şartına bağlı olmaksızın etkin bir biçimde yaptırım altına alınması ve bu suretle meraların korunması amaçlanmıştır. Böylelikle Devlet, Anayasının 45. maddesinde belirtilen meraların amaç dışı kullanılması ve tahribinin önlenmesi yükümlüğünü de yerine getirmiş bulunmaktadır.

Suçun mağduru meradan yararlanma hakkı olan herkestir. Meranın kullanma hakkı sahibi köy tüzel kişiliği ve meranın sahibi Hazine de suçtan zarar görendir.

Suçun maddi konusu tahsisli veya kadim köy meraları olduğundan belediye sınırları içerisindeki meralar bu suçun konusunu oluşturmamaktadır. Tahsis idari bir işlem olup Devlete ait olan bir arazinin kulanım hakkının hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için müştereken bir veya birkaç köy ya da belediyeye bırakılmasını ifade eder. Kadim mera ise, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri mera olarak kullanılan yerlerdir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için “mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu” kavramları ile “kamu davasına katılma” kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.

5271 sayılı CMK’nun 237 maddesinin 1. fıkrasında; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar…şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Anılan düzenleme, 1412 sayılı CMUK’nun 365. maddesindeki, “suçtan zarar görenler, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilirler” hükmü ile benzerlik arzetmekte olup, yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur eklenmiş, bu şekilde madde, öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

Gerek 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda, gerekse 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usulü Kanununda kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin “suçtan zarar görmesi” şartı aranmış, ancak kanunda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır.

Malen sorumlu; işlenmiş olan suçun hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, “haksızlığa uğramış kişi” olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilecektir. Bazı suçlarda mağdur belirli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s.289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s.106-107; Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan–Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2010, 6. cilt, s.7702-7703)

Kamu davasına katılmak için aranan “suçtan zarar görme” kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında bu kavram “suçtan doğrudan zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Köy merasına tecavüz suçunda korunan hukuki yarar meraların mülkiyet ve ortak kullanım hakkı olup, suçun mağduru meradan yararlanma hakkı olan herkestir. Merayı kullanma hakkına sahip köy tüzel kişiliği ile meranın sahibi olan Hazinenin suçtan zarar gören konumunda oldukları göz önüne alındığında, meraların sahibi olup üzerinde sınırlı da olsa tasarruf, denetleme ve koruma yetkisi bulunan Hazinenin, meraya tecavüz suçlarında doğrudan zarar gördüğü ve buna bağlı olarak davaya katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkisinin bulunduğu kabul edilmelidir. Bu nedenle yerel mahkemece Hazinenin davaya katılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.03.2016 gün ve 981-129; 14.01.2014 gün ve 222-6; 18.02.2014 gün ve 130-71 sayılı kararları da bu doğrultudadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin ret kararının kaldırılmasına, dosyanın temyiz incelemesinin yapılması amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 16.12.2013 gün ve 17125-29191 sayılı ret kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılabilmesi amacıyla Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.04.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

5607 SAYILI KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNUNA MUHALEFET

T.C
YARGITAY

7. Ceza Dairesi

2019/7255 E. , 2020/2505 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 5607 sayılı Kanuna muhalefet
HÜKÜM : Beraat

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;

1. Kolluk tarafından yapılan yol kontrolünde sanığın muavin olarak görev yaptığı yolcu otobüsünün bagajından yedi adet koli içerisinde 350 karton kaçak sigara ele geçirildiği olayda; dava konusu sigaraların içerisinde taşındığı koliler üzerinde gönderici ve alıcı isimleri yazılı olmaması, sanığın aşamalarda suça konu paketleri ücret karşılığında bizzat aldığını söylemesi dikkate alınarak, sanığın gönderen kişiyi tanımadığı, kolilerin içerisinde kaçak sigara bulunduğunu bilmediği yönündeki savunmasının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu gözetilmek suretiyle, sübuta eren atılı suçtan mahkumiyeti yerine yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,

2. İddianamede müsaderesi talep edildiği halde dava konusu kaçak eşya ile ilgili olumlu ya da olumsuz hüküm kurulmaması,

Yasaya aykırı, katılan … İdaresi vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

TRAFİK KAZASI – KIŞ LASTİĞİ VEYA ZİNCİR TAKMAMA NEDENİYLE

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi

2019/9401 E. , 2021/722 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4. maddesi delaletiyle 50/1-a, 52/2-3-4. maddeleri gereği mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin ceza miktarına ve lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine, katılanlar vekilinin ceza miktarına ve lehe hükümlerin uygulanmaması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine; ancak;

Sanık idaresindeki kamyonetle, gündüz vakti, meskun mahalde, iki yönlü, gidiş yönüne göre iniş eğimli, virajlı, yüzeyi buzlu olan asfalt kaplama caddede, sınıfına göre zorunlu olmasına karşın aracında kış lastiği bulunmadığı ve lastiklerine zincir takılı olmadığı halde seyrederken aracının 4,9 metre kayması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybettiği esnada, seyir istikametine göre soldan yoldan çıkarak, aynı istikamette bankette yürümekte olan yayaya çarpmasıyla, mevcut hızını yol şartlarına göre ayarlamayarak, tam kusuruyla bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiği olayda; sanığın eylemini bilinçli taksir ile gerçekleştirdiği ve cezasında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26/01/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ÜST ARAMA YETKİSİ BULUNMAYAN MAHALLE BEKÇİSİNİN ARAMA SONUCU ELDE EDİLEN UYUŞTURUCU MADDE SUÇ DELİLİ OLARAK KABUL EDİLEMEZ

T.C
YARGITAY
10. Ceza Dairesi

2020/21042 E. , 2021/12572 K.

“İçtihat Metni”
Mahkeme : İSTANBUL Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma

Hükümler : 1) Mahkûmiyet; İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 06/03/2020 tarihli, 2019/666 esas ve 2020/140 sayılı kararı

2) İstinaf başvurularının esastan reddi; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 05/10/2020 tarihli, 2020/1657 esas ve 2020/2262 sayılı kararı
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

5271 sayılı CMK’nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık müdafiinin temyiz dilekçesindeki sebeplerin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu değerlendirilerek yapılan incelemede,

Dosya kapsamından, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 772 sayılı Kanun uyarınca arama yetkisi bulunmayan çarşı ve mahalle bekçileri tarafından otogar peronlar bölgesinde şüphe üzerine durdurulan sanığın, önleme araması kararına dayanılarak yapılan üst aramasında, montunun sağ cebinde şeffaf poşete sarılı 51 adet, pantolonunun sol cebinde beyaz peçeteye sarılı 45 adet olmak üzere toplam 96 adet MDMA içeren tabletin ele geçirildiği anlaşılmakla, somut olayda, CMK’nın 116, 117 ve 119. maddeleri ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu ve suç tarihinde yürürlükte bulunan 772 sayılı Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanununa aykırı şekilde yapılan arama sonucunda ele geçen uyuşturucu maddelerin, “suçun maddi konusu” ve “suç delili” olarak hükme esas alınamayacağı gözetilmeden, sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olup, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesinin 05/10/2020 tarihli, 2020/1657 esas ve 2020/2262 karar sayılı hükmü hukuka aykırı bulunduğundan, 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma sebebine göre sanığın SALIVERİLMESİNE, başka bir suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadığı takdirde salıverilmesinin sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına,

CMK’nın 304/2 (a) maddesi uyarınca dosyanın İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 5. Ceza Dairesine gönderilmesine, 29/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMA SUÇU- SUÇUN UNSURU OLAN HUSUSLARIN TEMEL CEZANIN BELİRLENMESİNDE ESAS ALINAMAYACAĞI

T.C
YARGITAY
16. Ceza Dairesi

2018/3793 E. , 2018/5126 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Suç : Silahlı terör örgütüne üye olma
Hüküm : Sanıklar hakkında ayrı ayrı: TCK’nın 314/2, 62/1, 53, 58. maddeleri ve 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca mahkumiyete dair istinaf başvurusunun esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebebine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
1-Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanık ve sanık müdafiinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA,

2-Sanık … hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Anayasanın 138/1. Maddesi hükmü, TCK’nın 61. Maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerde 3/1. Maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde; suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saikin yanında, TCK 61/3 maddesi gereğince suçun unsuru olan hususların temel cezanın belirlenmesinde esas alınamayacağına ilişkin düzenleme de göz önünde bulundurularak; hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun şekilde alt sınırdan ceza tayini gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde fazla ceza tayin edilmesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, sanığın tutuklulukta geçirdiği süre mevcut delil durumu, dikkate alınarak tahliye talebinin REDDİNE,13.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ÖRGÜT İÇİNDEKİ HİYERARŞİK YAPIYA DAHİL OLMAMAKLA BİRLİKTE ÖRGÜTE BİLEREK VE İSTEYEREK YARDIM ETMEK, RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK

T.C
YARGITAY
16. Ceza Dairesi

2019/12013 E. , 2021/3773 K.

“İçtihat Metni”

Mahkemesi :Ceza Dairesi

Suç : Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, Resmi belgede sahtecilik
Hüküm : TCK’nın 204/1, 314/3, 220/7. maddeleri delaletiyle 314/2, 3713 sayılı Kanunun 5/1, 35/2, 62, 53. maddeleri uyarınca hükmedilen hapis cezalarına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddi

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık müdafiince 24.10.2019 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkradaki düzenleme gereğince temyiz yolunun açılması üzerine anılan Kanuna eklenen 5. maddenin 1/f bendinde belirtilen sürede temyiz edilmekle;
Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;
04.10.2016 tarihli duruşma zaptında zabıt katibinin elektronik imzasının bulunmaması mahallinde ikmali mümkün noksanlık olarak görülmüştür.

1-Resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükme dair temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hüküm, suçun 7188 sayılı Kanunun 29. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nın 286. maddesine eklenen üçüncü fıkrada tahdidi olarak sayılan suçlardan olmaması, cezanın tür ve miktarına göre CMK’nın 286/2-a maddesi uyarınca kesin nitelikte olup temyizi kabil bulunmadığından, sanık müdafiinin temyiz isteminin CMK’nın 298. maddesi gereğince REDDİNE,
2-Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz incelemesinde;
Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
a-Mahallinde ikame olunup usulünce tartışılan delillere, tevilli ikrar içeren savunmaya ve dosya kapsamına uygun olarak sübutu kabul edilen, örgütün hiyerarşik yapısına organik bağla dahil olduğu yönünde yeterli kanıt bulunmayan sanığın, örgütten aldığı talimat doğrultusunda PKK/KCK’nın Suriye uzantısı PYD/YPG içerisinde faaliyet gösteren DEMHAT AD/KOD örgüt mensubunun Türkiye’ye rahatça giriş çıkış yapabilmesini teminen adına düzenlettirdiği sahte T.C. kimlik kartı ile yakalandığı olayda, eyleminin TCK’nın 314/3 ve 220/6. maddesi delaletiyle TCK’nın 314/2 maddesinde düzenlenen örgüt adına suç işleme suçunu oluşturacağı düşünülmeden, suç vasfında hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
b-Kabul ve uygulamaya göre de;
Kanunun 5237 sayılı TCK’nın 220/7. maddesinde değişiklik öngören 6352 sayılı Kanunun 85. maddesinin, amacı, gerekçesi, yardım teşkil ettiği kabul edilen eylemin niteliği, meydana gelen zarar tehlikesinin ağırlığı nazara alınarak dosya kapsamına ve hakkaniyete uygun, makul bir indirim yapılması gerektiği gözetilmeden yeterli olmayan gerekçeyle indirim uygulanmaksızın yazılı şekilde fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı CMK’nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine ve mevcut delil durumuna nazaran sanığın tutukluluk halinin devamına, 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

BASKETBOL POTA DİREĞİNİN KIRILIP DEVRİLMESİ SONUCU TAKSİRLE YARALAMA

T.C

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

2017/695 E. , 2021/278 K.

“İçtihat Metni”

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza

Taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan sanıklar … ve …’ın TCK’nın 89/1, 89/3-b, 62/1 ve 51/1. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin Bursa (Kapatılan) 4. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 04.04.2014 tarihli ve 1180-423 sayılı hükümlerin, sanık … müdafisi ve sanık … tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 17.12.2015 tarih ve 1928-19341 sayı ile;
“21.05.2012 tarihinde Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına ait Süleyman Çelebi Parkında katılan …’ın elinde bulunan basket topuyla potaya smaç atmasıyla birlikte basketbol pota direğinin zeminde tutturulduğu demir kaidelerden kırılıp katılanın üzerine devrilmesi ile katılanın hayati tehlike, 6. derece kemik kırığına ve işlev kaybına neden olacak şekilde yaralandığı olayla ilgili olarak Park ve Bahçeler Müdürü sanık … ve teknik birimler sorumlusu … (teknisyen) hakkında açılan davada, sanıkların sorumluluk sahaları içerisinde bulunan kent mobilyalarının bakımlarını sağlama, tehlike yaratan eşyaların tehlike yaratmalarını önlemek amaçlı olarak gerekli önlemleri almakta yetersiz kaldıkları, sadece önleme faaliyetlerini gelen şikâyetler ile dar kapsamda bıraktıkları anlaşılmakla, olayın meydana gelmesinde asli kusurlu oldukları, her ne kadar bilirkişi raporlarında parkın yapımını ihale ile alan müteahhit Mustafa A…’a asli kusur atfedilmişse de, 1986 yılında yapılan; tanık beyanları ve sanıkların tevilli ikrarından anlaşıldığı üzere, uzun süreden beri potanın bakımı da yapılmadığı, müteahhide kusur yüklenemeyeceği, bu durumda asli kusurlu olan sanıklar hakkında katılanda meydana gelen yaralanma da dikkate alınmak suretiyle adalet ve hakkaniyet kuralları uyarınca alt sınırdan daha fazla uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.” eleştirisiyle “Haklarında hükmedilen hapis cezasının ertelenmesine karar verilen sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 51/8. maddesi uyarınca denetim süresini iyi halli olarak geçirdikleri taktirde cezanın infaz edilmiş sayılacağının kararda belirtilmemesi,
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince hâlen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanun’un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükümde A ve B olarak belirtilen bölümlerin 4. bentlerinin devamına ‘TCK’nın 51/8. maddesi gereğince sanık denetim süresini iyi halli olarak geçirdiği taktirde cezanın infaz edilmiş sayılmasına’ ibaresinin eklenmesi suretiyle, eleştiri dışında sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 18.10.2016 tarih ve 276696 sayı ile;
“A- Basketbol Potalarının Nitelikleriyle İlgili Kuramsal Açıklama
‘Basketbol potası, basketbolda top ile basket atılan çember dairedir. Basketbol potası çemberinin çapı 45 cm ve çemberin saha içine girintisi 1,20 metredir. Yerden yüksekliği 10 feet yani yaklaşık 3,05 metredir, NBA de de bu yükseklik aynıdır. Top’un çarptığı levhaya panya adı verilir.
Panyaların ölçüleri 105 cm x 180 cm olup, fiber panya, akrilik cam panya, temperli cam panya olarak 3’e ayrılır. Antrenman modellerinde ise fiber malzemeden üretilmiş 100 cm x 135 cm USA panya veya 90 cm x 120 fiber ya da akrilik cam panya kullanılır.
Akrilik cam panya kalınlıkları 10 mm, 12 mm, 15 mm olarak 3’e ayrılır. Yalnızca temperli cam panyalar 5+5 mm den oluşur. FIBA standartlarına göre kolay kırılmayı engellemek için iki kat cam olmalı ve çizgiler ipek baskı olmalı ve bu baskılar iki cam arasında kalmalıdır.
File bağlantısı için özel file tutucu kanca kullanılır. Smaç vurulduğunda yani çembere yük bindiğinde çember içinde bulunan iki özel yay sayesinde esnemelidir. Basketbol çemberleri sabit, esnek olmak üzere ikiye ayrılır.
Basketbol çemberi turuncu renkte olmalı ve fiba standartlarına göre üretilmelidir. Standartlara göre yapılıp yapılmadığını TSE kontrol etmekte olup, TSE’nin kullanmış olduğu standart FIBA’nın kullanmış olduğu EN-1270 standardı ile birebir aynısıdır.
Hidrolik katlanır NBA tip basketbol potası şase önünden çember mesafe aralığı 245 ve 325 cm olarak üretilir. Bir adet potanın yaklaşık ağırlığı 800 kg’dır. Bu ürün genellikle kapalı spor salonlarında kullanılır.
Tek direkli basketbol potası 114/3 mm yani 4 inç borudan imal edilir malzemenin daha kalın olması daha dayanıklı olacağı anlamı taşımaz çünkü depremde nasıl binaların esnemesi gerekiyorsa basketbol potasının esnemesi gerekir.
Tek direkli basketbol potaları ankarajlı veya flanşlı olarak üretilir flanşlı sistemde en az 30 cm kalınlığında C30 beton olması gerekir çünkü zemine 4 adet kimyasal dübel ile bağlantısı yapılır.
Diğer bağlantı sistemi ise en güvenilir yöntem olan ankaraj sistemidir. Ankaraj nedir? Ankaraj 50 cm boyunda 114 lük borudan yapılmış bir sokettir. Bu soket basketbol potası montajı yapılmadan önce potanın takılacağı yere beton atılarak sabitlenir. Betonun kurumasını müteakip basketbol potası daha önceden beton atılan soket içine takılarak dibinden kaynak yapılır.
Basketbol potası panya çerçevesi fiber panya ise 20×40 mm kutu profilden akrilik cam panyalı ise 30×50 mm kutu profilden imal edilmelidir.
Basketbol Potası Çeşitleri
Tek direkli modeller
Tek direkli antrenman modeller
Villa Model
Yükseklik ayarlı modeller
Dört direkli seyyar veya sabit modeller
Profesyönel Hidrolik basketbol potası
Tavana katlanır, elektrik motorlu veya uzaktan kumandalı modeller,
Duvara monte sabit, yana, yukarı katlanır modeller,
Basketbol Panyası Çeşitleri
90 x 120 cm Fiber Panya
100 x 135 cm USA Fiber Panya
105 x 180 cm Fiber Panya
105 x 180 cm 10 mm Akrilik Cam Panya
105 x 180 cm 12 mm Akrilik Cam Panya
105 x 180 cm 15 mm Akrilik Cam Panya
105 x 180 cm 12 mm Temperli Cam Panya Akrilik Cam Panya
Basketbol Panyası Teknik Özellikleri
Tamperli Cam Basketbol Panyası
Potanın çarpma levhası (Panyası) Son Fiba kurallarına göre 12 mm kalınlıkta tamperli cam panya kırılmalarının önlenmesi amacıyla fiba’nın almış olduğu son uygulama gereği çemberin takıldığı yerde cam olmayıp bağlantı direk metal aksama yapılacaktır. Profesyonel kurallar gereği yine fiba maç potalarında kullanılacak panyaların tamperli cam olmasını topun çarptığında geri dönüşü açısından zorunlu kılmıştır. Panya üzerindeki oyun çizgileri iki cam arasına baskı yöntemi ile çizileceği gibi panya 6+6 = 12mm kalığınlıkta baskılarda ipek baskı olmasına karar vermiştir.
Fiber Basketbol Panyası
Fiba standartlarına uygun fiber malzemeden yapılmış olması gerekiyor kalınlığında 2,5 cm ebatları ise 105cm x 180cm olması gerekiyor.’
https://tr.wikipedia.org/wiki/Basketbol_potası
B- …’ın Süleyman Çelebi Türk Hava Kurumu Gençlik Parkında Yaralanması
Bursa İli Çekirge Mahallesi Selvili Caddesi No: 16 sayılı yerde bulunan Süleyman Çelebi Türk Hava Kurumu Gençlik Parkı içinde bulunan basketbol sahasında 21.05.2012 günü basketbol oynayan mağdur … basket topunu çembere attıktan sonra, smaç yaparak potaya asılmış, asılmasının etkisiyle basketbol potasının sabitlendiği ayaklar kaynak noktalarından kırılmış, devrilen potanın ağırlığı altında kalan … ciddi bir travmaya maruz kalmıştır.
Bursa Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 16.10.2012 tarih 2012/11871 sayılı raporunda katılan mağdur …’ın travmanın etkisiyle: ‘… Mevcut lezyonlara neden olan yaralanmanın;
a) Şahsın yaşamını tehlikeye soktuğu,
b) Basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu,
c) Vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisi Hafif (1), Orta (2-3), Ağır (4-5-6) olarak sınıflandırıldığında ve birden fazla kırık olması sebebiyle skorlama yapılarak; kişide tariflenen edilen listezis ve kırıkların müştereken hayat fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkileyecek nitelikte olduğu’ görüşü bildirilmiştir.
Katılana ait Bursa Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 06.12.2013 tarih 2013/15184 sayılı raporunda ise ‘…Duyularından veya organlarının işlevinin yitirilmesine neden olduğu’ görüşü bildirilmiştir. … olayın etkisiyle çalışma gücünü %100 nispette kaybetmiştir.
C- Kollukça Düzenlenmiş Tutanaklar
21.05.2012 tarihli Olay Yeri İnceleme Raporunda: parkta konuşlu potaların direklerinin paslanmış olduğu; aynı tarihli Görgü ve Tespit Tutanağı başlıklı tutanak içeriğinde de: yerden 30 cm yükseklikte bulunan pota demir ayaklarının kaynak yerinden koparak, potanın yerde yan şekilde durduğu bilgisine yer verilmiştir.
D- Görev Tanımı
Park ve Bahçeler Müdürünün Görev Tanımı başlıklı belgede: ‘Temel Faaliyetleri’ başlığı altında, 2.2 maddesinde ‘Mevcut yeşil alanların, kent mobilyalarının bakımının yapılmasını sağlar.’ ‘Görev ve Sorumluluklar’ başlığı altında 3.5. Maddesinde: ‘Parklarla ilgili proje ve uygulama işleri yaptırır.’ bilgileri bulunmaktadır.
E- Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 05.02.2013 tarih, 2012/1180 Esas sayılı müzekkeresi
Bursa 4. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 05.02.2013 tarih, 2012/1180 Esas sayılı müzekkereyle olayın meydana geldiği Bursa İli Çekirge Mahallesi Selvili Caddesi No: 16 sayılı yerde bulunan Süleyman Çelebi Türk Hava Kurumu Gençlik Parkı içinde bulunan basketbol sahasıyla ilgili olarak olay öncesi Bursa Belediye Başkanlığına herhangi bir şikâyetin olup olmadığının bildirilmesi istenmiş; Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığının 26.02.2013 tarih, 32983 sayılı cevabında: birim arşivinde herhangi bir başvuruya rastlanmadığı bildirilmiştir.
F- Basketbol Potası Standartı
‘Basketbol çemberi turuncu renkte olmalı ve fiba standartlarına göre üretilmelidir. Standartlara göre yapılıp yapılmadığını TSE kontrol etmekte olup, TSE’nin kullanmış olduğu standart FIBA’nın kullanmış olduğu EN-1270 standardı ile birebir aynısıdır.’
Kazaya neden olan potanın 1985 yılında imal edilerek parkta konuşlandırıldığı, olay anına kadar 27 yıl süreyle parkta konuşlu tutulduğu anlaşılmaktadır. Parkta konuşlu kazaya neden olan pota: ‘TSE’nin kullanmış olduğu standart FIBA’nın kullanmış olduğu EN-1270 standardı ile birebir aynısı’ değildir.
G- Bilirkişi Görüşleri
Potanın standart dışılığı durumu İş Güvenliği Uzmanı Furkan Yıldız tarafından düzenlenmiş 20.07.2013 tarihli rapor içeriğinde şu şekilde belirtilmiştir: ‘Yüklenici firma tekniğe uygun bir şekilde potayı imal ederek, güvenli bir şekilde tespitini yapmamış, eksiz, kaynaksız taşıyıcı üzerine potayı tespit etmemiştir.’
Bilirkişi Furkan Yıldız, …’ın yaralanmasıyla sonuçlanan olayda yüklenici firma sahibi Mustafa A’ın asli kusurlu olduğunu, 25 yıllık metal yorgunluğuna vurgu yapan bilirkişi Furkan Yıldız … ve …’a olayda atfı kabil kusur olmadığını belirtmiştir.
Bilirkişiler Yüksel Yaşar, Ömer Faruk Uslu, H. Taner Sarıkaya tarafından düzenlenmiş 12.11.2013 tarihli raporda ise: ‘…] ihaleyle aldığı işi tekniğe uygun yapmayan, potaların kaynaklarını eksik ve hatalı yapan, güvenli olmayan şekilde kaynak yapan, potaların taşıyıcı noktalarının zayıf kalmasına neden olan yüklenici firma sahibi Mustafa A. olayın meydana gelmesinde Asli Kusurlu; süreçte gerekli önlemleri almakta yetersiz kalan, konuya ulaşan şikayetler kapsamında dar kapsamlı bakan … ve …’ı ise olayın meydana gelmesinde tali kusurlu oldukları belirtilmiştir.
Bilirkişiler İsmail Barış Aktaş, Abbas Deniz, Özgür Aközel tarafından düzenlenmiş 02/02/2014 tarihli raporda ise:
Basketbol potasını parktaki yerine tekniğe uygun, sağlam bir şekilde kurmayan, pota direklerinin zemine ve kaidesine bağlantı noktalarını hatalı yapan, sabitleme ve kaynak uygulamasını eksik ve hatalı yapan yüklenici Mustafa A birincil düzeyde kusurlu bulunmuştur. Bu raporda da … ve …’ı ise olayın meydana gelmesinde tali kusurlu oldukları belirtilmiştir.
H- Taksirle İlgili Kuramsal Açıklama
Taksir TCK’nın 22/2 maddesine göre: ‘(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.’ Taksir, failin, öngörülebilir bir sonucu öngörmemesidir.
Taksirin en önemli unsuru olan öngörülebilmeye verilecek anlam önem taşımaktadır. Suç genel teorisinde, bir eylem tipik ve hukuka aykırı olsa bile bu eylem failine isnat edilemiyorsa failin sorumluluğundan söz edilemez. Çağdaş ceza hukuku, kusursuz sorumluluk anlayışını terk etmiştir. Çağdaş ceza hukukuna anlam veren ve onu hukukun diğer alanlarından ayıran unsur kusurluluktur. Öğretide egemen olan görüş öngörebilme teorisidir. Toplum ya her insanı ya da belirli meslek ve sanatları icra edenleri ortak deneyime dayanarak daha özenli davranmaya davet etmekte ve bu nedenle de taksirli davranışları da cezalandırmaktadır. Taksirli suç kişiyi daha basiretli olmaya ve başkasının haklarını daha fazla korumaya sevk eden zorlayıcı kuralların ihlalinden ibarettir. Başka bir ifadeyle taksir, daima istenmeyen zararlı sonuçları önlemeye yönelik ve uyulması zorunlu bir davranış kuralına uymama ve kişiden buna uymasının istenebilirliğinin mümkün olması durumunda gündeme gelir.
Failin taksirinden söz edebilmek için hareketin iradi olması gerekir yani bilinerek ve istenerek yapılmış bir hareketin mevcudiyeti şarttır. Failin hareketini bilerek ve isteyerek yapmadığı hallerde taksirli olduğundan söz edilmez.
Taksirli suçlarda fail öngörülebilir bir sonuca neden olması dolayısıyla cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan eğer sonuç öngörülebilir değil ise taksirli suçtan sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Başka bir ifade ile taksirin varlığı için davranış kuralının ihlâl edilmiş olması yeterli değildir, ayrıca; ihlâl edilen bu davranış kuralı sonucunda ortaya çıkan zararlı sonucun faile isnat edilebilir olması zorunludur. Failin gerçekleştirdiği eylemden kınanabilir olmadığı takdirde kusurlu sayılması ve sorumluluğu cihetine gidilmesi de mümkün değildir. [39] Hafızoğulları,-Özen, s.298
Dikkatsiz ve özensizlikten kaynaklanan genel taksir durumunda sonucun öngörülebilirliği ve önlenebilirliği temel kriter kabul edilmelidir. Meydana gelen zararlı sonuç fail tarafından öngörülemez ve önlenemez ise failin kınanabilirliği mümkün olmadığından taksirli sorumluluğundan da bahsetmek mümkün değildir. Genel taksir denilen dikkatsizlik ve özensizlikten kaynaklanan taksirde sonucun öngörülebilir ve önlenebilir olup olmadığı hususu failin faaliyette bulunduğu tüm koşullar dikkate alınarak somut biçimde saptanacaktır. Yani; bu konuda ne fail esas alınacak ne deneyimli insan dikkate alınacak ne de ortalama insan dikkate alınacaktır.[40] Burada, sonucun öngörülebilir ve önlenebilir olup olmadığından değişik ‘model-ajan’ kriterine başvurulacaktır. Bu kriterde modern iş bölümü, uzmanlaşma, bilgi standardı farklılıkları yanında eğitim derecesi, yaş, fiziki eksiklik gibi ölçütlerin değerlendirildiği gruplar esas alınarak sorumluluk tespit edilecektir.
[40] Tezcan-Erden-Önok 188-189; Hafızoğulları-Özen, s.298; Özgenç,305 vd.
Yargıtay da taksirli suçlarda failin kusurlu olup olmadığını aynı esaslara göre tayin etmektedir. Yargıtay birçok kararında sonucun öngörülebilir olup olmadığını günlük yaşam deneyimlerine göre tespit etmiş görünmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nda Taksir, Cengiz Topel Çiftcioğlu
http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2013-3/2013-3-11.pdf
Hukuksal açıdan nedensellik ilişkisinin anlamı neden ile sonucun ve bunlar arasında bağ ya da münasebetin bulunup bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapılırken neden ve sonucunun içeriklerinin incelenmesi gerekebilir, bu hâlde neden ve sonucun içeriğinin de inceleme sınırları içine alınacağı kuşkusuzdur, ancak bu inceleme nedenin ‘ne için’ bu sonucu doğurduğunun açıklamaya değil, aradaki bağı ortaya çıkartmaya yönelik olacaktır.
Bursa ili metropol kent statüsünde olan bir kenttir. Kentte bir çok parkın bulunduğu bir vakıadır.
…’ın nitelikli bir biçimde yaralanmasına etki eden Süleyman Çelebi Parkı içinde konuşlu, yüklenicisi Mustafa A. tarafından imalatı veya temini yapılmış potanın Türk Standartları Enstitüsünce benimsenmiş, FIBA’nın kullanmış olduğu EN-1270 standardı ile birebir örtüşmediği anlaşılmaktadır.
– Pota direğinin tekniğine uygun sağlam bir şekilde kurulmamış olması;
– Pota direğinin zemine ve kaidesine bağlantı noktalarının hatalı yapılması;
-Direk ayaklarının demir kaidelere bağlandığı kesimdeki kaynak uygulamasının eksik ve hatalı yapılması;
– Direklerin zaman içinde oyuncular tarafından maruz bırakılacağı tekrarlı zorlamalara karşı mukavemetli bir biçimde tesis edilmemiş olması;
– Direklerin TSE’ce kabul gören standarda uygun malzemeden yapılmamış olması;
– Metalin esnek nitelikten yoksun olması, mağdur …’ın yaralanmasıyla sonuçlanan olayın etkenleridir.
I- Somut Olayın Değerlendirilmesi
…’ın nitelikli bir biçimde yaralanmasıyla sonuçlanan olayın nedensel sürecinde hatalı, standart basketbol potasını yapan veya tedarik eden, niteliksiz malzemeden üretilmiş bu basketbol potasını oyuncuların can güvenliklerini riske edebileceğini öngördüğü halde, Süleyman Çelebi parkana yine hatalı bir yöntemle sabitleyip, konuşlandıran; edimin ifasına fesad karıştıran Mustafa A. ve bu ihalenin geçici ve kesin kabullerini yapan komisyon üyeleri sorumludurlar. Mustafa Atar yönünden suç tarihi imalatın yapıldığı 1985 yılı olmayıp; olayın meydana geldiği 21.05.2014’tür.
Hükümlüler … ve …’ın öngörülmesi mümkün bir neticeyi öngörmediklerinden, bu bağlamda taksirli hareket ettiklerinden söz etmek mümkün değildir. Hükümlüler … ve …’ın olayda kusurları bulunmamaktadır. Hükümlüler … ve …’ın Süleyman Çelebi Türk Hava Kurumu Gençlik Parkı’nda konuşlu basketbol potalarının standart dışı malzemeden, bilimsel yöntemlere bağlı kalınmaksızın imal edildiği, ayıplı mal niteliğinde olan bu potaların yine zemine hatalı bir şekilde montajının yapıldığı; kaynakların hatalı yapıldığı; malzemede metal yorgunluğunun oluştuğu, bu durumun oyuncular için risk oluşturduğu konularında bilgili, eğitimli, donanımlı oldukları; bütün bunlara rağmen eylemsizlik içinde kaldıkları, müteyakkız hareket etmedikleri süreçte toplanmış kanıtlar çerçevesinde sabit değildir.
Bir kişinin nitelikli bir biçimde yaralanmasıyla sonuçlanan olayın nedensel sürecinde taksirli, kusurlu hareketleriyle etkili olduklarının sabit olmadığı,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.04.2017 tarih ve 11167-2997 sayı ile itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin yaralanması ile neticelenen olayda sanıkların kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
28.12.1993 doğumlu ve lise öğrencisi olan katılan …’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına ait Süleyman Çelebi Parkı içerisindeki basketbol sahasında arkadaşları tanıklar … ve … ile birlikte basketbol oynadığı, elindeki basket topuyla potaya smaç attığı sırada basketbol pota direğinin zeminde tutturulduğu demir kaidelerden kırılarak üzerine devrilmesi neticesinde, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, hayati tehlike geçirecek, vücuttaki kemik kırıklarının hayati fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkiyecek ve organ işlevinin yitirilmesine neden olacak şekilde yaralandığı,
Bursa Büyükşehir Belediyesinde Park ve Bahçeler Şube Müdürü olan sanık … ve aynı Müdürlükte Teknik Birimler Sorumlusu olarak görev yapan sanık … hakkında Bursa Valiliği İl İdare Kurulu tarafından 13.08.2012 tarih ve 102 sayı ile söz konusu olayla ilgili olarak soruşturma izni verildiği, soruşturma iznine sanıklar tarafından yapılan itirazın Bursa Bölge İdare Mahkemesince reddedildiği,
21.05.2012 tarihli görgü ve tespit tutanağına göre; bahse konu yerin belediyeye ait çevresi altı metre yüksekliğinde demir kafes ile çevrili 20×40 metre ebatında beton zemin olduğu ve her iki ucunda basket potasının bulunduğu, sahanın giriş kapısının yanında bulunan potanın tahminen 30 cm yerden yükseklikte bulunan pota demir ayaklarının kaynak yerinden koparak beton zemin üzerinde yan şekilde durduğu,
Aynı tarihli olay yeri inceleme raporuna göre; basketbol sahasının girişine göre sol tarafta bulunan basket potasının 11 cm çapında olan her iki direğinin zeminden 35 cm mesafeden kırılmış ve yerde olduğu, kırılan basket potasının zeminde sabit olan basket potasının sağındaki direğin kırılan kısmının tamamen paslanmış, soldaki direğin kırılan kısmının yarısının paslanmış diğer yarısının ise kırılmış olduğu, aynı bulguların kırılarak yere düşen pota direğinin kırılan kısmında da görüldüğü,
Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 16.10.2012 tarihli rapora göre; katılanın mevcut lezyonlara neden olan yaralanmasının, yaşamını tehlikeye soktuğu, basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte, vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin birden fazla kırık olması sebebiyle skorlama yapılarak kişide tarifler edilen listezis ve kırıkların hayat fonksiyonlarını ağır (6) etkileyecek nitelikte olduğu, duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına ya da yitirilmesine neden olup olmadığı hakkında mütalaa verilebilmesi için olay tarihinden en az 18 ay sonra Şube Müdürlüğüne gönderilmesi gerektiği,
Adli Tıp Kurumu Bursa Grup Başkanlığı Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 16.12.2013 tarihli rapora göre; yaralanmanın, duyularının veya organlarının işlevinin yitirilmesine neden olacak nitelikte olduğu,
Dosyadaki mevcut belgelere göre; Bursa Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Şube Müdürü’nün, Belediye sınırları içerisinde kalan mevcut yeşil alanların ve kent mobilyalarının bakımının yapılması; Teknik İşler Sorumlusunun ise, Parklar ve Bahçeler Şube Müdürlüğü sorumluluğundaki parklar, dinlenme alanları, yeşil alanlan ve kent mobilyaları ile ilgili her türlü imalat, bakım ve onarım işinin yapılması konularında görev ve sorumlulukları olduğunun görev tanımı kapsamında sayıldığı,
İnşaat mühendisi olan iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen 20.07.2013 tarihli bilirkişi raporuna göre; Süleyman Çelebi Parkı içerisinde yer alan ve 1985 yılında inşa edildiği anlaşılan basketbol sahasının geçen süreçte ancak şikâyete bağlı ve teknik elemanların gözlemlediği olumsuzluklar sonrası gerekli görülen bakım ve onarım çalışmalarının yapıldığı, ancak geçen süreçte kullanılan basket potalarında taşıyıcı ayaklarında muhtemel mental yorgunluğu, çevresel etkilerden kaynaklı olumsuzlukların giderilmesi manasında gerekli bakım çalışmalarının yapılmadığı, hatalı yapılmış olan basketbol potası taşıyıcı ayaklarının bağlantı kaynaklarının paslanmaya bağlı olarak zayıflaması ve parkı kullanan kişilerin bilinçsizce potalara asılmaları sonucu yorulmanın ve profillerin akma dayanımını hızlandırarak taşıyıcı ayakların en zayıf noktasından yani kaynak yerinden koparak katılanın üzerine düşerek yaralanmasına sebebiyet verdiği, olayla ilgili olarak belediyenin ihaleyle vermiş olduğu işi yüklenen firma sahibinin tekniğe uygun bir şekilde potayı imal ederek güvenli bir şekilde tespitini yapmamış olması, eksik ve kaynaksız taşıyıcı üzerine potayı tesis etmediği anlaşıldığından, olayın meydana gelmesinde tali kusurlu olduğu, potaya asılarak smaç atmaya çalışan ve kırılma olayını öngörmesi mümkün olmayan katılan ile oyun alanlarında kullanılan basketbol potalarının araç ve gereçleri taraflarına şikâyet ulaşmasına mütaakip kontrol edilmesini sağlayan sanıkların kusurlarının bulunmadığı,
Elektrik ve makine mühendisi ile hukukçu olan iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen 12.11.2013 tarihli üç kişilik bilirkişi raporuna göre; Selvili Park olarak isimlendirilen ve kaza olayının meydana geldiği basketbol sahasının 1985 yılında Büyükşehir Belediyesi olmadan önce Bursa Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü tarafından ihale edilerek yaptırıldığı, basketbol potasının iki adet 35 cm uzunluğunda boru üzerine ve yer tarafındaki boruların üzerine boru ağızları konikleştirilerek üst ve alt borular uç uca getirilip kaynakla eklenmek suretiyle yapıldığı, yapılan kaynağın borunun etrafını çevirmediği gibi borunun bir kısmının kaynağının da yapılmadığı, üst ve alt boruların çapları farklı olduğundan alt borunun kesilip konikleştirilerek çapının düşürüldüğü ve uç uca getirilerek kaynatıldığının anlaşıldığı, bu tip eklentilere dikkatli bakıldığında mutlak suretle kaynak arızaları çatlak ve kopmaların gözle seçilebileceği, en azından kırık olan ek noktaların boyanması sırasında bu hususun anlaşılabileceği, ayrıca belediyenin demir atölyesinden bakımla görevli teknisyen kişilerin bu tip kaynak hatalarını ve yıpranmaları tespit edebilecekleri, söz konusu parka metal işleriyle ilgili olarak çeşitli kereler gidildiğinin dosya kapsamındaki belgelerden anlaşıldığı, meydana gelen olayda Bursa Belediyesinden ihale aldığı işi tekniğe uygun olarak yapmayan, potaların kaynaklarını eksik, hatalı ve güvenli olmayan bir şekilde kaynak yapan, potaların taşıyıcı noktaların zayıf kalmasına sebep olan yüklenici firma sahibi Mustafa A.’ın asli kusurlu; sorumluluk sahaları içerisinde bulunan kent mobilyalarının bakımlarını sağlama, tehlike yaratan eşyaların tehlike yaratmalarını önlemek amaçlı olarak gerekli önlemleri almakta yetersiz kalan sadece önleme faaliyetlerini gelen şikâyetler ile dar kapsamda bırakan Bursa Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yapan sanık … ile aynı birimde Teknik İşler Sorumlusu olan sanık …’in ayrı ayrı tali kusurlu oldukları; oyun oynadığı sahada 27 yıllık bir basketbol potasının mental yorgunluğu, kaynak eksiklikleri konusunda bir değerlendirme yapması beklenmeyecek olan ve spor için özel olarak üretilmiş eşyalarla bu amaç için düzenlenmiş sahada basketbol oynayan katılanın herhangi bir kusurunun bulunmadığı,
İnşaat ve makine mühendisi ile hukukçu olan iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen 02.02.2014 tarihli üç kişilik bilirkişi raporuna göre; kaza olayının meydana geldiği parkta bulunan basketbol sahasındaki basket potalarının bakımı, onarımı ve güçlendirilmesinin yapıldığına dair somut bir bilginin bulunmadığı, kazanın başlıca nedenlerinin, söz konusu basketbol pota direğinin tekniğe uygun ve sağlam şekilde kurulmaması, bu kapsamda pota direğinin zemine ve kaidesine bağlantı noktaları ile direk ayaklarının demir kaidelere bağlandığı kesimdeki kaynak uygulamasının eksik ve hatalı yapılması, direklerin zaman içinde oyuncular tarafından mağruz bırakılacağı tekrarlı zorlamalara karşı mukavemetli bir biçimde tesis edilmemesi, park içinde kamunun kullanımına sunulmuş olan basketbol pota direklerinin ilgili sorumlu kamu hizmeti yürütücüleri tarafından gerekli bakım ve onarımlarının yaptırılmaması, zaman içinde zorlamalarla ve doğal sebeplerle spor ekipmanında (kent mobilyasında) oluşacak ve direklerin dayanımını azaltarak tehlikeye yol açabilecek aşınma, yıpranma, korozyon, paslanma, çürüme ve benzeri bozucu faktörlerin periyodik ve detaylı şekilde izlenip kontrol edilerek eksiklerin giderilmemesi olduğu,
İhale yoluyla park yapımı kapsamında kazaya konu basketbol potasını tesis ettiği belirtilen dava dışı Mustafa A.’ın yapımını üstlendiği pota direğinin tekniğe uygun ve sağlam bir şekilde kurulmaması, bu çerçevede pota direklerinin zemine ve kaidesine bağlantı noktalarının hatalı yapılması, direk ayaklarının demir kaidelere bağlantı kesimindeki sabitleme ve kaynak uygulamasının eksik ve hatalı oluşu nedenleriyle olayın meydana gelmesinde asli kusurlu; Bursa Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Şube Müdürü sanık … ile aynı birimde Teknik İşleri Sorumlusu olarak görev yapan sanık …’in konuyla ilgili birimde görevli kamu hizmeti yürütücüleri olarak sorumlulukları sahasında yer alan ve söz konusu kaza olayının meydana geldiği Süleyman Çelebi Parkı içindeki basketbol sahasında kamunun kullanımına sunulmuş olan basketbol pota direklerinin gerekli bakım ve onarımlarını yaptırmamaları, zaman içinde zorlamalarla ve doğal sebeplerle spor ekipmanında (kent mobilyasında) oluşacak ve direklerin dayanımını azaltarak tehlikeye yol açabilecek aşınma, yıpranma, korozyon, paslanma, çürüme ve benzeri bozucu faktörleri periyodik ve detaylı şekilde izleyip kontrol ederek eksiklikleri gidermemeleri, basketbol sahasında kullanım kurallarını, kaçınılması gereken tehlikeli davranışları ve olası tehlikeleri belirtir uyarı yazısı bulundurmamaları nedeniyle ayrı ayrı tali düzeyde kusurlu oldukları; katılana atfı kabil bir kusur bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan …; lise öğrenicisi olduğunu, olay günü saat 17.30 sıralarında Belediyeye ait açık basketbol sahasında arkadaşlarıyla birlikte basketbol oynadığını, elinde bulunan basket topunu potaya attığını ve sıçrayarak potadan asıldığı sırada potanın üzerine yıkıldığını, kaza neticesinde sırt bölgesinden, kafasından ve vücudunun çeşitli yerlerinden yaralandığını,
Tanık … kollukta; söz konusu basket sahasına oturmak için geldiğinde mahalleden tanıdığı katılanı sahada basket oynarken gördüğünü, sahanın dışından seyrettiği katılanın basketbol topunu potaya attığını ve potaya tutunarak asıldığını, o sırada pota direğinin çift taraflı demirlerinden koparak üzerine düştüğünü gördüğünü,
Mahkemede ise farklı olarak; parka voleybol oynamak için gittiğini, katılanın arkadaşlarıyla birlikte basket oynadığını, bir ara katılanın potaya smaç bastığını gördüğünü, bu hareketiyle birlikte potanın ayaklarından kırılarak katılanın boynuna düştüğünü ve yaralandığını, potada tehlike yaratabilecek bir durum görmediğini, kollukta da katılanın smaç ile potaya basket attığını ifade etmeye çalıştığını, smaç atarken potayla bir temas olduğunu, önceki ifadesinin katılanın potanın çemberini tutarak çekmiş gibi anlaşıldığını ancak smaç attığını ifade etmek istemediğini, katılanın pota çemberini çekmediğini,
Tanık …; olay yerinde katılan ve tanık Mehmet Emin ile birlikte basketbol oynadıklarını, maç yapmadan aralarında top çevirip potaya top attıklarını, katılanın basketbol potasına smaç attığını ve smaç atmasıyla birlikte potanın üzerine düşerek yaralandığını, katılanın smaç atarken potaya asılmadığını, topu çembere bırakıp yere düştüğünü, potaya kaynak yapıldığını ve yapılan kaynak yerlerinin tekrar boyandığını olaydan sonra fark ettiklerini, on altı yıldır aynı semtte oturduğunu, ancak sadece bir kez potaların boyandığını ve saha içine çizgi çekildiğini gördüğünü,
Tanık …; olay yerinde katılan ve tanık Emir ile birlikte basketbol oynadıklarını, aralarında top çevirip potaya top attıklarını, katılanın basketbol potasına smaç attığını ve o anda potanın katılanın üzerine düştüğünü, katılanın potaya asılmadığını, çemberi tutup topu bırakarak smaç attığını, çembere asılı kalmadığını, potanın kaynak yerlerinin çürümüş olduğunu olaydan sonra anladıklarını, kaynak yapılan yerlerin boyanması nedeniyle potada kaynak olup olmadığının belli olmadığını, on üç yıldır aynı semtte oturduğunu, bu süreç içerisinde basket sahasının bulunduğu yerde iki kez çevre düzenlemesi yapıldığını, potada herhangi bir değişiklik, bakım ya da tadilat yapıldığını görmediğini,
Tanık …; polis memuru olduğunu, sanık …’in kolluktaki ifadesinin başka bir polis memuru arkadaşı tarafından yazıldığını, olayı da bu sebeple öğrendiğini, ayrıca 2006 yılından beri olayın gerçekleştiği parkın yakınında oturduğunu, bu süreç içerisinde basket sahasıyla ilgili herhangi bir bakım ya da onarım yapıldığına şahit olmadığını, olay yerine gittiğinde basketbol potasının kaynak yerinden kırıldığını ve kırılan yerde paslanma olduğunu gördüğünü,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … kollukta; 1986 yılından beri Bursa Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğünde çalıştığını, 1997 yılından itibaren de aynı yerde Şube Müdürü olarak görev yaptığını, olay yeri olan basketbol sahası mülkiyetinin Bursa Büyükşehir Belediyesine ait olduğunu, bu yerde bulunan basketbol potaları ve çitlerin de Belediye bünyesinde yaptırıldığını tespit ettiğini, görevli bulunduğu Şube Müdürlüğü kayıtlarında park içindeki basket potaları ve direkleri ile aksesuarları hakkında bakım, onarım veya herhangi bir müdahale yapılmadığını tespit ettiğini, ancak söz konusu basket potaları ile direkleri ve aksesuarlarının bakım ve onarımının Belediyeye bağlı gerek fen işleri gerekse diğer birimlerce yapılıp yapılmadığı hakkında bilgisinin olmadığını, olayla ilgili sorumluluklarının doğduğunu ve kusurlu olduklarını kabul ettiğini,
07.06.2012 tarihinde Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı dilekçede; kollukta “Kusurlu olduğumuzu kabul ediyoruz.” şeklindeki ifadesinin yanlış yazıldığını, olayla ilgili olarak kusurlu olmadıklarını,
Mahkemede ise; atılı suçlamayı kabul etmediğini, kazanın meydana gelmesinde kusurunun bulunmadığını,
Sanık …; olay tarihinde Bursa Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Şube Müdürlüğüne bağlı Teknik Birimler Sorumlusu olarak görev yaptığını, 26 yıldır devlet memuru olduğunu, görev yaptığı süre içerisinde park ve bahçelerdeki ekipmanlarla ilgili olarak herhangi bir kazanın yaşanmadığını, kontrollerin rutin yapıldığını, herhangi bir şikâyet olmasa bile yerinde kontrol yapılarak görsel bir olumsuzluk görüldüğünde bu duruma müdahele edildiğini, ekipler tarafından iş formu düzenlendiğini ve iş formunun içeriğine göre işlem yapıldığını, kazanın meydana geldiği parka ilişkin olarak kendilerine herhangi bir şikâyetin ulaşmadığını, yine yapılan rutin kontrollerde de herhangi bir olumsuzluğun tespit edilmediğini ve dolayısıyla buna ilişkin bir iş formunun da düzenlenmediğini, bu nedenle kontrollere ilişkin olarak sunulabilecek bir belgenin bulunmadığını, kusurunun olmadığını,
Savunmuşlardır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “Kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlâl edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda ayrıca aranması gereken unsurlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmâli hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. TCK’da kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
TCK’nın 22. maddesinin gerekçesinde; “…Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder…” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Buna göre; yargılamayı gerçekleştiren hâkimin, bilirkişilerin tespit ettikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığının, varsa kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle bizzat belirlemesi gerekmektedir. Bu kapsamda olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olabilecek ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir. Nitekim CGK’nın 26.11.2013 tarihli ve 422-519 ve 25.03.2014 tarihli ve 9-138 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Bu aşamada, önce genel anlamda, sonrasında ise taksirli suçlar açısından nedensellik bağı üzerinde durulmasında fayda vardır.
“Neden” Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde; “bir olayı ya da durumu gerektiren, doğuran başka olay veya durum, sebep” biçiminde, “neden olmak” ise; “bir şeyin olmasına ya da ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak” şeklinde tanımlanmaktadır. Buradan hareketle “nedensellik” kavramı; “neden-sonuç ilişkisi ya da sonuç ile bu sonuca neden olan olgu veya durum arasındaki bağlantı” olarak açıklanabilir.
Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde nedensellik bağı, “kanunda tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngörülen suçtan failin sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan “maddi, manevi ve hukuka aykırılık” unsurlarından “maddi unsur” içerisinde yer almaktadır.
Neticeli bütün suçlar bakımından araştırılması gerekli olan “nedensellik bağı” ceza hukukunda bu kavramın mahiyeti gereği, suçun yasal tanımında neticeye yer verilmiş olması hâlinde failin fiili ile netice arasında sebep-sonuç ilişkisini kuran bağ anlamına gelmektedir. Failin yapmak veya yapmamak şeklinde gerçekleştirdiği eylemi neticesinde dış dünyada zarar ya da tehlikenin meydana gelmiş olması hâlinde nedensellik söz konusu olacaktır. Doğaldır ki, yapılan her hareket, dış dünyada bir veya birden fazla neticeye sebebiyet verebilir; ancak dış dünyada vuku bulan her sonuç değil, suçun kanuni tanımında belirtilmiş olan netice nazara alınacaktır. TCK’da nedensellik bağı ile ilgili olarak genel bir düzenlemeye yer verilmemiş olup konu öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır. Öğretide nedensellik bağı çeşitli teorilerle açıklanmaktadır. Şartların eşitliği ya da doğal nedensellik teorisinde; netice birçok şartın bir bütün oluşturarak meydana gelmesiyle oluştuğundan ve bunlardan birinin olmaması neticenin gerçekleşmesini engelleyeceğinden, bu şartlardan birini gerçekleştiren failin eylemi ile gerçekleşen netice arasında nedensellik bağı vardır. Uygun sebep ya da kuralcı nedensellik teorisinde; hareket ile netice arasında nedensellik bağı bulunduğunun kabul edilebilmesi için, hareketin o neticeyi meydana getirmeye uygun olması gerekir. Objektif isnadiyet teorisinde ise; şart teorisi anlamında hareketinin verdiği netice, ancak hareketin suçun konusu üzerinde hukuken tasvip edilmeyen bir tehlike veya risk yaratması ve kendini tipik neticeye yansıtması hâlinde objektif olarak faile yükletilebilir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 123-131; Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul 2014, 8. Baskı, s. 256-268; M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 279-286.; Berrin Akbulut, Tıp Ceza Hukukunda Nedensellik Bağı, Tıp Ceza Hukukunun Güncel Sorunları Türk-Alman Tıp Hukuku Sempozyumu, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, 2008, s. 222-234.) Bununla birlikte öğretide, objektif isnadiyet teorisinin nedensellik teorisi olmayıp, bir değerlendirme teorisi olduğu da ileri sürülmektedir (Veli Özer Özbek, Türk Ceza Kanunu İzmir Şerhi, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2006, 3. Baskı, s. 321).
Uyuşmazlığa konu somut olayın özellikleri itibarıyla objektif isnadiyet kavramına ayrıca yer verilmesi gerekmektedir. Günümüz modern ceza hukuku anlayışında nedensellik bağının belirlenmiş olması tek başına failin cezalandırılması için yeterli bulunmayıp, ayrıca gerçekleşen neticenin failin eseri olup olmadığının, diğer bir ifadeyle ortaya çıkan neticenin belli bir kişiye objektif olarak isnadının mümkün olup olmadığının tespit edilmesi de gerekir. Olayda öncelikle şart teorisine göre nedensellik bağı ortaya konulmalı, ardından gerçekleşen neticenin faile isnat edilip edilemeyeceği araştırılmalıdır. Eğer meydana gelen netice, üçüncü kişinin veya bir rastlantının eseri ise faile isnat edilemeyecektir. Bu nedenle netice, insanın hükmedebileceği alanın dışında kalıyorsa hukuken önemli olan bir tehlike ya da risk bulunmamaktadır. Hükmedilebilirlik, neticenin önemli derecede idare edilebilirliği anlamına gelmekte olup gerçekleştirilen fiil, hukuken önemli bir tehlike ya da risk oluştursa bile, olayın tamamen hayatın olağan akışının ve genel hayat tecrübelerinin dışarısında kalması nedeniyle beklenebilir değilse, netice faile yüklenemeyecektir. Kişinin nedensellik bağının üzerinde hâkimiyetinin bulunmaması objektif isnadiyetin yokluğu anlamına gelir. Objektif isnadiyetin varlığı için tipik neticenin fail tarafından oluşturulan risk nedeniyle meydana gelmesi gerekir. Neticenin, failin meydana getirdiği riskin dışında başka bir risk nedeniyle gerçekleşmesi hâlinde bu netice objektif olarak faile isnat edilemez. Ancak fiilin, suçun konusuna yönelik hukuken izin verilen riski aşan bir tehlike oluşturması ve neticenin bu fiil sonucunda meydana gelmesi durumunda objektif isnat edilebilirlik söz konusu olacak diğer bir deyişle fail tipe uygun neticeye sebebiyet veren hukuken önemli bir tehlike ya da risk oluşturmuş ise netice faile yüklenebilecektir. Gerçekleşen netice, failin hareketi ile tesadüfen birleşen başka sebeplerden meydana gelmişse, bu durumda neticenin faile isnat edilmesi söz konusu olmayacaktır. Bunun gibi sonradan işlenen fiilin daha önceden gerçekleştirilmiş fiilin neticeye ulaşmasını engellemesi hâlinde de önceki fiili gerçekleştiren faile neticenin isnat edilmesi mümkün bulunmayacaktır (Veli Özer Özbek-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, Ankara 2017, 8. Baskı, s.225; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 128-131.; M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 286-287; Berrin Akbulut, Türk Ceza Kanunu İle Kabahatler Kanununun Genel Hükümlerinin Yaptırım Hükümleri Dışında Karşılaştırmalı Olarak İncelenmesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2010, s. 237; Nebahat Kayaer, Ceza Hukukunda Hekimin Tıbbi Müdahalesi Çerçevesinde İşlenen Taksirle Öldürme Suçu, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı, İzmir 2012, s. 111-112).
Nedensellik bağı, öğretideki görüşlere göre hukuki bir kavram değil mantıksal ya da doğal bir olgudur (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Türk Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, İstanbul 2014, 8. Baskı, s. 255; İzzet Özgenç, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, 10. Baskı, s. 171-173). Bu anlamda, dış dünyada gerçekleşen netice ile bu neticeyi doğuran sebep arasındaki nedensellik bağı, doğa bilimleri bağlamında değerlendirilmeli ve hayat tecrübeleriyle mantığa göre belirlenmelidir. İlliyet bağının doğal olarak belirlenmesi yalnızca icrai suçlar bakımından geçerlidir, zira ihmâli suçlarda farklılık söz konusudur.
Nedensellik bağının tespiti, tabiatıyla genellikle neticeli suçlar şeklinde düzenlenmiş bulunan taksirli suçlar bakımından da gereklidir. Taksirle işlenen suçtan kaynaklanan netice failin hareketi olmasaydı gerçekleşmeyecek denilebiliyorsa bu durumda nedensellik bağının varlığı kabul edilir. Örneğin ölüm neticesi failin taksirli hareketine bağlı olarak gerçekleşmiş ise, diğer bir deyişle failin taksirli hareketi olmasaydı ölümün gerçekleşmeyeceği sonucuna varılıyorsa, başka bir ifadeyle ölüm failin eseriyse bu takdirde failin eylemi ile netice arasında bir nedensellik bağının var olduğu kabul edilecektir. Taksirli suçlarda aranacak olan objektif isnat edilebilirlik, dikkat ve özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sonucunda neticeye sebebiyet verilmesidir. “Fail gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı netice gerçekleşmeyecekti” denebilir ise, bu takdirde netice faile isnat edilebilecektir.
Öte yandan nedensellik bağı hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel bilgi ve tecrübe ile çözümlenebiliyorsa bu bağlantı hâkim tarafından ortaya konulmalı, uzmanlık veya teknik ve özel bilgi gerektiren bir hususta ise söz konusu bağ, bilirkişilerden görüş alınarak tespit edilmelidir.
TCK’nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları;
“4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir. Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir.
Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK’nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun’un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Öğretide; “Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır.” (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366); “Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hâllerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hâllerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip hâlinde faaliyet gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu hâlde bu kişi neticeden sorumlu olur.” (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254); “Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketiyle mağdurun kusurlu hareketinin birleşmesi söz konusu olabilir. Bu durumda, failin sorumluluğunun ortadan kalkabilmesi için, failin netice üzerindeki hâkimiyetinin devam etmemesi gerekir. Diğer bir deyişle, neticenin meydana gelmesinde mağdurun kusurlu hareketi, neticenin faile yüklenmesini engelleyecek derecede illi seri üzerinde hakimiyet kurmamış olmalıdır. Aksi takdirde failin sorumluluğu devam edecektir. Nitekim taksirli hareketler arasında takas da mümkün değildir.” (M. Emin Artuk-Ahmet Gökcen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 374); “Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnad edilebilir, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hâllerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir.” (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214); “Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneğin yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur.” (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 17. Baskı, Ankara, 2014, s. 249) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
28.12.1993 doğumlu ve lise öğrencisi olan katılan …’ın, Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanlığına ait Süleyman Çelebi Parkı içerisindeki basketbol sahasında arkadaşları tanıklar … ve … ile birlikte basketbol oynadığı, elindeki basket topuyla potaya smaç attığı sırada basketbol pota direğinin zemine tutturulduğu demir kaidelerden kırılarak üzerine devrilmesi neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek, hayati tehlike geçirecek, vücuttaki kemik kırıklarının hayati fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkiyecek ve organ işlevinin yitirilmesine neden olacak şekilde yaralandığı,
Bursa Büyükşehir Belediyesi Park ve Bahçeler Şube Müdürü olan sanık …’in, Belediye sınırları içerisinde kalan mevcut yeşil alanların ve kent mobilyalarının bakımının yapılması; aynı birimde Teknik İşler Sorumlusu olarak görev yapan sanık …’in ise, Parklar ve Bahçeler Şube Müdürlüğü sorumluluğundaki parklar, dinlenme alanları, yeşil alanlan ve kent mobilyaları ile ilgili her türlü imalat, bakım ve onarım işinin yapılması hususlarında görev ve sorumluluğunun bulunması, söz konusu olayın basketbol pota direğinin tekniğe uygun, sağlam şekilde kurulmaması, pota direğinin zemine ve kaidesine bağlantı noktalarının hatalı yapılması ve direk ayaklarının demir kaidelere bağlandığı kesimdeki kaynak uygulamasının eksik ve hatalı yapılmasının yanında park içinde kamunun kullanımına sunulmuş olan basketbol pota direklerinin ilgili ve sorumlu kamu hizmeti yürütücüleri tarafından gerekli bakım ve onarımlarının yaptırılmaması, zaman içinde zorlamalarla ve doğal sebeplerle spor ekipmanında (kent mobilyasında) oluşacak ve direklerin dayanımını azaltarak tehlikeye yol açabilecek aşınma, yıpranma, korozyon, paslanma, çürüme ve benzeri bozucu faktörlerin periyodik ve detaylı şekilde izlenip kontrol edilerek eksiklerin giderilmemesi nedeniyle de meydana geldiğinin kesin olarak tespit edilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanıkların sorumluluklarında bulunan kent mobilyalarının bakımını sağlamak ve bu eşyanın tehlike yaratmasını önlemek amacıyla gerekli önlemleri almakta yetersiz kalmaları ve sadece önleme faaliyetlerini gelen şikâyetler ile dar kapsamda bırakmaları nedenleriyle olayın meydana gelmesinde kusurlu oldukları kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 15.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

‘KESİK BAŞ’ CİNAYETİ – NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇU

T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

2019/597 E. , 2021/344 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 52-24

Sanık … hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonunda Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesince 25.03.2015 tarih ve 60-29 sayı ile; sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 81/1, 53, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye hükmedilmiştir. Karar tarihi itibarıyla resen temyize tabi olan hükmün sanık müdafisi, Cumhuriyet savcısı ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.09.2017 tarih ve 2516-2790 sayı ile;
“Mahkemenin 25.03.2015 tarihli kararının hüküm kısmının 8. bendinde ‘Suçun işleniş şekli ile mahkememizce alınan bir kısım tanık beyanları dikkate alındığında eylemin tek kişi tarafından işlenmediği düşünüldüğünden sanığın suç ortaklarının tespiti ve gereği için Yalvaç Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına’ denmesi karşısında;
Suç duyurusuna ve eksik soruşturmaya ilişkin evrak akıbetinin araştırılması, soruşturmanın devamı durumunda, sanık …’in hukuki durumunun da değişebileceği ihtimali karşısında makul bir süre beklenilerek, delil durumuna göre ilgili kişi ya da kişiler hakkında iddianame tanzimi yapılması hâlinde bu dava ile birleştirilerek, delillerin birlikte takdir ve tayin edilmesinde hukuki zorunluluk bulunması karşısında yazılı şekilde sanık hakkında hüküm kurulması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş;
Daire Üyesi …; “…Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen kararın onanması gerektiği,” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Bozmaya uyan Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesince, Yargıtay ilamında belirtilen araştırma yapıldıktan sonra 21.03.2018 tarih ve 52-24 sayı ile; sanığın kasten öldürme suçundan TCK’nın 81/1, 53, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye karar verilmiş, ceza miktarı yönünden resen temyize tabi olan hükmün sanık müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.05.2019 tarih ve 324-2876 sayı ile onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi…; “…Dosya kapsamında olay gün ve saatine ilişkin sanığın savunması dışında tek bir delil bulunmamaktadır. Sanığın savunmasının aksine, maktul ile sanık arasında, Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin kabul ettiği, sayın çoğunluk görüşünün de benimsediği şekli ile taraflar arasında rızai ilişkinin varlığı hâlinde, sanığın olay günü maktulü eşinin evde olmadığından bahisle çağırıp, henüz eve dahi girmeden, kayınpederine ait tüfek ile onu vurması, süreç içerisinde 7 kez ateş etmeye devam etmesi, sonra bıçaklaması, hatta ve hatta bıçak ile maktulün başını vücudundan ayırıp, bıçağı onun göğsüne saplar şekilde bırakması (ki, maktulün vücudundan elde edilen bu bıçak üzerinde sanığın da dahil hiçbir parmak izine rastlanılmaması da düşündürücü olmakla birlikte) ne şekilde açıklanabilecektir. Bu husus hayatın olağan akışına, insanın tabiatına da aykırı bir durumdur.
Sanığın maktul ile ilişkisinin rızai, ya da zora dayalı olduğuna ilişkin tam bir tespit yapmak dosya kapsamına göre mümkün değil iken, yerel mahkeme sanığın yaşadığı çevrenin sosyal ve psikolojik konum ve durumlarını hiç değerlendirilmeden, ortada gözüken şekle göre bir karar verilmiştir.
Ancak, ilişkinin rızai olmadığına ilişkin lehe de bir şüphe bulunmaktadır. Bu da, TCK’nın ‘şüpheden, sanık yararlanır’ genel prensibi çerçevesinde sanık lehine değerlendirilmeli ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 29. maddesi asgari dahi olsa, sanık lehine uygulanmalı düşüncesiyle kararın bozulması gerektiği düşüncesinde olduğumdan yerel mahkeme hükmünün onanmasına ilişkin, sayın çoğunluk görüşüne muhalifim.” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.07.2019 tarih ve 41573 sayı ile;
“…Sanık lehine asgari oranda tahrik indirimi uygulanması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK’nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.10.2019 tarih, 3288-4506 sayı ve oy çokluğuyla itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve müzakere sırasında Ceza Genel Kurul Başkanınca yeniden belirlendiği şekliyle Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının,
2- Sanık hakkında TCK’nın 62. maddesi hükmünün uygulanmamasının isabetli olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay yeri inceleme tutanağında; 28.08.2012 tarihinde saat 22.45 sıralarında, … ili, Yalvaç ilçesi, Koruyaka köyünde bir kişinin öldürüldüğünün bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, yapılan incelemede, maktulün cesedinin köy camisinin karşısındaki iki evin arasında bulunduğu, sanık …’ın ikamet ettiği evin arka kısmında maktul …’e ait cesedin sırtüstü yatar hâlde olduğu, cesedin başının boyundan omuz hizasına kadar düz bir şekilde kesilmiş olduğu, boyun kemiğinin düz ve dağılmamış olduğu, toprak zeminde yoğun kan birikintisinin bulunduğu, cesedin karın bölgesine bir bıçağın saplanmış olduğu, cesedin yakınında maktule ait cep telefonu ile maktule ait olduğu düşünülen 7,65 mm çapında fişek kullanan tabancanın bulunduğu, olay yerinde 9 adet boş av tüfeği kartuşu olduğu, bir ucu balkona bağlı 685 cm uzunluğunda urganın diğer ucunun serbest hâlde olduğu, maktulün başının köy meydanına sanık tarafından savrulduğu yerde bulunduğunun söylenmesi üzerine köy meydanına gelindiği, kesilmiş olan başın yanında kanlı av tüfeği kartuş tapasının bulunduğu, bu kartuşun yakın atış sonucu maktulün yüzüne saplandığı, kesilmiş baş yere atılınca da baştan ayrıldığının değerlendirildiği ifade edilerek, kesilmiş başın 8-10 metre kuzeydoğusunda üzerinde iki adet çalışır durumda kamera bulunan aydınlatma direğinin olduğu, bu direkteki kameralardan birinin köy meydanından geçen yolu, diğerinin de sanık …’in evine giden yolu kapsayacak şekilde kayıt yaptığı, kaydedilen görüntüler incelendiğinde, sanık…’ın saat 22.07’de maktul …’in başını sağ eline alıp, av tüfeğini de sol omzuna asarak köy kahvesinin önüne geldiği, maktulün başını kahvede bulunanlara doğru fırlatıp geldiği yoldan geri döndüğünün görüldüğü tespitlerine yer verildiği,
… Jandarma Kriminal Laboratuvar Amirliğince düzenlenen 09.10.2012 tarihli raporda; olay yerinde bulunan 9 adet 12 kalibre av fişeği kartuşunun sanık …’in olayda kullandığını iddia edilen Üzümlü Efsane 4124-A marka av tüfeğinden atıldığının belirtildiği,
… Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen ekspertiz raporunda; sanık … ve maktul …’e ait svap örneklerinde atış artıklarına rastlandığının tespit edildiği, maktul …’e ve sanık … (Yıldırım) Yıldız’a ait cep telefonlarında bulunan fotoğrafların sayısal olarak işlenerek tab edildiği, fotoğraflarda sanığın kendi yatak odasında uyurken, yanında maktul olduğu hâlde maktul tarafından çekilmiş görüntülerin bulunduğu,
… Jandarma Kriminal Laboratuvarı Başkanlığınca düzenlenen 22.11.2012 tarihli uzmanlık raporunda; maktulün başının kesilmesinde kullanıldığı iddia edilen 11,5 cm uzunluğunda namluya, 13,7 cm uzunluğunda kabzaya sahip, namlusu açık durumda iken toplam uzunluğu 25,2 cm olan, namlusunun sırt kısmı küt ve meyilli, tek ağızlı, sivri uçlu çakı bıçağında mukayeseye elverişli vücut izi bulunamadığı, 27.11.2012 tarihli raporda ise suça konu bıçağın 6136 sayılı Kanun’a göre yasak olarak mütalaa edilemeyeceğinin bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu … Grup Başkanlığınca düzenlenen 13.11.2012 tarihli otopsi raporunda; “Başı vücudundan ayrı hâlde olan, mevcut hâliyle 150 cm boyunda, yaklaşık 80-85 kg ağırlığında, 30-35 yaşlarında, kumral saçlı, sakallı, sünnetli erkek cesedinde, ölü katılığının devam ettiği, ölü lekelerinin vücudun arka kısımlarında bası görmeyen yerlerde açık renkte ve hafif şekilde oluştuğu görüldü. Baş uzunluğu 25 cm ölçüldü.
1- Sağ yanakta 10×6 cm’lik yıldızvari şekilli, av tüfeği saçma taneleri yarası,
2- Sağ uyluk 1/3 üst iç kısımda 8,5×8,5 cm’lik av tüfeği saçma taneleri toplu giriş yarası ve etrafında birkaç adet satellit giriş deliği,
3- 2 nolu yaranın hemen altında 5×5 cm’lik av tüfeği saçma taneleri toplu giriş yarası
4- Sol kasıkta 6,5×4 cm’lik av tüfeği saçma taneleri toplu giriş yarası,
5- 4 nolu yaranın 1 cm altında 5×4 cm’lik av tüfeği saçma taneleri toplu giriş yarası ve dış yan kısmında bir adet satellit giriş deliği,
6- Sırtta göğüs ortadan glutea alt kısımlara kadar olan bölgede ve sol bacak yaygın, av tüfeği saçma tanesi yaraları,
7- 6 noda tarif edilen bölge içerisinde 3 adet av tüfeği iri saçma tanesi giriş deliği, sağ kol iç ve dış yüzde birer adet av tüfeği iri saçma tanesi giriş ve çıkış deliği, sağ orta koltuk altı çizgisinde memenin 4 cm altında av tüfeği iri saçma tanesi giriş deliği,
8- Sağ lomber bölgede dışta 2 adet av tüfeği iri saçma tanesi sıyrığı,
9- Anüste av tüfeği saçma tanesi çıkış yaraları nedeniyle harabiyet ve etrafında çok sayıda av tüfeği saçma tanesi çıkış yarası olduğu görüldü.
A- Sternum üzerinde 0,8 cm’lik etrafı ekimozsuz bir açısı dar, diğer açısı geniş, kesici delici alet yarası,
B- Göbeğin 10 cm üzerinde 2 cm’lik etrafı ekimozsuz bir açısı dar, diğer açısı geniş, kesici delici alet yarası olduğu tespit edildi.
Kafatası boyun bölgesinden C6 omur seviyesinden dekapite haldeydi. Yara kenarlarında ekimoz, yara kenarlarında, boyun doku ve damarlarında doku çekilmeleri veya herhangi bir canlılık bulgusu olmadığı görüldü.
Cesette başkaca travmatik değişim görülmedi. Otopsi öncesinde cesedin çekilen grafilerinde göğüs, batın ve pelvis bölgesinde çok sayıda saçma tanesi ve birkaç tane iri saçma tanesine ait metalik cisim imajı olduğu görüldü.

28.08.2012 tarihinde başı kesilmiş hâlde bulunduğu bildirilen … oğlu 1977 doğumlu …’in cesedine 29.08.2012 günü Adli Tıp Kurumu … Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesi Otopsi salonunda yapılan otopsiden, tetkiklerden ve adli tahkikat evrakından elde edilerek yukarıya kaydedilen bilgi ve bulgular dikkate alındığında;
1- Kimya İhtisas Dairesinin raporuna göre; kişinin kanında 91mg/dl (0,91 promil) etil alkol tespit edildiği, metanol tespit edilmediği, kanda yapılan uyutucu uyuşturucu analizinde aranan maddelerin bulunmadığı, safrada sistematiğimizdeki maddelerin tespit edilmediği,
2- Biyoloji İhtisas Dairesinin raporuna göre; …’e ait DNA incelemesinin tamamlandığı ve sonucun muhafaza altına alındığı,
3- Kişinin vücudunda sağ yanakta bir adet, kasıklarda birer adet ve vücut arka tarafında iki adet olmak üzere toplam beş atışla husulü mümkün av tüfeği saçma taneleri yaralanması mevcut olup, oluşturdukları yaralanmaların müstakilen ölüm meydana getirir nitelikte olduğu,
4- Vücudun arka tarafında tarif edilen iki atışla husulü mümkün av tüfeği saçma giriş yaralarının cilt ve cilt altı bulguları göz önüne alındığında, bu atışların 6 metre üzeri mesafeden yapılmış olduğu, her iki kasık bölgesinde tarif edilen av tüfeği saçma giriş yaralarının cilt ve cilt altı bulguları dikkate alındığında, bu atışların 1 metre mesafe içerisinden yapılmış olduğu, ancak bu yaraların giysili bölgede olması nedeniyle kesin atış mesafesi tayini için şahsın üzerinde bulunan kıyafetlerin atış mesafesi tayini açısından incelenmesinin uygun olacağı, sağ yanakta tarif edilen av tüfeği saçma giriş yarasının cilt ve cilt altı bulguları dikkate alındığında, bu atışın 1-2 metre mesafe içerisinden yapılmış olduğu,
5- Cesetten bir adet iri saçma tanesi (şevrotin), dokuz adet 3-4 mm ebadında saçma tanesi elde edildiği, ayrıca otopsi öncesinde ceset torbası içerisinden bir adet plastik tapa elde edildiği ve ilgili Cumhuriyet Savcısına teslim edildiği,
6- Cesetteki morfolojik değişiklikler, bulunduğu ortam, mevsim koşulları ve beden yapısı gibi muhtelif faktörlere göre değişiklik göstermekle birlikte, ölü muayenesinde tarif edilen ve otopsisinde tespit edilen bulgular birlikte değerlendirildiğinde kişinin ölümünün kesin olmamakla birlikte ölü muayene tarihi olan 29.08.2012 günü saat 04:30’dan önceki 6-8 saatlik zaman dilimi içerisinde meydana gelmiş olabileceği,
7- Cesette dekapitasyona ait boyun bölgesindeki yara özellikleri dikkate alındığında kişinin başının ölüm sonrası kesildiği, göğüs ve batın bölgesinde A ve B olarak tarif edilen kesici delici alet yaralarının özellikleri göz önüne alındığında bu yaraların da ölüm sonrası meydana gelmiş olduğu,
8- Kişinin ölümünün av tüfeği saçma ve iri saçma taneleri yaralanmasına bağlı kafatası, yüz, çene ve pelvis kırıkları ile müterafık beyin kanaması, beyin doku harabiyeti, iç organ yaralanması, büyük damar yaralanması ve dış kanama sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatini bildirir rapordur.” tespitlerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu … Grup Başkanlığınca düzenlenen 31.12.2012 tarihli raporda, maktul …’in %99,99 ihtimalle sanık …’ın 17.11.2012 tarihinde dünyaya getirdiği bebeğin biyolojik babası olabileceğinin bildirildiği,
Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesince düzenlenen 25.02.2013 tarihli raporda; maktulün giysilerinden elde edilen biyolojik bulgularda, maktul dışında başka bir kişiye ait biyolojik örneğe rastlanılmadığının ifade edildiği,
23.05.2013 tarihinde Yalvaç Cumhuriyet Başsavcılığınca olay yerinde keşif işlemi yapıldığı,
… Adli Tıp Kurumunca sanık… hakkında düzenlenen 17.11.2014 tarihli raporda; sanığın yapılan muayenesinde elde edilen bilgi ve bulguların yorumlanması sonucunda, cezai sorumluluğunu müessir ve kişide şuur ve hareket serbestisini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyet ve derecede herhangi bir akıl hastalığı ve zeka geriliği saptanmadığı, adli dosya tetkikinde sanığın mezkur suçu işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini ortadan kaldıracak boyutta bir akli arızanın içinde olduğuna delalet edecek herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmadığı, bu duruma göre sanık …’ın 28.08.2012 tarihinde sanığı bulunduğu suça karşı cezai sorumluluğunun tam olduğunun oy birliğiyle bildirildiği,
Sanık …’ın kendisine maktulün verdiğini belirttiği …, … ve … numaralı telefon hatları ile sanık ve maktul arasında 2010 yılında toplam 3 saat 46 dakika 31 saniye, 2011 yılında toplam 42 saat 3 dakika 10 saniye, 2012 yılında ise toplam 114 saat 47 dakika 33 saniye konuşma gerçekleştiği,
Maktul … ve sanık …’ın, …’in kullandığı ve kendi adına kayıtlı olan …no’lu telefon hattından, …’in kullandığı …’in eşi … adına kayıtlı olan … no’lu telefon hattıyla 26.08.2012 tarihinde saat 21.25’te 50 saniye, saat 21.32’de 1.414 saniye, saat 21.57’de 2.611 saniye, saat 23.06’de 25 saniye, saat 23.10’da 313 saniye, saat 23.26’da 1.591 saniye, 27.08.2012 tarihinde saat 10.11’de 117 saniye, saat 10.13’te 2.375 saniye, saat 10.53’te 567 saniye, saat 11.05’te 150 saniye, saat 11.24’te 22 saniye, saat 11.25’te 104 saniye, saat 11.27’de 124 saniye, saat 11.30’da 1.084 saniye, saat, saat 22.16’da 479 saniye, saat 22.26’da 22 saniye, saat 22.27’de 324 saniye, saat 22.34’te 2.246 saniye, 28.08.2012 tarihinde saat 21.38’de 906 saniye süren görüşmeler yapıldığı,
Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılamanın 10.01.2014 tarihli 3 ve 4. celselerindeki duruşma tutanağında;
“….Sanık gülümseyerek araya girerek tanığın beyanına göre demekki tek ben gülmüyormuşum. Herkes gülüşüp içiyordu dedi.
…Katılan vekili beyanda bulunurken sanığın katılan vekiline yönelik çıkıştığı, bir şeyler söylediği, ancak mahkeme heyetimizce ne söylediği tam olarak anlaşılmadığından, zapta geçilemedi.
….
Tanık dinlenirken ara ara tanığın beyanları üzerine sanık gülümsediği gözlemlendi.

Tanık beyanda bulunurken sanığın gülümsediği gözlemlendi.”
Şeklinde ibarelerin tutağa geçirildiği,
Özel Dairece eksik araştırmayla hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulan 25.03.2015 tarihli kararda Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdirimi indirim hükmünün uygulanmamasına ilişkin olarak; “Somut olayda sanık duruşma tutanaklarına da yansıtıldığı üzere, özellikle 3. Celsede …ve …’in, 4. Celsede tanık … …’ın tanık olarak beyanları alınırken sanığın taşkın tavırlar sergileyerek tanıklar, katılan … ve katılanlar vekiline yönelik çıkışarak bir şeyler söylemiş ve ifadelerin alındığı sırada birçok kez Mahkeme heyetine karşı gülerek gayrı ciddi bir tutum sergilemiş, yargılamalar boyunca olumsuz hal ve tutum içinde bulunmuştur. Ayrıca sanık, maktulü av tüfeği ile öldürdükten sonra maktulün kafasını bıçakla keserek yaklaşık 200 metre mesafedeki köy meydanına götürüp atmıştır. Bu durum da sanığın fiilden sonraki olumsuz tutum ve davranışları olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca tüm yargılama aşamasında sanık…’ın tüm dosya kapsamı itibarıyla, suçun işleniş şekli ile mahkememizce alınan bir kısım tanık beyanları dikkate alındığında eylemin tek kişi tarafından işlenmediği düşünülmüş, sanığın suç ortaklarının tespiti ve gereği için Yalvaç Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiş olup, yargılamanın hiçbir aşamasında sanık…’ın Mahkeme heyetine yardımcı olmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan bu nedenlerle, bu şekilde sanığın fiilden sonraki ve duruşmalardaki olumsuz tutum ve davranışları dikkate alınarak 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinde yer alan takdiri indirim nedenleri uygulanmamıştır.”,
21.03.2018 tarihli kararda Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdirimi indirim hükmünün uygulanmamasına ilişkin olarak ise; “Somut olayda dinlenen tanık beyanları, sanık …’in bu husustaki beyanları, dosya içerisinde yer alan CD içerikleri, maktule ait otopsi raporu ve dosyadaki tüm bilgi ve belgelerden, sanık …’in maktulü av tüfeği ile öldürdükten sonra maktulün kafasını bıçakla keserek yaklaşık 200 metre boyunca elinde taşıyarak köy meydanına götürüp attığı sabit olup, bu durum sanığın fiilden sonraki olumsuz tutum ve davranışları olarak mahkememizce kabul edilmiş ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinde yer alan takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına yer olmadığı vicdani kanaatine varılmıştır.” şeklinde gerekçe gösterildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … 31.08.2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; “… benim öz oğlum olur. Biz gelinim, …, oğlum ve torunlarımla Koruyaka köyünde ikamet ederiz. Benim eşim 22 yaşında iken vefat etti. Ben üç çocuğumu kendim yetiştirdim. … çiftçilik yapardı. Yaklaşık üç yıl önce …, Polatlı pancar tarlasında oğlum … ile … birbirlerine yakınlık duymuşlar, birlikte olmuşlar. Gelinim de bundan haberdar olmuş. Bu nedenle tartışmışlar. Geldikten sonra bana bunu gelinim söyledi ama ben yapmayacaklarını düşündüğümden üzerine gitmedim. Yaklaşık 1 yıl önce gelinim … bana … ile …’in ilişkisinin olduğunu söyledi. Ben de bunun üzerine …’e olayı sordum. … olduğunu söyledi, bana … ile birbirlerini sevdiklerini söyledi. Ben de bunun üzerine …’in üzerine çıktım, üzerindeki elbiseyi parçaladım, ona vurdum. ‘Bu bize yakışmaz, ondan vazgeçeceksin’ dedim, o da ‘Vazgeçmem’ dedi. Biz … ile epeyce bu konuda tartıştık. …’i evden kovdum ancak … vazgeçmedi. 2012 yılının ocak ayında gelinim … bana …’in fotoğraflarını …’in telefonunda bulunduğunu söyledi. Yine aynı şekilde …’e vurdum. Üzerini başını parçaladım. …’e yine ‘Vazgeç bundan’ dedim, ancak … ‘Vazgeçmem’ dedi. Yaklaşık üç ay önce de gelinim … bana …’in cebinde …’in fotoğrafları olduğunu söyleyerek bu fotoğrafları bana gösterdi. Ben yine …’e kızdım, üçümüz bir araya geldik. ‘Bunu niye yaptın?’ dedim, … de bana ‘Beni kendisi çağırıyor, ben çağrı atınca kapıyı açıyor,’ dedi. Ben unutmasını söyledim, … bana ‘Unutmam, onda benim çocuğum var. Ben ettiğim şeyin ardında dururum. Beni vazgeçirmeye çalışmayın’ dedi. …, ne olacak dediğimizde ‘Onu da getireceğim, ona da bakacaksınız’ dedi. Ben ‘…’ın kardeşinin gelini, hazmedilmez, olmaz’ dedim. Ancak … getireceğini söyledi. Biz sürekli … ile bu ilişki konusunda tartıştık. … ve … çocuğun doğmasını istiyorlardı. Biz sonradan … ile …’in doktora gittiklerini öğrendik. … bana …’in karnındaki çocuğun eşi kendisinden olduğunu zannettiğini söyledi. Biz …’e ‘Ne olursa olsun …’i eve katmayız dedik’ … de bize ‘Ne olursa olsun ben onu getireceğim, gerekirse …’a …’ya alır giderim’ dedi. Ben de ‘Gidersen git yeter ki eve onu getirme’ dedim. … gelinim … ile her şeyi konuşurdu, ona …’in ilişkilerini annesi …’ya söylediğini, …’nın da bunu diğer aile büyüklerine söylediğini söylemiş. Ramazan ayında … babası …’ın evine gitmiş, … …’e ‘Babamla konuş, babamın gönlünü yap’ demiş, … de …’ın yanına gitmiş, durumu anlatmış, ‘Cezası neyse verin’ demiş. … de ‘Bunun sonu ölüm olur’ demiş. ‘Şu anda araştırıyorum’ demiş. … Kadir gecesi günü tekrar kayınpederinin evine gelmiş, bunu orada dövmüşler. … …’i telefonla arayarak, ‘Beni dövdüler, beni kaçıracaksan kaçır, seninle geleceğim’ demiş. O da …’e ‘Sen kararını verdiysen bana iki üç gün süre ver. Ben seni götüreceğim’ demiş. Bana bunları gelinim … söyledi. Ramazan Bayramının ikinci günü … …’e bakmaya gitmiş, caminin orada beklemiş, … de aşağı inmiş, yüzünün berelendiğini görmüş, bize bunu çok dövmüşler, onu götürmem lazım diye … bizzat kendisi söyledi. Olayın olduğu gün olan 28.08.2012 günü biz gelinim ve … ile birlikte ormana gittik, … ve … da silahla arkamızdan gelmiş, biz farklı bir yoldan gidince bizi görememişler. Aynı gün saat 11.00 sıralarında eve geldik saat 17.00 sıralarında da oğlum evden gitti, kendisinden bir daha haber alamadım. Oğlumun kayınpederi …, …’in babası …, …, … …, … tarafından öldürüldüğünü düşünüyorum çünkü bir yıl önceden ve bir hafta önceden ‘Biz …’in kafasını gövdesinden ayıracağız’ demişler. Bunu …’e … demiş. Benim bildiğim kadarıyla oğlum …’in silahı yoktu, bana göstermiş olduğunuz 7,65 çapındaki silahı ben iki haftadır görüyorum, ondan önce silahı yoktu, bu olaylardan sonra oğlum … tedirgindi. Başına bir iş geleceğinden korkuyordu. Hatta bana göstermiş olduğunuz, gelinimin vermiş olduğu fotoğrafları … gelinime verdi, ‘Bak başıma bir iş gelirse, bunları savcıya sen vereceksin’ demiş, bana bunları gelinim söyledi. Ben oğlumu öldüren bu kişilerden şikâyetçiyim.”,
Mahkemede; “2010 yılında ben bu olayı bakkalda köyde ve başka birkaç yerde duydum, oğlum …’e söyledim, …’e iki üç değnek vurdum, …’a … ablasının yanına gitti. Orada 8-10 gün durdu sonra pamuğa gittiler. 2010 yılında kimden duyduğumu isimlerini hatırlamıyorum, 1-2 yerde konuşulurken duydum. ben pamuğa gitmedim çocuklarla kaldım, pamuktan dönüşte gelinim … …’in vazgeçmediğini söyledi, ben de …’le tartıştım, … vazgeçtiğini bittiğini söyledi, aradan uzun zaman geçti … tekrar bana …’in …’le görüştüğünü söyledi, ben …’le konuştum, … …’in kendisini çağırdığını söyledi, ben de ‘O çağırıyorsa sen gitmeyeceksin’ dedim, … de ‘Bana sizden iyi davranıyor’ dedi. 3-4 günde bir gece 2’de 3’te gelirdi ben uyumaz onu beklerdim. Çok sordum çok dövüştüm, bana şuradaydım buradaydım derdi, arkadaşların yanındaydım diyordu. Ölüm olayından 3-4 ay önce hamileliği öğrendim, … kendisi söyledi, ben de …’e vurdum, evden kovdum. … başlarda …’i eve getireceğini söylemiyordu sonra illa eve getireceğim diyordu. … …’i eve getirseydi neler yaşanacağını bilemiyorum. …’i evden kovdum, o da ‘Sen beni düşünüyorsun …’i düşünmüyorsun’ dedi. Ben de ‘… çocuklarına sahip olsun, sen de çocuklarına sahip ol, sizin yaptığınız ayıp bir iş’ dedim, bunu ben kabul edemem, o da ‘Ben onu götürmedikten sonra gitmem, ben bu şerefsizliği …’e yapamam’ dedi, ben de …’e ‘Bizden uzak dur …’i nereye götürürsen götür’ dedim. Köylüye …’in öldürüleceği yayılmıştı, ben de …’e ‘Öldürülecekmişsin buradan git’ dedim, o da …’i götürmeden gitmeyeceğini söyledi, 2-3 gün geçtikten sonra ‘Samanları alıp gideceğim gayrı yoksa beni öldürecekler, garantiye koyacaklar bugün yarın öldürecekler’ dedi. Ben de …’e bunu arkadaşlarından ve herkesten duyduğunu neden gitmediğini söyledim, bunu … da kendisine söylemiş, başka arkadaşları da söylemiş. Bu olaydan önce … 3 tane dana sattı, 10 milyar civarıydı 1.000 TL’sini eve harcadı 9.000 TL’sini olay günü alacaktı. Onu da almaya koymadılar. Olay günü köyde düğün vardı. …’in düğünüydü, ben gündüzden …’e ‘Gece gitme, seni öldüreceklermiş’ dedim, o da ‘Siz ahırı görünceye kadar ben gelirim’ dedi. Olay günü silah sesi duymadık çünkü bizim evimiz uzaktadır, yürüyerek köy içiyle bizim ev 15-20 dakika sürer, …’in evi köy içindedir. Torunuma ambulans geçince sordum, torunum da babasını görmemiş, oğlum gelmeyince kalbime şüphe geldi ben de köy içinde torunumla yürüdüm, oraya kadar gelince beni gören kaçtı, beni köy meydanına sokmadılar, beni komşular geri getirdi. Bunu … yapmadı, adalet yerini bulsun, kesenler meydana çıksın, katiller meydana çıksın istiyorum, katiller elini kolunu sallaya sallaya geziyor, … …’i öldürmedi, ben …’in …’i öldürdüğüne inanmıyorum, sanığın kendi ailesi ve eşinin ailesinden şüpheniyorum.”,
Katılan … 31.08.2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; “… benim eşim olur. Ben eşimle yaklaşık 16 yıldır evliyiz. Bu evliliğimizden 2001 ve 1997 doğumlu bir kız, bir erkek çocuğumuz vardır. Biz eşimin annesi, ben ve çocuklarım ile birlikte Koruyaka köyünde ikamet ederiz. Çiftçilikle uğraşırız. …’ı tanırım, … benim öz kardeşim …’ın gelini olur. …, … ile evlidir. Yaklaşık 7 yıl önce evlendiler. …, …’in teyzesinin kızı olur. Bunların 6 yaşında bir kızı, 3 yaşında da bir oğlu vardır. …lerle biz akraba olduğumuzdan dolayı birbirimize gider gelir konuşurduk. Benim eşim …, köy halkını toplar, çapaya götürürdü. 1,5-2 ay çalışırdık sonra tekrar köyümüze dönerdik. Genelde Polatlı, … ve …’ya sezonluk işçi olarak giderdik. Gittiğimizde evin altındaki garajlarda kalırdık, genelde topluca yatardık. Yaklaşık 3 yıl önce yine eşim köy halkından 13-15 kişiyi toplayıp Polatlı’nın Karailyas köyüne pancar çapasına götürdü. Götürdükleri arasında …, …’in kaynı … da vardı. Biz akraba olduğumuz için bir odada kaldık. Aynı odada yatıp kalktık. … ile … burada yakınlaşmışlar. Ben bunu bizzat görmedim ancak bana bunu diğer çalışanlar söylediler, ben her ikisine de güvendiğimden böyle bir şey olacağına ihtimal vermedim. Bana ‘Senin kocan yanlış yapıyor, bu ikisi birbirlerinin elini tutuyor, öpüşüyorlar, sen bunları takip et’ dediler. Ben takip ettim ancak şüpheli bir durum görmedim. Durumu kocama ve …’e sordum, her ikisi de yalanladılar, dedikodu inanma dediler. Ben de itimat ettim. Bundan dört ay sonra pamuk sezonunda yine aynı kişilerle eşim bizi …, Yanköy’e götürdü. Burada tüm çalışanlar aynı odada kaldık. Burada …’in eşi de vardı. Ben bir gün eşim … ile …’i banyonun önünde eşimi yarı çıplak hâlde gördüm Ben ilk etapta banyo havlusu sarılı olduğu için …’i görmemiştim. Eşime ‘Ne yapıyorsun burada, hadi çayı demledim’ dedim. Bu sırada …’in bütün vücudunu gördüm. … ile eşim öpüşüyorlardı. Bunun üzerine ben yerden iki taş alıp yanlarına vardım, ‘Sizin yediğiniz halt ne’ dedim, taşı tam vuracakken bayılmışım. Eşim beni tokatlayarak ayılttı, …’e de ‘Sen git, gözükme, ben bunu sustururum’ dedi. Ben o gün olayın etkisiyle işe gidemedim, herkese de hastayım, dedim, zaten eşim de beni çalışanlar arasında bulunan abim, aynı zamanda …’in kayınpederi olan …’a söylememden korktuğundan çalışmaya göndermedi. Biz o dönem eşimle uzun süre tartıştık. Akşamleyin eşim hiçbir şey yokmuş gibi yemek yaptırıp ameleye dağıttırdı. Ben hiç kimseye söylemedim, çalışmaya devam ettik. Eşim bir gün sonra pazara gitti, ben de tarlada …’i tenha bir yere götürüp …’e ‘Bak …, sen yabancı değilsin, kardeşimin gelinisin, beni de yakarsın, kendini de yakarsın’ dedim, kendisine yapmaması için yalvardım, ‘Ne olur 16 yaşında oğlum var, 11 yaşında kızım var, yapma, yuvamı yıkma, benim yuvamı da kendi yuvanı da yıkma, ben bunu sineye çekerim’ dedim. … de bana ‘Tamam söz hala, bir daha sana yanlış yapmayacağım’ dedi. Ben akşam aynısını eşime de söyledim, eşim bana söz verdi, ben de olanları sineye çektim, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Aradan 3-4 gün geçti, bunlar yine bu şekilde birbirlerine yakınlık göstermeye başladılar, birbirlerinin elinden tutup, tenha yerlere asılıp gidiyorlardı. Ben artık bunu böyle kabullendim, eşime niye yapıyorsun bunu dediğimde bana ‘Elimden gelmiyor, çok seviyorum’ dedi. Ben de bunun üzerine eşime ‘Beni istemiyorsan ben boşanırım, sana istediğin kızı bulmak için yardımcı olurum ancak bu kardeşimin gelini, bununla olmaz, bundan uzak dur, iki tane onun da senin de çocuğun var’ dedim. Eşim de bitirmeye çalışacağım dedi, bana söz verdi, ben bittiğini düşünmüştüm, bir daha peşlerine de düşmedim. 2-3 ay orada çalıştıktan sonra tekrar köye geldik. Köyde yine bu tarz dedikodular duymaya başladım, bana köy halkımız eşim … ile …’in birlikte olduklarını söylediler ancak ben her ikisine de güvenmek istedim ve bunların ilişkisinin olmadığını kendimi inandırmaya çalıştım, pek fazla araştırmamaya çalıştım, zaten bundan sonra bir daha pancara ya da pamuğa birlikte gitmedik. Bunların ilişkisi hiç kesintisiz devam etmiş, 2012 yılının ocak ayında ben eşimin telefonunu kurcaladım, telefonunu açtığımda telefonda Mavilim adında birçok arayan ve aranan olduğunu gördüm. Şüphelendim, kızım …’ten fotoğraflar kısmını açmasını istedim. … fotoğraflar kısımını açtı, size sunmuş olduğum resimlere benzer birçok resminin olduğunu gördüm. Ben daha sonra size sunmuş olduğum resimleri yaklaşık 3 ay önce eşimin arka cebinde kağıdı basılmış hâlde gördüm, şüphelendim, fotoğrafları çektim, çekince fotoğraflar yere döküldü. Yere dökülen fotoğrafları eşim hızlı bir şekilde yerden aldı, bana şimdi dışarıdayız, bunları sana sonra gösteririm, dedi ve eve girdi. Ben de eşimi takip ettim. Eşim fotoğrafları muşambanın altına sakladı. Ben hiç görmemiş gibi oturdum, eşimin gitmesini bekledim. Eşim gitti, ben fotoğrafları çıkardım ve size sunmuş olduğum fotoğrafları gördüm. Ben bizim arabanın içinde ve yanında …’in gözlüklerle gülerken, otururken fotoğrafları olduğunu da gördüm ancak o fotoğrafları eşim yırtmış. Eşim gelince ben eşime ‘Gerçekleri anlat’ dedim, o da bana ‘Sen ne biliyorsun?’ dedi, ben de ‘Ben fotoğrafları gördüm’ dedim. O da bunun üzerine ‘Benim üç yıldır, bununla ilişkim devam ediyor, kocası olmadığı zaman beni arar, biz onunla birlikte oluruz, ben onu seviyorum, ondan ayrılamıyorum ayrıca benim ondan çocuğum var’ dedi. Eşim bana bunları yaklaşık 3 ay önce anlattı. Bunun üzerine ben ‘Bunu nasıl yaparsın’ diye tepki gösterdim, durumu kaynanam …’e anlattım. Kaynanam fotoğraflara baktı, ‘Bunu nasıl yaparsın?’ dedi, kocam da ‘Biz birbirimizden vazgeçemiyoruz, artık ondan çocuğum var, ayrılamıyorum’ dedi. ‘Peki ne olacak?’ diye sorduğumda ‘Onu buraya getireceğim’ dedi. Ben ve kayınvalidem bunu kabul etmedik. Eşim …, bize ‘Kabul etseniz de etmeseniz de onu buraya getireceğim’ dedi. Biz ısrarla olmayacağını söyledik. Biz ona ‘Ya bizim ölümüzü çiğnersin, ya da o buraya gelmeyecek’ dedik, bu tartışmalar sürekli oldu. Biz kimseye belli etmemeye çalıştık. …’in eşi …’da çalışmada olduğu için bunlar sık sık görüşüyorlardı. Bizim yanımızda konuşmuyordu ancak … çağrı atıyordu. … de bizim yanımızdan uzaklaşıp …’i arıyordu. … bana kendisinin … ile görüşmek üzere telefon alıp …’e verdiğini, o numaradan konuştuklarını söyledi. Bana … …’in kendisinden hamile olduğunu, o çocuğun kendisinden olduğunu, ‘Eğer … ve ailesi bu çocuğu istemezlerse bu çocuğa sen bak, sen sahip çık, annelik yap, çocuklarından ayırma’ dedi, ben de ‘Ben bakamam’ dedim. … ve … bu çocuğun doğmasını istiyorlardı. Bana … …’in ve kendisinin bu çocuğun doğmasını istediklerini ancak …, eşi çalışmaya gittikten bir ay sonra hamile kaldığı için kuşkulanılacağını, bu nedenle aldırmalarının daha uygun olacağını düşündüğünü, bu nedenle o sıralarda hastaneye gittiklerini ve hastanede kendilerine çocuğun kalp atışları başlamış, bunu alamayız dediklerini söyledi. … eşinin ve eşinin akrabalarına sanki karnındaki çocuğa eşi … …’ya gitmeden önce (bir ay öncesi) hamile kaldığını söylüyormuş. Bana ve kayınvalideme … …’i çok sevdiğini, …’in de kendisini çok sevdiğini, birbirleri olmadan yapamayacaklarını söylüyordu. … bana …’in olanları annesi …’a anlattığını, …’nın … ile …’in ilişkisini ve çocuğun …’den olduğunu bildiğini söyledi. … da bunları diğer aile bireylerine söylemiş. …’in babası …’ın yanına … Ramazan Bayramından önce gidip … ile ilişkisinin olduğunu, çocuğun kendisinden olduğunu, … ile birbirlerini sevdiklerini söylemiş ve …’ye ‘Benim suçum ne, suçum ne ise cezasını ver, istiyorsan sana şu küreği vereyim istediğin kadar döv’ demiş. … de ‘Senin cezan sonra verilecek, araştırıyorum’ demiş. Bunları bana … söyledi. Bunun üzerine …’i aynı köyde bulunan babası …’ın evine bırakmışlar. … bir ay kadar burada kalmış. Ramazan Bayramında tekrar kendi evine getirmişler. Ramazan ayında da eşi … bu ilişkiden dolayı …’i dövmüş, bana bunları eşim … söyledi. … …’e ‘Annenin babanın evinde kal, kayınpederlerinin evine gitme, bunlar bu çocuğu öğrendi, sen de tehlikedesin, ben de tehlikedeyim’ demiş, … de …’e ‘Annem de babam da benim gitmemi istiyor, bana kimse sahip çıkmıyor’ demiş, bana bunu … söyledi. Ramazan Bayramında … bana …’in artık telefonlara çıkmadığını söyledi. Ramazan Bayramında kocası izne gelmiş. Ramazan Bayramında …’in dövmüşler. Eşim …’e …’in bayramın ikinci günü telefonla kendisini aşırı dövdüklerini söyledi. … de ona ‘Annengile sığın’ demiş. … de …’e ‘Benim dayak yememi onlar istedi, oraya gitmem, götürürsen senin evine geleyim’ demiş. … de ben …’in kayınpederinin kardeşi olduğum ve getirmesini istemediğim için getirmedi. Ben eşim …’e ‘Buraya sakın getirme, benim iki çocuğum var, ben çocuklarıma bakarım ancak nereye götürürsen götür, ben senden ekmek de istemiyorum’ dedim. … de onu … veya …’ya götürmek ya da Yalvaç’tan ev tutup oraya görmek istedi, ben de ona Yalvaç’ta … güvenliğinin olmadığını söyledim. Ramazan Bayramının ikinci günü … tekrar aradı, …’e ‘Beni dövdüler, gel halime bak, artık beni götür, dayanacak gücüm kalmadı’ demiş. … o gece gitmedi, bana sabahleyin ‘Merak ettim, gidip bakacağım’ dedi. Normalde … kaynanasına ‘kaltak’ kayınbabasına ‘o’ eşine de ‘boynuzlu’ dermiş. Ancak o gün bunlara kaynanam, kayınbabam ve eşim diye bahsetmiş. Bundan eşim … şüphelendi. …’e ‘Sen normalde onlara böyle demezdin, niye böyle dedin’ demiş, o da ‘Sen bu dayağı yemiş olsan, ne diyeceğini bilemezdin’ demiş. Eşim …’e ‘Madem gitmeye karar vermişsin gitmeden bir iki gün önce bana söyle ben de hazırlık yapayım’ demiş. Olayın olduğu 28.08.2012 günü ben, eşim ve kayınvalidem birlikte ormana gittik. Kesim alanında bekledik, bir şeyler yiyip içtik. Saat 11.00 sıralarında evimize geldik. Biz ormana gittiğimizde … ile … silahla bizim arkamızdan gelmişler ancak bizi görememişler. Bana bunu … söyledi. Bana …’in olay günü köyde olduğunu net bir şekilde gördüğünü söyledi. Eve geldik, evde yemeğimizi yedik, biraz istirahat ettik, sohbet ettik, … saat 17.00 sıralarında ben kahveye gideceğim dedi, biraz dolanıp geleceğim dedi, ben gitmesini istemedim ancak … gitti, 18.30-19.00 sıralarında ben ahıra girdim. Bu sırada oğlum Bekircan geldi, bana ‘Anne babamı merak etmeyecekmişsin, … ile gittiler’ dedi. Yaklaşık 20 dakika sonra oğlum kahvehaneye gitti, Bekircan babasını … ile birlikte bakkalın önünde görmüş. Daha sonra geri döndüğünde yoklarmış. Daha sonra ben eşimden bir daha haber alamadım. Eşim bana … ile arasında olan her şeyi anlatırdı. … ile … birbirlerini seviyorlardı. Kesinlikle …’in …’e tecavüz etmesi söz konusu olamaz. … …’i öldürebilecek bir durumu yoktu, bunun için ona …’i öldürmesi için kayınpederi …, annesi …, eşi …, dedesi …, …’in babası …, … ve …’nin bacanağı olan … ve …’nin kardeşi … planlayarak …’e öldürtmüşlerdir. Çünkü … bana kayınvalideme ‘Bunlar beni öldüreceklermiş, öyle konuşuyorlarmış, benim başımı gövdemden ayıracaklarmış, diye her tarafta söylemişler’ dedi. Hatta … …’e ‘Dikkat et, bunlar seni öldürecek’ demiş. … de bu nedenle bana göstermiş olduğunuz 7,65 mm çapındaki silahı yaklaşık 2 hafta önce almış, ben silahı iki haftadır görüyordum. … tedirgindi, bayramdan sonra fazla dışarıya çıkmazdı, özellikle son zamanlarda geceleri dışarı çıkmazdı. Bunların ilişkisi olduğunu herkes bilirdi. … size vermiş olduğum …’in fotoğraflarını ‘Bana bir şey olursa bunu savcılığa ver, ben bunlardan çekiniyorum’ diyerek verdi. … …’den şüphelenmiyordu, çünkü kendisini sevdiğini düşünüyordu ancak …’in ailesinden kendisine zarar vermelerinden çekiniyordu. Kesinlikle eşim bunu herkese duyurmadı, eşim bana …’i de beni de sevdiğini söylüyordu. Ben eşimi çok seviyordum, ondan dolayı bu yaptıklarına katlandım. Eşimi kıskanıyordum, … ile konuşup görüşmesini istemiyordum, ancak eşim beni dövüyordu ve … ile ilişkisini devam ettirdi, ben çaresizlikten katlanıyordum, çünkü bir tarafta eşim, bir tarafta da yeğenim ve kardeşim vardı. Ben mecburen bunlara katlanıyordum. Kesinlikle … ile …’in aralarındaki ilişki rızaya dayalıydı, …’in …’e tecavüz etmesi imkânsız. Ben tüm bu ismini saydığım kişilerden şikâyetçiyim.”,
Mahkemede; ” Şikâyetçiyim, davaya katılmak istiyorum, … bizim gelinimiz olurdu, kardeşimin gelinidir, benim de gelinim sayılır, yani onun kayınpederi benim kardeşim olur. …’i de …’i de çok severdim, daha önce de gitmiştik pancara, 2010 yılında da pancara gittik, pancara …’in ailesi yani kaynı, … ve ailesi, … ve ailesi, … ve ailesi Polatlı’ya pancar tarlasına gittik. 2 aya yakın süre orada kaldık. 20-25 gün sonra ben eşimle tartıştım, ağlamaya başladım, aile içi meseleydi, arkadaşlardan …yanıma gelerek ‘Sen daha çok ağlarsın seninkilerin yaptıklarını bir bilsen’ dedi, seninkiler derken … ile …’i kastetti, ben de ‘Ne yapıyorlar, bana da anlat’ dedim, o da takip etmemi söyledi, ben de takip ettim, ona ‘Ağzını topla o bizim gelinimiz’ dedim ben ilk başta inanmadım, …’e sordum, o da saçmalama, ‘O benim gelinim. Nasıl böyle düşünebiliyorsun, sen beni kaç yıldır tanıyorsun’ dedi, takip ettim, gülüşmelerini gördüm, …’e dedim ki siz sohbet mi ediyorsunuz, o da kabul etmedi, takip ettim ama herhangi bir yanlışını orada görmedim, aradan bir iki hafta geçti biz köye dönmek üzereydik, hâlâ Polatlı’dayken … ‘Birilerinin alnını karışlaman var’ dedi, ben de ‘Ağzını topla, düzgün konuş’ dedim, … …’i kastediyordu, diğer çalışanlar …, …, … …, … bunlar ilişkiyi biliyorlarmış, aralarında konuşup samimi olduklarını biliyorlarmış, gülüşüp öpücük atıyorlarmış, bana bunları öldükten sonra bu şahıslar söyledi, o gün … ile … kavga ettiler, … ettiklerini söyleyeceğim dedi, sonra ben …’ya sordum söylemedi, pancardan döndük Yalvaç’a döndük aradan 1-2 aylık zaman geçti. …’in cep telefonu ‘Mavilim’ adında çalmaya başladı, … telefonunu herkesin görebileceği yerlerde bırakırdı, ev telefonumuz yoktu, ben …’e Mavilim diye kayıtlı kişiyi sordum söylemedi. Aradan biraz zaman geçti nohutlar olgunlaşmıştı, ben gündelik çalışmaya gitmiştim, orada amelelerden bazıları bunun kocası ile …’in ilişkisi varmış dediler. bunları söyleyenlerin isimlerini hatırlamıyorum, ben eve gelince … ile konuştuk tartıştık, … bana ‘Sen ona mı inanıyorsun bana mı?’ dedi, ben …’e inandım. Pamuğa gitmemize 10 gün kala …’i cep telefonundan ev telefonu numarasını aradığını gördüm, hangi numaranın aradığını dikkat etmedim, …’in kayınpederi…’a yüklü bir cep telefonu faturası gelmiş, miktarını hatırlamıyorum. O günlerde …’le kaynanası … yufka yapmaya bize geldiler, …’a yüklü fatura geldiğini o gün öğrendik, ben de ‘Dokümanını çıkartın’ dedim, … de dedi ki ‘Benim aramayacağım kesin, benim arayacağım şahıslar bellidir’, ertesi gün … geldiğinde ‘Yarın … yufka yapmaya gelecek ben gelemeyeceğim’ dedi, kaynanam … bana …’in gelmesini istemediğini söyledi, sonra 10-15 gün sonra Kadir gecesi günü kaynanam köy içinden duyduğu kadarıyla …’le …’in ilişkisi olduğunu bana kaynanam söyledi. …’e böyle bir ilişki olursa evi terk edeceğimi gideceğimi söyledi, … kabul etmedi, o gün … eve gelmedi, …’a gitmiş, bundan benim haberim olmadı, …’in evi terk ettiğini düşündüm, … evi terk etmemi istemedi. …’dan 10 gün içinde döndü, sonra pamuğa …, …, …’in kayınbiraderi, kocası, kayınpederi ile beraber …’le … Yanköy’e pamuk toplamaya gittik. Pamuğa gitmeden…’ın evinin telefonundan …’in …’i aradığını duydum, …’e neden aradığını sordum, … de iş bulmak için aradığını söyledi, ben de inandım, pamuğa giderken …’e bu durumu sordum, iş bulsun diye aradığını söyledi. Gittikten 20-25 gün sonra bir birbirine bakmadılar. Büyük bir odada hepimiz kalıyorduk. Bir gün sabah ezanından sonra amelelerin kalkma saatinde … kalktı, duş almaya gitti, …’in üzerinde bir atlet ile uzun paçalı don vardı, havluyla sarılıydı, ben de 10 dakika sonra çayı koydum, kadınları uyandırdım. Kadınlar tuvalete gidip geliyorlardı, tuvalet ile duş alınan yerin yolları farklıdır, ben de eşimi çağırmak için yanına gittim, yanına yaklaştığımda duvara tuvaletini yapıyor sandım, ne yapıyorsun dedim, hızla döndüğünde …’in de …’in arkasında olduğunu gördüm, ikisinin de üzerlerinde havlu sarılıydı, … banyodan çıkmıştı havlu ikisine de sarılıydı, … duvarın dibindeydi, … de …’in önündeydi ben bakınca sadece …’i görüyordum havlu da ikisinin üzerine sarılıydı, …’in üzerinde elbisesi vardı, eşimin üzerinde de atletle uzun paçalı don vardı, her ikisini de öpüşürken gördüm. ‘Ne yapıyorsunuz siz, yediğiniz halt ne, duyduklarım doğruymuş’ dedim. Yerden taş aldım vuracağım sırada bayıldım. Ayıldığımda … beni uyandırmaya çalışıyordu … atıp su dökmüştü, bu olanları kardeşime söyleyeceğimi ifade ettim. … hâlâ başımda duruyordu, bir yere gitmemişti, benden başka bu olayı gören olmadı, … bana hadi sen git bunun bir çaresine bakarız dedi. Beni o gün işe götürmedi, … de işe gitmedi, … işe gitti, akşama kadar …’le tartışıp kavga etttik, sonra … bana bu olayı unutmamı kendisinin de …’i unutacağını söyledi. Söylersen …’e zarar vereceklerini öldüreceklerini söyledi, …’i öleceğine ihtimal bile vermemiştim, olayı kimseye söylemedim, … bana yemek hazırlattırdı amelelere dağıttırdı, bana yemin etti bir daha böyle bir şey yaşanmayacak dedi. Ben de eşimle …’i ayrı tutmaya çalıştım, aradan 2-3 gün geçti tekrar sırıttıklarını gördüm. Pamukta yine 10 gün geçmeden eşim çarşıya gideceğini söyledi, tarla uzundu, ben tarlanın öteki başına gideceğimi söyledim, …’e tarlanın öbür ucuna gitmek istedim, …’e her şeyi anlatacaktım, … tarlanın öbür tarafına gelmedi, … geldi, …’le konuştuk, …’e doğru yolda olmadığını, ‘Yuvamı yıkma, aranıza ölüm girer’ dedim. … bana bir daha asla böyle bir şey yaşanmayacağını söyledi. ‘Bir daha olmayacak’ dedi. … akşam geldiğinde aynısını ona da söyledim, … bana …’in de aynı şeyi kendisine söylediğini söyledi. Beni istemiyorsan boşanabileceğimi, kendisine bekâr bir kız alacağımı, çocuklarımla bırak beni dedim. … bu işi bitirdiğini söyledi. Bu arada … ve …’in birbirlerini sırıttıklarını ve şakalaştıklarını, birbirlerine karı kocanın yapacağı el şakalarını yapıyorlardı. Pamuktan döndükten sonra eşimle çalışmaya gitmeyeceğimi söyledim, mal varlığımızı birleştirerek devletten destek alarak hayvan satın aldık. … hayvanlara baktı, ben bir sezon daha başkalarının tarlasında çapaya gittim. …’in telefonları çalıyordu …’in olduğuna ihtimal vermiyordum, ta ki ölmeden önceki kışa kadar. 2012 yılının kış aylarında telefonlar sürekli çalmaya başladı, …’in bir kadınla konuştuğunu duyuyordum, sesin kime olduğunu anlamıyordum telefona baktığımda … yazıyordu, iki tane … telefonda kayıtlıydı, bana …’la konuştuğunu söylüyordu. …’in arka cebinde fotoğraflar vardı, bizim fotoğraflar zannettim, hızlıca almaya çalışınca yırtılıp yere düştü, kimin demeye kalmadan … fotoğrafları topladı, gizlice …’i takip ettim, … fotoğrafları sakladı sonra ben … evden çıkınca fotoğrafları aldım baktım, fotoğraflarda Toyota arabada …’in gözlüklü gülerken çekilmiş iki adet fotoğrafları ayrıca kendimizin de fotoğrafları vardı. fotoğrafları kaynanama gösterdim akşam … geldiğinde tartıştık, kaynanam …’i dövdü, … ‘Seviyorum, ok yaydan çıktı’ dedi. … bir çocuğu olacağını, söyledi. Ben de iki çocuğum olduğunu söyledim, ‘Senden değil …’den’ dedi. Ben …’i ve çocuğu istemediğimi söyledim, … de ‘… eninde sonunda burayı bulacak ikimiz de birbirimizi seviyoruz’ dedi. 2012 yılının haziran ayının vişne zamanında, …’in işleri yoğundu boş değildi. 25 tane büyükbaş ve küçükbaş hayvana bakıyordu, hayvanlar için dağlardan ot topluyorduk, beraber …’le topluyorduk. 2012 yılının Ağustos aylarında Ramazanın içinde …’i babasının evine sürdüklerini yani döverek gönderdiklerini söyledi. …’in söylediğine göre mandıranın önünde …’in kaynanası … ile babası …’nın tartıştıklarını, …’in …’ya ‘Al şu orospu kızını götür’ dediğini … bana söyledi. Ben de ‘Yapmasaydınız ikiniz de çekin. Ben üç yıldır çekiyorum siz de çekin’ dedim. Aradan 5-6 gün geçti, … …’in telefonunun kırıldığını ulaşamadığını söyledi, bizim evde eski bir telefon vardı, ben kullanıyordum onu alıp …’e götürmüş, … babasının evindeyken, …’le tekrar görüşmeye haber almaya başlamışlar. … bayrama 3-5 gün kala babasının evinden tekrar kocasının evine götürüldüğünü duydum. …’in söylediğine göre … …’in kendi babasıyla görüşmesini istediğini söylemiş. … kendi babasının evindeyken …’e bunu söylemiş. … mandıraya gitti. … mandırada işçiydi, … ve … orada görüşmüşler ve her şeyi anlatmış, … ‘Suçum neyse çekerim biz bu hatayı işledik, al git götür dediğin an alıp götürürüm. Dövüp sövmek istersen de al orada kürek var bana vurabilirsin’ demiş. … da ‘Biz bunu araştırıyoruz suçun varsa icabına bakarız, cezan idam’ demiş. Bayramın 2 ya da 3. günü telefon geldi, …’i cep telefonunu … aradı, ne konuşulduğunu duymadım. 25 ya da 26 Ağustos tarihinde eşimle hayvanları takibe gittiğimizde hayvanların yanına geldiğimizde gece saat 23.00 sıralarında …’e mesaj geldi, kimden olduğunu sorduğumda Vodafone’dan mesaj geldiğini söyledi, ‘Sen git ben ağaçların arasına bakacağım’ dedi, ben eve dönüp uyudum, yarım saat geçtikten sonra uyudum. 2 el silah sesi köy içinden duydum. … o sırada evde yoktu, … sürekli arkadaşlarının kendisine kendisinin öldürüleceğini söylediğini söyledi. … öldürüleceğini biliyordu. Kaynanama …’in evde olmadığını iki el silah sesi duyduğumu söyledim. …’i aradık, bulamadık, evin kenarına oturduk, dışarda oturduk. Tarlaların ordan eve doğru ışık sızdı, kaynanam …’in geldiğini gördü, biz …’in …’i getirdiğini zannetik biz onu sakladığını sanıyorduk. Kaynanam …’i eline sopa alıp dövdü, ‘Bu saatte kiminle konuşuyorsun senin yediğin halt ne?’ dedi, o da ‘Bilmediğiniz yerde iş var, … iki elin kanda da olsa gel beni götür’ diyor, …’in aşırı dövüldüğünü söyledi kendisinin inanmadığını, kayınpederinin hasta kaynanasının uyur olduğunu eşinin de evde olmadığını söyleyerek, kendisini götürmesini istemiş. … …’e ‘Sen bana tuzak kuruyorsun, sen kaynanana kaltak kocana da boynuzlu derdin neden şimdi böyle söylüyorsun sen de bir iş var’ demiş. O da inanmazsan fotoğrafımı çekip göndereyim demiş. … aradığında … benim yanımdaydı, … telefonu açmadı, sonra … …’i aradı, niye fotoğraf göndermediğini sordu o da bellek dolu olduğu için gönderemediğini söyledi. Yarın caminin oraya gelip sen de in bir bakayım dedi. … ertesi gün sabah 09.00’da traktörüyle caminin oraya gitti. O iki el silah sesinin düğün nedeniyle atıldığını köy halkından duyduk. … ve …’le alakası olmadığını sonradan öğrendik. Olaydan 1-2 gün önce … caminin yanına gitmiş, …’i anlattığına göre …’in gözü göz hâlinden çıkmıştı, gözünden ağır yaralandığını söyledi, o da iyileşmiş hâliymiş, …, …’e ‘Ben çocukları istemiyorum senle geleceğim’ demiş ilk başlarda kızını yanına alacağını kızını getireceğini söylüyordu, oğlunu bırakacağını söylüyordu, …le … …’a veya …’ya gidiceklerdi … güvenlikleri olmadıkları için Yalvaç’a gitmeyeceklerdi. 27.08.2012 tarihinde gece saat 23.30 civarında işten döndüğümüzde, hepimiz evin içinde oturuyorduk, inekler böğürmeye başladı, kaynanama ‘Gidip bakalım’ dedim o kabul etmedi …’e sordum o da ‘… güvenliğim yok, ev yanıp kül olsa gene gitmem’ dedi. … korktuğunu söyledi, ben yalnız hayvanlara bakmaya gittim, hayvanların hepsi ayaktaydı çok korkmuşlardı, ben eve girdiğimde dış kapıyı kapattım iç kapıyı kapatmadan horoz sesi duydum, sabah kalktığımda demir kapıya horozun kellesi az bir ilerdede horozun gövdesi duruyordu, savcılık aşamasında horozdan bahsetmedim, çünkü hiç ihtimal vermemiştim. …’e horozdan bahsettim, … de olabilir, bir hayvan yapmıştır dedi. Horozun boynu dümdüz kesilmiş şekildeydi, hayvan parçalaması gibi değildi, üç tane köpeğimiz vardır yabancı bir hayvan giremez. Horoz köpeklerin görmeyeceği taraftaydı. Olay günü ormana çubuk toplamaya gittik, eşim ve kaynanam da vardı, kesim yerini bulamadığmıız için gündüz 11.00 civarı geri döndük, kaynanam annesilere gitti. Yolda …’in dedesi ile kızkardeşi …’yi gördük, … işaret parmağıyla boynunu göstererek bana el işareti yaptı, …’in dedesi de …’e kafayı aşağı yukarı salladı. …’le beraber eve geldik yemek yedik. Saat 14.00-15.00 civarı … gidip annesini getirdi saat 17.00’ye kadar evde uyudu, … uyurken mesaj geldi uyanıp mesaja baktı ve tahminimce köy içine traktörle gitti. Ben ‘Gitme… seni vuracakmış. Ölmeni istemiyorum şuradan git’ dedim, o da ‘Tek beni mi düşünürsün … … değil mi? Ben asla öyle bir şerefsizlik yapmam’ dedi. …’in o gidişinden sonra bir daha görmedim. Oğlum … köy içindeydi, ana yolda tarla arasında bir yol vardır … …’ı oraya bırakmış, kendisine merak etmememizi söylemiş, … kayınbederinin evine dönünce bir daha …’le görüşmeyeceklerini düşündüm. … üç tane dana satmıştı, kesime vermişti, parasını da öldüğü gün alacaktı değerleri de yaklaşık 10.000 TL’ye yakındı. … …’le anlaştıklarını çocukları doğduğunda Kuzey Güney filminden esinlenerek kız olursa Cemre erkek olursa Kuzey koyacaklarını söylüyordu, …’in bunu kabul ettiğini söylüyordu, … de güzel isim bulduğunu söylemiş. Olay günü köyde düğün olduğu doğrudur, bizim evimiz uzak olduğu için silah sesi duymadım. …’e 2010 yıllarında ve daha sonrasında silahı yoktu, sadece olaydan 2 hafta önce …’de silah gördüm. 7,65 mm çapındaydı, …’in eve gece saat 02.00-03.00 civarı geldiği olurdu, şimdi düşündüğüm zaman mesaj geldiğinde gittiğini hatırlıyorum. Gece saat 02.00-03.00’te geldiği günler pek belli olmazdı. köyde internet kafe olduğu için bize orada olduğunu söylerdi. Ben şüphelendim ama yakıştıramadım. … hayatta …’den başkasıyla birlikte olmadı. …’in … adlı hayat kadınıyla birlikte olduğuna dair bilgiye sahip değilim. …’i her zaman takip etmediğim için nereye gittiğimi bilmem ama insanlara yardıma koşardı. … benim her şeyi bildiğimi söylerken pamuk toplamaya gittiğimiz zaman ikisini birlikte gördüğüm olayı kastediyor, … tecavüz edecek kapasiteye sahip değildir. Bu süreç zarfında bizim de evlilik birlikteliğimiz devam ediyordu. …’in …’i tek başına öldürdüğüne inanmıyorum, …, … öldükten sonra ateş etmiş olabilir, bunun sebebi de ellerinde barut izi çıksın diye, başkaları yardım etmiştir, hepsinin planlayarak bu işin içinde olduğunu düşünüyorum hepsi derken her iki tarafın ailesini kastediyorum, ben kendim … ile konuşmadım, …’in …’e anlattıklarına göre …’den dolayı …’nın öğrendiğini duydum. 2012 yılının Ramazan ayında kahvede köylüler tarafından …’in …’den hamile kaldığı babasının evine sürüldüğü konuşuluyordu. Zamansız bir hamilelik nedeniyle bu olay ortaya çıktı, ben …’in tecavüze uğradığını düşünmüyorum gönül ilişkisi olduğunu düşünüyorum. …’in başının … tarafından kesildiğini düşünmüyorum. 3 yıldır koynunda taşıdığı bir insanı … kesemez.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “…benim eşim olur. … ile biz 2007 yılında görücü usulüyle evlendik. …’i ben uzaktan görmüştüm, beğendim, ben aileme … ile evleneceğimi söyledim, benim ailem …’i ailesinden istedi ve ailesi de verdi. Bizim … ile evliliğimizden biri 6 biri 3 yaşında iki çocuğumuz oldu. Ben eşim …’i çok seviyorum. …’in de beni sevdiğini düşünüyorum. … ile bizim evliliğimiz boyunca büyük çapta bir kavga ya da tartışmamız olmadı, aile içinde ufak tefek kırgınlıklar oldu. …’i tanırım, … benim öz halamın eşidir. … yapı olarak içki içen karıya kıza giden onun bunun karısına göz diken birisidir, hatta Ramazan ayında bile sürekli içki içermiş. … bu yapıda biri olduğu için ben çok fazla hoşlanmazdım, onun için onunla da konuşmazdım, ancak akraba olduğumuz için zaman zaman bayramlarda gelirdi. Biz akraba olduğumuzdan dolayı eşim …’i pancarda çalışması için yaklaşık 2 yıl önce … ile birlikte kardeşim … ile birlikte gönderdik. Ben bu sırada sezonluk olarak …’da otelde çalışıyordum. … pancardan geldikten sonra bir araya geldik ancak … bana herhangi bir şey söylemedi. Biz eşim … ve …, babam, kardeşim ile birlikte 2010 yılında yine pamuk toplamaya …’ya gittik. Ben herhangi bir şüpheli durum görmedim, … de bana hiçbir şey söylemedi. Ben 2012 yılı ocak ayında …’nın Demre ilçesine bağlı Çarman köyünde bulunan … Bar adlı mermer ocağına günlük yevmiyeci olarak çalışmaya gittim. Ben burada yevmiye usulüyle çalışıyordum. Ben günlük 50 TL alıyordum. Biz şantiyede yatıp kalkıyorduk ve yeme içmemiz de firmaya aitti. Ben buraya 2012 ocak ayında gittim, nisan ayında izine geldim, 4-5 gün kalıp geri gittim. temmuz ayında Ramazan ayının başlarında geldim, 6-7 gün kaldım. Tekrar gittim. En son bayram iznine geldim, 18 Ağustos 2012’de geldim, 26 Ağustos 2012 günü geri … Demre’ye gittim. Demre’den hiç ayrılmadım, sürekli orada çalışıyordum. Bana olayın ertesi günü yani 29.08.2012 günü saat 12.00 sıralarında çalıştığım esnada arkadaşım geldi bana müdürün çağırdığını söyledi, ben de müdürümüzün yanına gittim. Ne oldu diye sordum, Bana müdürümüz eşimin … diye birini öldürdüğünü internetten okuduğunu söyledi ve beni iş yerinde birlikte çalıştığımız …, … ile köyüme gönderdi. Bana ailemden kimse arayıp durumu söylemedi. Bizim bulunduğumuz yer, dağın başı, her yerde telefon çekmez, bu nedenle bana ulaşamamışlar ve durumu bana bildirememişler. Ancak olayın olduğu gece babam ustam …’yı aramış, durumu bildirmiş. Ancak … beni durumdan haberdar etmedi. Bana müdürümüz söyledi, onu da internetten okuduğunu söyledi. Bana …söylemedi. Yusuf, Ahmet Ali ve ben üçümüz ticari taksiye benzer bir arabayla saat 12.00 sıralarında Demre’den yola çıktık, saat 17.00 sıralarında Yalvaç’a geldik. Geldikten sonra bir daha geri dönmedim. …abi aynı arabayla aynı gün geri gönderdik, çünkü … genç olduğu için zarar verebilir diye korktuk …’nın telefon numarası …’dir. Yalvaç’a geldiğimde … gözaltındaydı, onunla ayaküstü bir iki dakika görüştük. Ben …’e ‘Niye bana söylemedin, keşke bana söyleseydin’ dedim, o da ‘Sana kıyamadım, sana zarar gelmesini istemedim’ dedi. Ben de ‘Keşke söyleseydin’ dedim. Ben çalışmaya gittiğimde …, annem babamla dip dibe olan aynı merdivenden çıkılan evin çapraz üst katında çocuklarımla birlikte kalır, birlikte yer içerlerdi. Ben olayın nasıl olduğunu bilmiyorum. Duyduğuma göre, olay günü babam … kahveye gitmiş, evde eşim …, çocuklarım … ve… ile annem … kalmışlar. Çocuklardan 3 yaşındaki oğlum …’in yanındaymış. 6 yaşındaki kızım … da babaannesi …’in yanındaymış ve televizyon izliyormuş. Annem rahatsızlandığı için yatıp uyumuş. Uyurken … elleri kan içinde eve gelmiş, annemi uyandırmış, annem onu elinin kanlar içinde olduğunu görünce bayılmış. Sonra ayılmış ve … ile konuşmuşlar, … anneme ‘O şerefsizin kellesini kestim’ demiş. Annem ‘Niye kestin?’ falan deyince, … de ‘Namusumu temizledim’ demiş, daha sonra annem rahatsızlanmış, teyzem … ile komşularımız Şarkikaraağaç’a hastaneye götürmüşler. Hastanede anneme sakinleştirici vermişler, sabaha kadar yatırmışlar. Daha sonra jandarma gelmiş, …’i evden götürmüş. Benim kardeşim … da Saklıkent’te bir yerde 5-6 aydır çalışır. …’in telefon numarası … ve …0’tır. Bildiğim kadarıyla … köyde yoktu. Olayın olduğu gün benden önce gelmiş ben eve geldiğimde … evdeydi. Ancak nasıl geldiğini bilmiyorum. Ben daha önce de söylediğim gibi kesinlikle …’in …’den hamile kaldığını bilmiyordum. …’in …’e tecavüz ettiğini de bilmiyordum, ailem ve yakınlarımdan hiç kimse de bilmiyordu, … bize hiçbir şey söylemedi. Ben …’in karnındaki çocuğun benden olduğunu biliyordum. 2012 yılı Temmuz ayında ben …’da çalışırken buraya izne gelmeden önce bana benim kullanmış olduğum … no’lu telefonuma … no’lu telefondan mesajlar geldi, … no’lu telefondan ’04 Temmuz 2012 saat 23.34.48’da ‘Zaten gitcem ama ben sana babana hemen söyle mi dedim sana takımın cebine hattı bırakıyom gelince ceketinin iç cebinde adi’ içerikli mesaj gelmiş olduğu görüldü. +… no’lu telefondan ’04 Temmuz 2012 saat 17.22.56 da ‘Sen nası allıyorsan öyle beni artık gelen de s…yor giden de biliyorsun hayranım çok akşam benim istediklerimi babangile söylemezsen sana söyledim benden sana yar olmaz sen daha iyisini bulursun gelme konusuna gelince yaparsan dediğimi sana o zaman söylerim gelip gelmeceni yapmazsan hiç zahmet etme geldiğin gün her şey biter zaten biliyorsun sevmiyorum fazla şansını zorlama telefon çekmiyor … kocası dövdü diye kaçtı gitti bir ben olman ayrılacak beni gelen de s..ti giden de ben sana demedim mi çocuk senden değil deye sen benim dedin sen korunmuyor muydun zaten bana yazacaklarını yaz akşam bakarım kararını söyle beni bu şekil kabul ediyorsan babangile resmen ev istemediğimi altınları ettirip buradan gideriz yalnız sana anca bu kadar karı olurum s…ldim ezildim yaktı dedemgil beni öte tarafta alırım hakkımı’ içerikli mesaj gelmiş olduğu görüldü. … no’lu telefondan ’04 Temmuz 2012 saat 16.55.57 da ‘Hayır ne zaman altınları ettirisen beni bu kahbe anandan şerefsiz babandan kurtardın o zaman sana karılık yaparın deyilse benden sana karı olmaz bu sene evin ustasına kalfa durdum oda beni istediği gibi kullandı harç kar, şunu ver bunu getir yanından hiç ayırmadı sen adam olsaydın bunlar olmazdı bide para çekip gönderdin evin tapusunu bana yaptır madem sana karı olayım yarın bize y…ğını verirler, ben sana anca bunları yapar benden bir şey istersin eve telefon edip bunları söylemeni istiyorum hemen akşam konuştuğumuzu da söylemezsin bu telefonu da atacan kartı da bi da arama çocuk tam beş aylık oldu sen gideli kaç ay oldu hesapla ona bakıtcaktım yalvaca bile göndermediler ocakta gittin demi senin değil oda benim hadi sen bundan sonra ananla konuşursun akşam görücen deye bilecek misin’ içerikli mesaj gelmiş olduğu görüldü. Bu mesaj bana … no’lu telefondan geldi. Ben bu mesaj gelince doğrudan mesaj çeken bu numarayı defalarca aradım, açmadı. Bunun üzerine telefoncuya gidip sordum bana bunun ismini söyleyemeyeceklerini ancak ‘N.Y’ adına kayıtlı olduğunu söylediler. Ben de bunun… olduğunu düşündüm. …’i ev numarasından aradım ona ne demek istediğini, bu numaranın kime ait olduğunu sordum. Bana … numaranın kendisine ait olduğunu telefonu kendisinin satın aldığını söyledi. Ben de ‘Niye öyle bir mesaj yazdın?’ dediğimde ‘Sinirlendim de yazdım’ dedi. Ben ‘Bir daha böyle şeyler yazma’ dedim. … de bana ‘Tamam’ dedi. … bana telefonda ‘Gelen de s…yor, giden de s…yor’ şeklindeki mesajını ‘Gelen giden iş yaptırıyor’ şeklinde algıladım. Ben … ile …’in arasında nasıl bir ilişki olduğunu bilmiyorum. Mesajdan sonra Ramazan öncesi köye geldim, … ile konuştuk. … yine bana o mesajları kızgınlık anında yazdığını söyledi. O, ‘Sen yazılanlara bakma, benim konuştuğuma bak, bu çocuk senin, beni affet’ dedi. Ben de hiç kavga falan etmeden ‘Ben bunları hak etmiyorum, sen biraz annenin evine git, kafanı dağıt’ dedim ve annesinin evine gönderdim, ben de işe gittim. … 10-15 gün annesinin evinde kaldı, tekrar bizim eve geldi, bayram tatili için ben de geldim. Bayramda tartışmadık ancak …’in morali bozuktu fakat bana bir şey söylemedi. Ben …’in başka biriyle ilişkisi olduğunu ölüm olayından sonra öğrendim. Benim tecavüz olayıyla alakalı bilgim yoktur. Bana … çocuğa ocak ayında hamile kaldığını söylüyordu. Ben de ocak ayında ve nisan ayında … ile birlikte olduğumdan öyle zannediyordum. … bana hiç çaktırmadı, hiçbir şey ima da etmedi bu nedenle ben hiç de şüphelenmedim. Ben köydeki dedikoduları hiç duymadım, bana göstermiş olduğunuz eşim …’in gözlüklü fotoğrafını daha önce hiç görmedim. Ancak …’in fotoğraftaki yanında bulunduğu araba, bildiğim kadarıyla …’e ait Toyota marka arabadır. …’in yüzündeki yara bildiğim kadarıyla Ramazan ayının başında ben köyde bulunduğum sırada … danalara bakarken dana vurmuş bana bunu … söyledi.”,

İstinabe olunan Mahkemede; “Benim olaydan ölüm sonrası haberim oldu, ben Çağman’da mermer ocağında çalışıyordum, şef beni çağırıp olayı bildirerek memlekete gitmem gerektiğini söyledi, ben de memleketim Yalvaç’ a gittim, ölümden bir yıl önce maktul tüfekle köye gelerek bizimkileri ‘Sizi köyün yüzüne baktırmayacağım, insan içine çıkartmayacağım’ şeklinde sözlerle tehdit etmiş, buna …, …, …, … şahittir, savcılık ifademde bana gösterilen fotoğraflardan ben normal bir insanın onu yapabileceğini düşünmüyorum, bir şekilde baskı altında kalınmıştır, eşimin maktulle gönüllü olarak bir ilişki yaşadığını düşünmüyorum, çünkü gönüllü bir durum olsa bu olay olmazdı.”,
Tanık … 06.09.2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; “Şüpheli … benim öz kızım olur. Yaklaşık 7 yıl önce …’ın ailesi gelip bizden …’i istediler, biz de verdik ve bu evlilikten 2 çocukları oldu. …’i tanırım, köylümüz olur, herhangi bir akrabalığım yoktur. Sadece selamlaşır, merhabalaşırız, samimiyetimiz yoktur, düşmanlığımız da yoktur. Ben … ile kızım …’in ilişkisini bilmiyordum, ben …’in …’e tecavüz ettiğini de bilmiyordum, bunları kızım … …’i öldürdükten sonra öğrendim. … Ramazan’dan önce kocası … ile tartışmış. Kocasına küsmüş, çocuklarını bırakıp bizim eve geldi. Ben karı koca arasına girilmez diye fazla üstelemedim. 8-10 gün sonra kayınvalidesi … gelinimi götüreceğim diye geldi, …’i alıp gitti. … geldiğinde yüzünde yara bere, ya da dayak yemiş görüntüsü yoktu. Olayın olduğu gün ben evde eşim ve kızım … ile oturuyorduk. Saat 22.00 sıralarında … ile eşi bize kızım …’in …’in kellesini kesip köy meydanına attığını söyledi. Bunu duyan kızım … rahatsızlandı, ben onunla ilgilendim, eşim … da olay yerine gitti. Gece yarısı da jandarma eşimi eve bıraktı. … ve eşi gayet mutlulardı, son zamanlarındaki tavırlarından da şüphelendiğim bir durum olmadı, evlendirdiğimiz ilk gün nasılsa sonraki bir yıl da aynı şekilde iyiydi. …’in eylem ve hareketlerinde tecavüze uğramış bir hâl yoktu, bize bu konuda hiçbir şey hissettirmedi. Gayet neşeliydi. … hiçbirimize bu konuda bir şey söylemedi. Benim bu konuyla alakalı bildiklerim bunlardır.”,
Mahkemede; “Savcılıkta verdiğim ifadelerimi kabul ediyorum ancak …’in doğurduğu çocuğun 50 bin TL karşılığında satışı konusunda telefon kayıtlarında geçen konuşmalardan dolayı beyanda bulunmak istiyorum. Ben bu görüşmeleri …’in psikolojisini düzeltmek için ona moral vermek amacıyla yaptım. Çocuklar derken … ve …’i kastediyorum, onlar dediler ki banka borçlarımızı kapatmak için bunu yapabileceğimizi söylediler, şaka yollu konuştuk. Olayla ilgili daha önce Savcılığa ifade verdim aynen tekrar ediyorum, … bana kızımın attığı mesaj gelene kadar herhangi bir bilgiye sahip değildim, … bana bu mesajı 2012 yılının bayramından önce tam tarihini hatırlayamadığım bir zamanda attı, … bana kızının adıyla bana bir mesaj geldi dedi ve o mesajın bir bölümünü bana gönderdi, ben okudum, mesajın gönderildiği telefon numarasının kime ait olduğunu bilmiyorum, …’in adına alınmış, … bana senin kızın bana böyle böyle dedi yani böyle böyle derken küfürlü konuştuğu, altın meselesi olaylarını söyledi ben de böyle birşey olamayacağını söyledim, mesajı sana yazan kızım değildir dedim. Bu mesaj bana geldiğinde kızım benim evimde değildi, bu mesajdan sonra …’e aynı gün böyle bir şüphen varsa kız benim kızım gelsin dedim, büyük bir şey yok dedim. konuşuruz dedim. 1-2 saat sonra ben gittim …’i yalnız aldım. Çocuklarını getirmedim. Ben …’e mesajları sordum, bana böyle bir hat olmadığını, kullanmadığını söyledi. Mesajın içeriğini de sordum doğru olmadığını da söyledi. Ben 2010 yılından olayın olduğu tarihe kadar …’e ait harhangi bir değişiklik farketmedim, … eşiyle anlaşmasa durmaz zaten, evlendiğinden bu yana … benim yanıma kaçak gelmedi, araları iyiydi, iyi olmasa 7-8 sene orada olmazdı, zaten birbirimizle akrabayız. … bana kızın bana mesaj çekti beni istemiyormuş dedi. …’ın da mesajdan haberi varmış, Savcılık beyanımda…’ın da bana kızını al götür dediğini kabul ediyorum. Kızım … benim evimde tahminen 8-10 gün kadar kaldı. Ben kızımı dövmedim, tarihini hatırlayamadığım bir zaman …’in kaynanası … gelerek yanlış anlama olduğunu söylerek …’i aldı, … de …’den önce gelip …’le görüştüler, konuşurlarken ben yanlarındaydım, konuştuklarını tam anlayacak kadar yakınlarında değildim, … götürmedi, …’in gelmesinden sonra … 2-3 gün sonra geldi. …’in gözünün neden morardığı konusunda bilgi sahibi değilim, ailesinin dövüp dövmediğini bilmiyorum, … bana olaydan sonra hayvan vurdu bana dedi. …’le …’in ilişkisine dair köyde yayılan dedikoduları duymadım. Dedikodu olduğu için biz en son duyduk, kayınpederinin de duyduğunu bilmiyorum, psikolojim elvermediği için hatırlayamıyorum, olay günü köyün kooperatifinde süt alımı yapıyordum, sabah 2-3 saat kadar çalıştım sonra tarladan mahsullerimi getirmek için gittim, oradan eve geldim, saat 6, 6 buçuk gibi eve geldim, sonra tekrar mandıraya döndüm, saat 22.00 sırlarında tekrar eve döndüm, mandırada benim çalıştığımı gören … vardı, … bu olaylardan önce bana ne tecavüz olayından ne ilişki olayından ne de eşinin ailesi tarafından dövüldüğüne dair birşey söylemedi duymadım, ben iddianameyi okudum, iddianamede yazan tanık ifadelerini kabul etmiyorum. Müşteki …’in ifadesini de okudum kabul etmiyorum, beyanları çelişkilidir, ben önceki ifadeleri okumadım ama ben basında geçen ifadeleri ile iddianameyi karşılaştırdığımda çelişki olduğunu düşünüyorum, gönüllü olan bir kimse çeker gider ne baba duyar ne anne duyar. …’in olaydan önce kızımla ilişkisi olduğuna dair benimle görüşme yaptığı hususunu kabul etmiyorum, Ben bilmiyordum, … ile bu konuyu konuşmadık sadece … kooperatife yem almaya gelirdi ben de yem verirdim. Benim av tüfeğim vardır, kızım benim av tüfeğimle atış yapmıştır, evleneceği vakitler atış yaptığı olmuştur. Bizim düğünlerde silah atılırdı, kızım da atmak istedi ve atış yaptı, kızım düzgün atış neden yapmasın, ben kızıma nişan alarak atış yaptırmıştım.”,
Tanık … 06.09.2012’de Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben …’ın kayınpederi olurum. Yaklaşık 7 yıl önce oğlum … …’i istediği için ikisini evlendirdik, bunlar birbirlerini seviyorlardı. Biz oğlum İsmaillerle birlikte aynı evde kalırız ancak onların evi bizim evin üstümüzdedir, aynı kapıdan girer çıkarız. Aramızda hiçbir sorun yoktur, biz gelinimizi severdik. Oğlum … 2012 yılı ocak ayında … Demre’ye çalışmaya gitti. Biz gelinim ve çocuklarımla birlikte kaldık. Oğlum … Nisan 2012’de izne geldi, 4 gün kaldı gitti. Ramazan ayından önce …, oğlum …’e bir mesaj çekmiş, mesajda çocuğun oğlum …’den olmadığını yazıyormuş. Oğlum bana telefonda bunu söyledi, ben de bunu …’e sordum, … ben yazmadım diye kabul etmedi, bu nedenle … babasıgile gitti. Bunun üzerine oğlum … köyümüze geldi. Bu sırada … babasının evine gitmişti. … …’in evine gitti, … ile görüştü, … gelmedi, … tekrar iş yerine gitti, gittikten bir müddet sonra eşim … gidip …’i getirdi. ‘Ramazan ayında arefe günü oğlum … geldi, bir gün sonra oğlum … de geldi. Oğlum … 8-10 gün kaldı ve 26.08.2012 günü gittim. … de hasta olduğu için evde kaldı. Cinayetin olduğu gün biz gündüz köydeydik. Kahvehaneye gitti, akşamleyin eve geldim. Hep birlikte gelinim …, oğlum …, eşim … ve torunlarımla birlikte yemek yedik. …’dan birine işçi bulmak için yatsıdan sonra kahvehaneye gittim, çay içtim, kahvede tek başıma oturdum. Bu sırada bana işçi bulduğum kişiden telefon geldi, telefonu …’e verdim, …’le bu kişi 5-6 dakika konuştu, köyümüzde o gün düğün vardı, düğün sahibi bana düğüne gitmeyecek misin dedi, ben de tamam geliyorum dedim ve eve gittim, tuvalete girdim. Tuvalet evin girişindeydi. Ben tuvaletteyken bir bağırma sesi duydum. Üst kata, evime çıktığımda hanımın bayıldığını, gelinimin de ellerinin kan olduğunu gördüm. Elinde otomatik Üzümlü marka 8 fişek alan tüfek vardı. Ben gelinime ‘Ne oldu?’ dedim. ‘Köpeğin kellesini attım’ dedi, ‘Kimin?’ diye sorduğumda ‘…’in’ dedi, bunun üzerine ben hemen jandarmayı aradım, jandarmaya gelinimin … diye birini öldürdüğünü söyledim, jandarma da bana ambulans göndereyim mi dedi, ben de gelinime ‘Öldü mü?’ diye sordum. O da bana ‘Kellesi kopan ölmez mi?’ dedi. Bu sırada evde oğlum … de vardı, … uyuyordu. …, … halasına gitti, niye gittiğini bilmiyorum, Ben, … ve eşim jandarmayı beklemeye başladık, bir müddet sonra jandarma geldi bizi aldı götürdü. Ben gelinim … ile …’in ne tür bir ilişkisi olduğunu bilmiyorum. Ben …’le jandarma gelene kadar sohbet ettik, ona niye kestiğini sordum, o da ‘Namusumu temizledim’ dedi. Ancak ayrıntıdan bahsetmedi, ‘Beni sonra anlarsınız’ dedi. …’in …’e tecavüz edip etmediğini bilmiyorum, bunu olayın olduğu gece bana avukat söyledi. Biz …’in karnındaki çocuğun oğlumdan olduğunu biliyorduk, … de bize öyle demişti. Ben daha önce hiç şüphelenmedim ancak olaydan yaklaşık 10-15 gün önce köyümüzden … bana, ‘Sana acı bir şey söyleyeyim, … senin eve girip çıkıyor’ dedi, ben bunu duyunca hiçbir şey diyemedim, bir gün sonra sorduğumda bana herkes biliyor, bunu … ve …’ın da bildiğini söyledi, ben bunun üzerine araştırmaya başladım, bunu gelinime sordum, gelinim bunu kabul etmedi, gelinim bana ‘Böyle bir şey olamaz. Bana inanmıyor musunuz?’ dedi. Ben bunları eşim …’e de söyledim. Ben bir daha bunun üzerine gitmedim. Ben gelinimin tavırlarından şüphelenmedim, bize gelin geldiği gün nasıl davranıyorsa son bir yıldır da aynı şekilde davranıyordu, hareket ve tavırlarında olumsuz bir şey görmedim, gayet mutlu neşeliydi, tecavüze uğramış görüntüsü yoktu, bize de böyle bir şey ima etmeye çalışmadı. Biz hiç şüphelenmedik, benim bu konuyla alakalı bildiklerim bunlardır,”,
Tanık … 28.02.2013’te Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben olayın olduğu gün bir arkadaşım beni …’dan beni işçi bulmam için telefonla aradı, ben de bunun üzerine kahveye gittim. Saatin kaç olduğunu hatırlamıyorum, ancak yatsıdan sonraydı. Kahvede tek başıma oturdum, çay içip sigara içtim. Bir müddet sonra telefon geldi, köyümüzde düğün olduğu için davul vurulmaya başladı. Telefonu ileri geçerek işçibaşına verdim, bunlar telefonda konuştular. Bana telefonu verdiğim … bana telefonu verdikten sonra düğün sahibi bana… düğüne gidelim dedi, ben de tamam dedim. Biraz dikildim ve evime gittim. Biraz rahatsız ettiğim için düğüne gitmek istemedim, doğrudan giriş katta bulunan tuvalete girdim. Tuvaletten çıkarken torunum …’ın ağladığını duydum. Hemen hızlı bir şekilde eve çıktım. Eve vardığımda odanın kapısının dibinde gelinim sırtında silah ve elleri kan içinde … dikiliyordu. Eşim … donmuş kalmıştı. Torunum … ağlıyordu. Oğlum …’ın içeride olup olmadığını hatırlamıyorum. Ancak ben kahveye gitmeden önce oğlum … evde yatıyordu. Ben geldiğimde evde …’in olup olmadığını hatırlamıyorum. Ben hemen jandarmayı aradım. Jandarmaya, ‘Benim gelin birisini vurmuş’ dedim. Bana jandarma ‘Öldü mü?’ dedi, ben de gelinime ‘Öldü mü?’ diye sordum. O da ‘Kellesi kopan ölmez mi?’ dedi, ben de jandarmaya ‘Öldü’ dedim. Bu sırada eve komşularımız ve akrabalarımız geldi torunum …’ı ve eşim …’i götürmüşler. Ben …’e ‘Ceset nerede?’ dedim, ‘Evin arkasında, kafası da kahvenin orada’ dedi. Ben bir müddet sonra jandarmayı karşılamak için aşağı indim, jandarma geldi, bana sordu, ben de jandarmayı …’in yanına götürdüm, …’i arabaya aldılar, … cesedin yerini gösterdi. Ben olay anında silah sesi duymadım, ben cami arasından geldim, yolda gelirken … ile de karşılaşmadım. Tuvalette bir sigara içecek kadar durdum. … farklı bir güzergâhtan gelmiş eve de normal işlediğimiz kapıdan değil arka taraftaki kapıdan girmiş, bu nedenle ben …’in geldiğini görmedim, sesini de duymadım, …’in arka kapıdan girdiğini … görmüş, Ben bunu komşulardan duydum. … da … elinde kelleyle giderken onu takip etmiş. Ben gelinim …’e tecavüz edilip edilmediğini bilmiyorum, gelinim ilk gün nasılsa son bir yıldır da öyleydi, hâl ve hareketlerinden şüphelendiğim bir durum yoktu. Benim köydeki dedikodulardan da haberim yoktu ancak 10-15 gün önce … bana ‘Acı bir şey söyleyeyim, … senin eve girip çıkıyor’ dedi ancak rızası olup olmadığını söylemedi, … …’in arkadaşıdır. Ben bunun üzerine araştırmaya başladım, gelinime sordum, gelinim ‘Yok böyle bir şey’ dedi, ben bunu eşim …’e de sordum, … de bana ‘O hırsıza mı inanıyorsun, o yapmaz’ dedi, ben kesinlikle cinayet olayıyla herhangi bir ilgim yoktur, ben gelinim …’in tecavüze uğradığından dolayı mı yoksa … buna söz verip de …’a götürmek için söz verip de yapmadığından dolayı mı …’i öldürdüğünü bilmiyorum, tecavüz edip etmediğini de bilmiyorum,”,
Mahkemede; “Ben bu konuda daha önce savcılıkta ifade vermiştim içeriğini tekrar ederim, olaydan yaklaşık 2 ay önce oğlum … beni arayarak gelinim …’in kendisine mesaj çektiğini bu mesajında ustalar da beni kullanıyor evi bana vereceksen ver vermeyeceksen verme şeklinde mesaj çektiğini bana söyledi, bunun üzerine ben de bu durumu …’le konuştum, … yemin ederek bu mesajı kendisinin çekmediğini bana söyledi, ben de konuyu araştırdım, Turkcell bayisine gittim mesajın kim tarafından gönderildiğini öğrenmeye çalıştım ancak öğrenemedim, bir müddet sonra oğlum … köye geldi, ayrıca Ramazan ayında … de geldi, ancak o sırada …’i babasının evine göndermiştik, mesajdan dolayı …’i babasının evine göndermiştik, bu arada … eşi ile görüşmeye gitti oradan da çalışmaya gitti, ayrıca ben de çalışmaya gittim, bir süre sonra eve geri döndüm, hasat işlerini tamamlandım, daha sonra … isimli şahıs bana olay yaşanmadan 10-15 gün öncesi gelinim … ile maktul … arasında ilişki yaşandığına ilişkin dedikoduların olduğunu, …’in gelinimin evine girip çıktığını bana söyledi, bunun üzerine ben …’a kızdım, bu ithamın ağır bir itham olduğunu ifade ettim, daha sonra bu durumu gelinim … ile görüştüm gelinim … bana, ‘Baba bana mı inanıyorsun yoksa babamın düşmanına mı inanıyorsun?’ şeklinde sözler sarf ederek olayı inkar etti, …’in babası ile … arasında daha önce tarlaların sınır ihtilafı sebebi ile husumet bulunduğundan ben de anlatılanlara inanmadım. Olay günü daha önce yanında çalıştığım … diye birisi beni aradı işe çağırdı, ancak çocuklarımın işte olması sebebiyle adama işe gidemeyeceğim için adama başka birini ayarlamak üzerne kahveye gittim, orada … isimli biriyle konuştuk daha doğrusu … beni aradı ikisini görüştürdü, … isimli köyde düğünü olan bir şahıs bana düğüne gelip gelmeyeceğimi sordu, ben de geleceğimi söyleyerek eve gittim, bizim evin tuvaleti evin dışında tahtadan yapılmış bir şekildedir, tuvelette bulunduğum sırada bağırma sesi geldi bunun üzerine ben yukarı gittim, gittiğimde …’in elinde tüfek vardı, yine elleri de kanlıydı, ben ‘Ne yaptın?’ diye bağırdığımda bana ‘Bir köpek kestim’ dedi, ben de ‘Kimi kestin?’ diye sorduğumda ‘… köpeğini kestim’ dedi, bunun üzerine ben de jandarmayı aradım jandarma ‘Bilgimiz var’ dedi, olay bundan ibarettir.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “… benim kızımın kızı olur. …’in kayınpederi … da diğer kızımın eşi olur. …lar diğer damadım …’dan …’i istediler, ben önce karşı çıktım ancak ısrar edilince ben de karışmadım, … ile … evlendiler 2 tane de çocukları oldu, bunlar mutlu bir şekilde yaşıyorlardı. Aralarında bir sorun olduğunu görmedim. Ben …’in … ile ne yaşadığını bilmiyorum ancak kahvelerde …’in …’i …’a kaçıracağı dedikodusunu duydum ancak ben bunu …’e ya da damatlarıma sormadım çünkü ben …’e çok güveniyordum, ben tecavüz edip etmediğini de bilmiyorum, ilişkilerini cinayetten sonra öğrendim. Cinayeti de olaydan bir gün sonra bakkalda bir kadından duydum. Ben eşim ile birlikte damatlarımdan ayrı bir yerde yaşıyorum, onun için olayı geç öğrendim, … ahlaklı, namuslu, kimseye zarar vermeyen hatta saçının telini dahi göstermeyen iffetli bir çocuktu, benim kanaatimce … kesinlikle rızasıyla ilişkiye girmemiştir, tecavüze uğramıştır.”,

Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben …’da ikamet ederim. … benim küçük kardeşim olur. … öz halamın oğlu …’ın gelinidir. Ben olay öncesine kadar …’in ismini duyardım ancak kim olduğunu bilmezdim. Biz 3 kardeşiz … haricinde bir de benim … adlı kız kardeşim vardır. Ben ve kız kardeşim …’da ikamet ederiz. … ise annem ve ailesi ile birlikte Koruyaka köyünde ikamet ederler. Biz … ile samimi olarak görüşürüz. … ve ben bir sıkıntımız olduğunda hemen telefonda paylaşırız, dertleşiriz. Yaklaşık 3 yıl önce beni annem … aradı, telefonda ağlıyordu. Bana annem telefonda ‘ağlayarak kızım …, halasının oğlu…’ın gelini … ile görüşüyorlar, sen bir şey söyle beni dinlemiyor, ondan uzak dursun.’ dedi. Bende ‘Tamam anne ben … ile konuşurum’ dedim. Daha sonra ben …’i aradım. …’e durumu sordum. … bana ‘Hayır abla ben konuşmuyorum.’ dedi. Ben de …’e ‘Hemen yarın akşam benim yanıma gel’ dedim. … bana yol parasının olmadığını söyledi. Ben de ‘Yol paranı karşılarım sen yeter ki gel’ dedim. 1 gün sonra … otobüs ile …’a geldi. …’da ben …’e yaptığının yanlış olduğunu söyledim. … de bana ‘Abla şu anda aramızda bir şey yok sadece arkadaşça konuşuyoruz’ dedi. Aynı şekilde eşim de …’i uyardı. Her ikimiz de …’e ‘O bizim akrabamız, yaptığın yanlış’ dedik. … de bize ‘Yanlış olduğunu biliyorum ancak onun bana karşı bir ilgisi var, ben reddettim, ancak size söz veriyorum bir daha olmayacak.’ dedi. Ben zaman zaman anneme ve …’e durumu soruyordum. Her ikisi de bana bittiğini, artık ailesine de iyi davrandığını söylüyorlardı. 2012 yılı Ramazan ayında annem … yine beni aradı. Telefonda ağlıyordu. Bana ‘O işin kapanmadığını …’in kendilerine, …’in kendisinden oğlu olacağını söyledi’ dedi. Ben de bunun üzerine hemen …’i aradım. … ilk etepta telefonu açmadı. Daha sonra ben durumu …’ye anlattım. Eşim de …’i aramış beni aramasını söylemiş. Yarım saat sonra … beni aradı. Ben …’e telefonda ‘Hani bitmişti bana söz vermiştin’ dedim. … de bana ‘Bitmedi, birbirimizi seviyoruz, yapamadık, birbirimizden ayrılamadık, … benden hamile’ dedi. Ben …’e kızdım. … yapacak bir şey yok dedi. …, ‘… benimle gelmek istiyor. …’a gelirsek biraz misafir eder misin?’ dedi. Ben de sinirlendim; ‘Sizi eve katmam, sizin yaptığınız çok yanlış’ dedim. … de bana sinirlendi. ‘Tamam kapat telefonu, ölüme de gelme ölüne de gelmem’ dedi. Aynı gün 17.00-17.30 sıralarında eşim … geldi. Eşim ile bu olayı konuştuk. Eşim bana … ile kendisinin konuştuğunu, ancak … ile …’in birbirlerini sevdiğini, kopamadıklarını söyledi. Eşim bana, ‘Sen bunu eve katmayacağım demişsin ancak senin bir tane erkek kardeşin var, onu orada öldürürler, ara konuş gönlünü al gelsinler’ dedi. Saat 18.00-18.30 sıralarında eşim…, …’i aradı. … eşime ‘Benim sizden başka kimsem yok, … hamile, …’i dövüp annesigilin evine göndermişler, onu bu hâlde bırakamam’ dedi. Ben bunun üzerine telefonu aldım, …’e telefonda ‘Senden hamile olduğunu nereden biliyorsun?’ dedim. O da ‘Ben eminim ocak 27’de kocası işe gitti, şubatın 5’inde de … beni aradı, kocam işe gitti gel dedi, o günlerde … ile birlikte olduklarını’ söyledi. Ben de kardeşime ‘O nasıl bir karıymış, kocası gideli 7 gün olmuş, erkeksizliğe dayanamamış mı?’ dedim. Ben gelip gelmemesi konusunda bir şey söylemedim. Ancak eşim …, …’e … ile birlikte gelmelerini söyledi. …, …’e ‘Madem böyle bir şey yapmışsınız ikiniz de buraya gelin kalın. Ancak eşin ile annenin ve çocuklarının rahatını bozmayın. İkiniz burada ev tutarsınız, buraya yerleşirsiniz, biz de sizlere iş buluruz’ dedi. … de bunu kabul etti. … ile birlikte …’a geleceklerdi. …, …’a ‘Beni öldüreceklerini söylüyorlarmış, işleri yoluna koyup hemen geleceğim.’ demiş. Ben başka bir gün …’i telefonla aradım, … ile epeyce bir konuştuk. … bana 3 yıl önce Polatlı’ya çapaya gittiklerini, Polatlı’da …’in eşinin yanında olmadığını, kendisinin çavuş olduğunu, …’in de işçi olduğunu, kendisinin zaman zaman işçilere su dağıttığını, normalde çalışırken …’in elinde eldiven olduğunu, ancak … su alırken eldiveni çıkarıp, ellerine dokunarak suyu aldığını, sık sık kendisine güldüğünü, kendisine tahrik edici hareketler yaptığını, kendisinin ilk etapta buna karşılık vermediğini söyledi. Daha sonra bunlar Polatlı’dan gelmişler. Polatlı’dan geldikten sonra güz aylarında pamuk toplamaya gitmeye karar vermişler, …, …’in annesi ve …’i de götürmeyelim demesine rağmen, ancak annem … ve eşi …, akrabamız olur, eşi çalışmada, onu ve kaynı …’ı da götürelim demişler. … de tamam o zaman demiş. Birlikte …’ya pamuğa gitmişler. İlişkilerinin böyle başladığını söyledi. O gün telefonda bunun dışında başka bir şey konuşmadık. Başka bir gün yine telefonla … bana ‘…’in bütün olanları annesine söylediğini, çocuğun kendisinden olduğunu, annesinin bildiğini ve annesinden yardım istediğini söylemiş. … annesine biz … ile birbirimizi seviyoruz, o beni burada bırakmayacak götürecek ancak telefonumu aldınız, ona ulaşamıyorum, sen bunu …’e söyle, ben o eve bir daha dönmem demiş. Annesi de ‘Kızım sen biraz sabret seni göndermeyeceğim, senin istediğin olacak’ dediğini söyledi. Ayrıca …, telefon alıp …’e bir şekilde verdiğini, bu telefonla konuştuklarını söyledi. Telefonda …, …’e ‘… ben anneme söyledim. Annem sıcak baktı bize yardımcı olacak ben babamla konuşana kadar seninle sadece telefonla konuşalım’ dediğini söyledi. Başka bir telefon konuşmamızda da … bana ‘…’i kaynanası ve kayınbabasının bakmadığını hatta … hasta yatağında yatarken kendisini telefonla aradığını, hastaneye götürmesini istediğini, kendisinin de arabayı caminin altına koyduğunu, gece …’in evine girip birlikte Şarkikaraağaç Hastanesine gittiklerini, orada …’e serum taktıklarını, gece saat 03.00 gibi eve gelip …’i yatırdığını, sobasını da kendisinin yaktığını giderken yanlarında …’in küçük oğlunun da olduğunu söyledi. Yine bana …, …’in kendisinden hamile olduğunu söylediğini, kendisinin de …’e çocuğun benden olduğunu nereden bileydim diyerek sorduğunu, …’in de kendisine kocasının ocak ayında çalışmaya gittiğini, izne geldiğinde bile … ile ilişkiye girmedim dediğini söyledi. …’in hamile kaldığı dönemde …, …’da çalışmada olduğundan ve … ile ilişkiye girmediğinden şüphelenileneceğini bu nedenle çocuğu aldırmak istediğini söylemiş hatta …’in annesine de ‘Ben 3 çocuğa bakamam bunu aldıracağım’ demiş. Annesinin de aldırma ben torunuma bakarım dediğini söyledi. … ve …’in annesi … ile Yalvaç Doğum Hastanesine geldiğini, …’in de kendisini telefonla aradığını, telefonda kendisine; ‘Biz annemle çocuğu aldırmaya gidiyoruz, sen de yanımda ol’ dediğini, kendisinin de Yalvaç’a geldiğini, …’in bir şekilde annesini atlattığını, doktora … ile birlikte girdiklerini, doktorun çocuğun canlandığını, alınamaz dediğini, bunun üzerine çocuğu aldırmadıklarını söyledi. Ayrıca … eşim …’a 2012 Yılı Ramazan ayı içerisinde …’nin kooperatifte oturduğunu, kendisininde yem almaya gittiğini, bu sırada …’nın kendisine ters ters baktığını, kendisininde ‘Bana ters ters bakma, al şu küreği başıma vur, öldür beni, ben kızını kabul ederim, ortada bırakmam ‘ dediğini, …’nın da ağladığını, kendisinin de buna dayanamadığını söylemiş. Ramazan Bayramı günü biz … ile yine telefonla konuştuk. Ben kendisine ne yaptın diye sorduğumda, olayların yoluna girmesini beklediğini ancak köyde dedikoduların çoğaldığını söyledi. Ben …’in tekrar kocasının evine gittiğini, artık seni istemediğini, onu tercih ettiğini söyledim. … bana ‘Onu zorla götürdüler onunla konuşacağım.’ dedi. Ayrıca bunların …’i döverek gönderdiklerini, …’in kendisine dövüldüğünü gösteren resmini ve kamera görüntüsünü çekip mesajla göndermesini istediğini, …’in de bunu yaptığını ancak telefonun kapasitesi dolduğundan gönderemediğini söylediğini, kendisinin de seni dövdüklerine nasıl inanayım diyerek sorduğunu, o zaman caminin altına sen gel ben de kapıya çıkacağım bana oradan bakarsın dediğini, kendisinin de caminin oraya gittiğini ve …’i yaralı hâlde gördüğünü, …’in kendisine ‘Ben bu hâldeyim artık dayanamıyorum, bana çok eziyet ediyorlar, beni götür’ dediğini, kendisinin de ‘Tamam götüreceğim’ dediğini söyledi. Benim … ile en son konuşmam buydu. Bunun dışında başka konuşmadık. Benim konuyla alakalı bildiklerim bunlardır. Ben ayrıca abim …’in elbiselerin içinden bulmuş olduğum, … ile …’in yan yana olduğu vesikalık fotoğrafı ve köyde …’in annem ile kalmış olduğu evde kullanmış olduğumuz sobanın içerisinde yırtık hâlde bulunan …’e ait fotoğrafı ibraz etmek istiyorum. …’in fotoğraf çekerken yanında bulunan Toyota marka araç abim …’in arabasıdır. Gözlük de abim …’in gözlüğüdür.”
İstinabe olunan Mahkemede; “Maktul … benim küçük erkek kardeşim olur. Sanık… da halamın gelini olur. Olay tarihinden 3 yıl önce annem beni aradı. Telefonda kardeşim …’in … ile görüştüklerini söyledi. Bunun üzerine ben kardeşimi aradım. Kardeşim bana böyle bir şey yok dedi. Kardeşime yanıma …’a gelmesini söyledim. Parasının olmadığını söyledi. Ben de ‘Yol paranı karşılarım sen gel’ dedim. Kardeşim 1 gün sonra …’a geldi. Biz bunun üzerine kardeşimle konuştuk. … ile aralarında ilişkilerinin olduğunu söyledi. Ancak bir daha görüşmeyeceğine dair bana söz verdi. 10 gün sonra memleketimiz olan …’ya geri döndü. Sonra o 3 yıllık dönemde ben … ile …’in ilişkilerinin bittiğini biliyordum. 2012 yılı Ramazan ayında annem beni tekrar aradı. …’in anneme …’in hamile olduğunu ve çocuğun kendisinden olduğunu söylediğini söylüyordu. Bunun üzerine ben …’i aradım. … telefonunu açmadı. Ben eşim …’yü aradım, durumu anlattım ve …’i arayarak beni aramasını söyledim. Yarım saat sonra kardeşim … beni aradı. ‘Bize söz vermiştin ne oldu?’ dedim. Kardeşim … ‘Biz birbirimizi seviyoruz, birbirimizden kopamadık olan oldu’ dedi. Ben bunun üzerine kızdım ve tartıştık. Kardeşim …’in annesinin her şeyden haberdar olduğunu çocuğun benden olduğunu, …’in annesinin bu işi halledeceğini söyledi. …’in kayınpederi ve kayınvalidesi de bu durumu öğrenmiş, sonra …’i kayınpederinin dövdüğünü öğrendim. Kardeşim bana ayrıca …’i bırakamayacağını ve …’in de kendisini bırakmayacağını söyledi. Ben …’in kardeşimi öldürdüğüne inanmıyorum. Asıl failin başkası olduğunu …’in kardeşimle olan gönül ilişkisini …’in de eşi ve ailesi de bildiği için …’in eşi ve ailesi tarafından bu cinayetinin işlendiğini düşünüyorum. … işlememiştir çünkü kardeşim öldürüldüğünde zaten … ile birlikteydi ve … kardeşimi çok seviyordu. Asıl suçluların bulunarak cezalandırılmasını istiyorum.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben Koruyaka köyünde çiftçilik yaparım. … benim çok samimi arkadaşım olur. … ise benim bacanağımın kızı ve diğer bacanağımın da gelini olur. Ben her iki tarafla da konuşur görüşürüm. Hiçbir husumetim yoktur. … ile biz çok samimi olarak konuşurduk. Bazen birlikte alkol alırdık. Ölümünden yaklaşık 1 yıl önce … bana eşinden başka birisini sevdiğini, onun da kendisini sevdiğini ve zaman zaman birlikte olduklarını, bana kadının kocasının olmadığı zamanlar kadının evine damdan çıkarak girdiğini ve zaman zaman arka kapıdan girdiğini, onunla birlikte olduğunu söyledi. Bana … ilk zamanlar kim olduğunu söylemedi. Yaklaşık bundan 1-1,5 ay sonra benim arabada birlikte bira içerken … bana kendisinin birlikte olduğu kişinin … olduğunu söyledi. Ben de kendisine ‘Oğlum o senin akraban olur, yaptığın hiç hoş değil, … ile konuş bu işi bitirin’ dedim. … bana ‘Tamam bitiririz’ dedi. Ben …’e ilişkinin ne zaman başladığını sordum. O da bana ‘İlk 2010 yılında pancarda başladığını, orada birbirlerini sevdiklerini söylediklerini, ilk orada öpüştüklerini, pancardan geldikten sonra …’in evine arkadaki kapıdan girdiğini, orada … ile cinsel ilişkiye girdiklerini’ söyledi. … bana ‘…’in eşi … çalışmaya gittiğinde …’in kendisini telefonla çağırdığını, kendisinin de …’in evine gidip sık sık birlikte olduklarını’ söyledi. Sonra bunlar pamuk toplamaya gitmişlerdi. … bana ‘Pamuk tarlasında … ile öpüşürken banyoda eşim … yakaladı, bizi görünce … bayıldı, ben de …’i yolladım, …’ı ikna ettim.’ dedi. … bana ‘Köye geldikten sonra da kopamadığını birbirlerini çok sevdiklerini bunun için ayrılamadıklarını, kocası … yazın …’ya çalışmaya gittiğini, … yokken kendisini …’in aradığını, önce evin arkasındaki kapıdan içeriye girdiğini, daha sonra bu kapının bulunduğu yere buğday konulduğunu, bunun üzerine kendisinin de evin arka kısmındaki damdan çıktığını, … ile burada birlikte olduklarını’ söyledi. Ben … ile …’i telefonla konuşurken duydum. Benim yanımda … ile … telefonla görüşürlerdi. Zaman zaman …, zaman zaman da … arardı. Aradıklarında ‘Canım cicim’ tarzında sevgili gibi konuşurlardı. Benim olaydan haberim olduğu tarihten beri yaklaşık 1,5 yıl bu şekilde … ve … ilişkilerini devam ettirdiler. …’in bu ilişkisini bir ben biliyordum. Daha sonra bunu …’in eşinin ve annesinin öğrendiğini öğrendim. 2012 yılının Ramazan Bayramının arefe günü …, …’ın ev telefonunu çaldırıp kapatmış. Ev telefonunda …’in telefonu görünmüş. Bunu … görmüş ve …’i aramış. … …’e ‘Ne arıyorsun, orospu mu var burada?’ demiş. … de…’a ‘Miras olan tarlayı ekme, kahvenin önünde görüşürüz lan’ diyerek telefonu kapatmış. …’in ev telefonunu aramadaki amacı …’le görüşmekmiş. … daha önceki aramalarında telefon numarasını gizleyerek arıyormuş. Bu sefer gizlemeyi unutmuş. … daha sonra kızmış ve evden tüfeğini alarak kahveye doğru gitmiş. Tüfeği kahveye giderken yolda elinden almışlar ve sakinleştirip eve götürmüşler. Bana bunları … anlattı. 2012 yılının Temmuz ya da Ağustos aylarında …’i annesinin evine kocası …’in gönderdiğini duydum. Ben bunu duyunca …’in babası …’a ‘… niye size geldi?’ diye sordum. … bana ‘… evde bunalmış, …’e mesaj atmış, … de mesaja kızmış, kızı iyice bunaltmışlar, o da bize geldi.’ dedi. Bana …’in …’e çekmiş olduğu mesajın bir kısmını gösterdi. Ben …’nın cep telefonundaki mesajı okudum. Mesajda …’in altınları istediği kısmı yazılıydı. Ben mesajın sadece o kısmını gördüm. Öbür kısımlarını okutmadı. Telefonu da kendi elinde tutuyordu. Bana da … ‘Kızın altınını almışlar vermemişler, kızım da bunalmış, altını isterim diye …’e mesaj atmış’ dedi. Ben bunu …’e sorduğumda … bana …’in …’e mesaj attığını, mesajda …’in kocası …’e şerefsiz dediğini, …’in de buna kızarak evine gönderdiğini söyledi. Ayrıca bana ‘Ben …’i kaçıracağım, bunu …’a götüreceğim’ dedi. …’i aradı ancak ulaşamadı. … …’in kullanmış olduğu telefonu ve telefon hatlarını kendisi alıp …’e veriyordu. … annesinin evine gittikten sonra …’e ulaşamadı. Yaklaşık 10-15 gün sonra … eşi …lerin evine geri geldi. …, … geri geldikten sonra …’e bir şekilde ulaşmış. Olay günü, …, … ve ben birlikte Yalvaç’taydık. Köyde benim evimde telefon çok çekmezdi. Yalvaç’ta iken …’in beni aradığını gördüm. Telefon ile …’i aradım. …’e beni niye aradığını sordum. … bana ‘ Canım sıkkın 2-3 şişe bira içelim’ dedi. Bende …’e Yalvaç’ta olduğumu söyledim. Gelince görüşürüz dedim. … ikişer bira aldı. Benim arabaya bindik. Koruyaka köyüne doğru yola çıktık. Köye yaklaşık 2-3 km kala durduk. Bir tarlada biraları içmeye başladık. Bu sırada … yanında … ile birlikte Göksöğüt kasabasına cambaz arabasına doğru gidiyorlardı. Bizim arabayı görünce durdular. … bize ‘Bize yok mu ‘ dedi. Ben de ‘Birer tane bize yetimlik var’ dedim. Daha sonra bunlar araba ile gittiler. Bizim biralar bitti. Köye geldik. Ben arabayı kahvenin önünce çektim. Bu sırada … geldi. Bana ‘Hadi gidelim.’ dedi. Ben de ‘Tamam gazı ben çekiyim, biraları da sen al, gidelim’ dedim. Daha sonra … 6 bira aldı. Benim arabaya bindik. Şarkikaraağaç yolunda bir yerde içtik. İçerken … bana ‘Dana parasını alıp, taksi kiralayıp, …’i …’a götüreceğini’ söyledi. Parayı … ölmeseydi 1 gün sonra kestirdiği yerden alacaktı. …’in danasını ben kestirmiştim. …’in danadan 9.000 TL alacağı vardı. Bu parayı alıp taksi kiralayıp …’i yanına alıp …’a gidecekti. Bana … buna … ile birlikte karar verdiklerini söyledi. Ben …’e ‘Çoluğun çocuğun ne olacak’ dediğimde bana ‘Ok yaydan çıktı’ dedi. Biz … ile burada içkilerimizi bitirdikten sonra benim arabaya binerek köye geldik. …’i evine bırakacaktım. Ancak … traktörünün aşağıda olduğunu, gidip onu alacağını söyledi ve arabadan inmedi. Biz de buradan …’in bakkalının önüne gittik. Çünkü traktör oradaydı. Arabadan indik. Bakkala girdik. Sigara aldık. Birbirimize çikolata ısmarladık. Çikolataları yedik. Daha sonra biz … ile dışarıya çıktık. Dışarıda mezarlığa doğru ayakladık. Bu sırada … bir yerleri aradı. Ben üşüdüğüm için arabama döndüm. … de yürüyerek arkamdan geldi. Ben arabada ceketimi giyindim. Arabada oturuyordum. … arabanın yan kapısını açtı. Torpidoya arabaya binerken koymuş olduğu tabancasını aldı. Bana ‘Eve mi gidiyorsun’ dedi. Ben de ‘Üşüdüm eve gideceğim’ dedim. Ben arabam ile eve gittim. … orada kalmıştı. Biz ayrılırken … gayet neşeliydi. Herhangi bir kimse ile tartışma yapmamıştı. Yapmış olsaydı zaten bana söylerdi. Herhangi bir endişeli hâli yoktu. Mutlu bir hâli vardı. … silahı yanında taşımasının sebebi …gil bir şeyler yapar diyerekten 5-6 aydır yanında taşıyor, tedbirli bulunuyordu. Ayrıca ben …’de hiç kurusıkı tabanca görmedim. …’in yanında o gün sadece bir tane tabancası vardı. O da kurusıkı değildi. Evime gittim yemek yedim. Sarhoş olduğum için yattım. 30-40 dakika sonra düğünde bulunan kızım ve eşim geldi. Bana ‘…’in kellesini kesmişler, kahvenin önüne atmışlar’ dedi. Ben buna inanamadım. Ben cinayetin nasıl işlendiğini bilmiyorum. Ancak daha önceden ben …’i uyarmıştım. …’e ‘Gittiğin yer çok ıssız, karanlık bir yer, oraya gitme, seni orada öldürürler ‘ dedim. Ancak … bana ‘Kimse öldüremez ‘diyordu. Ben herhangi bir …’e karşı tehdit olayı duymadım. ‘… de bana …’ın akrabalarının kendisini tehdit ettiğine dair bir şey söylemedi. Ben olayın olduğu gün …’in …’in evine gideceğini bilmiyordum. Ben … ile …’in … dana parasını aldıktan sonra …’a kaçıp gideceklerini biliyordum. … tüm planlarını bu şekilde yapmıştı. Bana göstermiş olduğunuz A1 numaralı fotoğraftaki kişi …’dır….’ın gözlüğü de …’in gözlüğüdür. Ben bu gözlüğü … arabasında gördüm. Arabada …’in arabasıdır. …’ın takmış olduğu gözlükteki yansımadaki kişi de …’dir. Ben bu fotoğrafı nerede çekildiklerini bilmiyorum. … de bu fotoğrafı nerede çekildiklerini bana söylemedi. … …’i çok seviyordu. …’in de kendisini sevdiğini söylüyordu. Bunu da çok gizli tutuyordu. Benim dışımda bildiğim kadarıyla bunların ilişkisini karısı biliyordu. Çünkü … …’in adının çıkmasını istemiyordu. Onu seviyordu. Ona zarar gelsin istemezdi. … bana …’in de kendisini sevdiğini söylüyordu. …’in …’e tecavüz etmesi imkânsız. Çünkü yanımda birbirleri ile sevgili gibi konuşuyorlardı. …’in …’i niye öldürdüğünü anlayabilmiş değilim. …, …’in kullanmış olduğu telefonu kendi telefonuna ‘… ‘olarak kaydetmişti. … aradığında benim ismim gözüküyordu. Bunu kimse şüphelenmesin diye yazmıştı. Ben bunu ölmeden 5-6 ay kadar önce bizzat gördüm. … bu numara ile … ile görüşüyordu. Bazen … onu bazen de o …’i arıyordu.”,
Mahkemede; “Her iki taraf da benim bacanaklarım tarafından akrabadır benim … ile bir samimiyetim vardı, canciğer arkadaşımdı, benim tarafların ilişkisine ilişkin bilgim vardır zira … bu olayları bana anlatırdı, bana çalışmaya gittiklerinde … ile yakanladığını yakalayan kişinin ise eşi olduğunu, eşinin kendilerini bir arada görmesi üzerine bayıldığını, eşini ayıltmak için uğraştığını anlattı, ayrıca zaman zaman …’in evine gittiğini anlatırdı, ayrıca evine girerken arka kapıdan girdiğini, yine evin yanında bulunan direkten faydalanmak suretiyle çıktığını da anlatıyordu. Ben … ile …’in babasının evine gitme meselesini konuştum, bana altın yüzünden …’e mesaj atmış bunun üzerine tartışma başlamış ve babasının evine gittiğini duydum, ben … öldürülmeden 10-15 gün önce köyde dedikoduların yayılması üzerine …’e kadının evine gitme, seni öldürürler diye ikazda bulundum ancak kesinlikle kimsenin öldüreceğine ilişkin bir şey duyduğumdan değil sadece arkadaşım olduğu için ikaz etmek istediğimden böyle bir şey söyledim. Ben, …, …, … birlikte içiyorduk, bu olay az önce söylediğim olaydan yani …’i ikaz ettiğim olaydan 10-15 gün önce yaşandı, … bana köyde birçok dedikodunun olduğunu, bu dedikodular sebebiyle bir haftaya kalmaz …’i belki öldüreceklerini söyledi, bunun üzerine ben de …’a karşı çıktım, dedikodu yüzünden kimse öldürülmez dedim.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben … ve …’ı tanırım. Benim babaannem …’ın eşinin teyzesi olur. …’in de halası olur. Her iki tarafla da konuşurum. Her iki tarafla da samimiyetim vardır. Herhangi bir düşmanlığımız da yoktur. Ben Koruyaka köyünde yaşarım. Çiftçiyim. Zaman zaman başka illere pancar ve pamuğa gideriz. Yaklaşık 3 yıl önce de benim ailem, …’ın ailesi ve … …, …’in kayını …, …’in ailesi ile birlikte … Polatlı’ya pancar çapasına gittik. Çapada yaklaşık 2-2,5 ay kaldık. … ve kaynı …, … ve eşi … ile birlikte aynı odada kaldılar. Bizler ise farklı odalarda kaldık. Biz gündüz çalışıyorduk. Akşamları da bu odalarda kalıyorduk. Kaldığımız yer boş kullanılmayan bir evdi. Biz burada yiyip içiyorduk. Bizi çavuş olarak … götürmüştü. Tarlayı o kiralıyordu. Tarla sahibi ile anlaşıyordu. Biz de çalışıyorduk. Daha sonra kazanmış olduğumuz parayı paylaşıyorduk. … tarlada çalışmazdı. Gezerdi. Herkesi kontrol ederdi. Bizim kıyafetlerimiz işçi kıyafeti olduğu hâlde o ütülü elbise giyerdi. İşin düzgün yapılıp yapılmadığını kontrol ederdi. Biz ilk zamanlar hiçbir şeyden şüphelenmedik. Şüpheli bir durum yoktu zaten. Ancak son bir ay bunlar birbirlerine çok yakınlık göstermeye başladılar. Sürekli şakalaşıp, gülüşüyorlardı. Birbirlerine çok samimi davranıyorlardı. Biz otururken … hemen kalkar …’e çay verirdi ve verirken birbirlerinin ellerine dokunurlardı. … uyurken … eşi ile birlikte sanki eşiymiş gibi başında bekler onu kaldırmaya çalışırdı. Hani bir erkekle kadının samimi olmayacağı derece fazla samimiydiler. Ben …’e bunu söyledim. Ben …’e ‘Bu kadar samimi olmanız uygun düşmez, yakışmıyor’ dedim. …’de bana yemin etti. ‘Aramızda bir şey yok. O benim akrabam, ondan dolayı bu kadar samimiyiz’ dedi. Hatta başka bir zaman ben …’in kaynı … ile konuşurken … bana ‘Bunu nasıl iş anlamıyorum, yengem babama bile böyle hizmet etmez, niye …’e böyle davranıyor ‘ dedi. Biz son zamanlarda çalışan kişiler … ile …’in yakınlıklarından çok rahatsız olduk. Bunu kendilerine söyledik. Ancak bunlar bizi dikkate almadılar. Bu nedenle köye gelmeden bir gün önce biz … ile tartıştık. Ben tarlada çalışırken ben biraz geride kaldım. … bana ‘Çapanız olmuyor’ dedi. Aslında … de düzgün yapmıyordu. Ancak … …’i sürekli koruyup, kolluyordu. Biz bu tartışmadan bir gün sonra köye geldik. Köye geldikten sonra ben … ile yaklaşık 1,5 yıl konuşmadım. Ölmeden yaklaşık bir yıl önce konuşmaya başladım. …lere de hiç gidip gelmedim. Çünkü tarladaki … ile …’in birbirlerine karşı davranışları beni çok rahatsız etti. Bu yüzden bunlarla konuşmadım. Bunlara da gidip gelmedim. Ben bunlarla konuşmuyordum. Ancak sağdan soldan duyduğuma göre bunların ilişkisi pancar tarlasından beri devam etmiş. Bunlar sürekli birbirleri ile konuşup görüşmüşler. Köyde pancar tarlasından beridir yaklaşık 3 yıldır … ile …’in ilişkisi olduğu konuşulurdu. Bunu bütün köy halkı bilir. Ancak hiç kimse …’in …’e tecavüz ettiğini düşünmüyor. 2010 yılının Eylül ayında yine … köyümüzden bir grup insanı pamuk toplamaya …’ya götürdü. Gidenler arasında; …, kocası …, kaynı … ve … da vardı. Ben burada aralarında ne yaşadıklarını bilmiyorum. Ancak daha sonra ben bunların pamuk tarlasında ilişkisi olduğunu duydum. Ben …’in sağda solda benim … ile ilişkim var dediğini duymadım. Aksine yemin ederek ilişkisinin olamadığını söylüyordu. Ben bunun köyde birilerine … ile ilişkisinin olduğunu söyleyip söylemediğini bilmiyorum. …’in öldürüldüğü gün benim amcamın kızı evleniyordu. Köy halkının çoğu düğün evindeydi. Düğün olduğu için sürekli havai fişek atılıyordu. Av tüfeği ile havaya ateş edenler de vardı. Ancak kim olduklarını bilmiyorum. Düğünde davul da vardı. herkes eğleniyordu. Birden düğünde bulunan herkes evlerine doğru koşmaya başladı. Ben ne oldu diye merak ettim ve kahveci …’ı aradım. … bana ‘Davulu kapatın, evinize gidin’ dedi. Ben ne oldu diye sorduğumda hiçbir şey söylemedi, evinize gidin dedi. Ben daha sonra kahveye gittim. Kahveye vardığımda …’in kellesi kahvenin önündeydi. Ben daha önce de söylediğim gibi … ile …’in pancar tarlasındaki samimi davranışlarından şüphelendim. Birbirlerine karşı çok ilgi alaka gösteriyorlardı. Birbirlerinin su verirken ellerine dokunuyorlardı. … sanki …’in eşiymiş gibi …’e ilgi alaka gösteriyordu. Ben ve orada çalışan diğer kişiler bundan çok rahatsız olduk. …’i uyardık. Ancak … ilişkilerinin olmadığını söylüyordu. Ben tarlada …’in … tarafından rahatsız edildiğine dair bir izlenim edinmedim. Çünkü …, …’e karşı çok ilgiliydi. … çapa yaparken arkada kalırdı. … de arkada olduğundan dolayı ikisi bir arada bulunurlardı. İkisi bizden bazen 10 bazen 50 metre geride kalırlardı. Ne konuştuklarını biz duymazdık. Ancak … bundan rahatsızlık duymazdı. Bana göstermiş olduğunuz …’ın gözlüklü fotoğrafındaki araba …’in Toyota marka arabasıdır. …’in gözündeki gözlük de …’in gözlüğüdür. Ben bu gözlüğü …’in arabasında asılıyken gördüm. Arabasına binmiştim orada gördüm. Gözlüğün camına yansıyan görüntüdeki kişi de …’in vücut yapısına benziyor.”,
Mahkemede; “Benim dava konusu olayla doğrudan bir bağlantım yoktur sadece bundan yaklaşık 3 yıl önce biz …’ya pancar çapalamaya gittik, bir süre çalıştıktan sonra ehliyet sınavım olduğu için o gün … dayım tarafından kiralanna arabayla Şarkikaraağaç’a geldim, sınava gridim daha sonra…, …, …, … bir arada yemek yemeye başladılar, bu durum bizim hoşumuza gitmedi daha önceden birbirlerine çok zıt olmalarına rağmen birbirlerine yakınlaştıklarını hissettik, bu durum bizim hoşumuza gitmedi. ben …’e bu yakınlaşmadan dolayı herkesin şüphelendiğini, bu durumun kimsenin hoşuna gitmediğini söyledim ancak kendisi bunu inkâr etti böyle bir durumun olmadığını söyledi, ancak orada çalışan ameleler dahi bu durumdan şüphelenmişti, benim bilgi ve görgüm bundan ibarettir, ben tarafların bizzat ilişki yaşadığına ilişkin bir şey görmedim. … bana ‘Bu ne biçim iş, bana bile babası ve annesine bile böyle hürmet etmez’ şeklinde yakınmaları oldu, ancak ben kendisine boşver dedim, ben ‘Babanın numarasını ver arayayım, gelsin sizi götürsün’ dedim o da para ihtiyacı olduğunu söyleyerek kabul etmedi. Bu olay sebebiyle ben … ile yaklaşık 1,5 – 2 yıl küs kaldım, zira ben kendisini bu hareketlerinden dolayı kınadığımı bizzat kendisine söyledim. Kurban Bayramında babannemin onunla birlikte kurban kesmesi ve araya bayram girmesi sebebiyle barıştık, daha önce samimi olmamıza rağmen sonraları sadece merhabalaşırdık çok fazla samimi değildik.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben…’ı ve …’i aynı köylü olduğumuzdan dolayı tanırım. … ile sadece soyadımız benzerdir. Benim her iki tarafla da akrabalığım ya da husumetim yoktur. … ile konuşur görüşürdüm. Ben Yalvaç ilçesinde Rampalı Çarşı’da internet kafe işletirim. Ancak Koruyaka köyüne de sık sık gider gelirim. 2012 yılı şubat ayına kadar da Koruyaka köyünde ikamet ediyordum. Ben …’i tanırım. Köyden arkadaşım olur. Bazen biz … ile içmeye giderdik. Yanımızda … da olurdu. … … ile ilişkisi olduğunu bana söylemedi. Çünkü … de kendisi de evliydi. Bunu saklardı. Ancak biz 3 yıldır bunların ilişkisi olduğunu duyuyorduk. Duyduğuma göre … 3 yıldır … ile …’in kocası evde yokken evin arka kapısından girip … ile ilişkiye girip çıkarmış. Bunu köy halkından herkes biliyordu. Hatta…’ın kayınpederi …’ın yeğeni, aynı zamanda bu kişi …’in de akrabası olan …, … eve girdiğinde kapıda gelip giden olup olmadığını …’e bildirmek için gözetmenlik yapıyordu. Bunu bana bizzat… kendisi söyledi. Hatta … bana … ile …’in birbirlerini sevdiklerini, sürekli telefonla konuştuklarını söyledi. … bana yaklaşık 2 yıl önce bunu söyledi. Kendisinin kapıda gözcülük yaptığını ve … ile …’in de …’in evinde buluştuklarını söyledi. Bana …’in söylediğine göre … ile … pamuğa gitmişler, ilişkileri orada başlamış ve bunu sürdürmüşler. Köye geldikten sonra da …’in evinde buluşuyorlarmış. Buluştuklarında da … zaman zaman kapıda gözcülük yapıyormuş. Bana bunu bizzat … kendisi söyledi. Bunu köy halkından …’in arkadaşları biliyordu. …’in samimi olduğu kişiler …, … ve Bakkalcı …’dir. Biz köyde …’in evine evinin tamiri için gelen ustalardan birinin kalfası ile ilişkisi olduğuna dair …’da duran …’i arayıp telefonda ‘Beni gelen de etti giden de etti, çocuk senden değil, beni götürmeyince her önünde gelen beni s…i’ dediğini bunun üzerine …’in babalığı …’ı aradığını, …’ya ‘Kızınızı götürün, ben geldiğimde kızınız evde olursa, onu öldürürüm’ dediğini, …’in annesinin de …’in babası …’ya ‘Al şu orospu kızını’ diyerek götürdüğü, götürmeden önce de …’i dövdükleri ve …’in birçok yerinde yara olduğunu, … babasının evine gittikten 20-25 gün sonra tekrar kayınpederi…’ın evine geri getirildiğini, …’ın evine …’in babası …’nın ”Bu benim evimde orospu olmadı, siz sahip çıkamadınız ondan dolayı orospu oldu’ dediğini bunun üzerine …’in geri gittiğini duydum. Tüm köy halkı bunları konuşuyordu. … ölmeden bir gün önce Yalvaç’ta karşılaştım …’e köyümüzden evli birisi ilişkisi olduğu evli bir bayanı kaçırmıştı, bunu konuşuyorduk. Konuşurken … kendisinin de kaçıracağını ancak kendi durumunun o kişiye benzemediğini, …’i kaçırmasına eşinin rıza gösterdiğini, ancak zamanın uygun olmadığını yakında kaçıracağını söyledi. Hatta ben …’in sakallı olduğunu görünce kendisine sakalları niye koydun hacımı oldun diyerekten sordum, o da bana …’i kavuşunca kestireceğim dedi. … bunları söylüyordu ancak tedirgindi. Tam anlamıyla her şeyi anlatamıyordu. Fakat tüm köy halkı … ile …’in rızaları ile birlikte olduğunu düşünüyordu. Hatta köyde … evin arkasında bulunan kapıdan eve girip çıkarken görenler olduğu söyleniyordu. Biz köy halkı olarak hiçbirimiz tecavüz olduğuna inanmıyoruz. Bana göstermiş olduğunuz…’ın bir arabanın yanında olduğu gözlüklü fotoğraftaki araba …’in Toyota marka kırmızı renkli pikap tarzı arabasıdır. Ben bu arabayı kasasındaki brandadan tanıdım. …’in gözündeki gözlük de …’in gözlüğüne benziyor. …’in böyle bir gözlüğü vardır. Gözlüğün camından yansıyan fotoğrafı çeken kişi de …’dir.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “… benim babamın amcasının oğlu olur…. da halamın gelini olur. ‘Biz 2010 yılı yaz aylarında Polatlı’ya pancar çapalamaya gitmiştik. Ben annem ile birlikte gitmiştim. … abla da kaynı … ile birlikte gitmişlerdi. Bizimle birlikte … ve ailesi, … ve ailesi, … ve ailesi vardı. … abla kaynı … ile birlikte … ve eşi ile aynı odada kalıyorlardı. Bizler de farklı odalarda kalıyorduk. Gündüz tarlada çalışıyorduk. Gece bu eve gelip herkes kendi odalarına giriyordu. … ile …’in kaldığı oda salondu. Biz kendi odamıza bunların kaldığı salondan geçerek gidiyorduk. Gece tuvalete gitmek gerektiğinde bunların kaldığı yerden geçerek gidiyorduk. Bunlar gördüğüm kadarıyla en kıyıda … ve eşinin yatağı, onun yanında …’in yatağı, en kıyıda da …’in yatağı vardı. Biz tarlada çalışmaya başladıktan 1 ay kadar sonra … abla ile … amcam çok samimi olmaya başladılar. … abla sanki … amcamın eşiymiş gibi ilgi alaka gösteriyordu. Ona çay veriyordu. Yatağını yapıyordu. Elbiselerini yıkıyordu. Bir keresinde tarlada çalışırken diğer çalışanlar gitmişti. … abla, … amcam ve ben tarlada kalmıştık. Bu sırada … amcamın telefonu çaldı. …’in babası aramış. … amcam … ablaya ‘Baban seni arıyor’ diye telefonu uzattı. Uzatırken de … amcam … ablaya öpücük attı. … abla da gülerek aynı şekilde karşılık verdi. … abla telefonla konuştu. Daha sonra telefonu verdi. Bunlar beni çocuk diye benim yanımda rahat hareket ediyorlardı. … amcam sürekli …’e yardımcı oluyordu. … ablam geride kalıyordu. İkisi sessiz sessiz konuşuyorlardı ve gülüşüyorlardı. Ben de geride kaldığımda onların bu konuşmalarını görüyordum. Ben tam olarak ne konuştuklarını duyamadım. Ancak … amcam ne söylerse … abla gülüyordu. Hatta bir keresinde … amcam eşi …’ı dövdü. Niye dövdüğünü hatırlamıyorum. Daha sonra … abla geldi ve … amcamın kolundan tutup götürdü. Ben ikisinin bu yakınlaşmasını anneme anlattım. Annem de bana olur mu öyle şey diye kızdı. Hatta ben anneme ‘Galiba …, … amcamı seviyor ‘ dedim. O da bana ‘git başımdan, milleti başımıza toplama’ dedi. Başka bir gün ben … abla ile konuşurken ona ‘Niye başka bir erkeğin yatağını yapıyorsun’ dedim. O da bana ‘Ne olacak dayım değil mi, akraba değil miyiz, bunu başka yerde sakın konuşma ‘ dedi. Daha sonra … abla bunu … amcama söyleymiş. … amcam da gelip bana ‘… ablana böyle mi dedin?’ dedi. Ben de ‘Evet söyledim’ dedim. Bunun üzerine … amcam beni dövdü. … ablam ile … amcamın bu yakınlaşmasında herkes rahatsızdı. Birlikte çalıştığımız … da bunu biliyordu. Bu nedenle … amcam ile aralarında tartıştılar. … amcam da herkese ‘Burada olanlar burada kalsın, herkes yemin etsin, köye gidince kimse bir şey söylemesin ‘ dedi. … da ‘Ben burada durmam iş falan tutmayın, ben yarın gideceğim’ dedi.”,
Mahkemede; “Soruşturma aşamasında Savcılıkta verdiğim beyanlarımı aynen tekrar ederim. Biz pancar tarlasında çalışırken … amca ile … abla çok samimi olmaya başladılar. … abla sanki … amcanın eşi imiş gibi davranıyorlardı. … abla bir insanın eşine göstereceği ilgiden daha fazlasını gösteriyordu. … abla kaynının ve …’in ailesinin elbiselerini yıkıyordu. … amcam normalde tarlaya geldiği gibi gelmiyordu. Ben amcamı uzun yıllardır tanırım. O zaman her zamankinden bir farkı vardı. Daha temiz düzgün giyiniyordu. Parfüm sıkıyordu. …’in eşi … aynı yerde olmasına rağmen … … amcama çay veriyordu. Yatağını yapıyordu. Elbisesini yıkıyordu. Ben aradaki yakınlaşmayı hissettim. Daha önceki ifadesinde de belirttiğim üzere tarlada çalışırken diğer işçiler gitmişti. Onlar tarlanın diğer tarafına gitmişti. Tarla büyük olduğu için biz diğer tarafta kalmıştık. Bu sırada … amcamın telefonu çaldı. …’in babasının aradığını söyleyerek, … amcam telefonu … ablaya ‘Baban seni arıyor’ diyerek telefonu uzattı. Uzatırken de … amcam … Abla’ya öpücük attı. … abla da gülerek aynı şekilde karşılık verdi. … abla telefonla konuştu. Daha sonra telefonu verdi. Bunlardan çocuk olduğum için benim yanımda rahat hareket ediyorlardı. … amcam … ablaya öpücük atarken … abla hiçbir şekilde rahatsız olmadı. Aynı şekilde o da öpücük attı. … amca bizim çavuşumuzdu. Normalde işçilere pek yardım etmez, ancak biz çalıştığımız zaman her zaman … ablaya yardım ederdi. Biz tarlada çalışırken … abla ve … amcam sürekli gülüşüyorlardı. Bir ara biz tarlada iken … amcam eşi … yengeyi dövdü. Niye dövdüğünü hatırlamıyorum. … amca tarlada bizim önümüzde dövdü. Döverken orada bulunan …, … ve oradaki işçilerde vardı. … amca hiç kimseyi dinlemedi. Sürekli dövmeye çalışıyordu. İşçilerin tutmasına rağmen … amcam vazgeçmedi. Ama … Abla gelip … amcamın kolundan tutunca gitti. Dövmeyi bıraktı. Ben her ikisinin yakınlaşmasını anneme anlattım. Annem bana kızdı, bir şey söyleme dedi. Ben anneme ‘Galiba bunlar birbirlerini seviyor’ dedim. Annem de bana kızdı ‘Kimseye söyleme’ dedi. Ben …’e orada iken ‘Niye başka bir erkeğin yatağını yapıyorsun. Bir kadın başka bir erkeğin yatağını yapar mı?’ dedim. O bana ‘Millet yanlış anlar, niye böyle bir şey diyorsun?’ dedi. Daha sonra … …’e söylemiş, … amcam beni bahane ederek dövdü. Niye düzgün yapmıyorsun. Genelde çavuşlar işçilerini güzel çapalamıyorsun diye dövmez, o güne kadar da amcamın tokatını daha yememiştim. Ben amcamın …’e söylediğim şeylerden dolayı …’in amcama anlattığını, amcamın beni bu nedenle dövdüğünü düşünüyorum. Biz tarlada çalışırken son güne doğru bizimle birlikte çalışan … da bu durumu fark etmiş rahatsız olmuş, … ile amcamın tartıştıklarını duydum. Daha sonra son gün amcam … bütün işçilere burada olanlar burada kalsın diyerek bizim … ile … arasındaki samimiyetten duyduğumuz rahatsızlığı, ilişkileri olduğuna dair şüphelerimizi kastederek, ‘Burada olanlar burada kalsın’ diyerek bizi uyardı. … da ‘Burada durmam iş falan tutmam’ dedi. Ben bunun dışında sonrasında aralarında ilişki olduğunu görmedim. Daha sonra pamuğa gittikten sonra da köyde dedikodular çıktı. Daha sonra dedikodular devam etti. Köydeki dedikodu … Abla ile … amcamın ilişkileri olduğuna yönelikti, amcamın …’i rahatsız ettiğine dair hiçbir söylenti yoktu. Ben çalıştığımız süre içerisinde …’in … amcamdan rahatsız olduğuna dair hiç bir şey görmedim.”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben … ve …’i aynı köylü olduğumuzdan dolayı tanırım. Benim her ikisiyle de akrabalığım yoktur. Ancak her iki tarafla da konuşur görüşürüm….’ın kayınpederi … ile samimiyimdir. Ben … ile …’in ilişkisini tam olarak bilmiyorum. Ben, … ölmeden yaklaşık 1 ay önce falan …’in babasının evine gönderildiğini duydum. Ben…’a bunu sorduğumda bana ‘Altın davası’ dedi. Kendisi evi yaparken …’in altınlarını aldığını, geri veremediğini, …’in de …’den altınları istediğini, bu nedenle tartıştıklarını, …’in …’e mesaj çektiğini …’in de bunun üzerine …’in babası … ile tartıştıklarını bunun üzerine …’in de evden kaçıp, babası …’nın evine gittiğini söyledi. Ben de ‘Çocuklar rezil olur gelini getir’ dedim. … da bana ‘… gelip kendi halletsin, ben karışmayacağım’ dedi. Aradan 10-15 gün geçtikten sonra … geldi. … da gidip …’nın evden …’i aldı geldi. Ben ölüm olayı gerçekleşmeden 15-20 gün önce kahvede duydum. Kahvede …, …’a ‘Gelin … ile düşüp kalkıyor’ demiş. Bunu kahvehanede konuşulurken 1 gün sonra duydum. … ile …’in ilişkisini o zaman öğrendim. Benim kahvede duyduklarım … ile …’in ilişkisi olduğu, bunların pancar tarlasında bu ilişkiye başladıkları, …’in …’in evine girip çıktığını, ya arka taraftaki kapıdan girdiğini ya da ip atarak girdiğini, ipin yukarıdan … tarafından atıldığını duyuyordum. Ancak ben bizzat görmedim. Benim duyduklarım dedikoduydu. Köyde konuşulanlar. Bunları bizzat gören olup olmadığını bilmiyorum. Ancak ben köyde bu dedikoduların …’in çıkardığını duymadım. Zaten … bana bu konular hakkında bir şey söylemezdi. Ben … ile …’in ilişkisinin tam olarak nasıl olduğunu bilmiyorum. Ancak köydeki dedikodulardan, bunların rızası ile ilişkilerinin olduğunu, hatta …’in başka birisiyle de ilişkisinin olduğunu, çocuğun da … ya da …’den değil de 3. kişiden olduğu konuşuluyor. Ancak ben bizzat bu konu ile alakalı bir şey görmedim.”,
Mahkemede; “Benim tarafların ilişkisine ilişkin uzun zamanlı bir bilgim yoktur yani daha önceden tarafların ilişkisini hiç duymadım ancak bir ara … babasının evine gitmişti ben de… ile hasat zamanı …’i çocukları olduğunu, bu sebeple gidip getirmemiz gerektiğini söyledim bunun üzerine… bana sen karışma dedi, çocuk gelsin, yani …’in eşi İsmali kastederek gelsin kendisi halletsin dedi, ayrıca …’in babasının evine gitme sebebini de sordum bana altın meselesi olduğunu söyledi, olaydan bir süre önce … ile… kahvehanede taraflar arasındaki ilişkiyi konuştuklarını, bu kişilerin konuşmasından birkaç gün sonra başkalarından duydum. Ben taraflar arasındaki ilişkiden dolayı …’in ip ile …’in yanına çıktığını veya arka kapıdan girip bir araya geldiklerini yine çocuğun bir başkasından olduğunu duydum ancak kimden duyduğumu hatırlamıyorum, köyde kahve önünde herkes grup hâlinde konuşuyorlar, konuşanları ister istemez duyduğumdan kim tarafından söylendiğini hatırlamıyorum”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben … ve …’ı aynı köylü olduğumuzdan dolayı tanırım. …’le fazlaca bir muhabbetimiz yoktur. Ben olay tarihinden yaklaşık 1 yıl kadar önce … ile … arasında bir ilişki olduğunu duydum. Köyde …’in …’in evine girip çıktığını ve birlikte olduklarını, birbirlerini sevdikleri konuşuluyordu. Ben bizzat bunların ilişkisi görmedim. Bu dedikodunun nasıl ortaya çıktığını bilmiyorum. Ancak … böyle bir dedikodu çıkarmadı. Ben hiçbir zaman …’den ben … ile ilişki yaşıyorum şeklinde bir şey duymadım. Kimse de bana … bu şekilde dedikodu yayıyor demedi. Ben hiçbir zaman …’in sağda solda …’in bende fotoğrafları var dediğini de duymadım. Ben ölüm olayı olmadan yaklaşık 1,5 ay önce kahvehanede otururken samimi arkadaşım olan…’a ‘… bak ben … ile …’in ilişkisi olduğunu duydum, eğer bu doğruysa …’i evden çıkar gitsin ‘ dedim. … bana hiçbir şey demedi. Bana tepki de göstermedi. Sadece sustu. Ben bu konuşmamızdan sonra…’ı hiç görmedim. Olay günü ben evdeydim. Köyümüzde düğün vardı. Saat 21.30 sıralarında … geldi bana ‘…’i kesmişler ‘ dedi. Olaydan da bu şekilde haberim oldu. Benim cinayeti nasıl işlendiğine dair bir bilgim yoktur.”,
Mahkemede; “Ben Savcılıkta ifade verdim aynısını tekrar ederim, yaşanan olaydan 1 yıl önce çeşitli dedikodular duydum, yani … ile …’in ilişkisini duydum, olaydan da yaklaşık 2 ay önce bu durumu…’la konuştum, ben…’a köyde bu ilişkinin duyulduğunu söyledim… herhangi bir tepki göstermedi.”
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben …’i tanırım. Dayımın oğlu olur. Samimi olarak konuşur, görüşürdük. … da benim teyzemin torunu olur. Onunla da aramızda herhangi bir problem yoktur. … ile biz sık sık bir araya gelir konuşurduk. Bir arada bulunduğumuz sırada bazen …’e telefon gelirdi. … telefon gelince hemen yanımızdan giderdi. Uzakta telefonla konuşmaya başlardı. Uzunca bir süre yaklaşık 1-2 saat sürekli telefonla konuşurdu. Biz kiminle konuştun diye sorduğumuzda bize cambaz bir arkadaş ya da bir arkadaşım derdi. Kiminle konuştuğunu söylemek istemezdi. Ancak ben köyde … ile …’in ilişkisi olduğunu duyduğumdan …’in … ile konuştuğunu düşünürdüm. … bana … ile olan ilişkisi hakkında bir şey söylemedi. Ben sorduğum hâlde ilişkisi olduğunu söylemedi. Bana ‘Köyün dedikodusu bunlara inanma’ dedi. Ancak bana bir kadın ile ilişkisi olduğunu birbirlerini sevdiklerini söylüyordu. Ben … ile …’in nasıl bir ilişkisi olduğunu bilmiyordum ancak köyde konuşulanlara göre … ile …’in ilişkisi pancar tarlasında başlamış 3 yıldır devam ediyormuş, … zaman zaman …’in evine giriyormuş. Ben bunu bizzat görmedim ancak bütün köy halkı bu şekilde konuşuyordu. Ben köyden hiç kimseden …’in …’e tecavüz ettiğini duymadım. İlişkilerinin rızaya dayalı bir ilişki olduğunu duyuyordum. Hatta bunların pamuk tarlasında görenler olmuş.”,
Mahkemede; ” Ben Savcılıkta ifade vermiştim. O ifademi aynen tekrar ederim. … benim dayımın oğlu olur. Hem de arkadaşız. Biz … ile birlikte iken …’e telefonlar geliyordu. Sık sık telefonlar geliyordu. Bazen bu telefonlara bizim yanımızda cevap vermiyordu. Meşgule alıyordu. Bazen de açtığında, yanımızdan uzaklaştığında bir iki saat konuşurdu. Kim olduğunu sorduğumda da geçiştirip pancardan, pamuktan vs gibi sözlerle geçiştiriyordu. Ben de bu yüzden bir bayan ile ilişkisi olduğundan şüpheleniyordum. Ancak kiminle olduğunu bilmiyordum. Ben kendisine çok sordum. Bir bayanla ilişkin var mı diye ancak beni savuşturuyordu. Bir şey söylemiyordu. Kendisine ‘… ile aranda bir şey var mı?’ diye sorduğumda köyün dedikodusu inanma diyordu. … benim dayımın oğlu olur. Sanık … de teyzemin torunu olduğu için … her iki taraftan da akraba olduğundan duyulur endişesi ile bana söylemediğini düşünüyorum. Yanımda hiç konuşmadığı için konuşmalarının içeriğini bilmiyorum. Tanık …’ın soruşturma aşamasında …’in …’in evine gittiği zaman …’ın gözcülük yaptığına ilişkin beyanı üzerine; kesinlikle ben gözcülük yapmadım. Görmedim. Ben …’in …’in evine girip çıktığını görmedim. Gözcülük de yapmadım. Kesinlikle kabul etmiyorum. Benim olaya ilişkin başka bir bilgim yoktur. Öldürme olayının nasıl gerçekleştiğini bilmiyorum. Ben Yalvaç’ta idim. Meydanda maktulün kafasını gördüm”,
Tanık … Cumhuriyet Başsavcılığında; “Ben ölen …’in öz amcasıyım, …’ın da kayınpederi…’ın öz dayısıyım, Benim her iki tarafla da husumetim yoktur. Her iki tarafla da konuşur, görüşürüm. Benim … ile …’in aralarındaki ilişkiye ilişkin, görgüye dayalı bir bilgim yoktur. Ben bunların arasında ilişki olduğunu … öldükten sonra öğrendim. Ben … öldükten sonra edindiğim bilgiye göre bunlar birbirlerini seviyorlarmış. …’in rızası dahilinde … …’in evine gidip … ile birlikte oluyorlarmış, bu ilişkilerden birinde de … hamile kalmış. Yaklaşık bir yıl önce … …’ın evini aramış ancak konuşmamış. Bunun üzerine yeni dijital telefon alan… telefonda arayan numarayı geri aramış. Telefona … çıkmış. …’e ‘Niye benim evi arıyorsun?’ demiş. … de ‘Benim tarlayı ekme’ demiş. O da buna sinirlenmiş, ana avrat küfretmiş. Bunun üzerine … sinirlenmiş köy meydanına gitmiş, köy meydanında telefonla…’ı aramış, ona ‘Gel ben buradayım, kozlarımızı paylaşalım’ demiş. …’ı eşi salmamış. Bu nedenle… gelmemiş. Böyle olduğunu bana komşumuzun birisi beni telefonla arayarak söyledi. Ben de bunun üzerine…’ın evine gittim. …’a ‘Derdiniz ne, benim tarla için niye birbirinize giriyorsunuz’ dedim. O da bana ‘mevzu tarla değil, senin bilmediğin şeyler var’ dedi. … benim eve telefon açıyor. Ben açtığımda cevap vermiyor, dedi. Ben de ‘Gelinin açsın sen dinle’ dedim. Verdiğimde de konuşmuyor, dedi. Ben ‘… olduğundan emin misin?’ dedim, o da ‘Kesinlikle eminim … o, dijital telefon aldım, onun numarası gözüküyor’ dedi. Ben de bunun üzerine ‘… senin evine niye açsın, senin gelinine mi karına mı açsın?’ dedim, o da ‘Yok öyle bir şey’ dedi. O da ‘Bilmiyorum açıyor işte’ dedi. Ben daha sonra …’in yanına gittim. …’e ‘…’ın evini niye arıyorsun?’ dedim. O da bana ‘Amca ben tarlayı ekme diye aradım’ dedi, o da bana küfretti dedi. Ben de ‘İnsan tarla için küfreder mi?’ dedim, ben de bunun üzerine kahveye gittim, kahvede telefon açtım, herkesin içinde gel kozumuzu paylaşalım, dedim, o da gelmedi dedi. Ben de ‘Tarla benim tarlam, bunun için kavga etmeyin’ dedim. Ancak benim anladığıma göre bunların her ikisi de … ile …’in ilişkisini saklamak için bahane ettiler, çünkü tarla benim tarlam, her ikisi de … ile …’in ilişkisi ortaya çıkmasın diye sakladılar. Zaten tüm köylü aralarındaki husumeti tarladan kaynaklandığını zannediyordu. Ben tekrar…’ın yanına vardım. …’a ‘Bak … seni tarla için aramış, sen niye küfrettin, dedim. O da ‘Dayı, bu benim evimi arayıp duruyor, sen olsan ne yaparsın?’ dedi. Ben de ‘O değildir’ dedim, o da ‘Keşke o olmasa’ dedi ve bana ‘Eğer böyle bir şey yaptıysa, ben …’in kellesini kesip köy meydanına atacağım, bunu sen de duyacaksın’ dedi, bunu … de söyledi. Bu sırada benim yanımda eşim …, kızım … ve oğlum … de bunu duydular. Bunun üzerine ben de…’a ‘Karşında bizi bulursunuz, ele küfrettirme’ dedim. O da bana ‘Tamam dayı senin hatırına bırakıyorum, ancak tekrar ederse, ben …’ı gözden çıkartım, …’i …’a öldürtürüm, suçu da …’e atarım, …’e tecavüz etti derim, ben cezaevine girsem şimdi çocuk perişan olur,’ dedi. Benim oğlum … da, ‘Dayı ben de seni arıyorum, ben de mi sapığım?’ dedi. O da ‘Olur mu yeğen ben seni görüyorum, seninki farklı’ dedi. Hatta ‘Bize iş bul, … ile …’i götür’ dedi, ben de ‘Tamam araştırayım’ dedim.”,
İstinabe olunan Mahkemede; “… ve… ilk tartıştıklarında bana söylediklerine göre benim olan tarlayı…’ın ekmesi nedeniyle aralarında bir tartışma olduğunu biliyorum. Ben… ile konuştuğunda …’in eve telefon açtığını, fakat ses vermediğini, bu durumdan rahatsız olduklarını söyledi. Bu durumu …’e de…’ın hanımına da sordum. Yani telefonların sebebini sordum. … böyle açılan bir telefon olmadığını söyledi. …’ın eşi de sessiz telefonları doğruladı. Cinayete dair herhangi bir görgüm yoktur. Ben …’dayken telefon geldi, …’i …’in öldürdüğünü söylediler. Yalnız öncesinde… ve eşi ile görüşmelerimde …’i öldüreceklerini, keseceklerini, bunu da …’e yükleyeceklerini söylemişlerdi. …’in anlatımlardan da anladığım üzere, … ile bir gönül ilişkisi olmuş fakat cinayet kesinlikle bir namus cinayeti değildir. Ben böyle olduğunu düşünüyorum.”,
Şeklinde ifade vermişlerdir.
Sanık … 29.08.2012 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığında; “Koruyaka köyünde ikamet ederim, benim 4 ve 5 yaşında iki çocuğum vardır. Ev hanımıyım, eşim 18 ocakta … iline mermer ocağında çalışmak üzere gitti. Kayınpederim ve kaynanamın evleri bizim eşimle kaldığımız eve bitişiktir, aynı terastan girip çıkarız. Ben eşimle bize ait olan bu evde kalırım, çocuklarım da zaman zaman bende zaman zaman da kayınpederim …’ın yanında kalırlar. … eşimin halasının kocası olur. … evlidir, …’in de iki çocuğu vardır, çocuklarından erkek olan liseye gider, kız da ortaokula gider. … ile biz ailecek konuşurduk. Birbirimize gider gelirdik. Ben …’i eşim … ile evlendikten sonra tanıdım. Öncesinden hiç tanışıklığım ve görüşmüşlüğüm yoktur. Yaklaşık iki yıl önce Polatlı’ya pancar çapasına köyümüzden bir grup insanla gittik, benim yanımda, eşimin kardeşi o zamanlar 15-16 yaşında olan … vardı. Bizi topluca amele olarak … götürmüştü, … bizim dayıbaşımızdı. Biz pancar tarlasında 1,5 ay kaldık. Polatlı’da eski bir binada kaldık. Binada iki hane bir odada kalacak şekilde ayrılmıştık. Biz de akraba olduğumuz için kayınbiraderim …, … ve …’in eşi ile birlikte aynı odada kaldık birlikte aynı odada yatıyorduk. İki kadın evin duvar kısmında olacak şekilde yatıyorduk. … ben yatarken zaman zaman bana dokunmaya, tahrik etmeye çalıştı ancak ben ‘Bağırırım yapma’ dedim. Bu nedenle … bir şey yapamadı. Ancak tarlada çapa yaparken ben diğer çalışanlardan ayrı olduğum zamanlarda … yanıma gelip bana ‘Sen benim olacaksın, bağırsan da çağırsan da benim olacaksın, şimdi dokunmuyorum ancak seni mahvedeceğim, köye vardığımızda herkese senin benimle ilişkin var diyeceğim’ diye beni tehdit ediyordu. … bu şekilde bana 5-6 kez tehditte bulundu. Ancak bana dokunmadı, herhangi bir ilişkimiz de olmadı. Biz köye geldikten sonra bu sefer … eşinin evde olmadığı zamanlarda beni kayınpederim adına kayıtlı … no’lu ev telefonundan arardı. ‘Köye geldin diye benden kurtulduğunu sanma, seni elbet yakalayacağım, ailene söyleyeceğim, seni internetlere vereceğim, köyde dedikodu yayacağım, nasıl olsa bir kişiye söylersem, bu yayılır herkes de bana inanır’ diyordu. Ben onu sabit telefondan iki yıl boyunca 5-6 kez aradım. Çünkü … bana ‘Sen beni aramazsan, eşini takip eder, benimle ilişkisi var derim’ diye tehdit ediyordu, ben de mecburen onu arıyordum. Aradığımda ya da o beni aradığında bana ‘Niye aramıyorsun beni?’ diyordu, ben de fırsat bulamıyorum diyordum. O da ‘Ben seni takip ediyorum, bana yalan söylüyorsun’ diyordu. Bana sürekli ‘Seni seviyorum, sen çok güzelsin’ diyordu. Ben ona ‘Beni arama, beni dile düşürme, benim yuvamı yıkma, benden uzak dur’ diyordum. Biz ev telefonu numarasını yaklaşık bir ay önce kapattık. … beni önceleri …no’lu numaradan arıyordu. Ben sonunun 9332 olduğundan eminim ancak ortadaki numaralardan emin değilim. … benimle telefonla görüşmediği zamanlarda beni tek başıma sokakta gördüğünde bana ‘Niye bana karşı geliyorsun, sen benim olacaksın, niye benimle olmuyorsun, bak seni ben mahvedeceğim, seni köylünün diline düşüreceğim, eşine babana tüm yakınlarına söyleyeceğim, sana iftira atacağım, seni köyde rezil edeceğim’ diyordu. Ben de ‘Benim çoluk çocuğum var, hayatımı mahvetme, benden uzak dur’ diyordum. Eşim … 18 Ocak 2012 tarihinde … iline mermer ocağına çalışmaya gitti, bunu fırsat bilen … beni daha çok rahatsız etmeye başladı. Bizim ev telefonumuzu gizli numaradan daha fazla aramaya başladı, telefonda fazla konuşmuyordu, telefonu çaldırıp kapatıyordu. Amacı beni kayınpederimin yanında zor durumda bırakmaktı. Eşim gittikten 2-3 gün sonra ben evde çocuklarım ile yatarken saat gece yarısı 01.00-02.00 arası birden kapı açıldı, içeriye … girdi, elinde küçük bir silah vardı. Bu sırada çocuklarım uyuyordu, ben sese birden kalktım. … evimizin dam kısmından arkadan çıkmış. Ben kapıyı kilitlememiştim, çünkü bazen çocuklara geceleri süt katıp içiriyordum, yorgunluktan unutmuşum. …’i görünce ben ‘Git evimden ne işin var’ dedim. Bana elindeki silahla ‘Sus bağırma, çocukların kafasına sıkarım’ dedi sonra üzerime saldırdı, sarhoştu, ben direnmeye çalıştım ancak direnemedim, ben bağırmadım, çünkü … sarhoştu ve elinde silah vardı, silahla çocuklarımı öldüreceğinden korktum. … ‘Bağırırsan çocuğa sıkarım’ diyordu. Sonra benim zorla alt kısmımda bulunan pijama ve külotumu çıkardı. Kendisi de cinsel organını çıkardı, ben direnmeme rağmen cinsel organını benim cinsel organımın içine soktu ve benim içime boşaldı. Ben ağladım, … de oturdu, bana ‘Sus ağlayıp durma, kayınpederlerine duyuracaksın, bak ağlarsan çocuklarına sıkıveririm’ dedi. Daha sonra bırakıp gitti. Ben korktuğumdan ve utandığımdan bunu hiç kimseye söylemedim. 3-5 gün sonra … gece vakti herkes uyuyunca özellikle bizim yorgun olduğumuz, inşaatta çalıştığımız zamanlarda önceki girmiş olduğu dam kısmından eve giriyordu. Ben kapıyı kilitliyordum, ancak … bana ‘Aç kapıyı bak aşağıdakilerin kafasına sıkarım, onlar şimdi uyumuştur, bağırsan da bizi duymazlar, duysalar da korkmuyorum, gider kafalarına sıkarım’ diyordu. Ben de mecburen kapıyı açıyordum. Her gelişinde … silahla geliyordu. Bu geldiğinde de benim üzerimi silah zoruyla çıkardı, kendisi de üzerini tamamen çıkardı. Yine cinsel organını benim cinsel organımın içine soktu, yine içime boşaldı. Bir müddet oturdu, üzerini giyindi, gitti. … 20 Ocak 2012 tarihinden günümüze kadar eşim olmadığı zamanlarda 5-6 günde bir bu şekilde evime gelip zorla benimle birlikte oldu. 4 yaşındaki çocuğum sürekli yanımda olurdu, 5 yaşındaki çocuğum da bazen yanımda bulunurdu. Ben … çocuklarıma eşime zarar verebileceği ve dedikodu çıkarabileceği korkusuyla artık ona karşı koyamaz oldum. Bir keresinde ben karşı koymaya çalıştım ancak beni darbetti, … her gelişinde aşırı derecede alkollü olurdu. … her birlikte oluşumuzda benim içime boşaldı. Sanki beni hamile bırakıp köye rezil etmek gibi bir amacı vardı. Eşim … 18 Ocak 2012 tarihinden sonra ilk defa temmuz ayının ortalarında köye geldi. Ben bu geldiğinde zaten 4-5 aylık hamileydim. Ben eşime anlamasın, çocuğun kendinden olduğunu zannetsin diye 6-7 aylık hamileyim dedim, oysa ben şubat ayının sonlarında …’den hamile kalmıştım. eşimse 18 ocakta gitmişti. Kasımın sonlarında da doğum yapacaktım, eşim benim eylül-ekim aylarında doğum yapacağımı biliyor. Ben eşim geldiğinde …’in yaptıklarından bahsedecektim ancak eşim çok tehlikeli bir işte çalıştığı için dalar, kendisine zarar verir düşüncesiyle onunla bir şey paylaşamadım. Eşim bayramda bir kez daha geldiğinde eşimle yine …’in yaptıklarından bahsetmek istedim ancak çekindim, paylaşamadım, her iki geldiğinde de eşimle birlikte oldum. Ben …’in bu yaptıklarından dolayı eşimin yüzüne bakacak hâlde değildim ancak kendisini yanlış düşünceye kapılmasın diye yapmacık da olsa birlikte oldum, onu mutlu etmeye çalıştım. Eşim bayramda 10 gün kaldı önceki geldiğinde de 4-5 gün kalmıştı. Eşim 26.08.2012 günü … iline gitti, eşim gittikten sonra … bana vermiş olduğu telefona mesaj çekti, mesajda ‘Niye aramıyorsun?’ yazılıydı. Ben bunu 27.08.2012 günü fark ettim. Aynı gün gece telefon titreşimdeydi, çaldı, ben uyuyordum, telefonun titreşimine uyandım. Telefonu açtım, bana ‘Uyuyor musun, yanına gelecektim’ dedi. Ben ‘Uyuyorum, çok yorgunum gelme’ dedim. O da bana ‘Yorgunsan gelmeyeyim ancak ben seni …’a götürmek istiyordum’ dedi. Ben ‘Gelme yorgunum’ dedim o da ‘Tamam’ dedi. 28.08.2012 günü akşam yemeğini yedikten sonra yatsıdan sonra beni telefonla aradı, bana ‘Ben gelip seni götüreceğim’ dedi, ben de ‘Gel götür’ dedim. Amacı yine bana sahip olup gitmekti. Ben onun yine bana sahip olmasından çok korkuyordum, artık iğreniyordum. Bu nedenle ona teslim olmak, onunla birlikte olmak beni çok korkutuyordu, beni tiksindiriyordu, onunla birlikte olmamak için ne yapabileceğimi düşündüm. Önce eve girdiğinde bana saldırırsa kendimi bıçakla savunayım dedim. Sonra onun güçlü olduğundan kendimi savunamayacağımı düşündüm. Bu sırada … evin arka kısmına kimsenin göremeyeceği harabe bir alana gelmişti. Saat 22.00 sıralarıydı. Ortam çok karanlıktı. Bana telefonla ‘İp salla buradan çıkayım’ dedi. Ben de buğday çuvallarını çıkarmakta kullandığımız ipi attım, daha önce … eve kendisi çıkıyordu. O gün ipi beni aşağı indirmek için istemiş olabilir çünkü o gün telefonda bana seni …’a götüreceğim demişti. Ben …’a götürmeyi düşündüğünü tahmin ediyorum. O ipten tırmanmaya başladı, ben bu içeri girdiğinde yine bana zorla sahip olur düşüncesiyle bana göstermiş olduğunuz kayınpederim …’a ait olan 8 adet fişek alan otomatik tüfeği alıp arkadan dolandım. Ben evin arkasına vardığımda … dama çıkmıştı. Tam ayağını dama attığında ben nişan alıp …’e iki el ateş ettim. Ateş edince … bana ‘Amına koyduğum, bana ateş ettin’ diyerek yere düştü. Yere düşmeden önce bana göstermiş olduğunuz 7,65 çapındaki sürekli benim evime gelip beni tehdit ettiği silahı belinden çıkarmaya çalışıyordu. Çıkarırken silah yere düştü. Ardından kendisi yere düştü. Yere düşünce küfrederek aşağı doğru kaçmaya çalıştı. Ben yukarıdan bir kez daha ateş ettim. Ateş edince yukarıdan düştüğü yerin 6-7 metre aşağısında yüzüstü düştü, sonra ben yanına vardım. ben yanına varınca sırtının üstüne doğru döndü, yüzü bana dönüktü, bana ha bire sinkaflı şekilde küfrediyordu, ben cinsel organının bulunduğu bölgesine ateş ettim ancak kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum. Ben ateş edince küfretmeyi bıraktı, ben öldüğünü anladım. Bana göstermiş olduğunuz sarı saplı bıçağı yanımdan çıkardım, boğazını kestim, koparıp saçından tuttum, silahı da omzuma taktım, yaklaşık iki yüz metre ileride bulunan köy kahvesinin önüne doğru gittim. Düğün olduğu için kahvehanenin önü çok kalabalıktı, ben kafatasını meydana doğru fırlattım, fırlatırken de ‘İşte namusumla oynayanın kellesi, benim arkamdan konuşmayın’ tarzı laflar ettim ve dönüp evime geldim. Ben … ile hiçbir zaman rızam dâhilinde birlikte olmadım, … bana adetliyken bile zorla sahip oldu. Beni sürekli hakkımda dedikodu çıkarmakla yapmadığım hâlde kendisiyle birlikte olduğumu millete söylemekle ve eşime, çocuklarıma zarar verebileceğini, onları öldürebileceğini söyleyerek ayrıca beni, bana göstermiş olduğunuz silahla tehdit ederek birlikte oldu. … bana elinde benim çıplak resimlerim olduğunu, eğer onunla birlikte olmaya devam etmezsem bunu internetten herkese yayacağını, gazetelere vereceğini, insan içine çıkartmayacağını, beni mahvedeceğini söylüyordu. Ben o resimleri görmedim, bana … bunu evde ben uyurken gizlice çektiğini söyledi. Maktul …’in cep telefonunda bulunan fotoğrafların gösterilip sorulması üzerine; bana göstermiş olduğunuz fotoğraflar benim evimde çekilmiş fotoğraflardır. O fotoğraflardaki uyuyan kadın benim, yanımdaki erkek de …’dir. … bu resmi ben uyurken çekmiş, benim bu resimden haberim yok, ne zaman çektiğini de bilmiyorum ancak … bana ölmeden bir önce telefonda bana ‘Ben bebeğin fotoğrafını çektim, sen görmedin uyuyordun, şimdi onu izliyorum’ dedi. Ben köyde adımın çıkmasından eşimin, çocuklarımın, ailemin mahcup olmasından yuvamın bozulmasından çekindiğimden … ile birlikte olmak zorunda kaldım. Ben bunları kimseye söyleyemedim, çünkü adımın çıkmasından ve lekelenmesinden korktum. Hiç kimseye bunlardan bahsetmedim. Ben karakola ya da savcılığa da gelmedim çünkü gelmiş olsaydım, kendi adımı kendim kirletmiş olacaktım, oysa şimdi namusumu kendim temizledim. Şu anda benim karnımda …’in çocuğu bulunmaktadır. Tahminime göre 6-7 aylıktır. Ben ilk zamanlarda hamile olduğumu bilmiyordum. Çünkü … benimle adetliyken de birlikte oluyordu, bu nedenle ilk zamanlarda hamile olup olmadığımı anlayamadım, hamile olduğumu anladığımda Yalvaç Kadın Doğumevine gittim, bana burada çocuğun iki aylık olduğunu, alamayacaklarını söylediler. Sağ solda, gelip gidenler, hatta çocuklar bile, beni …’in kullandığını, ondan hamile kaldığımı konuşmaya başladılar, hatta ramazan bayramında bize misafirliğe gelenler bile bana köyde bunların konuşulduğunu doğru olup olmadığını sordular. ‘… her yerde bunları konuşuyor, senin onda çıplak fotoğrafın varmış, …’in oğlu fotoğrafları internete verecekmiş’ dediler. Küçük çocuklar bile bunu söyledi. Ben uzun süre kendimi öldürmek istedim ancak çocuklarımı düşündüm. Bu nedenle öldüremedim. Ben …’i namusumu temizlemek için yaptım ancak yine de pişmanım. … beni sürekli silah zoruyla kullanıyordu artık ben iğrenir hâle gelmiştim. Bana tekrar zorla sahip olmasına engel olmak için onu öldürdüm.”,
Cumhuriyet Başsavcılığında 25.02.2013 tarihinde; “Ben daha önce bu konu ile alakalı Cumhuriyet Başsavcılığınıza ifade vermiştim. Önceki ifademi kabul ediyorum. Aynen tekrar ederim. Ben önceki ifademde de belirttiğim gibi … ile herhangi bir rızaya dayalı ilişkim olmadı. … bana zorla sahip oldu. Ben … ile birlikte hiçbir yere gitmedim. Sadece onunla pancar ve pamuğa gittim. Pancar ve pamuk tarlasında da … ile hiç fotoğraf çekinmedim. Ona fotoğraf da çektirtmedim. Ona evimde ya da dışarıda rızam dâhilinde fotoğraf çektirip çektirmediğimi hatırlamıyorum. Ben … ile onun arabasıyla hiçbir yere gitmedim. Bir yere gitmediğimiz için arabasında da fotoğraf çekinmedim. Biz pancar tarlasında ya da pamuk tarlasında kesinlikle … ile sevgili gibi davranmadık. Aksine ben …’i kendimden sürekli kendim uzaklaştırmaya çalıştım. Tavırlarından rahatsızdım. Çünkü … pancar tarlasında bana 5-6 kez tacizde bulundu. Ben bu nedenle …’in bu tavırlarından rahatsızdım. Ancak kimseye …’in bana yaptıklarını söylemedim. Ben hiçbir zaman telefon hattı almadım. … üzerime kayıtlı gözüken telefon hatlarını benim adıma benim imzamı taklit ederek almış. Benim kimliğimi de benim rızam dışında ele geçirmiş ancak nasıl benim kimliğimi ele geçirdiğini bilmiyorum. Ben …’in benim kimliğim ile hat aldığından haberim yok. Ben …’in benim adıma kaç tane hat aldığını bilmiyorum. Ama bana 1’den fazla telefon verdi. Ancak kaç tane verdiğini hatırlamıyorum. Benim adıma kayıtlı olan …numaralı 27.05.2010 tarihinde alınan sözleşmedeki imza bana ait değildir. … numaralı 09.06.2012 tarihinde alınan sözleşmedeki imza da bana ait değildir. Ben bu numaraları kullanıp kullanmadığımı bilmiyorum. Ben 2010 yılında cep telefonu kullandım. Ancak numarasını bilmiyorum. 2010 yılında …’i bu numaradan ya da başka bir numaradan arayıp aramadığımı hatırlamıyorum. O yıllarda ben …’e mesaj çekmedim. Telefon da açmadım. O da beni aramadı. … ile ilk telefonla ne zaman konuştuğumu hatırlamıyorum. Ancak ben …’den çekindiğimden zaman zaman onu aramak zorunda kaldım. Aradığımda ve mesaj çektiğimde korktuğumdan dolayı Ben de ona ‘Seni seviyorum’ gibi sözler söylüyordum çünkü …’in zarar vermesinden korkuyordum. … bana vermiş olduğu telefonun kontörlerini kendisi alırdı. Bana telefon da almıştı. Bana zorla verirdi. Beni bu numaradan arayacaksın derdi. Bana telefon ve hattı 2010 yılında pancardan geldikten sonra verdi. Ancak tam tarihini hatırlamıyorum. Ancak ev telefonumuz kesildikten sonra olma ihtimali yüksektir. Ben … ile bana vermiş olduğu telefon ve hatlardan 2010 yılından beridir konuşuyordum. Genelde o beni arardı. Ben onu aramadığımda bana ‘beni arayacaksın, beni kızdırma’ derdi. Ben de korktuğumdan mecburen zaman zaman onu arardım. Telefonla konuşurduk. Telefonla günün hangi saatlerinde konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Ben aradığımda uzun süre konuşmak zorunda kalıyordum. Çünkü korkuyordum. Ben iddia edildiği gibi geceleyin evde rahatsızlanıp … tarafından hastaneye götürülüp götürülmediğimi hatırlamıyorum. Hastanede bana serum takılıp tekrar … tarafından evime getirilip gece evime bırakıldığımı ve evimdeki sobamın … tarafından yakılıp yakılmadığını hatırlamıyorum. Ben hiç kurban kesmedim. Ancak daha önce birçok kez silah atmıştım. Bu nedenle silah atmasını bilirim. Ancak kurban kesemem. …’in kafasını bana yapmış olduğu eylemler nedeniyle sinirimden kestim. Ben … ile …’in dedesi …’nün evine 2012 yılının ilkbahar ayında gece ya da gündüz gitmedik. Ancak ben, halam …’ün evine davet olduğu için gitmiştim. Gündüz saat 17.00 gibi evimize geri geldim. Benim …’de benim evimde benim haberim varken çektiği fotoğrafım yoktur. Ben uyurken fotoğrafımı çekmiş. Bu fotoğrafı ben hamileyken çekmiş. …’in beni uyanıkken ve gülerken çektiği fotoğraf bildiğim kadarıyla yoktur. Pamuk toplarken çekindiğim fotoğrafı amcamın kızı … çekmişti. Bu fotoğraf …’in eline nasıl geçti bilmiyorum. Ben bilerek …’e hiç fotoğraf çektirmedim. Yalvaç Hastanesine geldiğimizde … annemgil yanımda olmadığı bir vakitte yanıma geldi. Hastanenin yakınında bir yerde arabasının yanına beni götürdü. Bana gözlüğünü zorla taktırdı ve benim fotoğrafımı çekti. Ben çekinmek istememiştim. Bu olay ben kürtaj yaptırmak amacıyla Yalvaç Devlet Hastanesine geldiğim sırada oldu. Fotoğrafı çektiği yer hastanenin çok yakın bir yerindeydi. Ben …’den hamile kaldığımı bilmiyordum. Çünkü dişim için antibiyotik kullanıyordum. Antibiyotik kullandığım için adetim olmuyordu. Ben bu nedenle farkına varamadım. Ben hastaneye annem ile hamile kaldıktan 2 ay sonra gittim. Hastanede hamile olduğumu öğrendim. Doktora aldırmak istediğimi söyledim. Ancak doktor eşinizin rızası gerekir dedi. Ben de bu nedenle aldıramadım. Bu sırada … beni takip etmiş. Annem çocuk ile ilgilenirken … doktorun yanına girmiş. Doktora ‘niye geldi ‘diye sormuş. Sonra benim hamile olduğumu doktor söylemiş. Bana bunu sonradan … söyledi. Pancar tarlasından döndükten sonra ben 2 kez …’i kayınpederim üzerine kayıtlı ev telefonundan aradım. Aramamın nedeni; …, beni ‘birlikte pamuğa gidelim, aileni ikna et ‘diye baskı yapıyordu. Ben bu nedenle …’i aradım. …’e ‘tamam ben ailemi ikna edeceğim, pamuğa birlikte gideceğiz ‘diye söyledim. Ben eşim …’e evi yakmasını o evde kötü günler geçirdiğimden dolayı söyledim. … de bunun için bana tamam yakacağım dedi. Ancak yakmadı. Her ne kadar ev bizim bu konuşmamızdan birkaç gün sonra yanmış ise de bu tamamen tesadüftür. Ben uyurken … benim parmağımdaki yüzüğü çıkarmış yanına almış götürmüş. Ben uyuduğumdan dolayı bunun farkında değilim. Daha sonra … bana senin yüzüğünü aldım. Bunu kocana göndereceğim … bana verdi diyeceğim dedi. Ben de bunu yapma, geri getir dedim. … epey bir süre bunu vermedi. Daha sonra yüzüğü getirdi. Ben bana okumuş olduğunuz 4 Temmuz 2012 tarihinde saat 17.22 de … numaralı telefondan çekilen ‘Sen nasıl anlıyorsan öyle…’şeklinde başlayan mesajı ve aynı telefondan aynı tarihte 16.55 de çekilen ‘Hayır ne zaman altınları ettirirsen beni bu kahpe anandan, şerefsiz babandan kurtardın…’ şeklinde mesajı ben eşim …’e çekmedim. Bunu … benim adıma almış olduğu hattan … ile aramızı açmak için o çekmiş. Ben bu hattı o tarihlerde kullanıp kullanmadığımı hatırlamıyorum ancak mesajları ben çekmedim. Bu mesajı …’in nereden çektiğini bilmiyorum. …’in bu bilgileri sağdan soldan duymuştur. Eşim bu mesajlardan sonra babası…’ı aradı…. ‘… benim yanımda böyle bir şey yapmadı.’ dedi. Biz o gün sabahtan akşama kadar kayınpederim… ile birlikte evi badana yapıyorduk. … hattın benim adıma olduğunu öğrenmiş. Mesajı babama göndermiş. Babam da ‘Benim kızım böyle bir şey yapmaz. Seninle birileri oynuyor’ demiş. Babam bizim eve geldi. ‘Ben kızıma inanıyorum. Kızım böyle bir şey yapmaz’ dedi ve beni kendi evine götürdü. Evinde kimse hastaneye gidip çocuk kaç aylık baktıralım demedi. Bana inandılar. Ben eşimin anne ve babasına ‘Bu mesajı sinirlendim attım’ dedim. Ben babamgilde iken 1 hafta kadar sonra … geldi. Bana bu mesajları sordu. Ben de … attı diyemediğimden ‘Tamam ben attım, sinirlendim, sana kızdığım için attım, şaka yaptım ‘ dedim. Daha sonra …’in izni bitti. Ben hâlen annemlerin evinde kalıyordum. Bana … telefon açarak, ‘Ben sana inanıyorum. Eve git’ dedi. Ben bunu kabul etmedim. Çünkü … beni o evde rahat bırakmıyordu. Beni … burada rahatsız etmiyordu. Ben 20-25 gün annemlerde kaldıktan sonra çocuklarım perişan olmasın diye geri kocamın evine döndüm. Ben anne babamın evinde iken … bizim eve girmiş. Evde benim fotoğrafımı almış. Arkasına yazı yazmış. Bunu yırtmış. Kayınpederimin evine girip çıktığı tarafa atmış. Ben ne yazdıklarını bilmiyorum. … bunu beni eşimden soğutmak için yaptı. Fotoğraf benim oğlum ile birlikte çekindiğim bir fotoğraftı. Bana … Kuzey-Güney dizisini çok sevdiğinden karnımdaki çocuk kız olursa Cemre, erkek olursa Kuzey koyacağım dedi. Ben de geçiştirmek için tamam dedim. Daha önce de söylediğim gibi ben … ile kesinlikle rızam dahilinde ilişkiye girmedim. … bana zorla tecavüz etti. Ben de bu nedenle …’i öldürdüm. Ben daha önce …’in beni rahatsız ettiğinden dolayı savcılığa ya da karakola gelmememin nedeni …’in aileme zarar vermesinden korktum. Ayrıca … sürekli beni takip ediyordu. … bana eşim …’i de sürekli takip ettiğini söyledi. Ben çekindiğimden kimseye de bu olaydan bahsetmedim. Bu nedenle tek başıma savcılığa ya da karakola gelemezdim. Telefon açmak da aklıma gelmedi.”,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesinde; “Maktulün cep telefonunda bulunan fotoğraflarda uyurken yarı çıplak olarak çekilmiş hamile kadın benim, yine fotoğraflardan bir tanesi de …’in kendi fotoğrafı ben bu fotoğrafları Savcı gösterdiğinde ilk defa gördüm ama çıplak fotoğraflarım olduğunu söylüyordu. Ben kendi isteğimle …’le birlikte olmadım onunla kaçmayı planlamadım. Onu öldürmeyi de önceden planlamadım, her şey son anda yine bana sahip olacak korkusu ile oldu, başını da o anki kendimi kaybetmemin etkisi ile kestim. Böyle bir şey yapmayı da planlamamıştım. Tüm yaşananlardan pişmanım, ben kendim dile düşerim diyerek polise, savcıya gitmekten çekindim ve olaylar buraya geldi.”,
Mahkemede; “Suçlamaları kabul etmiyorum, …’i eşimle evlendikten sonra tanıdım, …’i halamın kocası olarak tanırdım, iddianamedeki iddiaları kabul etmiyorum, yaşanan şeylerin hiçbirini gönüllü olarak yaşamadım, olay günü bana yeniden sahip olmasından korktum, geldiğinde beni götürmek istediğini söyledi, ben gitmek istemediğimi söyledim, ‘Ben seni buradan indireceğim’ dedi, ben de inmek istemedim, duvardan yukarı tırmandı, ip sarkıttım, ben daha sonra eve içeriye girdim, tüfeği aldım, av tüfeği sürekli bizim evde dururdu, yüksek bir yere duvara asılıydı, eşim ava gittiği için bizim evde dururdu, ben evlenmeden önce babamın tüfeği vardı daha önceden atış yapmıştım, evin küçük salonundan arkaya dolandım arka kapıdan çıktım, arkaya dolandım arkada yol vardı, … damda dinleniyordu, …’in saat kaçta geldiğini tam olarak hatırlamıyorum ama akşam 22.00 civarıydı köyde o gün düğün vardı ama kimin olduğunu bilmiyorum, bizim aileden kimse düğüne gitmemişti sadece kayınpederim kahvedeydi, kayınpederimi düğüne çağırmışlardı, kayınpederim kahveye gideceğim oradan düğüne gideceğim demişti, çocuklarım kaynanamın yanındaydı, kaynanam da kendi evindeydi, akşam ezanıyla hep beraber kayınvalidem kayınpederim çocuklarım ve kaynımla beraber yemek yedik, sonra bulaşıkları yıkadım, sonra cocuklar kaynanamla uyuyorlardı, ben yukarıya çıkmıştım, kaynım …’in tam olarak nerde olduğunu hatırlamıyorum, karanlıkta isabet gözetmeden önce bir el ateş ettim, o da bana bağırıp küfretti, sonra bana ateş etmek istedi herhâlde çünkü silahını çıkardı, ancak silahını eline alıp alamadığını görmedim silah kendisiyle beraber yere düştü, sonra ben içeriye girdim damdan ateş ettim, kasıklarına ateş ettim ama kaç el ateş ettiğimi hatırlamıyorum, bana küfrederek yerde sürünüyordu, … sürünerek kaçmaya çalıştı, sonra gittim baktım yanına hareket etmiyordu, yanına vardığımda yine ateş ettim ama tam olarak yüzüne denk gelip gelmediğini hatırlamıyorum, … beni köye kendisi anlattığı eşim anlattı diye de yalan söylediği için karanlıkta rastgele ateş ettim, yüzünü hedef almadım, kasıklarına bilerek ateş ettim, sonrasını hatırlamıyorum. köy meydanına silah omzumda bir vaziyette gittiğimi hatırlamıyorum. olaydan sonra eve gelmişim, kızım ağlıyordu ‘Anne ellerin kan olmuş’ dedi. Ben de ellerime baktım, ben de şoktaydım, ellerimde kan ve av tüfeği vardı, evde kimin olup olmadığını hatırlamıyorum, sonra Jandarmalar geldi. Evin ahşap olduğu doğrudur, yüksek sesle konuşulduğu zaman gürültü olduğu zaman aşağıdan duyulur. İlk olarak eşim 2012 yılının ocak ayında …’ya çalışmaya gittiğinde, meydana geldi. Ama olayı anlatmak istemiyorum, olayla ilgili Mahkemenize anlatmak istediğimi başkaca bir husus yoktur, pişmanım, insan namusu şerefi için …, yine olsa yaparım ama pişmanım. ‘Ferhat gibi dağları aşsam Şirin gibi yare kavuşsam’ şeklinde ‘Seni çok seviyorum, bugün çok yaramaz’ içerikli 28.06.2012 tarihinde …’in telefonuna gönderilen mesajı çekmedim, çektiğimi kabul etmiyorum, …’e beni ara diye çağrı bıraktığım doğrudur ancak çağrı bırakmadığıma kızdığı için çağrı bırakıyordum, … ilk eve geldiğinde çocuklar uyuyordu, uyanmadılar, …’le ilk tecavüz olayını hatırlamıyorum. …’e ‘Kocam gitti gel’ diye mesajlar atmadım, kapıyı kilitsiz bıraktığım iddiaları doğru değildir, ‘Eşin seni dövdü bana söylemiyorsun yüzündeki yara izini telefonuna çek bana gönder’ dedi, ben de çektim ama göndermedim, isteyerek göndermedim, …’in daha sonra caminin oraya gelip beni dövdüğü doğru değil, …’e niye dövdü diye sorduğunda ‘Ben seni söylediğin gibi eşim …’e seni sevmiyorum dedim o da bunun için dövdü’ dedim, hiç kimse dövmedi beni, hayvan biz tarladan gelene kadar ipini koparmıştı biz kaynanamla bağladık, hayvan boynuzunu gözümün altına vurduğu için yaralandım, olaydan bir gün önce telefona ‘Uyudun mu bebeğim kahveye gittim diyecektim ama neyse uyudunsa önemli değil’ içerikli mesajı okumadım, olayın olduğu gün saat 15.55’te ‘Bugün aramadın ne oldu nerelerdesin ara’ şeklinde mesajı okumadım, telefonum bendeydi, telefon sürekli bende durmuyordu, telefonu bana … vermişti, 3 gün bende duruyorsa 10 gün onda duruyordu. Yüzüne ateş etmekte amacım …’in bana söylediği yalanlar ve küfretmesinden, kasıklarına tecavüz yüzünden dolayı ateş ettim, yanına vardığımda hiç ses çıkarmıyordu hareket etmiyordu, boğazını kesmem ne kadar sürdü hatırlamıyorum, bir anlık öfkeyle oldu, önceden planlamadım, olaydan önce telefonla …’i evime çağırdığımı kabul etmiyorum. … bazen telefonu ve hattı değiştirerek bana sürekli telefon veriyordu, kaç tane verdiğini hatırlamıyorum, neden telefonu ve hattı değiştirdiğini bilmiyorum, …’in bana ilk ne zaman telefon verdiğini hatırlamıyorum, evden konuşamadığımız içine bana telefon verdi, telefonu ilk ne zaman verdiğini hatırlamıyorum. …’e ‘Seni seviyorum’ gibi sözler söylediğimi kabul ediyorum ama korktuğum için söyledim, …’den korktuğum için yalan söyledim, … sürekli tabancasıyla geliyordu, …’in tabancası küçüktü cebinde taşıyordu. Tabancayı 2012 yılının Şubat ayından sonra gördüm, her zaman tabancayla gelirdi yanıma, her ne kadar …’in telefon ve hattı 2010 yılında pancardan geldikten sonra zorla verdiğimi söylemiş isem de şimdi bu beyanımı kabul etmiyorum, ev telefonu kesildikten sonra bu telefonu … bana vermiş olabilir, kontörleri … alıyordu, bu telefonlarla 2010 yılından beri …’le konuştuğumu kabul etmiyorum, … bir sefer ev telefonundan aradı, … sürekli evden arayıp çaldırıp konuşmadan kapatıyordu, o arada kayınpederim geldi, dijital telefon yani aranan numarayı gösteren telefon taktırmıştı, kayınpederim sık sık konuşmadan aranan telefonlardan rahatsılık duydu ve telefonu değiştirdi, sonra …’in numarasını gördü, …’in numarası telefona kayıtlı olduğu için … olduğunu anladı, geri aradı neden arıyorsun dedi, o da tarlayı ekmemesi için aradığını söyledi, ancak bana göre öyle değildi, aslında benle görüşmek için arıyordu, hangi saatlerde ve hangi günlerde aradığını hatırlamıyorum. Yalvaç Devlet Hastanesine kürtaj olmak için annem … ile birlikte gittim ancak tarihini hatırlamıyorum, doktor eşimin imzası gerektiğini söyledi, ben de alamam dedim, 1 ayı geçtiğini 2. aya döndüğünü kürtaj yapamayacağını söyledi, eşinin imzası gerektiğini …’ya gitmem gerektiğini söyledi, sonra ben çıktım. … biz hastanedeyken yanımıza geldi, çocuğu aldırmamamı istedi, sonra benimle geleceksin dedi, … arabasıyla gelmişti, arabasının hangi renk hangi model olduğunu hatırlamıyorum, arabaya binip binmediğimi, …’in gözlüğünün takarak fotoğraf çektirip çektirmediğimi hatırlamıyorum, annem kimden hamile kaldığımı bilmiyordu, …’in bana tecavüz ettiğini bilmiyordu. Gözlük takılı fotoğraflardaki kişi benim, bu gözlük …’in gözlüğüdür, … gülmemi istediği için ben de güldüm, beni annemle ve çocuklarımla tehdit ettiği için ben de güldüm, bu fotoğrafların aynı gün çekildiğini düşünüyorum, fotoğrafın nerede çekildiğini hatırlamıyorum, hastane derken Yalvaç Doğum Hastanesini kastediyorum, araba hastanenin biraz aşağısında gibiydi, … bana arabanın hastanenin civarında olduğunu söylemişti, arabaya binip biraz gittik, yol ne kadar sürdüğünü bilmiyorum, … bana hastanenin arkasına gidiyoruz dedi, …’in amacı fotoğraf çektirmekmiş, beni …’in niye oraya götürdüğünü bilmiyorum, … sonra beni hastanenin oraya geri getirdi, biz …’le arabayla gittik, annem bizi görmedi, bu sırada annem ve çocuklarım nerede ne yaptıklarını bilmiyorum, sonra ben annemi telefonla aradım, Yalvaç merkezinde parkta oğlumla olduklarını söyledi, … beni tekrar hastaneye bıraktı, ben de yürüyerek parka gittim, Yalvaç merkezde apartmanın arasında bir parkta oturuyordu, annem nereye gittiğimi sordu, ben de sıra vardı beklediğimi söyledim, anneme …’le gittiğimi söylemedim, anneme günlerimin geçtiğini söyledim baktıracağımı söyledim, anneme hiç …’den bahsetmedim, anneme …’in tehditlerinden ve tecavüzünden de bahsetmedim, …’i hiçbir zaman ne savcıya ne polise ne de başkalarına söylemedim, şikâyet etmedim, yalnız kaldığım zamanlarda bile şikâyetçi olmadım, … beni takip ediyordu, benim yaptıklarımı benden fazla biliyordu, şikâyet etmek için hiç fırsat bulamadım, korktum. Bayramda misafirler gelmişti, çocuklar ‘A bu kadın böyle yapmış …’den hamile kalmış, oğlu … internete resimlerini koyacakmış,’ dediklerini ben de duydum, ilk kez 2012 yılında hangi ayda olduğunu hatırlamıyorum bayramda duydum, ben namusum için, adım çıkmasın diye şikâyetçi olmadığımı söylemiştim, dedikoduları sonradan duydum. Eşim 2012 yılının ocak ayında çalışmaya gitti. Eşim bayramdan önce 5-6 günlüğüne geldi, bir de bayramda geldi. Ben çok yalnız kalırdım eşim uzun süre …’da çalışırdı. Eşime çektiğim iddia edilen mesajların ben çekmedim, ben …’e kızdığım için mesajları attığımı söyledim ancak ben atmadım, telefon benim adıma kayıtlı ancak ben o hattı kendim almadım, bu mesajları …’in attığını düşünüyorum, eşimle beni ayırmak istediğini düşünüyorum. … mesajları babama göndermiş, kendi ailesine de bahsetmiş, eşim o zaman gelmedi. Bu mesajlardan sonra babamın evine gittim, 5-6 gün kaldıktan sonra eşim beni aradı, hattın bana ait olduğunu söyledi, ben de hat almadığımı söyledim, niye mesajları attığımı sordu, bende ispat edemeyince kızgınlıkla attığımı söyledim sonra şaka yaptım dedim, babam da benim attığıma inanmadı, kendi ailem beni dövmedi, kayınpederimle kayınvalidem de beni dövmedi, bu mesajlar yüzünden kayınpederim ve kayınvalidem beni kovmadılar, çocukları bırakıp babamın evine gittim, gerçekleri gösteremeyince çocukları yanıma almadım yalnız gittim, ben zaten çalışmaya gittiğimde de çocukları kayınvalidemde bırakırdım. Ben babamın evine eşimin kızgınlığı geçinceye kadar durmak için gittim. Ailemin bana sahip çıkmadığı iddiaları doğru değildir. Bu dedikodular çıktığında ve ilişkimiz olduğu iddia edildiğinde ben ilişkimiz olduğunu korktuğum için söyleyemedim. Bu olaylar nedeniyle …’in eşi … benimle hiç konuşmadı, … her şeyi başından beri biliyordu. …’ın bildiğini bizi gördüğü için biliyorum. Bizi pamuktayken gördü, biz sabah kalktık … banyoya gidecekmiş, … da suya gidecekmiş ben lavaboya gidiyordum sonra … üzerime doğru yürüdü, bana doğru ellerini kaldırdı, beni tutmak istedi, … beni tutacaktı, ben iterken geriye … geldi, benim onu ittiğimi … gördü, bizi uygunsuz hâlde görmedi. …’ın bayılıp bayılmadığını bilmiyorum işe gitmediği doğrudur, …’in çektiği fotoğrafların hiçbirisinden haberim yok, …’in hamile kaldıktan sonra göbeğimi çekip sonra mesaj atarak bebeğimizi çektim diyerek mesaj attığını kabul etmiyorum. Ben uyurken çekilirken fotoğrafları kabul etmiyorum, bana göstermiş olduğunuz fotoğraftaki mor kazak ve eşarp takılı bayan benim, yanımdaki siyah gömlekli ise …’dir. Bu fotoğrafın çekme olduğunu kabul etmiyorum bu zamanında ben bekârdım, …’in fotoğrafı ise en son hâli olabilir, fotoğraftaki benim yaşım bekârlık hâlim, o fotoğraftaki yaşımı tam olarak hatırlamıyorum ama vesikalık olarak babam çektirmişti, bu fotoğrafın emniyetin eline nasıl geçtiğini bilmiyorum. Ben bu suçu namusum için işledim, ortada kalma düşüncesi, kimsenin sahip çıkmasa ya da kullanıldığım hissiyle işlemedim, hamileliğimin herkes eşimden olduğunu biliyordu, ben kimseye söylemedim, aileme ve çocuklarıma bir şey yapılır düşüncesiyle korktuğum için Devlete başvurmadım ve kimseye bir şey söylemedim, Eşimin çalıştığı yerde …’in adamı varmış, beni tehdit etti, eşime zarar vermekle beni tehdit etti, ben de eşime zarar verilmesini istemedim, ben kendimi düşünmedim, eşimi ve çocuklarımı düşündüm. Tanık beyanlarını kabul etmiyorum, beyanların hepsi yalan,”
Şeklinde savunmada bulunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığı,
İnsanın dış dünyaya yansıyan davranışlarını esas alan ceza hukuku, onun davranışlarında iç dünyasının, o anki ruh hâlinin ve genel psikolojik özelliklerinin önemi bulunduğunu kabul ederek bu psikolojik durumlara belli bir hukuki değer vermektedir. Bu itibarla modern ceza hukuku sadece işlenen suçu değil, suçun işlenmesinde etkili olan nedenleri göz önünde bulundurarak cezalandırma yoluna gitmektedir (Devrim …, Yeni Türk Ceza Kanunu’nda Haksız Tahrik, AÜHFD, 2004, C. 54, s.225.).
Haksız hareketin kişi üzerinde ve onun psikolojik aleminde bir tepki doğuracağını kabul eden modern ceza hukuku, failin bu durumunu değerlendirmekte, cezai sorumluluğunu azaltan bir sebep olarak görmektedir. Failin bu subjektif durumuna önem veren çeşitli ülkelerin ceza kanunlarında, failin cezasında belli oranlarda indirim yapılması esası kabul edilmiştir (M. Muhtar Çağlayan, Yargıtay İçtihatları Işığında Haksız Tahrik üzerine Bir İzah Denemesi, Adalet Dergisi, Ocak –Şubat, 1982, S.1, s.14.).
Bu düşünceden hareketle 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde de haksız tahrik;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Kanun’da yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan eylem, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da ölenden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması hâlinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hâl almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı hâlinde, fail ve mağdurun biri diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması hâlinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Evrensel bir ceza hukuku temel ilkesi olan “kuşkudan sanık yararlanır” prensibi uyarınca bir olayda ilk haksız hareketin sanıktan mı, yoksa maktul ya da mağdurdan mı kaynaklandığının her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamaması hâlinde, oluşan kuşku sanık lehine yorumlanarak sanığın TCK’nın 29. maddesindeki haksız tahrik hükmünden yararlandırılması gerektiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmadığı açık ise de bu kabulün dosya kapsamından anlaşılan olayın gerçekleşme biçimine, somut olayın özelliklerine ve hayatın olağan akışına uygun düşmesi zorunluluğu karşısında her olayın kendine özgü koşulları değerlendirilerek bir sonuca varılmalıdır.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Maktul …’in 1977 yılında … ilinin Yalvaç ilçesine bağlı Koruyaka köyünde doğduğu, 1996 yılında katılan … ile evlendiği, bu evlilikten iki çocuğunun bulunduğu, annesi katılan … ve ailesiyle birlikte ikamet ettiği, çiftçilik yaparak geçimini temin ettiği, bahar ve yaz aylarında da çeşitli illerde çalıştırılmak üzere köy halkından tarım işçileri temin ettiği, tarlada çalışan işçilere çavuşluk yaptığı, sanık …’ın ise 1986 yılında Yalvaç ilçesine bağlı Koruyaka köyünde doğduğu, 2006 yılında görücü usulüyle teyzesinin oğlu … ile evlendiği, bu evlilikten 5 ve 3 yaşında iki çocuğunun bulunduğu, maktul …’in sanığın kocası …’in halasının eşi olduğu, sanık …’in Koruyaka köyünde kayınvalidesi ve kayınpederinin alt katında ikamet ettikleri yığma taş ve ahşaptan yapılı evin üstünde küçük bir odada eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşadığı, sanığın eşi …’ın yaz aylarında … ilinde otellerde ve mermer ocaklarında çalışmaya gittiği, maktul …’in 2010 yılının bahar aylarında … ilinin Polatlı ilçesine bağlı bir köyde, pancar ekili tarlanın çapasında çalışmak üzere kendi eşi …’in yanı sıra Koruyaka köyünden kimi komşuları ile sanık …ve …’in kayınbiraderi …’ı Yalvaç’tan Polatlı’ya götürdüğü, gündüzleri tarlada çalışıp akşamları boş bir evde kaldıkları, maktul …, …’in eşi …, sanık … ve …’in kayınbiraderi …’in aynı odada yatıp kalktıkları, birlikte yemek yedikleri, diğer işçilerin ise farklı odada kaldıkları, Polatlı’ya çalışmaya gittikten bir süre sonra maktul … ile sanık …’in yakınlaşmaya başladıkları, sanık …’in maktulün …’in çayını ve yemeğini hazırladığı, elbiselerini yıkadığı, yatağını yaptığı, sık sık gülüşüp şakalaştıkları, maktulün sanığa öpücük gönderdiği, sanığın da maktule aynı şekilde karşılık verdiği, tanık …’nün bu durumu gördüğü ve durumu annesi …’ye de anlattığı, sanık ve maktulün köylüsü ve komşuları olan diğer işçilerin her ikisi de evli ve çocuklu olan maktul ve sanığın bu yakın ilişkisinden rahatsızlık duydukları, durumu maktulün eşi …’e “Senin kocan yanlış yapıyor, bu ikisi birbirinin elini tutuyor, bunlar öpüşüyorlar.” dedikleri, …’ın da bunu sanık ve maktule sorduğu ancak her ikisinin de bu durumu inkâr ettikleri, maktulün sanıkla olan ilişkisini gizlemeye yönelik tedbirler aldığı, bu maksatla Polatlı’ya çalışmaya götürdüğü işçileri Yalvaç’a dönmeden hemen önce yaşananları Yalvaç’ta kimseye anlatmamaları hususunda tembihlediği, Polatlı’daki tarla çapalama işini bitirerek memleketlerine döndükten sonra da sanıkla maktul arasındaki yakınlaşmanın sürdüğü, maktul …’in, olaydan yaklaşık bir buçuk ay önce yakın arkadaşı tanık … ile içki içtiği sırada …’a, “… ile pancar tarlasında bulundukları sırada öpüştüklerini, pancardan geldikten sonra da …’in eşi …’in evde bulunmadığı bir gün kendisini evine çağırdığını, kendisinin de evin arka kısmında bulunan kapıdan içeri girdiğini, … ile ilk kez o gün cinsel ilişkiye girdiklerini, …’in eşi … evde bulunmadığı zamanlarda kendisini çağırdığını ve cinsel ilişkiye girdiklerini” söylediği, 2010 yılının güzünde maktul …’in pamuk toplamada çalıştırılmak üzere sanık …, …’in eşi …, kayınpederi…, kayınbiraderi … yanı sıra kendi eşi …’ın da içlerinde bulunduğu bir grup işçiyi …’ya götürdüğü, işçilerin gündüz tarlada çalıştıkları, akşamları da bir evin alt katında hep birlikte kaldıkları, bir sabah maktul …’in eşi …’ın işçilerin banyo yapmak için kullandıkları bölüme …’i çağırmaya gittiğinde maktul …’i yarı çıplak bir hâlde sanık … ile öpüşürken gördüğü, bu olaydan bir gün sonra katılan …’ın …’e “Bak …, sen yabancı değilsin, kardeşimin gelinisin, beni de yakarsın, kendini de yakarsın, ne olur 16 yaşında oğlum var, 11 yaşında kızım var, yapma, benim yuvamı da kendi yuvanı da yıkma, ben bunu sineye çekerim.” dediği, sanık …’in de, “Tamam hala söz bir daha yanlış yapmayacağım.” dediği, …’ın aynı şekilde maktul …’i de uyardığı, ancak aradan 3-4 gün geçtikten sonra katılan …’ın, sanık … ve maktul …’in birbirlerinin elinden tutarak ıssız yerlere gittiklerini gördüğü ve eşi maktul …’e “Niye böyle yapıyorsunuz?” dediği, maktulün de “Elimden gelmiyor, çok seviyorum.” diye cevap verdiği, katılan …’ın maktule “Beni istemiyorsan, boşanırım, sana istediğin kızı bulman için yardımcı olurum, ancak bu kardeşimin gelini bununla olmaz bundan uzak dur, ikinizin de çocukları var,” dediği, maktulün de “Bitirmeye çalışacağım.” diye karşılık verdiği, pamuk tarlasındaki birkaç aylık çalışmanın ardından tüm işçilerin Koruyaka köyüne döndükleri, köye geldikten sonra da sanık … ile maktul …’in sanık … ile önceleri …’in kayınpederi … üzerine kayıtlı sabit telefonundan ardından ise maktulün alıp sanık …’e verdiği cep telefonu ile görüşmeyi sürdürdükleri, bu görüşmelerde maktul ile sanığın birbirlerine “Canım, cicim, seni seviyorum” şeklinde sözler sarf ettikleri, kimi görüşmeleri tanık …’ın da işittiği, katılan …’ın 2012 yılının ocak ayında maktul …’in cep telefonunu alarak incelediği sırada, telefonda “Mavilim” ismiyle kayıtlı bir kişi ile maktulün sık sık görüştüğünü, telefonda sanığın çok sayıda fotoğrafının kayıtlı olduğunu gördüğü, sanığın eşi …’in 2012 yılı ocak ayında … ilinin Demre ilçesinde bulunan bir mermer ocağında çalışmak üzere Koruyaka köyünden ayrıldığı, sanığın ise çocukları ile birlikte kayınpederi …’ın evinin üst katında kaldığı, maktulün 5-6 günde bir sanık … ile haberleşerek …’in evine geldiği ve … ile cinsel ilişkiye girdiği, sanık …’in, maktul … ile cinsel ilişkiye girdiği şubat ayında hamile kaldığı, ancak sanık …’in eşine ve ailesine ocak ayında eşi …’den hamile kaldığını söylediği, maktul öldürülmeden yaklaşık üç ay önce eşi katılan …’ın, …’in cebinde sanık …’in, …’in gözlüğünü takarak …’e ait Toyota marka aracın içinde ve yanında gülerken çekilmiş fotoğraflarını gördüğü, durumu maktule sorduğunda maktulün katılana “Benim üç yıldır … ile ilişkim devam ediyor, … kocası olmadığı zamanlarda beni arar, onunla birlikte oluruz, ben onu seviyorum, ondan ayrılamıyorum, ayrıca benim ondan çocuğum olacak, kendisi çağırıyor, ben çağrı atınca kapıyı açıyor, …’i unutamam onda benim çocuğum var, ben yaptığım şeyin arkasında dururum, beni vazgeçirmeye çalışmayın, onu getireceğim, ona da bakacaksınız, gerekirse …’a veya …’ya alır giderim, ya da Yalvaç’tan ev tutarım.” şeklinde sözler sarf ettiği, 4 Temmuz 2012 tarihinde saat 16.55’te sanık …’ın adına kayıtlı … numaralı telefon hattından sanığın eşi …’ın kullandığı … numaralı telefon hattına “Hayır ne zaman altınları ettirirsen, beni bu kahpe anandan, şerefsiz babandan kurtardın o zaman sana karılık yaparım, değilse benden sana karı olmaz, bu sene evin ustasına kalfa durdum, o da beni istediği gibi kullandı, harç kar şunu ver, bunu getir yanından hiç ayırmadı, sen adam olsaydın bunlar olmazdı bir de para çekip gönderdin, evin tapusunu bana yaptır, madem sana karı olayım yarın bize y…ğını verirler ben sana anca bunları yapar benden bir şey istersin eve telefon edip bunları söylemeni istiyorum, hemen akşam konuştuğumuzu da söylemezsin bu telefonu da atacan kartı da birde arama; çocuk tam beş aylık oldu sen gideli kaç ay oldu hesapla ona bakıtcaktım Yalvaça bile göndermediler ocakta gittin değilmi senin değil o da benim, hadi sen bundan sonra ananla konuşursun akşam görücen deye bilcek misin”; saat 17.22’de “Sen nası anlıyorsan öyle, beni artık gelen de s..yor giden de, biliyorsun hayranım çok akşam benim istediklerimi babangile söylemezsen sana söyledim benden sana yar olmaz, sen daha iyisini bulursun, gelme konusuna gelince yaparsan dediğimi, sana o zaman söylerim gelip gelmeyeceğini, yapmazsan hiç zahmet etme, geldiğin gün her şey biter zaten biliyorsun sevmiyorum, fazla şansını zorlama, telefon çekmiyor, … Kocası dövdü diye kaçtı gitti, bir ben olmam ayrılacak, beni gelen de s..ti giden de, ben sana demedim mi çocuk senden değil diye, sen benim dedin, sen korunmuyor muydun, zaten bana yazacaklarını yaz akşam bakarım kararını söyle beni bu şekil kabul ediyorsan babangile resmen ev istemediğimi, altınları ettirip buradan gideriz yalnız sana anca bu kadar karı olurum s…dim, ezildim yaktı dedemgil beni öte tarafta alırım hakkımı” içerikli mesajlar çekildiği, …’ın neden kendisine bu şekilde mesajlar gönderdiğini sorduğu sanığın da “Sinirlendim yazdım” şeklinde cevap verdiği, bu nedenle … ile eşi sanık …’in telefonda tartıştıkları, sanık …’in babası …’ın evine gittiği, yaklaşık iki hafta sonra sanık …’in kayınvalidesi …’in, …’nın evine giderek …’i evine geri getirdiği, …ı’nın ikinci günü maktul …’in eşi … ve ablası …’ya, …’in kendisine “Beni dövdüler gel hâlime bak, beni götür artık dayanacak gücüm kalmadı, bana çok eziyet ediyorlar, beni götür.” dediğini aktardığı, olay akşamı tanık … ile içki içen maktul …’in …’a yetiştirip sattığı danalardan alacağı olan yaklaşık 9.000.00 TL ile taksi kiralayacağını ve sanık …’i …’a götüreceğini, buna … ile birlikte karar verdiklerini söylediği, …’ın da maktul …’e “Çoluğun, çocuğun ne olacak?” dediği, maktul …’in ise “Ok yaydan çıktı.” diye cevap verdiği, maktul …’in telefonla sanık …’i saat 21.38’de aradığı ve sanıkla 906 saniye süren bir görüşme yaptıkları, maktulün son birkaç aydır yanında taşıdığı tabancayı yanına alarak saat 22.00 sıralarında sanık …’in evinin kuzey kısmında yer alan açıklık alana geldiği ve sanığın evinin dam kısmında bulunan ipe sarılarak eve tırmanmaya başladığı, sanık …’in evde bulunan bıçak ile ruhsatlı av tüfeğini alarak evin dam kısmına çıkan maktule yaklaşık 6 metre mesafeden nişan alarak iki el ateş ettiği, saçmaların maktulün …’in beline ve kalçasına isabet ettiği, sırtüstü yere düşen sanığın sürünerek kaçmaya çalıştığı, maktulün yanına giden sanığın av tüfeğini maktulün kasıklarına dayayarak iki el, bir el de maktulün başına ateş ettiği, maktulün yaşamını kaybetmesinden sonra bıçağını çıkararak maktul …’in başını gövdesinden ayırdığı, elindeki bıçağı maktulün göğsüne sapladığı, maktulün başını eline alıp, av tüfeğini omzuna astıktan sonra köy meydanında bulunan kahvenin önüne gittiği, maktulün başını köy meydanına atarak “İşte namusumla oynayanın kellesi, benim arkamdan konuşmayın” diyerek eve döndüğü anlaşılan olayda;
Maktulün annesi katılan …, maktulün eşi …’in beyanları ile maktulün samimi arkadaşları … ve …’in ifadeleri ve yine sanık ve maktulle birlikte tarım işçiliği yapan tanıklar …, … ve …’ın anlatımları, sanığın maktul tarafından çekilmiş maktulün güneş gözlüğünü takıp gülerken çekilmiş fotoğrafı, sanıkla maktul arasında 3 yıla yayılan telefon görüşmeleri, 2012 yılında gerçekleşen 114 saat 47 dakika 33 saniyelik toplam konuşma süresi, sanık ve maktul arasındaki görüşme ve mesajlaşmalarda “Seni seviyorum, canım” gibi sevgi içeren samimi sözlerin kullanıldığına ilişkin iletişim kayıtları ve buna ilişkin katılan … ile tanık …’ın beyanları, sanık …’in de bu tür sözleri sanıktan korktuğu için söylediğine ilişkin tevilli ikrarı bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde, sanık …’in maktul …’in birkaç yıl boyu süren sistematik tecavüzüne uğradığı için maktulü öldürdüğü yönündeki cezadan kurtulmaya yönelik soyut iddiadan ibaret savunmasına itibar edilemeyeceği, maktulden kaynaklanarak sanığa yönelen haksız bir fiil bulunmayan olayda, sanığın rızaya dayalı maktulle yaşadığı cinsel birlikteliğin sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmasına yol açmayacağının da anlaşılması karşısında sanık hakkında TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, bu uyuşmazlık konusu yönünden haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Bu uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi …; “Maktul …’in iş çavuşluğu yaptığı, maktulun iş çavuşu olarak uzaktan akrabası ve kendisinden yaşça küçük olan sanık …’ı başka illerde tarlada çalışmak üzere işe aldığı, maktulun işçi çavuşu olması nedeniyle işçisi olan sanık üzerinde otorite sahibi olduğu, bu anlamda maktulun, sanığın çalışacağı tarlayı, yapacağı işi, kalacağı yeri belirleme yetkisi olduğu, maktulun evli olup ailesinden ayrı olan sanık …’in üzerindeki nüfuzunu kötüye kullanarak çalışma ortamında sanık …’in kabul etmemesine rağmen ona duygusal/cinsel anlamda yakınlaştığı, bu durumun dosyada tanık olarak diğer işçiler tarafından da doğrulandığı, maktulun ısrarlı davranışları sonucu, yakınlaşmaya rızası bulunmayan sanık ile maktulun arasında maktulun nüfuzunu kullanmasından kaynaklı cinsel birliktelik başladığı, maktul ile sanık arasındaki bu birlikteliğin ikamet ettikleri köyde yaklaşık üç yıl boyunca devam ettiği, maktulun zaman zaman sanığın eşinin çalışma amacıyla köy dışına gittiği sıralarda sanığın evine giderek orada sanıkla birlikte oldukları, sanığın ısrarla maktule kendisini köyden alıp …’a götürmesini orada birlikte yaşamalarını söylemesine, maktulun de bunu kabul etmekle beraber maktulun sürekli olarak sanığı oyalayıp …’a gitme durumunu ertelediği, bu arada sanığın maktulden hamile kaldığı, sanığın hamileliğinin ilerlediği ve dışarıdan bakıldığında anlaşılabildiği, maktulun köy içerisinde ulu orta sanıkla ilişkisi olduğu yönünde konuşmalar yaptığı, sanık ile maktul arasındaki gayri meşru bu ilişkinin maktulun konuşmaları sonucu köyde olan herkes tarafından öğrenilmesi üzerine dedikodu mahiyetinde konuşmalar başladığı, bu konuşmaları sanık, sanığın eşi ve ailelerinin de duyup öğrendiği, hatta sanığın eşinin sıklıkla il dışında olduğu için sanığın hamileliğinin maktulden olduğunun dahi konuşulduğu,
Sanık ve maktulun ikamet edip yaşadıkları küçük köy hayatının kapalı ve tutucu ortamında sanık ve maktulun her ikisinin de evli ve çocuklu olmaları nedeniyle bu ilişkinin toplum tarafından kabul görmemesi, bu anlamda sanığın köyde kimsenin yüzüne bakamayacak duruma gelmesi, ilişkinin, sanığın işçi çavuşluğu ve yaşça büyük olması şeklindeki nüfuzunu uzaktan akrabası olan sanık aleyhine kötüye kullanarak başlamış olması, maktulun sanığı …’a götüreceğini söylemesine rağmen sanığı oyalayarak götürmemesi, maktulun sanıkla ilişkisi olduğunu köy içerisinde gizli tutmayıp konuşup yayması, sanığın hamile olduğunu öğrendiğinde çocuğu hamileliğin ilerlemiş olması nedeniyle aldıramaması,
Hususlarının, yoğunluklu olarak maktul tarafından sanığa yönelik bir haksızlık içerdiği ve sanığın maktulden kaynaklanan kendisine yönelik haksızlık içeren bu davranışların etkisi ile içinde bulunduğu açmazdan kurtulamadığı ve maktulu dosyaya yansıyan şekilde öldürdükten sonra köy meydanına gidip, maktulun kafasını köylülerin önüne atarken söylediği “işte namusumla oynayanın kellesi, benim arkamdan konuşmayın” şeklindeki sözlerin sanığın maktulden kaynaklanan kendisine yönelik haksızlık içeren davranışlarının sonucundaki tahrik altındaki ruh halini gösterdiği dolayısıyla sanığın maktulu öldürme eyleminde sanık lehine tahrik hükümlerinin uygulanması gerekirken, olayda tahrik hükümlerinin uygulanmamasına dair sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.”,
Aynı uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
2- Sanık hakkında TCK’nın 62. maddesi hükmünün uygulanmamasının isabetli olup olmadığı,
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında;
“Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” hükmü getirilmiş, bu düzenleme ile işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacağı hüküm altına alınmıştır.
Suçların gerçekleştirilme şekilleri birbirinden farklı olduğu gibi, faillerin kişisel özellikleri, sosyal ve psikolojik hâlleri de birbirinin aynı değildir. Bu nedenle, fiil ile karşılığı olan yaptırım arasında bir denge kurulabilmesi ve cezanın bu suretle belirlenebilmesi bakımından hâkime bazı hususları göz önünde bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. Buna göre hâkim, 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesine göre; işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırları arasında temel cezayı takdir ederken, “suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suç konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saiki” göz önünde bulunduracaktır. Ancak, fiil ve faillerdeki farklılıklar karşısında, cezanın bu yöntemle takdir edilmesi hâlinde dahi, yaptırımın tam olarak belirlendiğinden ve bireyselleştirildiğinden söz edilemez. Bu itibarla, cezanın gerek toplum gerekse fail açısından etkili ve tatminkâr olabilmesi, yasal nedenler dışında da hâkime takdir hakkının verilmesiyle mümkün olabilir.
Nitekim 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Takdiri indirim nedenleri” başlıklı 62. maddesinde;
“Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir”,
Şeklindeki düzenleme mülga 765 sayılı TCK’nın 59. maddesindeki;
“Kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir”,
Biçimindeki düzenleme ile temelde aynı olmakla birlikte, ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCK’nın, tıpkı mülga 765 sayılı TCK’da olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek, bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
07.06.1976 tarihli ve 3-4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; kanun koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak, uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme imkânı bulunmayan çeşitli hâlleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında, hâkimin bu yetkisini sınırlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 sayılı TCK’da da devam ettirmiştir.
Ancak, hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması zorunludur. Gerekçe, verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Yasal ve yeterli olmayan, dosya içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek, hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfiliğe yol açacaktır.
Bu açıklamalar ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Maktul ile üç yıl boyunca karşılıklı rıza doğrultusunda birliktelik yaşayan ve olay gecesi av tüfeği ile 5 isabetle öldürdüğü maktulün başını kesip gövdesinden ayırdıktan sonra, suçta kullandığı bıçağı maktulün göğsüne saplayıp, maktulün kesik başını 200 metre uzaktaki köy meydanına götürerek kahvehane önüne savurduktan sonra evine geri dönen sanık …’la ilgili olarak, yargılamanın yürütüldüğü Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinin “Tanık olarak beyanları alınırken sanığın taşkın tavırlar sergileyerek tanıklar, katılan … ve katılanlar vekiline yönelik çıkışarak bir şeyler söylemiş ve ifadelerin alındığı sırada birçok kez Mahkeme heyetine karşı gülerek gayriciddi bir tutum sergilemiş, yargılamalar boyunca olumsuz hâl ve tutum içinde bulunmuştur” şeklindeki tespitleri de dikkate alındığında; işlediği fiiller ile Kanunda yazılı karşılığı olan yaptırım arasında bir denge kurulabilmesi ve cezanın bu suretle belirlenebilmesi ve yine cezanın gerek toplum gerekse fail açısından etkili ve tatminkâr olabilmesi maksadıyla 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinde hâkime tanınan takdir hakkının somut olayın özellikleri ve sanığın eyleminin ağırlığı gözetildiğinde lehe uygulanma yeri bulunmadığı, 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin de bir atıfet maddesi olmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde “…sanığın fiilden sonraki olumsuz tutum ve davranışları olarak mahkememizce kabul edilmiş ve sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinde yer alan takdiri indirim nedenlerinin uygulanmasına yer olmadığı vicdani kanaatine varılmıştır.” şeklindeki gerekçeyle sanık hakkında takdiri indirim hükmünün uygulanmamasına karar veren Yerel Mahkeme kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirim hükmünün uygulanması gerektiği düşüncesiyle;
Her iki uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri; …, … ve … “Haksız tahrik kişinin haksız bir / birkaç fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi halinde ceza sorumluluğunu azaltan ‘ceza indirim’ nedenidir. Haksız tahrikin şartları TCK’nın 29. maddesinde belirlenmediğinden uygulamada Yargıtay kararlarıyla belirlenmiştir. Bunlar:
1- Haksız tahrik oluşturan bir fiil bulunmalıdır. Bu fiil, Mağdurdan sanığa yönelmeli ve somut bir fiil niteliğinde olmalıdır.
2- Haksız tahrik oluşturan fiil ‘haksız bir fiil’ olmalıdır. Mağdurdan sanığa yönelen fiil haklı bir nedene dayanmamalıdır. Bunun tespiti de her somut olay için ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
3- Haksız hareket sanığa yönelmeli ya da sanıkta öfke veya elem yaratacak nitelikte olmak kaydıyla yakınlarına yönelmiş olmalıdır.
4- Fail haksız hareketin öfke ve şiddetli eleminin etkisi altında kalmalıdır. Sanığın kendi şartları değerlendirilerek ondan öfke veya şiddetli elem meydana gelip gelmediği somut olaya göre belirlenmelidir.
5- İşlenen suç, sanıkta oluşan öfke veya şiddetli elemin oluşturduğu ruhi durumun sonucu olmalıdır.
Yerleşik yargısal kararlarda kabul edildiği üzere mağdur ve failin karşılıklı haksız davranışlarında etki tepki oranına bakılmalı ve haksızlıkların sürekliliği önem kazanmaktadır.
Somut olayın değerlendirilmesinde 20 yaşlarında 2 çocuk sahibi köy yerinde genç bir gelin olan sanığın eşi de çalışmak için başka şehirlerde iken kayınbiraderi ile tarla işlerinde çalışmak üzere gönderildiği ve yatılı kaldıkları yerde akrabası olan ve kendisinden 10-15 yaş büyük evli ve çocuklu maktulün kendisine gösterdiği yakınlığın etkisinde kalarak gönül ilişkisine girdiği ve ileri boyutta köye döndükten sonra da ilişkiyi devam ettirdiği sabittir. Ancak bir süre sonra maktulden hamile kalan sanığın durumunun etraftan duyulması üzerine sanık açısından sıkıntılı bir dönemin başladığı, maktulün kendisini başka bir ile/ ilçeye götürüp ayrı bir hayat kuracağına dair süre gelen sözlerine inandığı, ancak hamileliğin ilerlemesiyle hakkındaki konuşmaların yaygınlaştığı, maktulün ise sanıktan cinsel yönden istifadeye devam ettiği, ilişkilerini etrafta konuştuğu ve son gün yine geceleyin bu sebeple sanığın evine girmeye çalışırken sanık tarafından av tüfeğiyle vurulup öldürüldüğü, akabinde genç ve hamile bir kadın olan sanığın maktule yönelen öfkesini ve yaşadığı şiddetli elemini gösterir şekilde başını keserek köy meydanına omzunda tüfekle getirip, ‘namusum hakkında konuşanların sonu budur’ diyerek attığı; olaydan haksız tahrikin etkisi altına kaldığının kabulü ile cezasından TCK’ nın 29. maddesi uyarınca olaya uyan makul bir tespitle indirime gidilmesi gerektiği görüşünde olduğumuzdan;
Serbest takdir sisteminin gereği olarak olayda, sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasına dair nedenlerin varlığını takdir yetkisi yargılamayı yapan hakime ait olmakla birlikte, Anayasanın 141. ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının denetime imkan verecek ve dosya içeriğiyle uyumlu olacak şekilde gerekçelendirilmesi zorunlu olduğundan, susma hakkı olduğu kadar kendisi aleyhine olacak hususlarda açıklama yapmama hakkına da sahip olan sanığın olayı tek başına yapmadığına dair şüphe ile yeterli gerekçe göstermeden ceza takdirinde TCK’nın 62. maddesinin uygulanmamasını haklı ve yerinde görmediğimizden;
Sanık hakkından verilen cezanın onanması yönündeki özel Daire kararına yönelen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulü gerektiği görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Bu itibarla her iki uyuşmazlık yönünden de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının her iki uyuşmazlık konusu yönünden REDDİNE,
2- Sanık hakkında verilen ceza miktarı ile sanığın tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak sanık müdafisinin tahliye talebinin REDDİNE,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.06.2021 tarihinde yapılan müzakerede (1) numaralı uyuşmazlık konusu bakımından oy çokluğuyla, (2) numaralı uyuşmazlık konusu bakımından birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 06.07.2021 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Exit mobile version