TRAFİK KAZASI- TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET VERME- ADLİ TIP RAPORUNA İTİBAR EDİLEMEYECEĞİ-

.C.
GAZİANTEP
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. CEZA DAİRESİ

TÜRK MİLLETİ ADINA
İSTİNAF KARARI

Esas No : 2023/528
Karar No : 2024/380

İNCELENEN KARARIN;
MAHKEMESİ : Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 17/01/2023
NUMARASI : 2021/1764 (E) ve 2023/93 (K)
MAKTUL : Ahmet Y.
KATILAN : Abdurrahman Y.
VEKİLİ : Av. Selim HARTAVİ
SANIK : İbrahim Onur S.
SUÇ : Taksirle Ölüme Neden Olma
SUÇ TARİHİ : 02/10/2021
HÜKÜM : Beraat; CMK 223/2-a
İSTİNAF BAŞVURUSUNDA
BULUNAN : Katılan vekili

İlk derece mahkemesince verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmakla ve ilk derece mahkemesindeki yargılama sırasında vekili aracılığıyla sanıktan şikayetçi olduğunu ve davaya katılma isteğini belirten, ölenin babası sıfatıyla suçtan zarar gören Abdurrahman Y.’in bu talebi hususunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği nazara alınarak, atılı suçun zarar göreni olarak adı geçenin CMK’nın 260. maddesi uyarınca sözkonusu hükme karşı kanun yollarına başvurma ve davaya katılma hakkının bulunduğu anlaşıldığından, Abdurrahman Y.’in davaya katılan, Av. Selim HARTAVİ’nin de katılan vekili olarak kabulüne karar verildikten sonra istinaf başvurusunun süresi, kararın niteliği ve karar tarihine göre dosya görüşüldü.

İstinaf başvurusunun reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Olay tarihinde sanığın sevk ve idaresindeki otomobil ile gece vakti meskun mahal dışında bölünmüş yolun sol şeridini takiben seyredip aydınlatmanın olmadığı olay mahalline geldiğinde istikametine göre sol taraf orta refüjden yakın mesafeden ve kontrolsüzce yola giren Ahmet Y.’e aracının sağ ön tarafı ile çarptığı ve Ahmet’in öldüğü, yerel mahkemecede böyle kabul edilen olayda;

Her ne kadar mahkemece, Şa EDX<,0nlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/1444 esas sayılı dosyasında aldırılan Ankara Trafik İhtisas Dairesinin 30/06/2022 tarihli raporunda sanığın kazanın oluşumunda kusursuz olduğu kanaati belirtildiğinden anılan rapora itibar edilerek yazılı gerekçeyle sanığın beraatine karar verilmiş ise de,

Dosya arasında bulunan kaza tespit tutanağında, kaza yerinde kazaya ilişkin iz ve emare bulunmadığı belirtilmekle birlikte sanığın hız kurallarına riayet etmediği tespitinde bulunulduğu, öte yandan mahkemece katılan vekilinin bu yöndeki talebi de reddedilmek suretiyle olay mahallinde keşif yapılmadığı anlaşılmakla, olaya ilişkin biri sanığın eşi diğeri ölenin kardeşi olan tanıklar Ebru ve Ali’nin de hazır bulunması temin edilerek mahallinde keşif yapılıp bilirkişi raporu alınması, sonrasında gerektiğinde İstanbul Teknik Üniversitesi’nden, kazaya ilişkin dosyada bulunan kaza tespit tutanağı ile diğer tüm tutanaklar, bilgi ve belgeler, yukarıda belirtilen hukuk mahkemesine sunulmuş ATK raporu, keşif sonucu temin edilecek bilirkişi raporu ile dosyanın bütün halinde incelenerek uzman bir heyetten hüküm kurmaya elverişli ayrıntılı ve yeterli bir rapor temin edilmesi ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi yerine, eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde beraat hükmü kurulması,

Hukuka aykırı olup, istinaf başvurusunda bulunan katılan vekilinin istinaf itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, CMK’nın 289/1-g, 280/1 maddeleri uyarınca, HÜKMÜN BOZULMASINA,

Dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, CMK’nın 284/1 ve 286/1.maddelerine göre KESİN olmak üzere, 06/03/2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ÇELİK HALATLI YOL BARİYERLERİNİN TESİSİ ESNASINDA ELEKTRİK AKIMINA KAPILMA- TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET VERMEK – BERAAT

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi

2020/2469 E. , 2021/7903 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : Sanıklar hakkında ayrı ayrı beraat

Taksirle öldürme suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hükümler, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Olay günü saat 22:30 sıralarında maktül …’in Emirgan Mah. … Cad. üzerinde bulunan Mado Cafe isimli işyerinin karşısında yüzdükten sonra denizden çıktığı ve yoldan karşıya geçeceği sırada yol kenarında bulunan çelik tellere dokunması üzerine, elektrik akımına kapılarak elektirik çarpması sonucu öldüğü olayda; elektrik teknik öğretmeni tarafından tanzim edilen 28.03.2013 tarihli bilirkişi raporunda, BEDAŞ (Boğaziçi Elektrik Dağıtım A.Ş) tarafından faal tutulması gereken aydınlatma hattının denetlendiğine dair herhangi bir evrakın bulunmadığı, aydınlatma direği üzerinde gerekli yalıtımın yapılmadığı, sistemde kaçak elektrik rölesi veya kontaktörünün ve topraklama hattının olup olmadığı net olarak bilinmiyor ise de, usulüne uygun çalışır vaziyette kaçak elektrik tedbirinin bulunmadığına ilişkin tespitlere yer verildiği, yargılama aşamasında alınan 27/08/2014 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise; İstanbul Büyükşehir Belediyesince tesis edilen çelik halatlı yol bariyerlerinin tesisi esnasında, bölgede bulunan aydınlatma direklerini besleyen kabloya çok yakın tesis yapıldığı, çelik halatlı yol bariyerlerini yere sabitleyen ayakların oynar vaziyette, aydınlatma kablosu üzerine çakıldığı, sabitleyici ayakların aydınlatma kablosunun zaman içerisinde izolasyonunu bozarak temas sonrası çelik halatlı yol bariyerlerine elektrik geçtiği, olay zamanında elektrik akımına kapılan maktulün çelik halatlı yol bariyerine temas esnasında geçici elektrik akımına maruz kaldığının tespit edildiği, yol kenarında elektrik tellerinin geçtiği bariyer inşasının hatalı yapılması sonucu elektrik kaçağının oluştuğu, bariyerleri döşeyen şirketin teknik elemanları, işin kabulünü yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi kabul komisyonu, işin yapım aşamasında görevlendirilen İBB kontrol teşkilatı yetkililerinin asli kusurlu olduğu; 2010 yılından bu tarafa aydınlatma tesisatının sorumluluğu BEDAŞ’ta olduğundan genel olarak tüm tesisatın kontrol edilmesi yönünde emir vermeyen yetkililerinde kusurlu olduğunun ancak, olay yerinde tespit, onarım, kontrol sorumluluğu olmayan sanıklar …, …, …, …, …, …’ın sorumluluklarının bulunmadığının belirtildiği, İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetine ait 21.05.2019 tarihli rapora göre ise, olayda BEDAŞ ve Avan Ltd Şti’de çalışan sanıkların aydınlatma direklerinin montajı, elektrik ve mekanik bağlantılarının yapılması, ayrıca aynı yerde yol korkuluğunun yapılması işini üstlenen montaj teknisyeni ve bu teknisyeni çalıştıran sorumlu kişilerden olmamaları, aydınlatma tesisinin planlanması imalatı ve devir alınmasında herhangi bir sorumlulukları bulunmadığının tespit edildiği ve mahkemece kazada kusurlu olduğu belirtilen yetkililerin tespit edilerek gereği yapılmak üzere suç duyurusunda bulunulduğu anlaşılmakla, öncelikle dosya içine tazminat davasına ilişkin evraklar da eklenerek, sanıkların kusur durumlarının birbirlerine etki edecek olması nedeniyle, suç duyurusunda bulunulan kişiler hakkında dava açılıp açılmadığının araştırılması ile dava açılmış olması halinde davaların birleştirilmesi; haklarında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi halinde ise, soruşturma evrakının denetime olanak verecek şekilde dosya arasına alınarak gerektiğinde yeniden bilirkişi raporu alınarak neticesine göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükümlerin isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 15/11/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YOLA DEVRİLEN ELEKTRİK DİREĞİNİNİN BAĞLANTISINI KESMEK İÇİN OLAY YERİNE GELEN İŞÇİ -TAKSİRLE ÖLDÜRME

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi

2020/3310 E. , 2021/8154 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4-1-a, 52/2-4, 53/6. maddeleri mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Katılan vekili tarafından hükmün duruşma talepli olarak temyiz edildiği görülmüş ise de, sanık hakkında hükmedilen cezanın on yıl hapis cezasından aşağı olması ve duruşma talebinin uygun bulunmaması nedeniyle 5320 sayılı Kanunun 8.maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 318 ve 5271 sayılı CMK’nın 299. maddeleri gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede;

Olay tarihinde SEDAŞ (Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş) bünyesinde arıza bakım ve onarım hizmetleri sözleşmesi kapsamında çalışan ve acil müdahale ekibinde bulunan işçi müteveffa …, kendi ölümüne sebebiyet veren kaza öncesi meydana gelmiş bir başka kaza nedeni ile yola devrilen elektrik direğinin elektrik bağlantısını kesmek üzere olay mahallinde bulunduğu ve orta refüj üzerinde çalışma yaptığı esnada, sanık … sevk ve idaresindeki otomobil ile meskun mahal içerisinde, tek yönlü, asfalt kaplama, yağış nedeni ile ıslak zeminli cadde üzerinde seyrederken olay mahalline geldiğinde yerde bulunan elektrik direğine çarpması ve elektrik direğinin havalanarak müteveffa …’in başına isabet etmesi sonucu sanığın asli kusuru ile …’in ölümüne neden olduğu olayda;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin ve katılan vekilinin sair nedenlere ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken adli para cezasının belirlenmesine esas alınan tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,

2-Sanık hakkında tayin edilen adli para cezasının ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve cezanın hapse çevrileceğinin ihtaratı yerine infazı kısıtlar biçimde “taksitlerden birinin ödenmemesi halinde kalan cezanın tümden tahsiline” karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin ve katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hükmün (4) numaralı bendi hükümden çıkarılarak yerine, ” Sanığa verilen 2 yıl 6 ay hapis cezasının TCK 50/4-1.a. maddesi gereğince, sanığın sosyal ve ekonomik durumu göz önünde bulundurularak adli para cezasına çevrilmesine, TCK’nın 52/3. maddesi gereğince adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının 910 tam gün olarak belirlenmesine; TCK’nın 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığı adli para cezasının takdiren 20 TL olarak hesabıyla 18.200,00-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinin eklenmesi ve hükmün (7) numaralı bendinde yer alan ” taksitlerden birinin ödenmemesi halinde kalan cezanın tümden tahsiline” ibaresi hükümden çıkarılarak yerine “sanık hakkında hükmolunan adli para cezasına ilişkin taksitlerden birinin ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve cezanın hapse çevrileceğinin ihtaratı” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün; DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 22/11/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

ELEKTRİK EĞİTİMİ ALMAYAN İŞÇİNİN TOPRAKLAMA YAPMADAN GERGİN OLAN ELEKTRİK TELLERİNİN GEVŞETİLMESİ ARIZASININ GİDERİMİ ESNASINDA AKIMA KAPILMASI-BİLİNÇLİ TAKSİR

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi

2019/12206 E. , 2021/8628 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Hüküm : 1-Sanıklar … ve … hakkında; TCK’nın 85/1,

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık … müdafii, sanık … müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanıklardan …’ın … … Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin (işveren) Kiraz ilçe yönetmeni, sanık …’ın …’nin sahibi ve yetkilisi (taşeron), sanık …’ün ise … Ltd.Şti.’nin sahibi ve yetkilisi (alt taşeron) oldukları; … Elektrik şirketi ile Teknikel Elektrik şirketi arasında imzalanan sözleşme gereği, olayın meydana geldiği yerde “elektrik şebekesi yapımı” işlerinin yüklenici firma Teknikel’e verildiği, Teknikel şirketinin ise sözleşme ile aynı işi alt taşeron … şirketine verdiği; olay tarihinde sanık …’e, Kiraz ilçesi Kibar Köyü bölgesinde elektrik tellerinin çok gergin olduğu ve tellerin gevşetilmesi gerektiğinin … tarafından sanığa bildirildiği, elektrik ustası olan sanık …’un yanına aldığı işçiler tanık … ve ölen … ile birlikte söz konusu işlemlerin yapılması için olay yerine geldikleri, olaydan iki gün önce de T… ilçe yetkilisi sanık … ile elektriklerin kesilmesi gerektiği hususunda telefonla görüşme yaptığı, sanık …’un internet üzerinden … Elektrik şirketinden kesinti izni aldığı ve onaylandığı, bunun üzerine … ve …’in Kibar Köyü’ndeki 8 nolu direkte çalışmaya başladıkları, …’ün bir süre sonra eksik malzemeleri almak için olay yerinden ayrıldığı, …’in direkte çalışmaya devam ederken yere düşerek, otopsi raporuna göre, vücudundan elektrik akımı geçmesi ve genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga, kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdiği olayda;

… Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin, Kiraz işletmesinin arıza bakım işlerini … Enerji şirketine verdiği, tanık … …’in bu şirkette koordinatör mühendis olarak çalıştığı, kollukta verdiği ifadesine göre, … Enerji görevlilerince çalışma yapılacak Kibar Köyü hattına olay günü gelindiği, enerji hattının grup hatbaşı ayırıcısı açılıp, sigortaları alınıp mahalli topraklanması yapılıp, çalışma var levhası asılıp, kolu kilitlenmek suretiyle, enerjinin saat 10:36-16.00 saatleri arasında kesildiği, kesme işleminin 23.06.2013 tarihli tutanak ile … enerji elemanları ile sanık … arasında imza altına alındığı, köyde oturan ölenin yakınlarının ifadesine ve sanıkların ifadesine göre aynı gün saat 20:05’e kadar köyde elektrik kesintisinin devam ettiği; Enerji Nakil Hatları … Güvenliği Yönetmeliğine göre, enerji kesildikten sonra enerjinin kesik olup olmadığının hat tüfeği vb. teçhizat ile kontrol edildikten sonra, çalışmayı yapacak olan ekibin çalışacağı bölgeyi topraklaması gerektiği, ölen …’in direğe çıkmadan önce köyde elektrik olup olmadığın birkaç kişiye sorduğu ve elektriğin olmadığının söylenmesi üzerine topraklama yapmadan direğe çıktığının … arkadaşı tanık … tarafından ifade edildiği, ölenin 5 aydır sanık …’un şirketinde çalıştığı, ilkokul mezunu olduğu ve elektrikle ilgili bir eğitim almadığı, olay günü de belindeki emniyet kemeri direğe bağlı olmadan çalışma yaptığının tespit edildiği tüm dosya kapsamından anlaşılmakla;

1-Sanık … hakkındaki hükme yönelik sanık müdafii ve katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Sanığın Teknikel Elektrik Ltd.Şti.’nin sahibi ve yetkilisi olarak, “elektrik şebekesi yapımı” işini, 13.07.2012 tarihli sözleşme ile … … Elektrik Dağıtım A.Ş.’den aldığı, sözleşmenin 15. maddesine göre “…işin tamamı alt yüklenicilere yaptırılamaz. Alt yüklenicinin yaptıkları işle ilgili sorumluluğu yüklenicinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz….” 22. maddesinde “yüklenicinin 1 adet elektrik veya elektronik mühendisini … programına göre … başında bulundurması gerektiği…” hükümlerine yer verildiği, Yapım işleri Genel Şartnamesinin 10. maddesinde ise “işyeri ve çevresindeki bölgede yeterli güvenlik önlemlerinin alınmaması sebebiyle doğabilecek hasar ve zararın ödenmesinde yüklenici sorumludur. Yüklenici kazaların ve kayıpların meydana gelmesini önlemek amacı ile gerekli bütün tedbirleri almak zorundadır…” hükmü ile madde 18’de “ yüklenicinin üstlenmiş olduğu işin devamı süresince, … yerinde bulunması esastır” ve devamında 20. madde ile “…Alt yüklenicinin yaptığı tüm işlerden idareye karşı yüklenici sorumludur…” hükümlerinin yer aldığı; taşeron şirket Teknikelin yetkilisi sanık …’ın alt taşeronu denetlememesi, çalışanlarına … sağlığı ve güvenliği eğitimi aldırtılması hususunda alt taşeronu kontrol etmemesi, güvenli çalışılması için gerekli olan denetim ve ve gözetimi yapmaması, kontrol yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeni ile asli kusurlu olduğu yönündeki bilirkişi raporlarının oluş ve dosya kapsamına uygun olduğu görülmekle, mahkemenin kabul ve takdirinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin cezanın az olduğuna, bilinçli taksir hükümlerinin ve TCK’nın 53/6. maddesinin uygulanması gerektiğine, sanık müdafinin ise olayın pazar günü meydana geldiğine, elektrik direğindeki çalışma hakkında sanığa bilgi verilmediğine, bilgi verilmiş olması halinde çalışmanın şirkette çalışan elektrik mühendisinin gözetiminde yapılacağına, sanığın kusuru bulunmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık … hakkında belirlenen 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezasının günlüğü 30,00 TL’den adli para cezasına çevrilmesi sırasında hesaplama hatası yapılarak 21.150,00 TL yerine 21.000,00 TL adli para cezasına hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükmün (3) numaralı bendinin dördüncü paragrafındaki “21.000,00-TL” ibaresinin çıkarılarak yerine “21.150,00 TL” ibaresinin yazılması ve hükümdeki diğer hususların aynen bırakılması suretiyle, sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA;

2-Sanık … hakkındaki mahkumiyet hükmüne yönelik katılanlar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Sanığın … inşaat şirketinin sahibi ve yetkilisi olduğu, “elektrik şebekesi yapımı” işini yüklenici firma Teknikel şirketinden 15.02.2013 tarihli sözleşme ile aldığı, sözleşme hükümlerine göre “yüklenici imalat için gerekli her türlü malzeme, makine, ekipman, emniyet araç gereçlerini … yerinde hazır bulundurmak zorundadır….yüklenici … yerinde bu işle ilgili bilgi ve beceriye sahip sorumlu eleman bulundurmak zorundadır…” hükümlerine yer verildiği;

Sanık …’un yanında 5 aydır çalışan ölen … ve arkadaşının “İşe giriş ve periyodik … sağılığı ve güvenliği” yüksekte çalışma İSG, KKD, İSG eğitimi bulunmadığı, her ikisinin de EKAT belgesi ve mesleki eğitim belgelerinin olmadığı, …’in elektriğin olup olmadığını tel atarak atlama yapıp yapmayacağı şekliyle baktıkları yada köylülere sorarak öğrendikleri, çalışılan hattın sonunda vericilerin bulunduğu enerji kesilince akülerin devreye girdiği, 1-2 saat sonra da jeneratörlerin devreye girdiği, hatlara düşük bir voltajda olsa elektrik gelme ihtimalinin bulunduğu, emniyet kemerini takmamış olan …’in elektrik akımına kapılarak yere düşüğü ve …’in vücudundan elektrik akımı geçmesi ve genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga kırığı, kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması, iç organ yaralanmasına bağlı iç kanama neticesinde vefat ettiği olayda; sanığın yanında elektrik ve … güvenliği hususlarında eğitimsiz işçi çalıştırması, ölen … ve diğer işçilere bu konularda eğitim verdirmemesi, direğin topraklanması husunun çalışanlarına söylememesi, kişisel koruyucu malzemelerin kullanılmasını işçilerin insiyatifine bırakması nedeni ile asli kusurlu olduğu yönündeki soruşturma ve kovuşturma aşamasında alınan bilirkişi raporlarının oluş ve dosya kapsamına uygun olduğu görülerek yapılan incelemede;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin TCK’nın 53/6. maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine ancak;

1-Dosya kapsamına ve ölenin eşi …’in beyanına göre ölenin elektrik meslek dalı ile ilgili diploması bulunmadığı, bu hususta mesleki bir eğitim de almadığı,

6331 sayılı … Sağlığı ve güvenliği Kanununun 17/3. maddesinde “mesleki eğitim alma zorunluluğu bulunan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işlerde, yapacağı işle ilgili mesleki eğitim aldığını belgeleyemeyenler çalıştırılamaz” hükmü yer aldığı,

Yapı İşlerinde … Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin 5/2-a. maddesinde “işveren yapı işlerinde özellikle birinci fıkranın uygulanmasında ek-4’te belirtilen asgari şartları dikkate alarak uygun tedbirleri alırlar”, Ek-4-A/14. maddesinde “elektrikle ilgili bütün ekipman ve bağlantıların kurulması, sökülmesi, tamirat ve tadilat işleri sadece ilgili mevzuatın öngördüğü yetkili elektrikçiler tarafından yapılır” hükmü yer aldığı,
Elektrik ile İlgili Fen Adamlarının Yetki Görev ve Sorumlulukları Hakkında Yönetmeliğin 3. maddesinde “elektrik ile ilgili fen adamları, gördükleri teknik veya mesleki öğrenim seviyelerine göre aşağıdaki gruplara ayrılırlar :

l. Grup; En az 3 veya 4 yıl yüksek öğrenim görenler,

2. Grup; En az 2 yıllık yüksek teknik öğrenim görenler ile ortaokuldan sonra en az 4 veya 5 yıl mesleki ve teknik öğrenim görenler,

3. Grup; En az lise dengi mesleki ve teknik öğrenim görenler, lise mezunu olup bir öğrenim yılı süreyle Bakanlıkların açmış olduğu kursları başarı ile tamamlamış olanlar ile 3308 sayılı Çıraklık ve Mesleki Eğitim Kanununun öngördüğü eğitim sonucu ustalık belgesi alanlar” şeklinde eğitim seviyelerinin ve çalışabilecekleri işlerin düzenlendiği, bu kapsamda dosya içeriğine göre öleni, çok tehlikeli … sınıfında yer alan elektrik işi ile ilgili diploma ve mesleki eğitim belgesi bulunmamasına rağmen elektrik teknisyeni olarak çalıştıran sanık hakkında koşulları oluşması sebebiyle TCK’nın 22/3. maddesi gereğince bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi;

Kabule göre de;

2-TCK’nın 51/3. maddesi gereğince, hapis cezası ertelenen sanık hakkında belirlenecek olan denetim süresinin, mahkûm olunan ceza süresinden az olamayacağı gözetilmeksizin, sanık … hakkında 1 yıl 6 ay denetim süresi belirlenmesi;

3-5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarının taksirli suçlarda uygulama olanağı bulunmadığı gözetilmeden, sanık hakkında anılan madde ile hak yoksunluğuna hükmedilmesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA;

3-Sanık … hakkındaki mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin cezanın az olduğuna, bilinçli taksir hükümlerinin ve TCK’nın 53/6. maddesinin uygulanması gerektiğine, sanık müdafinin ise sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Sanığın olay tarihinde … … Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin Kiraz ilçe yönetmeni olarak görev yaptığı ve İdareyi temsil ettiği, İdare ile Teknikel Elektrik Ltd.Şti. arasında imzalanan “elektrik şebekesi yapımı” işinin taşeron şirkete verilmesine ilişkin 13.07.2012 tarihli sözleşmenin, yapım işleri şartnamesini düzenleyen 9. maddesinin 7. bendine göre “yüklenici kendisinin veya alt yüklenicinin taksirinden, ihmalinden, ağır ihmalinden veya kusurlu herhangi bir hareketinden dolayı İdareyi ve idare personelini sorumlu tutamaz.” hükmünün yer aldığı; olaydan iki gün önce sanık …’un 8 nolu direkte çalışma yapılması nedeni ile elektriklerin kesilmesi gerektiği hususunu … ilçe yetkilisi sanık …’a telefonla yaptığı görüşme ile bildirdiği, sanık …’un internet üzerinden … Elektrik şirketinden kesinti izni aldığı ve iznin onaylanması üzerine, sanık …’a direkte çalışma yapılacağı iznini verdiği, bu izinle birlikte olay günü elektrik kesintisi işleminin Kiraz işletmesinin arıza bakım işlerini yürüten … Enerji şirketinini dört elektrik teknisyeni tarafından yapıldığı ve saat 10:36-16.00 saatleri arasında kesinti işleminin usulüne uygun olarak yapıldığının tutanak ile imza altına alındığı, olayın 13:15’de meydana geldiği, nitekim tanıkların ve katılanların ifadesine göre köyde akşam saat 20:05’e kadar elektriklerin kesik olduğunun ifade edildiğinin tüm dosya kapsamından anlaşılması karşısında;
Olayın meydana gelmesinde sanığa kusur yüklenemeyeceği, idari görevli olan sanığın üstüne düşen elektrik kesintisi yapma işini yerine getirdiği, olayın meydana gelmesinde alt taşeron şirketinin yetkilisi sanık … ve işçilerinin, direğe çıkmadan önce topraklama yapmaları gerektiği, mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu A sınıfı … güvenliği uzmanı ile … elektrik elektronik mühendisliği bölümü öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyet raporunda olayın meydana gelmesinin nedeni olarak çalışılan hattın sonunda vericilerin bulunduğu, enerji kesilince akülerin devreye girdiği, 1-2 saat sonra da jeneratörlerin devreye girdiği, hatlara düşük bir voltajda olsa elektrik gelme ihtimalinin bulunduğu, emniyet kemeri takmamış olan …’in de çok hafif bir çarpılma ile irkilerek yere düşmüş olabileceği, nitekim otopsi raporunun da elektrik akımı geçmesi ve genel beden travmasına bağlı çok sayıda kaburga, kafa kubbe ve kaide kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması sonucu öldüğünün tespit edilmesi karşısında; kusuru bulunmayan sanığın beraati yerine, isabetsiz bilirkişi raporu esas alınarak mahkumiyetine karar verilmesi;

Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 07.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ŞEKER FABRİKASINDA MEYDANA GELEN PATLAMA- TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET VERMEK

T.C
YARGITAY

12. Ceza Dairesi 2021/5199 E. , 2021/8596 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62, 50/4-1a, 52/2-4. maddeleri gereğince mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sorgun ilçesinde faaliyet gösteren Yozgat Şeker Fabrikasında meydana gelen patlamada fabrikada elektrik bakım başteknisyeni olarak çalışan …’ın öldüğü, patlama olayının fabrikanın rafineri santrifüj katında pano odasındaki elektrik panoları üzerindeki şeker şerbetinin temizlenmesi için kullanılan solventin kompresörlü su püskürtmeyle panolara püskürtülmesi sırasında solvent buharının aniden alev alıp patlaması sonucu meydana geldiği, parlayıcı, patlayıcı özellikteki hekzan-metanol karışımı kimyasal maddenin güvenlik bilgi formunu temin etmeyen, tehlikeli ortamda tedbirden yoksun, yanlış ve hatalı çalışma yapılmasına engel olmayan, bu hususta gerekli iş düzenini ve iş disiplinini oluşturmayan, işçinin insiyatifine terke eden bu maddenin satın alınmasında ve fabrikaya getirilerek kullanmasında etkili olan ve bu maddenin sipariş talepnamesinde ölen baş elektrikçi …’dan sonra imzaları bulunan, fabrika organizasyon şemasına göre elektrik atölyesinden sorumlu makine elektrik mühendisi sanık … ile işletme müdür yardımcısı temyiz dışı sanık … ve fabrika teknik müdür yardımcısı temyiz dışı sanık …’ın tali kusurlu olarak ölüme sebebiyet verdiği olayda;

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin eksik incelemeye, beraat kararı verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 07.12.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

OTEL ASANSÖRÜNDEN İKİ KAT AŞAĞIYA DÜŞEREK ZEMİNE ÇAKILMA- TAKSİRLE YARALAMA

 

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi
2019/12505 E. , 2021/8502 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle yaralama

Taksirle yaralama suçundan sanıklar …, …, … ve …’ın mahkumiyetlerine ilişkin hüküm katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Oluşa ve dosya kapsamına göre; katılanların, 12/05/2012 günü saat 01.00 sıralarında … …Turizm Otelcilik Ltd. Şti’ye ait …/… Belediyesi sınırları içerisinde bulunan …Oteldeki asansöre bindikten sonra kapının kapanmasına müteakip asansörün iki kat aşağıya düşerek zemine çarpması şeklinde meydana gelen ve katılanlar …,…, … ve … basit tıbbi müdahale ile iyileşebilecek şekilde, … basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek ve vücudunda 3. derecede kırık oluşacak şekilde, … basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek ve vücudunda 3. derecede kırık oluşacak şekilde, … ise basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek ve vücudunda 2. derecede kırık oluşacak şekilde yaralandıkları, yerel mahkeme tarafından sanıklar …, …, …’nin asli kusurlu, …’ın ise tali kusurlu olduğu kabul edilen olayda,
A.Sanıklar …, …, …’nin mahkumiyetlerine ilişkin temyiz itirazının incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin erteleme hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine ve ceza miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1. Yukarıda izah edildiği şekilde gerçekleşen olayda; … …Turizm Otelcilik Ltd. Şirket müdürü sanık …, … …Otel müdürü sanık … ve … …Oteli’nin hem güvenlik müdürü hem mesul müdürü sanık …’nin asansörün bakımının yaptırılmasında yetkili ve sorumlu olmalarına rağmen asansörün yıllık muayenesinin yaptırılmasını ihmal etmek suretiyle asli kusurlu oldukları ancak bu ihlalin taksirli hareket olduğu, Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, bilinçli taksirle hareket ettiklerinin kabul edilemeyeceği anlaşılmakla, sanıklar hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanması,
2.Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; TCK’nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, asli kusurlu olarak meydana gelen kaza sonucu yedi kişinin yaralanmalarına neden olan sanıklar …, …, … hakkında, … ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek alt sınırdan biraz daha uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak sanıklar hakkında eksik cezaya hükmolunması,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA,
B.Sanık …’ın mahkumiyetine ilişkin itirazının incelenmesinde ise;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılanlar vekilinin hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesi gerektiğine ve ceza miktarına ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1.Her ne kadar yerel mahkeme tarafından sanık …’ın tali kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de; kazanın meydana geldiği otelin asansör sistemlerini kuran Acarbay Asansör Elektrik İnş. Ltd. Şirketi ile asansörlerin revizyon, bakım ve onarım işi için 12/03/2012 tarihinde … …Turizm Otelcilik Ltd. Şirketi ile sözleşme imzalandığı, sözleşme ile asansörlerin revizyon işlemlerin yapılması, revizyonun tamamlanmasından sonra aylık periyodik bakımlarının gerçekleştirilmesi ve işin yapımı sırasında kullanacağı makinalarla ilgili tüm güvenlik önlemlerini alacağını taahhüt ettiği ancak; soruşturma aşamasında keşfe binaen tanzim edilen 29/05/2012 tarihli asansör üzerinde yapılan bilirkişi raporun da; asansörün karşı ağırlığının kabin boyutuna uygun olmayan biçimde 8 kişilik bir kabin için seçilmiş bulunduğu ve uygun olmadığı, yine asansör tabanına yerleştirilen aşırı yük mekanizmasının çalışmadığının tespit edildiği, olay anında paraşüt freninin devreye zamanında etkin olarak giremediği, paraşüt frenlerinin sağ tarafının görev yaptığı ancak sol tarafının tam olarak görev yapmadığı, kabin tamponlarının tam olarak görev yapmadığı bunun da darbenin şiddetini artırdığı ve asansör kabinin büyüklüğüne nazaran motorun yetersiz olduğunun belirlendiği ayrıca sanık …’ın ilk ifadesinde; kabinin değişmesini beyan ettiği ancak bu hususu yazılı olarak … …Turizm Otelcilik Ltd. Şirketine bildirmediği anlaşılmakla, asansör bakımının teknik olarak eksik yapan ve 15/02/2003 tarihli, 25021 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Asansör Yönetmeliğinde belirtilen hususlara riayet etmeyen A…… Asansör Elektrik İnş. Ltd. Şirketinin genel müdürü olan sanık … ‘ın asli kusurlu olduğu kabul edildiği,
Taksirli suçlar açısından temel cezanın belirlenmesinde; TCK’nın 61/1. ve 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerden olan failin kusuru, meydana gelen zararın ağırlığı, suçun işleniş biçimi ile suçun işlendiği yer ve zaman nazara alınmak suretiyle, aynı Kanunun 3/1. maddesi uyarınca işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı olacak şekilde maddede öngörülen alt ve üst sınırlar arasında hakkaniyete uygun bir cezaya hükmolunması gerekirken, asli kusurlu olarak meydana gelen kaza sonucu yedi kişinin yaralanmalarına neden olan sanık … hakkında; … ve hakkaniyet kuralları uyarınca cezada orantılılık ilkesi gözetilerek alt sınırdan biraz daha uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak sanık hakkında eksik cezaya hükmolunması,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

SÜRÜCÜNÜN KALDIRIMDA BULUNAN YAYANIN YOLA ÇIKABİLECEĞİNİ ÖNGÖREREK HIZINI AZALTMADAN DEVAM ETMESİ- ÜST SINIRDAN CEZA TAYİNİ

T.C
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu

2017/861 E. , 2019/248 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 370-1013

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık …’in TCK’nın 85/1, 62/2 ve 51/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.11.2012 tarihli ve 602-1343 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.12.2014 tarih ve 29886-26726 sayı ile;

“…a) Sanık sürücü …’in yönetimindeki otomobiliyle 6,3 metre genişliğinde, çift yönlü, kuru, asfalt zeminli yolda olay mahalline geldiğinde, kaplamaya giriş yapan ve o sırada elinden düşen erikleri toplamaya çalışan yaya …’ya aracının sağ ön kısmı ile çarptığı somut olayda, sanığın savunmalarında İzmir istikametinden Urla istikametine gittiği sırada, Bordo Restoran civarında sağ tarafta kaldırımda okul kıyafetli ve eşofmanlı öğrenciler gördüğünü, öğrencilerin dağınık vaziyette yürüdüklerini, hatta şakalaşıp birbirlerini ittiklerini, bunun üzerine öğrencilerden herhangi birisinin aniden yola çıkmasını önlemek amacıyla korna ile ikazda bulunduğunu belirtmesi karşısında, sanığın okul öğrencilerini dağınık şekilde görmesine rağmen zamanında etkin tedbir alabilecek şekilde kontrollü seyretmesi gerekirken buna riayet etmemiş olması nedeniyle asli kusurlu sanık hakkında, ceza tayininde alt sınırdan uzaklaşılması gerekirken, alt sınırdan ceza tayini,

Kabule göre de;

Cezaları ertelenen sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nın 51/8. maddesi uyarınca denetim süresini iyi hâlli olarak geçirdiği takdirde cezanın infaz edilmiş sayılacağının kararda belirtilmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 30.06.2015 tarih ve 370-1013 sayı ile bozmaya direnerek sanığın önceki hüküm gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de katılanlar vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2015 tarihli ve 326907 sayılı “düzelterek onama” istekli tebliğnamesi ile gelen dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 25.02.2016 tarih ve 14731-3090 sayı ile;

“…Yerel Mahkemece, Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 25.12.2014 tarihli ve 2013/29886, 2014/26726 sayılı bozma ilamına yönelik sanık … yönünden direnilmesine karar verildiği…her ne kadar sanık … hakkındaki uyma hükmünü inceleme yetkisi Dairemize ait ise de Ceza Genel Kurulunca karar verildikten sonra Dairemizce inceleme yapılmasının daha yerinde olacağı” gerekçesiyle, öncelikle direnme yönünden inceleme yapılmak üzere, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 685-931 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 151-2662 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık Meral Mehtap Akıllıoğlu hakkında kurulan beraat hükmü Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş, sanık … hakkında bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda verilen beraat hükmüne yönelik temyiz istemi Özel Dairece incelenecek olup direnmenin kapsamına göre inceleme sanık … hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; TCK’nın 85/1. maddesi gereğince 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçta, temel cezanın 2 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme kararı verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;

Yerel Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada, sanığa duruşma günü davetiyesinin çıkarıldığı ancak tebliğ edilemediği ve duruşmaya gelmeyen sanığa aleyhine olan bozma kararına karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması hâlinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Aynı kurala 5271 sayılı CMK’nın 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu Kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, dosyanın öncelikle inceleme dışı sanık … hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesi, temyiz incelemesinden sonra da mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.06.2015 tarihli ve 370-1013 sayılı direnme kararına konu hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, öncelikle inceleme dışı sanık … hakkındaki beraat hükmüne yönelik temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesi, temyiz incelemesinden sonra da mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.03.2019 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

AKŞAM SAATİNDE HIZ SINIRININ ÜZERİNDE ARAÇ KULLANMA- BİLİNÇLİ TAKSİR

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU

E. 2009/9-185
K. 2009/273
T. 24.11.2009

• TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET ( Çift Yönlü Olarak Kullanılan Caddede Akşam Saatinde Hız Sınırının Üzerinde Hızla Seyreden Sanık Birine Çarparak Ölümüne Neden Olduğu – Bilinçli Taksirle Hareket Edildiğinin Kabulü Gerektiği )

• BİLİNÇLİ TAKSİR ( Meydana Gelen Neticenin İstenmemesi Ancak Öngörülmesi Halinde Bilinçli Taksir Söz Konusu Olduğu )

• ÖLENİN KUSURU ( Suçun Taksirle mi Yoksa Bilinçli Taksirle mi İşlendiğinin Tespiti Yönünden Ölenin de Kusurlu Olup Olmamasının Bir Önemi Olmadığı )

• TAKSİR İLE BİLİNÇLİ TAKSİR ARASINDAKİ FARK ( Failin Öngörülebilir Nitelikteki Neticeyi Öngörememesi Bilinçli Taksirde İse Neticeyi Öngörmüş Olması Olduğu – Bilinçli Taksirde Gerçekleşen Sonuç Fail Tarafından Öngörüldüğü Halde İstenmediği )

5237/m.22, 85

ÖZET : Uyuşmazlık, sanığın eyleminin taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti noktasında toplanmaktadır. Kural olarak suç kasıt ile işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksir ile de işlenebilir. İstisnai kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka yasada açık bir düzenleme bulunması gerekir. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt, failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Somut olayda, çift yönlü olarak kullanılan caddede akşam saatinde hız sınırının üzerinde hızla seyreden sanık, birine çarparak ölümüne neden olmuştur. Sanık, objektif özen sorumluluğuna uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu durum karşısında, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket edildiğinin kabulü gerekir. Suçun taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti yönünden ölenin de kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur.

DAVA : Sanık Ali`nin, bilinçli taksirle ölüme neden olmak suçundan 5237 sayılı TCY`nın 85/1, 22/3 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak mahrumiyetine ve TCY`nın 53/6. maddesine göre ehliyetinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi`nce verilen 15.05.2007 gün ve 707-189 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi`nce 01.04.2009 gün ve 19045-3907 sayı ile;

“… Taşıt ve yaya trafiğinin yoğun olduğu mahalde belirlenen hız ölçülerinin çok üzerinde bir hızla seyir ettiği anlaşılan sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki 1 nolu görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine,

Ancak;

5237 sayılı TCK`nun 53/1. maddesindeki hak yoksunluğunun taksirli suçlarda uygulanamayacağının gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle bozulmasına, bu cihetin yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK`nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 4. bendinin sonuna `5237 sayılı TCK`nın 53/1. maddesinde belirtilen hakları anılan maddenin 2. ve 3. fıkrasındaki süreler ile kullanmaktan yoksun bırakılmasına` ilişkin ibarenin hükümden çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına…” karar verilmiş,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.08.2009 gün ve 217251 sayı ile;

“… Ceza Hukukunda taksir, `bilinçli taksir` ve `bilinçsiz taksir` olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. 5237 sayılı TCK`nun 22. maddesinin ikinci fıkrasında klasik taksir ( bilinçsiz taksir ), aynı maddenin 3. fıkrasında ise bilinçli taksir düzenleme altına alınmıştır. Bilinçli taksir, hukukumuza ilk kez 08.01.2003 tarih ve 4785 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 765 sayılı TCK`nun 45. maddesine son fıkra olarak girmiştir.

5237 sayılı TCK`nun 22/3. fıkrasında bilinçli taksirin tanımı yapılmış ve cezanın bu nedenle artırılacağı hükme bağlanmıştır: `Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır`. Kanunun tarifinden de anlaşılacağı üzere, bilinçli taksir, fail tarafından neticenin öngörülüp istenmemiş olmasıdır. Başka bir anlatımla, taksirin bu şeklinde neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketin tipe uygun, hukuka aykırı bir sonuca sebep olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı hareketi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle devam eden failin söz konusu güveninin dayanağı talih, bilgi, kabiliyet, tecrübe vs. gibi çeşitli etkenlerden ileri gelebilir.

Bilinçli ve bilinçsiz taksiri birbirinden ayıran özellik kendini `öngörme` kavramında gösterir. Neticenin öngörülmesinden anlaşılan, neticenin fail tarafından, hareketin yapıldığı zaman ve bu zamandaki şartlara göre tahmin edilebilme sidir. Yukarıda da belirtildiği üzere, öngörülmenin takdirinde failin yaşı, bedeni ve ruhi yapısı, eğitim durumu vs. göz önünde tutulur.

Öğreti ve uygulayıcılar, bilinçli taksir kavramını, bilinçsiz taksirden daha ziyade olası kasttan hareketle izaha çalışılmaktadır.

Bilinçli taksirle neyin anlatılmak istendiğini anlayabilmek için olası kastın anlam ve sınırını göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Olası kast halinde, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmektedir. Kişi işlediği fiilin bazı neticelerin oluşumuna muhtemelen sebebiyet vereceğini öngörmektedir. Başka bir ifadeyle, olası kast halinde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen neticelere ilişkin bir kabullenme söz konusudur; kanuni tarife uygun neticenin gerçekleşmesi, olayın seyrine bırakılmaktadır. Kişi, neticenin gerçekleşmesini muhtemel addetmekle birlikte, bunun gerçekleşmemesi için özel bir çaba göstermemektedir. Kanuni tarife uygun neticenin meydana geleceği muhtemel addedilmesine rağmen, fail fiili işlemekten geri kalmamaktadır. Aslında bilinçli taksir halinde de kanuni tarife uygun fiilin işlenmesi muhtemel addedilmektedir. Ancak, bilinçli taksirde, fail neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı bir şekilde güven beslemektedir. Bilinçli taksirde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen fiilin ( neticenin ) gerçekleşmeyeceğine, kişi yükümlülüklerine aykırı ve özensiz bir şekilde güvenmektedir.

Bilinçli taksirle olası kastın somut olayda birbirinden ayırt edilmesi zordur. Birçok olayda, failin neticeyi öngörmüş olmasının bilinçli taksir mi, yoksa olası kast mı olarak nitelendirileceği sorunu ortaya çıkar. Bilinçli taksirde fail hareketi iradi olarak yapar ve neticenin meydana geleceğini de görür ancak gerçekleşmesini istemez. Bu noktada iradenin neticeyi kapsamadığından söz edilir. Oysa, olası kastta fail neticenin meydana gelmesini göze almıştır.

Bilinçli taksire ilişkin tanım yetersizdir. Çünkü bilinçli taksirde fail, olası kastta olduğu gibi hareketsiz kalmamakta, öngörebildiği sonucu kabullenmemekte, aksine öngördüğü ve istemediği neticenin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Sürücü ise fren yapıp, direksiyonu kırmakta, çarpışmayı veya çarpmayı önlemeye gayret göstermektedir. Tanımda ise, neticeyi önlemeye yönelik çabadan bahsedilmemiş, bu nedenle bilinçli taksirle olası kast birbirine karışmıştır.

Görüldüğü üzere; olası kast ve bilinçli taksir birbirine son derece yakın kavramlardır.

Somut olay incelendiğinde; sanık Ali, sevk ve idaresindeki 2005 model BMW marka hususi aracı ile Denizli il merkezinde, yaya ve araç trafiğinin yoğun olduğu bir caddede, bilirkişi raporuna göre 86,4 – 91,8 km/saat hızla seyir halinde iken, aniden yola çıkan maktûleye çarparak ölümüne sebebiyet vermiştir.

Buradaki hukuki sorun, günlük yaşamda sıkça karşılaşılan, yaya ve taşıt trafiğinin yoğun olduğu yollarda, trafik kurallarının izin verdiği hız limitlerinin çok üzerinde seyretmekte iken ölümlü ya da yaralamalı trafik kazasına sebebiyet veren faillerin, bilinçli taksirle hareket edip etmedikleri noktasındadır.

Yukarıda anlatıları bilgiler ışığında; bir olayda bilinçli taksirin oluştuğunu kabul edebilmek için failin neticeyi öngörmesi ancak öngördüğü neticenin gerçekleşmesini istememesi gerekir.

Olayımızda sanık Ali`nin, şehir içi hız limitinin oldukça üzerinde araç kullandığı yönünde en küçük bir tereddüt bulunmadığı gibi, bunun dışında herhangi bir trafik kuralı ihlali yapmadığı, hızlı seyir sırasında aracın kontrolünü kaybetmediği, kendi şeridinde seyrettiği, kaza tespit tutanağına göre çarpma noktasının sanığın şeridinde bulunduğu, kaza anında alkollü olmadığı, görüş mesafesinin açık olduğu ve maktulün kontrolsüz bir şekilde yola aniden çıktığı konusunda da bir şüphe yoktur.

Görüldüğü üzere, sanık şehir içinde yasal hız sınırının oldukça üzerinde seyretmekte, ancak bunun dışında trafik düzeninin getirdiği kurallara aykırılık teşkil edecek başkaca bir ihlali bulunmamaktadır. Bu şekilde aracını hızlı sevk eden sanık, iradi hareket etme yeteneğine sahip her insan gibi, bu hareketi sonucu bir tehlike doğabileceği konusunda muhtemel bir düşünceye sahiptir. Ancak, muhtemel bir düşünceye sahip olmakla birlikte, kişilik özellikleri, aracın durumu, yol ve hava şartları, yayaların uyması gereken kurallar göz önüne alındığında, yaralamayla ya da ölümle sonuçlanabilecek bir neticenin gerçekleşeceğine dair bir öngörü içerisinde olduğunu kabul etmek hayatın olağan koşulları içerisinde güçtür.

Bu şekilde mücerret hızlı seyir halinde, sanığın neticeyi öngördüğünü ve bilinçli taksirin koşullarının gerçekleştiğini kabul halinde, taksirde en geniş uygulama alanına sahip olması gereken `bilinçsiz taksir`in yerini, olası kastla arasında son derece ince bir çizgi bulunan `bilinçli taksir` alacaktır ki, bu, yasa koyucunun taksirden daha ziyade kast ve gayri muayyen kasttan kaynaklanan birtakım zorunluluklar nedeniyle 2003 yılında gerçekleşen bir değişiklikle Hukukumuza getirdiği bilinçli taksirin konuluş gayesiyle de bağdaşmayacaktır.

Kaldı ki, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 03.12.2008 tarih ve 2008/159 Esas 2008/13197 Karar, 09.06.2009 gün ve 2009/7179 Esas 2009/6905 Karar sayılı ve benzer ilamlarında, aşırı hız yanında kazaya etki eden alkol, kavşaklara yaklaşırken hatalı sollama, ya da aracı yolda tutamayarak kaldırıma çıkma gibi, başkaca bir kural ihlalinin bulunması halinde bilinçli taksirin oluşabileceğini, bizatihi hızlı araç kullanmanın bilinçli taksirin oluşumu için yeterli olmadığını kabul etmiştir.

Yukarıda anlatılan nedenlerle; hız sınırının aşılması dışında başka bir trafik kuralı ihlali yapmaksızın ölümle neticelenen kazaya sebebiyet veren sanık Ali`nin eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluşmaması nedeniyle, ilam aleyhine itiraz yasa yoluna başvurulması gerekmiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak özel daire kararının kaldırılarak, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.

Dosya, Yargıtay 1. Başkanlığı`na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu`nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; sanığın Zübeyde`ye otomobili ile çarparak ölümüne neden olmaktan ibaret eyleminin “taksirle mi” yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesine ilişkindir.

Bunun dışında, olayın oluş şekline ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

İncelenen dosya içeriğinden;

23.06.2006 günü saat 18.45 sıralarında Denizli şehir merkezinde, hızla akmakta olan trafiğin arasından karşıdan karşıya geçmekte olan yaya Zübeyde`nin, Ali yönetimindeki otomobilin süratli bir şekilde çarpması sonucu öldüğü, olaydan hemen sonra trafik polisleri tarafından düzenlenen Trafik Kazası Tespit Tutanağına göre, “kazanın oluşumunda 2918 Sayılı Yasanın 84. maddesinde yer alan yaya kusurlarından kod 2 de düzenlenen yola birden bire çıkma” kuralını ihlal eden Zübeyde`nin asli kusurlu, “aynı yasanın 84. maddesinde kod 52/1A`da düzenlenen araçların hızını kavşaklara, dönemeçlere, tepe üstlerine, yaya geçitlerine, menfezlere, yapı ve onarım alanlarına girerken azaltmama” kuralını ihlal eden sürücünün ise tali kusurlu olduğu; aynı tutanaktan, iki yönlü, asfalt, düz, eğimsiz ve kuru yoldan ibaret olan olay yerinde, yol şerit çizgisi ve yaya kaldırımının bulunduğu, buna karşılık kavşak, trafik lambası, banket, trafik işaret ve levhası, yol çalışması, trafik görevlisi, görüşe engel cisim veya yoldan kaynaklanan herhangi bir sorunun bulunmadığının saptandığı,

Tutanakta, aracın olay sırasındaki hızının belirlenmesine yönelik bir tespitin yer almadığı, buna karşılık çizilen krokide 15 metre uzunluğunda bir fren izinin görüldüğü, aracın ise çarpma noktasının 38 metre ilerisinde durabildiği; yine bu krokiye göre, düz şerit çizgisi ile ortadan ayrılmış olan çift yönlü yolun olayın meydana geldiği bölümünün 6,9 metre, diğer bölümünün ise 5,7 metre genişlikte bulunduğu, yolun her iki tarafında da yaya kaldırımı ve işyerlerinin, çarpma noktasının 20-25 metre ilerisinde ise sağda tali yol girişinin mevcut olduğu,

Hastaneye ölü olarak yetiştirilebilen 55 yaşlarındaki Zübeyde`nin, ölü muayene ve otopsi tutanağına göre, “kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu solunum ve dolaşım yetmezliğinden” öldüğü, sabıkasız ve 1979 doğumlu olan sanıkta darp cebir izine veya alkole rastlanılmadığı,

Denizli Emniyet Müdürlüğü`nden alınan 17.07.2006 tarihli yazıya göre; sanık hakkında, 03.04.1999 ve 26.12.1999 tarihlerinde de “hız” nedeniyle trafik cezası ve bu eylemlerin her biri için ehliyetine 5 ceza puanı uygulandığı,

Mahkemece 19.01.2007 tarihinde yapılan keşif sonrasında, keşif, gözlem ve tüm dosya kapsamını dikkate alarak 24.01.2007 tarihli raporu hazırlayan Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Ulaştırma Ana Bilimdalı Öğretim Görevlisi H.`nin rapora eklediği krokide; “sanığın kullanmakta olduğu otomobil ile kendi yolundan ilerlediği sırada, sağ tarafta tek sıra halinde park etmiş olan araçların yanına ikinci sıra olarak park ettiği anlaşılan bir otomobili solladığı ve bu şekilde yolun tam ortasında her iki yöne giden yolları birbirinden ayıran şerit üzerinden yoluna devam etmeye başladığı, bu şekilde kısa bir süre ilerledikten sonra yolun solundan sağına geçmek üzere ortasına kadar gelmiş bulunan Zübeyde `ye çarptığı, çarpma noktasından itibaren yolun sağına doğru ilerlediği ve çarptıktan yaklaşık 54. metre sonra durduğu, ölenin de çarpma noktasından itibaren 15 metre sürüklendiğinin” gösterildiği, bu oluş raporun oluş senaryosu bölümünde de; “sürücü Ali, …1001 Disco Bar mevkiine geldiğinde, barın önünde ikinci sıra park ya da duraklama halinde olan özel bir otomobili sollamıştır. Bu esnada aynı cadde üzerinde 1001 Disco Barın karşısındaki marketin önündeki kaldırımdan karşı kaldırıma geçmek için yola çıkan Zübeyde`nin yolun ortasına gelmesi ve sürücünün duraklamakta olan özel otomobili sollamasının hemen ardından süratli bir şekilde yolun ortasında bulunan Zübeyde`ye çarpmasıyla ölümlü trafik kazası meydana gelmiştir” şeklinde ifade edildiği, aynı bilirkişi tarafından sanığın kullandığı otomobilin olay sırasındaki hızının, kamera kayıtlarından yola çıkılarak yapılan teknik incelemede 86,4 km., aracın çarpma noktasından sonraki durma mesafesi dikkate alınmak suretiyle yapılan incelemede ise 91.8 km. olarak belirlendiği, raporun sonuç bölümünde ise; “sürücü Ali`nin, 84. maddenin c bendinde yer alan asli kusurlardan `ikiden fazla şeritli yollarda, karşıdan gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme asli kusurunu` olay yerinde azami hız sınırının 50 km. olması nedeniyle, 51. maddede belirtilen `sürücüler aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar` kuralını ve 52. maddenin a bendinde yer alan `kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfeze yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak zorundadırlar` kuralını ihlal ettiğinden kazanın oluşumunda asli kusurludur, kazanın oluşumunda bilinçli taksir olmayıp dikkatsizlik ve tedbirsizlik söz konusudur, yaya Zübeyde ise, 68. maddenin b bendinin 3. fıkrasında yer alan `taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır. Yayalar, bu yerlerden geçerken, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak zorundadırlar`” kuralını ihlal ettiğinden dolayı kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi`nden alınan 16.04.2007 gün ve 2061 sayılı raporda; “…Dosya içeriği ve olay yerini gösteren CD görüntüleri incelendiğinde sanığın olay yerindeki kavşağa süratli biçimde yaklaştığı, yolun sağında park halinde bulunan araçların ve bu araçların solunda yine sağ şerit içinde duran plakası belli olmayan bir otomobilin solundan süratli biçimde geçtiğinde, seyrine göre soldan yeterli kontrolü yapmadan yola girip yolun sağma geçmekte olan yayaya otomobilin sol önüyle çarpmasıyla olayın meydana geldiği, olay sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında, çarpma noktasının, yolun ortasındaki devamlı çizginin sağında, sağ şeritte belirlendiği, çarpma noktasına kadar devam eden 15 metre fren izinin tespit edildiği, çarpmadan sonra otomobilin çarpma noktasının 38 metre ilerisinde sol önünün hasarlanmış vaziyette durduğu, mevcut veriler birlikte dikkate alındığında, meskun mahal ve kavşak olan olay yerinde süratli biçimde seyreden, dolayısıyla tatbik ettiği frende etkisiz kalan sanığın ve mahalle süratli biçimde yaklaşan aracı dikkate almadan yolun karşısına geçmek isteyen yayanın olayda eşdeğerde kusurlarının görüldüğü, olay yerinin evvelinde yolun sağında park halinde bulunan araçların solunda, sağ şerit içinde durmuş olan plakası belli olmayan otomobil sürücüsünün olayın oluş biçimi dikkate alındığında olayda etkenliğinin bulunmadığı; mevcut bulgulara göre, A- Sanık idaresindeki otomobille meskun mahal ve kavşak olan olay yerine hızını mahal şartlarına göre ayarlamadan, süratli biçimde yaklaşmış, soldan yola girip yolun sağına geçmekte olan yayayı gördüğünde, tatbik ettiği frende hızından dolayı etkisiz kalıp neden olduğu olayda, yayayla eşdeğerde kusurlu görülmüştür. B- Ölen yaya olay yerine süratli biçimde tehlike arz edecek tarzda yaklaşan aracı yeterince kontrol etmeden, can emniyetini tehlikeye düşürecek tarzda, tedbirsizce yolun karşısında geçmek istediğinden dolayı olayda sanıkla eşdeğerde kusurlu görülmüştür. C- Olay anında yolun sağındaki araçların solunda, yine sağ şerit içinde duran plakası belli olmayan otomobil sürücüsünün, olayın oluş biçimi dikkate alındığında olayda kusuru görülmemiştir” görüşlerine yer verildiği,

Denizli 2. Sulh Hukuk Mahkemesi` tarafından yapılmış bulunan “kusur belirlenmesine ilişkin” tespit sırasında makine mühendisi bilirkişi Abdullah tarafından verilen 05.07.2006 tarihli raporda; “sürücü Ali açısından yapılan değerlendirmede; meskun saha olması nedeniyle 50 km. hız sınırını aştığı ve yoluna devam ettiği, kavşaklara yaklaşırken hızını kesmediği, düz yol çizgisine rağmen yol ve trafik durumuna göre hareket etmediği, yolun tam ortasında karşıdan karşıya geçmekte olan yayayı görebilecek bir durumda iken yayanın yola birden bire çıkmadığı gözlemlendiğinden, aşırı hız ve trafik kurallarına aykırı şerit değiştirmek suretiyle kazaya sebebiyet verdiği görüldüğünden, Ali`nin 2918 Sayılı Yasanın 84. maddesinde yer alan doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şeride hızlı ve kontrolsüz girerek 52/1 a maddesini de ihlal ettiğinden kazanın meydana gelmesinde asli ve 6/8 oranında kusurlu olduğu; yaya Zübeyde açısından değerlendirildiğinde; 2918 Sayılı Yasanın yayaları ilgilendiren karşıdan karşıya geçişlerde taşıt yolu üzerinde ve yaya geçidi olmayan yerlerde yolun sağından ve solundan geçmekte olan taşıtların hız vs. durumlarını dikkate alarak geçmesi gerekirken trafik yoğunluğu fazla olan bir yolda dikkatli ve süratli geçmediği anlaşıldığından kazanın oluşumunda tali ve 2/8 oranında kusurlu olduğu “, trafik ekiplerince tanzim olunan krokinin, kaza yeri ve noktasını tam yansıtmadığı, park halindeki araçların bulunduğu yerde fren izi işaretlenmiş olduğu, oysa aracın frenle ilgisinin bulunmadığı, yolun sağında ve solunda park eden araçların dikkate alınmadığı, ifadelere göre de aracın fren yapmadığı, şeklindeki saptamalarda bulunulduğu,

1001 Disco Bar`dan elde edilen güvenlik kamera kayıtlarını ihtiva eden CD`nin, 01.08.2006 tarihli duruşma sırasında izlendiği ve tespitlerin duruşma tutanağına yazıldığı,

Sanık Ali`nin savunmalarında hız sınırlarına uyduğunu ancak yaya olan Zübeyde`nin yola aniden çıkması nedeniyle çarpmayı engelleyemediğini ifade ettiği, aynı zamanda sanığın arkadaşı olan tanık Nazif`in ifadelerinin de savunmayı destekler nitelikte olduğu, tanıklar Özay, Asım, Timuçin ve Abdulkadir`in ise, süratli olan otomobilin, yoldan karşı tarafa geçmek isteyen kadına çok şiddetli bir şekilde çarptığını, fren sesi duymadıklarını söyledikleri,

1001 Disco Bar isimli işyerinin önünde kurulu bulunan güvenlik kamerasından çekildiği ve olayın yaklaşık 1 saniye öncesine ilişkin olan görüntülerden, sanığın kullandığı otomobilin çok hızlı gittiğinin açıkça görülebildiği, anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Kural olarak suç, ancak kastla işlenebilir. Ancak, yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. 5237 sayılı TCY`nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.

İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka yasada açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve gerçekleşen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir, iradi bir davranış bulunmadığı taktirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemez.

Buna göre taksirli sorumluluktan bahsedilebilmesi,

Taksirle işlenen bir suçun olması,

Hareketin iradi olması,

Sonucun istenmemesi ancak öngörülebilir olması,

Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Öğretide taksirin hukuki esasının izahı için, hukuka aykırı araçlar kullanma teorisi, öngörebilme teorisi, önleyebilme teorisi, yanılma teorisi şeklinde teoriler bulunmakta ise de, baskın görüş tüm eleştirilere karşın öngörebilme teorisi yönündedir.

Bilinçli taksiri açıklamada yetersiz olduğu ileri sürülen bu teoriye göre, bir kimsenin kendi fiilinin mümkün ve öngörülebilir sonuçlarını hesaplamakta iradi olarak özen göstermemesidir. Buradaki sorun veya zorluk öngörebilmenin kapsamı ve öngörebilmeyi tayinde benimsenmesi gereken ölçüdür. Sonucun öngörülebilirliği, failin içinde bulunduğu, sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır. Yine aynı şekilde burada öngörülebilir sonuç, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp, failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlardır. Fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup, sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmamaktadır. ( Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, sh. 358 vd. )

Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun da taksirli davranışının etkisinin olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmez, bu hal ancak 5237 sayılı TCY`nda kusur derecelendirilmesi nedeniyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.

5237 sayılı TCY`da taksir, basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, yasanın 22/3. fıkrasında bilinçli taksir; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Şu durumda; neticenin failce bilinmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istememesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

Somut olayda; Denizli il merkezinde çift yönlü olarak kullanılan ve akşam saatleri olması itibarıyla da iyice kalabalıklaştığı anlaşılan olay yeri caddede, yasal hız sınırı olan saatte 50 km. ile gidildiğinde bile sorun yaşanabileceği açıkça ortada iken, saatte 86 ila 92 km. arasında bir hızla seyreden sanık, birisine çarparak onun ölümüne neden olabileceğini öngörmüş, ancak şoförlük yeteneklerine, şansına ve yoldan geçen insanların kendilerini araçlardan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmek suretiyle, hiç istemediği neticenin gerçekleşmeyeceği yönünde yanlış bir zan ile hareket etmiştir. Buna karşılık neticenin meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu nedenle, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bunun dışında, suçun “basit taksirle mi”, yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesi açısından, ölenin de kusurlu olup olmamasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Zira kusurun var olup olmadığının veya derecesinin tespiti, hakim tarafından manevi unsur saptandıktan sonra, cezanın belirlenmesi aşamasında yapılması gereken bir işlemdir.

Bu itibarla, özel daire düzelterek onama kararı isabetli bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine ve dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul üyesi ise; “itirazın kabulü yönünde ” karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2-Dosyanın, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi`ne gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.11.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.kazanci.com

TRAFİK KAZASI – KIŞ LASTİĞİ VEYA ZİNCİR TAKMAMA NEDENİYLE

T.C
YARGITAY
12. Ceza Dairesi

2019/9401 E. , 2021/722 K.

“İçtihat Metni”
Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK’nın 85/1, 62/1, 50/4. maddesi delaletiyle 50/1-a, 52/2-3-4. maddeleri gereği mahkumiyet

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin ceza miktarına ve lehe hükümlerin uygulanması gerektiğine, katılanlar vekilinin ceza miktarına ve lehe hükümlerin uygulanmaması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine; ancak;

Sanık idaresindeki kamyonetle, gündüz vakti, meskun mahalde, iki yönlü, gidiş yönüne göre iniş eğimli, virajlı, yüzeyi buzlu olan asfalt kaplama caddede, sınıfına göre zorunlu olmasına karşın aracında kış lastiği bulunmadığı ve lastiklerine zincir takılı olmadığı halde seyrederken aracının 4,9 metre kayması sonucu direksiyon hakimiyetini kaybettiği esnada, seyir istikametine göre soldan yoldan çıkarak, aynı istikamette bankette yürümekte olan yayaya çarpmasıyla, mevcut hızını yol şartlarına göre ayarlamayarak, tam kusuruyla bir kişinin ölümüne sebebiyet verdiği olayda; sanığın eylemini bilinçli taksir ile gerçekleştirdiği ve cezasında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uyarınca artırım yapılması gerektiği gözetilmemesi,

Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 26/01/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

EMNİYET ŞERİDİNDE PARK -ASLİ KUSUR

T.C.
Yargıtay
Ceza Genel Kurulu

Esas No:2014/804
Karar No:2015/70
K. Tarihi:

Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan sanık H.. Ç..’ın beraatine ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.10.2011 gün ve 88-564 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.11.2013 gün ve 3956-26392 sayı ile;

“18.01.2011 günü saat 16.30 sıralarında, sanığın kullandığı kargo şirketine ait kamyonetin Ankara-Çubuk karayolunda, havalimanı yönünde üç şeritli yolun sağ şeridinde, yolun karşısında bulunan işyerine kargo bırakmak için yardımcı elemanın karşıya geçtiği ve sanığın aracın içindeyken dörtlülerini yakıp duraklamakta olduğu esnada; aynı yönden gelen ve ölen M.. D..’nin kullandığı otomobilin kargo kamyonetine arkadan çarpması ve iki kişinin ölümü ile bir kişinin hayat fonksiyonlarına etkisi dördüncü derece kemik kırığı olacak şekilde yaralanması ile sonuçlanan olayda; sanığın duraklamanın yasak olduğu taşıt yolu üzerinde duraklaması nedeni ile kusurlu olduğunun tespitine ilişkin trafik kaza tespit tutanağının oluşa ve dosya içeriğine uygun olduğu ve sanığın mahkumiyeti yerine bilirkişi raporuna itibarla sanığın beraatına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 02.04.2014 gün ve 93-110 sayı ile;
“…Olay günü maktul M.. D..’nin sevk ve idaresindeki 06 …. plakalı araçla Ankara-Çubuk istikametinde seyir halinde iken yol kenarında park etmiş ve uyarı babından dörtlü sinyallerinin yanık olduğu anlaşılan 34 …plaka sayılı araca arkadan çarpmak suretiyle iki kişinin öldüğü ve katılan K.. D..’nin ağır şekilde yaralandığı sabittir.

İlk kararımızda da belirtildiği üzere olay tarihinde güneşin batış saati 18.03 olup kazanın 17.00 sıralarında meydana gelmiş olması nedeni ile havanın aydınlık olduğunda bir tereddüt yoktur.

Trafik kaza tutanağından da görüleceği üzere Ankara-Çubuk yolunun asfalt kaplama, 12.70 metre genişliğinde, 3 şeritli ve yüzeyinin kuru olduğu anlaşılmaktadır. Kazanın meydana geldiği yerde görüşü engelleyecek viraj, tepe üstü şeklinde bir mani de yoktur. Trafik memurlarınca düzenlenen ve Yargıtay bozma ilamına konu 18.01.2011 tarihli raporda; sanığın yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde zorunlu haller dışında park etme, duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama kuralını ihlal ettiği gerekçesi ile kusurlu bulunmuştur.
Trafik Kaza Raporu yolun teknik durumu itibari ile salt taşıt yolunda durmuş olması sebebi ile kazanın meydana gelmesinde kusurlu sayılıp sayılmayacağı konusunda uzman teknik bilirkişiye gidilmiş 18.04.2011 tarihli raporda; açıkca durulan yer ve sebepleri de yazılmak suretiyle sanığa kusur atfedilemeyeceği belirtilmiş, bu rapor mahkememizce yeterli ve yerinde bulunmuştur.

2918 sayılı Yasanın 59 ve 60. maddeleri açıkça duraklamanın yasak olduğu yerleri zikretmiş olup sanığın durakladığı yerin 2918 sayılı Yasanın 60. maddesinde sayılan yerlerden olmadığı açıkça görülmektedir.

Kaldı ki; sanığın duraklaması, park etmesi yasak yerlerden olduğu kabul edilse dahi idari nitelikte kusur sayılacak bu eylemin meydana gelen neticeye sebep olup olmayacağı tartışılmalıdır.

Suçun maddi unsurları teoride tanımlanırken hareket, netice ve aradaki illiyet bağının varlığı aranmaktadır.

Olayda sanık yukarıda değinildiği gibi hatalı park etmiş olsa dahi bu park sebebi ile kazanın oluşup oluşmadığı zikredilmelidir. Zira trafik kaza tutanağı sadece durulması yasak yerlerde durmuş olması nedeni ile sanığa kusur atfetmektedir.

Kaza netice itibari ile facia denecek ağırlıktadır. 2 ölü 1 ağır yaralının mevcudiyeti karşısında duygusal olarak düşünülecek olursa sanığı cezalandırmak gerekebilir, ancak ceza yargılamasında duygusallığa yer vermek adaletsizliğin ta kendisi olacaktır, hak ihlali olacaktır.

Havanın gündüz, yolun 3 şeritli, aracın durması sebebi ile görüşün herhangi bir şekilde engellenmemiş olması ve özellikle aksi de kanıtlanamadığından dörtlü sinyallerin de yanık olması karşısında maktulün rahatlıkla iki ayrı şeritten geçip gitme ihtimali varken dalgınlık, uykusuzluk ve benzeri sebeple yolda duran ve geçişi engellemeyen sanığın aracına gidip arkadan çarpmasında kanunun aradığı manada illiyet bağının olmadığı kanaatına varılmıştır.

Taksirli suçlar Yargıtay uygulamalarından da anlaşılacağı üzere kişilere dikkatli ve özenli davranma konusunda yükümlülük getirmektedir. Bu yükümlüğün ihlali yaptırımla karşılanmaktadır. Ancak gerek kasıtlı gerek taksirli suçlar bakımından da fiil ile netice arasında illiyet bağının varlığı yukarıda tanımlandığı gibi zorunludur.

Sanığın yolda duraklamış olması kusurlu kabul edilse dahi bu trafik cezasını gerektirecek nitelikte bir eylem olup salt bu eylem ile netice arasında illiyet bağı olmadığından sanığa kusur atfedilememiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2014 gün ve 163927 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; iki kişinin ölümü ve bir kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan olayda sanığın kusurunun bulunup bulunmadığı ve buna bağlı olarak taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçunun sabit olup olmadığının tespitine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Bir kargo şirketinde şoför olarak çalışan sanığın aynı işyerinde kurye olan tanık Y.. B..’yı yanına alıp Çubuk İlçesi’ne kargo teslim etmek üzere Ford Transit marka kapalı kasa kamyonetle yola çıktığı, saat 16.30-17.00 sıralarında Ankara-Çubuk Karayolu’nun 3,8. km’sinde teslimat yapacakları firmanın karşısına geldiklerinde, üç şeritli yolun en sağ şeridinde duraklayıp aracı stop ettirmeden el frenini çekip dörtlü flaşörlerini de yakarak kuryeden yolun karşısındaki büfeye gidip kargoyu büfeye mi yoksa fabrikaya mı teslim edeceklerini sormasını istediği, kurye büfeye giderken sanığın araçta beklediği sırada sürücü koltuğunda M.. D.., ön sağ koltuğunda A.. D.. ve arka koltukta katılan K.. D..’nin bulunduğu 1997 model Doğan SLX marka aracın, sanığın duraklamakta olan aracına arkadan çarptığı, A.. D..’nin kaza mahallinde, M.. D..’nin üç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra hastanede öldüğü, K.. D..’nin ise, hayati tehlike geçirmeyecek, ancak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olmayan, hayat fonksiyonlarına etkisi dördüncü derece kemik kırığı olacak şekilde yaralandığı, sürücü belgeli sanığın alkolsüz olduğu, ölen şoför M.. D..’nin ise alkol tetkikinin yapılmadığı,

Trafik kazası tespit tutanağında; Ankara ilinden Çubuk ilçesi istikametine seyir halinde olan ölen M.. D.. yönetimindeki aracın Ankara-Çubuk yolunun 3,8. km’sine geldiğinde yolun sağ şeridinde duraklamış olarak bekleyen sanığın aracına arkadan çarpması sonucu kazanın meydana geldiği, bu kazada ölen M.. D..’nin asli kusurlardan “arkadan çarpma” sanığın ise yine asli kusurlardan “yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama” kuralını ihlal ettiği bilgilerine yer verildiği,

Olay yeri inceleme raporunda; asfalt yol yüzeyinin kuru, genişliğinin 12,70 metre olduğu, kaza mahallinde herhangi bir fren izinin bulunmadığı, kaza mahallinde duraklama yapıldığına dair bir uyarı işaret levhasının da olmadığının belirtildiği,

Kovuşturma aşamasında emekli trafik uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda ise; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun tanımlar maddesinde duraklamanın; trafik zorunlulukları dışında araçların insan indirmek ve bindirmek, eşya yüklemek boşaltmak veya beklemek amacıyla kısa süre için durdurulması olarak tarif edildiği, aynı kanunun 59. maddesinde yerleşim birimleri dışındaki karayolunda zorunlu haller dışında taşıt yolu üzerinde duraklamak veya park etmenin yasak olduğunun belirtildiği, 60. maddesinde ise, duraklamanın yasak olduğu yerlerin açıklandığı, bu durumda sanığın kullandığı kamyonetin durakladığı yerde belirtilen yasakların hiçbirinin bulunmadığı, sanığa olayın meydana geldiği yerde duraklamasından dolayı kusur izafe edilemeyeceği, arka istikametten gelerek arkadan çarpan müteveffa sürücünün otomobilinden korunma ya da olayı önleme imkanının bulunmadığı, müteveffa sürücünün ise seyrettiği yolun refüjle bölünmüş tek istikametli ve 12,70 metre genişlikte olduğunu düşünerek, yolda seyreden diğer araçları da dikkate alarak süratini tehlikeli bir durumun oluşması halinde en kısa mesafede aracını durdurabileceği asgari hıza düşürmesi, yolu kontrol edip dikkatini yola vermesi, önünde ve sağında duraklamış olarak bekleyen sanığın aracını gördüğünde yolun boş olan sol tarafına girmesi gerekirken bu tedbirlere dikkat etmeden sanığın aracına çarpmasıyla 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 84. maddesinin d bendinde belirlenen trafik kuralını ihlal edip aşırı derecede dikkatsizlik ve tedbirsizlikte bulunduğu ve olayda tamamen kusurlu olduğu, dosyadaki trafik kazası tespit tutanağını düzenleyen bilirkişilerin kanaatine iştirak edilmediği, zira raporun Karayolları Trafik Kanunu’nun 60. madde hükümleri dikkate alınmadan sadece 59. maddesi esas alınmak suretiyle düzenlendiği kanaatinin açıklandığı,

Anlaşılmaktadır

Ölenlerin bulunduğu aracın arka koltuğunda oturan ve kazada yaralanan müdahil K.. D..; Çubuk’a geldiklerinde Ankara Bulvarı’nda bir araca çarptıklarını, kaza anını hatırlamadığını beyan etmiş

Tanık Y.. B..; Ankara-Çubuk yolunda ilerlerken sanığın yolun sağında durduğunu, kendisinin yolun karşısında bulunan büfeye kargoyu nereye bırakacaklarını sormaya gittiğini, dönerken tam orta refüjde bulunduğu sırada büyük bir gürültü duyunca dönüp baktığında kazayı gördüğünü, kaza esnasında karşıdan karşıya geçtiği için yolun diğer tarafına baktığını, bu nedenle çarpma anını göremediğini, ancak herhangi bir fren veya korna sesi duymadığını, kaza esnasında sanığın aracının yol kenarında dörtlü sinyal lambaları yanık, motorunun çalışır vaziyette olduğunu, havanın henüz kararmadığını, yolun düz olduğunu, görüşü engelleyen bir hal bulunmadığını belirtmiş,

Sanık ise; Ankara Bulvarı üzerinde kullandığı aracı yolun en sağına gelecek şekilde durdurduğunu, el frenini çekip dörtlüleri yaktığını, yol kenarında bekleme yaptığı esnada büyük bir gürültüyle aracın sallandığını, kafasını sert şekilde direksiyona çarptığını, aracından inip çarpan araca doğru giderken bayıldığını, aracını park etmediğini, motor çalışır vaziyetteyken kısa süreli bekleme yaptığını, aracını kurallara uygun olarak durdurduğunu, olayda kusurunun olmadığını savunmuştur.

5237 sayılı TCK’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç kural olarak; ancak kastla işlenebilecekken, kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCK’nun 22/2. maddesinde; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.02.2014 gün ve 10-80, 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı ve öğretide benimsendiği üzere taksirin unsurları;
1- Taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.

Taksirli suçlarda da, gerek icrai gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.

5237 sayılı TCK’nun 22. maddesinin gerekçesinde; “…Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.

Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder…” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Buna göre; yargılamayı gerçekleştiren hâkimin, bilirkişilerin tespit ettikleri kusurun varlığı ya da yokluğu ve kusur oranları ile bağlı olmayıp, bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun bulunup bulunmadığının, varsa kusurunun ne olduğunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağının, her olayın özelliklerine göre ve kanuni gerekçelerle bizzat belirlemesi gerekmektedir. Bu kapsamda olayın gerçekleşme şeklini belirleme görevi de hâkime ait olup bilirkişi ancak bu hususta ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olabilecek ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir. Nitekim CGK’ nun 26.11.2013 gün ve 422-519 ve 25.03.2014 gün ve 9-138 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.

Diğer taraftan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun “tanımlar” başlıklı 3. maddesinde duraklama; “trafik zorunlulukları dışında araçların, insan indirmek ve bindirmek, eşya yüklemek, boşaltmak veya beklemek amacı ile kısa bir süre için durdurulması” şeklinde tanımlanmış, “duraklama ve park etme” başlıklı 59. maddesinde; “yerleşim birimleri dışındaki kara yolunda zorunlu haller dışında taşıt yolu üzerinde duraklamak veya park etmenin yasak olduğu” açıklanmış, “duraklamanın yasak olduğu yerler” başlıklı 60. maddesinde;

“ Taşıt yolu üzerinde;
a) Duraklamanın yasaklandığının bir trafik işareti ile belirtilmiş olduğu yerlerde,
b) Sol şeritte,(raylı sistemin bulunduğu yollar hariç),
c) Yaya ve okul geçitleri ile diğer geçitlerde,
d) Kavşaklar, tüneller, rampalar, köprüler ve bağlantı yollarında ve buralara, yerleşim birimleri içinde beş metre ve yerleşim birimleri dışında yüz metre mesafede,
e) Görüşün yeterli olmadığı tepelere yakın yerlerde ve dönemeçlerde,
f) Otobüs, tramvay ve taksi duraklarında,
g) Duraklayan veya park edilen araçların yanında,
h) İşaret levhalarına, yaklaşım yönünde ve park izni verilen yerler dışında; yerleşim birimi içinde onbeş metre ve yerleşim birimi dışında yüz metre mesafede,
Duraklama yasaktır” hükmü yer almış ve “trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller” başlıklı 84. maddesinin k bendinde ise;
“Araç sürücüleri trafik kazalarında;

k) Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama, …
Hallerinde asli kusurlu sayılırlar…” hükümlerine yer verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde saat 16.30-17.00 sıralarında sanığın sevk ve idaresindeki kamyonetle Ankara-Çubuk karayolunda seyir halindeyken Ankara Bulvarı’na geldiğinde, araçta bulunan kurye Y.. B..’nın kargoyu bırakacakları yeri sormak üzere yolun karşısındaki büfeye gittiği sırada gidiş ve geliş yönünün refüj ile ayrıldığı, zemini kuru olan üç şeritli asfalt yolun en sağ şeridinde kamyonetinin motoru çalışır vaziyette iken el frenini çekip dörtlü flaşörlerini de yakarak duraklama yaptıktan kısa bir süre sonra, arkadan gelen M.. D..’nin sevk ve idaresindeki otomobilin sanığın aracına arkadan çarptığı, otomobilde bulunan M.. D.. ve A.. D..’nin öldüğü, aynı araçta bulunan K.. D..’nin yaralandığı olayda, ölen M.. D..’nin Karayolları Trafik Kanununun 84. maddesinin (d) bendinde belirtilen “arkadan çarpma” kuralını ihlal etmesi, aracının hızını trafik akışına uydurmamak suretiyle dikkatsiz ve tedbirsiz davranması nedeniyle asli kusurlu olduğu, sanığın da; kısa süreliğine adres sorulup yola devam edilmesinin trafikte zorunlu hal olarak nitelendirilemeyeceği gözetildiğinde, aynı kanunun 59. maddesine göre; yerleşim birimleri dışındaki karayolunda yasak olan yerde duraklaması, trafiğin aktığı asfalt kaplama yolun dışındaki toprak kısımda duraklama imkanı varken üç şeritli karayolunun bir şeridini işgal etmesi, duraklanan yerin yerleşim birimleri dışında bulunması nedeniyle anılan kanunun 60. maddesinin somut olayda uygulama imkânının olmadığı, dolayısıyla kazanın ve bunun sonucunda ölüm ile yaralanmanın meydana gelmesinde ölenle birlikte kusurlu olduğu ve kaza tespit tutanağının oluşa uygun bulunduğu gözetilmeden, mahkumiyeti yerine beraatine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün somut olayda kusuru bulunan sanığın cezalandırılması yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1-Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.04.2014 gün ve 93-110 sayılı direnme hükmünün somut olayda kusuru bulunan sanığın cezalandırılması yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.03.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.

Exit mobile version