BERAAT EDEN VE VEKİL VEYA MÜDAFİ İLE TEMSİL EDİLEN SANIK YARARINA HAZİNE ALEYHİNE MAKTU AVUKATLIK ÜCRETİNE HÜKMEDİLECEĞİ

YARGITAY

3. CEZA DAİRESİ

Esas Numarası: 2024/11927

Karar Numarası: 2025/2971

Karar Tarihi: 05.02.2025

BERAAT EDEN VE VEKİL VEYA MÜDAFİ İLE TEMSİL EDİLEN SANIK YARARINA HAZİNE ALEYHİNE MAKTU AVUKATLIK ÜCRETİNE HÜKMEDİLECEĞİ

ÖZETİ: Beraat eden ve vekil veya müdafi ile temsil edilen sanık yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir. Bu hüküm, sanığın Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafii bulunması durumunda kovuşturma için Hazineden alınan ücretin mahsubu suretiyle uygulanır biçimindeki düzenleme dikkate alındığında kendisine Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince müdafi görevlendirilen ve İlk Derece Mahkemesince beraatine karar verilen sanık lehine hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2023 Yılı Tarifesi hükümlerine göre, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafi durumunda kovuşturma için Hazineden alınan ücretin mahsubu suretiyle maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekmektedir.

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi

SAYISI : 2023/315 E., 2023/1019 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : İzmir 18. Ağır Ceza Mahkemesi

SAYISI : 2021/94 E., 2023/109 K.

TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Onama

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle;

Temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi, gereği düşünüldü;

Temyiz talebinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi;

Sanık müdafiinin temyiz talebinin sadece vekalet ücretiyle sınırlı olduğu belirlenerek yapılan incelemede;

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168 ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 14/4 üncü maddesinde yer alan “Beraat eden ve vekil veya müdafi ile temsil edilen sanık yararına Hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir. Bu hüküm, sanığın 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince görevlendirilen müdafii bulunması durumunda kovuşturma için Hazineden alınan ücretin mahsubu suretiyle uygulanır” biçimindeki düzenleme dikkate alındığında kendisine 5271 sayılı CMK gereğince müdafi görevlendirilen ve İlk Derece Mahkemesince beraatine karar verilen sanık lehine hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2023 Yılı Tarifesi hükümlerine göre, 5271 sayılı CMK gereğince görevlendirilen müdafi durumunda kovuşturma için Hazineden alınan ücretin mahsubu suretiyle maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz istemi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu nedenle BOZULMASINA, ancak yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5271 sayılı CMK’nın 303/1 inci maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasına “Sanığın 5271 sayılı CMK gereğince müdafi ile temsil edildiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Görevlendirilen Müdafi ve Vekillere Yapılacak Ödemelere İlişkin 2023 Yılı Tarifesi hükümlerine göre 17.400,00 TL maktu vekalet ücretinin Hazineden alınarak sanığa verilmesine” ibarelerin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün Tebliğname’ye kısmen uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASI, dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304. maddesi uyarınca İzmir 18. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

MAL REJİMİ TASFİYESİ- KADININ ALTINLARIYLA EV ALINMASI

TC
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
2022/1273 E. , 2023/1238 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
SAYISI : 2022/2 E., 2022/6 K.
KARAR : Kesinleşen konularda karar verilmesine yer olmadığına
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.11.2021 tarihli ve 2021/5378 Esas, 2021/8372 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki mal rejiminden kaynaklanan alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 20.11.1982 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, Ankara 11. Aile Mahkemesinin 28.06.2013 tarihli ve 2012/920 Esas, 2013/845 Karar sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini, ve kararın 11.10.2013 tarihinde kesinleştiğini, müvekkiline düğünde takılan 5 adet üçlü burma bilezik, 7 adet gremse altın, 1 adet zincir, 1 adet 200 gram kelepçe tabir edilen bilezik, yüzük, kolye ve küpeden oluşan setin davalıya verildiğini, evlilik birliği içinde edinilen mallarda müvekkilinin de katkısının bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili adına kayıtlı olup sonrasında satılan Ankara …15150 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölüm için 2.000,00 TL, 2008 model … plakalı araç için 2.000,00 TL, Vakıfbank Çetin Emeç Şubesindeki altın hesabında yer alan 905 adet altın için 2.000,00 TL, davalı adına kayıtlı olan … 27874 ada 6 parseldeki 14 nolu bağımsız bölüm için 2.000,00 TL, müvekkiline ait ziynetler için 2.000,00 TL olmak üzere şimdilik 10.000,00 TL katkı, katılma ve değer artış payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, 15150 ada 1 parselde yer alan 4 nolu bağımsız bölümün müvekkilinin birikimleri, arkadaşlarından alınan borç para, müvekkilinin adına kayıtlı olan aracın satılması ve polis sandığından kredi çekmek suretiyle elde edilen paralarla satın alındığını ve davacı adına kaydedildiğini, sonrasında bu taşınmazın yine davacı tarafından satıldığını ve bedelin davacıda kaldığını, davacının elde ettiği bu parayla dava dilekçesinde belirttiği ziynetleri aldığını, artan paranın da davacıda kaldığını, sonrasında davalının babasından aldığı parayla ve kredi çekmek suretiyle 27874 ada 6 parseldeki 14 nolu bağımsız bölümü satın aldığını, bu evde davacının hiçbir katkısının bulunmadığını, 2008 model … plakalı aracın da müvekkiline ait olduğunu ve kendi geliri ile aldığını, sonrasında ihtiyaç nedeni ile satıldığını, ziynetlerin tamamının davacıda olduğunu, müvekkilinin hiçbir zaman 905 adet altının olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 12.12.2017 tarihli ve 2014/600 Esas, 2017/1046 Karar sayılı kararı ile; 11.10.2013 tarihinde boşanan eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, başka mal rejimi seçmediklerinden bu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadar da yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporlarından kadının ev hanımı davalının ise emekli polis olduğu, 01.01.2002 öncesi dönemde eşlerden birinin evliliğe emek katkısının kendisine katkı payı alacağı hakkı vermediği, katkı payı alacağı için mutlaka para veya parasal bir değer ile malın edinilmesine katılmanın veya katkıda bulunmanın zorunlu olduğu, davacı adına …Sitesi Mah. 15150 ada 1 parsel 4 numaralı bağımsız bölümün (4 numaralı bağımsız bölüm) 04.04.1997 tarihinde alındığı, 29.05.2000 tarihinde satıldığı, davacı vekili tarafından “düğünde takılan altınların evin alımında kullanıldığı” ileri sürülmüş ve tanıklar da aynı yönde beyanda bulunmuşlar ise de davacı vekilinin sonraki dilekçelerinde “davacının düğünde takılan takılarının bu taşınmazın alımı sırasında satılan ve davalı adına kayıtlı olan … plakalı aracın alımında” kullanıldığının iddia edildiği, … plakalı araç ise davalı tarafından 05.02.1996 tarihinde alınıp 12.11.1997 tarihinde satıldığı, dolayısıyla evin alımından 7 ay 8 gün sonra aracın satılmış olması nedeniyle davacının iddiasını doğrulamadığı, takıların miktar ve cins yönünden araç alımında kullanıldığının belli olmadığı gibi vekilin beyanlarıyla davacı adına kayıtlı olup bilahare satılan 4 numaralı bağımsız bölümün alımında kullanılmadığının sabit olduğu, zira davacı vekili iddiasını “aracın alımında kullanıldı” şeklinde değiştirdiği, aracın ise taşınmazın alımından sonra satıldığı, ziynetlerin davacıda olduğu tanık olarak dinlenen ortak çocuk … tarafından ifade edildiği, takıların araç alımında kullanıldığı yönünde davacının soyut iddiası dışında delil bulunmadığı, böyle olunca 4 numaralı bağımsız bölümün 04.04.1997 tarihinde o dönem çalışmakta olan davalının birikimleriyle alındığı ve davacı adına tescil edildiği, bu konuda davacı yararına bağış iddiası ve ispatı bulunmadığından davalının kendi katkısıyla aldığı ve davacı adına tescil ettirdiği bu taşınmazın satış bedelini almasında bir sakınca bulunmadığı, aksi halde davalının bu bedeli dava yolu ile alma olanağı bulunduğu, ayrıca bu bedelin daha sonra başka taşınmazların alımında kullanılmış olmasının erkeğin kişisel malı olduğu özelliğini ortadan kaldırmayacağı, davalı tarafından davacı tanığı …’a yazdırılan ve 4 numaralı bağımsız bölümün alım bedelini ayrıntılı gösteren belgeden anlaşılacağı üzere davacının 300 DM taşınmazın alımında katkısının bulunduğu, 4 numaralı bağımsız bölümün satışından elde edilen parayla önce … Mah. 27871 Ada 1 Parsel 9 nolu bağımsız bölümün (9 numaralı bağımsız bölüm) 17.11.2000 tarihinde alındığı ve bedelinin ödendiği, daha sonra buranın beğenilmemesi nedeniyle müteahhide 09.10.2001 tarihinde iade edildiği ve sonrasında aynı şahıstan Çankaya Cevizlidere Mah. … Ada 6 Parsel 14 nolu bağımsız bölümün (14 numaralı bağımsız bölüm) 29.12.2003 tarihinde davalı adına alındığı, davalı tarafından 9 numaralı bağımsız bölüm ile ilgili satıcı …ile yapılmış olunan 28.04.2000 tarihli satış sözleşmesinin dosyaya sunulduğu, bu yerin tapu kaydının her ne kadar 17.11.2000 tarihli olduğu görünse de satış işleminin 28.04.2000 tarihinde gerçekleştiği, dolayısıyla davalının kişisel malı olduğu, aynı şekilde 14 numaralı bağımsız bölümün de 2002 öncesinde temelden girilmek suretiyle alındığı ancak tapu kaydının geç oluşturulduğu, 14 numaralı bağımsız bölüme ilişkin kat irtifakının 22.02.2001 tarihinde kurulduğu, yapı kullanma izninin 23.05.2005 tarihinde alındığı, kat mülkiyetine geçiş tarihinin ise 15.06.2005 olduğu, tüm bu tespitlerin davacı asılın 09.11.2016 tarihli oturumdaki beyanı ile de doğrulandığı, 4721 sayılı Kanun’un 220/4 üncü maddesi uyarınca kişisel mal yerine geçen değerlerinde kişisel mal sayılacağından gerek 4 numaralı bağımsız bölümün satış bedelinin, gerek 9 numaralı bağımsız bölümün satış bedelinin, gerekse 01.01.2002 tarihinden önce alındığı anlaşılan dava konusu 14 numaralı bağımsız bölümün davalı erkeğin kişisel malı olduğu, davacı sair iddialarını kanıtlayamadığından davacının katkı alacağının 300 DM karşılığı 3.949,80 TL olduğu, davacının taşınmazlarla ilgili başkaca bir hakkının bulunmadığı, Vakıfbank altın hesabına gelince; altın hesabının ilk olarak 22.11.2011 tarihinde bankaya 91.000,00 TL yatırılmak suretiyle açıldığı, hesaptan davalının 905 birim altın aldığı, 03.07.2012 tarihinde ise 864 birim altını bozdurup bedeli olan 79.626,24 TL’yi çekmek suretiyle hesabı kapattığı, buradaki birikimin davalı adına kayıtlı 24.10.2007 tarihinde alınıp 18.10.2011 tarihinde satılan ve edinilmiş mal niteliğindeki …plakalı sayılı aracın satışından elde edilen para ve emekli ikramiyesinden oluştuğu, yapılan hesaplamaya göre davacının araç bedelinden 12.740,20 TL, ikramiyeler nedeniyle de 14.437,78 TL olmak üzere toplamda 27.177,98 TL katılma alacağının bulunduğu, davacının dava dilekçesinde 4 numaralı bağımsız bölüm için 2.000,00 TL katkı payı alacağı, … plakalı araç için 2.000,00 TL katılma alacağı, altın hesabı için 2.000,00 TL katılma alacağı, 14 numaralı bağımsız bölüm için 2.000,00 TL katılma alacağı talep ettiği, taleple bağlılık ilkesi gereğince davacının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile 2.000,00 TL katkı payı, karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile 6.000,00 TL katılma alacağının davalıdan tahsiline, kanıtlanamayan ziynetlere ilişkin 2.000,00 TL istemin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 20.11.2018 tarihli ve 2018/387 Esas, 2018/1475 Karar sayılı kararı ile özellikle davacının düğünde takılan ziynetler bakımından talebinin soyut iddiadan ibaret olup ispatlanmadığına, kaldı ki davacının bu hususta önce ziynetlerin satılarak 4 numaralı bağımsız bölümün edinildiğini bildirdiği, daha sonra bu beyanını değiştirerek ziynetlerin satılarak … plakalı aracın alındığını açıkladığı, bu hususta tanık beyanlarının da davacıyı doğrulamadığı, buna göre ziynetler yönünden davacının iddiasının kabul edilemeyeceği gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1. Davacının tasfiye konusu araç ve banka hesabı yönünden temyiz itirazlarının incelemesinde;
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kadının itirazları yersizdir.
2. Davacının diğer mallara yönelik temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Somut olayda, mahkemece, kadının ziynetlerle 14 nolu bağımsız bölümün edinilmesine katkısını ispatlayamadığı gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmiş ise de, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre gerekçe hatalı olmuştur. Şöyle ki, davacının dava dilekçesi ve yargılama sırasındaki beyanlarında düğünde takılan ziynetlerin davalı adına edinilen malların alınmasında kullanıldığına yönelik beyanlarına, davalının cevap dilekçesindeki 4 nolu bağımsız bölümün alınmasına ve satışından elde edilen paranın kadın adına dava dilekçesinde belirtilen ziynet eşyalarının alındığına yönelik beyanları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, kadının düğünde takılan takıları ile önce araç alındığı, bu aracın da satılarak 4 nolu bağımsız bölümün kadın adına satın alındığının hayatın olağan akışına uygun olarak kabulü gerekir. O halde, 1996 model aracın kadın adına edinilen 4 nolu bağımsız bölümün alınmasında kullanıldığı çekişmeli olmadığına, 4 nolu bağımsız bölümün satışından elde edilen para ile kadına ziynet eşyalarının alındığının mevcut delil itibariyle davalı tarafından ispatlanamadığına ve mahkemece 4 nolu bağımsız bölümün satışından elde edilen paranın 14 nolu bağımsız bölümün alımında kullanıldığına yönelik kabulü yerinde olduğuna göre, kadının 14 nolu bağımsız bölümün edinilmesine ziynetleriyle de katkı yaptığı kabul edilerek katkı payı alacağı hesaplanması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; davacının ziynet iddiasının kanıtlanmadığı, miktar ve cinslerinin bilinmediği, dolayısıyla hesaplamaya konu olması veya edilmesinin olanaklı olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; Yargıtay bozma ilâmı doğrultusunda karar verilmesi istemiyle hükmün bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda; eşler arasında mal ayrılığı rejimin geçerli olduğu dönemde edinildiği anlaşılan ve davalı erkek eş adına kayıtlı olan dava konusu 14 numaralı bağımsız bölümün edinilmesinde, davacı kadın eşin katkısını ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Medeni Kanun’un (743 sayılı Kanun) 147, 170, 181, 186, 191 ve 211 inci maddeleri ile
Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 202 ilâ 255 inci maddeleri.

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un (4722 sayılı Kanun) 10 uncu maddesine göre; 4721 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce evlenmiş olan eşler arasında bu tarihe kadar tâbi oldukları mal rejimi devam eder. Eşler, Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıl içinde başka bir mal rejimi seçmedikleri takdirde, bu tarihten geçerli olmak üzere yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimini seçmiş sayılırlar.

3. Türk Medeni Kanunu’nun 179 uncu maddesinde mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümlerin uygulanacağı açıklanmıştır. Bu düzenleme gereğince 4721 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinde evli olan eşlerin; önceki dönemde edindikleri mallarının tasfiyesi Medeni Kanun (743 sayılı kanun) hükümlerine göre, bu tarihten sonra edinilen malların tasfiyesi ise 4721 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.

4. Medeni Kanun’un “VII-Malların tasfiyesi: 1-Boşanma halinde” başlıklı 146 ncı maddesi ile “Karı koca, mallarının idaresi hakkında hangi usulü kabul etmiş olursa olsun boşanma vukuunda her biri kendi şahsi emvalini geri alır. Husule gelmiş olan ziyade, kabul ettikleri usulün hükümlerine tevfikan aralarında taksim olunur. Zuhur eden noksan, karısı tarafından sebebiyet verildiğini ispat etmedikçe kocaya aittir. Boşanan karı koca, birbirinin kanuni mirasçısı olamaz ve evlenme mukavelesi ile veya boşanmadan evvel yapılmış ölüme bağlı bir tasarruf ile temin olunan menfaatleri zayi eder” hükmü düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 170. maddesi ile de yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı kabul edilmiştir. İlgili madde “Karı koca, evlenme mukavelenamesi ile kanunda muayyen diğer usullerden birini kabul etmedikleri takdirde veya kabul edipte kanunda gösterilen sebeplerden birinin hüdusu halinde, aralarında mal ayrılığı cereyan eder” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, eşler mal rejimi sözleşmesi ile seçimlik mal rejimleri olan 191 inci ve devamı maddelerde düzenlenen mal birliği rejimini veya 211 inci ve devamı maddelerde düzenlenmiş olan mal ortaklığı rejimini seçmemişlerse evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimine tabi olacaklardır.

5. Medeni Kanun’un 186/1 inci maddesinde “Karı kocadan her birinin bütün mallarının mülkiyet ve idare ve intifa haklarını muhafaza etmesine, mal ayrılığı denir” denilmek suretiyle mal ayrılığı rejiminin kısa tarifi yapılmış, aynı Kanun’un 189 uncu maddesindeki “Karı kocadan her birinin mallarının geliri ve kazançları, kendisine aittir” düzenlemesiyle de, eşlerin gelirlerinin kendi kişisel malları olduğu belirtilmiştir.

6. Medeni Kanun’un mal ayrılığı rejiminin tasfiyesini düzenleyen 181 inci maddesi “Karı koca, mukavele ile başka bir usul kabul etmiş olupta evliliğin devamı esnasında akit veya diğer bir sebeple mal ayrılığı vukuunda alacaklıların hakları mahfuz kalmak şartiyle karı kocadan her biri kendi mallarını geri alır” hükmünü taşımakta olup; esasen her eşin kendi malını alarak evlilik birliğinden ayrılması düşüncesi benimsenmiştir. Eşlerin, birbirlerinin kişisel mallarına katkılarının söz konusu olduğu durumlarda ise tasfiyenin nasıl yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, 743 sayılı Kanun’un 5 inci maddesi yollaması ve mülga Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 544 üncü maddesi ve aynı yöndeki Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) ise 646 ncı maddesi uyarınca, 743 sayılı Kanun’un tamamlayıcısı olarak kabul edilen 818 sayılı Kanun’un genel hükümlerinden yararlanılarak tasfiye gerçekleştirilecektir. 818 sayılı Kanun’un 544 üncü maddesinde “Kanunu Medeninin müttemimi olan işbu kanun merbut tashihler ile beraber kabul edilmiştir” hükmüne, 6098 sayılı Kanun’un 646 ncı maddesinde ise “Bu Kanun, 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Beşinci Kitabı olup, onun tamamlayıcısıdır” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun’un tamamlayıcısı olup, Medeni Kanun’da hüküm bulunmayan hususlarda, Borçlar Kanunu uygulanmalıdır. 743 sayılı Kanun’da mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme bulunmadığından, eşlerin yaptıkları katkının karşılığını evlilik sona erdiğinde alabilmeleri 818 sayılı Kanun’dan yararlanmak suretiyle Yargıtay içtihatlarıyla geliştirilen “katkı payı alacağı kavramı” ile mümkün kılınmıştır.

7. Katkı payı alacağı, 743 sayılı Kanun gereği mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde evlilik birliği devam ederken bir eşe ait mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına diğer eşin para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkısının karşılığı olmak üzere hesaplanan mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacak türüdür. Kural olarak katkıda bulunan eş, diğer eşten katkısının karşılığı olarak sadece alacak isteğinde bulunabilir, ayın talep edemez. Çünkü; Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 07.10.1953 tarihli ve 1953/8 Esas, 1953/7 Karar sayılı kararı ve “mülkiyeti nakleden akitler resmi şekilde yapılmadıkça muteber olmazlar” yönündeki 743 sayılı Kanun’un 634 üncü maddesi hükmü gereği ayın talep edilebilmesi için eşler arasında akdi ilişkinin varlığı ve ispatı gerekir.

8. Katkı payı alacağına ilişkin olarak 743 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde belirlenip uygulanan ilke ve esasların benzeri, 4721 sayılı Kanun’un 227/1 inci maddesinde düzenlenen “değer artış payı” alacağı ile kanun hükmü hâline getirilmiştir. Ancak, katkı payı alacağı ile değer artış payı alacağı davaları arasında önemli farklılıkların bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. Burada dikkat edilmesi gereken hususlar özellikle, katkının; mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına yönelik olması, para ya da para ile ölçülebilen maddi bir değerle yapılması, hayatın olağan akışına göre eşlerin birbirlerine günlük hayatta yapmaları gereken basit katkı ölçüsünü aşan esaslı nitelikte olması, resmî evlilik akdi ile bir araya gelmiş eşler arasında mal rejiminin devamı süresince gerçekleşmesi ve uygun karşılığı alınmaksızın yapılması gerekmektedir.

9. Medeni Kanun’un 170 inci maddesi uyarınca geçerli olan mal ayrılığı rejiminde, eşlere ait mallar kendi kişisel malları olduğundan, katkının yapıldığına dair ispat yükü bunu iddia eden eşe aittir. Katkının; toplu para vermek suretiyle veya çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle yapıldığı ileri sürülebilir. Toplu para vermek suretiyle yapılan katkıda öncelikle, iddia edilen miktarda paranın bulunduğu, kaynağı ve bunun katkıda kullanıldığı ispatlamalıdır. Toplu para ile katkı iddiasında bulunan eş, o dönemde iddia ettiği miktarda katkıda bulunabilecek ekonomik gücünün olduğunu ve tasfiyeye konu malın edinilmesinde, iyileştirilmesinde veya korunmasında kullandığını tanık dâhil her türlü delille ispat edebilir. Çalışma karşılığı elde edilen gelirle katkının gerçekleştirildiği ileri sürüldüğü takdirde ise öncelikle, davacı düzenli ve sürekli çalıştığını ispat etmelidir. Bu doğrultuda, eşin çalıştığı işe ve süresine ait maaş bordroları, sigorta kayıtları, işyerine ait diğer çalışma belgeleri, meslek ve sanat odaları ile ticaret ve sanayi odaları kayıtları, şirket ortaklık belgeleri, tanık beyanları da dâhil her türlü delilden yararlanılabilir. Düzenli ve sürekli çalışmanın varlığının kabulü için resmî kayıtlara mutlak suretle ihtiyaç duyulmaz, zira kayıt dışı çalışıldığı yönünde hâkimde yeterli kanaat uyandıracak şekilde ispatlanmışsa, düzenli ve sürekli çalışmanın varlığı kabul edilmelidir. Katkı iddiasında bulunan eş, anlatılan şekilde katkısının olduğunu ispatladığı takdirde, hayatın olağan akışı uyarınca elde edilen gelirin “katkıda kullanıldığı” fiili karine olarak kabulü gerekir. Bundan sonra gelirin başka yerde kullanıldığını iddia eden diğer eş, fiili karinenin aksini ispatlamalıdır. Diğer bir ifadeyle böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Zira, hayatın olağan akışı gereği olması gerekenin aksini iddia eden taraf ispat yükümlülüğü altındadır.

10. Eldeki davada; taraflar 20.11.1982 tarihinde evlenmiş, 13.07.2012 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 11.10.2013 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Eşler arasında sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden; evlilik tarihi olan 20.11.1982 tarihinden 4721 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejimi, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği 13.07.2012 tarihine kadar ise 4721 sayılı Kanun’un 202/1 inci maddesi ile düzenlenen edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Davaya konu taşınmazın tapu tescil kaydı her ne kadar eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimin geçerli olduğu 29.12.2003 tarihinde davalı eş adına oluşturulmuş ise de Özel Dairenin de kabulünde olduğu üzere, bu yerin ödemelerinin 2002 yılı öncesinde tamamlandığı, dolayısıyla talebin katkı payı alacağına konu olduğu hususu şüphesizdir.

11. Somut olay yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler kapsamında değerlendirildiğinde; davacı kadın vekili, 05.05.2014 dava dilekçesinde “evlilik birliği içinde edinilen ve davalının hesabında olan altınlar ile müvekkilin kendisine düğünde takılan altınlarla, davalının mülkiyetindeki taşınmaz ve satılan otomobil, mal rejiminin devamı süresince edinilmiş mal niteliğindedir. Müvekkilin de edinilen bu mallarda katkısı olduğu aşikardır” demek suretiyle dava konusu taşınmazın edinilmesine ziynet eşyaları ile katkıda bulunduğunu ileri sürmüştür. Davacı vekili 25.03.2015 tarihli dilekçesinde ise “Düğünde …’ye takılan altınlar bozdurularak araba satın alınmıştır. Daha sonra bu araç satılarak Batıken’teki ev alınmıştır” beyanına yer vermiştir. Dolayısıyla davacının, ziynetlerle ilgili iddiasını değiştirdiğinden bahsedilmesi doğru olmamıştır. Davalı vekili 27.05.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tarafların düğününde takılan ziynet eşyalarına ilişkin bilgi vermediği, ancak sonrasında 4 numaralı bağımsız bölümün müvekkilinin kendi birikimleri ile satın alarak eşi adına tescil ettirdiğini, buranın satılmasından elde edilen para ile kadının dava dilekçesinde cins ve miktarlarını belirttiği ziynet eşyalarını aldığını ve bu eşyaların da davacıda olduğunu beyan etmiştir.

12. Dinlenen davacı tanıklarından …’ın “düğünde takılan altınlarla davacı adına kayıtlı olan evin alındığı, sonrasında bu evin satılarak davalı adına kayıtlı olan evin alındığı” şeklinde beyanda bulunduğu, bu beyanı doğrular nitelikte tanık …’ın daha ayrıntılı olan beyanında “… evlendikten sonra kendisine takılan takıları bozdurarak Batıkent’teki evin alımına katkı sağladı. Ben aradan uzun süre geçtiği için tam hatırlamamakla beraber o tarihlerde 7-8 adet burma bilezik, üzerinde bir büyük ve bir miktar küçük altınlar olan zincirli set, sayısını hatırlamadığım çeyreklerini bozdurarak bu evin alımına katkı yaptı. Bu arada eşler bir miktar birikim yapmış ve araba almışlardı. Bu arabayı da satıp evin alımına kattılar. Ancak ben tam olarak altınların adet ve niteliğini, kaça satıldığını, arabanın kaça alınıp satıldığını ve Batıkent’teki evin kaça alındığını hatırlamıyorum. Sonrasında bu ev satıldı. Satım bedelini de bilmiyorum. Balgat’ta yine satın alma bedelini hatırlamadığım bir ev satın alındı. Batıkent’teki evin satış bedeli, Balgat’taki evin satış bedelini birebir karşılamadı, üstüne bir miktar kattılar, ancak ne kadar kattıklarını da bilmiyorum” dediği, dinlenen diğer davacı tanığı …’un da aynı yönde beyanlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.

13. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların düğünlerinde takılan ziynet eşyaları ile ilk önce … plaka sayılı aracın satın alındığı ve 05.02.1996 tarihinde erkek eş adına tescil edildiği, erkeğin tayininin Ankara’ya çıkması nedeniyle eşlerin Ankara ilinden ev almak istedikleri, ilk olarak 4 numaralı bağımsız bölümün 04.04.1997 tarihinde satın alınarak kadın eş adına tescil edildiği, bu evin alımına ilişkin dosyada mevcut ve taraflarca doğruluğu kabul edilen …tarafından düzenlenen belgeye göre “evin borcundan kalan 50.000.000 ETL bedelin kiracı çıkınca ödeneceği” şeklinde açıklamaya yer verildiği, bu tarihten sonra erkek eş adına kayıtlı … plaka sayılı aracın 12.11.1997 tarihinde satıldığı, hayatın olağan akışına uygun olarak bu aracın satışından elde edilen parayla evin kalan borcunun ödendiğinin kabulünün gerektiği, sonrasında kadın adına kayıtlı olan 4 numaralı bağımsız bölümün 29.05.2000 tarihinde satılarak elde edilen para ile erkek adına kayıtlı 14 numaralı bağımsız bölümün alındığı, her ne kadar erkek eş tarafından 4 numaralı taşınmazın satılmasından elde edilen para ile kadına ziynet eşyası alındığı belirtilmişse de erkeğin bu iddiasına ilişkin ortak çocuk …’i dinlettiği, çocuğun 28.02.1999 doğumlu olup tarafların evlenmesinden 17 yıl sonra dünyaya geldiği, dolayısıyla davaya konu araç ve evlerin alımında henüz bebek olduğu, beyanında ziynetlerle ilgili “annemde yüzük, bilezik, küpe gibi ziynet eşyaları vardı ancak bunların da ne olduğunu bilmiyorum” dediği, bu beyandan hareketle erkeğin 4 numaralı bağımsız bölümün satışından elde edilen paranın 14 numaralı bağımsız bölümün alınmasında değil de kadının kendisine ziynet eşyası aldığına ilişkin iddiasını kanıtladığının kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Olağan olan, evlilik birliği içinde edinilen taşınmaza ev hanımı olan kadının var olan ziynetleri ile katkı yapmasıdır. Öyle ise kadının 14 numaralı bağımsız bölümün edinilmesine ziynetleriyle katkı yaptığı kabul edilerek katkı payı alacağı hesaplanması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
14. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
15. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara 2. Aile Mahkemesine gönderilmesine, 13.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI

VASİYETNAMENİN İPTALİ 

Vasiyetname her ne kadar hukuki bir işlem olsa da, kanun koyucu vasiyet edenin son arzularına önem verdiğinden geçerlilik koşulları olmayan bir vasiyetnamenin kesin hükümsüz olmasını kabul etmemiş, iptal edilebilir olmasını öngörmüştür.

Kurucu unsurları gerçekleşmiş ve yürürlüğe giren vasiyetnamenin geçerli olması için gerekli olan ehliyet, şekil şartı, hukuka ve ahlaka aykırı olmama şartları gerçekleşmemiş olsa bile; vasiyetnamenin kesin hükümsüzlüğü değil,iptal edilebilirliği kabul edilmiştir (TMK m.544, 557-558).

Ancak, vasiyetnamenin kurucu unsurlarının bulunmaması halinde kesin hükümsüzlük değil yokluk söz konusu olur.

VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI

Vasiyetnamenin iptali şu sebeplerle dava konusu edilebilir:

  • Vasiyetname vasiyet edenin tasarruf ehliyeti bulunmadığı sırada yapılmışsa,
  • Vasiyetname yanılma, aldatma , korkutma veya zorlama sonucu yapılmışsa,
  • Vasiyetnamenin içeriği, bağlandığı koşullar veya yükümlülükler hukuka ve ahlaka aykırı ise,
  • Vasiyetname kanunda belirtilen şekil şartlarına aykırı yapılmış ise iptali istenebilir.

İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. İptal davası vasiyetnamenin tamamı veya bir kısmının iptaline ilişkin olarak açılabilir.

İptal davası, vasiyetname yoluyla vasiyetnamenin yapılmasına katılmış kişilere, eşlerine veya hısımlarına kazandırmada bulunmadan kaynaklanan sakatlığa dayalı ise vasiyetnamenin tamamı değil, sadece bu kazandırmalar iptal edilir.

Kanunda sayılan diğer iptal sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz

  • Vasiyetname yapanın tasarruf ehliyetinin bulunmaması,
  • Vasiyetnamenin yanılma, aldatma, hile, korkutma veya zorlama yoluyla yapılması,
  • Vasiyetnamenin gerek içeriğinin gerekse de bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka ve ahlaka aykırı olması,
  • Vasiyetnamenin Şekil yönünden noksan olması.

İptali mümkün vasiyetnameler, iptal davası neticesinde iptal edilmeden kendiliğinden ortadan kalkmazlar. İptali mümkün vasiyetnameler, iptal davası açılarak kesin yargı kararı alınıncaya kadar hükümlerini sürdürürler. İptal davasının kesinleşmesiyle birlikte mahkeme hükmü geçmişe yönelik olarak sonuç doğurur.

Vasiyetnamenin iptali davalarında görevli mahkeme, Asliye Hukuk Mahkemesidir. Vasiyetnamenin iptali davası vasiyetçinin son yerleşim yeri mahkemesinde açılmalıdır.

VASİYETNAMENİN İPTALİ DAVASI AÇMA SÜRESİ

Medeni Kanunda vasiyetnamenin iptali davaları açısından üç çeşit hak düşürücü süre öngörülmüştür. Bunlar;

  • Davacının ölüme bağlı tasarrufu, iptal sebebini, kendisinin hak sahibi olduğunu öğrenmeden itibaren bir yıllık hak düşürücü olan ilk süredir. Bu bir yıllık hak düşürücü süre vasiyetname usulüne göre açılıp ilgililerine okunmadan işlemeye başlamaz.
  • İptal davası açma hakkı, herhalde vasiyetname açılma tarihi üzerinden iyi niyetli davalılara karşı on yıllık süre geçmekle düşer.
  • İptal davası açma hakkı, herhalde vasiyetname açılma tarihi üzerinden kötü niyetli davalılara karşı yirmi yıl geçmekle düşer.

İptal davası bozucu yenilik doğuran bir davadır ve geçmişe etkili sonuç doğurur. İptal davası dava açmayan kişiler için hüküm doğurmaz ve sadece davanın taraflarını bağlar. Yine vasiyetnamenin iptali davası vasiyetnamenin bir kısmı için açılabileceği gibi tamamı için de açılabilir.

ARAMA KARARINDAN BELİRTİLEN SAATTEN ÖNCE ARAMA YAPILMASI -HUKUKA AYKIRI ARAMA

TC
YARGITAY
10. Ceza Dairesi
2024/8417 E. , 2025/41 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2024/2752 E., 2024/1651 K.
SUÇ : Uyuşturucu madde ticareti yapma
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün onanması

Sanık hakkında kurulan hükmün, yapılan ön inceleme neticesinde temyiz edilebilir olduğu, temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteminin süresinde olduğu, temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, 5271 sayılı CMK’nın 299/1. maddesi gereği takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:

I. HUKUKİ SÜREÇ

A. Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesince sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir.

B. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesinin yukarıda belirtilen kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ

Sanık müdafiinin temyiz sebepleri özetle;
1. Suçun unsurlarının oluşmadığına,
2. Yeterli delil bulunmadığına, beraat kararı verilmesi gerektiğine,
3. Eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturacağına,
4. Sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması gerektiğine,
5. Delil değerlendirmesinin hatalı yapıldığına,
6. Kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna, İlişkindir.

III. GEREKÇE

Alınan istihbari bilgi üzerine sanığın adresinde ve müştemilatında Cumhuriyet savcısı tarafından gecikmesinde sakınca bulunan hal kapsamında 13.12.2023 saat 23.00 ile 14.12.2023 saat 01.30 arasında arama yapılabilmesi için yazılı arama emri verildiği halde, 13.12.2023 tarihli arama tutanağına göre söz konusu adreste 13.12.2023 günü saat 21.00 sıralarında arama işlemine başlanılıp saat 22.55’de arama işleminin bitirildiğinin anlaşılması karşısında; arama işleminin arama emrinde belirtilen saatlerden önce yapılarak suça konu maddelerin ele geçtiği, ikametin CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde aranmadığı, hukuka aykırı arama sonucu ele geçirilen maddenin “suçun maddi konusu” ve “suçun delili” olarak hükme esas alınamayacağı gözetilerek, somut olayda suçun maddi konusu bulunmaması nedeniyle suçun unsurları oluşmadığından, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması hukuka aykırı bulunmuştur.

IV. KARAR

Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle, sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi kararının 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi gereği, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre sanığın SALIVERİLMESİNE, başka bir suçtan hükümlü ya da tutuklu bulunmadığı takdirde salıverilmesinin sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına,
Dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304/2-a maddesi uyarınca takdîren Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilamının bir örneğinin ise Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
06.01.2025 tarihinde karar verildi.

SAHTE BELGELERLE BANKAYA YAPILAN KREDİ KARTI BAŞVURUSU

TC
YARGITAY
8. Ceza Dairesi
2014/21644 E. , 2014/30708 K.

“İçtihat Metni”
Tebliğname No : 8 – 2013/309656
MAHKEMESİ : Antalya 18. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 21/05/2013
NUMARASI : 2009/943 (E) ve 2013/462 (K)
SUÇ : Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma

Gereği görüşülüp düşünüldü:

1- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Sanığın, sahte belgelerle kredi kartı almak amacıyla bankaya başvurması sonucu, belgelerde adı geçen şahsın gözaltına alınmasına neden olduğundan bahisle “kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak” suçundan cezalandırılması için dava açılıp, mahkumiyetine karar verilmiştir. Bir kimsenin hukuka aykırı olarak bir yere gitmesi veya bir yerde kalması, özgürlüğünden yoksun bırakılması halinde, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak suçu oluşmaktadır. Suç doğrudan doğruya fail tarafından işlenebileceği gibi, bir kişinin azmettirilmesi, asıl faile yardım edilmesi suretiyle de işlenebilir.
İftira suçu ise; işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma veya kovuşturma başlatılması ya da idari bir yaptırım uygulanması için bir kimseye hukuka aykırı isnatta bulunulmasıdır. TCK.nun 267. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bu fiil nedeniyle iftira edilenin gözaltına alınması halinde iftira eden, mağdurun hürriyetinden yoksun kılınması suçundan da dolaylı fail olarak sorumludur.
Somut olayda; mağdurun kimliğini kullanarak sahte kredi kartı almak için bankaya başvuran ve kendisine kart verilmeyen, adına belge düzenlenen kişinin; bir suç işlendiğinden bahisle yetkili makamlara başvurusu bulunmadığından ve mağdurun özgürlüğünü bizzat kısıtlamadığı gibi görevlileri azmettirdiği hususunda delil olmadığından kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurları bulunmamaktadır.
Başkasının hürriyetini kısıtlama suçu kasten işlenen suçlardandır. Suçun manevi unsuru, bilerek ve isteyerek bir kimsenin bir yere gitmek veya bir yerde kalmak özgürlüğünden yoksun bırakılmasıdır. Sanığın; adına belge düzenlediği kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması kastı bulunmadığından TCK.nun 109/1. maddesinde yazılı suçun yasal unsurları olayda gerçekleşmemiştir.
Öte yandan, ceza yasasının sahtecilik suçlarına ilişkin bölümünde, iftira suçunda olduğu gibi sahtecilik suçunun işlenmesi sonucunda bir kimsenin özgürlüğünün kısıtlanmasına neden olunması halinde TCK.nun 109. maddesinin uygulanması gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. İmzası taklit edilen kişinin gözaltına alınması hususunda yetkili merciilerin azmettirildiği de ileri sürülemez. Ceza Yasasında objektif sorumluluk kural olarak kabul edilmemiş olup TCK.nun 23. maddesi uyarınca fiilin kastedilenden daha ağır veya başka bir sonucun oluşumuna neden olması halinde kişinin sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekmektedir. Dosya kapsamına göre de, sanığın taksirli bir haraketi mevcut değildir.
Sanığın, kredi kartı almak için şikayetçi adına bankaya müracaat etmesi ve bir takım belgeleri şikayetçi adına imzalaması iftira suçunu oluşturmayıp eylemi, sahtecilik veya kredi kartını alması halinde TCK.nun 245/2. maddesindeki suçu oluşturmaktadır. Dolayısıyla TCK.nun 267/4. maddesinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Ayrıca tek bir eylem nedeniyle birden fazla mahkumiyet hükmü kurulması için bu konuda yasada açık bir hüküm bulunması gerektiği de gözetildiğinde, sanığın kredi kartı almak için sahte belgelerle bankaya başvurusu nedeniyle imzası taklit edilen kişinin gözaltına alınmasının sanığın sorumluluğunu gerektiren bir başka suçu oluşturduğuna dair yasal düzenleme bulunmadığı ve hürriyeti kısıtlama suçunun da yasal unsurlarının oluşmadığı gözetildiğinde “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi uyarınca sanık hakkında; “kişinin hürriyetinden yoksun bırakılması” suçundan açılan davada, beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,
2- Sanığın kredi kartının kötüye kullanılması suçundan kurulan hükme yönelik temyizine gelince:
Yapılan yargılamaya, dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, oluşa ve mahkemenin soruşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, suçun oluşumuna ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, hukuka uygun, yasal ve yeterli olarak açıklanan gerekçeye göre sanığın, bir sebebe dayanmayan temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, ancak:

Katılan bankaya kredi kart başvurusunda bulunduğu sırada ibraz ettiği sahte belgelerin araştırılması sonucu gerçek olmadığının anlaşılması üzerine kart başvurusu reddedilen sanığın eyleminin 5464 sayılı Banka Kartları Ve Kredi Kartları Kanunu’nun 37/2. madde ve fıkrası ya da belgelerin niteliğine göre TCK.nun 204/1. madde ve fıkrasında düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı gözetilmeden, yazılı şekilde sahte kredi kartı üretmeye teşebbüs suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken CMUK.nun 321. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 10.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

PARANIN ALIM GÜCÜNÜN AZALMASI NEDENİYLE MADDİ TAZMİNAT MİKTARININ ARTIŞINA KARAR VERİLEBİLİR

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Esas No: 2024/9327
Karar No: 2025/1307
Karar Tarihi: 11.02.2025

EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELİNDEN SARSILMASI NEDENİYLE BOŞANMA
BOŞANMADA KUSUR
MADDİ TAZMİNAT
BEKLENEN MENFAAT

ÖZETİ: Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı -davalı kadın yararına takdir edilen maddî tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu ilgili maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümleri dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerekmiştir.

SAYISI : 2023/1201 E., 2024/1243 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 20. Aile Mahkemesi

SAYISI : 2020/1451 E., 2023/249 K.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı -davalı kadın vekili tarafından kusur belirlemesi ve tazminatların miktarı yönünden; davalı -davacı erkek vekili tarafından ise kadının davasının kabulü, kusur belirlemesi, ret ve kabul edilen tazminatlar yönünden temyiz edilmiş olup kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı-davacı erkek vekilinin tüm, davacı-davalı kadın vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı -davalı kadın yararına takdir edilen maddî tazminat azdır. 4721 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile 6098 sayılı Kanun’un 50 nci ve 51 inci maddesi hükümleri dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerekmiştir.

KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının kadın yararına hükmedilen maddî tazminat yönünden ORTADAN KALDIRILMASINA,

2.İlk Derece Mahkemesi kararının maddî tazminat miktarı yönünden kadın yararına BOZULMASINA,

3.Davalı-davacı erkek vekilinin tüm, davacı-davalı kadın vekilinin ise sair temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozmanın kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA, Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden Mesut’a yükletilmesine, Peşin alınan harcın istek halinde yatıran ….’ya geri verilmesine, Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,11.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

89/2 HACİZ İHBARNAMESİNE İTİRAZ EDİLMESİ HALİNDE 89/3 HACİZ İHBARNAMESİ GÖNDERİLEBİLİR Mİ?

TC
YARGITAY
12. Hukuk Dairesi

2014/16489 E. , 2014/18920 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : Bakırköy 5. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 10/03/2014
NUMARASI : 2014/297-2014/316

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi .. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

İİK.nun 89/3.maddesinde aynen; “Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itiraz etmezse, mal yedinde veya borç zimmetinde sayılır ve kendisine gönderilen haciz ihbarnamesine süresinde itiraz etmediği, bu nedenle de malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı ikinci bir ihbarname ile bildirilir. Bu ikinci ihbarnamede ayrıca, üçüncü şahsın ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ikinci fıkrada belirtilen sebeplerle itirazda bulunması, itirazda bulunmadığı takdirde zimmetinde sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim etmesi istenir. İkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde sayılan borcu icra dairesine teslim etmeyen üçüncü şahsa onbeş gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tesbit davası açması , aksi takdirde zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı bildirilir” düzenlemesine yer verilmiştir.

Somut olayda, üçüncü kişi A.. Ş..’ne gönderilen 89/1 haciz ihbarnamesi, 11.10.2012 tarihinde tebliğ edilmesine karşın yasal süre geçirildikten sonra, 06.11.2012 tarihinde itiraz edildiğinden 3. kişiye 89/2 haciz ihbarnamesi gönderilmesi yasaya uygundur.

89/1 haciz ihbarnamesinin usulsüz olarak tebliğ edildiğinden bahisle tebliğ tarihinin düzeltilmesine ilişkin şikayet, ancak bu tebligata muttali olunan tarihten itibaren 7 gün içinde yapılabilir.

89/1 ihbarnamesine süresinde itiraz edilmemesi üzerine icra müdürlüğünce 89/2 haciz ihbarnamesinin gönderilerek şikayetçi şirkete 09.12.2013 tarihinde tebliğ edildiği, şikayetçinin de yasal 7 günlük süre içinde, 11.12.2013 tarihinde ilgili haciz ihbarnamesine itiraz ettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda üçüncü kişinin en geç 11.12.2013 tarihi itibariyle 89/1 haciz ihbarnamesine muttali olmuş sayılacağının kabulü gerekmekte olup, bu tarihten itibaren yasal (7) günlük süre içinde 89/1 haciz ihbarnamesinin usulsüz tebliğinden bahisle şikayet yoluna gidilmediğinden, bu tebligatın 05.03.2014 tarihi itibariyle düzeltilmesi isabetsizdir.

Öte yandan 89/2 haciz ihbarnamesine yasal süresi içinde itiraz edilmiş bulunmakla, üçüncü kişi nezdinde kesinleşmiş bir alacak bulunmadığından, 89/3 haciz ihbarnamesi gönderilemez. Buna rağmen tebliğe çıkartılan 89/3 haciz ihbarnamesinin iptali istemi, bir hakkın yerine getirilmemesine ilişkin olup süresiz şikayete tabidir.

O halde mahkemece, şikayetin kısmen kabulü ile 89/3 haciz ihbarnamesinin iptaline karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile şikayetin tümden kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ :Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

6136 SAYILI ATEŞLİ SİLAHLAR VE BIÇAKLAR HAKKINDA KANUNA MUHALEFET

T.C
YARGITAY
8. Ceza Dairesi
2023/2484 E. , 2024/9115 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2021/37 E. 2021/32 K.
SUÇ : 6136 sayılı Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a aykırılık
KARAR : Mahkûmiyet
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : İlgili kararın kanun yararına bozulması

Gölköy Cumhuriyet Başsavcılığının 04.02.2021 tarihli talepnamesi ile hükümlü hakkında 6136 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinin birinci fıkrası, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 250 nci maddesinin dördüncü fıkrası, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 62 nci maddesi, 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, 52 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 3.600,00 TL ve 300,00 TL adli para cezaları ile cezalandırılması talebine ilişkin Gölköy Asliye Ceza Mahkemesinin 04.02.2021 tarihli kararı ile talebin kabulü ile talepnamede belirtilen şekilde hükümlünün cezalandırılmasına karar verilmiş, bu kararın itiraz edilmeksizin usulüne uygun şekilde 09.03.2021 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir.
Adalet Bakanlığının, 5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca, 12.05.2023 tarihli ve 2022/20027 sayılı evrakı ile kanun yararına bozma istemine istinaden düzenlenen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 07.07.2023 tarihli ve KYB-2023/62062 sayılı Tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle, gereği düşünüldü:
I. İSTEM
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 07.07.2023 tarihli ve KYB-2023/62062 sayılı kanun yararına bozma isteminin;
“Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 3/1. maddesindeki “Taşıma ve bulundurma ruhsatları onay tarihinden itibaren beş yıl için geçerli olup, gerekli şartların varlığı halinde her beş yılda bir yenilenir. Ruhsatlar verilirken ruhsatın geçerlilik süresi ve süre bitiminden itibaren en geç altı ay içinde ruhsatın yenilenmesi gerektiği kişiye tebliğ edilir. Beş yıllık geçerlilik süresini müteakip altı ay içinde ruhsatın yenilenmemesi halinde o silaha ait ruhsat başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilerek bu Yönetmelik hükümlerine göre devri sağlanır. Bu şekilde ruhsatı iptal edilen silah, ancak Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirlenen idari para cezasının ödenmesi kaydıyla aynı şahıs adına tekrar ruhsata bağlanabilir.” ve aynı Yönetmeliğin 17. maddesindeki “Taşıma veya bulundurma ruhsatı verilen kişilerden sonradan 16 ncı maddede belirtilen hallerden birine girmesi nedeniyle silah taşıma ve bulundurma şartlarını kaybedenlerin, yeni ruhsat talepleri kabul edilmeyeceği gibi mevcut silah ruhsatları iptal edilerek, silahlar zaptedilir. Bu silahların, zaptedildiği tarihten itibaren altı ay içinde silah sahibinin isteği dikkate alınarak, silah satın almaya hak kazanmış kişilere devri sağlanır. Bu süre içinde devri sağlanamayan silahlar ilgili kanunlara göre işlem yapılmak üzere adli makamlara intikal ettirilir.
Bu Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası hükümlerine göre ruhsatı iptal edilen silahlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.” şeklindeki düzenlemeler karşısında,
Dosya kapsamına göre, sanığın 9.00 mm çapında ve T64****A000582 seri numaralı Canik 55 marka tabancasına 30/12/2014 tarihinden geçerli olmak üzere 26/08/2019 tarihine kadar bulundurma ruhsatı verildiği, söz konusu silahın ruhsat süresi dolması üzerine sanık tarafından yenileme işlemi yapılmadığından Ordu Valiliği’nin 04/03/2020 tarihli oluru ile silah ruhsatının iptal edildiği, iptal işlemini müteakip silahın 17/03/2020 tarihinde tutanak karşılığında kolluk personeli tarafından zapdedildiği ve 6 aylık süre içerisinde silahı devretmesi veya 6136 sayılı Kanun’un 6. maddesinde düzenlenen idari para cezasını ödemek suretiyle kendi adına ruhsat talebinde bulunabileceği hususunun sanığa tebliğ edildiği,
Sanığın, Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliği’nin 17/2. maddesi yollamasıyla 17/1. maddesi gereğince silahın zaptedildiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde silah satın almaya hak kazanmış kişilere devredebileceği veya aynı Yönetmeliğin 3. maddesi uyarınca 6136 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen idari para cezasını ödemek suretiyle kendi adına yeniden ruhsat talebinde bulunabileceği, bu kapsamda 17/03/2020 tarihinden itibaren kolluk uhdesine geçen silah nedeniyle 6 aylık sürenin geçmesi neticesinde işlem yapılmayan bir halde söz konusu silah ile ilgili olmak üzere silahın adli makamlara intikal ettirilerek müsadere, idareye teslim vb. işlemlerimin yapılmasının sağlanacağı nazara alındığında, sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurları oluşmadığı gözetilmeden, talepnamenin reddedilerek soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinde,
Kabule göre de,
Mahkemenin yargılama sonucunda ulaşılan sonuçların, iddia, savunma, tanık anlatımları ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eyleminin ve yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçe ile hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması ve bu şekilde cezanın şahsileştirilmesi gerekirken, 5271 sayılı Kanun’un 250/9. maddesinde yer alan “Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra üçüncü fıkradaki şartların gerçekleştiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere dört ila yedinci fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kurar; aksi takdirde talebi reddeder ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderir. Mazeretsiz olarak mahkemeye gelmeyen şüpheli, bu usulden vazgeçmiş sayılır.” şeklindeki düzenleme uyarınca mevcut delil durumunun mahkumiyet kararı verilmesi gerektirdiği kanaatine varılıp varılmadığının kararda tartışılmadan, gerekçe gösterilmeksizin hüküm kurulmak sureti ile Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı Kanun’un 34, 223 ve 230. maddelerine aykırı davranılmasında, isabet görülmemiştir.” şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır.

II. GEREKÇE
1. Hükümlü adına Ordu Valiliğinin 25.12.2014 tarihli oluru ile meskende bulundurma ruhsatlı silahının, ruhsat süresinin 26.08.2019 tarihinde sona erdiği, silahın ruhsat süresinin dolması üzerine hükümlü tarafından yenileme işlemi yapılmadığından Ordu Valiliğinin 04.03.2020 tarihli oluru ile silah ruhsatının iptal edildiği, iptal işlemini müteakip silahın 17.03.2020 tarihinde tutanak karşılığında kolluk personeli tarafından zapdedildiği ve 6 aylık süre içerisinde silahı devretmesi veya 6136 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde düzenlenen idari para cezasını ödemek suretiyle kendi adına ruhsat talebinde bulunabileceği hususunun hükümlüye tebliğ edildiği belirlenmiştir.
2. Hükümlü hakkında Gölköy Cumhuriyet Başsavcılığının 04.02.2021 tarihli talepnamesi ile 6136 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesinin birinci fıkrası, 5271 sayılı Kanun’un 250 nci maddesinin dördüncü fıkrası, 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesi, 50 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi, 52 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 3.600,00 TL ve 300,00 TL adli para cezaları ile cezalandırılması talebine ilişkin Gölköy Asliye Ceza Mahkemesinin 04.02.2021 tarihli kararı ile talebin kabulü ile talepnamede belirtilen şekilde hükümlünün cezalandırılmasına karar verilmiş, bu kararın itiraz edilmeksizin usulüne uygun şekilde 09.03.2021 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir.
3. a) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’in “Ruhsatlar” başlıklı 3 üncü maddesi;
“Taşıma ve bulundurma ruhsatları onay tarihinden itibaren beş yıl için geçerli olup, gerekli şartların varlığı halinde her beş yılda bir yenilenir. Ruhsatlar verilirken ruhsatın geçerlilik süresi ve süre bitiminden itibaren en geç altı ay içinde ruhsatın yenilenmesi gerektiği kişiye tebliğ edilir. Beş yıllık geçerlilik süresini müteakip altı ay içinde ruhsatın yenilenmemesi halinde o silaha ait ruhsat başka bir işleme gerek kalmaksızın iptal edilerek bu Yönetmelik hükümlerine göre devri sağlanır. Bu şekilde ruhsatı iptal edilen silah, ancak Kanunun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında belirlenen idari para cezasının ödenmesi kaydıyla aynı şahıs adına tekrar ruhsata bağlanabilir.”
b) Aynı Yönetmelik’in “Taşıma veya bulundurma hakkının kaybı” başlıklı 17 nci maddesi;
“Taşıma veya bulundurma ruhsatı verilen kişilerden sonradan 16 ncı maddede belirtilen hallerden birine girmesi nedeniyle silah taşıma ve bulundurma şartlarını kaybedenlerin, yeni ruhsat talepleri kabul edilmeyeceği gibi mevcut silah ruhsatları iptal edilerek, silahlar zaptedilir. Bu silahların, zaptedildiği tarihten itibaren altı ay içinde silah sahibinin isteği dikkate alınarak, silah satın almaya hak kazanmış kişilere devri sağlanır. Bu süre içinde devri sağlanamayan silahlar ilgili kanunlara göre işlem yapılmak üzere adli makamlara intikal ettirilir.
Bu Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası hükümlerine göre ruhsatı iptal edilen silahlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.”
c) 5271 sayılı Kanun’un “Seri muhakeme usulü” başlıklı 250 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası;
“(9) Mahkeme, şüpheliyi müdafii huzurunda dinledikten sonra üçüncü fıkradaki şartların gerçekleştiği, eylemin seri muhakeme usulü kapsamında olduğu ve dosyadaki mevcut delillere göre mahkûmiyet kararı verilmesi gerektiği kanaatine varırsa talep yazısında belirtilen yaptırımdan daha ağır olmamak üzere dört ila yedinci fıkra hükümleri doğrultusunda hüküm kurar; aksi takdirde talebi reddeder ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyayı Cumhuriyet başsavcılığına gönderir.” şeklinde düzenlenmiştir.
4. a) Bu kapsamda inceleme konusu dava dosyası değerlendirildiğinde; yukarıda anılan Yönetmelik’in 3 üncü ve 17 nci maddelerinde öngörülen, yeniletilmeyen ruhsatın iptali ile silaha el konulup başkasına devrinin sağlanacağına ilişkin hüküm karşısında; 04.03.2020 tarihinde bulundurma ruhsatının iptaline karar verildiği, suç tarihinde devir tebligatı ile birlikte silahın zaptedildiği de dikkate alındığında, suç kastının bulunmaması nedeniyle eyleminde atılı suçun unsurları oluşmadığından hükümlünün beraatine ve silahın devir işlemlerinin yapılması için idareye teslimine karar verilmesi gerektiği gözetilerek, 5271 sayılı Kanun’un 250 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca talepnamenin reddine ve soruşturmanın genel hükümlere göre sonuçlandırılması amacıyla dosyanın Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkumiyet ve müsadere kararı verilmesi,
b) Kabule göre de;
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası, 5271 sayılı Kanun’un 34, 230 uncu maddeleri ve seri muhakeme usulünün uygulanmasına ilişkin olarak aynı Kanun’un 250 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.06.2019 tarihli ve 2018/16-573 Esas, 2019/466 Karar sayılı kararı uyarınca hükmün gerekçesinin, Yargıtay denetimine olanak sağlayacak biçimde açık olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirebilmesi için, kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığa yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun açık olarak gerekçeye yansıtılması ve 5271 sayılı Kanun’un 230 uncu maddesinde yazılı hususları kapsaması gerekirken, bu kurallara uyulmaksızın gerekçesiz olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, Kanun’a aykırı olup kanun yararına bozma talebi yerinde görülmüştür.

III. KARAR
1. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin KABULÜNE,
2. Gölköy Asliye Ceza Mahkemesinin 04.02.2021 tarihli ve 2021/37 Esas, 2021/32 Karar sayılı kararının 5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesinin üçüncü fıkrası gereği, oy birliğiyle KANUN YARARINA BOZULMASINA,
5271 sayılı Kanun’un 309 uncu maddesinin dördüncü fıkrasının (b) bendi uyarınca gerekli işlemin yapılması için dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.11.2024 tarihinde karar verildi.

ECZANEYE HASTA YÖNLENDİRİLMESİ – SÖZLEŞME FESHİ

TC
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
2014/35671 E. , 2015/29158 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı eczacı, davalı kurumun 16.8.2012 tarihli yazı ile eczane sözleşmesinin 2012 yılı protokolünün 3.5.14. Maddesi gereğince hastaların eczaneye yönlendirildiği iddiası ile 3 ay süre ile feshe karar verildiğinin bildirildiğini, varsayıma dayalı olarak yönlendirmenin kabulünün haksız olduğunu ileri sürerek, fesih işleminin iptali ile muarazanın giderilmesini istemiştir.

Davalı, yapılan soruşturma ile diyaliz merkezi ile eczanenin kendi aralarında anlaşarak yönlendirme yapıldığının anlaşıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece,davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı eczacı ile davalı kurum arasında yapılan ilaç teminine ilişkin protokolün 5.3.14. Maddesi gereğince yönlendirme olduğu gerekçesi ile 16.8.2012 tarihli yazı ile eczane sözleşmesinin 3 ay süre ile feshedildiğinin bildirildiği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. 2012 protokolünün 5.3.14. Maddesinde de; “Eczacılar, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları ve üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar, kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama ve yönlendirme yapamaz. İnternet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczacılara bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespit edilmesi halinde sözleşme feshedilir ve 3 (üç) ay süre ile sözleşme yapılamaz ” düzenlemesi mevcuttur.

Ancak Eczacılar ve Eczaneler hakkındaki 6197 sayılı Kanunu’nun 6514 sayılı kanunun 36 maddesi ile 2.1.2014 tarihinde değiştirilen 24/2. maddesinde “eczacılar kendilerine reçete gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları veya üçüncü şahıslar ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar, kurye, elamanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama veya yönlendirme yapamaz, bu yollarla gelen reçeteleri kabul edemez. Bu fiilerin tesbiti halinde eczacı ile aracı kişi veya kuruluşa beşbin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Fiillerin tekrarı halinde idari para cezası daha önce verilen cezanın iki katı olarak uygulanır.” düzenlemesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde eczacı lehine anılan kanunla yapılan bu düzenlemenin somut olay açısından uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece yanlış değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, 08/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

REÇETESİZ TOPTAN İLAÇ SATMAK ŞEKLİNDEKİ EYLEM TÜM SATIŞLARIN TEK FİİL KABUL EDİLMESİ GEREKTİĞİ

TC
YARGITAY
19. Ceza Dairesi
2020/861 E. , 2021/1556 K.

“İçtihat Metni”

Reçetesiz toptan ilaç satışı nedeniyle 6197 sayılı Eczaneler ve Eczacılar Kanunu’na aykırı davranmak eyleminden dolayı kabahatli … hakkında aynı Kanun’un 24 ve 44. maddeleri uyarınca 76.954,00 Türk lirası idarî para cezası uygulanmasına dair Kartal Kaymamaklığı İlçe Hukuk İşleri Şefliğinin 01/06/2017 tarihli ve 9 sayılı idarî yaptırım kararına karşı yapılan başvurunun kısmen kabulü ile; 18.356,00 Türk lirası kısmının iptaline, 58.598,00 Türk lirası yönünden reddine ilişkin İstanbul Anadolu 7. Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/03/2019 tarihli ve 2017/3589 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine dair mercii İstanbul Anadolu 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/04/2019 tarihli ve 2019/3796 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 19/12/2019 gün ve 94660652-105-34-10831-2019-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekinde bulunan dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30/12/2019 gün ve KYB-2019/133392 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;

Dosya kapsamına göre, kabahatli hakkında muhtelif firmalara farklı zamanlarda reçetesiz toptan ilaç sattığından bahisle her bir faturalı satış için 363,00 TL.’den olmak üzere toplam 76.954,00 Türk lirası idarî para cezası uygulanmış, yapılan başvuru üzerine Hâkimlikçe bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve aynı gün aynı firmalara yapılan satışların tek satış olarak kabulü sonucunda 18.356,00 Türk lirası kısmının iptaline, 58.598,00 Türk lirası yönünden başvurunun reddine karar verilmiş ise de; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 15/2. maddesindeki “Aynı kabahatin birden fazla işlenmesi halinde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idarî para cezası verilir. Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idarî yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır.” şeklindeki düzenleme karşısında, reçetesiz toptan ilaç satmak şeklindeki eylem nedeniyle tek tutanak düzenlenip bir kez idarî yaptırım kararı verilmiş olması karşısında, tüm satışların tek fiil kabul edilmesi gerekirken, her bir faturalı satış için ayrı idarî para cezası verilemeyeceği hususu gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla, gereği görüşülüp düşünüldü;

6197 sayılı Kanunun 24/1. maddesinde yer alan “Eczanelerden zehirli ve müessir maddeler ile ilaçların toptan satışı yapılamaz ve eczaneler ihalelere giremez. …” düzenlemesi ile kabahat oluşturan fiil tanımlanmış olup, 5326 sayılı Kanunun 15/2. maddesinde yer alan kabahatlerdeki içtima uygulamasına yönelik “Aynı kabahatin birden fazla işlenmesi halinde her bir kabahatle ilgili olarak ayrı ayrı idari para cezası verilir. Kesintisiz fiille işlenebilen kabahatlerde, bu nedenle idari yaptırım kararı verilinceye kadar fiil tek sayılır.” düzenlemesi ile ancak kesintisiz fiille işlenebilen kabahatler yönünden idari yaptırım uygulanana kadar tek fiil sayılacağının kabul edildiği, kabahatliye yüklenen toptan ilaç satışının ise farklı zamanlarda ve farklı işlemlerle gerçekleştirilmesi nedeniyle kesintisiz bir fiil olduğundan söz edilemeyeceği cihetle,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteğinin REDDİNE, 15/02/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

HASTA YÖNLENDİRME- ECZANE SÖZLEŞME FESHİ

TC
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
2014/35671 E. , 2015/29158 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı eczacı, davalı kurumun 16.8.2012 tarihli yazı ile eczane sözleşmesinin 2012 yılı protokolünün 3.5.14. Maddesi gereğince hastaların eczaneye yönlendirildiği iddiası ile 3 ay süre ile feshe karar verildiğinin bildirildiğini, varsayıma dayalı olarak yönlendirmenin kabulünün haksız olduğunu ileri sürerek, fesih işleminin iptali ile muarazanın giderilmesini istemiştir.

Davalı, yapılan soruşturma ile diyaliz merkezi ile eczanenin kendi aralarında anlaşarak yönlendirme yapıldığının anlaşıldığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece,davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı eczacı ile davalı kurum arasında yapılan ilaç teminine ilişkin protokolün 5.3.14. Maddesi gereğince yönlendirme olduğu gerekçesi ile 16.8.2012 tarihli yazı ile eczane sözleşmesinin 3 ay süre ile feshedildiğinin bildirildiği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. 2012 protokolünün 5.3.14. Maddesinde de; “Eczacılar, kendilerine hasta gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları ve üçüncü şahıslarla kurye şirketleri ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar, kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama ve yönlendirme yapamaz. İnternet, faks, telefon, kurye, komisyoncu ve benzeri yollarla eczanelere gelen reçeteler kabul edilmez. Eczacılara bu yolla gelen ilaç talepleri karşılanmaz. Bu durumun tespit edilmesi halinde sözleşme feshedilir ve 3 (üç) ay süre ile sözleşme yapılamaz ” düzenlemesi mevcuttur.

Ancak Eczacılar ve Eczaneler hakkındaki 6197 sayılı Kanunu’nun 6514 sayılı kanunun 36 maddesi ile 2.1.2014 tarihinde değiştirilen 24/2. maddesinde “eczacılar kendilerine reçete gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları veya üçüncü şahıslar ile açık veya gizli işbirliği yapamaz, simsar, kurye, elamanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama veya yönlendirme yapamaz, bu yollarla gelen reçeteleri kabul edemez. Bu fiilerin tesbiti halinde eczacı ile aracı kişi veya kuruluşa beşbin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Fiillerin tekrarı halinde idari para cezası daha önce verilen cezanın iki katı olarak uygulanır.” düzenlemesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. O halde eczacı lehine anılan kanunla yapılan bu düzenlemenin somut olay açısından uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir. Mahkemece yanlış değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, 08/10/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ECZACI ARACI KULLANMASI- KABAHATLER KANUNUNA GÖRE TESİS EDİLEN İDARİ PARA CEZASININ KALDIRILMASI

TC
YARGITAY
19. Ceza Dairesi
2019/31367 E. , 2019/11219 K.

“İçtihat Metni”
6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Kanun’a aykırılık eyleminden dolayı kabahatli … hakkında, anılan Kanun’un 24. maddesi uyarınca 50.000,00 Türk lirası idarî para cezası uygulanmasına dair … Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün 20/11/2018 tarihli ve 82084098-663.99 – E.367 sayılı idarî para cezası kararına yönelik başvurunun reddine dair Niğde Sulh Ceza Hakimliğinin 13/03/2019 tarihli ve 2018/4122 değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Aksaray 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 02/04/2019 tarihli ve 2019/884 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın 05/07/2019 gün ve 2019/10001 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17/07/2019 ve KYB. 2019/74114 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, muteriz hakkında düzenlenen 20/11/2018 tarihli idari para cezası yaptırım kararı tutanağında, idari yaptırım nedeni kabahatli eczacının reçete yönlendirmesi yaptığının tespit edilmesi olarak belirtilmiş ve aynı Kanun’un 24. maddesi gereğince de ilgili para cezası tesis edilmişse de 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 25. maddesinde yer alan ” İdari yaptırım kararına ilişkin tutanakta;
a) Hakkında idari yaptırım kararı verilen kişinin kimlik ve adresi,
b) İdari yaptırım kararı verilmesini gerektiren kabahat fiili,
c) Bu fiilin işlendiğini ispata yarayacak bütün deliller,
d) Karar tarihi ve kararı veren kamu görevlilerinin kimliği,
Açık bir şekilde yazılır. Tutanakta, ayrıca kabahati oluşturan fiil, işlendiği yer ve zaman gösterilerek açıklanır. ” şeklinde bir düzenlemenin bulunduğu, mezkur yaptırım kararı tutanağında ise kabahati oluşturan fiil kanunda açıklandığı şekilde denetime esas olacak bir biçimde açıklanmadan sadece içeriği belli olmayan bir takım soruşturma raporlarından bahsetmekle yetinilerek reçete yönlendirmesi yapıldığının tespit edildiğinin belirtilmesi, bu anlamda 6197 sayılı Kanun’un içeriği incelendiğinde de 24/2. maddesinde “Eczacılar, kendilerine reçete gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları veya üçüncü şahıslar ile açık veya gizli iş birliği yapamaz, simsar, kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama veya yönlendirme yapamaz, bu yollarla gelen reçeteleri kabul edemez. ” hükmünün bulunduğu, madde metninde belirtilen reçete yönlendirme işleminin tek başına işlenemeyeceği, kabahatin oluşması için kabahatliye reçete yönlendiren ikinci bir şahsın da bulunması gerektiği, dolayısıyla kabahatli eczacıya kim tarafından ve ne şekilde reçete yönlendirmesi yapıldığının idari yaptırım kararında kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirtilmesi gerektiği, kaldı ki kabahatlinin ilçede tek eczacı olduğunu belirtmesi karşısında bu konuda da hakimlikçe bir araştırma yapılmadığı, bu hususta yapılacak gerekli araştırmanın sonucunda, eğer kabahatlinin sahibi bulunduğu eczanenin ilçedeki tek eczane olduğu anlaşılırsa bu anlamda kabahatlinin reçete sevki konusunda ilçede bulunan her hangi bir kişi veya kurumla anlaşmasının hayatın olağan akışına da aykırı olacağı,
2-Kabahatli eczacının ihlal ettiği iddia edilen 6197 sayılı Kanun’un 24. maddesinde, fiili gerçekleştiren eczacı ile aracı kişi veya kuruluşa beş bin Türk lirasından elli bin Türk lirasına kadar idari para cezası verileceğinin belirtildiği, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca ise cezaların fiilin ağırlığıyla orantılı olması gerektiği nazara alındığında, anılan idari yaptırım kararında adı geçen eczacıya hangi gerekçeyle üst sınırdan idari para cezası tesis edildiği belirtilmediği gibi itirazı inceleyen hakimlikçe de ilgili cezanın orantılı olup olmadığı kabahatliye sevk edildiği iddia edilen reçetelerde mevcut ilaçların piyasa değeri ve kar marjı gerektiğinde bilirkişi incelemesi de yapılarak tetkik edilerek denetlenmediği anlaşılmakla,
İtirazın bu yönlerden kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,
Gereği görüşülüp düşünüldü:
6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 24/2. maddesi;
“…Eczacılar, kendilerine reçete gönderilmesine yönelik olarak her ne şekilde olursa olsun, kurumlar, hekimler, diğer sağlık kurum ve kuruluşları veya üçüncü şahıslar ile açık veya gizli iş birliği yapamaz, simsar, kurye elemanı ve benzeri yönlendirici personel bulunduramaz, reçete toplama veya yönlendirme yapamaz, bu yollarla gelen reçeteleri kabul edemez. Bu fiillerin tespiti hâlinde eczacı ile aracı kişi veya kuruluşa beş bin Türk Lirasından elli bin Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Fiillerin tekrarı hâlinde verilecek idari para cezası, daha önce verilen cezanın iki katı olarak uygulanır.”
Hükümlerini amiridir.
… ili … kasabasında tek eczane olan … Eczanesi sahibi ve mesul müdürü olan ve olay tarihlerinde yanında bir adet kalfa çalıştıran eczacı …’un, kasabanın Aile Sağlık Merkezi’ne hekim olarak gelen Dr. …’dan 19.06.2017 tarihinde şikayetçi olmasıyla başlayan olaylar zincirinde;
… Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün; kabahatli eczacı … hakkında, Sağlık Bakanlığı Türkiye Tıbbi İlaç ve Cihaz Kurumu’nun 31.10.2018 tarihli “eczane yönlendirme” konulu yazısına istinaden, ayrıca herhangi bir araştırma yapmaksızın ve doğruluğunu tespit etmeksizin 6197 sayılı Kanun’un 24. maddesine göre 50.000 TL idari para cezası tutanağı düzenlediği,
Hakkında idari para cezası düzenlenen kabahatlinin kanun yararına bozmaya konu edilen kabahatine ve idari para cezasına konu (iddia) eyleminin idari para cezası tutanağında açıkça belirtilmediği gibi, bir takım raporlardan bahsedildiği,
Aynı zamanda adı geçen eczacının henüz usulsüz reçete ve ilaç kullanımına dair suç konusu oluşturan eylemler ortaya çıkmadan vermiş olduğu dilekçeleriyle, Niğde Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/11900 sayılı soruşturma dosyasında SGK’nın zararına işlem yaptığı iddia edilen hekim hakkında,adli soruşturma açılmasını sağladığı, soruşturma konusu suça konu edilen eylemleri ile idari para cezası düzenlenmesine dair kabahat eylemlerinin birbirinden farklı eylemler olduğu, idari para cezası tutanağı düzenlendiği sırada adli soruşturma sürecinde henüz bir karar verilmediği,
Keza kabahatlinin ilgili aile sağlığı merkezinin bulunduğu kasabada tek eczacı olarak görev yapması nedeniyle, sadece kendi eczanesine reçete gönderilmesine yönelik olarak adı geçen hekimle açık veya gizli işbirliği yapmasının, yanında tek bir kalfa çalıştıran eczacının sırf bu yönlendirme işlemine ilişkin olarak bir personel bulundurmasının yada reçete toplama veya yönlendirme faaliyetinde bulunmasının hayatın olağan akışına uygun olmayacağı, kabahatli eczacıyı bu davranışa itecek bir sebebin de bulunmadığı,
Sonuç olarak idari para cezasına karşı kabahatlinin başvurusu hakkında verilen başvurunun reddine dair kararı inceleyen itiraz merciinin, dosya içeriğine, kanuna ve hukuka aykırı olarak gerekçesiz şekilde itirazın reddine karar verdiği anlaşılmakla,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği kanun yararına bozma talebinde yer alan “1-” numaralı bozma nedeni yerinde görülmekle; Aksaray 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 02/04/2019 tarihli ve 2019/884 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nin 309/4-d maddesi gereği BOZULMASINA, bozma gereği yeniden uygulama yapılarak, sanık hakkında Niğde Sulh Ceza Hakimliğinin 13/03/2019 tarihli ve 2018/4122 değişik iş sayılı kararıyla başvurusu reddedilen kabahatli hakkında uygulanan, … Valiliği İl Sağlık Müdürlüğünün 20.11.2018 tarihli, 367 sayılı ve 50.000 TL bedelli idari para cezası (yaptırım) kararını kaldırılmasına, kanun yararına bozma talebinin “2-” numaralı bozma nedeni yönünden ise; yukarıda yazılı sebeple idari yaptırım kararı kaldırıldığından bir KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 16.09.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

KADASTRO ÖNCESİ SEBEBE VE MURİS MUVAZAASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2023/5376 E. , 2024/535 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1639 E., 2023/674 K.
DAVACILAR : …, …, … vekilleri Avukat …
DAVA TARİHİ : …
HÜKÜM/KARAR : Ret / Esastan Ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : Alaplı Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/492 E., 2022/204 K.

Taraflar arasındaki kadastro öncesi sebebe ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince; davacılar … ve …’un davalarının hak düşürücü süre nedeniyle reddine, davacı …’ın davasının ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararın, davacılar … ve … vekilleri Avukat … tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar … ve … vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekilleri dava dilekçesinde; davacıların mirasbırakanları …’ın, öldüğü tarihe kadar nizasız fasılasız malik sıfatıyla zilyedi olduğu … ada 23 parsel sayılı taşınmazın 22.09.1995 tarihli kadastro tespiti sırasında, mirasçılarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak taşınmazdaki 3/5 payını oğlu davalı adına fındıklık vasfıyla tespit ettirdiğini, mirasbırakanın ölümünden sonraki 25-30 yılda davacı … ile davalının dava konusu taşınmazı malik sıfatıyla 1/2’şer oranda zilyetliklerinde bulunduklarını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında davacılar adlarına tescilini istemişlerdir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davası olduğunu, kadastro tespitinin 1996 yılında kesinleştiğini, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12 nci maddesi uyarınca 10 yıllık hak düşürücü süre dolduğu için davanın reddi gerektiğini, tespit sırasında taşınmazın tapusuz ve taşınır hükmünde olduğunu, muris muvazaasına ilişkin Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının bu davada uygulanamayacağını, 3402 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesi uyarınca zilyedin açık muvafakati ile tespit yapıldığını, dava konusu taşınmaza komşu 1 ve 42 nolu parsellerdeki taşınmazların da davacı …’a temlik edildiğini, mirasbırakanın mal kaçırma amacının bulunmadığını, davalının dava konusu taşınmazın zilyedi olduğunu, davacı …’ın taşınmazın küçük bir kısmında geçici olarak fındık topladığını, söz konusu taşınmaz ile ilgili ortaklığın giderilmesi ve önalım davasının derdest olduğunu, davacı …’ın bu davadaki iddialarını derdest davalarda belirtmediğini, bahsi geçen taşınmazın rayiç değerinin 450.000 Türk lirası olduğunu, harcın ikmâl edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı …’ın dava konusu taşınmazın 3/5 payını ortak mirasbırakan …’dan kadastro tespiti öncesinde 1984 yılında 1.000.000 (eski) Türk Lirası bedelle haricen satın aldığını, 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradesine uymadığı durumda gizli bağış sözleşmesinin, Türk Medeni Kanunu’nun 706 ncı, Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci (mülga Borçlar Kanunu’nun 213 üncü) ve Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddelerinde öngörülen şekil şartlarından yoksun bulunması sebebiyle miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar tarafından sözleşmenin geçersizliğini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri, ancak tapusuz taşınmazların üzerindeki zilyetliğin devrinin şekle tabi olmaması ve muris muvazaası iddiasının ancak tapulu taşınmazlar hakkında ileri sürülebileceğinden eldeki davada 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı, kadastro tespitinin kesinleştiği 19.12.1996 tarihinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra eldeki davanın 29.12.2021 tarihinde açılmış olduğu, buna göre 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesinde belirtilen hak düşürücü sürenin de dolduğu gerekçesiyle davacılar … ve …’un davalarının hak düşürücü süre nedeniyle; davacı …’ın davasının ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar … ve … vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Sebepleri
Davacılar … ve … vekilleri istinaf dilekçelerinde özetle; kadastro tespiti 19.12.1996 tarihinde kesinleşmiş ise de tespit sırasında mirasbırakanın muvazaalı işlemi ile davalı adına tespit edildiğini, halbuki dava konusu taşınmazın kadastro tespiti öncesinde ve sonrasında ölümüne kadar mirasbırakan tarafından kullanıldığını, mirasbırakanın 1999 yılında ölümünden sonra davacı … ve davalının taşınmazı beraber kullandıklarını, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2014/8196 Esas, 2015/12765 Karar sayılı kararı doğrultusunda 3402 sayılı Kanun’un 13/B-a maddesi uyarınca mirasbırakanın bizzat kadastro teknisyeni huzurundaki tescile muvafakat beyanı ile taşınmazın muvazaalı olarak davalı adına tespit olunmasını sağlaması eyleminde 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabileceğini, işlemin gizli bağış olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini, Türk Medeni Kanunu’nun 599 uncu maddesi uyarınca mirasbırakanın kadastro tespit işleminden sonra ölmesiyle birlikte davacıların mirasçı hâline geldiğini, davalarının kadastro öncesi değil sonrasındaki nedene dayalı olduğunu ileri sürmüş, İlk Derece Mahkemesinin 12.05.2022 tarihli ve 2022/492 Esas, 2022/204 Karar sayılı kararının kaldırılmasını istemişlerdir.

C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bahse konu davanın dayandığı sebeplere göre 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesi uyarınca kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 29.12.2021 tarihinde açılması, kadastro tespitinden önce dava konusu taşınmazın tapuda kayıtlı olmaması sebebiyle 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanma imkânının bulunmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 nci maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar … ve … vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar … ve … temyiz dilekçesinde özetle; açtıkları davanın kadastro öncesi sebebe dayalı olmadığını, murisin muvazaalı işlemine dayalı tapu iptali ve tescil davası açtıklarını, mirasbırakanın görünürde satış sözleşmesiyle mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak taşınmazdaki payının davalı adına tespit edilmesini sağladığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 tarihli ve 2010/1-282 Esas, 2010/323 Karar sayılı içtihadı uyarınca 3402 sayılı Kanun’un 13/B-a maddesinde öngörülen kadastro teknisyeni huzurunda tescile muvafakat beyanının muris muvazaasından doğan tapu iptali ve tescil davasının şartlarını belirleyen 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamında olduğunu, muvazaa iddiasının dinlenmesi gerektiğini, davacı mirasçıların dava haklarını Türk Medeni Kanunu’nun 599 uncu maddesi gereğince mirasbırakanın tespitten sonra ölümünden itibaren kullanılabileceğini, davalarının kadastro öncesi sebebe ve dolayısıyla 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadığı gerekçesiyle, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının bozulmasını talep etmişlerdir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, kadastro öncesi sebebe ve muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri,

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 706 ncı,

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci (Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 213 üncü),

2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26 ncı,

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3 üncü maddeleri.

3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı kararı.

3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Gerek öğretide gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. “Muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İBK’da değinildiği gibi bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Türk Borçlar Kanunu’nun 19 uncu (BK 18 inci) maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri kabul edilmektedir. Tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması Medeni Kanun’un 706 ncı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci (BK 213) ve Tapu Kanunu’nun 26 ncı maddesi hükümleri gereğidir.

3. Ancak, gerek 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 32/B maddesinde gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B maddesinde bu Kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 706 ncı ve Türk Borçlar Kanunu’nun 237 nci maddelerinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikte hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazları sattığı beyanı ile zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun üzerine tapulama tespiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına, tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

4. Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.

5. Somut olayda; dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davacıların kardeşi davalıya devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapulama teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın davacıların kardeşi olan davalı adına tapu kayıtlarının oluşmasının dayanağının kök mirasbırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında bu yerin davalı adına tespitine muvafakatini içeren tek taraflı beyanı olup taşınmazın davalıya devrini sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının eldeki davada uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Öte yandan dava konusu taşınmazdaki 3/5 payın 1984 yılında kök mirasbırakan tarafından davalıya haricen satıldığına dair beyana istinaden davalı adına tespitine ilişkin tutanağın kesinleştiği 19.12.1996 tarihinden itibaren 3402 sayılı Kanun’un 12/3 üncü maddesinde öngörülen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 29.12.2021 tarihinde açılan davanın temyiz eden davacılar yönünden hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin karar yerindedir.

6. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacılar … ve … vekillerinin temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar …,… vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 157,75’er TL bakiye onama harcının temyiz edenlerden ayrı ayrı alınmasına,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.01.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

ADLİ ARAMA KARARI GEREKTİREN BİR OLAYDA ÖNLEME ARAMASI İLE YAPILAN ARAMA HUKUKA AYKIRIDIR.

TC
YARGITAY
20. Ceza Dairesi
2015/296 E. , 2015/1964 K.

“İçtihat Metni”
Mahkeme : Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma
Hüküm : Mahkûmiyet

Dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :

Dosya kapsamına göre; sanıkların uçakla Iğdır ilinden… iline gelirken yanlarında uyuşturucu madde getirecekleri ihbarı üzerine arama işleminin.. Sulh Ceza Mahkemesinin 15.07.2014 gün ve 2014/862 sayılı önleme arama kararınına göre gerçekleştirildiği olay tutanağına göre sanıkların ayakkabı içlerine gizlenmiş halde suç konusu uyuşturucu maddelerin ele geçirildiği anlaşılmaktadır.

2559 sayılı PVSK’nın 9. maddesine göre “önleme araması”, suç işlenmesinin veya bir tehlikenin önlenmesi için yapılan aramadır. Önleme aramasının muhatapları suç şüphesi altında olmayan kişilerdir.
CMK’nın 116 ve 119. maddelerine göre “adli arama” ise, şüphelinin veya sanığın yakalanması ya da suç delillerinin elde edilmesi için yapılan aramadır. Somut bir suçun işlendiği şüphesi varsa önleme araması değil ancak adli arama yapılabilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/610, 2014/512, 2013/841, 2014/513 ve 2014/166-514 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; adli arama kararı gerektiren bir olayda önleme araması kararına dayanılarak ya da koşullarına uygun olmayan arama kararı üzerine yapılan arama hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan deliller ya da suçun maddi konusu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olacağından, Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ve 289. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.

Somut olayda gelen ihbar nedeniyle bir suçun işlendiği konusunda şüphe oluşmuştur. CMK’nın 116, 117 ve 119. maddelerine uygun şekilde “adli arama kararı” alınmadan, olaydan 2 gün önce verilen “önleme araması kararına” dayanılarak sanıkların üzerlerinde arama yapılması hukuka aykırıdır. Bu arama sonucu bulunan uyuşturucu madde ise hem “suçun maddi konusu” hem de “suçun delili” olup “hukuka aykırı yöntemle elde edildiğinden hükme esas alınamaz.”

Sanıklara isnat olunan suçun maddi konusu olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi nedeniyle hükme esas alınamayacağından dosyada bulunan diğer deliller birlikte değerlendirilerek sanıkların hukuki durumlarının yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar ve sanıkların müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, hükümlerin BOZULMASINA, bozma nedenine göre sanıkların SALIVERİLMELERİNE, başka suçtan hükümlü veya tutuklu olmadıkları takdirde serbest bırakılmalarının sağlanması için ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına, 15/06/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ÖNLEME KARARINDA BELİRTİLEN TARİHLERDEN SONRA ARAMA – HUKUKA AYKIRI DELİL

TC
YARGITAY
10. Ceza Dairesi
2015/3964 E. , 2015/32700 K.

“İçtihat Metni”
Tebliğname No : 10 -2015/149031
Mahkeme : ADANA 7. Ağır Ceza Mahkemesi
Karar Tarihi- Numarası : 10/03/2015 – 2015/22 esas ve 2015/56 karar
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma

Dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
Olay tutanağına göre, 01.01.2015 tarihinde, Adana 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2014/1721 D. İş sayılı önleme arama kararına istinaden, Adana ili otoban yolu .. park alanında sanığın da içerisinde bulunduğu .. plakalı yolcu otobüsü durdurulmuş, otobüsün bağaj kısmında sanığa ait peynir bidonu içerisinde net 700 gr esrar ele geçirildiği anlaşılmıştır.

Sanığın da içerisinde bulunduğu yolcu otobüsünde yapılan aramanın hukuki dayanağını oluşturan Adana 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2014/1721 D. İş sayılı önleme arama kararı incelendiğinde; “19.11.2014 günü saat 00:01’den- 03.12.2014 günü saat 24:00’e kadar doğu illerinden ilimize gelişte otoban üzerinde bulunan İncirlik park alanı ve … Adana il sınırı polis sorumluluk bölgelerindeki araçlar, şahıslar ve şahısların eşyalarında Adli ve Önleme Arama Yönetmeliğinin 19. ve 20. maddeleri ile CMK’nın 116, 117, 119 maddelerinde belirtilen hususlara göre arama yapılmasına izin verilmesine” denilerek “önleme araması kararı” verildiği anlaşılmıştır.

Adana 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2014/1721 D. İş sayılı önleme arama kararı içeriğine göre, bu karara istinaden arama yapılabilecek en son tarih, 03.12.2014 olup, olay tarihi olan 01.01.2015 tarihinde bu önleme arama kararına istinaden arama yapılması hukuka aykırıdır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, olay tarihi olan 01.01.2015’te Adana ili otoban yolu .. park alanında önleme arama kararı olup olmadığının araştırılması, varsa aslı veya onaylı örneğinin getirtilerek duruşmada okunup tartışılmasının sağlanması; sonucuna göre delillerin hukuka uygun olarak ele geçirilip geçirilmediği tartışılarak sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması,Yasaya aykırı, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, diğer yönleri inelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 27.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI FACEBOOK’TAN ALINAN FOTOĞRAF HUKUKA AYKIRI DELİL

TC
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
2012/23195 E. , 2013/698 K.

YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI
FACEBOOK’TAN ALINAN DELİL NİTELİĞİNDE KULLANILAN FOTOĞRAF
İSPAT HAKKI
HUKUKA AYKIRI DELİL
CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 206
CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 254
HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 189

“İçtihat Metni”
Taraflar arasında görülen yoksulluk ve iştirak nafakasının artırılması, yoksulluk nafakasının kaldırılması davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı (karşı davalı) tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

Davacı vekili dava dilekçesinde; ihtiyaçların arttığını belirterek 100 TL olan iştirak nafakasının 400 TL’ye, 150 TL olan yoksulluk nafakasının 500 TL’ye yükseltilmesini talep etmiştir.

Birleşen davanın davacı vekili dava dilekçesinde; davalının bir kişi ile karı koca hayatı yaşadığını belirterek 150 TL olan yoksulluk nafakasının kaldırılmasını talep etmiştir.

Mahkemece kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına, yoksulluk nafakasının artırılması talebinin reddine; iştirak nafakasının 200 TL olarak takdirine karar verilmiş; hüküm davacı (birleşen davanın davalısı) tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkeme kararının gerekçesinde; birleşen davanın davacısı tarafından dosyaya ibraz edilen ve facebook’tan alınan fotoğrafların nafaka yükümlülüğünü ortadan kaldıracak nitelikte olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.

Öncelikle, mahkeme kararında gerekçe olarak dayanılan görüntü kaydı içeren CD delilinin, hukuken geçerli ve hükme esas alınabilecek bir delil niteliğinde olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Hemen belirtmelidir ki; 6100 sayılı HMK 01.10.2011’de yürürlüğe girmesinden önceki dönemde hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamakta, konu öğretide yeralan bilimsel görüşler ve yargısal uygulama ile şekillenmekte idi. 01.10.2011’de yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK “İspat hakkı” başlığını taşıyan 189/2.madesinde; “hukuka aykırı olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamız” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delilerin ispat gücü olmayacağı kabul edilmiştir.

Böylece ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukuki çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka uygun yollardan elde edilmiş olması esası getirilmiştir.

Anılan düzenlemeye göre, hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle yargılama sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından re’sen gözönüne alınması ve delilin her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak elde edildiğinin tesbiti halinde, diğer tarafça itiraz ileri sürülmese dahi mahkemece caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir.

Diğer taraftan, hukuka aykırı elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda 01.10.2011 tarihine kadar Medeni Usul Hukukunda açık bir yasa hükmü olmadığı halde, gerek mülga 1412 sayılı CMUK’nda gerekse de 5271 sayılı CMK’nda açık düzenleme yapılmıştır. Mülga 1412 sayılı CMUK’nun 254/2.maddesinde ”koğuşturma makamlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz” denilmiş, 5271 sayılı CMK’nun 206/2-a maddesinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna aykırı olarak elde edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlenmiştir.

Burada sözügeçen hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel hayatın gizliliği dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde müdahale edilemez. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş olursa olsun sözonusu delil ceza mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira, hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder.(Öztürk, B.Yeni Yargıtay Kararları Işığında Delil Yasakları, Ank.1995, s.116 vd.)

Yargısal uygulamada somut olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka aykırı olarak elde edilmesi hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde kabul edilmemesine karşın, hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir.

Bir delinin mahkemece kabul edilmesi için, gerek öğretide yeralan ağırlıklı görüş, gerekse de Hukuk Genel Kurulu Kararlarında ortaya konulan ölçüt; o delilin usulsüz olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesidir. Vurgulanmalıdır ki, bir delilin usulsüz olarak elde edilmesi ayrı, usulsüz olarak yaratılması ayrı bir olaydır. Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın özelilğine göre değerlendirilebilirse de ; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiç bir şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir.

Anılan ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2012 tarihli ve 2011/2-703 E-70 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

Somut olayda, kadının rızası dışında facebooktan alınan ve delil olarak dosyaya sunulan fotoğrafların yasal delil olarak değeri tartışılıp değerlendirilmeksizin hükme dayanak alınması doğru bulunmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Bozma nedenine göre, diğer yönlerin incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

UMUMA AÇIK YERLERE YAKIN ARAÇ İÇERİSİNDE UYUŞTURUCU (EROİN) MADDE TİCARETİ

TC
YARGITAY
20. Ceza Dairesi
2018/5682 E. , 2018/5255 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARLA
İLGİLİ BİLGİLER :
İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Yazısının Tarihi-Sayısı : 08.11.2018-10 -2017/60227
İtiraz Edilen Daire Kararı : Dairemizin 02/10/2018 tarih, 2018/73 esas ve 2018/3924 karar sayılı kararı
İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : … Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi
03/10/2017 tarih, 2017/1447 esas ve 2017/1202 karar
İtiraza Konu Olan Sanıklar : 1-)…
2-)Ferhan Can
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma

İtiraz yazısı ile dava dosyası incelendi.
A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER:
Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.06.2017 gün ve 2017/145 esas 2017/180 karar sayılı kararı ile sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-4-a,b, 62 maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar verilmiş ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu… Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 03.10.2017 gün ve 2017/1447 esas-2017/1202 karar sayılı kararı ile düzeltilerek esastan reddedilmiştir.
Hüküm sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin 02/10/2018 tarihinde 2018/73 esas ve 2018/3924 karar sayılı ilamı ile sanıklar hakkında verilen hükümlerin, üye … ve üye …’ün karşı oyu ve oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.
B) İTİRAZ NEDENLERİ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz yazısında; “Suç tarihinde sanık …’ın şoförü olduğu ve diğer sanık …’ın sağ ön koltukta oturduğu 81 EA 804 plakalı aracın, mahkemece yapılan keşifte de belirlendiği şekilde TCK 188/4.b maddesinde sayılan okul, hastane gibi eğitim ve tedavi merkezlerinden olan … Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezine yürüme mesafesi olarak 145 metre uzaklıktaki 2040. Sokakta park edildiği, daha sonra bu aracın yanına kullanıcı …’in …. plakalı aracı ile gelip, kendi aracından indikten sonra sokak üzerinde bulunan ve sanıkların içinde bulunduğu araca binerek arka koltuğa oturduğu ve bu araçta sağ ön koltukta bulunan şahısla aralarında birşeyler alıp verdikten sonra bu araçtan inerek kendi aracına binip gittiği, kolluk görevlilerince durdurulduğu sırada aracın ön koltuğunda görülen senet kağıdına sarılı vaziyetteki 2 adet daralı 0,60 gr. net 0,036 gr. ağırlığındaki eroin içeren maddeyi kolluk görevlilerine verdiği, daha sonra eroin satışı yapılan… plakalı araçtaki sanıklar … ve …’ın da araçla … . Sokaktan hareket ettikleri sırada
./..

yakalandıkları, Cumhuriyet Savcısından alınan yazılı arama emrine istinaden yapılan aramada, sanık …’ın üzerinde daralı ağırlığı 1,5 gram gelen eroin ve 90 TL para ile aracın torpido gözünde daralı ağırlığı 0,50 gram gelen eroin, uyuşturucu madde paketlemede kullanıldığı değerlendirilen alüminyum folyo, sigara paketi içerisinde bir adet metal renkli makas ve uyuşturucu madde paketlemede kullanıldığı değerlendirilen bir senet kağıdı ele geçirilmiş ve el konulmuştur.
Yapılan yargılama sonucunda,…. . Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 esas 2017/180 karar sayılı kararı ile sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işledikleri sabit görülerek, satılan maddenin eroin olduğu ve satış yapılan yerin TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın olduğu, TCK 188/4.a ve b. fıkralarının birlikte ihlal edildiği kanaatiyle uygulama yapılarak ceza verilmiş ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu… Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 2017/447 Esas 2017/1202 karar sayılı kararı ile düzeltilerek esastan reddedilmiştir.
Sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediklerinin sübutu konusunda ihtilaf yoktur. Ancak sayın çoğunluk uyuşturucu madde alışverişinin aracın içinde yapılması sebebiyle umumi yer olmadığından TCK 188/4.b maddesinin uygulanamayacağından bahisle temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulmasına karar vermiştir. Oysa uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafedeki umumi veya umuma açık yerlerde yapılması halinde bu maddenin uygulanması gerekmektedir. Sanıklar … ve … suçta kullandıkları … plakalı aracı TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden daha yakın mesafade bulunan ve umumi yer niteliğinde olan … Sokak üzerine park ederek yanlarına gelen kullanıcı …’e eroin maddesi satmışlardır. Burada satışın araç içerisinde yapılmış olması, satış yapılan yerin umumi yer olmadığı sonucunu doğurmaz. Zira otomobil hareket eden bir araçtır ve sanıklar kendi iradeleriyle bu aracı söz konusu yere park edip burada satış yapmışlardır. Başka bir ifade ile satış yaptıkları tezgahlarını eğitim ve tedavi kurumu olan… Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezine 145 metre mesafedeki umumi yer olan yola kurup bu şekilde uyuşturucu madde satışı yapmışlardır. Aksi düşüncenin kabulü, sanığın aracını okulun bahçesine veya tam karşısına park edip araç içerisinde öğrencilere uyuşturucu madde satması halinde TCK 188/4.b maddesinin konuluş amacına aykırı olarak umumi yer sayılmayıp bu madde uygulanmaması sonucu doğurur ki, bu halde TCK 188/4.b maddesinin uygulama alanı çok daraltılmış olur. Uyuşturucu madde satılan yer TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerin bitişiğindeki evin içi olsa idi, burada evin yeri değiştirilemeyeceğine göre ve evin içi de umumi yer olmayacağından TCK 188/4.b maddesi uygulanamazdı. Ancak olayımızda olduğu gibi, araç hareket eden ve yeri değiştirilebilen bir vasıta olduğundan ve bir nevi uyuşturucu madde satışı yapılan tezgah olarak kabul edilmesi gerektiğinden, satış yapılan aracın park edildiği yerin TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafe içindeki umumi yer olması halinde, artık burada TCK 188/4.b maddesinin uygulanması gerekir.” şeklindeki gerekçeyle itiraza binaen temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına, itiraz yerinde görülmez ise dosyanın Yüksek Yargıtay Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
C) CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİ:
1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi:
(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.
./..
2- 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen):
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulunda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.
D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:
Dairemizin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği ve kararda bir yanlışlık bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmemiştir.
İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.
E) KARAR:Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının yerinde görülmediğine,
2-5271 sayılı CMK’ nın 308. maddesinin 2. fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, üye … ve üye …’ün karşı oyu ve oyçokluğu ile, 19.11.2018 tarihinde karar verildi.

(K.O)
(K.O)

KARŞI OY;

Dairemizin 02.10.2018 tarih, 2018/73 esas ve 2018/3924 karar sayılı hükmünde belirttiğimiz gerekçelerle itirazın kabulü görüşünde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

CAMİ KARŞISINDA ARAÇ İÇERİSİNDE UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ

TC
YARGITAY
20. Ceza Dairesi
2019/595 E. , 2020/3905 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARLA
İLGİLİ BİLGİLER
İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Yazısının Tarihi-Sayısı : 02/03/2019 tarih ve KD/10-2018/19796
İtiraz Edilen Daire Kararı : Dairemizin 15/01/2019 tarih, 2018/4162 esas ve 2019/337 sayılı kararı.
İtirazla İlgili Mahkeme Kararı : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 05/02/2018 tarih, 2018/100 ve 2018 175 sayılı kararı
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma

İtiraz yazısı ile dava dosyası incelendi.
A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER:
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık hakkında İnegöl Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonucu 12/10/2017 tarihinde 2017/140 esas ve 2017/154 karar sayı ile sanığın mahkûmiyetine karar verilmiş ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 05/02/2018 tarih, 2018/100 ve 2018 175 sayılı kararı ile esastan reddedilmiştir.
Hüküm sanık ve müdafii tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizce 15/01/2019 tarih, 2018/4162 esas ve 2019/337 sayılı karar ile sanık hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B) İTİRAZ NEDENLERİ:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itiraz yazısında;
“Suç tarihinde sanık …’nın Bursa ili İnegöl ilçesinde … plakalı aracı ile uyuşturucu sattığı ihbarını alan güvenlik güçlerinin sanığı ve aracını takibe alıp, sanığın Çardak Camiinin karşısında aracının durdurduğu ve aracın içerisine aldığı haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapılan …, … ve …’e uyuşturucu madde sattığı ve bu şekilde suçun sübut bulduğu konusunda sayın çoğunluk ile aramızda ihtilaf yoktur. Ancak; sayın çoğunluk uyuşturucu madde alışverişinin aracın içinde yapılması sebebiyle umumi yer olmadığından TCK 188/4-b maddesinin uygulanmayacağından bahisle temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulmasına karar vermiştir. Oysa uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafedeki umumi veya umuma açık yerlerde yapılması halinde bu maddenin uygulanması gerekir.
Olayımızda sanık … aracının TCK 188/4-b maddesinde sayılan caminin karşısına park ederek aracın içerisine aldığı kullanıcılara uyuşturucu madde satmıştır. Burada satışın araç içerisinde yapılmış olması, satış yapılan yerin umumi yer olmadığı sonucunu doğurmaz. Zira otomobil hareket eden bir araçtır ve sanık kendi iradesi ile aracı caminin karşısına park edip satış yapmıştır. Başka bir ifade ile uyuşturucu satışı yaptığı tezgahını caminin karşısına kurup satış yapmıştır. Aksi düşüncenin kabulü sanığın aracını okulun yada caminin veya TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerlerin bahçesine veya tam karşısına park edip araç içinden uyuşturucu madde satması halinde TCK 188/4-b maddesinin konuluş amacına aykırı olarak umumi yer sayılmayıp bu maddenin uygulanmaması sonucunu doğurur ki, bu halde TCK 188/4-b maddesinin uygulama alanı çok daraltılmış olur. Uyuşturucu madde satılan yer TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerin bitişiğindeki evin içi olsa idi, burada evin yeri değiştirilemeyeceğinden ve evin içi de umumi yer olmayacağından TCK 188/4-b maddesi uygulanmazdı. Ancak bu olayda olduğu gibi araç hareket eden ve yeri değiştirilebilen bir vasıta olup bir nevi uyuşturucu madde satışı yapılan tezgah olarak kabul edilmesi gerektiğinden, satış yapılan aracın park edildiği yerin TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafe içindeki umumi yer olması halinde, artık burada TCK 188/4-b maddesinin uygulanması gerektiği halde aksinin kabulü ile bozma kararı verilmesi usul ve yasalara aykırıdır.” denilerek temyize konu hükmün onanması talep edilmiştir.
C) CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİ:
1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi:
(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, resen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.
2- 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen):
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.
D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:
Dairemizin itiraza konu olan kararının, itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği ve kararda bir yanlışlık bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı yerinde görülmemiştir.
İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.
E) KARAR: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının yerinde görülmediğine,
2- 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE,07/07/2020 tarihinde, sayın başkan … ve sayın üye …’ün karşı oyları ile oyçokluğuyla karar verildi.

(K.O.) (K.O.)

KARŞI OY;

15/01/2019 tarihli ilamda karşı oy gerekçemizde belirtilen hususlar doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesi ve dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi yönündeki çoğunluğun görüşüne iştirak etmiyoruz.

UYUŞTURUCU MADDE TİCARETİ- HUKUKA AYKIRI ARAMA

TC
YARGITAY
10. Ceza Dairesi
2024/9437 E. , 2025/1168 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SAYISI : 2024/2116 E., 2024/2037 K.
SUÇ : Uyuşturucu madde ticareti yapma
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun esastan reddi
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Temyiz isteminin esastan reddiyle hükmün düzeltilerek onanması

Sanık hakkında kurulan hükmün, yapılan ön inceleme neticesinde temyiz edilebilir olduğu, temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, temyiz isteminin süresinde olduğu, temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı tespit edilmekle gereği düşünüldü:

I. HUKUKİ SÜREÇ
A. Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesince sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir.
B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Ceza Dairesinin yukarıda belirtilen kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz sebepleri özetle;
1. Suçun unsurlarının oluşmadığına,
2. Delillerin hukuka uygun olarak toplandığına, elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağına,
3. Yeterli delil bulunmadığına, suça konu uyuşturucu maddenin kullanım sınırlarında kaldığına,
4. Arama kararının hukuka aykırı olduğuna,
5. Kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna,
İlişkindir.
III. GEREKÇE
A. İlk Derece Mahkemesinin ve Bölge Adliye Mahkemesinin, suçun vasfı ile sübutuna, delillerin hukuka uygun olarak toplandığına, delillerin değerlendirilmesine, arama kararında bir hukuka aykırılık bulunmadığına ilişkin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, sanık müdafiinin temyiz sebepleri yerinde görülmemiş; hükümde açıklanan gerekçeler, tüm dosya kapsamına göre usul ve yasaya uygun bulunarak, aşağıda belirtilenler dışında hükümde hukuka aykırılık tespit edilmemiştir.
B. Sanık hakkında kurulan hükümde,
1. Uyuşturucu maddenin niteliği esas alınıp arttırım yapılırken, 5237 sayılı TCK 188/4-a maddesi yerine 188/4. maddesi gösterilerek, 5271 sayılı CMK 232/6. maddesine aykırı davranılması,

2. Ödenmeyen para cezasının hapse çevrileceği yerine, çevrilebileceğine karar verilerek, 5237 sayılı TCK 52/4. maddesinin son cümlesine aykırı davranılması,
Hukuka aykırı olduğu değerlendirilmiş; söz konusu hususun Yargıtay tarafından düzeltilmesi mümkün görülmüştür.
IV. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle, sanık müdafiinin temyiz istemi yerinde görüldüğünden İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Ceza Dairesi kararının 5271 sayılı CMK’nın 302/2. maddesi gereği, BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 303. maddesi gereği İlk Derece Mahkemesi hükmünün,
Adli para cezasının taksitlendirilmesine ilişkin kısımdaki, “hapse çevrilebileceğinin” ibaresinin çıkartılarak, hüküm fıkrasında ilgili bölümlere “TCK 188/4-a maddesi uyarınca” ve “hapse çevrileceği” ibarelerinin eklenmesi suretiyle, İlk Derece Mahkemesi hükmündeki hukuka aykırılığın DÜZELTİLEREK, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMLERİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Hükmolunan ceza miktarı ile tutuklu kalınan süre dikkate alınarak sanık hakkındaki salıverilme talebinin REDDİNE,
Dava dosyasının, 5271 sayılı CMK’nın 304/1. maddesi uyarınca Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 28. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,05.02.2025 tarihinde karar verildi.

YAĞMA- KASTEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS

TC
YARGITAY
1. Ceza Dairesi
2018/5934 E. , 2021/3446 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Kasten öldürmeye teşebbüs,yardım eden sıfatıyla kasten öldürmeye teşebbüs,uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti,nitelikli yağma,azmettiren sıfatıyla nitelikli yağma,suç işlemek amacıyla örgüt kurma,6136 sayılı Kanuna muhalefet

HÜKÜM: A-) 1- Sanık … hakkında :
a- Sanığın … ve …’ı öldürmeye teşebbüs suçundan iki kez 5237 sayılı TCK 81/1, 35/1, 53, 58/1-6-7 63 maddeler uyarınca iki kez 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın mağdurlar … ve …’u öldürmeye teşebbüs suçundan iki kez 5237 sayılı TCK 81/1, 35/1, 21/2 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
d- Sanığın iddianamede 6. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezası, 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
e- Sanığın iddianamede 7. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 9.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
f- Sanık hakkında iddianamede 8. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-4-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
g- Sanık hakkında iddianamede 9. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
h- Sanığın iddianamede 14. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 43/1, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası, 5.040 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
ı- Sanığın iddianamede 18. Olay olarak belirtilen fuhuşa teşvik, aracılık, kolaylaştırma, yer temin etme suçundan 5237 sayılı TCK 227/2-6, 43/1, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası, 22.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
i- Sanığın iddianamede 25. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
j- Sanığın iddianamede 28. olay olarak belirtilen yağma suçundan 5237 sayılı TCK 38, 149/1-a-c, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 11 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
k- Sanığın suç örgütünü yönetmek suçundan 5237 sayılı TCK 220/1-3, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 5 yıl 7 ay 6 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
2- Sanık … hakkında :
a- Sanığın … ve …’ı öldürmeye teşebbüs suçundan iki kez 5237 sayılı TCK 81/1, 35/1, 53, 63 maddeler uyarınca iki kez 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın 6136 sayılı yasaya aykırılık suçundan 12/2-4, , 5237 sayılı TCK 52, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası, 30.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
d- Sanığın iddianamede 6. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezası, 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
e- Sanığın iddianamede 7. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 9.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
f- Sanık hakkında iddianamede 8. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-4-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
3- Sanık … hakkında :
a- Sanığın … ve …’ı öldürmeye teşebbüs suçundan iki kez 5237 sayılı TCK 81/1, 35/1, 53, 63 maddeler uyarınca iki kez 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın iddianamede 7. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 9.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
d- Sanık hakkında iddianamede 8. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-4-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
e- Sanık hakkında iddianamede 9. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
f- Sanığın iddianamede 14. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 43/1, 53, maddeler uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası, 5.040 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
g- Sanığın iddianamede 25. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53, maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
h- Sanığın suç örgütüne üye olmak suçundan TCK 220/2-3, 53 maddeler uyarınca 2 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
4- Sanık … hakkında :
Sanığın … ve …’ı öldürmeye teşebbüs suçundan iki kez 5237 sayılı TCK 81/1, 35/1, 53, 63 maddeler uyarınca iki kez 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
5- Sanık … hakkında :
a- Sanığın … ve …’ı öldürmeye teşebbüs suçundan iki kez 5237 sayılı TCK 81/1, 35/1, 53, 63 maddeler uyarınca iki kez 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın iddianamede 7. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 9.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
d- Sanığın iddianamede 25. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53, maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 4.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
6- Sanıklar …, hakkında :
a- Sanık hakkında … ve …’a karşı iki kez kasten öldürmeye teşebbüs suçunu işlediğinden bahisle TCK nun 81/1, 35/1 maddeleri ikişer kez cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın üzerlerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçlardan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatine,
b- Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın iddianamede 21. Olay olarak belirtilen …’ı yaralama suçundan 5237 sayılı TCK 86/1, 86/3-e, 86/3, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 3 yıl 1 ay 24 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına
d- Sanığın iddianamede 21. Olay olarak belirtilen … Kılınç’ı yaralama suçundan 5237 sayılı TCK 86/2, 86/3-e, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına
e- Sanığın 21. Olayda 21. olayda belirtilen tehdit suçundan 5237 sayılı TCK 106/2-a-c, 43/2, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
7- Sanık … hakkında :
a- Sanık hakkında … ve …’a karşı iki kez kasten öldürmeye teşebbüs suçunu işlediğinden bahisle TCK nun 81/1, 35/1 maddeleri iki kez cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın üzerlerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçlardan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca ayrı ayrı beraatine,
b-Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
8- Sanık … hakkında :
Sanığın 6136 sayılı yasaya aykırılık suçundan 12/2-4, 5237 sayılı TCK 52, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası, 30.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
9- Sanık … hakkında :
a- Sanığın 6136 sayılı yasaya aykırılık suçundan 12/2-4, , 5237 sayılı TCK 39/1-2,c, 52, 53 maddeler uyarınca 6 yıl hapis cezası, 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası, 10.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
10- Sanık … hakkında :
a- Sanığın 6136 sayılı yasaya aykırılık suçundan 12/2-4, , 5237 sayılı TCK 39/1-2,c, 52, 53 maddeler uyarınca 6 yıl hapis cezası, 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanık hakkında iddianamede 8. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-4-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
11- Sanık … hakkında :
a- Sanık hakkında hakkında 6136 sayılı yasanın 12/4 maddesinde düzenlenen suçu işlediğinden bahisle kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
b- Sanık hakında suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
c- Sanık hakkında iddianamede 8. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-4-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
d- Sanığın iddianamede 10. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
e- Sanık hakkında iddianamede 11. olayda uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3 maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
f- Sanığın iddianamede 12. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 43/1, 53 maddeler uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası, 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
g- Sanığın iddianamede 13. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 43/1, 53 maddeler uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası, 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
h- Sanık hakkında iddianamede 14. olayda uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3 maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
ı- Sanığın iddianamede 15. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-4, 53 maddeler uyarınca 11 yıl 3 ay hapis cezası, 15.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
i- Sanık hakkında iddianamede 16. olayda uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3 maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
12- Sanık … hakkında :
Sanığın mağdur …’a karşı yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c-h, 53 maddeler uyarınca 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına
13- Sanık … hakkında :
a- Sanık hakında suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
14- Sanık … hakkında :
Sanık hakında suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
15- Sanık … hakkında :
Sanık hakında suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
16- Sanık … hakkında :
Sanığın iddianamede 7. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 9.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
17- Sanık … hakkında :
Sanık hakkında suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
18- Suça Sürüklenen Çocuk … hakkında :
a- Suça Sürüklenen Çocuk hakkında suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
b- Sanığın iddianamede 25. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 31/3, maddeler uyarınca 6 yıl hapis cezası, 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
19- Sanık … hakkında :
Sanık hakkında iddianamede 8. Olay olarak belirtilen suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3-4-5 maddeleri uyarınca cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetlerine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine
20- Sanık … hakkında :
a- Sanığın iddianamede 10. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 53 maddeler uyarınca 9 yıl hapis cezası, 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın iddianamede 13. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 43/1, 53 maddeler uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası, 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın iddianamede 14. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 43/1, 53, maddeler uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası, 5.040 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
21- Sanık … hakkında :
a- Sanık hakkında iddianamede 10. olayda uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediğinden bahisle TCK’nun 188/3 maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de sanığın mahkumiyetine yeterli, kesin, inandırıcı, şüpheden uzak delil elde edilemediğinden sanığın müsnet suçtan CMK nun 223/2-e maddesi uyarınca beraatine,
b- Sanığın iddianamede 13. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 43/1, 53 maddeler uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası, 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
c- Sanığın iddianamede 14. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3-5, 43/1, 53, maddeler uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezası, 5.040 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
22- Sanık … hakkında :
Sanığın iddianamede 12. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 43/1, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 7 yıl hapis cezası, 3.360 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
23- Sanık … hakkında :
Sanığın iddianamede 13. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 43/1, 53 maddeler uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası, 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
24- Sanık … hakkında :
a- Sanığın iddianamede 17. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 53 maddeler uyarınca 5 yıl hapis cezası, 2.400 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
b- Sanığın 6136 sayılı yasaya aykırılık suçundan 13/3, 5237 sayılı TCK 52, 53 maddeler uyarınca 1 yıl hapis cezası, 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
25- Sanık … hakkında :
Sanığın iddianamede 17. Olay olarak belirtilen uyuşturucu madde ticareti suçundan 5237 sayılı TCK 188/3, 53 maddeler uyarınca 5 yıl hapis cezası,2.400 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
26- Sanık … hakkında :
Sanığın iddianamede 18. Olay olarak belirtilen fuhuşa teşvik, aracılık, kolaylaştırma, yer temin etme suçundan 5237 sayılı TCK 227/2-6, 43/1, 53, 58/1-6-7 maddeler uyarınca 5 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası, 22.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına
27- Sanık … hakkında :
Sanığın iddianamede 25. olay olarak belirtilen birden fazla kişi ile birlikte silahla yağma suçundan 5237 sayılı TCK 149/1-a-c, 62, 53 maddeler uyarınca 9 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Manavgat 1.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 09/06/2017 tarih,2015/4 esas ve 2017/171 sayılı kararı
B – ) İstinaf başvurularının esastan reddine dair; … Bölge Adliye Mahkemesi 4.Ceza Dairesi’nin 27/02/2018 tarih ve 2017/3165 esas ve 2018/535 sayılı kararı

TÜRK MİLLETİ ADINA

Tebliğnamede; sanıklar …, …, … ve … hakkında iddianamede 6. olay olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından, sanık … hakkında iddianamede 7. olay olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan, sanık …, … ve … hakkında iddianamede 8. olay olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından, sanık … hakkında iddianamede 10. olay olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan, sanık … hakkında iddianamede 11, 14 ve 16. olaylar olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından ve suça sürüklenen çocuk … hakkında iddianamede 25. olay olarak belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan kurulan beraat hükümlerine yönelik Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin kararına karşı Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının temyiz istemleriyle ilgili görüş bulunmadığı, ayrıca sanık … müdafiine Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararının 16/04/2018 tarihinde tebliğ edildiği ve müdafii tarafından 27/04/2018 tarihinde UYAP sistemi marifetiyle sunulan gerekçeli temyiz dilekçesiyle yasal süresi içinde kararın temyiz edildiği, ancak anılan sanık müdafiinin temyiz isteminin yasal süresi geçtikten sonra yapıldığı gerekçesi ile temyiz isteminin reddinin istendiği ve esas hakkında görüş bildirilmediği, yine istinaf kanun yolu başvurusunda da bulunan sanık … müdafii Av…. yerine, Bölge Adliye Mahkemesi gerekçeli kararının sanık müdafii olarak Av….’e tebliğ edildiği, bu müdafii tarafından vekillikten çekilme dilekçesi verildiği ve gerekçeli kararın sanık müdafii Av….’e 07/05/2018 tarihinde tebliğ edildiği ve müdafii tarafından 04/05/2018 tarihli gerekçeli temyiz dilekçesi verildiği, ancak sanık müdafiinin temyiz isteminin yasal süresi geçtikten sonra yapıldığı gerekçesi ile temyiz isteminin reddinin istendiği ve esas hakkında görüş bildirilmediği anlaşılmakla;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06/03/2007 gün ve 31/56 sayılı kararı ile 25.02.2020 tarihli ve 2017/3-1053E-2020/131K sayılı kararı gereğince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamede görüş bildirilmeyen Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının belirtilen kısımlarla, sanıklar … ve … müdafilerinin de temyizleri ile ilgili olarak, özel Dairece temyiz incelemesi yapılıp karar verilemeyeceği göz önüne alınarak, bu yönden ek tebliğname düzenlenmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08/03/2021 gününde oy birliği ile karar verildi.

UYUŞTURUCU SATIŞI (ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ YANINDA)

TC
YARGITAY
20. Ceza Dairesi

2018/73 E. , 2018/3924 K.

“İçtihat Metni”

İNCELENEN KARARLA İLGİLİ BİLGİLER
Mahkeme : ANKARA Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma
Hüküm : Düzeltilerek istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddi

Temyiz incelemesi sanık müdafiinin süresindeki istemi nedeniyle duruşmalı olarak yapılmıştır.
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık müdafiileri tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği, ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
5271 sayılı CMK’nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler dikkate alınarak, CMK’nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri ile sanık … müdafiinin temyiz dilekçesinde usulüne uygun bir arama kararı olmadığına, maddenin kişisel kullanım sınırları içerisinde kaldığına, teşdiden ceza tayininin isabetli olmadığına, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerektiğine dair; sanık … müdafiinin sanığın kullanıcı olduğuna, uyuşturucu madde ticareti yaptığına ilişkin delil bulunmadığına dair temyiz sebeplerinin hükmün hukuki yönüne ilişkin olduğu belirlenerek anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,
5237 sayılı TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde ” Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bulunan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlemenin bulunduğu, olay tarihinde alınan istihbari bilgi üzerine soruşturmaya başlandığı, yapılan çalışmada sanıklar ….ve ….’in içinde bulunduğu araca tanık …’in bindiğinin, aracın içerisinde sanıklardan 40 TL karşılığında uyuşturucu madde satın aldığının tespit edildiği anlaşılmakla; uyuşturucu madde satışının sanık …’a ait aracın içerisinde gerçekleşmiş olması ve aracın TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde belirtilen umumi veya umuma açık yerlerden olmaması karşısında, TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinin sanıklar hakkında uygulanamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, üye … ve üye Tekin Tüçük’ün karşı oyu ile oyçokluğuyla 02.10.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

(K.O) (K.O)

KARŞI OY

Suç tarihinde sanık …’ın şoförü olduğu ve diğer sanık …’ın sağ ön koltukta oturduğu … plakalı aracın, mahkemece yapılan keşifte de belirlendiği şekilde TCK 188/4.b maddesinde sayılan okul, hastane gibi eğitim ve tedavi merkezlerinden olan Yürüteç Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezine yürüme mesafesi olarak 145 metre uzaklıktaki 2040. Sokakta park edildiği, daha sonra bu aracın yanına kullanıcı …’in 06 YZH 14 plakalı aracı ile gelip, kendi aracından indikten sonra sokak üzerinde bulunan ve sanıkların içinde bulunduğu araca binerek arka koltuğa oturduğu ve bu araçta sağ ön koltukta bulunan şahısla aralarında birşeyler alıp verdikten sonra bu araçtan inerek kendi aracına binip gittiği, kolluk görevlilerince durdurulduğu sırada aracın ön koltuğunda görülen senet kağıdına sarılı vaziyetteki 2 adet daralı 0,60 gr. net 0,036 gr. ağırlığındaki eroin içeren maddeyi kolluk görevlilerine verdiği, daha sonra eroin satışı yapılan … plakalı araçtaki sanıklar … ve …’ın da araçla 2040. Sokaktan hareket ettikleri sırada yakalandıkları, Cumhuriyet Savcısından alınan yazılı arama emrine istinaden yapılan aramada, sanık …’ın üzerinde daralı ağırlığı 1,5 gram gelen eroin ve 90 TL para ile aracın torpido gözünde daralı ağırlığı 0,50 gram gelen eroin, uyuşturucu madde paketlemede kullanıldığı değerlendirilen alüminyum folyo, sigara paketi içerisinde bir adet metal renkli makas ve uyuşturucu madde paketlemede kullanıldığı değerlendirilen bir senet kağıdı ele geçirilmiş ve el konulmuştur.
Yapılan yargılama sonucunda, Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/145 esas 2017/180 karar sayılı kararı ile sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işledikleri sabit görülerek, satılan maddenin eroin olduğu ve satış yapılan yerin TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın olduğu, TCK 188/4.a ve b. fıkralarının birlikte ihlal edildiği kanaatiyle uygulama yapılarak ceza verilmiş ve bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 2017/447 Esas 2017/1202 karar sayılı kararı ile düzeltilerek esastan reddedilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediklerinin sübutu konusunda ihtilaf yoktur. Ancak sayın çoğunluk uyuşturucu madde alışverişinin aracın içinde yapılması sebebiyle umumi yer olmadığından TCK 188/4.b maddesinin uygulanamayacağından bahisle temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulmasına karar verilmiştir. Oysa uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafedeki umumi veya umuma açık yerlerde yapılması halinde bu maddenin uygulanması gerekmektedir. Sanıklar … ve … suçta kullandıkları … plakalı aracı TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden daha yakın mesafade bulunan ve umumi yer niteliğinde olan 2040. Sokak üzerine park ederek yanlarına gelen kullanıcı …’e eroin maddesi satmışlardır. Burada satışın araç içerisinde yapılmış olması, satış yapılan yerin umumi yer olmadığı sonucunu doğurmaz.Zira otomobil hareket eden bir araçtır ve sanıklar kendi iradeleriyle bu aracı söz konusu yere park edip burada satış yapmışlardır. Başka bir ifade ile satış yaptıkları tezgahlarını eğitim ve tedavi kurumu olan Yürüteç Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezine 145 metre mesafedeki umumi yer olan yola kurup bu şekilde uyuşturucu madde satışı yapmışlardır. Aksi düşüncenin kabulü, sanığın aracını okulun bahçesine veya tam karşısına park edip araç içerisinde öğrencilere uyuşturucu madde satması halinde TCK 188/4.b maddesinin konuluş amacına aykırı olarak umumi yer sayılmayıp bu madde uygulanmaması sonucu doğurur ki, bu halde TCK 188/4.b maddesinin uygulama alanı çok daraltılmış olur. Uyuşturucu madde satılan yer TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerin bitişiğindeki evin içi olsa idi, burada evin yeri değiştirilemeyeceğine göre ve evin içi de umumi yer olmayacağından TCK 188/4.b maddesi uygulanamazdı. Ancak bizim olayımızda olduğu gibi, araç hareket eden ve yeri değiştirilebilen bir vasıta olduğundan ve bir nevi uyuşturucu madde satışı yapılan tezgah olarak kabul edilmesi gerektiğinden, satış yapılan aracın park edildiği yerin TCK 188/4.b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafe içindeki umumi yer olması halinde, artık burada TCK 188/4.b maddesinin uygulanmasının gerektiği görüşünde olduğumuzdan, temyiz isteminin esastan reddinin gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyoruz.

TEFHİM TUTANAĞI: 02.10.2018 tarihinde verilen bu karar Yargıtay Cumhuriyet savcısı….katılımıyla ve duruşmada savunmasını yapmış bulunan sanık … müdafii Av. … tarafından yetkilendirilen Avukat ile sanık … müdafii Av. …’ın yüzlerine karşı 11.10.2018 tarihinde, açık olarak okunup anlatıldı.

ARAÇ İÇERİSİNDE UYUŞTURUCU TİCARETİ – CEZA ARTTIRIMI

TC
YARGITAY
20. Ceza Dairesi
2018/4162 E. , 2019/337 K.

“İçtihat Metni”
Mahkeme : Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma
Hükümler : 1-Mahkûmiyet; İnegöl Ağır Ceza Mahkemesinin 12/10/2017 tarih, 2017/140 esas ve 2017/154 sayılı kararı
2-İstinaf başvurularının esastan reddi; Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 05/02/2018 tarih, 2018/100 esas ve 2018/175 sayılı kararı

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmekle, temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi, kararın niteliği ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ :
5271 sayılı CMK’nın 288. ve 294. maddelerinde yer alan düzenlemeler ile CMK’nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri dikkate alınarak, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde, eylemin kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçunu oluşturduğuna, suç yerinde mahkemece keşif yapılmadan 188/4-b maddesinin uygulandığına ve somut delil bulunmadığına; sanığın temyiz dilekçesinde, uyuşturucu maddenin araç içinde satılması nedeniyle hakkında 188/4-b maddesinin uygulanmaması gerektiğine dair temyiz istemlerinin hükmün hukuki yönüne ait olduğu değerlendirilerek anılan sebeplere bağlı olarak yapılan incelemede,

Haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan …, … ve … hakkında Cumhuriyet Başsavcılığından 01/03/2017 tarihinde usulüne uygun olarak alınmış arama kararı uyarınca yapılan aramalar neticesinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri …, … ve …’in tüm aşamalarda sanıktan satın aldıklarını beyan etmesi ve sanığın da 21/09/2017 ve 27/11/2018 tarihli dilekçelerinde atılı suçu kabul ettiğini belirtmiş olması karşısında, sanığın üzerinde ve aracında yapılan aramaya ilişkin arama kararının dosya içerisinde bulunmaması sonuca etkili görülmediğinden tebliğnamedeki bozma isteyen düşünce benimsenmemiştir.

Sanığın suç tarihinde kullanıcı şahıslar …, … ve …’e uyuşturucu madde satarak zincirleme suretiyle uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu işlediği sabit ise de; sanık hakkında TCK 43. maddesinin uygulanmaması aleyhe temyiz olmadığından ve CMK 302/2. maddesi gereğince bu husus temyiz nedenleri arasında gösterilmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

5237 sayılı TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde “Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askeri ve sosyal amaçla toplu bulunan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlemenin bulunduğu, 01/03/2017 tarihli olay tutanağına göre, sanık araç içerisinde iken haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayrı işlem yapılan …, … ve …’in araç içine binmesi üzerine uyuşturucu madde satışının aracın içerisinde gerçekleşmiş olması ve aracın TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinde belirtilen umumi veya umuma açık yerlerden olmaması karşısında, TCK’nın 188. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendinin sanık hakkında uygulanamayacağının gözetilmemesi,

Kanuna aykırı, sanık ve müdafinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, tutukluluk şartlarında değişiklik olmaması ve tutuklu kalınan süre göz önüne alınarak sanık hakkındaki tahliye talebinin reddine, Başkan vekili … ve üye …’ün karşı oyları ile oyçokluğuyla, tahliye talebinin reddi konusunda oybirliği ile 15/01/2019 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY

Suç tarihinde sanık …’nın Bursa ili İnegöl ilçesinde … plakalı aracı ile uyuşturucu sattığı ihbarını alan güvenlik güçlerinin sanığı ve aracını takibe alıp, sanığın … Camiinin karşısında aracının durdurduğu ve aracın içerisine aldığı haklarında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan işlem yapılan …, … ve …’e uyuşturucu madde sattığı ve bu şekilde suçun sübut bulduğu konusunda sayın çoğunluk ile aramızda ihtilaf yoktur. Ancak; sayın çoğunluk uyuşturucu madde alışverişinin aracın içinde yapılması sebebiyle umumi yer olmadığından TCK 188/4-b maddesinin uygulanmayacağından bahisle temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulmasına karar vermiştir. Oysa uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafedeki umumi veya umuma açık yerlerde yapılması halinde bu maddenin uygulanması gerekir.

Olayımızda sanık … aracının TCK 188/4-b maddesinde sayılan caminin karşısına park ederek aracın içerisine aldığı kullanıcılara uyuşturucu madde satmıştır. Burada satışın araç içerisinde yapılmış olması, satış yapılan yerin umumi yer olmadığı sonucunu doğurmaz. Zira otomobil hareket eden bir araçtır ve sanık kendi iradesi ile aracı caminin karşısına park edip satış yapmıştır. Başka bir ifade ile uyuşturucu satışı yaptığı tezgahını caminin karşısına kurup satış yapmıştır. Aksi düşüncenin kabulü sanığın aracını okulun yada caminin veya TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerlerin bahçesine veya tam karşısına park edip araç içinden uyuşturucu madde satması halinde TCK 188/4-b maddesinin konuluş amacına aykırı olarak umumi yer sayılmayıp bu maddenin uygulanmaması sonucunu doğurur ki, bu halde TCK 188/4-b maddesinin uygulama alanı çok daraltılmış olur. Uyuşturucu madde satılan yer TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerin bitişiğindeki evin içi olsa idi, burada evin yeri değiştirilemeyeceğinden ve evin içi de umumi yer olmayacağından TCK 188/4-b maddesi uygulanmazdı. Ancak bu olayda olduğu gibi araç hareket eden ve yeri değiştirilebilen bir vasıta olup bir nevi uyuşturucu madde satışı yapılan tezgah olarak kabul edilmesi gerektiğinden, satış yapılan aracın park edildiği yerin TCK 188/4-b maddesinde sayılan yerlere 200 metreden yakın mesafe içindeki umumi yer olması halinde, artık burada TCK 188/4-b maddesinin uygulanması gerektiği görüşünde olduğumuzdan temyiz isteminin esastan reddinin gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmıyoruz.

Exit mobile version