UYUŞTURUCU MADDE İTHAL ETME- ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİ KAPSAMINDA SUÇ ATFI KARŞISINDA DİĞER SANIKLARIN SUÇU KABULLENMEMESİ – YARGILAMA YAPILMADAN CEZA TAYİNİ

T.C
YARGITAY
10. Ceza Dairesi
ESAS: 2020/5563
KARAR: 2020/5969

“İçtihat Metni”
İtiraz Eden : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
İtiraz Edilen Daire Kararı : Yargıtay 20. Ceza Dairesinin 07/01/2020 –2018/3694 esas ve 2020/102 karar
Suç : Uyuşturucu madde ithal etme

İtiraz yazısı ile dava dosyası incelendi.

A) KONUYLA İLGİLİ BİLGİLER:
Uyuşturucu madde ithal etme suçundan sanıklar hakkında Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucu 06/10/2017 tarihli, 2017/48 esas ve 2017/332 karar sayı ile sanıkların mahkûmiyetine karar, bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesinin 05/02/2018 tarihli ve 2018/121 esas 2018/265 karar sayılı kararı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Hüküm sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay 20. Ceza Dairesince 07/01/2020 tarihli 2018/3694 esas ve 2020/102 karar sayı ile sanıklar hakkında verilen hükmün, oyçokluğu ile temyiz başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

B) İTİRAZ NEDENLERİ:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısında; “1- Anayasa’nın 141. maddesinin 3.fıkrası ile CMK’nın 230. maddesinin 1.fıkrası gereğince mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde ve gerekçeli olması, gerekçenin ise sanıkları varsa mağdurları, davanın diğer taraflarını ve herkesi inandırıcak tutarlılıkta olması, sanıkların lehindeki ve aleyhlerindeki deliller belirtilerek bu delillerin tartışılarak değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve rededilenlerin belirlenmesi, ulaşılan kanıya göre sanıkların sabit kabul edilen ve suç oluşturan eylemleri açıklanarak bunların nitelendirilmesi, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının saptanması gereklidir. İncelenen dava ile ilgili Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında ”’delillerin değerlendirilmesi ve gerekçe”’ bölümünde yer alan ”Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde” başlığı altında özetle, sanık …’nın yurt dışından hava yoluyla geldiği Atatürk havalimanında, valizinde farklı yoğunluk tespit edilmesi üzerine şühelenilerek yapılan aramada çay ambalajı görünümünde paketler içinde net 14.950 gram gelen FUB – AMB isimli sentetik kanabinoid ele geçirilmesine ilişkin olayın anlatıldığı, sanık …’nın yakalandığı ilk andan itibaren diğer sanıkların olayı gerçekleştirdiğini savunduğu, …’nın beyanı ile olayın diğer faillerinin ortaya çıkarıldığı, bu nedenle … hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulandığı, böylece diğer sanıklarında suçlarının …’nın beyanı doğrultusunda sabit kabul edildiği; sanık …’un, …’nın valizinde ele geçen uyuşturucu madde ile bir ilgisi bulunmadığını belirterek suçlamayı kabul etmemesine rağmen, …’in …’nın isteği üzerine ona seyahat acentasından uçak bileti alması, … yakalanınca …’in havaalanındaki ihtiyaçları ile yakından ilgilenmesi, sanıklar arasında atfı cürümde bulunmaya sebep olacak husumet bulunmadığı, …’nın telefon ve fotograf makinesi getirmek için gittiği yerden uyuşturucu madde getirmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, … ve …’in beyanlarının suçtan kurtulmaya yönelik beyanlar olup, sanıkların eyleminin bir bütün halinde uyuşturucu madde ithal etme suçunu oluşturduğu ve sanıkların fikir ve eylem birliği içinde üç kişi olarak atılı suçu işlediklerinden bahisle hüküm kurulduğu belirtilmiştir.
Oysa bu mahkumiyet gerekçesinde sadece …’nın eylemi ve sanık …’nın tek beyanı vardır, diğer sanık … bu tek beyanla ve bu beyana dayanak ”…’nın telefon ve fotoğraf makinesi getirmek için gittiği yerden uyuşturucu madde getirmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu” gerekçe yapılmak suretiyle mahkum edilmiştir.
Hayatın olağan akışı bu dosyada … için nasıl olmalıdır. ?
Bu olayda hayatın olağan akışı nedir ?
Bu kavram soyut niteliktedir. Karar gerekçesi olamaz.

Yine …’nın suç ortağı olduğu gerekçesiyle hakkında dava açılan ancak yurt dışında olup yakalanmadığı için hakkındaki dava tefrik edilen … Şahin isimli sanığın, suçla ilgili savunması alınıp yargılanmadan, … ve … ile birlikte suçu işlediği peşinen kabûl edilerek, buna ilişkin deliller gösterilip, tartışılmadan sanıkların fikir ve eylem birliği içinde üç (3) kişi olarak suçu işlediklerinden bahisle … ve … hakkında TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrası uyarınca cezaları artırılmıştır. Bunun gerekçesi de karar da yoktur.

Üçüncü sanığın (…’in) yargılaması yapılmadan suçu nasıl sabit kabul edilmiştir.? Belli değildir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.03.2005 gün ve 13-26 sayılı kararı başta olmak üzere konuyla ilgili tüm diğer yargısal kararlarda da duraksamasız olarak vurgulandığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141 ve 5271 sayılı CMK’nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının, karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur.

Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.01.2011 tarihli 7/192 esas ve 1 numaralı kararında ifade edildiği üzere ”Hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun şekilde açıklanması biçiminde tanımlanan gerekçede, hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve yasal olması gerekir. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime olanak sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.” şeklinde ifade edilmiştir. CMK’nın 289. maddesinin 1-g bendi uyarınca da yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçenin bulunmaması hukuka kesin aykırılık halini oluşturacaktır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nce sanıklar … ve … hakkında yetersiz ve soyut gerekçe ile hüküm kurulması nedeniyle ve sanıkların, haklarındaki hükümleri istinaf etmeleri üzerine kararı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi’nin, sanıkların istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin kararı da bu nedenle hukuka aykırı olduğundan sanıklar hakkındaki hükümler öncelikle bu yönden bozulmalıdır.

2- 6545 sayılı Kanun ile TCK’nın 188. maddesine eklenen 5. fıkra gereğince ”suçun üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde ceza artırılacaktır”. TCK ‘nın 37. maddesinin 1. fıkrasına göre suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden herbiri fail olarak sorumludur. Müşterek faillikte birden fazla kişi birlikte suç işleme kararını vermekte ve fiil üzerinde ortak hakimiyet kurmaktadır. Kısaca müşterek faillerin herbiri suç ortağıdır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.03.1996 tarih ve 1996/1-25 esas ve 35 sayılı kararındada belirtildiği üzere faillerin bir suç işleme hususunda suçun işlenmesinden önce veya işlediği sırada ortak bir irade ile hareket etmeleri ve suçun icrasında doğrudan doğruya etkili olan hareketleri gerçekleştirmeleri halinde müşterek faillik söz konusu olur. 5237 sayılı TCK’da suça iştirak faillik ve şerikliği kapsayan bir kavram olarak kabul edilmiştir. Şeriklik azmettirme ve yardım etmeyi kapsamaktadır. İştirak halinde işlenen suçlarda failler ile şerikler arasında cezalandırma bakımından ayrım yapılmıştır. Doktrinde şerik bir suçun işlenişine katılan fakat gerçekleştirmiş olduğu katkıyla suçun kanuni tanımında yer alan fiil üzerinde hakimiyet kuramayanlar biçiminde tanımlanmaktadır. Şerik azmettiren veya yardım edendir. Şeriklerin cezalandırılabilmesi ise TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı ile mümkün olmaktadır. TCK’nın 188/5. fıkrasındaki durum ise suçun işleniş şekli açısından TCK’nın 37. maddesi gereğince müşterek faillik durumunun mevcut olmasıdır. Kısaca şerikler (suça azmettiren veya yardım edenler) bu sayıya dahil olamazlar.

Kural olarak suçun birlikte işlenmesi şeklindeki nitelikli halin oluşabilmesi için faillerin icra hareketlerini müşterek fail olarak birlikte gerçekleştirmeleri ve bir eylem birliği içerisinde hareket etmeleri gerekir. Dosya kapsamına göre sanık …’nın uyuşturucu madde ithal etme eyleminde fail olarak yer aldığı değerlendirilen … ile henüz yakalanmayan ve yargılanmayan, hakkındaki dava tefrik olunan sanık … Şahin’in fail veya şerik olup olmadığı hususu açıkça belirlenmemiş, suçla bağlantılarını gösteren hertürlü şüpheden uzak mahkûmiyetlerine yeterli kesin ve inandırıcı deliller gösterilip tartışılmamıştır. Bu bağlamda hukuki statüleri belli olmayan … ve …’nün, …’nın eylemine iştirak ettiklerini gösterir hertürlü şüpheden uzak somut bir ispata dayalı delil bulunmamasına rağmen, TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrası uyarınca arttırım yapılmasıda hukuka aykırıdır.

Ayrıca Sanıklar … ve … hakkında TCK’nın 188. maddesinin 5. fıkrasının uygulanmasıyla birlikte yakalanmayan ve yargılanmayan … Şahin, hakkında hüküm kurulmadan mahkûm edilmiş olmaktadır. Karar bu nedenle de bozulmalıdır.

3- Uyuşturucu madde ticareti yapma, temin etme, ithal ve ihraç etme suçlarında TCK’nın 192. maddesinin 3. fıkrasında yer alan etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için, faillerden biri yada birden fazlasının işlediği suçla ilgili (bağlantılı) başka birisinin anılan suçu işlediğini beyan etmiş olması halinde ya bu kişi/kişilerin yakalanarak yargılanıp mahkûm edilmiş olması ya da bildirdiği kişi veya kişilerin suç ortağı olduğunun ispatını sağlayacak biçimde kesin ve somut delil bulunması gerekir. Aksi halde suçlanan kişiye iftira atılmış olacaktır. Dosyamıza konu olayda sanık …’nın uyuşturucu madde ithal etme eylemine diğer sanık … ve henüz yargılaması yapılmamış yakalamalı sanık …’in iştirak ettiklerine ilişkin …’nın beyanı dışında suçlarının subutunu sağlayacak nitelikte somut deliller gösterilememiştir. Var olduğu kabul edilmiş ise mahkemece bunların gösterilip tartışılmadığı aşikardır. Bu nedenle sanık … hakkında TCK’nın 192/3. maddesi uygulanması bu aşamada doğru değildir. Kazanılmış usuli hak korunmak suretiyle hükümden TCK 192/3 maddesinin uygulanmasına dair kısmın da çıkartılması gerekmektedir.

Açıkladığımız bu gerekçelerle sanıklar hakkındaki hükümlerin bozulması gerekirken istinaf talebinin esastan reddi suretiyle onanması usul ve yasalara aykırıdır.

Yüksek Dairenizin itiraza konu 07.01.2020 tarih ve 2018/3694 esas 2020/102 karar sayılı ilamının CMK 308/2-3 maddesi kapsamında itirazımıza binaen incelenmesi ve yerel mahkeme hükmünün BOZULMASINA karar verilmesi,
İtirazımızın yerinde görülmeyip reddi halinde yukarıda arz ettiğimiz itiraz nedenlerimizin bir kez de CMK 308/1-3 maddesi uyarınca Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunca tartışılması ve ilamın talebimiz doğrultusunda BOZULMASI için dosyanın YÜKSEK YARGITAY CEZA GENEL KURULUNA tevdii itirazen arz ve talep olunur.” denilerek, Yargıtay 20. Ceza Dairesinin sanıklar hakkındaki temyiz istemlerinin esastan reddi kararlarının kaldırılması, aksi takdirde dosyanın itiraz incelenmesi için Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi istenmiştir.

C) CUMHURİYET BAŞSAVCISININ İTİRAZIYLA İLGİLİ YASA HÜKÜMLERİ:

1-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi:
(1) Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kurulu’na itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz.
(2) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
(3) (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderir.
2-5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un geçici 5. maddesi (05.07.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6352 sayılı Kanun’la eklenen):
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308 inci maddesinde yapılan değişiklikler, bu Kanunun yayımı tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda bulunan ve henüz karara bağlanmamış dosyalar hakkında da uygulanır.

D) İTİRAZIN VE KONUNUN İRDELENMESİ:

Dairemizin itiraza konu kararının itiraz yazısında ileri sürülen tüm nedenler tartışılıp değerlendirilerek verildiği dolayısı ile kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmemiştir.
İtirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar vermek gerekmektedir.

E) KARAR:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının yerinde görülmediğine,
2- 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesinin 2. fıkrası uyarınca itirazın incelenmesi için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 21/10/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

OĞLUMA ALAMADIM KENDİME İSTİYORUM- SANA İÇİM KAYNIYOR- CİNSEL TACİZ

T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS: 2017/244
KARAR:2018/601
“İçtihat Metni”
Sanık …’nın cinsel taciz suçundan beraatine ilişkin Çeşme Sulh Ceza Mahkemesince verilen 05.04.2012 tarihli ve 172-121 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 14. Ceza Dairesince 23.06.2015 tarih ve 10886-7569 sayı ile;
“Sanıkla arasında dosyaya yansıyan herhangi bir husumet bulunmayan müştekinin soruşturma evresinde verdiği ayrıntılı ifadesi ile tanık Fevziye’nin aşamalardaki beyanları nazara alındığında sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik tarihlerde müştekinin kullandığı cep telefonundan arayıp ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını söylediği, ertesi gün gerçekleştirdiği ikinci aramasında ise yürekten sevdiğini söylemek suretiyle üzerine atılı suçu işlediği tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, sanığın müsnet suçtan eylemine uyan TCK’nın 105/1,43/1. maddeleri gereğince cezalandırılması yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Çeşme 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 11.02.2016 tarih ve 537-48 sayı ile;
“…Sanığın müştekiye sarf ettiği sözlerin duygu açıklaması niteliğinde olduğu, kanunun aradığı anlamda cinsel amaçlı sarf edilmediği, sanık ile müşteki arasındaki yaş farkı dikkate alındığında sözlerin ahlaken eleştirilebilir nitelikte olduğu kabul edilse dahi, bu sözlerin cinsel taciz suçuna vücut vermeyeceği kabul edilmelidir…” şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 30.05.2016 tarihli ve 187118 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 873-1723 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 06.03.2017 tarih ve 375-1186 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığa atılı cinsel taciz suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığının,
2-Suçun unsurlarının oluştuğu sonucuna ulaşılırsa, zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
Şikâyetçi …’un suç tarihi itibarıyla 27 yaşında ve bekar, sanık …’nın ise 50 yaşında ve evli olduğu,
Şikâyetçinin 25.07.2005 tarihinde Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek sanığın kendisini taciz ettiğini beyan etmesi üzerine sanık hakkındaki soruşturmanın başladığı,
Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığının 27.10.2009 tarihli ve 875-415 sayılı iddianamesinde “Müşteki ve şüphelinin ailecek tanıştıkları, olay tarihinde şüphelinin akşam 23.00 sıralarında müştekiyi telefonla arayarak kendisinden hoşlandığını, gönülden sevdiğini, kanının kaynadığını söylediği,…bir süre sonra şüphelinin telefonla yine müştekiyi aradığı, müştekinin telefonunun hoparlörünü dışarı açması üzerine tanık Fevziye’nin de hazır olduğu ortamda müştekiye hitaben ‘bir insan yürekten sevemez mi, ben seni yürekten sevdim, ortalık çok karıştı, ailene yanlış anladığını söyle’ şeklinde sözler söylediği…” biçiminde anlatımlara yer verilerek sanığın cinsel taciz suçundan cezalandırılmasının talep edildiği,
Anlaşılmıştır.
Şikâyetçi … Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 25.07.2008 havale tarihli dilekçede; aile dostu olan sanığın, 22.07.2008 tarihinde saat 23.06’da telefonla arayıp kendisinden hoşlandığını, fakat yanaşamadığını, kendisini evli olan oğlu Mustafa Çokbaşarıcı’ya istediğini söylediğini, bunu kabul etmemesi üzerine “Sana içim kıpırdıyor, kanım kaynıyor, seni gönülden seviyorum” dediğini, bu durumu sanığın eşine iletmesinin ardından sanığın kendisini ertesi gün 11.16’da tekrar arayarak “Ortalık çok karıştı, beni yanlış anladığını söyle” dediğini, kendisini taciz eden sanıktan şikayetçi olduğunu,
Savcılıkta; sanığın aile dostu olduğunu ve İzmit’te ikamet ettiğini, kendisiyle telefonla da görüştüğünü, aile dostu olması ve 55-60 yaşlarında olması nedeniyle konuşmalarında bir art niyet aramadığını, ancak sanığın 22.07.2008 tarihinde saat 23.06’da telefon açıp kendisinden hoşlandığını, gönülden sevdiğini, kanının kaynadığını söylediğini, bunun üzerine “Siz benim amcamsınız, kızım derken nasıl böyle düşünürsünüz” diyerek telefonu kapattığını, bu durumu ertesi gün kendi ailesine söylediğini, ailesinin ise durumu sanığın eşine bildirdiğini, sanığın 23.07.2008 tarihinde kızına ait hattan kendisini tekrar arayarak ortalığın çok karıştığını, kendisini yanlış anladığını söylemesini ve konuyu kapatmasını istediğini,
Tanık….savcılıkta; 22.07.2008 tarihinde müştekinin telefonda konuşurken ağlamaya başladığını, karşısındaki kişiye “Nasıl olur Zeki amca, ben size amca diyorum, babam yaşındasınız, nasıl böyle bir şey söylersiniz” dediğini, telefonu kapatıp durumu kendisine anlattığını, ertesi gün sanığın müştekiyi tekrar aradığını, müştekinin konuşmaları hoparlöre verdiğini, sanığın müştekiye “Bir insan yürekten sevemez mi, ben seni yürekten sevdim, ortalık karıştı, ailene yanlış anladığını söyle” dediğini,
Duruşmada; şikâyetçinin teyzesinin kızı olduğunu, sanığın ise şikâyetçinin abisinin kayınpederi olduğunu, olay tarihinde Çeşme’de şikâyetçi ile birlikte olduklarını, şikâyetçinin kendisine sanığın kendisini işyerindeyken arayıp “Seni oğluma alamadım ama kendime istiyorum” dediğini anlattığını, o günün akşamı sanığın yeniden araması üzerine şikâyetçinin hoparlörü açtığını, sanığın şikâyetçiye “Senden hoşlanıyorum, seni gönülden seviyorum” dediğini, şikâyetçinin ise “Siz benim amcamsınız, nasıl böyle düşünürsünüz” diyerek telefonu kapattığını, bir süre sonra tekrar arayan sanığın şikâyetçiye yürekten sevdiğini söyleyip ortalık karışacağı için ailesine yanlış anlaşılma olduğunu anlatmasını istediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık …; iddianamede belirtilen sözleri söylediğini, bir cahillik yaptığını, pişman olduğunu, şikâyetçinin sıcak kanlı olduğunu düşünerek bu sözleri sarfettiğini savunmuştur.
Sanığa atılı cinsel taciz suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığına ve suçun unsurlarının oluştuğu sonucuna ulaşılması durumunda, zincirleme suç hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konularının birlikte değerlendirilmesinde;
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 105. maddesinde;
“(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz” şeklindeki düzenleme yer almaktadır.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde taciz; “tedirgin etme, rahatsız etme veya sıkıntı verme” şeklinde tanımlanmıştır.
Madde gerekçesinde, “cinsel yönden, ahlâk temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesi” şeklinde tanımlanmış olan cinsel taciz eyleminin ne tür davranışlarla gerçekleştirilebileceği hususunda kanunda bir açıklık bulunmamakla birlikte öğreti ve yargısal kararlarda, mağduru hedef almış, onun vücut dokunulmazlığı ihlal edilmeksizin cinselliğine yönelen söz veya davranışlarla cinsel taciz suçunun işlenebileceği kabul edilmektedir.
Cinsel taciz eylemlerinin suç olarak kabul edilebilmesi için bu eylemlerin hukuka aykırı olarak, başka bir ifadeyle mağdurun rızası hilafına gerçekleştirilmiş olması zorunludur. Rıza açıklama ehliyetine sahip bulunan bir kişinin, cinsel taciz eylemlerine TCK’nun 26. maddesi kapsamında göstereceği rıza ceza sorumluluğunu kaldıracaktır. Rızanın varlığı somut olayın özelliklerine göre belirlenecektir.
Cinsel taciz oluşturacak davranışlar, mağdurun vücuduna temasta bulunmamak şartıyla ani olabileceği gibi, devamlı nitelikte de gerçekleşebilir. Suçun oluşabilmesi için, failin cinsel amaç gütmesi ve eylemin belirli kişi ya da kişilere karşı gerçekleştirilmiş olması gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.03.2015 tarihli ve 2014/669-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere; cinsel taciz suçunun maddi unsuru, bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz etmektir. Suçun manevi unsuru ise kast olup, failin cinsel amaç gütmesi gerekmektedir.
Eylemin cinsel amaçla işlenip işlenmediği ya da hangi fiilin cinsel taciz suçunu oluşturacağı belirlenirken sosyal hayatın gerekleri, tarafların konumları ile aralarındaki ilişki gözetilmeli, bu kapsamda ahlaki kurallara uygun evlenme teklifi, tanışma isteği veya beğeni ifadelerinin cinsel taciz suçunu oluşturmayacağı kabul edilmelidir. Bununla birlikte evlenme veya arkadaşlık isteğinin iç çamaşırı hediye etme veya cinselliğe yönelen sözlerle gerçekleştirilmesi örneklerinde olduğu gibi kaba ve rahatsız edici bir üslupla yapılması, teklifin reddedilmesine karşın eylemin mağduru rahatsız edecek şekilde sürdürülmesi yahut mağdurun Medeni Kanun hükümlerine göre evlenme imkanı bulunmayan bir çocuk veya taraflardan birinin evli olması örneklerinde olduğu gibi evlilik veya arkadaşlık ilişkisinin önünde kanuni veya ahlaki engellerin bulunması durumlarında cinsel taciz suçunun oluşacağında hiç bir şüphe bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları değerlendirildiğinde,
Şikâyetçi … ve sanık … beyanlarında aile dostu olduklarını ifade etmişlerdir. Tanık Fevziye Ak’ın beyanına göre ise sanık, şikâyetçinin abisinin kayın pederidir.
Suç tarihinde şikâyetçi 27 yaşında ve bekar, sanık ise 50 yaşında ve evlidir. Dosya kapsamından taraflar arasında önceye dayalı duygusal bir ilişkinin bulunmadığı da görülmektedir.
Şikâyetçinin ve tanığın beyanları ile sanığın ikrarından, sanığın şikâyetçiyi ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını, şikâyetçinin durumu sanığın eşine bildirmesinin ardından yaptığı ikinci aramasında ise yürekten sevdiğini, ortalığın karıştığını, ailesine olayın yanlış anlaşılmadan kaynaklandığını anlatmasını söylediği hususlarında bir şüphe bulunmamaktadır.
Buna göre;
Daha önce aralarında duygusal bir ilişki bulunmayan şikâyetçi ve sanık arasındaki yaş farkı, sanığın medeni durumu ve taraflar arasındaki sosyal ilişki gözetildiğinde; sanığın şikâyetçiyi cinsel yönden ahlâk temizliğine aykırı olarak rahatsız edecek şekilde ilk aramasında hoşlandığını, sevdiğini ve kanının kaynadığını söylemesinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu, bununla birlikte sanığın ikinci aramasını, aile içinde oluşan infialin önüne geçmek maksadıyla gerçekleştirdiği ve bu kapsamda sarfettiği sözlerin cinsel amaç taşımadığı anlaşıldığından, sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnmeye konu kararının, sanığın zincirleme suç hükmü uygulanmaksızın cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine, beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Birinci uyuşmazlık konusu bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi …; “Sanık …’ya yönelik cinsel taciz suçunun yasal unsurlarının oluştuğuna ilişkin sayın çoğunluğun kararı yerinde değildir. Şöyle ki;
Sanık … ile müşteki … ailece tanışıp sanık Çeşme ilçesinde müşteki ise İzmit ilinde oturmaktadır. Yine müşteki suç tarihinde 29 yaşında olup evli değildir. Sanık müştekinin kullandığı cep telefonunu arayıp ilk aramasında ‘hoşlandığını, sevdiğini, kanının kaynadığını’ söylediği, ertesi gün gerçekleştirdiği ikinci aramasında ise ‘yürekten sevdiğini’ söylemiştir. Bu sözlerin söylendiği konusunda duraksama yoktur.
TCK’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçu ‘kişinin vücut dokunulmazlığının ihlali niteliğini taşımayan, cinsel yönden ahlak temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesidir’. Öğretide yapılan tanımlara göre ise cinsel taciz ‘bir kişinin bir başkasını rızası olmadan sözle, gözleriyle veya bedeniyle, cinselliğini hedefleyerek rahatsız etmesi’, ‘bireylerin edep ve iffetlerine yönelik, rahatsız edici nitelikteki hareketlerde bulunması’ ya da ‘mağdurda rahatsızlık yaratacak nitelikte yapılan her türlü cinsel davranıştır. (Özbek, Özer Veli TCK İzmir Şerhi Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı Cilt II sh 62).
Cinsel tacizi oluşturan hareket madde metnine göre mutlaka cinsel amaçlı olarak yapılmalıdır. TCK’nun 105. maddesinde fail açıkça ‘cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi’ olarak belirtildiği için sanığın özel bir saik olan ‘cinsel amaç’ ile hareket etmesi gerekir.
Somut olayımızda, olayın oluş şekli itibarı ile sanık …’nın amacı müştekiyi ‘cinsel olarak taciz etmek’ değildir. Sadece sevgi ve duygu açıklaması olarak söz konusu konuşmaları yapmıştır. Sanığın evli olması ve yaş farkı nedeni ile ahlaken eleştirilebilir ise de cinsel amaçla hareket etmediğinden yüklenen suçun yasal unsurları oluşmamıştır. Bu nedenle direnme kararının bozulması yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum” açıklamasıyla,
Çoğunluk görüşüne katılmayan Dört Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Çeşme 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 11.02.2016 tarihli ve 537-48 sayılı direnme kararına konu hükmünün,sanığın zincirleme suç hükmü uygulanmaksızın cinsel taciz suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 04.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede, birinci uyuşmazlık konusu bakımından oy çokluğu, ikinci uyuşmazlık konusu bakımından oy birliğiyle karar verilmiştir.
Exit mobile version