TAŞINMAZ SATIŞ SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN – ADİ ŞEKİLDE YAPILMIŞ VE GEÇERSİZ OLAN TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİNE BAĞLI OLARAK KARARLAŞTIRILAN CEZAİ ŞARTA AİT HÜKÜMLERİ DE GEÇERSİZ OLDUĞU

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2013/10248
KARAR NO. 2013/12358
KARAR TARİHİ. 2.7.2013

ÖZET : Dava, taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağının tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davaya konu uyuşmazlığa neden olan satış sözleşmesi, resmi şekilde yapılmadığı için geçerli kabul edilemez. Öte yandan taşınmazların daha sonra tapuda resmi şekilde devirlerinin tamamlanmış olması da geçersiz olan satış sözleşmesine geçerlilik kazandırmaz. Bunun yanında tapuda resmi şekilde yapılan devir sırasında da alıcı davacı şirket tarafından tapu siciline adi şekilde yapılan sözleşmeye ilişkin bir şerh de konulmamıştır. Bu durumda adi şekilde yapılmış ve geçersiz olan taşınmaz satım sözleşmesine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümleri de geçersizdir. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın kabulü doğru görülmemiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekilleri ile davalı vekilinin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili taraflar arasında 16.04.2010 tarihinde taşınmaz satış protokolünün ayrılmaz bir parçası olarak Fi Yapı Esenşehir projesi alışveriş merkezi, taşınmaz satış protokolü imzalandığını satış için öngörülen 30.04.2010 tarihli çeklerin davalıya iadesi ile Esenyurt 1219 Ada 10 Parsel sayılı taşınmazın 10.000.000,00 TL + KDV ile davacıya satışının öngörüldüğünü, çeklerin davalıya verilmiş taşınmazın davacı adına tescil edilmiş olduğunu sözleşme çerçevesinde davalı şirketçe 68 adet dükkandan ibaret alışveriş merkezinin 30.09.2010 tarihinde tamamının yapılıp teslim edileceğini belirtilen bu tarihte teslim edilmemesi halinde yoksun kalınan kira bedeli karşılığı olarak aylık 125.000 USD’nin her ayın son gönü nakden ve defaten cezai şart olarak ödeneceğinin kararlaştırıldığını davalının öngörülen bu tarihte edimini tamamen yerine getirip alışveriş merkezinin tamamını teslim etmediğini halen de tesliminin yapılmadığını yaptırdıkları delil tespitleri ile de imalat serisinin kabul edilebilir durumda olmaması nedeniyle sözleşmede öngörülen cezai şart ödeme koşullarının gerçekleştiğini 2011 yılı Mart ayına ait kiraya ilişkin cezai şart bedelinin tahsili için İstanbul 7. İcra Müdürlüğü’nün 2011/6053 Esas sayılı dosyası ile icra takibine giriştiklerini ve davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek davalının itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Fi Yapı A.Ş. vekili müvekkilinin imzalanan sözleşmeye uygun olarak edimlerini ifa ettiğini doğmuş herhangi bir borcunun bulunmadığını 68 adet bağımsız bölümün gerçek teslim tarihinin 23.10.2011 tarihi olup tespit raporunun yerinde bulunmadığını 30.09.2010 tarihi olarak teslim tarihinin kabul edilemeyeceğini, davacı tarafa 15.05.2011 tarihinde teslim alması konusunda ihtarı bulunmasına rağmen davacının tesliminden kaçındıklarını cezai şart ödeme koşullarının gerçekleşmediğini davacının her aya ait kira bedellerinin cezai şartını istemesinin kötüniyetli davranış olduğunu belirtmiş daha sonraki dilekçelerinde 27.04.2010 tarihli tapu devirleri ile infisahi şart nedeniyle protokol hükümlerinin düştüğünü maktu kira tazminatı hükmünün de hukuki geçerliliğini yitirdiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki 16.04.2010 tarihli satış sözleşmesi uyarınca davacıların taşınmazları 30.09.2010 tarihinde teslimini gerçekleştirmediği ve aylık cezai şarttan sorumlu olduğu gerekçesiyle davalı şirketin icra dosyasına itirazının 125.000 USD asıl alacak yönünden iptali ile takibin bu miktar üzerinden devamına, takip öncesi işlemiş faiz alacağı bulunmadığının tespitine, takip konusu asıl alacak üzerinden %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş hüküm davalı şirket vekilince temyiz edilmiştir.

Türk Borçlar Kanunu 237. maddesi ( B.K. 213 m. ) hükmüne göre “Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için sözleşmenin resmi şekilde düzenlenmesi şarttır…” şeklindedir. Anılan hüküm bir geçerlilik şartıdır. Bu maddede öngörülen şekle uyulmadan yapılan sözleşmeler hükmü doğurmaz. Bu nedenle tapulu taşınmazların harici satış yoluyla devri mümkün değildir. ( Aynı yönde Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 01.07.2008 tarih 3589-8256 E.K. sayılı kararı )

Dolayısıyla düzenlenme anında resmi şekilde yapılmamış olan bir sözleşme geçerli kabul edilemez.

Davaya konu uyuşmazlığa neden olan 16.04.2010 tarihli satış sözleşmesi, resmi şekilde yapılmadığı için geçerli kabul edilemez. Öte yandan taşınmazların daha sonra tapuda resmi şekilde devirlerinin tamamlanmış olması da geçersiz olan 16.04.2010 tarihli satış sözleşmesine geçerlilik kazandırmaz.

Bunun yanında tapuda resmi şekilde yapılan devir sırasında da alıcı davacı şirket tarafından tapu siciline 16.04.2010 tarihli adi şekilde yapılan sözleşmeye ilişkin bir şerh de konulmamıştır.

Bu durumda adi şekilde yapılmış ve geçersiz olan 16.04.2010 tarihli taşınmaz satım sözleşmesine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümleri de geçersizdir.

Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın kabulü doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz eden davalı şirket yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı yararına takdir edilen 990.00.TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 02.07.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İTİRAZIN İPTALİ- UYUŞMAZLIĞIN İKİ TARAFININ TİCARİ İŞLETMESİNDEN KAYNAKLANMAMASI DURUMUNDA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ GÖREVLİDİR

T.C
YARGITAY
13. Hukuk Dairesi
ESAS: 2016/13555
KARAR:2018/12583
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalıya değişik tarihlerde banka havalesi yoluyla toplamda 10.660,00 TL ve …gönderdiğini, borcun ödenmediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Davalı, davacı ile şirket adına sahip oldukları ortak hesaplarının bulunduğunu, paranın şirket için kullanılmak üzere gönderildiğini, davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını beyan eden savunma yaparak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, …2. İcra Müdürlüğü’nün 2012/5506 E nolu dosyasındaki icra takibine yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin takip tarihindeki 27.000,00 USD’nin TL karşılığı olan asıl alacak ile 10.660,00 TL asıl alacak üzerinden olmak üzere toplam 58.000,00 TL üzerinden devamına, karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1-6102 sayılı TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması veya anılan yasa maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan sayılması gerekir. Kanunun 5. maddesinde ise, ticari davalarda görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Kanunu’nun 5/3 fıkrası uyarınca dava tarihi itibariyle de Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisidir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı, banka havalesi yoluyla davalıya borç olarak gönderdiği bedelin ödenmediğini ileri sürerek alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptalini istemiştir. Davacı ve davalı gerçek kişi olup, tacir olarak kabul edilseler dahi uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesinden kaynaklandığına yönelik dosyaya yansıyan bir belge bulunmamaktadır. Bu durumda eldeki dava, ticari nitelikte bir dava değildir. Hal böyle olunca davaya bakmaya Ticaret Mahkemesi değil Asliye Hukuk mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. O halde mahkemece, davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevine girdiği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, davacı ve davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenle davacı ve davalının temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan 29,20 TL harcın davacıya, 991,00 TL harcın davalıya iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26/12/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Exit mobile version