KARARIN SÜRESİ İÇERİSİNDE TEMYİZ EDİLMEMESİ -GEREKÇELİ KARARIN SEHVEN İKİNCİ KEZ TEBLİĞE ÇIKARILMASI USULİ KAZANILMIŞ HAK İLKESİ GEREĞİ KARŞI TARAFA TEMYİZ HAKKI VERMEZ.

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

2017/2155 E. , 2021/874 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “evlat edinme” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … 2. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; evlat edinilmek istenilen 12.03.2003 doğumlu küçük …’nın annesi … ve biyolojik babası …’nın … 1. Aile Mahkemesinin 21.06.2007 tarihli ve 2007/174 E., 2007/547 K. sayılı kararı ile boşandıklarını, boşanma kararı ile evlat edinilmek istenilen …’nın velayetinin anne …’e verildiğini, anne …’ün 27.06.2009 tarihinde evlat edinmek isteyen müvekkili ile evlendiğini, küçük …’nın doğumundan bu yana biyolojik babası … ile kişisel ilişkisinin, maddi ve manevi bağının olmadığını, uzun yıllar ayrı yaşadıklarını, anne …’ün müvekkili ile evliliğinden sonra da aile olarak birlikte yaşamaya başladıklarını, evlat edinmek isteyen müvekkilinin küçük …’in maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayarak kendi öz kızı olarak gördüğünü, baba sevgisi gösterdiğini, küçük …’in annesi …’ün de evlat edinilmesine muvafakat ettiğini, …’nın uzun süreden bu yana nerede olduğunun bilinmediğini, boşanma davasında da ilanen tebligat yapılmak zorunda kalındığı, küçük …’e karşı özen yükümlülüğünü yerine getirmediğini, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 311. maddesinde yer alan rıza aranmamasının istisnai durumlarının davada oluştuğunu ileri sürerek 12.03.2003 doğumlu küçük …’nın müvekkili tarafından evlat edinilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … duruşmadaki beyanında; davacı ile evlendiği tarihten bu yana kızı … ile birlikte yaşadıklarını, kızı …’in davacı tarafından evlat edinilmesine rızasının bulunduğunu beyan etmiştir.
6. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin evlat edinmeye rızasının bulunmadığını, mahkemece taraf teşkili sağlanmadan esasa geçildiğini, müvekkilinin çocuğu ile defalarca kişisel ilişki kurduğunu ancak bunun karşı tarafça sürekli engellenmeye çalışıldığını, müvekkilinin 3 yıldır iş için Afrika’da bulunduğunu belirterek davanın müvekkilinin adresindeki mahkemede açılması gerektiğinden davanın reddini, bu talep kabul edilmediği takdirde müvekkilinin rızası bulunmadığı nedeniyle davanın reddini ve taraf teşkili sağlanmadan yapılan tüm işlemlerin iptalini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
7. … 2. Aile Mahkemesinin 04.12.2012 tarihli ve 2012/190 E., 2012/866 K. sayılı kararı ile; davacı … ile davalı …’ün 27.06.2009 tarihinde evlendikleri, küçük …’nın annesi ve davacı … ile birlikte yaşadığı, küçüğün evlat edinmeyi kabul ettiği, küçüğün annesi …’ün de evlat edinmeye muvafakatinin bulunduğu, dava tarihi itibariyle davacının iki yıldan fazla bir süre ile davalı … ile evli olduğu, davacının dava tarihi itibariyle 30 yaşını ikmal ettiği, bu nedenle TMK’nın 306/3. maddesindeki koşulların oluştuğu, her ne kadar baba … tarafından küçük …’in davacı tarafından evlat edinilmesine muvafakat etmediği beyan edilmiş ise de; davalının 3 yıldan fazla bir süre ile müşterek çocuk ile kişisel ilişki kurmadığı, davalı babanın çocuğa karşı özen yükümlülüğünü yerine getirmediği kanaatine varıldığından TMK’nın 311/2. maddesi gereğince küçük …’in evlat edinilmesinde baba …’nın rızasının aranmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne ile 01.03.2003 doğum tarihli …’nın davacı tarafından evlat edinilmesine, TMK’nın 311. maddesi gereğince baba …’nın evlat edinmede rızasının aranmamasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesince 10.09.2013 tarihli ve 2013/8275 E., 2013/11237 K. sayılı kararı ile “…Türk Medeni Kanunu’nun 309/1. maddesine göre evlat edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir. Aynı yasanın 311.maddesinde ise rızanın aranmaması gereken haller düzenlenmiştir. Dosyadaki bilgi ve belgelerden; son üç yıla kadar çocuk ile baba arasında özen yükümlülüğünü ihlal eden herhangi bir olayın ileri sürülmediği, son üç yılda çocukla babanın görüşmediği sabit ise de, bu durumun babanın yurt dışında bulunmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Babanın iş nedeniyle yurt dışında bulunması ve çocukla görüşememesi, özen yükümlülüğü noktasında kusur olarak kabul edilemeyeceği gibi, bu konuda somut deliller de ortaya konulmamıştır. Davalı babanın rızasının bulunmamasına ve Türk Medeni Kanunu’nun 311. maddesinin koşullarının da gerçekleşmemesine göre isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. … 2. Aile Mahkemesinin 04.03.2014 tarihli ve 2013/817 E., 2014/127 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; küçüğün mahkemedeki beyanında baba …’yı en son ne zaman gördüğünü hatırlamadığını beyan ettiği, davalının 2008 ve 2011 tarihleri arasındaki yurt dışına giriş ve çıkış kayıtlarını ibraz ettiği, davalı babanın ekonomik gücü yerinde olmasına ve işi nedeni ile Türkiye’ye giriş çıkış yapmasına rağmen müşterek çocuk ile ilgilenmediğinin, şahsi ilişkiyi kurmadığının ve çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçları ile ilgilenmediğinin mahkemece sabit kabul edildiği, bu durumun TMK’nın 311/2. maddesinde belirtilen özen yükümlülüğüne aykırı bir hareket olarak kabul edileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemenin Ek Kararı:
12. … 2. Aile Mahkemesinin 11.06.2014 tarihli ve 2013/817 E., 2014/127 K. sayılı ek kararı ile; gerekçeli kararın davalı vekiline 09.04.2014 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, 15 günlük süre içerisinde davalı vekilinin temyiz talebinde bulunmadığı, gerekçeli kararın sehven ikinci kez davalı vekiline tebliğe çıkartıldığı, ikinci tebligatın 07.05.2014 tarihinde yapıldığı, kararın ikinci kez tebliğe çıkartılmasının davalı tarafa kararı temyiz hakkı vermeyeceği gerekçesiyle davalı vekilinin temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Ek Kararın Temyizi:
13. Ek karar süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, küçüğün evlat edinilmesine rızası bulunmayan davalı baba yönünden TMK’nın 311. maddesinde yer alan rızanın aranmaması koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, buradan varılacak sonuca göre davanın kabulüne karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; davalı vekiline direnme kararının tebliğine ilişkin yapılan tebligatın usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre direnme kararının temyizine ilişkin istemin süreden reddine dair verilen ek kararın kaldırılmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE
16. Bilindiği üzere mahkemelerin her türlü tebliğ işlemleri, 7201 sayılı Tebligat Kanunu (TK) ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik (Yönetmelik) hükümlerine göre yapılır.
17. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icrası” başlıklı 17. maddesi; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” düzenlemesini içermektedir.
18. Aynı Kanun’un “Muhatabın muvakkaten başka yere gitmesi” başlıklı 20. maddesi ise; “13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı tebliğ mazbatasına yazılarak altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme hâlinde tebligat, 21 inci maddeye göre yapılır. (Değişik son cümle: 19/3/2003-4829/4 md.) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır” şeklinde düzenlenmiştir.
19. Öte yandan Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in “Meslek ve sanat erbabına tebligat” başlıklı 26. maddesi; “(1) Belirli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenlere, o yerde de tebligat yapılabilir.
(2) Muhatabın işyerinde bulunmaması halinde tebliğ, aynı yerde sürekli olarak çalışan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.
(3) Muhatap, meslek veya sanatını konutunda icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Bunlardan hiç birinin bulunmaması durumunda tebliğ, aynı konutta sürekli olarak oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” şeklindedir.
20. Aynı Yönetmelik’in ‘Muhatabın geçici olarak başka yere gitmesi’ başlıklı 29. maddesinde ise; “(1) 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memuru, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını, beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazar. Tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalattırır ve tebliğ edilecek evrakı beyanda bulunana verir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar.
(2) Bu kişilerin beyanlarını imzadan kaçınmaları ve tebliğ evrakını kabul etmemeleri durumunda, tebliğ memuru bu hususu tutanağa yazar, imzalar ve tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyesinden birine ya da kolluk amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve teslim ettiği kişinin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır.
(3) Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 21, 22, 23, 25, 26 ve 27 nci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır” düzenlemesi bulunmaktadır.
21. Tebligat Kanunu’nun 17. maddesinin uygulanabilmesi için tebligat yapılacak adresin işyeri olarak kullanılması gerekir. Belirli bir yerde devamlı olarak meslek icra edenlere o yerde tebligat yapılabilir. Muhattabın işyerinde bulunmaması hâlinde tebliğ, o işyerinde daimî olarak çalışan memur veya işçilerinden birine yapılır.
22. Muhattabın daimî işçisi şeklinde yapılan tebligatın geçerli olabilmesi için, muhattap adına tebligat yapılan kişinin tebligatın yapıldığı tarihte muhatabın daimî işçisi olması gerekir. Aksi hâlde yapılan tebligat usulsüz olur. İşverenin işçiyi Sosyal Sigortalar Kurumuna bildirmiş olup olmaması iş ve sosyal güvenlik hukukunu ilgilendiren bir durum olup, sigortasız olarak çalışması tebligat yapılmasına engel değildir.
23. Hemen belirtilmelidir ki tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan önemli bir usul işlemidir. Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şeklî olduğundan gerek tebligat işlemi gerekse tebligat tarihi ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir.
24. Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Bu nedenle, kanun ve yönetmelik hükümleri en küçük ayrıntısına kadar uygulanmalıdır. Tebligatın doğru kişiye ve kanunda gösterilen yönteme uygun olarak yapılması zorunludur. Aksi takdirde kanun ve yönetmeliğin gösterdiği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligat geçerli sayılmaz.
25. Bu ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; yerel mahkemenin 21.03.2014 tarihli direnme kararı “… Mah. … Sok. … Pasajı K:2 D: 47 …/…” adresinde davalı vekiline tebliğe çıkarılmış, “Adreste muhattabın iş takibine gittiğini beyan eden ehil yetkili daimi çalışanı … imzasına tebliğ edildi” açıklaması ile dağıtıcı ve … tarafından imzalanarak 09.04.2014 tarihinde tebliğ olunmuş, mahkemece aynı gerekçeli karar 2. kez aynı adreste davalı vekiline tebliğe çıkarılmış, “Adreste muhattabın iş takibine gittiğini beyan eden ehil yetkili daimi çalışanı … imzasına tebliğ edildi” açıklaması ile dağıtıcı ve … tarafından imzalanarak 07.05.2014 tarihinde tebliğ olunmuştur. Davalı vekili tarafından 13.05.2014 havale tarihli temyiz dilekçesi ile temyiz isteminde bulunulmuş, mahkemece ek karar ile temyiz talebinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
26. Davalı vekili tarafından mahkemece verilen ek karara ilişkin sunulan temyiz dilekçesinde, tebligat yapılan adresin işyeri adresi olmadığı yönünde bir itirazı bulunmayıp, daimî çalışanı olmadığı hâlde daimî çalışan sıfatıyla …’e yapılan tebligatın usulsüz olduğunu vurgulayarak ek kararın kaldırılarak temyiz istemlerinin incelenmesini istemiştir.
27. Dosya kapsamından, davalı vekiline yapılan diğer tebligatlar incelendiğinde; 10.09.2013 tarihli Yargıtay kararının da aynı şekilde davalı vekiline tebliğe çıkarıldığı, “Adreste muhattabın iş takibine gittiğini beyan eden ehil yetkili daimi çalışanı … imzasına tebliğ edildi” açıklaması ile dağıtıcı ve … tarafından imzalanarak 22.10.2013 tarihinde tebliğ olunduğu, bu konuda davalı vekilinin bir itirazının bulunmadığı anlaşılmıştır.
28. O hâlde, daha önce de tebligat evrakını aynı şekilde daimî çalışan sıfatıyla kabul eden … imzasına yapılan tebliğ işleminin usulsüzlüğünü ve bu nedenle de geçersizliğini ortaya koyacak bir yön bulunmamaktadır.
29. Direnme kararının temyizine ilişkin istemin süreden reddine dair verilen ek kararın kaldırılmasının gerekip gerekmediği hususunun değerlendirilmesine gelince; hemen burada, davalı vekiline direnme kararın tebliğine ilişkin ilk tebligattan sonra aynı kararın ikinci kez tebliğinin geçerli olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
30. Somut olayda, davalı vekiline direnme kararının tebliğine ilişkin tebligat daimî çalışanı … imzasına 09.04.2014 tarihinde tebliğ edilmiş, daha sonra aynı gerekçeli karar tekrar tebliğe çıkarılarak aynı adreste yine davalı vekiline daimî çalışanı … imzasına 07.05.2014 tarihinde ikinci kez tebliğ edilmiş olup, karar davalı vekili tarafından 13.05.2014 tarihinde verilen dilekçe ile temyiz edilmiştir.
31. Davalı vekiline 09.04.2014 tarihinde yapılan ilk tebligatın usulüne uygun olarak yapılmış olması nedeniyle geçerli olduğundan, temyiz süresinin bu tarihten başlayacağında kuşku bulunmamaktadır. İkinci kez yapılan tebligat üzerine temyiz süresinin yeniden başlayacağının ve davalının yeni bir temyiz hakkı doğacağının kabulü olanaklı değildir. Aksi hâlde kararın süresi içerisinde temyiz edilmemesi suretiyle karşı yan lehine oluşan usulî kazanılmış hakkın ihlal edilmesi durumu söz konusu olacaktır.
32. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 14.04.2018 tarihli ve 2016/4-1641 E., 2018/461 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
33. Bu durumda davalı vekili, 09.04.2014 tarihinde tebliğ edilen kararı 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu (HUMK)’nun 432/1. madde hükmünde yazılı 15 günlük yasal temyiz süresi geçtikten sonra 13.05.2014 tarihinde temyiz etmiş olmakla, temyiz istemi süresinde değildir.
34. Açıklanan nedenlerle, davalı vekiline direnme kararının tebliğine ilişkin yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu, yasal temyiz süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararın da yerinde olduğu, bu nedenle ön sorun bulunmadığı oy birliğiyle kabul edilmiştir.
35. Hâl böyle olunca, yasal süre içerisinde temyiz isteğinde bulunmayan davalı vekilinin temyiz isteminin reddi gerektiği anlaşılmakla, Mahkemece verilen 11.06.2014 tarihli ve 2013/817 E., 2014/127 K. sayılı ek karar isabetli olduğundan onanmasına karar verilmiştir.

V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin süreden reddine dair verilen mahkemece verilen 11.06.2014 tarihli ve 2013/817 E., 2014/127 K. sayılı EK KARARIN ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 29.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

İHBAR OLUNAN HAKKINDA HÜKÜM KURULMASI HALİNDE KARAR TEMYİZ EDEBİLİR

T.C

YARGITAY

4.Hukuk Dairesi

2018/1376 E.

2018/6286 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ  :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacılar-karşı davalılar … ve … (kendi adlarına asaleten … adına velayeten) vekili Avukat … tarafından, davalılar-karşı davacılar … ve … aleyhine, esas dava 07/04/2010, karşı dava 05/05/2010 günlerinde verilen dilekçeler ile trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 22/06/2016 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacılar vekili, davalılar vekili ve ihbar olunan vekili tarafından süresi içinde istenilmekle tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne karşı davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili, davalılar-karşı davacılar vekili ile ihbar olunan … Sigorta A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar vekili, 27/07/2008 tarihinde davalı …’ın maliki, diğer davalı …’ın sürücüsü olduğu aracın müvekkilleri … ve …’in müşterek çocukları …’e çarparak yaralanmasına neden olduğunu, yaralanma neticesinde müvekkil çocuğun hayati tehlike geçirdiğini, yoğun bakımda kaldığını, desteksiz yürüyemediğini, konuşmasında sorunlar yaşadığını, fizik tedavisinin devam ettiğini, müvekkil anne ve babasının tedavi ve ulaşım masrafları yaptığını belirterek uğranılan maddi ve manevi zararın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

Davalılar vekili, müvekkillerinin kazadan sonra davacılara 20.500,000 TL nakit para ödediklerini, aracın zorunlu trafik sigortasını yapan sigorta şirketinin de davacılara ödeme yaptığını, müvekkillerinin kusurunun bulunmadığını belirterek, asıl davanın reddini savunmuş; kaza nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıklarından bahisle de karşı davalarının kabulünü talep etmiştir.

Mahkemece, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları doğrultusunda asıl davanın kısmen kabulüne, şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmiştir.

1) İhbar olunan … Sigorta A.Ş.’nin temyiz itirazının incelenmesinde;

Mahkemece, 30.03.2011 tarih ve 2011/1211 muhabere sayılı ihbar dilekçesi ile davanın … Sigorta A.Ş.’ye ihbar edildiği, sigorta şirketinin ihbar olunan sıfatıyla dosyaya beyanda bulunduğu ve davada ihbar olunan sıfatı bulunan … Sigorta A.Ş. hakkında hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. İhbar olunan sıfatını taşıyan ve hakkında hüküm kurulan … Sigorta A.Ş’nin kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmakla; mahkemece, dava kendisine ihbar olunanın kararda tazminatla sorumlu tutulması doğru bulunmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

2) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre asıl dava davalıları-karşı dava davacıları olan … ve …’ın karşı davaya ilişkin tüm, tarafların asıl davaya yönelik aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

3-a) Davacıların temyiz itirazlarına gelince;

Mahkemece, bilirkişi raporuyla hesaplanan maluliyet zararından dava açılmadan önce davalı tarafın davacılara yaptığı ödeme ile ihbar olunan… Sigorta A.Ş. tarafından ödenen tedavi giderlerinin rapor tarihindeki verilere göre güncelleşmiş miktarlarının mahsup edildiği anlaşılmaktadır. İhbar olunan… Sigorta A.Ş. tarafından davacılara yapılan ödemenin tedavi gideri olduğu ve bu miktarın hesaplanan maluliyet tazminat miktarından mahsup edilemeyeceği gözetilmeden hüküm kurulması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.

  1. b) Davacılar tarafından dava ve ıslah dilekçelerinde iyileştirme gideri adı altındaki istemlerinin 18/01/2016 havale tarihli bilirkişi heyet raporunda 2.572,26 TL olduğu tespit edilmesine rağmen, mahkemece bu istemin hüküm altına alınması gerektiği halde bu hususun eksik bırakılmış olması doğru görülmemiş ve kararın bozulması gerekmiştir.
  2. c) Borçlar Kanunu’nun 47. (TBK/56) maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.

Davaya konu olayda; olayın oluş şekli, maluliyet derecesi ve yukarıdaki ilkeler dikkate alındığında davacılardan küçük … yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı az olmuştur, daha üst düzeyde tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.

  1. d) Asıl dava davalıları … ve …’ın asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarına gelince;

Karar gününde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. maddesi gereğince, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için Tarifenin İkinci Kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Ancak hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 10. maddesi gereğince manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.

Şu durumda, asıl dava kısmen reddedildiğine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 13. ve 10. maddesi uyarınca, kendisini vekille temsil ettirmiş olan davalılar yararına reddedilen maddi ve manevi tazminat davaları için ayrı ayrı olmak üzere toplam altı adet vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maddi ve manevi tazminat taleplerinin toplam miktarları üzerinden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (3/a-b-c) numaralı bentlerde gösterilen nedenlerle davacılar yararına, (3/d) numaralı bentte açıklanan nedenlerle asıl dava davalıları yararına, (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle ihbar olunan … Sigorta A.Ş. yararına BOZULMASINA, asıl dava davalıları-karşı dava davacıları olan … ve …’ın karşı davaya ilişkin tüm, tarafların asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden taraflardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 17/10/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Exit mobile version