ADLİ TIP RAPORUNUN KESİN KANAAT İÇERMEMESİ- HARİCİ SATIM SÖZLEŞMESİNE DAYALI BEDEL İLE TAŞINMAZ ÜZERİNE DİKİLEN AĞAÇ BEDELİNİN İADESİ

T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
ESAS:2017/9808
KARAR:2018/12867
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içerisinde bir kısım davalılar ve katılma yoluyla davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalıların murisi …’dan … ili … İlçesi … Köyü 534 parselde kayıtlı taşınmazı 07/03/1979 tarihinde 36.000,00 TL bedelle harici satım sözleşmesi ile satın aldığını, malik sıfatıyla kullanmaya başladığını, ev ve samanlık yaptığını, muhtelif cinslerde ağaçlar diktiğini, satıcının resmi devri yapmadan vefat etmesi üzerine mirasçıların taşınmazı dava dışı …’a devrettiklerini, adı geçenin talebi ile taşınmazı 10/11/2008 tarihinde tahliye ettiğini ileri sürerek, satım bedeli 36.000,00 TL’nin denkleştirici adalet ilkesine göre iadesini, iyi niyetle yapmış olduğu muhtesat bedelinin tespiti ile davalılardan tahsilini istemiştir.
Bir kısım davalı; zamanaşımı itirazında bulunarak, davacının iddiasına konu sözleşmeye göre 534 no’lu parselin tümünün değil 246,50 m²’lik kısmının satıldığını, davacının dava konusu parselin ikiye bölünemeyeceğinin anlaşılmasına rağmen bahçede bulunan taşlarla bir oda ve bir salon inşaa ettiğini, davacının sözleşmenin ifa edilemeyeceğini bile bile zararın artmasına kendisinin sebebiyet verdiğini belirtmişler, sözleşme aslının sunulmasından sonra cevap dilekçesini ıslah ederek dosyaya sunulan satış senedindeki imzanın murislerine ait olmadığını savunmuşlardır.Mahkemece; Tapu kayıtlarından taşınmazın dava dışı …’a 29.08.2008 tarihinde devredildiği ifanın imkansız hale geldiği anlaşılan bu tarihten tarihten itibaren 1 yıl içinde davanın açıldığı, … Adli tıp kurumu Başkanlığının nihai incelemesiyle satıcı görünen …’ın imzasının kendisine ait olduğu anlaşıldığından gayri resmi satış senedinin doğruluğu konusunda bir tereddüt kalmadığı, müteveffa …’dan davacıya yalnızca kerpiçten yarım yapı halinde birkaç atın bağlanabildiği küçük, pencere ve kapı doğraması olmayan bir ahırın kaldığı keşif ve tanık beyanlarından anlaşıldığı, bu ahırın yerinde şimdi ev olarak düzenlenmiş binanın bulunduğu,bu haliyle ahırın yeni yapıya ekonomik katkı sağlamayacağı yapılan ikinci kez yapılan keşifle daha önce mevcut olupta halihazırda olmayan ağaçların ve davacının yaptırmış olduğu muhtesat değerinin bilirkişi marifeti ile tespit edildiğini, davacının yaptırdığı muhtesat bedelinin dava tarihi itibariyle 6.610,00 TL olduğu, iddiaya konu ağaçların yaşları itibariyle davacı tarafından dikildiği, bu ağaçların değerinin dava tarihi itibariyle 1.050,00 TL olduğu satım bedeli olarak verilen 36.000,00 TL’nin, denkleştirici adalet ilkesine göre güncellenen değerinin 4.032,90 TL olduğu gerekçesiyle, taleple bağlılık ilkesi de nazara alınarak; davanın kabulü ile, 10.000,00 TL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş hüküm davalılar: …, …, … ve Teşrife Kurdan ile davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; harici satım sözleşmesine dayalı, ödenen satım bedelinin denkleştirici adalet ilkesine göre belirlenen değeri ile taşınmaz üzerine yapılan yapılar nedeniyle muhdesat bedelinin ve dikilen ağaç bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalılardan tahsili istemine ilişkindir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, bir kısım davalıların aşağıdaki bent kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Bir kısım davalıların temyiz itirazlarının incelemesinde;
TMK’nun 6’ncı maddesi hükmü uyarınca, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Buna göre, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkaran kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.Bundan ayrı, HMK’nun 266 ncı maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendilğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınması zorunludur.Davacı, adi yazılı satım sözleşmesine dayalı olarak taşınmaz satın aldığını, ancak davalının tapu devrini gerçekleştirmediğini iddia etmiştir. Davalılardan bir kısmı ise; sözleşmedeki imzayı inkar etmişlerdir. Bu durumda, her şeyden önce sözleşmedeki imzanın davalılar murisine ait olup olmadığının tespit edilmesi ve davalıların bu yöndeki savunmalarının değerlendirilmesi zorunludur.
Somut olayda ise; davacı tarafından ibraz edilen sözleşme üzerinde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince ve Emniyet Müdürlüğü …Kriminal Polis Labaratuvarı Müdürlüğü’nce imza incelemesi yapılmış ve imzanın teşhise götürecek karakteristik materyal, önemli yazı ve tanı unsuru içermeyen, karalama tarzında çizgilerden ibaret, tersiminin basit, taklidinin kolay bir imza olması nedeniyle davalıya ait olup olmadığı hususunun tespit edilemediği bildirilmiştir.
…Kriminal Polis Labaratuvarı Müdürlüğü ve Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince yapılan inceleme sonucu verilen raporda kesin bir kanaate ulaşılamadığı belirtilmiş olup mahkemece Adli Tıp Kurumu’ndan alınan rapor hükme esas alınmak suretiyle karar verilmiştir. Oysaki Adli Tıp Kurumundan alınan raporun bu hali ile kesin kanaat içermediğinden hüküm kurmaya elverişli değildir, zira söz konusu raporun anılan kurumdan alınmış ve heyetçe düzenlenmiş olması yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre ona üstünlük sağlamayacağından kesin kanaat bildirmeyen mevcut rapora göre sonuca gidilemez. Zira, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin imza incelemesinde son mercii olarak kabulü hususunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır (HGK.’nun 07.10.2009 tarih ve 2009/12-282 sayılı kararı).Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; Adli Tıp Kurumu’nun imza incelemesinde üst ve son mercii olmadığı gözetilerek, üniversitelerin ( grafoloji alanında uzman ) güzel sanatlar fakültesi öğretim üyelerinden oluşturulacak bilirkişi heyetinden sözleşmedeki imzanın davalılar murisinin eli ürünü olup olmadığına ilişkin yeniden inceleme yaptırılarak taraf ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Kabule göre ; Tapulu taşınmazın mülkiyetinin geçirilmesini amaçlayan dava konusu sözleşme resmi şekilde düzenlenmediği için geçersizdir. Geçerli sözleşmelerde olduğu gibi bu tür sözleşmeler taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda tarafların birbirlerinden aldıklarını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade etmeleri gerekir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut verileri tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkânsız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Dosya kapsamından, 07.03.1979 tarihli adi yazılı taşınmaz satım sözleşmesinden satım bedeli olarak kararlaştırılan 36.000 TL’nin davacı tarafından davalılar murisi …’a ödendiği, tapu kayıtlarından taşınmazın 29.08.2008 tarihinde bir başka kişiye devredildiği görülmüştür. Mahkemece, dava konusu taşınmaz için sözleşme tarihinde ödenen bedelin denkleştirici adalet ilkelerine dava tarihi itibari ile güncellenmiş miktarına hükmedildiği anlaşılmıştır.Ancak, mahkemece, taşınmazın üçüncü kişiye devir tarihi olan 29.08.2008 tarihi itibariyle ifanın imkansız hale geldiği gözetilerek, bu tarih itibariyle taşınmazın ulaşacağı satış bedelinin; çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, TÜFE, altın, döviz, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle hesaplanmak üzere konusunda uzman bilirkişiden yeniden rapor alınarak karar verilmesi gerekirken; dava tarihi olan 15.12.2008 tarihi esas alınarak yapılan hesaba göre hüküm tesisi de doğru olmamıştır.
3-Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde;HMK’nun 297.maddesinde bir hükmün neleri içermesi gerektiği düzenlenmiştir. Buna göre, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. (6100 sayılı HMK m. 297/2; 1086 sayılı HUMK. m. 388) Somut uyuşmazlıkta; davacı, dava dilekçesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla satım bedeline yönelik alacak bakımından ödeme tarihinden itibaren, muhdesat ve ağaç bedeline ilişkin talebi yönünden ise dava tarihinden itibaren yasal faiz isteminde bulunmuş; mahkemece taleple bağlı kalınarak, davanın kabulüne karar verilmesine rağmen, faiz talebine ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiştir.
Oysa; mahkemenin hüküm fıkralarında; asıl ve yardımcı taleplerin hepsi hakkında açık ve tereddüte yol açmayacak şekilde karar vermesi zorunludur.Davadaki faiz asıl alacağa bağlı, fer’i nitelikte olması nedeniyle, asıl alacağın kabulü halinde şartları var ise; faiz isteminin de kabulü yönünde hüküm kurulması gerekmektedir. Hal böyle olunca mahkemece; bilirkişi marifetiyle davacının yaptırdığı muhtesat bedelinin dava tarihi itibariyle 6.610,00 TL olduğu diktiği ağaç bedellerinin dava tarihi itibariyle 1.050,00 TL olduğu ve kabule göre de satım bedeli olarak ödenen bedelin, denkleştirici adalet ilkesine göre güncellenen değerinin 4.032,90 TL olduğunun tespiti ile, talep edilen 10.000,00 TL ‘ye hükmedilmiş olup, davacının faiz talebinde bulunduğu gözetilerek , faiz istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmaması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle bir kısım davalıların sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle bir kısım davalıların, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davacı tarafın temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden bir kısım davalılar ile davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK’nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

HARİCİ GAYRİMENKUL SATIM SÖZLEŞMESİ-SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMEYE KONU ALACAĞIN İADESİNE KARAR VERİLİRKEN, TAŞINMAZIN SATIŞ BEDELİNİN ALIM GÜCÜNÜN İLK ÖDEME GÜNÜNDEKİ ALIM GÜCÜNE ULAŞTIRILMASI

T.C
YARGITAY
3. Hukuk Dairesi
ESAS:2018/7493
KARAR: 2018/13130

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında görülen …… davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y   K A R A R I

Davacı; davalı ile aralarında düzenlenen 20/04/1981 tarihli harici taşınmaz satış sözleşmesi kapsamında, …… İli, … İlçesi, ……… mevkinde, davalının annesi adına kayıtlı bulunan taşınmazı, 1.000.000,00 eski Türk Lirası ödeyerek satın aldığını, taşınmazın kendisine teslim edilmesine rağmen tapu devrinin gerçekleşmediğini, taşınmazın kamulaştırılması sebebiyle artık ferağ işleminin yapılamayacağını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, taşınmazın dava tarihi itibariyle belirlenecek olan rayiç bedelinden şimdilik 20.000,00 TL nin, dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar murisi; davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacı ile aralarında taşınmaz satışına dair herhangi bir sözleşme düzenlenmediğini, dava konusu taşınmazın tapuya kayıtlı olması sebebiyle zilyetlik sıfatıyla malik olunamayacağını, iddia edilen satışın gerçek olduğu düşünülse bile, haricen yapılan satış sözleşmesinin geçersiz olduğunu, sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece ; davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmesi üzerine; Dairemizin 14.11.2012 tarih ve 2012/19184 E. – 2012/ 23489 K. sayılı ilamı ile, “…Davalı taraf, sözleşme altındaki imzanın kendisine ait olmadığının tespitini istemiş ancak, bu konuda mahkemece bir inceleme yapılmadan, davacının ileri sürdüğü 20.04.1981 tarihli sözleşmenin geçerli olduğunun kabulü yerinde değildir. Öncelikle sözleşmenin geçerli olduğunun tespiti gerekir. Sözleşmenin geçerliliği tespit edildikten sonra işin esasına girilerek ifanın mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle, mahkemece HUMK.nun 308. maddesi ve …nun 211 ve devamı maddelerine göre davalı savunması üzerinde durulup, bu hususun çözümlenmesinden sonra davanın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, taraflar arasında düzenlenen harici taşınmaz satış sözleşmesinde belirtilen 100.000 eski Türk Lirasının dava tarihi itibariyle hesaplanan güncel değerinin, dürüstlük kuralı gereği davalılardan tahsilinin istenebileceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 9.344,59 TL nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2-Dava, harici taşınmaz satış sözleşmesine dayalı alacağın sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği tahsiline ilişkindir.
Tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşme, resmi şekilde yapılmadığı için, TMK’nın 706, TBK’nın 237. (BK.’nın 213), Tapu Kanununun 26. ve Noterlik Kanununun 60. maddeleri uyarınca hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilirler.

Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi “denkleştirici adalet” düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.

Bu bakımdan sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.

Satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı bedel belirlenirken, ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon,…… artış oranları, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları göz önünde tutulmalıdır.

Somut olayda; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tarafından ödenen bedelin, denkleştirici adalet ilkesi uyarınca ifanın imkansız hale geldiği dava tarihindeki ulaştığı değer hesaplanmış, ancak hesaplamada ekonomik etkenlerin tamamı yerine bir bölümü esas alınmış olmakla birlikte gram ekmek baz alınarak hesaplama yapılmıştır. Rapor bu haliyle hüküm kurmaya elverişli değildir.

Hal böyle olunca; mahkemece, uzman bilirkişi heyetinden Yargıtay ve taraf denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak, davacı tarafından ödenen satış bedelinin iş bu dava tarihinde ulaşacağı alım gücü; çeşitli ekonomik etkenler ( enflasyon, ……, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs olmak üzere en az 5 etken) tek tek uygulandıktan sonra, bunların ortalaması alınmak suretiyle belirlenmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm tesisi doğru görülmemiş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK’nun 428.maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK’nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere 24.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Exit mobile version