İTİRAZIN İPTALİ DAVALARI

  1. GİRİŞ

    II. itirazın iptali davası

    1. itirazın iptali davasının açılması
    A.itirazın iptali davası açılmasının şartları

    a. Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunması
    b. Borçlunun Geçerli Bir İtirazının Bulunması
    c. Davanın Süresinde Açılmış Olması
    ç. Hukuki Yarar
    d. Kesin Hüküm ve Derdestlik
    e.Takibi Geçersiz Kılacak Diğer Sebepler

    2. itirazın iptali davasının Türk hukukundaki yeri
    A-itirazin iptali davasının hukuki niteliliği
    a. Doktrinde İleri Sürülen Görüşler
    b. Yargıtay’ın Görüşü
    c. Değerlendirme ve Kendi Görüşümüz

    B-İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA YARGILAMA

    a. Görevli ve Yetkili Mahkeme
    b. Dava Dilekçesi
    c. Cevap Dilekçesi
    ç. Yargılama Usulü ve İspat

    3.itirazın iptali davasının sonuçlanması

    A-İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA KARAR

    a.Davanın Reddi
    b.Davanın Kabulü
    c.Davayı Sona Erdiren Haller
    1. Feragat
    2. Kabul
    3. Sulh
    4. Diğer Sona Erme Halleri

    B-KANUN YOLLARI

    III. icra inkar tazminatı.

    1- genel bilgi
    2- icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için
    gerekli koşullar

    a. İtirazın Haksız Olması
    b. Borçlunun Kötüniyetli Olması Şartı Aranmaz

    3- KÖTÜNİYET TAZMİNATININ ŞARTLARI

    a.Alacaklının Açmış Olduğu Dava Reddedilmelidir
    b.Davacı Takibinde Haksız ve Kötüniyetli Olmalıdır
    c.Davalı Borçlu Talepte Bulunmalıdır

    4- İNKAR TAZMİNATININ MİKTARI:
    ————————————————————————————–

    I. GİRİŞ

    Borcun rıza ile ödenmemesi halinde, alacaklının isteği üzerine devlet kuvveti yardımı ile borcun edası ve ifası sağlanabilir. Devlet kuvvetini temsil eden icra dairesi, borçlunun mevcut ise mal ve parasına el koyarak ve gerekirse mallarını satarak, paraya çevirdikten sonra satış bedelini alacaklıya vermek suretiyle görevini yerine getirir.

    Bu anlamda icra hukuku, icra takibi (cüz’i icra) ve iflas takibi (külli icra) olmak üzere ikiye ayrılır. İcra takibi de kendi içinde ilamlı icra ve ilamsız icra olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan ilamlı icrada alacağın niteliği önemli değildir. Her türlü alacak için ilamlı icra yoluna başvurulabilir. Ancak aynı şeyi ilamsız icra için de söylemek mümkün değildir. İİK. m 42’ye göre, kural olarak yalnız para ve teminat alacakları için ilamsız icra yoluna başvurulabilir.
    İlamsız icra da kendi içinde “genel haciz yoluyla takip”, “kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip” ve “kiralanan gayrimenkullerin ilamsız icra yoluyla tahliyesi” olmak üzere üç gruba ayrılır. İtirazın iptali davası bunlardan “genel haciz yoluyla takip” içerisinde yer almaktadır.
    İtirazın iptali davasının söz konusu olabilmesi için, alacaklının icra dairesine takip talebinde bulunması(İİK.m.58) ve borçlunun süresinde ödeme emrine itiraz etmesi gerekir. Alacaklının takip işlemini başlatması için elinde bir ilamın(mahkeme kararı) olması gerekmediği gibi, alacağını belgeleyen herhangi bir senede de ihtiyacı yoktur. Alacaklının borcun sebebini açıklaması yeterlidir.
    İcra takibine devam edilebilmesi, alacaklının bu itirazı hükümden düşürtmesi ile mümkündür. Başka bir deyişle, duran takibin yürüyebilmesi için “itirazın ref’i” yani kaldırılması gerekir. Kanun koyucu, alacaklıya bu amaçla üç imkan tanımıştır. Bunlardan biri alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren 6 ay içinde icra mahkemesine başvurarak itirazın kesin ya da geçici olarak istemesi (İİK. m.68 ve 68-a), bir diğeri itirazın alacaklıya tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açmak( İİK. m. 67) ve bu bir yıllık süre kaçırılırsa mahkeme de genel hükümler dairesi içerisinde eda davası açılabilir. Adı geçen bu süreler hak düşürücü nitelikte sürelerdir.
    Alacaklının takip talebi üzerine icra müdürü borçluya bir ödeme emri gönderir. Bunun üzerine borçlu ödeme emrine itiraz ederse takip işlemi durur. Takip işlemine devam etmek isteyen alacaklı, borçlunun itirazını hükümden düşürmediği sürece takip işlemine devam edemez. Alacaklının bu durumda iki seçeneği vardır. Biri itirazın kaldırılması yolu, diğeri ise itirazın iptali yoludur. Bizim inceleme konumuz itirazın iptali davası olduğundan bu konu hakkında bilgilendirme yapılacaktır.
    II. itirazın iptali davası

    1. itirazın iptali davaSInın açılması:

    İtirazın iptali davası, alacaklının elinde İİK. m. 68 ve 68-a’da belirtilen belgelerin olmaması halinde açılır. Alacaklı bu belgelere sahipse yine bu davayı açabilir ancak bu belgelere sahip değilse itirazı giderebilmek için itirazın iptali davası açmak zorundadır.Buna göre elinde İİK. m.68’deki belirtilen özelliklere sahip bir belge bulunduran alacaklı, dilerse itirazın iptali davası veya dilerse itirazın kaldırılması yoluna başvurabilecektir. Bu seçim hakkını mahkemede itirazın iptali davası açmak suretiyle kullanan alacaklı, icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını talep edemez. Fakat önce icra mahkemesine başvuran alacaklı bu yolu bırakarak itirazın mahkemede iptalini talep edebilir. Çünkü kanunda bunun aksini öngören bir hüküm bulunmamaktadır.

    Bununla beraber, itirazın kaldırılmasını tetkik merciinden isteyen ve fakat bu istemi reddedilen alacaklı artık İİK. m. 67 maddesi uyarınca itirazın iptalini ve inkar tazminatına hükmolunmasını isteyemez. Ancak genel hükümler dairesinde alacak davası açabilir.

    A. itirazın iptali davası açılmasının şartları:

    İtirazın iptali davası belgeye bağlı olmayan veya belgeye bağlı olmaklar beraber likid olmayan alacaklarda açılabilir. İcra ve İflas Kanunu’nun 68. maddesinde aranan belgelere sahip olmasına rağmen, itirazın kesin kaldırılması için icra mahkemesine başvurmak istemeyen alacaklı, itirazın kendisine tebliğinden itibaren (1 yıl içinde) doğrudan doğruya genel mahkemeye başvurmak suretiyle, itirazın iptali davası açabilir.

    Usul Hukuku’nda dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için gerekli olan şartlardır. Dava şartları üç grup olup bunlar; dava şartları(yargı hakkı, yargı yolu, görev), taraflara ilişkin dava şartları (davada iki tarafın bulunması, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekâlet ehliyeti ve geçerli vekâletname) ve dava konusuna ilişkin dava şartlarıdır (kesin hüküm bulunmaması ve hukuki yarar). Bu genel dava şartları itirazın iptali davası içinde geçerlidir. İtirazın iptali davasının açılabilmesi için bunlardan başka özel dava şartlarının da bulunması gerekmektedir. Bu dava şartlarından birinin bulunmaması halinde açılan itirazın iptali davası usulden reddedilmelidir. Özel dava şartları olarak:

    a. Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunması:

    Geçerli bir ilamsız icra takibinden bahsedebilmemiz için kural olarak, genel haciz yoluyla takip bulunması gerekir. İlamsız icra kural olarak yalnız para ve teminat alacakları için mümkündür. Fakat burada bazı istisnalar mevcuttur. Bunlara kısaca değinecek olursak;

    İtirazın iptali davasında geçerli bir icra takibinden bahsedebilmemiz için alacağın daha önceden herhangi bir ilama konu edilmemiş olması gerekir. Bunun anlamı, bir dava şartı olarak kesin hüküm bulunmaması gerekir. Ayrıca ilamsız icraya konu olan alacağın ya para ya da konusu para olan teminat alacağı olması gerekir. Konusu para olan alacak Türk parası olarak belirtilmelidir. Yabancı para alacakları için, alacaklı hangi tarihteki kur karşılığını istiyorsa bunu göstermelidir (İİK. m. 58/3).

    Konusu altın olan alacaklar için ilamsız icraya başvurulamaz.

    Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, itirazın iptali davası hükümleri uygulanamaz. Çünkü itiraz, doğrudan icra mahkemesine yapılır ve icra mahkemesine yapılan itiraz takibi kendiliğinden durdurmaz. Doğal olarak takip durmadığına göre hükümden düşürülecek bir şey de bulunmamaktadır.

    Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takipte de esasen itirazın iptali davası söz konusu olmaz. İcra ve İflas Kanunu madde 45’e göre rehinli alacaklarda kural olarak genel haciz yoluyla takip yapılamaz. Ancak 45.madde de yer alan atıflardan anlaşılacağı üzere (m.147, 150a ) istisnaen de olsa itirazın iptali davası söz konusu olabilmektedir.
    Eğer takip konusu paradan başka bir şeyin teminat gösterilmesine ilişkin ise ve borçlu ödeme emrine itiraz ederse, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını talep edemeyecek, yalnızca itirazın iptali davası yoluna gidebilecektir.

    Bundan başka, kiralanan gayrimenkullerin ilamsız tahliyesinde de itirazın iptali davası söz konusu olmaz.

    Yukarda sayılanlar da göz önünde bulundurulduğunda, geçerli bir ilamsız icra takibinin başlaması için, alacaklının icra dairesine yazılı veya sözlü olarak bir takip talebinde bulunması gerekir. Alacaklının takip talebinde bulunabilmesi için, alacağın bir senede dayanması zorunlu olmadığı gibi, takibin dayanağı belgenin İcra ve İflas Kanunu’nun 68. maddesindeki yazılı belgelerden olması da gerekmez. Alacaklının takip talebinde bulunmasıyla icra müdürü ödeme emri düzenleyerek borçluya ödeme emri gönderir.

    b. Borçlunun Geçerli Bir İtirazının Bulunması:

    Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde hiçbir sebep göstermeden ödeme emrine itiraz edebilir. Ödeme emrine itirazında borçlu sebep olarak imzaya itiraz veya borca itirazı gösterebileceği gibi takip yapma yetkisine veya yetkiye itiraz edebilir. Borçlu imzaya itirazını ayrıca ve açıkça belirtmelidir, aksi halde senet altındaki imzayı kabul etmiş sayılır.

    Borçlu, süresi içinde ödeme emrine itiraz ederken sadece yetki itirazında bulunmuş ve ayrıca esasa itiraz etmemiş ise mahkemede itirazın iptali davası açamaz. Bu durumda alacaklı icra mahkemesine yetki itirazının kaldırılması için başvurmalıdır. Ancak borçlu, yetki itirazı ile birlikte imzaya ya da borca da itiraz etmiş ise ve alacaklı da İcra ve İflas Kanunu m.68’de sayılan belgelere sahip değilse, bu durumda alacaklı yetki ve itirazın hükümden düşürülmesi için itirazın iptali davası açabilir.

    Bundan başka borçlu derdestlik itirazında bulunur ise alacaklı itirazın iptali davası açamaz.

    Borçlu, itirazını yedi gün içinde dilekçeyle veya sözlü olarak icra dairesine bildirebilir. İcra dairesi yerine icra mahkemesine yapılan itiraz hukuki sonuç doğurmaz.

    c. Davanın Süresinde Açılmış Olması:

    İtirazın iptali davası, borçlunun itirazının alacaklıya veya vekiline tebliğinden itibaren bir yıl içinde açılmalıdır. Bu süre hak düşürücü nitelikte bir süre olup hâkim tarafından re’sen gözetilir. Sürenin hesaplanmasında İcra ve İflas Kanunu’nun 19. maddesi dikkate alınır. Bu süre geçirilirse eğer alacaklı artık itirazın iptali davası değil, normal bir alacak davası açabilir.

    ç. Hukuki Yarar:

    Bir dava şartı olarak hukuki yarar itirazın iptali davasında da mevcut olmalıdır. Huku-ki yarardan söz edilebilmesi için mahkeme kararına ihtiyaç duyulmalıdır. Bir konuda mah-kemeye başvurup karar almadan, daha basit ve kolay başka bir yolla aynı sonuca ulaşılabiliyorsa, bu konuda mahkemeye başvurmakta hukuki yararın olduğu söylenemez. Çünkü takip durmamışsa, mahkeme kararına ihtiyaç olmadığı gibi daha basit daha kolay bir yolla (itirazın kaldırılması veya duruma göre şikayet) takibe devam edip hakka ulaşmak mümkündür.

    Elinde İcra ve İflas Kanunu madde 68 ve 68a’ da sayılan belgeleri bulunan alacaklının itirazın kaldırılması yerine itirazın iptali davası açmasında hukuki yararı olup olmadığı konusunda ise, itirazın kaldırılması yolu maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediğinden, alacaklının itirazın iptali yoluna başvurmakla hukuki yararının var olduğu söylenebilir. Ancak alacaklıya hem itirazın icra mahkemesinde kaldırılmasını talep etme hem de mahkemede itirazın iptali davası açabilme imkânını tanımak gerekir.

    d. Kesin Hüküm ve Derdestlik:

    Bir diğer dava şartı olarak, açılan dava hakkında daha önceden mevcut olan bir kesin hüküm bulunmaması gerekir. Kesin hükümden bahsedebilmemiz için önce ve sonra açılan davanın tarafları, konusu ve sebebinin aynı olması gerekir. Kesin hüküm davanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi mahkemece de re’sen gözetilir. Eğer itirazın iptali davasına konu olan uyuşmazlık hakkında kesin hüküm varsa mahkeme dava şartı yokluğundan davanın reddine karar vermelidir.

    İtirazın iptali yolunu tercih eden ve bunun için mahkemede dava açan alacaklı, bu dava neticesinde verilecek hüküm, sadece takip hukuku bakımından değil, maddi anlamda da kesin hüküm teşkil edeceği için, sağlanacak hukuki koruma noktasında artık icra mahkemesine başvurarak itirazın kesin kaldırılmasını talep edemez. Fakat önce icra mahkemesine başvuran alacaklı, daha sonra mahkemeye başvurarak itirazın iptalini talep edebilir. Alacaklı aynı hukuki yararı olacağı gerekçesiyle, itiraza uğrayan alacağın bir kısmı hakkında itirazın iptali, diğer kısmı hakkında itirazın kaldırılması yoluna gidemez.

    e. Takibi Geçersiz Kılacak Diğer Sebepler:

    Takip hukukuna ilişkin bir durumun şikâyet sebebi olarak ortaya çıkması halinde, icra mahkemesi işlemin kanuna ve olaya göre aykırılığını tespit ederse işlemi iptal edecektir. Mesela, senet kambiyo senedi vasfında olmadığı halde icra müdürü böyle bir takibi talebini kabul etmişse, şikâyet üzerine icra mahkemesi yalnız ödeme emrinin iptalini değil, takibin iptaline de karar verecektir.

    Ancak icra mahkemesinin şikâyet hakkında verdiği kararlar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği için, ileride aynı taraflar arasında, aynı konu hakkında, aynı sebebe dayanılarak takipte bulunulması ya da genel mahkemelerde dava açılabilmesi mümkündür.

    1. itirazın iptali davasının Türk hukukundaki yeri

    A- İtirazın İptali Davasının Hukuki Niteliği

    a- Doktrinde İleri Sürülen Görüşler:

    Doktrinde itirazın iptali davasının hukuki niteliği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre itirazın iptali davası eda(tahsil) davasıdır. KURU’ ya göre itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu, normal bir alacak (eda) davasıdır.Ayrıca KURU’ ya göre alacaklı dava dilekçesinde hem itirazın iptali (ve icra inkâr tazminatı) talebinde hem de tahsil talebinde bulunabilmelidir görüşünü savunmaktadır.

    Doktrindeki ikinci bir görüş ise itirazın iptali davasının tespit davası olduğu görüşüdür. Bu görüşü savunanlara göre, itirazın iptali davası ile alacaklı mahkemeden borçlunun bir edaya mahkûm edilmesini istememekte, mahkemede itirazın iptalini kabul etmekle borçluyu bir edaya mahkûm etmemektedir. İtirazın iptali davası bu nedenlerden dolayı bir tespit davası niteliğindedir. Ancak dava sonucunda alınacak ilamın mahkeme masrafı ile icra inkâr tazminatına ilişkin kısımları bir eda(tahsil) davası niteliğindedir.

    Doktrindeki bir diğer görüş ise, itirazın iptali davasının tespit ve eda isteklerinden meydana gelen takip hukukuna özgü bir dava olduğu görüşüdür. Zira itirazın iptali davasıyla alacaklı, ödeme emri ile takip konusu yaptığı alacağın varlığının tespitini talep etmekte ise de davacı sonuç olarak alacağın tahsilini amaçlamaktadır.

    b- Yargıtay’ın görüşü:

    Yargıtay’ın da itirazın iptali davasının hukuki niteliği ile ilgili olarak tam bir görüş birliği içinde olduğunu söylemek zordur.

    Yargıtay daha eski kararlarında,”itirazın iptali davasının bir eda davası olmadığını, bu nedenle tahsil kararı verilemeyeceğini belirtmiş ve bu davayı tespit davası olarak nitelendirmiştir.
    Yargıtay bazı kararlarında ise, alacağın ödettirilmesi talebi ile birlikte icra inkar tazminatının tahsilinin talep edilmesi halinde bu davanın alacağın tespitini de kapsadığını, itirazın iptali veya kaldırılması kelimeleri geçmese dahi alacağın varlığının ispatı suretiyle itirazın iptali isteminin alacağın tahsili hakkındaki davanın kapsamı içinde bulunduğunu belirtmiştir.

    Yargıtay daha sonraki kararlarında ise, “itirazın iptali davasının tespit davası niteliğinde olduğu görüşünden hareketle bu dava sonucunda mahkemenin sadece itirazın tahsiline karar verebileceğini, alacağın tahsili şeklinde karar veremeyeceğini” kabul etmiştir.

    Yargıtay’ın bu şekilde zaman içinde görüş değiştirmesinin nedeni, itirazın iptali davasının konusu bakımından düşülen hatadır. Yargıtay’a göre, itirazın iptali davasında alacaklı, itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini istediğine göre, istekle bağlı kalınarak hüküm kurulması gerekir. Aksi takdirde, alacağın tahsiline de karar verilecek olursa, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 74. maddesine aykırı davranılmış olur.

    Yargıtay daha yeni kararlarında ise, itirazın iptali ve alacağın tahsilinin birlikte istenemeyeceğine karar vermiştir. Gerekçe olarak da, nitelikleri ve sonuçları farklı olan bu talepleri içeren davalarda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 179/3 ve 75/2 maddeleri uyarınca ilk önce davacıya talep sonucu açıklattırılarak davacının itirazın iptali veya alacak(eda) davasını tercih etmesi ve mahkemenin bu talebe göre hüküm kurması gerektiği hususunda karar vermiştir.

    Bununla birlikte Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ise bir kararında, itirazın iptali davasında hem itirazın iptaline hem de alacağın tahsiline karar verilmesinin istenebileceğini kabul etmiştir.

    Hal böyle iken hangi durumda neye göre karar verilmelidir? Bunun için ilk önce tespit edilmesi gereken husus, davanın 1 yıllık süre içinde açılıp açılmadığını belirlemek gerekir. Eğer alacaklı davasını 1 yıllık süre içerisinde açmazsa davanın itirazın iptali davası olmadığı, normal bir alacak davası olduğu kendiliğinden kabul edilecektir. Dava 1 yıllık süre içinde açılmışsa ve davacı alacaklı takipten ve takibin bertaraf edilmesinden bahsederek, dava dilekçesinin talep kısmında bu yönde açıklama olmadan sadece “tahsil” talep eder ise, o zaman talebinin ne olduğu açıklattırılmalıdır. Çünkü bu durumda davacının mahkemeden ne istediği yeterince açık değildir. Hâkim, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 75’e göre de hukuku re’sen uygulayamaz çünkü davacı tazminata mahkûm edilme tehlikesine karşı itirazın iptali davası yerine alacak(eda) davası da açmış olabilir.

    Buna karşılık davacı alacaklı, dava dilekçesinde takipten bahsetmekle birlikte, dava dilekçesinin talep sonucu kısmında hem takibe devam edilmesini hem alacağın ödenmesini ve ayrıca icra inkâr tazminatı ile birlikte faiz de isterse davanın duraksamaya gerek kalmaksızın itirazın iptali davası olduğu kabul edilmelidir. “Çünkü itirazın iptali davası bir alacak(eda) davası olarak kabul edilecek olursa, içinde doğal olarak tahsili de içereceğinden, ayrıca talebi açıklattırmaya gerek yoktur.”

    c- Değerlendirme ve kendi görüşümüz:

    İtirazın iptali davası konusunda hem doktrinde hem de Yargıtay’da görüldüğü üzere bir fikir birliğine varılamamıştır.

    “Eğer doktrinde ve bazı Yargıtay kararlarında da ifade edildiği gibi, itirazın iptali davasının hukuki niteliği bir tespit davası olarak nitelendirilirse, davayı kazanan alacaklı mahkemeden alacağı ilamı sadece itiraz ile durmuş olan ilamsız takip dosyasına koyarak takibin devamını talep edebilecek, itirazın kesin kaldırılması kararının icrasında olduğu gibi yeni bir ilamlı takip yapmak şeklinde tercih hakkına sahip olamayacaktır.” Ancak, itirazın iptali davası başlı başına bir tespit davası değildir. Çünkü, alacaklının eda davası açabilecekken tespit davası açmasında hukuki yarar olmayacağından tespit davasının şartlarından olan hukuki yarar şartı sağlanmamış olacaktır. Bundan başka, tespit davaları bir hukuki ilişkinin var olup olmadığını tespit etmeye yarayan davalardır. Ancak dava nedeni olan takip, haksız fiile ya da sözleşmeye de dayanabilir. Bu nedenlerle itirazın iptali davasına bir tespit davası diyemeyiz.

    Buna karşılık itirazın iptali davasını normal bir eda davası olarak değerlendirebilir miyiz? İtirazın iptali davası normal bir eda davasından farklı olarak takip prosedürü içerisinde yer alan ve takibin devamını sağlamaya yönelik bir dava çeşididir. İtirazın iptali davasının icra inkâr tazminatına yönelik kısmı eda davası niteliğindedir.

    Kanımca, itirazın iptali davası tespit davası niteliğinde olduğundan mahkeme sadece itirazın iptaline karar vermeli, ayrıca alacağın tahsiline karar vermemelidir ya da mahkeme alacağın tahsiline karar vermeli ancak icra inkâr tazminatına karar vermemelidir. Bunun nedeni borçlunun da menfaatler dengesi açısından korunmasını sağlamaktır.

    B-İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA YARGILAMA

    a. Görevli ve Yetkili Mahkeme:

    İtirazın iptali davasında görevli mahkeme, HUMK.’un 1–8. maddelerine göre belirlenir. Görev belirlenirken faiz ve icra inkâr tazminatı hesaba katılmaz. Dava konusu alacak HUMK.’un 8/1 maddesinde öngörülen meblağdan fazla ise asliye hukuk mahkemeleri, az ise sulh hukuk mahkemeleri görevlidir.

    Asliye ticaret mahkemesinin görevine giren ticari davalar asliye hukuk mahkemesinde açılmışsa veya ticari olmayan bir dava asliye ticaret mahkemesinde açılmışsa davalının iş bölümü itirazında bulunması gerekir (TTK m. 5/3). İş bölümü itirazı, yalnız ilk itiraz olarak ileri sürülebilir (HUMK. m.187 vd.). İş bölümü itirazı süresinde yapılmaz veya haksız görülürse reddedilir.

    İcra ve İflas Kanunumuzda itirazın iptali davası ile ilgili olarak herhangi bir yetkili mahkemeye ilişkin düzenleme olmadığından, itirazın iptali davasında yetkili mahkeme genel hükümlere göre tespit edilir.

    Buna göre itirazın iptali davasında yetkili mahkeme HUMK. m. 9’a göre, davalının ikametgahının bulunduğu yerdeki mahkemedir. Ancak itirazın iptali davasına konu olan alacak sözleşmeden kaynaklanıyorsa dava, ifa yeri mahkemesinde de açılabilir. Borcun ifa yeri Borçlar Kanunu m. 73’e göre tespit edilir. Buna göre, borcun ifa yeri taraflarca açık veya zımnen belirlenmişse dava bu yer mahkemesinde açılır. Buna karşılık sözleşmeden borcun ifa yeri anlaşılamıyorsa ve borcun konusu bir miktar para ise, itirazın iptali davası ödeme zamanındaki alacaklının ikametgâh mahkemesinde açılabilir.

    Borçlar Kanunu’nun 73. maddesi, götürülecek borçlarda uygulanır, aranacak borçlar için bu hüküm uygulanmaz. Örneğin kambiyo senetlerine ait alacaklar aranacak alacaklar olduğundan, bu hüküm uygulama alanı bulmaz.

    HUMK. m. 10’a göre, borcun ifa yeri dışında davalı veya vekilinin dava açıldığı sırada orada bulunması şartıyla sözleşmenin kurulduğu yer mahkemesi de yetkili sayılmıştır. HUMK. m. 21’e göre ise, itirazın iptali davasına konu olan alacak haksız fiilden kaynaklanıyorsa, haksız fiilin meydana geldiği yer mahkemesinde de dava açılabilir.

    Taraflar dilerlerse eğer yetki sözleşmesi yapabilirler. Tarafların belli bir uyuşmazlık için kanunen yetkili olan veya olmayan bir mahkemeyi yetkili kılmak için yaptıkları sözleşmeye yetki sözleşmesi denir.

    Yetkinin kamu düzenine ilişkin bulunmadığı durumlarda yetki itirazı ilk itirazdır ve mahkemece re’sen dikkate alınmaz. Yazılı yargılama usulünde yetki itirazı esasa cevap süresi içinde yapılmalıdır. Basit yargılama usulünde yetki itirazı ilk oturuma kadar, en geç ilk oturumda esasa girmeden önce yapılabilir. Yetki itirazında bulunan davalı yetkili mahkemeyi belirtmelidir.

    Borçlu süresi içinde ödeme emrine itiraz ederken sadece yetki itirazında bulunmuş ve ayrıca esasa itiraz etmemiş ise, alacaklı icra mahkemesinden itirazın kesin kaldırılmasını talep edebilir; mahkemede itirazın iptali davası açamaz. Keza borçlu, hem yetkiye hem de esasa itiraz etmişse, alacaklı sadece yetki itirazının iptali için mahkemede dava açamaz. Çünkü yetki itirazını inceleme görevi, icra mahkemesine aittir.

    Davalı, icra takibi sırasında sadece borca itiraz edip, icra dairesinin yetkisine itirazda bulunmamış olabilir. Bu durumda davalı icra dairesinin yetkisini kabul etmiş sayılır. Ancak bu, davalının, itirazın iptali davasının açıldığı mahkemenin de yetkisini kabul ettiği anlamına gelmez. Böylece, alacaklı itirazın iptali yoluna gitmişse, borçlu bu mahkemenin yetkisine itiraz edebilir.

    Buna karşılık borçlu, ilamsız icra takibine sadece icra dairesinin yetkisi yönünden itiraz etmişse, alacaklı, itirazı hükümden düşürtmek için itirazın iptali davası açamaz. Bu durumda alacaklı icra mahkemesine başvurabilecektir (İİK. m. 50/2).

    Davalı borçlu, icra dairesinin yetkisi ve borca itirazda bulunduktan sonra, itirazın iptali davasına bakan mahkemenin yetkisine de itiraz ederse, itirazın iptali davasına bakan mahkeme, eğer kendini yetkili görürse icra dairesinin yetkisini inceleyemez. Mahkeme bu durumda icra dairesinin yetkisi bakımından icra mahkemesine başvurulmasını sağlamalıdır. Mahkeme yetkisiz olduğunu tespit ederse mahkeme genel hükümlere göre dosyayı yetkili mahkemeye gönderecektir.

    b. Dava Dilekçesi:

    Dava dilekçesinde yer alması gereken kayıtlar HUMK’un 179. maddesinde düzenlenmiştir. Hükme göre dava dilekçesinde; tarafların ve varsa kanuni temsilcilerin ve vekillerin ad ve soyadları ile adresleri(b.1), açık bir şekilde davanın konusu (müddeabih) (b.2), uyuşmazlığın konusunu oluşturan bütün olayların nelerden ibaret olduğu (b.3), hukuki sebeplerin özeti (b.4), açık bir şekilde iddia ve savunma (b.5), karşı tarafın cevap verebileceği süre (b.6), davacı veya varsa kanuni temsilci veya vekilin imzası bulunmalıdır. Davacı alacaklı, dava konusunun (müddeabihin) parasal değerini göstermelidir.
    Dava dilekçesinde en önemli bölümlerden biri neticei talep kısmıdır. İtirazın iptali davasını tespit davası olarak kabul edenler, davacının itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini isteyebileceğini, alacağın tahsiline karar verilmesini isteyemeyeceğini savunmaktadırlar. Buna karşılık itirazın iptali davasını eda (tahsil-alacak) davası olarak nitelendirenler ise davacının bu davada alacağın tahsili ile birlikte itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkâr tazminatına karar verilmesini isteyebileceğini kabul etmektedirler. Kanaatimce, davacı alacaklı hem itirazın iptalini hem de alacağın tahsilini talep etmesi halinde yargıcın HUMK. m. 179/3 ve 75/2 uyarınca davacıya istek sonucunu açıklattırmalı ve buna göre davayı sonuca bağlamalıdır.

    c. Cevap Dilekçesi:

    İtirazın iptali davasında davalı, cevap dilekçesinde gerek usul hukukuna ilişkin gerekse maddi hukuka ilişkin tüm savunma sebeplerini (def’iler, itirazlar) bildirmelidir. Aksi takdirde savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşabilir.

    Bu çerçevede davalı cevap dilekçesinde:
    a. İtirazın iptali davası şartlarından bir ya da birkaçının bulunmadığını,
    b. Yargı hakkı, yargı yolu, görev ve kamu düzenine ilişkin yetki konusunda mahkemeye ilişkin dava şartlarının bulunmadığını; taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekâlet ehliyeti ve iki bulunması konusundaki taraflara ilişkin dava şartının bulunmadığını,
    c. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 187. maddesinde sayılan ilk itirazlarını,
    d. Davayı inkârını,
    e. İtirazlarını (hakkın doğmamış olduğu, hakkın sona erdiği gibi),
    f. Def’ilerini (zamanaşımı def’i gibi)

    ileri sürebilir.

    Borçlu, bu davaya karşı vereceği cevapta, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olduğu itiraz sebepleri ile bağlı değildir. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken ayrıca yetki itirazında bulunmamış olsa bile, itirazın iptali davasında mahkemenin yetkisine itiraz edebilir. Aynı şekilde daha önce imza itirazında bulunmamış olsa bile şimdi imzayı inkâr edebilir. Borçlu, cevap layihasında, ödeme emrine itiraz ederken bildirmiş olup olmamasına bakmaksızın, bütün itiraz sebeplerini bildirmelidir. Aksi halde savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşabilir.

    ç. Yargılama Usulü ve İspat:

    İtirazın iptali davasının açılması normal bir eda davası gibidir. Bu dava takip alacaklısı tarafından, itiraz eden takip borçlusuna karşı açılır.

    İtirazın iptali davası yargılama usulü bakımından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki genel hükümlere tabidir. İtirazın iptali davasında uyuşmazlığın niteliği ve bununla bağlantılı olarak görevli mahkemenin türüne göre yargılama usulleri farklılık gösterir. Görevli mahkeme, iş mahkemesi ise sözlü yargılama usulü; sulh hukuk mahkemesi ise basit yargılama usulü; asliye hukuk (ticaret) mahkemesi ise yazılı yargılama usulü uygulanır.

    Hâkim yargılamaya başlarken dava şartlarını incelemekle yükümlüdür. Ayrıca ileri sürülmüşse ilk itirazları ve esasa ilişkin savunmaları inceler.

    Medeni Kanunumuzun 6. maddesine göre kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Bu genel hüküm gereği itirazın iptali davasında alacaklı, alacağının varlığını ve miktarını ispatla yükümlüdür.

    İtirazın iptali davasında, ispat vasıtaları bakımından genel hükümler uygulanacağı için, hukuki ilişkinin niteliğine göre; genel hükümler çerçevesinde tanık dinletmek, yemin teklif etmek, senet ve sözleşme ibraz etmek, ticari defter kayıtları üzerinde inceleme yapmak ve diğer ispat vasıtalarından yararlanmak mümkündür.

    3.itirazın iptali davasının sonuçlanması

    A-İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA KARAR

    Genel mahkemede açılan itirazın iptali davası sonunda mahkeme iki türlü karar verebilir. Biri davanın reddi diğeri de davanın kabulüdür. Bunun dışında taraf işlemleride davaya son verebilir. Bundan başka davanın konusuz kalması da bir diğer davayı sonlandıran işlem olarak karşımıza çıkar.

    a . Davanın Reddi:
    Mahkeme, yaptığı incelemede takip konusu yaptığı alacağın mevcut olmadığı kanaatine varırsa, itirazın iptali davasını reddeder. Mahkemenin davayı reddedebileceği bir diğer durum alacağın muaccel olmaması veya şarta bağlı borçlarda şartın gerçekleşmemiş olmasıdır. Davanın reddi kararı ( ve bu kararın kesinleşmesi) ile takip konusu alacağın mevcut olmadığı kesin hüküm olarak tespit edilmiş olur. Alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamaz.

    Eğer dava zamanaşımı nedeniyle reddedilecekse, yargıç zamanaşımının mahkeme de ileri sürülmüş olup olmadığına dikkat etmelidir. Çünkü yargıç zamanaşımı def’ini re’sen dikkate alamaz.

    b. Davanın Kabulü:

    İtirazın iptali davasında, davanın kabulü halinde itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilir. Borçlunun itirazı iptal edildiğinden, alacaklı bu kararı icra dairesine vererek durmuş olan takibe devam edilmesini ve haciz yapılmasını isteyebilir. Ayrıca şartları mevcut ise davacı alacaklı lehine icra inkâr tazminatına karar verilmelidir. Ancak, mahkeme alacağın tahsiline yönelik karar vermemelidir. Çünkü itirazın iptali ile alacağın tahsili davalarının şartları ve sonuçları birbirlerinden farklı olan iki ayrı dava türüdür. Bu nedenle sadece itirazın iptali yönünde karar verilmelidir.

    İtirazın iptali davasının kabulü halinde kesinleşmesine gerek yoktur. Alacaklı itiraz ile durmuş olan icra takibine devam edebilir. Alacaklının talebi olması halinde borçluyu hüküm olunan alacak miktarının % 40 ‘ından aşağı olmamak üzere tazminata mahkûm edilir.

    c.Davayı Sona Erdiren Haller:

    1. Feragat:

    Davadan feragat, davacının talep sonucundan vazgeçmesidir (HUMK. m. 91). Karşılık dava dışında feragatte bulunacak taraf, davacıdır.

    Davadan feragat, hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında yapılabilir. Davacı, talep sonucunun bir kısmından vazgeçebileceği gibi, tamamından da vazgeçebilir. Ancak davadan feragat, davayı geri alma kurumundan farklıdır. Davanın geri alınması, davalının rızasına ihtiyaç gösterirken feragatte davalının rızası aranmaz. Davanın geri alınması ile davacı davayı daha sonra tekrar açabilir. Davacının şarta bağlı olarak davadan feragat etmesi, feragat değil bir sulh teklifidir. Feragatle sona eren itirazın iptali davası tekrar dava konusu yapılamaz ve davacı alacaklı feragatten dönemez.

    2. Kabul:

    Davayı kabul davalının, davacının talep sonucunu kabul etmesidir (HUMK. m. 92). Kabul de feragatte olduğu gibi hüküm kesinleşinceye kadar yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Kabul için mahkemenin veya karşı tarafın rızasına ihtiyaç yoktur. Kabul de kesin hüküm sonuçları doğurur ve davalı kabulden dönemez.

    3. Sulh:

    İtirazın iptali davası açıldıktan sonra, mahkemede yapılan sulh ile dava kendiliğinden sona erer. Sulh, görülmekte olan bir davanın taraflarının, karşılıklı anlaşma ile dava konusu uyuşmazlığa son vermeleridir. Sulh sözleşmesinden söz edebilmek için karşılıklı fedakârlık bulunmalıdır. Sulh, şarta bağlı olabileceği gibi olmayabilirde. Şarta bağlı olmayan sulh, kesin hüküm sonuçlarını doğurur. Şarta bağlı sulh ise, şarta bağlı hüküm kurulamayacağından ve henüz şart gerçekleşmediğinden kesin hüküm oluşturmaz. Buna karşılık sulhten dönme imkânı yoktur. Sulh sonucunda dava sona erer ve alacaklı bir daha aynı alacak için takip yapamaz.

    4. Diğer Sona Erme Halleri:

    İtirazın geri alınması veya borcun ödenmesi durumunda dava konusuz kalacağından dava sona erecektir.

    Davalı borçlu ödeme emrine itirazını her zaman geri alabilir. Bu durumda ortada iptaline karar verilebilecek geçerli bir itiraz bulunmadığından itirazın iptali davası konusuz kalacağından mahkemece “konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde bir hüküm kurulmalıdır. Davalı borçlunun itirazını geri alması onun haksız olduğunu gösterdiğinden, alacaklı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmelidir.

    Borçlunun takip veya dava konusu borcu ödemesi durumunda itirazın iptali davasının konusu kalmayacaktır. Ancak alacaklı davacı borç ödense dahi icra inkar tazminatı talebinde bulunursa dava sona ermeyecek ve mahkeme bu konuda bir karar verecektir. Mahkeme icra inkâr tazminatına karar vermelidir.

    B-KANUNYOLLARI:

    Kanun yolları, olağan ve olağanüstü kanun yolu olma üzere ikiye ayrılır. Olağan kanun yolu olarak temyiz ve karar düzeltme, olağanüstü kanun yolu olarak ise yargılamanın yenilenmesi yolu mevcuttur. İtirazın iptali talebinin reddi veya kabulüne ilişkin mahkemelerce verilen kararlara karşı başvurulacak kanun yolları, tamamen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki genel hükümlere tabiidir. Alacaklı veya borçluya Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’ndaki şartlar dahilinde, olağan ve olağanüstü kanun yollarına başvurmak konusunda herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.
    İtirazın iptali davalarında temyiz süresi ve sürenin işlemeye başlaması kararın verildiği mahkemeye göre değişir. Buna göre; asliye hukuk mahkemelerinde verilen kararlara karşı 15 günlük temyiz süresi vardır. Sulh hukuk mahkemelerinde verilen kararlara karşı 8 günlük temyiz süresi vardır. Aynı şekilde iş mahkemelerinde de itirazın iptali davalarında 8 günlük temyiz süresi vardır. İtirazın iptali davasının kabulü halinde davalı, reddi halinde davacı temyiz yoluna gidebilir. Davanın kısmen kabulü veya kısmen reddi halinde ise hem davacı hem de davalı temyiz yoluna başvurabilir.

    Karar düzeltme konusu da genel hükümler dairesinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre düzenlenir. İtirazın iptali davası ile ilgili olarak asliye hukuk (ticaret) mahkemesi kararlarına karşı karar düzeltme istenebilir. Karar düzeltme incelemesi de temyiz incelemesi incelemesini yapmış olan yetkili Yargıtay dairesince yapılır. Sulh hukuk mahkemesi kararlarının temyiz edilmesi üzerine verilen Yargıtay kararlarına karşı kural olarak karar düzeltme yoluna gidilemez. Ayrıca iş mahkemesi kararları ile ilgili olarak Yargıtay tarafından verilen kararlara karşı da karar düzeltme yoluna gidilemez. Karar düzeltme süresi Yargıtay kararının tefhimi veya tebliğinden itibaren on beş gündür. İtirazın iptali davasının reddine ilişkin kararın onanması halinde davacı alacaklı, bozulması halinde ise davalı borçlu karar düzeltme talebinde bulunabilir. İtirazın iptali davasının kabulüne ilişkin kararın Yargıtay tarafından onanması halinde davalı borçlu, bozulması halinde ise davacı alacaklı karar düzeltme isteyebilir.

    İtirazın iptali davasında davanın esası ile ilgili olarak karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil eder. Bu kararlar aleyhine HUMK’un 445. maddesindeki koşulların varlığı halinde davanın tarafları yargılamanın yenilenmesi yoluna gidebilirler.

    III. icra İNKÂR tazminatı

    1- genel bilgi:

    İtirazın iptali davasının en önemli özelliği dava sonunda davacı veya davalı lehine tazminata hükmedilmesidir. Eğer bu davada davacı haklı çıkar ve borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse alacaklı lehine tazminata karar verilir (İİK. m. 67/2). Eğer davada davalı borçlu haklı çıkarsa ve dava reddedilirse bu kez alacaklının takibinde haksız ve kötü niyetli olması koşuluyla borçlu lehine tazminata hükmedilir. İnkâr tazminatı, Borçlar Kanunu anlamında bir tazminat olmayıp, borçlunun haksız yere itiraz etmesini önlemek için konulmuş bir müeyyidedir. Ayrıca borçlunun inkâr tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için, kusurlu olması şart değildir.

    İcra inkâr tazminatına hükmedebilmek için ortada bir itirazın iptali davası olması gerekmektedir. Bu itirazın iptali davasının esasına girebilmek için de gerekli olan dava şartlarının gerçekleşmiş olması lazımdır. Bunlar geçerli bir takip olması, süresi içinde geçerli bir itirazın olması, yine süresi içinde itirazın iptali davası açılmış olmalıdır. Bu genel şartlar yanında borçlunun tazminata mahkûm edilebilmesi için başka şartlar da aranmaktadır. Bunları aşağıda inceleyeceğiz.

    İcra İflas Kanunu madde 67/2 ye göre, icra inkâr ve kötüniyet tazminatı, hüküm altına alınan meblağın %40’ından aşağı olamaz. Kanunda öngörülen bu sınır asgari sınır olup itirazın iptali davasında haklı çıkan taraf zarar görmemiş olsa dahi bu tazminatı alabilir.

    İtirazın kaldırılması kurumundan farklı olarak; itirazın iptali davasında, alacaklının icra tazminatına mahkûm edilebilmesi için, kötüniyetle icra takibinde bulunmuş olması ve keza borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilebilmesi için, ödeme emrine kötüniyetle itiraz etmiş olması istisnaen aranmaktadır.

    2- icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için gerekli koşullar

    a. itirazın haksız olması:

    Borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilebilmesi için itirazının haksız olması gerekmektedir. Bunun anlamı, borçlunun likid bir alacağa yaptığı itiraz haksız sayılmalıdır. Miktarı belirli ya da borçlu tarafından hesaplanmak suretiyle belirlenebilir olan ve bunun için mahkeme kararına gerek göstermeyen alacak likid bir alacaktır. Bununla birlikte, borç tarafların anlaşması veya mahkeme kararı ile tespit edilebiliyorsa likid değildir.

    Örneğin satım sözleşmesine dayanan bir borç likid nitelikteyken, haksız fiile dayanan borç likid değildir. Haksız fiil durumunda borçlu kişi ne kadar borçlu olduğunu bilemeyeceğinden, tarafların anlaşamaması halinde mahkeme borcun miktarını belirleyecektir. Bu nedenle, haksız fiile dayanarak yapılan bir ilamsız icra takibine borçlunun itiraz etmiş olması halinde, bu itirazı haksız sayılamayacağından mahkeme, borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına karar veremeyecektir. İtirazın haksız sayılması Hukuk Genel Kurulu tarafından şöyle açıklanmıştır. “takip konusu alacağın belirli, sabit olması, borçlu tarafından bilinmesi veya tayin ve tahkik edilmesi mümkün nitelikte bulunması, hâkimin takdirine bağlı olmaması lazımdır. Belgeye bağlı bulunsun veya bulunmasın borçlunun böyle bir alacağa itirazı haksız sayılır.”

    b. borçlunun kötüniyetli olması şartı aranmaz:

    Borçlunun likid bir alacağa itiraz etmesi halinde, iyiniyetle takibe itiraz ettiğini ileri sürse bile, bu durum, icra inkâr tazminatının reddini gerektirmez. Çünkü itirazın haksız olması bakımından, borçlunun kötü niyetli olup olmamasının bir önemi yoktur. Bununla birlikte, ödeme emrine itiraz eden borçlunun vasisi, velisi, kayyımı veya mirasçısı ise bu halde borçlunun icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, bu kimselerin ödeme emrine kötüniyetle (borçlunun borçlu olduğunu bildikleri halde) itiraz ettiklerinin ispat edilmiş olması gerekir. Bu kişilerin kötüniyetini ispat yükü Medeni Kanun’un 6. maddesi gereği alacaklıya düşer.

    3- KÖTÜNİYET TAZMİNATININ ŞARTLARI

    a. Alacaklının Açmış Olduğu Dava Reddedilmelidir:

    Borçlu lehine tazminata hükmedebilmek için, itirazın iptali davasının kısmen veya tamamen reddedilmiş olması gerekir. Mahkeme yaptığı yargılama sonucunda, takip konusu alacağı hiç ya da belirtilen miktarda olmadığı sonucuna varırsa, itirazın iptali davasının kısmen veya tamamen reddine karar verir. Böyle bir durumda ise borçlu, diğer şartlarında varlığı halinde tazminata hak kazanır.

    b.Davacı Takibinde Haksız ve Kötüniyetli Olmalıdır:

    Borçlu lehine tazminata hükmedebilmek için, alacaklının takibinin haksız olması yeterli değildir. Bundan başka alacaklının takibe geçmede ve itirazın iptali davası açıp yürütmekte kötüniyetli olduğunun da ispatlanması gerekir (İİK. m.67/2). Alacaklının kötüniyetli sayılabilmesi için haksız olduğunu bildiği ya da bilmesi gerektiği halde icra takibine girişmiş olmalıdır. Alacaklının kötüniyetli olduğu konusunda ispat yükü, davalı borçluya düşer.
    c. Davalı Talepte Bulunmalıdır:

    İtirazın iptali davasının alacaklı aleyhine sonuçlanması halinde borçlu lehine tazminata hükmedilebilesi için borçlunun tazminat talebinde bulunması gerekir. Davalı borçlu bu talebini cevap layihasında ileri sürmek zorundadır.

    4- İNKÂR TAZMİNATININ MİKTARI:

    İnkâr tazminatı, hüküm altına alınan alacağın yüzde kırkından aşağı olamaz. Mahkeme, bu yüzde kırkın altında inkâr tazminatına hükmedemez. Ancak alacaklı yüzde kırktan daha az bir oranda icra inkâr tazminatı talep ederse talep edilen miktarda tazminata hükmedilmelidir.

    KAYNAKÇA

    • Deynekli, Adnan/ Kısa, Sedat: İtirazın İptali Davaları,2. bası, Ankara,2004

    • DOĞAN, CAHİD: İcra ve İflas Hukuku, 4.baskı, Niğde, 2000

    • İNTERNET: http://www.yargitay.gov.tr/

    •kaçak, nazif: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 2. baskı, Ankara, 2006

    • KİRAZ, TAYLAN ÖZGÜR: İcra Mahkemesinde İtirazın Kaldırılması (İİK md. 68–70), 2.baskı, Ankara, 2006

    • Kuru, BAKİ/Arslan, RAMAZAN/Yılmaz, EJDER:İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, 20.baskı, Ankara, 2006

    • Kuru, BAKİ/Arslan, RAMAZAN/Yılmaz, EJDER:Medeni Usul Hukuku, 16. baskı, Ankara, 2005

    • Kuru, BAKİ/Arslan, RAMAZAN/Yılmaz, EJDER: : İcra ve İflas Kanunu ile Nizamnamesi ve Yönetmeliği, 24. baskı, 2006 (Kanun)

    •KURU, BAKİ: İcra ve İflas Hukuku, C. I, 3. baskı, İstanbul, 1988

    • Özkan, Yönel: İcra İflas Hukukunda İtirazın İptali Davası, Ankara, 2004

    • PEKCANITEZ, HAKAN/ ATALAY, OĞUZ/ SUNGURTEKİN ÖZKAN, MERAL/ ÖZEKES, MUHAMMET: İcra ve İflas Hukuku, 4. baskı, Ankara, 2006

    • SÜPHANDAĞ, YAVUZ: İcra ve İflas Hukukunda Uygulamalar, 2.baskı

    • ÜSTÜNDAĞ, SAİM: İcra Hukukunun Esasları, 6. baskı, İstanbul, 1995

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment