selimhartavi.com

SİLAHLA TEHDİT ETMEK SURETİYLE KENDİLİĞİNDEN HAK ALMA VE TEFECİLİK SUÇU

T.C
CEZA GENEL KURULU

2018/110 E. , 2018/465 K.

“İçtihat Metni”
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 201-487

Sanık … hakkında silahla tehdit etmek suretiyle kendiliğinden hak alma ve tefecilik suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Turgutlu 1. Asliye Ceza Mahkemesince 06.02.2007 tarih ve 217-59 sayı ile eylemin nitelikli yağma suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli olduğu düşünülen Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, bu mahkemenin de kendisini görevsiz sayarak 07.03.2007 tarih ve 301-224 sayı ile görevsizlik kararı vermesi üzerine ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığı Yargıtay 5. Ceza Dairesince 25.12.2008 tarih ve 15451-12259 sayı ile Manisa Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasıyla son bulduğu, görevsizlik kararı kaldırılan Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesince 10.03.2011 tarih ve 550-64 sayı ile eylemin nitelikli yağma suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanığın lehe olan 5237 sayılı TCK’nın 149/1-a, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 13.02.2013 tarih ve 9589-2227 sayı ile;

“…Dosya kapsamına göre mağdurun olayla ilgili olan başvuru şekli, süreci ve beyanları kendi içinde gelişip değişmekte, kamu tanıkları ve katılanın soruşturma ve kovuşturma aşamasında bildirdiği tanıkların anlatımlarının ise kendi içinde değişerek gelişen ve birbiri ile çelişen, iddia ile örtüşmeyen ve mağdura karşı duruşları nedeniyle de inanırlığında duraksamaya yer vermesine karşın, sanığın aşamalardaki istikrarlı savunması ve bunu teyit eden tanıklar beyanları, icra takip dosyası, savunmada bahsi geçen gayrimenkullerin değerleri ve mevcut senet örnekleri birlikte ele alındığında, sanığın savunması ve sanığın savunmasını teyit eden bu delillere üstünlük tanınması gerektiği düşünülmeden, yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hükümlülüğüne karar verilmesi,…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 30.12.2013 tarih ve 201-487 sayı ile;
“Mahkememiz bozma kararına uymamıştır.

Şöyle ki ;

Yukarıda bahsedildiği üzere Turgutlu İlçesi gibi gayrimenkullerin kıymetli olduğu bir ilçenin merkezi yerinde 5 tane değerli dükkanın aynı anda satışa çıkarılması izaha muhtaç bir husustur.

Müştekinin bu gayrimenkulleri rahatlıkla peşin satma imkânı var iken hiç görülmeyecek bir şekilde taksitle satmış olması inandırıcı bir durum olmayıp sanığın taksit taksit ödediği rakam için senet aldığı iddialarının elinde her hangi bir hukuki gerekçe olmaksızın bulundurduğu müştekiye ait senetleri açıklama gayretinden ibarettir.

Sanığın tefecilik yaptığı, müdafinin beyanı ile de sabit olup, bu amaçla dahi bu miktar alacaklı olduğunu ispatlayamamıştır. Müştekinin bu kadar borçlu olması mümkün olmayıp, gerçekten büyük miktarlarda paraya ihtiyacı olsa dükkanlardan bir tanesini peşin satma durumu varken tefeciye bu kadar borçlanmış olması da anlamsızdır. Sanık tefeci olarak müştekiyi ağına düşürüp anlaşmalarının üzerinde senet almışsa bu durum dahi gasp suçunun oluşumuna engel değildir.

Müşteki senetleri boş olarak imzaladığını ifade etmektedir. Eğer bir takım tanıklar sanığın da ifade ettiği gibi senetleri doldurmuş ise, müşteki tarafından zorla imzalandıktan sonra da doldurmuş olabilirler. Esasen bu tanıklar yönünden zorla imzalatıldığında dair iddia ve dava olan senetler ile ilgili senetleri doldururken müştekinin imzasının olduğunu beyan etmeleri de kendilerinden beklenemez. Bu tanıklar yönünden önemli olan husus hiçbirisinin müştekinin sanık ile birlikte yanına gelip senetle ilgili birlikte beyanda bulunmadıkları ve hiçbirisinin önünde müştekinin senedi imzalamadığı gerçeğidir.

Bozma ilamının giriş bölümünde belirtilen bonolar ile ilgili zorla alındığı iddialarının zamanında dile getirilmediğine ilişkin gerekçe samimiyetten uzaktır. Yukarıda da değinildiği gibi, tefeciye bulaşmış ve borcunu ödeyememiş kişilerin birtakım boş senetler alınması üzerine hangi merciye gidip ne gibi şikayette bulunacağı muammadır. Müşteki ayrıca korkudan şikayette bulunmadığını dile getirmiştir. Müşteki senetler ortaya çıktıktan ve icraya verildikten sonra elinden geldiğince yasal yollara müracaat etmiştir. Suçun mağduru olan kişi neden daha önce yasal yollara müracaat etmedi diye suçlanırken sanık konumundaki kişiye ayrı ayrı dükkanları alırken kendi ifadesine göre 82.000 TL ödemiş ve sözde 4 tane dükkanın bedelini müştekiye vermiş olmasına rağmen tapuyu almak için neden tüm ödemeyi beklediği, neden her bir dükkanın parası tamamlandığında tapuyu almadığı sorulmamıştır. Tefecilik yapan bir insanın yol yordam bilmediği bunu aklına getirmediği söylenebilir mi?

Bozma ilamında müştekinin çelişkili beyanlarda bulunduğundan bahsedilmektedir. Asliye Ceza Mahkemesindeki beyanında sanıktan 400 TL borç aldığını 200 TL faizi ile birlikte 600 TL ödediğini, mahkememizdeki beyanında ise 400 TL’ye karşılık 400 TL ödediğini ve sanığın faiz almadığını söylediği belirtilmektedir. Müştekinin yaşlılıktan heyecandan veya korkudan sanığın tefecilik yaptığını gösteren nitelikte faiz ödediğini belirtmemiş olması önemli değildir. Nitekim dosya kapsamından ve hatta vergi dairesince tefecilikle ilgili soruşturma geçirdiğini söyleyen müdafinin beyanından anlaşıldığı üzere sanığın tefecilik yaptığında bir tereddüt bulunmamaktadır. Bir tefecinin müştekiye iyilik olsun diye borç vermeyeceği de aşikardır. Bu durumda müşteki dükkanlarını sanığa satmış ondan peyder peyi para almakta ise neden sanıktan 400 TL borç alsın bu hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayan bir husustur.

Bozma ilamında müştekinin ikinci çelişkisi olarak senetleri imzalarken boş olup olmadığı yönündeki beyanları zikredilmiştir. Müşteki kolluk anlatımlarında “Senetlerde miktar ve tarih yazıp yazmadığına bakmadığını ‘Turgutlu Asliye Ceza Mahkemesindeki beyanında “Senetlerin boş veya dolu olduğunu hatırlamadığını’, mahkememizdeki beyanında ‘Tüm senetlerin boş olduğunu’ belirttiğinden bahsedilmiştir. Bu cümlelerde müştekinin ifadelerinin samimiyetsiz olduğunu gösterecek derecede çelişki var mıdır yok mudur tekrar gözden geçirilmesi gerekir. 1932 doğumlu olan, olayın heyecanı içeresinde değişik tarihlerde birçok ifade vermek durumunda olan müştekinin senetlerin boş mu dolu mu olduğunu hatırlamaması garipsenecek bir olay mıdır? Bu noktada tam çelişki olduğu dahi söylenemez şekildeki muallak cümlelerden müştekinin yalan söylediğimi ortaya çıkmaktadır.

Bozma ilamında bir takım tanık ifadelerinden bahsedilmiştir. Bunlar;Tanık …’in aşamalarda değişen beyanıdır. … emniyet ifadesinde; müştekinin sanığın kullandığı araçtan indiğini renginin solgun ve bitkin vaziyette olduğunu ne olduğunu sorduğunda kendisine silah zoru ile senet imzalattığını söylediğini, bunun üzerine şikayetçi olmasını tavsiye ettiğini belirtmektedir. Bu tanık Asliye Ceza Mahkemesindeki ifadesinde; müşteki kendisine bir keresinde sanığın tehdit ettiğinden bahsettiğini, arabadan indiğini görmediğini ancak yorgun bir halinin olduğunu belirtmiştir. Aynı tanık mahkememizdeki beyanında ise; 2003 yılı Eylül ayında müştekiyi gördüğünde sanığın yanında olmadığında müştekinin de korkmuş bir hali bulunmadığını, ancak müştekinin kendisine sanık tarafından tehdit edilerek zorla senet alındığından bahsettiğini belirtmiştir. Bu ifadelerde kısmı çelişki bulunmakta ise de çelişki sadece tanığın müştekiyi sanığın kullandığı araçtan inerken görüp görmediği ile ilgilidir. Sanığın müştekiye zorla senet imzalattığına dair müştekinin tanığa beyanına ilişkin tüm aşamalarda bir çelişki yoktur.

Tanık …’in beyanlarını tanık … tarafından doğrulanmadığı ifade edilerek bu tanığın da beyanı çürütülmeye çalışılmış ise de esasen müştekinin oğlu olan tanık İsmet’in ifadesi tek başına hükme esas alınmamıştır. Olayın çok fazla içinde olmamaya çalışan tanık Mustafa’nın beyanını daralttığı hiç akla gelmemiştir.

Bozma ilamında devamla tanık beyanları ve dosya kapsamından tefecilik yaptığı anlaşılan sanığa suça konu bonoların boş olarak verildiği belirtilmektedir. Bir yandan yukarıda müştekinin 400 TL lik borca karşı faiz ödeyip ödemediğini çelişkili bulan Yargıtay Dairesi burada sanığın tefecilik yaptığını kabul etmiştir. Bu durumda sanığın müştekiye ne kadar borç verdiği, anlaşmaların ne miktar üzerinde gerçekleştiği, 82.000 TL’lik bir rakamın 1932 doğumlu olan müşteki tarafından borç olarak alındığını kabulündeki samimiyetsizlik sorgulanmamış, bu maksatla senetler boş olarak alınmış olsa dahi rıza ile verilip verilmediği ne şekilde doldurulduğu hiç irdelenmemiştir.

Bozma ilamında tanık …’nın Asliye Ceza Mahkememsinde sanığı müştekiyi sıkıştırırken ve taksiye bindirirken gördüğünü belirtmiş olmasına rağmen 04.10.2005 günlü oturumda sanığı tanımadığını müştekinin yönlendirmesi ile o şekilde beyanda bulunduğunu söylediğinden bahsedilmektedir. 1932 doğumlu ve borçlu olup tefecinin ağına düştüğü kabul edilen müştekinin tanık Sebahattin’i yönlendirdiği düşünülürken bu tanığın tefeci olan sanık tarafından korkutularak veya başka bir sebeple ifade değiştirmeye zorlandığı hiç akla gelmemiş midir?

Bozma ilamında müştekinin ve gösterdiği tanıkların tutarsız ifadeleri karşısında sanığın aşamalardaki istikrarlı savunmasında ve bunu teyit eden tanık ifadelerinden bahsedilmektedir. Müşteki tefeci olan sanıktan bu kadar borç almış ve karşılığında senet vermiş ise şimdi hangi amaç ve cesaret ile borcunu inkar etmektedir. Tefeci olduğu yargıtay bozma ilamında dahi kabul edilen sanığın tüm aşamalarda tefecilik iddiasını reddetmesi karşısında savunmasının nasıl tutarlı ve samimi olduğu kabul edilmiştir anlaşılamamaktadır. Tutarlı denilen savunma 5 tane değerli dükkanı satın almak, bedelini küçük küçük rakamlar ile peyderpey ödemek, karşılığında da senet almak, parasını ödediği halde dükkanların tapusunu almamak, sözde müştekinin başka kişilere borçlu olduğunun öğrenilmesi üzerine 100.000 TL’nin tamamı ödenmeden 82.000 TL’ye rakam ulaşınca senetleri icraya koymaktır. Tutarlı denilen bu savunmanın inandırıcı ve samimi olduğu nasıl kabul edilmiştir anlaşılamamaktadır. Sözde bu tutarlı ifadeyi destekleyen tanıklar senetleri doldurduğunu söyleyen tanıklardır. Doldurmuş olabilirler ancak tanık …’un müşteki dışarıda kapıda bekledi içeri girmedi gibi tuhaf beyanından sonra 8 yıl önce bir kez gördüğü müştekiyi duruşmada tanıdığına dair ilginç beyanı, tanık Nedim’in senetleri düzenleyip düzenlemediğine ve müştekinin huzurunda imzalayıp imzalamadığına ilişkin beyanı, tanık …’nın sanık ile müşteki benim müşterimdi 2001 yılı ya da 2002 yılında yanıma gelerek senet doldurmamı istediler derken müştekinin senedi imzalayıp imzalamadığını hatırlamadığını, görevsiz mahkemede sanıkla gelen kişinin müşteki olup olmadığını bilmediğine (oysaki müşterisi olduğunu belirtmişti), 8 yıl sonraki ifade verdiği oturuma girerken müşteki işte bu diyerek müşteki Ahmet’i gösterdiklerine dair yanlı ve yönlendirildiğini ikrar eden beyanları, tanık …’nin senetler yazıldığında borçlunun yanlarında olmadığına dair beyanları, tanık …’in Asliye Ceza Mahkemesinde sanık ile müşteki arasında senet, taşınmaz veya para alışverişi konusunda bir bilgi ve duyumu olmadığını söylemesine rağmen sanık müdafisinin sorusu üzerine müştekinin 3-4 ay sonra gelip yerini Bedri Yavuz’a taksitle sattığını söylediğine ilişkin beyanları (ki emlakçı olan bu tanığın 3-4 ay son derece değerli dükkanlara müşteri bulamaması ve taksitle dükkan satışını tuhaf karşılamaması ayrıca emlakçı olduğunu söylemesine rağmen herhangi bir resmi makamda kaydının bulunmadığını belirtmesi dikkat çekicidir.), tanık …’nın olayı sanıktan duyduğuna dair tek taraflı beyanı (ki bu tanıkta sanıktan borç aldığını ifade eden ve sanığın üzerinde baskı kurabileceği muhtemel kişilerden olan bir tanıktır), sanığın sözde tutarlı savunmasını destekleyen tanık ifadeleri olarak ortaya konulmuştur.

Oysa ki; ne savunma ne bu tanık ifadelerinin hiçbiri tutarlı gerçekçi ve samimi görülemez.

Sonuç olarak mahkememiz müştekiden 15 adet senet alması için gerçekçi hiçbir hukuki ilişkiyi ortaya koyamayan sanığı ticari hayatta hiç görülmemiş bir alışveriş iddiasını ciddi bulmamış, yukarıda izah edilen deliller ile desteklenen müşteki beyanlarına itibar etmiş, ortada müşteki tarafından zorla imzalatıldığı ifade edilen senetlerin bulunduğu ve senetler sebebiyle müştekinin gayrimenkullerini kaybettiği, tefeci olan sanığa da bu miktarda borcunun sübuta ermediği gibi sanığın yasal olarak hakkının çok çok ötesinde bir miktarı zorla aldığı senetler ile menfaatine geçirdiği ve böylece suça konu senetleri almak için müştekiye zor kullanarak gasp suçunu işlediği kabul edilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklindeki gerekçeyle bozma kararına direnerek, sanığın önceki hükümdeki gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.02.2014 tarihli ve 54729 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 121-1070 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 07.02.2018 tarih ve 34-746 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık Bedreddin Yavuz hakkında 2003 yılının Haziran ayında işlediği tefecilik suçunun gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına ilişkin hüküm Özel Dairece düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamında;

2003 yılının Ekim ayında sanığın, konuşma bahanesi ile yanına gelip bulunduğu kahvehaneden aldığı katılanı Halil Kale Fen Lisesi civarına götürdüğü, ele geçirilemeyen silahla tehdit ettiği sanığa boş senetler imzalattırdığı, ardından da bu senetleri avukatının yanında çalışan ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen İdris Aytan isimli şahsa ciro yoluyla devrederek icra takibine koydurduğu, bu şekilde katılana ait bir kısım taşınmazları devraldığı iddiasıyla sanık hakkında nitelikli yağma suçundan kamu davası açıldığı,

Katılanın icra takibini öğrendiğinde icra tetkik mercine 25.12.2003 tarihinde verdiği mal beyanı dilekçesinde; senetlerin elinden rızası dışında çıktığı ve senet vasfını haiz olmadıkları iddiasıyla takibin iptalini istemesi üzerine, mahkemece takibe konu senetlerden 3 tanesinin iptaline, kalan 12 adet senet için takibe devam edilmesine karar verildiği,

Araç satışına ilişkin Turgutlu Noterliğinin 18.06.2003 tarihli ve 4107 yevmiye numaralı araç satış senedinin dosyada bulunan suretinde; sanık …’un, Renault 19 marka, 2001 model, 45 … plaka sayılı aracını ….. isimli şahsa sattığının belirtildiği,

Vergi İnceleme ve Suç Duyurusu raporlarında; sanığın 90 sayılı Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hilafına Maliye Bakanlığından izin almaksızın faiz karşılığı borç para verdiği tespit edilip hakkında, 263,87 TL gelir vergisi üzerinden %10 oranında 26,38 TL tutarında fon payı hesaplanması ve bir katı kadar vergi ziyaı cezası kesilmesine karar verildiğinin ifade edildiği, Anlaşılmaktadır.

Katılan … kollukta; 2003 yılı Haziran ayında paraya sıkıştığını, sanık …’dan 600 TL borç aldığını, 1-2 ay içerisinde de borcunu ödediğini, 2003 yılı Eylül ayında kahvehanede otururken sanığın “Gel seninle bir yere gidelim” diyerek götürdüğü fen lisesinin arkasında belinden bir silah çıkartıp kendisine doğrultarak “İmzalayacaksan imzala, yoksa bir kurşun ayaklarına, bir kurşun midene, bir kurşun da beynine sıkacağım, benim İstasyon Mahallesinde tetikçim var, 3 milyara seni öldürtürüm” dediğini, korktuğu için senetleri imzaladığını, sanığın “Şikâyet edersen başına kötü şeyler gelir” şeklinde sözler sarf ettiğini, kendisini araçtan indirip yanından ayrılmasından sonra önceden tanıdığı tanık … ile karşılaştığını, adı geçene yaşadıklarını anlattığını, bunun üzerine tanığın şikâyetçi olması yönünde kendisini uyardığını, henüz şikâyetçi olmadan sanığın hakkında icra takibi yaptığını, kapıdan adımını attığı anda kendisini takip ettiğini, korkusundan şikâyetçi olmadığını,

Görevsiz mahkemede bu beyanlarından farklı olarak; sanıktan 400 TL aldığını, faizi ile birlikte 600 TL ödediğini, senetlerin boş ya da dolu olduğunu hatırlamadığını, bir kısmının yazılı bir kısmının boş olduğunu,

Asıl mahkemede önceki beyanlarından farklı olarak; bu olaydan birkaç ay evvel tefecilik yaptığını bildiği sanıktan 400 TL elden borç aldığını ve borcunu yine elden teslim etmek üzere tamamen ödediğini, sanıktan tamı tamına 400,00 TL aldığını ve kısa bir süre sonra yine faizsiz olarak 400 TL olarak ödediğini, sanığın kendisine zorla 15 adet senet imzalattığını, senetleri imzaladığı esnada tüm senetlerin boş olduğunu, mahkeme heyeti tarafından sorulduğunda; senetlerin zorla imzalatıldığı tarihi hatırlamadığını, aklına gelmediği için olaydan hemen sonra şikâyetçi olmadığını, başına gelen bu olaydan dolayı utandığını, 6 adet evi ve 4 adet dükkânının icradan satıldığını, hepsinin sanığın eline geçtiğini, kendisine gösterilen mal beyanı dilekçesinin altındaki imzanın şahsına ait olduğunu, ancak sanık tarafından imzalattırıldığını, içerisinde ne yazdığını bilmediğini, mahkeme heyeti tarafından mal beyanı dilekçesinin içeriğinde hem senetlerde tahrifat yapıldığını hem de elinden rızası dışında çıktığının yazıldığı, sanığın kendisini suçlayıcı ibareleri neden bu dilekçeye yazmış olabileceği sorulduğunda da; dilekçeyi kime yazdırdığını unuttuğunu, yaşlılıktan dolayı bazı şeyleri hatırlamadığını; kolluktaki ifadesi ile oluşan çelişki üzerine sorulan soruya; sanıktan aldığı borç miktarını yanlış hatırlamış olabileceğini, senetleri imzalarken boş olduğunu hatırladığını, sanığın sürekli olarak kendisini takip ettiğini ve şikâyetçi olmaması konusunda tehdit ettiğini,

Tanık … kollukta; sanığı çalıştırdığı kahvehaneye gelip gitmesi nedeni ile katılanı ise 10 yıldır tanıdığını, 2003 yılı Eylül ayında bir akşamüstü işten gelirken katılanı beyaz renkli bir araçtan inerken gördüğünü, aracı tanıdığını, bu aracın sanığa ait olduğunu, aracı da o an sanık …’in kullandığını, katılanın araçtan indiğinde solgun, bitkin ve şokta olduğunu gördüğünü, ne olduğunu sorduğunda sanığın silah zoru ile kendisine senet imzalattırdığını söylediğini, bunun üzerine şikâyetçi olması gerektiğini söyleyerek oğlunun yanına gittiklerini, sanığın faiz ile para verip geçimini sağladığını,

Görevsiz mahkemesinde bu ifadesini değiştirerek; olayı görmediğini, sadece bir keresinde katılanın, sanığın kendisini tehdit ettiğini söylediğini, aralarındaki borç ilişkisini bilmediğini, poliste verdiği ifadesinde bunu belirttiğini, ancak katılanın arabadan indiğini görmediğini, sadece yorgun bir hâlinin olduğunu, sanığın faizle para verdiğine dair bir bilgisinin bulunmadığını,

Tanık … kollukta; katılanın babası olduğunu, sanığın da çalıştırdığı kahvehaneye gelip gitmesi nedeni ile 6-7 yıldır tanıdığını, babasının 2003 yılı Haziran ayında sanıktan 600 TL borç aldığını ve bu parayı ödediğini kendisine anlattığını, Eylül ayında kahvehaneye gelip babası ile konuşan sanığın, araç ile babasını alıp götürdüğünü, birkaç saat sonra babasının tanık Mustafa ile birlikte geldiğini, renginin değişik olduğunu, sanığın kendisinden silah zoru ile senet aldığını söylediğini, bunun üzerine babasına “Şikâyetçi olalım” dediğini, fakat sanığın kendisini şikâyet etmemesi için korkuttuğunu anlattığını,

Görevsiz mahkemede farklı olarak; babasının sanıktan 400 TL borç aldığını, 600 TL olarak borcunu ödediğini söylediğini, sanığın babasının tehdit ettiğini, vurduğunu ya da silah çektiğini şahsen görmediğini, arada sırada sanığın, babası ile kahvenin dışında oturduğunu, ancak babasını zorla araca bindirdiğini görmediğini,

Asıl mahkemede ise; sanığın tefecilik yaptığını, tanık Mustafa’nın sık sık bu kişiden faizle para aldığını bildiğini, hatta sanığın tanık Mustafa’nın borç aldığı sıralarda emekli maaşını çektiği bankamatik kartını elinden aldığını, ayrıca tanık …’nın da bu şahsa faizle borçlandığını, sanığın kahvehanesine gelip gitmesi nedeni ile tanık Ergül’ün verdiği faiz parasını kendisine teslim ettiğini, tefecilik yapan sanığın Ali Coşkun isminde bir şahsın tarlasını da elinden aldığını bildiğini, sorulan soru üzerine; babasının tehdit edilmesi ve korkutulması nedeni ile hemen şikâyette bulunamadıklarını, ancak icra takibinden sonra tuttukları avukatın sanığı şikâye ettiğini, babasının o tarihlerde kimseye borcu bulunmadığını, malını mülkünü satması için bir sebebin olmadığını, yolda gördüğü sanığa “Babamın bu olaylardan önce sana borcu var mıydı, varsa söyle bilelim ödeyelim” dediğini onun da “Hayır yoktu” diye cevap verdiğini,

Tanık … savcılıkta; sanığın okuma yazmasının bulunmadığını, kendisinin takipçilik ve yediemin deposu işletmeciliği yaptığını, sanığın becerememesi nedeniyle icra dosyası ve senet beyanname gibi işlerini kendisine yaptırdığını, boş senetlerini doldurttuğunu, gösterilen 3.720 TL bedelli senedi kendisinin düzenlediğini, ancak sanığın senedi imzalattığı kişiler ile arasındaki hukuki ilişkiyi bilmediğini,

Mahkemede savcılıktaki ifadesine ek olarak; senetlerin alacaklı kısmının neden boş bırakıldığını ve borçlunun huzurunda senedi imzalayıp imzalamadığını hatırlamadığını,

Tanık … aşamalarda; terzi olması nedeni ile sanıkla tanıştığını, ona bir iki tane elbise diktiğini, sanığın işinin gücünün, okuma ve yazmasının olmadığını, bu nedenle boş senetlerini doldurması için kendisine getirdiğini, senetlere istediği miktar ve kişileri yazıp verdiğini, hatta sanıktan birkaç defa kendisinin de para alıp senet verdiğini, sanığın faiz karşılığı başkalarına para sattığını, suça konu senetlere baktığında iki tanesini tanıdığını, borçlusu katılan … olan 12.000 TL ve 6.440 TL bedelindeki senetleri kendisinin doldurduğunu, ancak katılan ile sanığın arasında ne gibi bir hukuki ilişki olduğunu bilmediğini,

Mahkemede bu beyanlarına ek olarak; senetleri yazarken kapının önünde birisinin oturduğunu, senetleri yazdıktan sonra sanığa “Oturan kim” diye sorduğunu onun da “…” dediğini, kendisini ilk defa orada gördüğünü, başkaca da görmediğini, katılanın okuma yazma bildiğini şu anda öğrendiğini, ancak o tarihte niçin dükkâna gelip senedi kendisinin yazmadığını yahut yazılanları okumadığını bilemediğini, şu anda huzurda gördüğü katılanın 8 yıl önce dükkânın önünde duran şahıs olduğunu, kendisini o tarihten sonra bir defa da şimdi gördüğünü, muhtelif zamanlarda birkaç kez senet doldurduğunu, katılanın sadece bir defa geldiğini, geldiği zaman da senet imzalanmadan sanıkla birlikte gittiğini,

Sanığın benzer şekilde faizle para verdiği iddia olunan tanık Ali Coşkun kollukta; marangoz atölyesi bulunan Mitat Arslan’a, paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine adı geçenin kendisini sanık … ile tanıştırdığını, Avukat Gürsel Tekin’in yazıhanesinde sanık ile buluştuklarını, aylık %25 faizle 5.700 TL aldığını, bu paraya karşılık taşınmazları üzerine hacizli ipotek işlemi yapıldığını, borcunu ödeyemediğini, 4 ay sonunda sanığın kendisinden 11.500 TL istediğini, istenen parayı ödeyemeyince tekrar sanığın yanına gittiğini, sanığın bu kez borcunun 25.000 TL olduğunu söylediğini, bundan iki ay önce de ipotekli taşınmazlarını kendi üzerine aldığını,

Tanık … görevsiz mahkemede; görgüye dayalı bilgisinin bulunmadığını, katılan …’in kahvehanesine gidip geldiğini, sanığın katılanı sıkıştırdığını, beraber dışarıya çıktıklarını gördüğünü, masada bağırdığını duyduğunu, sanığın bir keresinde de katılanı aracına alıp götürdüğünü ve katılanın anlatımıyla da 400 TL para almasına rağmen 600 TL ödediğini bildiğini, kahvehanede sanığın tefecilik yaptığının konuşulduğunu,

09.01.2009 tarihinde ölen tanık Sebahattin aynı mahkemede ikinci kez verdiği ifadesinde; önceden tanıdığı katılan …’in rica etmesi üzerine, sanığın katılanı aracına bindirdiğini gördüğü yönünde ifade verdiğini, aslında böyle bir olayı hiç görmediğini, mahkemede yalan beyanda bulunduğunu, herhangi bir menfaat gözetmeksizin hatır için yanlış beyanda bulunduğunu, daha önceki ifadesini tamamen katılanın yönlendirmesi ile verdiğini, eski beyanının doğru olmadığını,

Tanık … görevsiz mahkemede; sanığın yargılandığı suça ilişkin bilgisinin bulunmadığını, pencere işi yaptığı sanığın senet doldurmasını istediğini, aradan uzun zaman geçtiği için kimin adına senet doldurduğunu hatırlamadığını,

Asıl mahkemede; 8-10 yıl önce çarşıdaki dükkânın önünden geçen sanığın okuma yazması olmadığından kendisinden bir senet doldurmasını rica ettiğini, küçük bir kâğıda alacaklı ve borçlu ismi ile 3.000 TL ya da 4.000 TL civarında bir rakam yazdığını, bu bilgilere göre senet doldurduğunu ve kendisine verdiğini, sanığın bu şekilde bir iki senet daha yazdırdığını, onların rakamlarının da buna yakın olduğunu, 2-3 aylık vade yazdırdığını, borçlunun katılan … olarak yazıldığını, fakat borçlu olarak gösterilen katılanın senetleri yazarken yanında olmadığını, önceki beyanı ile çelişki nedeni ile sorulduğunda; o tarihte katılanın ismini hatırlayamadığını, ancak ismini mahkemelerden öğrendiğini, zaten aralarındaki davanın uzunca bir süredir devam ettiğini, bu sebeple borçlunun adının … olduğunu öğrendiğini, suça konu senetler kendisine gösterildiğinde ise; 30/10/2002 vade tarihli ve 1.200 TL meblağlı senetteki yazıların şahsına ait olduğunu, diğer birkaç senetteki yazıların da kendisininkine benzediğini ancak emin olamadığını, diğer bir kısım senetleri kendisinin yazmadığını, daha önceden tanımadığı sanığın dükkânına gelip böyle bir yardım talebinde bulunduğunu, sonrasında da kendisini görmediğini, sanıkla herhangi bir ilişkisinin olmadığını, katılanı kızının üst katında oturduğu için tanıdığını, senetlerin boş fakat borçlu imzasının atılmamış vaziyette olduğunu,

Tanık … görevsiz mahkemede; olayla ilgili görgüye dayalı bir bilgisinin bulunmadığını, sanığın tefecilik yaptığına ilişkin herhangi bir bilgisinin olmadığını, bulvarda kahvehane işlettiğini, sanığın da müşterisi olduğunu, bir gelişinde alacak verecek meselesi nedeni ile kendisinden senet doldurmasını istediğini, yanında yaşlı, kısa boylu birisinin daha bulunduğunu, huzurdaki bulunan katılan gösterilince; bu şahıs olup olmadığını hatırlamadığını, senetteki borçlu isminin Ahmet olduğunu, soyadını hatırlamadığını, alacak miktarına dikkat etmediğini, sanığın birkaç kez böyle taleplerde bulunduğunu, alışverişin konusunun bir arsa veya ev olduğunu hatırladığını,

Önceki beyanlarından farklı olarak asıl mahkemede; Turgutlu’da kahvehane işlettiğini, hem sanık hem de katılanın müşterisi olduğunu, 2001 ya da 2002 yılında tam hatırlamadığı bir gün her ikisinin birlikte gelerek bir senet doldurmasını istediklerini, aralarında bir alışveriş bulunduğunu söylediklerini, ancak nasıl bir alışveriş olduğunu belirtmediklerini, senede alacaklı olarak …’un ismini yazdığını, sadece borçlu ve alacaklı isimleri ve adreslerini doldurduğunu, tarih ve miktarı yazmadığını, katılanın senedi imzalayıp imzalamadığını görmediğini, görevsiz mahkemedeki ifadesi ile oluşan çelişki üzerine sorulan soruya; eskiden katılanı tanımadığını, görevsiz mahkemede sanıkla gelen kişinin katılan olup olmadığını hatırlayamadığını, ancak bu olaylardan sonra katılanı tanımaya başladığını, biraz önce kapıda kendisine “İşte Ahmet bu” diye gösterdiklerini, bunun üzerine katılanı tanımaya başladığını, gösterilen senetlerden 30.07.2003 tanzim, 30/08/2003 vade tarihli ve 8.000 TL meblağlı olanı kendisinin yazdığını, senet üzerindeki vade tarihini, alacaklı ve borçlunun isim ve adresinin yazılı olduğu bölümü doldurduğunu, ancak meblağ bölümündeki rakam ve yazının kendisinin eli ürünü olmadığını, tanzim tarihini ise yazıp yazmadığını hatırlayamadığını, görevsiz mahkemede alışveriş konusunun bir arsa veya ev olduğunu söylediğini hatırlamadığını,

Tanık … görevsiz mahkemede; sanığın yargılandığı suça, tefecilik yaptığına ya da para sattığına ilişkin bir bilgisinin bulunmadığını, katılanı tanıdığını, sanığın kendisine katılandan 2003 yılı Ağustos ayında taksitle dükkân satın aldığını söylediğini, bunun dışında bilgisinin bulunmadığını, kendisinin de sanıktan borç aldığını ancak faiz ödemediğini,

Katılan vekili 04.10.2005 tarihli dilekçesi ile; beyanlarını değiştirenlerin sanık tarafından etkilendiklerini,

Tanık … görevsiz mahkemede; sanığı isim olarak 15 yıldır tanıdığını, katılanı ise dört yıldır kiracısı olduğu için tanıdığını, sanık ile katılan arasındaki senet, taşınmaz ve para alışverişi konusunda bir bilgisinin bulunmadığını, katılanın evini ve dükkânlarını satması için kendisinden aracılık etmesini istediğini, 3-4 ay sonra yanına tekrar gelerek yerini sanığa taksitle sattığını söylediğini, bunu söylemesinin nedeninin başka müşteri aramamasını istemesi olduğunu tahmin ettiğini, ancak katılanın hangi taşınmazını kaça sattığını söylemediğini, katılanın bir dükkân için 18.000 TL talep ettiğini, diğer yerler için müşterilerin vereceği fiyatları görmek istediğini, bu süreç boyunca katılana herhangi bir müşteri de götürmediğini, katılanın zaman zaman borçları nedeni ile ortadan kaybolduğunu,

Görevli mahkemede ayrıca; katılanın kaç dükkân sattığını, peşin mi yoksa veresiye mi sattığını bilmediğini,İfade etmişlerdir.

Sanık kollukta; katılan ile kahvehaneden tanıştığını, 25 yıldır arkadaş olduklarını, işleri bozuk olduğu için zaman zaman kendisine borç verdiğini, en son katılanın dükkânlarını satacağını söyleyince müşteri olduğunu, muhtelif zamanlarda katılana ödeme yaptığını, karşılığında senetler aldığını, katılandan tapuları üzerine geçirmesini istediğinde çocuklarının rıza göstermediğini söylediğini, kendisinin senet doldurmayı bilmediğini, bu nedenle müşterek arkadaşları olan tanıklar Avni, Nedim, Hasan, Yakup ve Nedim’in yanında çalışan Mustafa isimli şahsa suça konu senetleri doldurttuğunu, katılanın bahsettiği aracın kendisine ait olduğunu, ancak olay tarihinden 3 ay önce aracını Ordu A.Ş’ye sattığını,

Görevsiz mahkemede; katılandan beş adet dükkân aldığını, memleketteki arazilerini sattığını ve paralarını verdiğini, karşılığında on iki adet senet aldığını, senetleri kendisinin ve katılanın okuma yazmasının olmaması nedeni ile farklı kişiler tarafından doldurulduğunu, alışverişin şekline ilişkin soru üzerine; piyasada herkesin böyle yaptığını, tapuyu garanti altına almak için böyle bir uygulamaya gidildiğini, aralarında bir sözleşme bulunmadığını, tapu verildiğinde senetlerin iade edilmesi konusunda anlaştıklarını,

Sanık görevli mahkemede; senetleri avukatının yanında çalışan İdris Aytan’ın teklifi üzerine yaşlı olması nedeni ile bu işleri takip edemeyeceğini düşünerek ciro yoluyla devrettiğini, katılanın bütün tapuları birlikte vermek istemesi nedeni ile tüm borç ödenince tapu devri yapmak üzere anlaştıklarını, katılanın sağa sola borçlu olduğunu duyduğunu, tapuları istediğini, vermeyince kalan 20.000 TL borcunu ödemeden icra takibine başladığını, memleketinden parasının taksitle gelmesi nedeni ile söz konusu dükkânların bedelini taksitler hâlinde ödediğini, katılanın ev ile iş yerlerinin aynı binada ve çarşının göbeğinde bulunduğunu, bu nedenle değerli, kolayca satılabilir olduklarını, kendisinin de iyi kira getirisi olur düşüncesiyle katılanın teklifini kabul ettiğini, icra takibi sonucunda katılana ait iki dükkân ve dört daireyi alacağına karşılık devraldığını savunmuştur.

Yağma suçunu düzenleyen TCK’nın 148. maddesinde;

“1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2-Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.

3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır” hükmü öngörülmüş; aynı Kanun’un 149. maddesinde ise yağma suçunun nitelikli hâlleri düzenlenmiştir.

149. maddede de yağma suçunun; “silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla” işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.

Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.

Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.

Amacı, somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel nitelikteki ilkelerinden biri de, öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikte ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate ya da herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı, bu ispat, hiçbir şüphe ya da başka türlü oluşa imkân vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Katılanın, tefecilik yaptığı iddia edilen sanıktan 2003 yılı Haziran ayında 400 TL alıp bir süre sonra borcunu ödediğinin, sanığın 2003 yılı Eylül ayı içerisinde yanına geldiği katılanı konuşma bahanesiyle oturduğu kahvehaneden uzaklaştırarak Halil Kale Fen Lisesi civarına götürdüğünün, sanığın burada ele geçirilemeyen silahla katılanı tehdit ederek boş senet imzalattığının, bilahare bu senetleri avukatının yanında çalışan ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen İdris Aytan isimli şahsa ciro yoluyla devrederek icra takibine koydurduğunun ve böylece katılana ait bir kısım taşınmazları devraldığının iddia edildiği olayda;

Katılanın yargılamaya konu senetler nedeni ile aleyhine başlatılan icra takibi sırasında verdiği 25.12.2003 tarihli mal beyanı dilekçesiyle takibe konu bonoların kambiyo senedi vasfını taşımadığını, tahrifatlı olduklarını, bono bedellerinin üzerinde bir miktarın talep edildiğini ve bonoların elinden zorla alındığını beyan etmesine rağmen, Eylül ayında meydana gelen olayla ilgili olarak 20.05.2004 tarihinde Manisa Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek sanık hakkında şikâyetçi olduğu, bu tarihe kadar iddiasını ileri sürmediği, katılanın kollukta 600 TL borç aldığını söylerken, görevsiz mahkemede 400 TL borç alıp faizi ile birlikte 600 TL ödediğini, asıl mahkemesinde ise 400 TL borç alıp aynı tutarla geri ödediğini ifade ettiği, ayrıca imzaladığı senedin miktarı ve senetlerin boş olup olmadığı yönünde de çelişkili ve aşamalarda değişen beyanlarda bulunduğu, tanık Mustafa’nın kollukta katılanı sanığın aracından inerken gördüğünü beyan etmesine rağmen mahkemede böyle bir şey görmediğini belirttiği, tanık Sebahattin’in kollukta sanığın katılanı sıkıştırdığını, beraber dışarıya çıktıklarını gördüğü, sanığın masada bağırdığını duyduğunu, bir keresinde de katılanı aracına alıp götürdüğünü söylemesine karşın, daha sonraki ifadesinde katılanın ricası üzerine bu yönde beyanda bulunduğunu beyan ettiği, tanık Yakup’un da görevsiz mahkemede senetlerden birisini kendisinin doldurduğunu, ancak sanığın yanında gelen kişinin katılan olmadığını ifade ederken asıl mahkemesinde sanığın yanındaki kişinin katılan … olduğunu beyan ettiği, tanık Nedim’in savcılık beyanının aksine mahkemede katılanın düzenlediği senedi imzalayıp imzalamadığını hatırlamadığını söylediği gözetildiğinde; suça konu senetlerin zorla alındığına ilişkin katılanın aşamalarda önemli değişiklikler gösteren soyut iddiası ile tanıkların istikrar göstermeyen, birbiriyle çelişen, açık ve kabul edilebilir olmayan anlatımlarından başka, sanığın atılı suçu işlemediğine dair savunmasının aksine nitelikli yağma suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının kabul edilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanığın nitelikli yağma suçunu işlendiğine ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle atılı suçtan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; “Direnme kararınını onanmasına karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.12.2013 tarih ve 201-487 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanığın atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığının gözetilmemesi nedeniyle beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.10.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 23.10.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment