MİRASBIRAKAN TARAFINDAN KADASTRO TESPİTİ ESNASINDA DEVREDİLEN TAŞINMAZLAR – KADASTRO KANUNU HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE – KETMİ VERASE (KARŞI OY YAZISI))

TC
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi

2021/5324 E. , 2021/6955 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasında görülen dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Kadastro sonucu Çankaya İlçesi Balgat Mahallesi çalışma alanında bulunan 59,60 ve 64 parsel sayılı muhtelif yüzölçümlü taşınmazlar tapu kaydına dayalı olarak … ve diğerleri adına paylı olarak tespit ve tescil edilmiştir.

Davacılar … … ve arkadaşları, çekişmeli taşınmazların evvelinde kösoğlu … isimli kök murise ait iken ölümü ile mirasçılarına kaldığını, kızı …’nin önceki eşi olan …’ten oğlu …’nın bulunduğunu, …’nin ikinci evliliği olan …’ten de … isimli oğlu olduğunu, …’nin ölümü neticesinde oğlu …’ya ve onun ölümü ile babası …’e intikal edecek olan miras payının verilmediğini, kendilerinin … mirasçısı olduklarını belirterek 59, 60 ve 64 parsel sayılı taşınmazların imar sonucu gitti parselleri olan 27485 ada 1, 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payları oranında adlarına tescil istemiyle dava açmış, birleşen dosya ile 27466 ada 1, 26246 ada 1, 27484 ada 1, 27485 ada 6, 27486 ada 3, 27487 ada 3 ve 27540 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar için aynı talepler ile dava açmıştır.
Davalı vekili, açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince

, 3402 sayılı yasanın 12/3 maddesi gereğince hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş,

Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.11.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekilleri Avukat … ve Avukat … ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat … geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edilen vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin ve aşağıda yazılı 4,90 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına, 18/11/2021 gününde kesin olmak üzere oyçokluğuyla ile karar verildi.

(Muhalif)

-KARŞI OY-

Dava, kadastro tespiti ile oluşan tapu kaydının, ketmi verese hukuki sebebine dayalı olarak iptal tescil isteğine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince dava, 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde belirtilen hak düşürücü sürede açılmadığı gerekçesiyle reddedilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince de davacıların başvurusu esastan reddedilmiştir.

Sayın çoğunluk ile aramızda çıkan uyuşmazlık, somut olayda 3402 sayılı yasanın 12/3.maddesinde belirtilen hak düşürücü sürenin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.

Bilindiği üzere, 3402 sayılı yasa bir tasfiye yasasıdır. Bu nedenle davaların hak düşürücü sürede açılıp açılmadığı önemsenmiş, mahkemelerce resen gözetilme ilkesi benimsenmiştir.

Söz konusu maddenin uygulanması mutlak mıdır? Bir başka ifadeyle istisnası var mıdır? Çözümlenmesi gereken husus budur. Yasa koyucu, maddenin ilk halinde kamu malı- özel mülk ayrımı yapmamışken uygulama ile devletin hüküm ve tasarrufunda olan taşınmazlar bakımından hak düşürücü süre uygulanmamış, bunun üzerine yine Yasa Koyucu 5841 sayılı yasanın 2.maddesi ile ilgili maddede değişikliğe giderek “ bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” Şeklinde düzenleme yaparak istisnaya yer vermemiş, ne var ki bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin 2009/31 E, 2011/77K sayılı 12,05.2011 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Bu bakımdan bir istisna getirildiği açıktır.

Diğer yandan Dairemiz muris muvazaasına ilişkin bir çok kararında, murisin kadastro tespitinden önce taşınmazını muvazaalı olarak temlik etmesi üzerine, kadastro tespiti sonucu tescillerde murisin ölümünün tespitin kesinleşmesinden sonra olması halinde, hak düşürücü sürenin işlemeyeceğini kabul etmiş ve uygulama da bu şekilde yerleşmiştir. ( 1.H.D. 2017/1863 E, 2020/ 811K- 1.H.D. 2016/1993E, 2018/15445K – 2014/17670E, 2016/ 5739K)

Daire ayrıca 2016/18038E, 2018/ 413 K sayılı ilamı ile “ …taşınmazlar yönünden ise 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. Maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki; ketmi verese (mirasçılığın gizlenmesi ) davalarında uyuşmazlığın çözümü, hasımlı veraset ilamı alınmak üzere açılacak bir dava sonucu, mirasbırakanın tüm mirasçılarının belirlenmesi ve davacının bu mirasçılar arasında yer alıp almadığının saptanmasına bağlıdır.” Demek suretiyle ketmi verese hukuki sebebine dayalı davada hak düşürücü sürenin uygulanmayacağını kabul etmiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2004/8807E, 2005/308 K sayılı, 24.01.2005 tarihli kararında ketmi verese hukuki sebebine dayalı davanın reddi üzerine, mirasçıların gizlendiği veraset ilamının iptali nedeniyle istenen yargılamanın iadesi talebini kabul etmiş, direnme üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/8-721E, 2006/716 K sayılı 15.11.2006 tarihli kararında özetle;

“…Somut olayda; davacılar, mirasçılık sıfatlarının gizlenmiş olması karşısında hasımlı olarak aldıkları ikinci mirasçılık belgesi ile … oğlu …’nin mirasçıları olduklarını kanıtlamış ve belgelendirmişlerdir. Daha önce açılan davada nazara alınan mirasçılık belgesi kesinleşen yeni bir hükümle ortadan kaldırılmıştır. Bu hüküm HUMK.nun 445/3.fıkrasında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi sebebidir. Böyle bir hükme dayanılarak yargılamanın yenilenmesi isteğinde bulunulması mümkündür. Mahkemece görülmekte olan davanın açıldığı tarihte yeni tarihli mirasçılık belgesinin elde edilmediği, daha önce açılan ve retle sonuçlanan davada, taşınmazların miras bırakanı annesi …’den kaldığı, bu davada da ortak miras bırakan … oğlu …’den kaldığı yönünden davacıların çelişik iddiada bulundukları, bu nedenle edinme sebepleri farklı olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılması istenen davada davacılar taşınmazın miras bırakanın …’den kaldığını, …’den kalan yerler olmasa bile … oğlu …’nin eşi olması nedeniyle miras payı ve hakkının bulunduğunu ileri sürmüşler, görülmekte olan davanın açıldığı tarihte ikinci mirasçılık belgesinin alınması için dava açmış olmaları karşısında mahkemenin ret gerekçesine katılmak mümkün değildir. Yargılamanın yenilenmesi isteği mesmu görüldüğü takdirde iddia ve savunma çerçevesinde taraf delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasında bir isabet görülmemiştir….) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. “ dedikten sonra Daire kararına uyulması gerekçesiyle direnme kararını bozmuştur.

Yargıtayın bu kararlarından sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol 1. Maddesi ile “Madde 1 Mülkiyetin korunması
Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” Diyerek mülkiyet hakkının hangi hallerde sınırlanabileceğini belirtmiş,

Anayasa’nın 35. Maddesi ile de “ Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” Denilerek yine bu sınırlandırmalar düzenlenmiştir.

Türk Medeni Kanununun 705. Maddesi gereğince, miras, mülkiyetin tescilsiz kazanım hallerinden biridir.

Değerlendirilmesi gereken bir başka husus ise; ketmi verese hukuki sebebinin kadastro öncesi sebep sayılıp sayılmayacağı hususudur. Ketmi verese hukuki sebebinde çoğu zaman miras hakkı ketmedilen mirasçının, mirasçı olduğu kadastro tutanağının kesinleşmesinden çok sonra anlaşılmaktadır. Henüz hakkı kullanma imkanı yokken, hakkın süresinde kullanılmadığı gerekçesiyle şahsın hak arama hürriyeti ve devamında mülkiyet hakkından yoksun bırakılmasını kabul etmek mümkün olmadığı gibi, murisin ölümü ile intikal eden miras payı bakımından kusuru olmayan hak sahibini hakkından mahrum edip, diğer mirasçıyı ketmederek hak sahibi olan davalıyı ödüllendirmenin kabulü de mümkün değildir.

Bunu örneklendirmek gerekirse, kadastro tespiti sırasında veya öncesinde ölen miras bırakanın zilyetliğine dayalı olarak taşınmazın mirasçıları adına tespit görmesi halinde, murisin üç mirasçısından ikisinin reşit, birinin de yedi yaşında olduğunu ve bu küçüğün hakkını koruyacak kimsenin olmaması nedeniyle taşınmazın (taşınmazların) reşit olan mirasçılar adına tespit görmesi halinde, küçük reşit oluncaya kadar on yıllık hak düşürücü süre çoktan geçmiş olacak, tespit sırasında küçük olması dışında hiçbir kusuru bulunmayan mirasçı en kutsal hakkı olan miras ve buna bağlı mülkiyet hakkından mahrum kalacaktır.

Yine, kadastro tespiti sırasında hayatta olmayan mirasbırakanın bir çocuğunun kadastro tespitinin kesinleşmesinden on yıl geçtikten sonra ortaya çıkması, mirasçı olduğunun kesinleşmesi halinde de aynı şeyleri söylemek mümkün olacaktır. Bu ve benzeri örneklerde bir kısım mirasçıların miras haklarının yok sayılması mülkiyet hakkının özüyle bağdaşmayacağı gibi, kamu oyunun adalet duygusunu da incitecektir. Bu nedenle kadastro tutanağına itiraz etmesi mümkün olmayan mirasçılar bakımından, itiraz imkanının (hak düşürücü süre geçmiş bile olsa) doğduğu anın kadastro tespitinden sonra olması nedeniyle itiraz sebebinin kadastro sonrası sebep sayılmasına engel bir durum olmayacaktır.

Bütün bu yasal düzenlemeler ve içtihatlar karşısında somut olaya döndüğümüzde;
Davacılar, muris …’nın mirasçıları olmalarına rağmen, murisleri …’nın yok sayılarak davalıların murisi adına, davaya konu taşınmazların tespit ve tescil edildiğini, bir başka ifadeyle murislerinin miras haklarının ketmedildiğini iddia etmişlerdir.
Bu durumda öncelikle davacıların murisinin kök muris …’nın mirasçısı olup olmadığı belirlenmelidir. Davacılar bu yönde dava açmış olup yargılama aşamasında derdest olduğu, sonucunun beklenmediği dosya kapsamıyla sabittir.
Açıklanan bu nedenlerle, mahkemece öncelikle davacıların, kök muris …’nın mirasçısı olup olmadığına ilişkin dava sonucu beklenerek, mirasçı olmaları halinde, ketmi verese hukuki sebebinin Kadastro Kanununun 12/3. Maddesinin istisnalarından biri olduğu kabul edilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddinin doğru olmadığı düşüncesiyle sayın çoğunluğun, reddin doğru olduğuna ilişkin görüşüne katılmıyorum.

BAŞKAN …

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment