selimhartavi.com

MAL REJİMİNİN TASFİYESİ- KATKI PAYI ALACAĞI- MUVAZAALI SATIŞ-BEDELİ ÖDENEREK SATIN ALINAN TAŞINMAZIN TAŞINMAZIN OLARAK BAĞIŞ KABUL EDİLEMEYECEĞİ

T.C
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS: 2016/19808
KARAR:2019/148

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Katılma Alacağı

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne birleşen davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

..K. A R A R

Davacı-birleşen davada davalı … vekili, dava dilekçesinde belirtilen …’de 114 ada 30 parseldeki 6 nolu bağımsız bölüm ile …’de 1106 ada 1 parseldeki 7 nolu bağımsız bölümün edinilmiş mal olduğunu, söz konusu taşınmazların boşanma dava tarihinden önce son 1-2 ay içinde davacıdan mal kaçırma amacıyla satıldığını açıklayarak mal rejiminin tasfiyesi ile fazlaya ilişkin haklar saklı olmak üzere …’deki taşınmaz için 30.000 TL ve …’deki taşınmaz için 112.500 TL olmak üzere toplam 142.500 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 03.05.2016 tarihli dilekçesi ile talebini toplamda 336.450 TL’ye yükseltmiş, birleşen davanın reddini savunmuştur.

Davalı-birleşen davada davacı … vekili, davanın reddini savunmuş, birleşen dava dilekçesinde belirtilen …’de 336 ada 2 parseldeki 6 nolu bağımsız bölümün 2002 yılından önce evlilik birliği içinde müvekkili tarafından alındığını, fakat Satiye adına tescil edildiğini ve Satiye tarafından muvazaalı olarak satıldığını açıklayarak, mal rejiminin tasfiyesi ile taşınmazın yarı oranındaki hissesinin birleşen davacı adına tesciline yahut birleşen davacının payına düşen bedelin iadesine karar verilmesini istemiş, dava değerini 10.000 TL olarak göstererek bu değer üzerinden peşin harç yatırmış, 19.11.2015 tarihli dilekçe ile talebini toplamda 165.000 TL’ye yükseltmiştir.

Mahkemece davacının davasının kabulüne 336.450 TL katılım alacağından 142.500 TL’sinin davalıdan tahsiline, 193.950 TL’sinin ise karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, birleşen davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1. a) Davalı-birleşen davada davacı vekilinin tasfiyeye konu …’de 114 ada 30 parseldeki 6 nolu bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı HMK mad.33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.

Eşler, 24.01.1973 tarihinde evlenmiş, 05.10.2012 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK mad.225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 Sayılı TMK’nin yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 Sayılı TKM mad.170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 Sayılı Yasa mad.10, TMK mad.202/1). Tasfiyeye konu 114 ada 30 parseldeki 6 nolu bağımsız bölüm, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 11.03.2009 tarihinde satın alınarak davalı eş adına tescil edilmiş, boşanma dava tarihinden önce 31.08.2012 tarihinde 3.kişiye satılarak devredilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK mad.179).

Mahkemece, taşınmazın devrinin muvazaalı olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporundan hareketle devir tarihindeki değeri olan 72.900 TL’nin edinilmiş mallara eklenmesi gerektiği gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmişse de, gerekçe dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Şöyle ki, tasfiyeye konu taşınmaz davalı eş adına kayıtlı iken boşanma dava tarihinden önce 31.08.2012 tarihinde 3.kişiye satılarak devredilmiş olup, davalı eş borçları nedeniye taşınmazı sattığını savunmuş ve 30.12.2014 tarihli yargılama oturumunda banka yazıları ve dekontları ile icra müdürlüğü yazıları olmak üzere muhtelif sayıda borç ödeme belgelerini dosyaya ibraz etmiştir. Ne var ki, Mahkemece söz konusu savunma üzerinde yeterince durulmamış, bu yönde yeterli inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Mahkemece söz konusu savunmaya yönelik belgelerin getirtilerek dosya arasına konulması, hüküm kurulurken göz önünde bulundurulması, savunma üzerinde durulup tartışılıp değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

b) Davalı-birleşen davada davacı vekilinin tasfiyeye konu …’deki 1106 ada 1 parseldeki 7 nolu bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Mahkemece taşınmazın boşanma dava tarihi itibariyle davalının malvarlığında olup en son belirlenen sürüm değerinin tasfiye hesabında yer alacağı, bu değerin 600.000 TL olduğu gerekçesiyle yazılı şekilde karar verilmişse de, gerekçe dosya kapsamına uygun düşmemektedir. Şöyle ki, davacı vekili dava dilekçesinde, anılan taşınmazın davalı eş tarafından satıldığını, satışından elde edilen gelirin yarısının yasal olarak davacıya ait olduğunu iddia etmiş, davalı vekili ise cevap dilekçesinde, tasfiyeye konu taşınmazın birikmiş borçlardan kaynaklanan icra takiplerini sonlandırmak üzere davalı eş tarafından satıldığını savunmuştur. 2012/85 esas sayılı aile konutu şerhi konulması davasında mahkemece celp edilen 03.02.2012 tarihli tapu kaydı, dosya arasındaki 07.11.2014 tarihli değer raporu ekinde yer almakta olup, tasfiyeye konu taşınmaz davalı eş adına kayıtlı gözükmektedir. Taraflarca tasfiyeye konu taşınmazın satıldığı ileri sürülmesine rağmen mahkemece son maliki gösterir tapu kaydı ilgili Tapu Müdürlüğünden celp edilmemiştir. Mahkemece ilgili Tapu Müdürlüğünden son maliki gösterir tapu kaydı ile varsa tedavüle esas kayıtlar getirtilerek dosya arasına konulması ve hüküm kurulurken göz önünde bulundurulması gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.

c) Davalı-birleşen davada davacı vekilinin tasfiyeye konu …’deki 336 ada 2 parseldeki 6 nolu bağımsız bölüme yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Mahkemece, her ne kadar birleşen davada davacı tarafından taşınmazın devrinin muvazaalı olduğu, mal kaçırma kastıyla yapıldığı, birleşen davada davalının geliri olmadığı, bu taşınmazın kendi çalışması karşılığında alındığı, birleşen davada davalı üzerine kaydedildiği iddia edilmiş ise de, … 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/495 E. sayılı dava dosyası ile bu konuda açılan muvazaa nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasının muvazaa ispat edilemediğinden reddine karar verildiği, devirde muvazaa bulunmadığı kanaatine varıldığı, taşınmazın 14.09.1999 tarihinde satın alındığı, birleşen davacının iddiasına göre taşınmazın kendisi tarafından birleşen davalı üzerine kayıtlandığı, bu iddiaya göre taşınmazın birleşen davalıya hibe edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumda da birleşen davalının kişisel malı olduğu ve tasfiyeye girmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup, bu gerekçe kısmen dosya kapsamı ile örtüşmemektedir.

Şöyle ki; 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 285. maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, mal varlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın mal varlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla mal varlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir (Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, … 2013, s. 344, Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., … 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK mad.285/3).

Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.

Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.

Bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M. Alper: 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C. 1, 3. B., … 2013, s. 205; Zeytin, Zafer:Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B., … 2008, s. 144).

Somut olayda; birleşen davacı vekili dava dilekçesinde, birleşen davalının ev hanımı olup geliri bulunmadığını, tasfiyeye konu taşınmazın birleşen davacı tarafından satın alındığını, fakat tapuda birleşen davalı adına kaydettirildiğini iddia etmiştir. Dairemizin uygulamalarına göre, duraksamaya yer vermeyecek şekilde bağış iradesini ortaya koyacak beyan ve davranış yoksa, salt davacı tarafından bedeli ödenerek taşınmazın davalı adına tescil edilmesi işlemi tek başına bağış olarak kabul edilmesi için yeterli değildir. Bu itibarla eldeki davada davacının ve davalının beyanlarının bağış iradesini gösterir nitelik taşımadığı anlaşılmaktadır.
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 Sayılı HMK mad. 33). İddianın ileri sürülüş şekli ve taşınmazın 14/09/1999 edinme tarihine göre dava, katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.

01.01.2002 tarihinden önce 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin (TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi (TKM mad.170). TKM’de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri mal varlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak “katkı payı alacağı” hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulacaktır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (eBK mad.544, TBK mad.646).

Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (TKM mad.186/1). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (TKM mad.189). Kadın veya kocanın, diğerinin mal rejiminin devamı sırasında edindiği mal varlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteyebilmesi için, mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir. Bu katkı, ziynet, miras veya bağış yoluyla elde edilen başka mal varlıklarının kullanılması ile toplu olarak yapılabileceği gibi, çalışan eşin gelirleriyle de yapılması mümkündür. Çalışarak, düzenli ve sürekli gelire (maaş, gündelik, kar payı vb.) sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça diğer eşin sahip olduğu mal varlığına yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Yargıtayın ve Dairemizin devamlılık gösteren uygulamaları da bu yöndedir.

Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen tasfiyeye konu mala, eşlerin, hem başka mal varlıkları (ziynet, miras, bağış vb.) kullanılarak, hem de çalışma karşılığı elde ettikleri düzenli gelirleriyle katkıda bulunduklarının ileri sürüldüğü durumlarda; öncelikle, tasfiyeye konu malın edinildiği tarih itibarıyla başka mal varlıklarından elde edilen toplu para ile yapılan katkının, dava konusu malın bedelinin tamamı karşısındaki oranı saptanmalıdır. Bundan sonra da, kalan miktara her bir eşin çalışmaları ile elde ettikleri düzenli gelirleriyle katkıda bulunduklarının kabulü ile oranları ayrı ayrı belirlenmelidir.

Buna göre, öncelikle toplu katkının satın alma tarihindeki parasal değeri ile tasfiyesi istenen malın hem edinme bedeli hem de dava tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri ayrı ayrı tespit edilmelidir.

Dava konusu mal varlığına, başka mal varlıklarından elde edilen toplu para ile yapılan katkının dışında kalan bölümüne eşlerin çalışmaları karşılığı elde edilen düzenli gelirlerle yapılan katkı oranının belirlenmesi bakımından ise; öncelikle evlenme tarihinden, malın edinildiği tarihe kadar, eşlerin çalışma sürelerine ve gelirlerine ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilmelidir. Çalışma sabit olmasına rağmen, çalışılan bir kısım döneme ilişkin belgelere ulaşılamaması durumunda, ilgili meslek kuruluşlarından ve/veya bilirkişilerden o döneme ilişkin yaklaşık gelir durumu sorulup belirlenerek, malın edinildiği tarihe kadar ki eşlerin tüm gelirleri ayrı ayrı saptanmalıdır. Sonra, her bir eşin alışkanlıkları, ekonomik ve sosyal statüleri gözetilerek, kişisel harcamaları ile ayrıca kocanın 743 Sayılı TKM’nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü nedeniyle yapabileceği harcama kendi gelirlerinden düşülerek ayrı ayrı yapabilecekleri tasarruf miktarları tespit edilmeli, daha sonra her bir eşin tespit edilen tasarruf miktarının birlikte gerçekleştirdikleri toplam tasarruf miktarı içindeki oranı belirlenmelidir. Bulunan bu oranlar, eşlerin çalışmaları karşılığı elde ettikleri düzenli gelirleriyle tasfiye konusu mal varlığına yaptıkları katkı oranını göstermektedir.

Yukarıda açıklanan yöntemlerden yararlanılarak ayrı ayrı tespit edilen toplu para ve düzenli gelirlerle yapılan katkı oranları, birleştirilmek suretiyle değerlendirilerek, tasfiyeye konu mal varlığının dava tarihindeki sürüm (rayiç) değeri ile çarpılarak her bir eşin katkı payı alacağı miktarı bulunur.

Açıklanan değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülmesi durumunda konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. Tasfiyeye konu birden fazla malın bulunması durumunda, her biri için aynı yöntem uygulanır.

Tasfiyeye konu taşınmaz hakkında … 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/495 esas sayılı dava dosyası ile muvazaa nedeniyle tapu iptal tescil davası görülmekte ise de, anılan taşınmazın boşanma dava tarihinden önce satıldığı taraflarca ve bir kısım tanıklarca da beyan edilmektedir. Zira anılan taşınmaza ilişkin tapu kaydından taşınmazın 14.09.1999 tarihinde davacı-birleşen davada davalı kadın adına satın alındığı, boşanma dava tarihinden 11 gün önce 24.09.2012 tarihinde 3. kişiye satıldığı anlaşılmaktadır. Satış bedelinin 11 günlük süre içerisinde harcanması hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi birleşen davalı tarafça da bu durumun aksi kanıtlanamadığından mahkemece anılan taşınmazın mal rejiminin sona erdiği tarihte mevcut olduğu kabul edilerek tasfiyede göz önünde bulundurulması, iddia ve savunma çerçevesinde yukarıda belirtilen Daire ilke ve uygulamalarına göre tarafların katkı oranları belirlendikten sonra talep miktarı da gözetilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi de doğru olmamıştır.

SONUÇ: Davalı-birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda (1-a), (1-b) ve (1-c) nolu bentte yazılı nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 Sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 09.01.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment