selimhartavi.com

BOŞANMA – YETKİ İTİRAZI- YETKİLİ MAHKEME

T.C
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS: 2017/2488
KARAR: 2018/1854

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Malatya 1. Aile Mahkemesince “mahkemenin yetkisizliğine” dair verilen 17.06.2014 tarihli ve 2013/799 E., 2014/485 K. sayılı karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 09.04.2015 tarihli ve 2014/22065 E., 2015/7209 K. sayılı kararı ile;

“…Boşanma veya ayrılık davaları eşlerin son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde açılabileceği gibi, eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir (TMK m. 168). Bu yerlerden birini tercih davaya açana aittir.

Tarafların son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yerin Elazığ olduğu anlaşılmakta ise de davacının, dava tarihi itibariyle yerleşim yeri adresinin Malatya’da olduğu görülmektedir. Merkezi Adres Kayıt Sisteminde bulunan yerleşim yeri adresine ilişkin beyan aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir (5490 s. Nüfus Hizmetleri Kanunu m. 50, Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliği m. 13/1). Davalı, bu karinenin aksini gösteren bir delil getirmemiştir. Bu halde işin esasının incelenmesi gerekirken, yetersiz gerekçeyle yetkisizlik kararı verilmesi doğru bulunmamıştır…”

gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 166/1 m. boşanma ve ferilerine ilişkindir.

Davacı vekili, davalının anne ve babasının evliliğe müdahale ettiğini, davalının da ailesinin etkisinde kalarak hareket ettiğini, bu hırsla zaman zaman müvekkilini tartaklayıp vurduğunu, müvekkilinin ailesi ile de görüşmesini istemediğini, davalının sorumsuz bir eş ve anne profili çizdiğini, davalının evi terk ettiğini, davalı ve ailesinin müvekkiline iftira atarak ve mesnetsiz ithamlarla evliliğe son vermek istediklerini belirterek boşanma kararı ve müşterek çocuğun velayet hakkının müvekkiline verilmesini, çocuk için aylık 500.00TL nafakaya, müvekkili yararına 15.000.00TL maddi ve 15.000.00TL manevi tazminata hükmedilmesini ve 10.000,00TL değerindeki şahsi eşyanın iadesini veya değerinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir..

Davalı süresinde verdiği cevap dilekçesinde, tarafların evliliğin ilk döneminden itibaren Elazığ ilinde ikamet ettiklerini, 15.12.2012 tarihli kira sözleşmesinden de görüleceği üzere tarafların dava açılana kadar Elazığ ilinde bulunan konutta yaşamlarını devam ettirdiklerini, bu nedenle yetkili mahkemenin Elazığ mahkemeleri olduğunu belirterek öncelikle yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, yetki konusunda karar verildikten sonra ayrıntılı beyanda bulunacağını belirtmiştir.

Davacı vekili ise cevaba cevap dilekçesinde; TMK’nın 168. maddesi uyarınca boşanma davalarında eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğunu, açılan davanın da müvekkilinin yerleşim yerinde açılması sebebiyle yetki itirazının dinlenmeyeceğini belirterek davalının iddia ve taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece; tarafların 2009 yılından bu yana Tunceli Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde araştırma görevlisi olarak çalıştıkları, birlikte son ikamet ettikleri yerin Elazığ olduğu, Malatya’da ortak ikametlerinin bulunmadığı, çalışma yerinin Tunceli olması nedeniyle tarafların yalnız başlarına oluşturdukları ikamet yerinin boşanma davasında yetkili olamayacağı gerekçesiyle yetki itirazının kabulü ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçeyle oy çokluğu ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece davacının mernis kaydını dava sırasında Malatya’ya almış olmasının Malatya mahkemelerini yetkili kılmayacağı belirtilerek önceki gerekçelerle verilen direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, boşanma davasına konu olayda davacının ikamet adresinin Elazığ İli mi yoksa Malatya ili mi olduğu, burada varılacak sonuca göre davalının yetkisizlik ilk itirazının kabulünün doğru olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 5. maddesine göre mahkemelerin yetkisi, diğer kanunlarda yer alan yetkiye ilişkin hükümler saklı kalmak üzere, bu Kanundaki hükümlere tabidir. Sözü edilen Kanunun 6. maddesinde de genel yetkili mahkeme “davalı gerçek kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi” şeklinde düzenlemiştir.
Buna karşılık 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda, boşanma ve ayrılık davalarında yetki konusunda özel bir düzenleme getirmiştir.

Şöyle ki, TMK’nın 168.maddesi gereğince, boşanma ve ayrılık davalarında eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.

Boşanma davalarında madde metninde de anlaşıldığı üzere taraflara tanınmış bir seçimlik hakkın varlığı söz konusu olduğundan bu hüküm kesin yetki kuralı niteliğinde değildir. Bilindiği üzere yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması dava koşuludur (HMK m. 114/1-ç) ve dava şartlarının mevcut olup olmadığı davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılır (HMK m. 115/1). Oysa boşanma davalarında yetki kamu düzenine ilişkin olmadığından yetki itirazı süresinde ve usulüne uygun şekilde ileri sürülmedikçe mahkemenin kendiliğinden araştırma yapıp, yetkisizlik kararı vermesi olanağı da bulunmamaktadır.

Yukarıda da ifade edildiği üzere, boşanma ve ayrılık davasında yetki hususunda tercih hakkı boşanma davasını açan kişiye aittir ve davacı dilerse kendi yerleşim yerinde, dilerse davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesinde dava açabilir.

6100 sayılı HMK’da yer alan genel yetki kuralından ayrılan ve davanın, eşlerden birinin yerleşim yerinde açılabileceğine ilişkin TMK ile getirilen bu düzenleme karşısında “yerleşim yeri” olgusunun açıklanmasında yarar vardır.

TMK’nın 19. maddesi; “Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz” hükmünü içermektedir.

Bir kişinin bir yere bağlılığını ifade eden yerleşim yerinin belirlenmesinde kişinin yaşamında ağırlık merkezini oluşturan iş ve aile ilişkilerinin toplandığı yerin belirlenmesi önem kazanır. Kişinin sürekli de olsa belirli bir yerde olan her ilişkisini, yerleşim yerine delil olarak kabul etmek doğru olmaz. Açıktır ki, bir yerde bulunmak bu süre neye ulaşırsa ulaşsın o yerin yerleşim yeri olduğunu göstermez. O yerde oturmanın yanında sürekli kalma amacının da eklenmesi ve bunun ispatlanması gerekir (Oğuzman, K./Seliçi, Ö./ Oktay Özdemir, S: Kişiler Hukuku (Gerçek ve Tüzel Kişiler), İstanbul 2018, s. 143-146).

TMK’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bir yerleşim yerinin değiştirilmesi yenisinin edinilmesine bağlıdır” düzenlemesine göre de bir kimse ancak yeni bir yerleşim yeri kurmakla eski yerleşim yeriyle olan ilişkisini sonlandırabilir.

Öte yandan 15.08.2007 yürürlük tarihli Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliğinin 13. maddesinin birinci fıkrasında “Yerleşim yeri ve diğer adreslerin tutulmasında kişilerin adres beyan formundaki yazılı beyanı esas alınır. Bildirim nüfus müdürlüklerine, kurumlara ve dış temsilciliklere şahsen yapılır. Adres beyan formundaki bildirimler aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Şu hâlde, aksi kanıtlanıncaya kadar merkezi adres kayıt sisteminde kayıtlı olan yerleşim yerine ilişkin beyan geçerlidir.

Yukarıda açıklandığı üzere tek başına nüfus kaydının nakli sürekli kalma niyetinin varlığını kabule yeterli değildir. Nüfus kaydı dışında çeşitli unsurlar da o yerin hayat merkezi olarak seçildiğini gösterebilir (Oğuzman/ Seliçi/ Oktay Özdemir, s.148).

Bu açıklamalar karşısında somut olay değerlendirildiğinde; tarafların Tunceli ilinde öğretim görevlisi olarak çalıştıkları, evliliğin başlangıcında Elazığ’da ikamet ettikleri, daha sonra Malatya’ya taşındıkları ancak davalı kadının işe geliş gidiş yapmasının zorluğu nedeniyle yeniden Elazığ’a taşındıkları ve birlikte son kez ikamet ettikleri yerin Elazığ ili olduğu anlaşılmaktadır.

Ancak davacı bu davayı yerleşim yeri olan Malatya ilinde açtığını ifade ettiğine göre yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında davacının Malatya ilini yerleşim yeri olarak belirlediğini kabule yeter delilin olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

Dava 13.11.2013 tarihinde açılmış olup, dosya içerisinde bulunan nüfus kaydında davacının yerleşim yerinin davadan önce 11.10.2013 tarihi itibariyle “Beydağı Mah. Gönültaş (Kanalboyu) Cad. No. 239, İçkapı n.2 Malatya” olduğu, tanık beyanlarına göre de davacının Malatya ilinde doktora yaptığı, ailesinin orada yaşadığı, taraflar arasında ayrılığa sebebiyet veren son olayın 09.11.2013 tarihinde Elazığ’da gerçekleştiği, davacının bu olaydan sonra ortak ikametgâhtan ayrılarak ailesi ile birlikte yaşadığı Malatya iline gittiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının Malatya ilini yerleşim yeri olarak belirlediği, davalının aksini kanıtlayamadığı, davanın yetkili yerde açıldığının kabulü gerekmektedir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının, dava tarihinden bir ay önce ikametgâh kaydını Malatya’ya aldırmış gözükmesine rağmen davadan beş gün önce davalı ile yaşadığı ortak konut olan Elazığ’da yaşadığı, davacının Malatya’da ikamet etmediği, TMK’nın 2. maddesi gözetilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.12.2018 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Dava; evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 166/1.m. gereğince açılmış boşanma davasıdır.

Dava Malatya’da açılmıştır. Davalı süresi içinde yetki itirazında bulunmuş, Yerel Mahkemece Elazığ mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, yetkili mahkemenin neresi olduğuna ilişkindir.

Taraflar Elazığ’da otururken davacı mernis adresini Malatya’ya almak suretiyle orada dava açmıştır.

Bilindiği üzere boşanma davalarında yetki hususu TMK 168. m.de “ Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Adres Kayıt Yönetmeliğinin 13. m. ise “ Yerleşim yeri ve diğer adreslerin tutulmasında kişilerin adres beyan formundaki yazılı beyanı esas alınır. Bildirim nüfus müdürlüklerine, kurumlara ve dış temsilciliklere şahsen yapılır. Adres beyan formundaki bildirimler aksi sabit oluncaya kadar geçerlidir….” hükmünü getirmiştir.

Yerleşim yerinin neresi olduğuna baktığımızda, TMK 19. m. si “Yerleşim yeri bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir. Bir kimsenin aynı zamanda birden çok yerleşim yeri olamaz . Bu kural ticari ve sınai kuruluşlar hakkında uygulanmaz.” demektedir.

Davacı, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine adresini 11.10. 2013 tarihinde almış, davayı ise 13.11.2013 tarihinde açmıştır.

Yine davacı, emniyette verdiği 09.11.2013 tarihli ifadesinde adres olarak Elazığ’daki müşterek oturulan konut adresini bildirmekle birlikte “Eşim Zümra..ile beraber yaşamakta olduğumuz ….adreste bulunduğumuz sırada…” demek suretiyle ikamet adresini Elazığ olarak bildirmiştir.

Davacı tanığı Gülsüm, “…davalının Malatya’dan Tunceli’ye gidip gelmesi zor olduğu için tekrar birlikte Elazığ’a taşındılar..tarafların müşterek evi halen Elazığ’da durmaktadır. Abim baba evinde yani bizimle birlikte yaşamaktadır..”

Davacı tanığı Hasan Fehmi, “…Tarafların müşterek evleri halen Elazığ’da olgunlar mahallesinde bulunmaktadır.” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.

Bu yasal düzenlemeler ve deliller karşısında somut olaya döndüğümüzde; tarafların her ikisi de Tunceli’de üniversitede görevli olup Elazığ’da otururken, geçici bir süre Malatya’ya taşındıktan sonra tekrar Elazığ’a dönmüşlerdir.

Tanık beyanından da anlaşıldığı üzere davacının mernis adresi babasının adresi olup davadan yaklaşık bir ay önce alınmıştır. Buna rağmen davadan iki gün önceki ifadesinde davacı adres olarak Elazığ’ı bildirmiştir.

Davacı, adres olarak mernis adresini bildirmişse de bunun aksinin ispatı her zaman mümkündür. Şahsın yerleşim yeri sürekli kalma niyetiyle oturulan yer olduğuna göre, davacının da sürekli oturduğu yer müşterek ikametgahtır. Davacının sürekli oturmak niyetiyle her zaman yeni bir ikametgah edinmesi mümkündür. Ancak edinilen bu yeni yerleşim yeri sürekli oturma amaçlı olmalı, boşanma davasını bir başka yere taşıma amacı gütmemelidir. Bunun aksinin kabulü hâlinde eşlerden boşanma davası açmak isteyen her zaman yerleşim yerini bir başka yere taşıyabilecek, davalının mahkeme huzurunda kendisini savunmasını güçleştirebilecektir.

Örneğin Hakkari’de ikamet edip çalışan eş boşanma amacıyla mernis adresini Edirne’ye taşıyarak hemen arkasından da Edirne’de boşanma davası açsa, davalının (hele hele ekonomik gücü yoksa) kendisini savunma imkanı neredeyse ortadan kaldırılacaktır.

TMK 2. maddesi “Herkes, hakkını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” demektedir.

Hukuk düzeni hiç bir zaman kötü niyeti korumamış, daima mahkum etmiştir. Bu nedenle somut uyuşmazlıkta da davacı, dava açarken müşterek ikamet yerine kısa süre önce adresini taşıdığı babasına ait yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açmasının iyi niyetli olmadığı, gerçekten orada ikamet etmeyi amaçlamadığı, bunun sonucunda yetki itirazının yerinde olduğu kanaatinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment