ARAÇ KİRALAMA SÖZLEŞMESİNİN EKİ NİTELİĞİNDE OLAN BONOYA DAYALI MENFİ TESPİT DAVASI

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

Esas : 2017/969

Karar: 2021/866

Tarih: 29.06.2021

1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … tarafından müvekkili aleyhine İzmir 13. İcra Dairesinin 2011/7914 E. sayılı dosyasıyla 6.400TL bedelli senede dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, söz konusu takip müvekkilinin ATF Oto Kiralama-…’dan kiraladığı 35 HA 5647 plaka sayılı araç nedeniyle yapılmış ise aracın kiralama bedelinin ödendiğini, senedin oto kiralama sözleşmesinin eki niteliğinde olduğunu, oto kiralama sözleşmesinin son bölümünün boş olarak imzalatıldığını ve bu bölümün daha sonra doldurulmak suretiyle senede dönüştürüldüğünü, senedin haksız yere takibe konulduğunu ileri sürerek İzmir 13. İcra Dairesinin 2011/7914 E. sayılı dosyasında yapılan icra takibinden dolayı müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile asıl alacağın %40’ı üzerinden kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiş, 08.07.2013 tarihli dilekçesiyle de, icra dosyasında haciz yoluyla 841,40TL ve haciz esnasında 1.000TL olmak üzere toplam 1.841,40TL ödeme yapıldığını belirterek ödenen miktarın istirdadına karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının, müvekkili …’a olan borcundan dolayı 08.03.2011 tanzim tarihli ve 6.400TL bedelli senede dayanarak icra takibine başlandığını, takibin kesinleştiğini, takibe konu bononun kambiyo senedi olduğunu, davacının iddialarının kambiyo hukukuna ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na (HUMK) uygun olmadığını, davacının iddialarını yalnızca senet ile ispat etmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuş, 19.03.2012 tarihli beyan dilekçesinde; müvekkilinden edindiği bilgiye göre senedin düzenleme amacının, davacı borçlunun müvekkilinin aracına verdiği zararı karşılamak olduğunu, müvekkilinin aracında meydana gelen zararın davacı borçlunun bilgisi ve sorumluluğu dahilinde gerçekleştiğini, davacının bu zararı ödemeyi kabul ve taahhüt ederek senedi imzaladığını beyan etmiştir.

Mahkeme Kararı:

6. İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 05.09.2013 tarihli ve 2011/902 E., 2013/797 K. sayılı kararı ile; icra takibine konu senedin 35 HA 5647 plaka sayılı araca ilişkin araç kiralama sözleşmesine ekli olarak düzenlendiğinin ve kira bedeli için doldurulduğunun kabul edildiği, davacının (doğrusu davalının) senedin kira bedeli için değil aracın pert oluşu nedeniyle oluşan zararlar nedeniyle imzalandığını ileri sürdüğü, bu iddiasını da kanıtlayamadığı, bu nedenlerle, takibe konu senette her ne kadar davacının imzası bulunmakta ise de, bu senedin araç kira bedeline karşılık düzenlendiği, araçta oluşan zarar için düzenlenmediği kabul edildiğinden davacının bu takip nedeni ile davalıya borçlu olmadığına karar verilmesinin uygun bulunduğu, dosya kapsamına göre davacının, davalıya toplam 1.841.40TL tutarında ödeme yaptığı gerekçesiyle davacının İzmir 13. İcra Dairesinin 2011/7914 E. sayılı icra takibi nedeniyle davalı …’a borçlu olmadığının tespitine, davalının asıl alacak 6.400TL üzerinden %40 oranında icra inkar tazminatı ödemesine, 1.841.40TL’nın davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 05.11.2014 tarihli ve 2014/1530 E., 2014/11959 K. sayılı kararı ile; “…Dava konusu edilen 08.03.2011 tanzim tarihli, 28.03.2011 vade tarihli 6.400 TL bedelli bonoda kira sözleşmesi gereğince teminat senedi olarak verildiğine dair bir ibare bulunmamaktadır. Ancak, davalı vekili beyanı ile senedin teminat amacıyla verildiği kabul edilmiştir. Bu durumda davalı alacaklıya senet ile teminat altına alınan ve meydana gelen kazadan doğan alacak ve miktarını yasal delillerle ispat etme olanağı tanınmalıdır. Mahkemece, davalıya alacağını ispat yönünde delillerini sunma imkanı verilerek sonucu dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 12.03.2015 tarihli ve 2015/24 E., 2015/211 K. sayılı kararı ile; davaya konu olan bononun “teminat” niteliğinde verildiği konusunda dosyada kanıt bulunmadığı, davalının bu yöndeki iddiasını kanıtlayamadığı, bono teminat niteliğinde verilmemiş olduğuna göre, davalıya “kazadan doğan alacak ve miktarını” yasal delillerle ispat etme olanağının verilmesine gerek bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava konusu bononun teminat amacıyla verilip verilmediği buradan varılacak sonuca göre davalıya, meydana gelen kazadan doğan alacağını ve miktarını yasal delillerle ispat etme olanağının tanınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Öncelikle, menfi tespit davası ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:

13. Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır.

14. Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir.

15. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir.

16. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir.

17. Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir.

18. İİK’nın 72. maddesinin 5. fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K., sayılı kararında da benimsenmiştir.

19. Uyuşmazlığın çözümü için ispatın hukukî niteliği üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.

20. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur.

21. İspat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir” şeklindedir.

22. Her somut olaydaki maddi vakıaya göre lehine hak çıkaran taraf ve ispat yükü şekilleneceğinden, maddî hukuk kuralına ilişkin bu vakıaların doğru ve net bir şekilde belirlenerek ortaya konulması gerekmektedir. Maddede aksine düzenleme olmadıkça ibaresi eklendiğinden, kanunda ispat yükü ile ilgili özel bir düzenlemeye yer verildiğinde, ispat yükü genel kurala göre değil de kanunda belirtilen özel düzenlemeye göre belirlenecektir.

23. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.

24. Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.

25. Menfi tespit davasında kural olarak, hukukî ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukukî ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Keza açılan menfi tespit davasında alacaklı (davalı) nın senedin ihdas (veriliş) nedenini değiştirmesi (tâlil etmesi) hâlinde de kanıt yükü alacaklı davalıya düşer (Çavdar, 755).

26. Borçlu bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukukî ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukukî ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukukî ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukukî ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukukî ilişkinin varlığını kabul etmektedir.

27. Borçlu (davacı) menfi tespit davasına konu senedin teminat, hatır senedi olduğunu veya alacaklı (davalı) ya avans olarak verildiği iddiasıyla menfi tespit davası açabilir. Bu şekilde açılan menfi tespit davasında, kanıt yükü borçlu (davacı) dadır (Çavdar, 766).

28. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı borçlu vekili dava dilekçesinde, icra takibine konu senedin oto kiralama sözleşmesinin eki niteliğinde olduğunu, oto kiralama sözleşmesinin son bölümünün boş olarak imzalatıldığını ve bu bölümün daha sonra doldurulmak suretiyle senede dönüştürüldüğünü, aracın kiralama bedelinin ödendiğini ileri sürerek takip konusu senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının iddialarının ispatının HUMK’nın 290. maddesi uyarınca senet ile mümkün olduğunu, kambiyo senedi vasfındaki bir senede karşı ileri sürülen iddianın senetle ispat edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuş ise de, 19.03.2012 tarihli beyan dilekçesinde; müvekkilinden edindiği bilgiye göre senedin düzenleme amacının, davacı borçlunun müvekkilinin aracına verdiği zararı karşılamak olduğunu, müvekkilinin aracında meydana gelen zararın davacı borçlunun bilgisi ve sorumluluğu dahilinde gerçekleştiğini, davacının bu zararı ödemeyi kabul ve taahhüt ederek senedi imzaladığını belirtmiştir. İspat yükü kendisinde olan davacı borçlu, senedin teminat amacıyla verildiğini ispat edememiş ise de, davalı alacaklı vekili takip konusu senedin müvekkilinin aracına verdiği zararı karşılamak için teminat amacıyla verildiğini kabul etmiştir. Bu durumda mahkemece, davalı alacaklıya senet ile teminat altına alınan ve meydana gelen kazadan doğan alacak ve miktarını yasal delillerle ispat etme olanağı tanınmalı, alacağını ispat yönünde delillerini sunma imkânı verilerek sonucunda bir karar verilmelidir.

29. Hâl böyle olunca; mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

30. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440/III-2. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 29.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment