selimhartavi.com

CEVAP DİLEKÇESİNDE ZAMANAŞIMI DEFİ İLERİ SÜRÜLMEMİŞ YA DA SÜRESİ İÇİNDE CEVAP DİLEKÇESİ VERİLMEMİŞSE İLERLEYEN AŞAMALARDA ZAMANAŞIMI DEFİ DAVACININ AÇIK MUVAFAKATİ İLE YAPILABİLİR.

T.C
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/19416 E. ,
KARAR NO: 2014/1120 K.

Mahkemesi : Adana 4. İş Mahkemesi
Tarihi : 18/04/2013
Numarası : 2011/93-2013/226

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:

1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle davalı tanığı olan M.. A..’nın davacının en son ücretinin 750,00 TL olduğunu beyan ettiğinin anlaşılmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,

2-Davacı vekili, müvekkilinin 1998-2010 arası davalı şirkette çalıştığını, 1998-1999 yılları arasında yardımcı motor teknisyenliği, 2001-2003 yılları arasında motor teknisyenliği, 2003-2007 yılları arasında son kontrol teknisyenliği, 2007-2010 yılları arasında acil yardım teknisyenliği-servis danışmanlığı yaptığını, 2009 yılı Aralık ayında ustaların emrine çırak gibi verilerek çalıştırıldığını, işe alınırken senet imzalatıldığını, baskı nedeniyle kendisi istifa ediyormuş gibi gösterilerek 2010 yılı Ocak ayında işine son verildiğini, acil Yardım teknisyenliği yaptığı dönemde 7/24 saat hizmet verdiğini, milli bayramlarda çalıştığını ve işçilik alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının 01.06.1998 tarihinde çıraklık sözleşmesine istinaden stajyer olarak işe başladığını, 30.06.2003 tarihinde askere gideceğinden bahisle istifa ederek ayrıldığını, 05.03.2002 tarihinde yeniden teknisyen yardımcısı olarak işe başladığını, 05.01.2010 tarihinde kendi isteğiyle işten ayrıldığını, işe başlatılırken senet imzalatılması gibi bir durumun olmadığını, fazla çalışmasının bulunmadığını ve yıllık izinlerinin kullandırıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraflar arasında fazla mesai, ulusal bayram ve genel tatil alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.

Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.

4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir.

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.

Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.

Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.

1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.

Somut olayda davacı taraf 21.03.2013 tarihinde dava konusu alacakları için ıslah talebinde bulunmuş, ıslah dilekçesi davalıya 21.03.2013 tarihli duruşmada tebliğ edilmiş, davalı vekili 04.04.2013 havale tarihli dilekçesinde de zamanaşımı savunmasında bulunmuştur.

Mahkemece davalının ıslah dilekçesine karşı süresinde yaptığı zamanaşımı savunması dikkate alınmaksızın eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Taraflar arasında davacının ulusal bayram ve genel tatil alacağının bulunup bulunmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Somut olayda davacı, dava dilekçesinde milli bayram çalışmasına ilişkin alacak talebinde bulunmuştur.

Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise davacının milli bayramlar ile dini bayramlarda 1 gün çalıştığının kabulü ile ulusal bayram ve genel tatil alacağı hesaplanmıştır.

Mahkemece davacının talebi ile bağlı kalınarak sadece milli bayram çalışmasına ilişkin hesaplama yaptırılarak davaya konu alacağın hüküm altına alınması gerekirken talep aşılmak suretiyle hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibar edilerek karar verilmesi hatalıdır.

O halde davalı vekilinin bu yönü amaçlayan temyiz itirazı kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 27.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment