selimhartavi.com

KADASTRO TEKNİSYENİ HUZURUNDA HARİCEN SATIŞ BEYANI- MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİLİ

T.C
YARGITAY

1. Hukuk Dairesi

2013/20415 E. , 2014/9846 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ : GAZİPAŞA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/05/2013
NUMARASI : 1998/56-2013/269

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların mirasbırakanı Mehmet Y…’ın 27.5.1993 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı kızları Fatma, Zahide ve Nimet ile davalı oğulları Yusuf ve Hüseyin ve ayrıca dava dışı iki kızını daha bıraktığı, davacıların 20 parça taşınmazı dava konusu ettikleri, bunlardan 315, 1464, 1437, 1432, 3422, 3424, 3421 ve 1517 parsel sayılı taşınmazların senetsizden dava dışı Hazine adına, 1422 parselin senetsizden dava dışı Nurten Y… adına tespit ve tescil edildiği, bu taşınmazların davalılarla ve miras bırakanları ile ilgisinin bulunmadığı, 1449, 1434, 1460, 291, 302 ve 1387 parsel sayılı taşınmazların senetsizden davalılar adına tespit gördüğü anlaşılmaktadır. 1440 ve 1515 parsel sayılı taşınmazların bir kısım payının tapu kayıtlarına dayanarak mirasbırakan adına tespit gördükten sonra ise tespite mirasbırakan, davalılar ve dava dışı kişilerin itiraz ettikleri, komisyonca, daha önce mirasbırakan adına yazılan payın eşit olarak davalı oğulları adına tesciline karar verildiği, 1488 parselin ise asıl hak sahibi ortak mirasbırakan Mehmet Yıldız adına tapuda kayıtlı iken tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan muvafakat beyanı nedeniyle davalılar adına kaydının oluştuğu, dava konusu 1489 ve 1426 sayılı parsellerle ilgili davanın bu dosyadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiği anlaşılmaktadır.

1- Hemen belirtmek gerekir ki; tapuda kayıtlı olmayan taşınmazlar taşınır mal niteliğindedir ve zilyetlikten ibaret olan hakkın devri suretiyle yapılan elden bağışlama sözleşmeleri hiçbir şekil koşuluna bağlı değildir. Bu nedenle gizlenerek yapılan bağışlama niteliğinde tasarruf da geçerlidir. Mirasbırakan tarafından tapusuz taşınmazların zilyetliğinin devri suretiyle gerçekleştirilen geçerli işlemlere karşı 1.4.1974 gün 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur. Bu nedenle taraflarla ve ortak mirasbırakanları ile ilgisi bulunmayan Hazine ve dava dışı kişi adına kayıtlı taşınmazlarla birlikte davalılar adına senetsizden tespit edilen 1449, 1434, 1460, 291, 302 ve 1387 sayılı parsellerle ilgili davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacıların bu taşınmazlara yönelik temyiz itirazları yerinde değildir, reddi ile hükmün açıklanan nedenlerle ONANMASINA.

2- Öte yandan, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi şekilde yapılması TMK’nin 706, TBK’nin 237 ve Tapu Kanununun 26. maddesi hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddesi, gerekse 09 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B-a maddesinde bu yasaların tasfiye yasaları olmaları nedeniyle TMK’nin 706 ve TBK’nin 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre, kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla, kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanına eşdeğer olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tespite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Bunun gibi, HGK’nin 19.06.1996 gün ve 1996/1-336 Esas, 1996/493 Karar sayılı ilamı; 29.11.2006 gün 2006/1-734 Esas, 2006/761 Karar sayılı ilamı ve 16.06.2010 gün 2010/1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı içtihatlarında “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.

Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir. “denilmektedir.

Görüldüğü üzere, butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması ya da yukarıda tarih ve sayısı yazılı HGK’nin kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.

Somut olayda, Kadastro teknisyenliğine ibraz edilen ortak miras bırakan Mehmet’in imzası ile tasdik ettiği beyanı ile bu yeri haricen davalılara sattığını ve davalı adına tespitine muvafakat ettiğini bildirmiştir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne ve mülkiyeti aktaran bir niteliği bulunduğuna, HGK’nin yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre, kadastro tutanağı ile yapılan satış işlemlerinin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Hal böyle olunca, çekişme konusu 1440, 1488 ve 1515 sayılı parseller yönünden yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılan incelemede muris Mehmet’in diğer bir çok parselle birlikte bu parselleri de 1980 yılında oğulları davalılar Yusuf ve Hüseyin’e haricen sattığı, bu parseller ile ilgili açılan bir dava sırasında 24.5.1990 tarihinde verdiği bir noter beyanname ile de bu hususu ifade ettiği, murisin bu beyanının evveliyatı tapulu olan bu taşınmazların kadasatro tespiti sırasında davalılar adına tespit ve tescil edilmesine dayanak teşkil ettiği, yukarıda açıklanan nedenlerle bu durumda 1.4.1974 tarih ve 1/4 sayılı YİBK’nın uygulama yeri bulacağı, murisin kız çocuklarından mal kaçırmak için tüm malvarlığını erkek çocuklarına temlik ettiği, murisin dava konusu edilen 20 parça taşınmazı satma ihtiyacı olmadığı, varlıklı bir kişi olduğu ve satışlardan sonra da yaşantısında bir değişiklik olmadığı gibi, ölünceye kadar da kendisinin kullandığı belirlendiğinden bu temliklerin de mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığı anlaşılmakla davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.05.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.

Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden bozma kapsamına alınan 1488 sayılı parselin tapu kaydı uygulanarak ve miras bırakanın kadastro tutanağına alınan mavafakat beyanı nedeniyle davalılar adına kadastroca tespit ve tescil edildiği, 1440 ve 1515 sayılı parsellerin ise tapu kayıtları uygulanarak yine miras bırakan adına kadastroca tespit edildiği, tespite itiraz edilmesi üzerine kadastro komisyonunca, murisin haricen sattığı gerekçe gösterilerek davalılar adına tescile karar verildiği ve tespitlerin kesinleşmesi üzerine de davalılar adına tescil edildiği anlaşılmaktadır.

Gerçekten tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması TMK’nun 706. B.K.’nun 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesi hükümleri gereğidir.

Ancak, gerek 766 sayılı Tapulama Yasası’nın 32/B maddesinde gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle TMK’nun 706 ve B.K.’nun 213. maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir.

Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazının zilyedi adına tespit ve tescline muvafakatını bildirmesi mülkiyetin zilyed adına geçirilip onun üzerine tapulama tesbiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.

Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.

Yine ifade edilmelidir ki, malikin, Kadastro sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazının başka bir şahıs adına tesciline muvafakat beyani ile mülkiyet lehine tesciline muvafakat bildirilen kişiye hemen geçmez. Burada kadastro teknisyenin yaptığı iş bir devir temlik işlemi olmayıp tespit niteliğinde olup, nitekim bu yerde mülkiyetin geçirilmesi ancak tespit tutanağının kesinleşmesi ile mümkün olabilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki; kural olarak Yargıtay İnançları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı’nda “bir kimsenin, mirasçısını miras hakkında yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklık (muvazaalı) olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan TMK’nun 565 ve 558. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı” hükme bağlanmıştır.

Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkân tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.

Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve kadastro teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Kararının uygulama alanı genişletilemez.

Bu durumda olayda, 01.04.1974 gün 1/2 sayılı Y.İ.B.K.’nın uygulama yeri bulunmamaktadır.
Hâl böyle olunca 1440-1488 ve 1515 sayılı parseller hakkındaki davanın reddedilmesinin doğru olduğu, hükmün tümden onanması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun bozma gerekçesine katılamıyoruz.

 

 

T.C
YARGITAY

1. Hukuk Dairesi 2013/1536 E. , 2013/5320 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : ÇATALCA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2012
NUMARASI : 2012/93-2012/276

Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi .raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payları oranında adlarına tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 72, 73 ,74 ve 75 parsel sayılı taşınmazların 22.09.1965 tarih 196 sıra numarası ile tapuda miras bırakan H.K. adına kayıtlı iken, 13.10.1978 tarihinde yapılan tapulama çalışmaları esnasında, H.tarafından haricen oğulları İ. H. ve A.e satıldığı açıklanmak ve miras bırakanın muvafakat beyanıda alınmak suretiyle davalılar adına tesbit ve tescilleri yapılmıştır.
Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 gün 1/2, gerekse 16.03.1990 tarih 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere “muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memiru önünde idaresine satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK’nun 18. Maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”
Çekişmeli 72, 73, 74 ve 75 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtları, asıl kayıt sahibi olan ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerlerin haricen davalılara sattığını ve davalılar adına tesbitine muvafakat ettiğini beyan etmesi üzerine oluşmuştur.
Davacılar, muresin yaptığı bu tararrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşınmadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebiyle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Gerçekten, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması TMK,nun 706, BK’nun 213 ve Tapu Kanununun 26.maddesı hükmü gereğidir. Ne varki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun l3/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle TMK’nun 706 ve BK’nun 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmişlir Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Öte yandan HGK’nun 29.11.2006 gün 2006/1-734 esas, 2006/761 karar sayılı yine HGK’nun 16.06.2010 gün 2010/1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı ihtarlarında “Bir konunun içtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldininin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin hizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir, “denilmekledir.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı HGK Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğurann Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.
Somut olayda, ortak miras bırakan tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerleri haricen davalılara sattığını ve davalılar adına tesbitine muvafakat etliğini beyan etmiştir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre Kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, HGK.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre mahkeme gerekçesinde açıklandığı gibi kadastro tutanağına şerh verilmesi suretiyle yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığını söylemek doğru değildir.
Hal böyle olunca; tarafların delilleri toplanmak suretiyle işin esası bakımından karar verilmesi gerekirken mahkemece farklı düşünce ve yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz, davacıların temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görüldüğünden kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile)1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.04.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi -KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden, miras bırakan H.in 10.7.1985 tarihinde öldüğü, çocuklarından davacıların annesi olan S.nin 2008 tarihinde yine çocuklarından bir kısım davalıların murisi H.in 2011 tarihinde, İ.in 2010 tarihinde öldükleri davalı A.’in de murisin oğlu olduğu çekişme konusu 72-73-74-75 sayılı parsellerin tapu kaydı esas alınarak ve harici satıştan söz edilerek murisin tapularına tutanakların, alınan imzalı muvafakat beyanı ile davalılar adına tespit ve tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, gerek 1.4.1974 gün 1/2 gerekse 16.3.1990 gün 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere muris muvazaası “bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin 818 sayılı BY’nın 18 (6098 sayılı TBY’nın 19. maddesi dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.
Öte yandan, TMK’nın 706. BY’nın 213 ve Tapu Kanunu’nun 26. maddesinde düzenlendiği üzere tapulu taşınmazlarda mülkiyeti saklıdır akitlerin resmi şekilde yapılması zorunludur.
Buna rağmen, yurdumuzda bu kurala uyulmadan yaygın bir şekilde harici satışlar (tapu dışı satışlar) yapılmaktadır. Bu tür satışların yaygınlığı karşısında kanun koyucu fiili durumu hukuki duruma uydurmak amacı ile M.766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 32/C ve 34. maddelerinde olduğu gibi 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13/B-b ve 15/1 maddeleri ile geçersiz ve resmi şekilden yoksun harici satışları tasfiyeye yönelik hükümlür getirmiştir. Buna göre, kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.
Kadastro teknisyeninin Devletin ajanı, bir başka ifade ile resmi memuru olduğunda tereddüt yoktur. Ancak, İçtihadı Birleştirme Kararında tapu sicil memuru önünde yapılan temlikten sözedilmekte olup İçtihadı Birleştirme kararları konuları ile sınırlı, sonuçları ile bağlayıcı özelliği sahip olup yorum yolu ile kapsamları genişletilemez.Tapulama teknisyeni hususunda verilen muvafakat beyanının, resmi memur önünde yapılan satış gibi değerlendirilemeyeceği, çünkü resmi memur önündeki satışta alıcı ve satıcının iradelerinin birleştiği, muvafakat beyanının ise tek taraflı olduğu, tüm bu nedenlerle tapulama teknisyeni huzurunda verilen muvafakat beyanı sonucu oluşan kayıtlar bakımından muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği, bir başka ifade ile bu tür işlemlerin İçtihadı Birleştirme kapsamında değerlendirilemeyeceği, davanın reddedilmesinin de doğru olduğu ve hükmün onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

 

 

 

T.C
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
2011/13599 E. , 2012/2423 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ: PERŞEMBE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/06/2011
NUMARASI : 2007/89-2011/216

Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakan babaları B.. B..’ın maliki bulunduğu .. ve .. parsel sayılı taşınmazlarını gerçekte bağışlamak istediği halde satış göstererek muvazaalı bir şekilde davalı oğulları A.., B.. ve K..’a temlik ettiğini, K..’ın da.. parseldeki kendi payını diğer davalılar E.. ve V..’a devrettiğini, daha önce aynı işlemlere karşı açılan davanın kabulüne karar verilerek kesinleştiğini ileri sürüp, temliklerin iptalini ve miras payları oranında adlarına tescilini istemişlerdir.
Davalılar K.., A.. ve E.., miras bırakanın sağlığında taşınmazlarını yasal mirasçıları arasında taksim ettiğini bildirip, davanın reddini savunmuşlar, diğer davalılar yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, işlemlerin danışıklı olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payları oranında adlarına tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu taşınmazlardan 2791 parselin dayanağını teşkil eden tapunun miras bırakan B.. adına kayıtlı iken 22.9.1987 tarihli akitle oğulları K.., A.. ve B..’e eşit paylarla satıldığı, adlarına 22.9.1987 tarih .. nolu tapu kaydının oluştuğu ve tapunun 1989 yılında yapılan kadastro tespitinde .. parsellere revizyon gördüğü, K..’ın taşınmazdaki payını 28.9.2000 tarihinde kendi oğulları V.. ve E..’a temlik ettiği; çekişmeli diğer taşınmazın da, 19.4.1952 tarih 123 sıra no’lu tapu ile yine miras bırakan adına tapuda kayıtlı ise de 1989 yılındaki kadastro tespitinde harici satış ve zilyetlik devri suretiyle miras bırakanın oğulları K.., A.. ve B.. adına .. parsel numarasıyla tespit ve tescil edildiği görülmektedir.
Öyle ise; miras bırakanın 2791 sayılı parselin dayanağını teşkil eden tapu üzerinden gerçekleştirdiği temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı bulunduğu anlaşıldığından, anılan parsel hakkındaki davanın kabul edilmesi doğrudur. Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir.Reddine.
Ne var ki, gerek 01.04.1974 gün 1/2, gerekse 16.03.1990 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere miras bırakan danışığı “bir kimsenin mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacı ile gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin B.K’nun 18.maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır.”
Somut olayda, çekişmeli .. parsel sayılı taşınmaz, asıl kayıt sahibi ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerin davalılar adına tesbitine muvafakat beyanı nedeniyle oluşmuştur. Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup, kendilerinden mal kaçırmak amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşımadığı için biçim koşulundan yoksun bulunduğu cihetle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek, iptal istemişlerdir.
Gerçekten, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması M.K.’nun 634, B.K’nun 213 ve Tapu Kanununun 26.maddesi hükmü gereğidir. Ne varki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13/B. maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle M.K’nun 634 ve B.K’nun 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir. Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tesbit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tesbitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Hemen belirtmek gerekir ki; kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. 1974 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında “bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklık (muvazaalı) olduğu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilecekleri ve bu dava hakkının, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan M.K’nun 507 ve 603.maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağı” hükme bağlanmıştır.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icab eder.
Oysa olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapu teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
Bu durumda ..parsel bakımından 1.4.1974 gün, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı, koşulları oluştuğu takdirde tenkis hükümlerinin söz konusu olabileceği gözetilmeksizin anılan parsel hakkında da iptal tescile karar verilmesi isabetsizdir.
Davalıların değinilen hususa yönelik temyiz itirazı yerindedir.Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.’nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.03.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayanan tapu iptali ve tescil davasıdır.
Mahkemece, kanıtlanan davanın kabulüne karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine Dairece, 2791 parsel yönünden davalılar temyiz itirazlarının reddine, .. parsel yönünden ise bozma ilamında açıklanan gerekçelerle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Sayın çoğunluğun .. parsel yönünden temyiz itirazlarının reddine ilişkin kararına aynen katılıyorum. Ancak, .. parsel yönünden bozma kararı verilmesine ve sayın çoğunluğun gerekçelerine katılmıyorum, şöyle ki, 01.04.1974 gün 1/2 sayılı kararında gerçekten de murisin tapulu taşınmazları bakımından tapu sicil memuru önünde yapacağı satış işlemleri bakımından muris muvazaasının ileri sürülebileceği hükme bağlanmıştır. Uyuşmazlık konusu .. parsel öncesinde 19.4.1952 tarih 1230 sıra numaralı tapu kaydı ile muris B.. adına kayıtlı iken 1989 yılında yapılan kadastro tespiti esnasında, anılan kayıt kapsamında kaldığı, kayıt maliki tarafından 15-20 yıl önce haricen oğulları A.., K.. ve B..’a satılarak zilyetliği devredildiği açıklanmak ve murisin imzası da alınmak suretiyle davalılar adına tespit görmüş ve tutanağın kesinleşmesi üzerine davalılar adına tapu kaydı oluşmuştur.
Muris B..’nin kadastro teknisyeni huzurunda yapmış olduğu beyan mülkiyeti aktaran bir işlemdir. Tasfiye Kurumu niteliğinde olan Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre bu işleme tapu sicil memuru önünde yapılan tescil beyanı gibi değer verildiği, başka bir anlatımla her iki işlemi eşit kabul ettiği açıktır. Bu husus, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.6.1996 gün 1996/1-336 esas ve 1996/493 Karar sayılı, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 23.5.1995 gün 1995/8665 Esas ve 1995/7520 karar sayılı ilamlarında da açıkça benimsenmiştir. Hal böyle olunca, yasanın açıkça tapu sicil memuru önünde yapılan işlem olarak kabul ettiği, kadastro teknisyeni önündeki beyanın, içtihadı birleştirme kararı kapsamında kalmayacağı yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum. Muris B..’nin ..parseli de bağışladığı, ancak kadastro beyannamesine satış olarak beyanını geçirdiği bu şekilde mirasçılarından mal kaçırmayı amaçladığı tüm dosya kapsamı ve toplanan delillerden anlaşıldığına göre, bu parsel bakımından da mahkemenin kabul kararı doğrudur, bu nedenle Onanması gerektiğini dünüşüyorum, saygılarımla

 

EDİTÖRÜN NOTU: Yargıtay pek çok kararında mirasbırakan tarafından kadastro esnasında verilen tek taraflı muvafakat beyanının 1.4.1974 tarihli İçtihadi Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilemeyeceği görüşünü savunmuştur. Yargıtay 1. Hukuk Dairesine ait bu içtihatlar diğer içtihatlarıyla çelişkilidir.

Sosyal Medyada Paylaş

Leave a Comment